• Sonuç bulunamadı

2. Kuramsal Tartışmalar ve Temel Kavramlar

2.1. Popüler Kültür ve Sınıflandırması

2.1.3. Bir Anlam ve Kimlik Üreticisi Olarak Popüler Kültür

2.1.3.1. Kimliğin Serüveni

32 Yani, popüler kültürün doğduğu alan steril bir ameliyathane gibidir. Yüksek kültürün egemen bir şekilde büyük K’lı kültürü tanımladığı noktada, popüler kültür beklenmedik şekilde ortaya çıkar ve farklı bir ses ve başkaldırı olarak doğar.

33 taşımaktadır. Türkçede kullanılan kimlik sözcüğü ise kim kelimesinden gelir. Bir soru zamiri olarak “kim” ilk kez Orhun yazıtlarında kullanılmıştır (Etimoloji Türkçe, 2016).

Kimlik kelimesi ise günümüz Türkçesinde ise birden fazla anlama gelmekte ve farklı durumlarda kullanılmaktadır. İlginç olan şudur ki, kelimenin İngilizcesi bize “benim aynım, özdeşim kimdir/nedir?” gibi bir soru sorarken, Türkçesi daha çok “ben kimim?”

sorusunun cevabını arar gibidir. Her iki durumda da bu kelimeler yanıt değil, birer sorudur. Herkes için verilecek cevap da başkadır. Sırf bu sebeple ilk olarak sormamız gereken soru kimliğin ne olduğudur. Bir kimliğe neden ihtiyaç duyduğumuza dair sorulara bir önceki bölümde değindiğimiz ve popüler kültür-kimlik ilişkisi içinde konuyu biraz daha açacağımız için, tanımla devam etmekte fayda vardır. Yine de öncelikle belirtmeliyiz ki tek yönlü bir yaklaşımdan uzak durmak için, kimliğin farklı birçok tanımından bahsedeceğiz. Bunun iki sebebi bulunmaktadır; ilki, bu terim için yapılan tanımların zamanla nasıl değişiklik gösterdiğini ve günümüzde nasıl bir kimlik algısına sahip olduğumuzu gösterebilmek önemlidir çünkü konu alınan popüler kültür ikonları yalnızca kendilerininkine benzer cinsel ve bireysel kimliklerde ya da ideolojik yapıda olan bireyler için farklı bir kimliklenmenin yolunu açmamış, aynı zamanda diğer bireylerin de kendi kimliklerini onların bedeninde, sesinde ya da performansında bulmalarında öncü rol oynamışlardır. Ayrıca, bu kadar değişken bir kavramı anlatmaya çalışırken, tez açısından işimize yarayacakları bir araya toplamaya çalışmak da uygun görülmemektedir. Nasıl ki kimlik hem anlam hem de tanımda bir süreçtir, bu süreci anlatmadan direkt ilgili olgulara gitmek bizce doğru değildir. Kimlik yüzlerce farklı şekilde tanımlanabilir çünkü bu kavram hem uygulamada var olan hem de analizi yapılan bir kategoridir. Üzerinde konuşulan konu bağlamında bu kelimeyle kast ettiğimiz şey bambaşka bir anlama gelebilir. Örneğin, “cüzdanım çalındı ve kimliğim de içindeydi”

cümlesiyle, “adalet duygusu kimliğimin vaz geçilmez bir parçasıdır” derken kullandığımız aynı kelimenin anlamları arasında çok büyük bir fark vardır. Bunun gibi

34 örnekleri ise çoğaltmak mümkündür. Yine kendimizi sosyal ya da bireysel olarak tanımlamak istediğimizde kullandığımız kimlik parçaları değişiklik gösterecektir.

Kendimizi bireysel kimliğimizle kadın ve sosyal kimliğimizle kadın olarak tanımlamaya çalıştığımızda bile, ortaya bambaşka anlatılar çıkacaktır ve bu anlatılar zaman içinde sürekli değişiklik gösterecektir. Çünkü kimlik yaşam boyunca şekil almaya ve değişmeye devam eden bir anlatıdır ve kendimizi zaman içinde farklı şekillerde ama sürekli olarak tanımlamaktan vazgeçmeyiz “kavram bulanık olsa da vazgeçilmez olmaya devam etmektedir” (Tilly, 1995, s. 7).

Kimlik yapılan her işte merkezi önemdedir. Sosyal ve siyasal bilimlerin (antropoloji, sosyoloji, psikoloji, hukuk, vb.) ise bir süredir derinlemesine araştırma konusu haline gelmiştir. Genel olarak tanımlar kimliğin sosyal (toplumsal/kolektif) ve bireysel olarak iki ana dal üzerinden kurulduğunu savunur. Zaten şimdiye kadar yapılan bu tanımların da, örneğin Queer kuramın kimlik tanımı düşünüldüğünde, bir şekilde eksik kalmış olmalarının sebebi de budur. Philip Gleason, 1983’te yazdığı makalesinde kimliğin anlamsal tarihini incelemeye alır. 1950lerden itibaren kimlik konusunu ele alan yazarların, okur bu kelimenin tanımını biliyormuşçasına davrandıklarından ve kelimeye tatmin edici bir tanım yapmadıklarından yakınır. Kimlik kelime olarak iyi bir şekilde tanımlanmamıştır ama üzerine birçok yazı yazılmıştır. Sonrasında ise toplumsal olarak kurgulanan bir şey olduğu konusunda birleşilmiştir (Gleason, 1983, ss. 910–931).

