• Sonuç bulunamadı

2. Kuramsal Tartışmalar ve Temel Kavramlar

2.3. Göstergebilim ve Popüler Kültür

2.3.3. Roland Barthes ve Göstergebilim

89 farklılaşmaya devam etmiştir. Özellikle 1960lardan sonra bağımsız bir bilim haline gelen göstergebilim, Louis Hjelmesilev, Roland Barthes, Julia Kristeva, Umberto Eco gibi araştırmacılar tarafından farklı şekillerde yorumlanmış ve günümüzdeki halini almıştır.

Tezin araştırma kapsamı daha çok görsel ileti, şarkılar ve popüler kültür öğeleri üzerine olduğu için, Saussure geleneğini devam ettiren fakat göstergebilime Saussure’den farklı açılardan da yaklaşan Roland Barthes’a biraz daha detaylı değinilecektir.

90 toplumsal tasarımlar olan çağcıl söylence incelemeleriyle toplumsal göstergebilime ilginç bakış açıları getirmiş”tir (Barthes, 1979, s. XVIII Berke Vardar - Önsöz). “1960’lardan sonra özellikle Roland Barthes’ın araştırmaları göstergebilimi geliştirmiştir. Çok farklı alanlardaki gösterge dizgelerini incelemiştir. Ona göre her gösterge dizgesi ancak dilin desteği ile geçerlik kazanır. Bu yüzden yalnızca gösterge dizgeleri değil, bu dizgelerden söz eden söylemleri de incelemek gerekir” (Bayav, 2006: 8). “Barthes, nerede anlam varsa orada dizge vardır sözüyle göstergebilimin alanını genişletmiştir” (Bircan, 2015, s.

20)

Mehmet Rifat, Barthes’ı dört bölümde incelemeyi uygun görür. Toplumsal Söylenbilim (sosyal mitoloji) diye adlandırılan Hayranlık ve Umut Dönemi; dizgelerin ancak dil desteğiyle gerçeklik kazanacağına ve göstergebilimi, dilbilimin bir bölümü olarak tasarladığı Bilimsellik Dönemi; anlatı kavramını gündeme getirdiği ve J. Derrida, M. Foucault ve özellikle J. Kristeva etkisinde kaldığı Metin Dönemi; ve son olarak Umut, Bilimsellik ve Metin dönemlerindeki yönlendirici etkilerin süzülüp kaynaştığı dönem olarak adlandırdığı, yarı eleştirel yapıtların yanı sıra, aykırı ve göstergebilim dersleri vermeye başladığı dönem (Rifat, 1990: 60-3).

“Barthes, Saussure gibi yazıya ağırlık vermez. Moda, mutfak, yazın gibi gösterge dizgelerinin dil ile gerçeklik kazandığını belirtir. Barthes’e göre göstergebiliminde dil baştan çıkarandır ve her yerdedir. Dil, gücünü yazın üzerinden etkili bir biçimde kurmasına borçludur” (Bircan, 2015: 19). “Roland Barthes göstergebilimin temel konusunun anlam olduğunu belirtir. Ona göre tüm dizgeler birer anlamlama dizgesi oluştururlar. Dil/söz, gösteren/gösterilen, dizi/dizim, anlam/yan anlam karşıtlıklarını göstergebilimin başlıca çözümleme araçları olarak benimser” (Bayav, 2006, s. 22)

Barthes’ın göstergebilime olan katkısı tartışmasız çok büyüktür. Fakat yine de analizleri ve düşünceleri – kimi zaman haklı – eleştirilere maruz kalmıştır. İlk olarak

91 göstergeleri açıklarken verdiği örnekler ampirik gerçeklikten yoksundur. Bunu genellikle reklam incelemelerinde görmekteyiz. İncelemesi hatalı değildir fakat aynı metinden farklı çıkarımları yapmak da mümkündür. Örneğin en bilindik “gül” örneğinde, gülün tutkunun imleyeni olduğunu söyler. Oysa gösterilen her zaman tutku olmak zorunda değildir; bazen saygı, tebrik, teşekkür, alay etme, küçümseme gibi anlamlar da taşıyabilir. Eserlerinin yıllar içinde gelişimi göz önünde bulundurulduğunda, kendisinin de bununla ilgili göndermeler yaptığını söylemek yersiz değildir. Örneğin “yazarın ölümü”nü anlatırken, her metnin farklı bir yorumunun mümkün olduğunu söyleyerek, gösterenin farklı şeyler gösterebileceğini de söylemiştir. İkincisi, Barthes’ın denotation (kelimenin sözlük anlamı) ve connotation (kelimenin yan anlamı ya da çağrıştırdığı şey) arasındaki ayrılıktan bahsetmesidir. Ona göre bizler bir göstergenin ilk anlamını görürüz ve bu göstergenin yan anlamı saklıdır, böylelikle sistem işler ve bu yan anlam bir göstergebilimci tarafından açıklanmalıdır. Sorun şudur ki, bir metinde (göstergede) tek bir asıl anlamdan bahsetmek zaten mümkün değildir. Üçüncü olarak Barthes, bazı incelemelerinde göstergeleri bağlamdan bağımsız olarak değerlendirme yoluna gitmiştir.

Örneğin kişinin takım elbise giymesi, resmi bir işle meşgul olduğu anlamına gelmek zorunda değildir. Onun asıl niyetini bilmeden yaptığımız çıkarımlar doğruluktan çok uzak olabilir. Yine de Barthes göstergebilimi farklı yönlerden ele alması bakımından önemli.

Biz burada Roland Barthes’ı anlatırken üç aşamalı bir yol izlemeyi uygun görüyoruz; (1) mitler; (2) düz anlam ve yan anlam ilişkisi ve (3) gösterilen, gösteren ve gösterge tanımları.

İlk olarak, Barthes’ın göstergebilim açısından en çok okunan ve gönderme yapılan eseri, dilimize Çağdaş Söylenler olarak çevrilen, Mythologies (1957) kitabıdır. 1954 ve 1956 yılları arasında Les Leutres Nouvelles dergisinde aylık makalaler olarak yazılmış, daha sonrasında bir kitap haline getirilmiştir. “Tatildeki Yazar”, “Einstein’ın Beyni”,

“Kayıp Kıta”, ve “Plastik” gibi farklı kısa makalelerle öne çıkan kitap, 1950lerdeki

92 Fransız yaşamını ve bunun nasıl anlatıldığını konu alır. Burada Barthes’ın temel amacı, dönemin Fransız ideolojisinin nasıl yansıtıldığını ve konu aldığı imgeler üzerinden bunların nasıl okunabileceğini göstermektir. Örneğin, Einstein’ın beyninin mitik bir nesne olduğundan, onun çoğunlukla beyniyle gösterildiğinden, bu şekilde Einstein’ın mitolojik bir maddeye/metaya dönüştüğünden bahseder (Barthes, 1991, ss. 68–70) ya da

“Filmlerdeki Romalılar” başlıklı incelemede Romalılık mitinin yaratılabilmesi için kâkülün kullanıldığını ve bunun Romalılık için bir gösteren halini aldığını söyler (Barthes, 1991, ss. 24–26). Peki mit aslında nedir ve günümüzde miti Barthes nasıl yorumlar? Antik Yunan’da mit (mithos) kurgu ya da hikâye anlamına gelir. Özellikle tarihteki erken insan gruplarının ya da doğa olaylarının anlatıldığı antik hikâye ya da hikâyeler bütünüdür (Cambridge Online Dictionary, 2017a). Mitlerde çoğunlukla tanrıların, doğaüstü olayların ve kahramanların hikayeleri anlatılır. Barthes’ın kullandığı anlamda ise mit, simgesel ve anlatısal anlamını korumakla birlikte, her şeyin kendi dışında bir anlamı imlemesi, her şeyin bir gösterge olabileceği ve dünyanın ideolojik açıdan nasıl görüldüğüyle ya da göründüğüyle ilintilidir:

Mit bir iletişim sistemidir, bu yüzden de bir mesajdır. Bu da kişinin miti yalnızca bir nesne, kavram ya da fikir olarak değil, bir anlamlandırma biçimi, bir şekil olarak algılamasının önünü açar. [. . .] Mit bir konuşma biçimi olduğu için, söylemle birleştiğinde her şey bir mite dönüşebilir. Mit, ilettiği mesajın nesnesiyle değil, bu mesajı nasıl ilettiğiyle tanımlanır. [. . .] Yalnızca yazılı söylem değil, aynı zamanda fotoğraf, sinema, spor, gösteriler, reklam da mitik konuşmayı destekleyen öğeler olarak görev alır. [. . .] Mit, göstergebilimsel bir sistemdir. [. . .] Göstergebilim, gösteren ve gösterilen kavramları arasında sürekli bir ilişki olduğunu varsayar. [. . .] Yani basitçe gösteren, gösterileni ifade eder, fakat iki terimle değil, üç farklı terimle. [. . .] Gösteren ve gösterilenin birleşiminden doğan bir göstergeyle. (Barthes, 1991, ss. 107–111)

93 Barthes’a göre mitolojiler (mitler) bir kültürün değerlerini anlatır ya da dönüştürür. Bunu, bir berber salonunda otururken kendisine uzatılan Paris-Match dergisinin kapağındaki genç siyah bir adamın Fransız askeri üniforması içinde, gözleri muhtemelen üç renkli bayrağın kıvrımına dikilmiş, selam verirken çekilmiş fotoğrafı üzerinden örneklendirir.

“Resmin anlamı budur” der, “Fakat naif bir şekilde ya da değil bunun bana ne anlattığını çok iyi şekilde görüyorum: Fransa büyük bir imparatorluktur, rengi önemli olmaksızın tüm evlatları onun bayrağı altında sadakatle hizmet eder ve sözde sömürgecilik suçlayıcılarına bu siyahinin sözde asıl sömürücülerine hizmet etme çabasından daha iyi bir yanıt olamaz” (Barthes, 1991, s. 115). Burada yine göstergebilimsel bir sistemle yüzleşen Barthes, bir gösteren (siyah bir askerin Fransız selamı vermesi), bir gösterilen (Fransızlık ve ordu mensupluğu), ve sonunda da bir göstergeyle karşı karşıyadır;

Fransızların, görünüşleri nasıl olursa olsun, ortak değerler ve inançlarla birbirlerine bağlı oldukları ve ancak bu şekilde toplumsal bir birlik ve dönüşümün mutlak kılınacağı. Bu derginin kapağı, Fransız bir askerin selam verirken çekilen bir fotoğrafını gösterirken aynı zamanda Fransız ideolojisini yansıtır. Yani burada hem bir düz anlam hem de yan anlam vardır. Çağdaş mit düşüncesinin kurulmasından on beş yıl sonra, o zamanlar mit düşüncesinin çok da gelişmediğini ve aslında biçimde retorik bir değerinin olduğunu söyler ve günümüzde mit kavramını (1) toplumsal açıdan belirlenmiş bir şey, bir

“yansıma” olduğunu, (2) kültürel, ideolojik ya da toplumsal olanı “doğal olan” a dönüştürdüğünü, (3) söylem içinde var olan kesintili bir yapıda olduğunu ve (4) söz olarak bir göstergebilime bağlı olduğunu söyler (Barthes, 2013, ss. 80–81).

İkinci olarak değinmek istediğimiz ise düz anlam (connotation) ve yan anlam (denotation) terimleridir. Barthes, dilbilimci Louis Hjelmslev’in (1899-1965) geliştirdiği düz anlam ve yan anlam kavramlarını yeniden değerlendirir. Göstergebilim İlkeleri’nde buna özellikle değinen Barthes, gösteren, gösterilen ve gösterge dizgesinde anladığımız ilk şeyin düz anlam (ya da kelimenin sözlük anlamı), bu düzlemin oluşturduğu ikinci

94 anlamın ise yan anlam olduğunu söyler. Yani yan anlam düzlemi, ikinci anlama ulaşmak için ilk düzlemin göstergesini, kendi düzleminin göstereni haline getirir. Yani “birinci dizge düz anlam; birinci dizgeyi kapsayan ikinci dizgeyse yan anlam düzlemini oluşturur.

Öyleyse bir ‘yananlam dizgesi, anlatım düzleminin de bir anlamlama dizgesince oluşturulduğu dizgedir’”(Barthes, 1991, ss. 87–88)

3. Yan anlam Gösteren: Sözbilim Gösterilen: Düşünyapı 2. Düz anlam Gösteren Gösterilen

1. Gerçek dizge Gösteren Gösterilen

Şekil 1 - (Barthes, 1991, s. 91)26

Barthes’a göre “gelecek hiç kuşkusuz yan anlam dilbiliminindir” (Barthes, 1991, s. 88) çünkü insanlar sürekli olarak birinci dizgeden yola çıkarak yan anlamlar oluştururlar. Bu sebeple de belirli bir gösteren farklı bağlamlarda farklı şeyleri imlemeye devam edecektir.

Diğer bir deyişle, düz anlam sürekli ve açık bir anlama gönderme yaparken, yan anlam göstereni yorumlayanın kültürel ve toplumsal birikimini de kapsayacağından farklı anlam dizgelerine bağlı mitler oluşturmaya devam edecektir. Örneğin, çoğunlukla erkeklerin tercih ettiği kıyafetleri giyen bir kadın, kültürel, toplumsal, hatta tarihsel bir okumaya da maruz kalacaktır ve bu imge cinsel yönelime kadar varacak olan birtakım farklı imgeleri de çağrıştıracaktır.

Son olarak göstergebilimin asıl amacı toplumları oluşturan gösterge sistemlerini incelemek ve bunların neden ve nasıl belirli şeyleri imlediğine ışık tutmaktır. Dilbilimci Ferdinand Saussure, daha önce de belirttiğimiz üzere, gösterilen ve gösteren terimlerinden yola çıkarak, göstergelerin (burada dil açısından bakarak kelimelerin) nesne

26 Tablo aslı gibi alınmıştır.

95 ya da eylemlerle direkt bağlantılarının olmadığını, farklı ses dizgelerinin aynı şeye işaret edebileceğini göstermiştir. Saussure’un modelini örnek alan Barthes bunu geliştirerek gösterge, gösteren ve gösterilen üçlüsünü şöyle tanımlar:

Gösterge, bir gösterenle bir gösterilenden kuruludur. Gösterenler düzlemi anlatım düzlemini, gösterilenler düzlemiyse içerik düzlemini oluşturur. [. . .] Gösterge, iki yönlü bir ses, görüntü, vb. dilimidir. Gösterenle gösterileni birleştiren edimdir bu ve ürünü göstergedir. [. . .] Gerçekte anlamlama tek yanlı varlıkları birleştirmez, iki öğeyi birbirine yaklaştırmaz, çünkü, gösterenle gösterilenin her biri hem öğedir hem bağıntı. (Sırasıyla Barthes, 1979, s. 31;41;42)

Göstergeyi kullananın ondan anladığı “şey”dir gösterilen. Böylece salt işlevsel bir tanıma ulaşmış oluruz: Gösterilen, göstergenin bağlantısal iki öğesinden biridir.

Onu gösterenin karşıtı yapan tek ayrım, gösterenin bir aracı kimliği taşımasıdır.

(Barthes, 1979, s. 35)

Gösterenin öz niteliği, gösterileninkiyle hemen hemen aynı türden gözlemlere yol açar; Salt bir bağlantısal öğedir bu ve tanımı, gösterilenin tanımından ayrılamaz.

Tek ayrım şurada: Gösteren bir aracıdır ve bir özdeği bulunması zorunludur.

(Barthes, 1979, s. 40)

Kısaca söylemek gerekirse, gösteren dildir; bunu yazılı, sözlü ya da göstergesel bir metinde görürüz, gösterilen; o imgeyi okuduğumuzda, duyduğumuzda ya da gördüğümüzde aklımızda beliren şey, gösterge ise gösteren ve gösterilen ilişkisinden çıkardığımız sonuçtur. Bu yüzden de, daha önce de belirttiğimiz gibi, bir dizgenin göstergesi başka bir dizgenin göstereni haline de gelebilir. Daha önce de değindiğimiz Müslüm Gürses konserlerinde izleyicilerin “ibne Tarkan” sloganını ele alalım. Bu bizim sözlü gösterenimizdir. Metni konuşan ya da okuyan kişinin yorumuna göre değişmekle birlikte, burada gösterilen şey Tarkan’ın, orada sloganı atan kişilerin tanımlarına uyacak

96 bir erkek modeli olarak görülmemesidir. Gösterge ise, Müslüm Gürses dinleyicilerinin kendilerini ve Müslüm Gürses’i erkekliğin imgesi olarak görmeleridir. Fakat aynı Tarkan, kendi konserinde farklı bir dinleyici (imgeyi okuyan) kitlesi tarafından, popülerlik, yakışıklılık, olması gereken erkek imgesini gösterebilir.

Sonuç olarak bütün göstergeler bir sisteme işaret ederler. Onları önemli kılan da bu işaret ettikleri sistemlerdir. Diğer bir deyişle, göstergenin kendisi değil, işaret ettiği sistem (mit) dönüştürücü olandır. Göstergebilimin temellerini sağlamlaştıran Roland Barthes da yaptığı görsel ve yazılı metin analizleri üzerinden, tüm metinlerin ikinci birer anlamları olduklarını, bunların farklı şekilde yorumlanabileceklerini ve bu anlamların toplumsal ve kültürel okumalarca ortaya çıkarıldıkları göstermiştir.