Michael Hogg ve Dominic Abrams (1998) ise terimi şöyle tanımlar; kimlik “insanların kim oldukları, ne tür insanlar oldukları ve diğerleriyle nasıl ilişki kurduklarıyla (aynı gruba ya da başka gruplara dahil olarak) ilgilidir; çoğunlukla ait olduklarını hissettikleri gruplarca belirlenir” (Hogg & Abrams, 1998, s. 2). Burada Hogg ve Abrams da kimliği sosyal bir olgu olarak tanımlarlar ve kişinin ancak bir gruba ait olarak ya da başka bir grubun dışında kalarak kendisini tanımladığını söylerler. Richard Jenkins (2008) ise kitabın daha giriş sayfasında çoğumuzun, çoğu zaman kimlik denilen şeyi sorgusuz

35 sualsiz kabul ettiğimizi, kim olduğumuzu bildiğimizi düşündüğümüzü söyler ve kimlik diye adlandırdığımızın bir noktada sorun haline geldiğini savunur. Bu noktada kim olduğumuz ya da başkalarınca nasıl görüldüğümüz önem kazanmaya başlar. Bu yüzden de bireysel ve kolektif bir kimliğimiz vardır der (Jenkins, 2008, ss. 1–3) ve Hogg ve Abrams’ınkine benzer bir tanım yapar; “Kimlik, bireylerin ve toplulukların, diğer bireyler ve topluluklarla olan ilişkilerinde farklılaşma yollarını gösterir” (a.g.e. s. 18). Bu yüzden

“Kimliği bireysel bir öz olarak düşünmek yerine, belki de bunu bireyin bir süre boyunca devam ettirdiği ve onu diğer bireylerden ayıran davranış, kapasite, tutum vb. olarak düşünmeliyiz” (Shoemaker, 2006, s. 41). Stuart Hall (1989) ise etnik köken üzerinden, kimlik ve farklılıklar üzerine yazdığı makalesinde kimliğin bir süreç ve devamlı bir oluşum olmasından şöyle bahseder:

Kimlik denen şey, birbiriyle çakışan birkaç söylem arasında, yerleşmemiş bir alandır, ya da o alanda çözüme kavuşmamış bir soru. [. . .] Kimliğin söylem mantığı durağan bir özne tasarlar, örneğin biz hızla değişen bir dünyada, durağan kalma avantajına sahip, kimlik diye bir şey olduğunu varsayarız. [. . .] Sanırım çoğumuz kimliklerimizin zamanla değiştiğini farkına varırız fakat çoğumuz bunun buzulun oluşma hızında olduğunu umar ya da bunun nostaljisini yaşarız.

Bu yüzden artık bir yaşımızdayken olduğumuz tecrübesizler olmamakla birlikte, hala aynı insanızdır. [. . .] Ama kimlik belirleme tek bir şey ya da bir alan değildir.

Artık kimliği, bir kimlik belirleme süreci olarak yeniden kavramsallaştırmalıyız.

[. . .] Bu, zaman içinde meydana gelen, asla durağan olmayan, tarihin ve farklılığın öznesi olan şeydir. [. . .] Bu sebeple kimlik bir süreçtir, kimlik bölünmüştür.

Kimlik sabitlenmiş bir nokta değil, değişken bir noktadır, kimlik aynı zamanda ötekinin kendisiyle olan ilişkisidir. (Hall, 1989, ss. 9–16)

36 Hall’un yaptığı tanım oldukça kapsamlıdır fakat yine de buna eklemeler yapmak mümkün. Kendisinin de bahsettiği gibi kimlik bir oluşum sürecidir, sabit değildir çünkü sürekli olarak bir devinim halindedir. “Kimlikler insanların tahmin ettiği gibi sabitlenmiş imleyiciler değildirler, aksine, dinamik bir şekilde anda oluşurlar. Bir durumda kimlikle uyumlu gibi görünen bir seçenek, başka bir durumda uygun olmayabilir. [. . .] Bunun nasıl şekilleneceği [kişilerin] o anda kim oldukları ile ilgilidir” (Oyserman, Elmore, &

Smith, 2012, s. 70). Ve buna bir ekleme de biz yapacak olursak, sadece bizim o anda kim olduğumuz değil, karşımızdaki insanın ya da bulunduğumuz ortamın da davranışlarımızda değişikliğe sebep olacağını söyleyebiliriz. Bunu iki örnekle açıklayalım. Normalde kabullenmenizin mümkün olmadığı bir şeyi, sevdiğiniz bir insan yaptığında sevimli bile bulabilirsiniz ya da o anki duygusal durumunuza bağlı olarak, normalde yapmayacağınız aşırı bir tepki gösterebilirsiniz. Öte yandan, normalde dinlemekten keyif almadığınız bir şarkı, arkadaşlarınızla bir konserdeyken eşlik edip, kendinizi eğlendirdiğiniz bir olguya dönüşebilir. Yani aslında, kimliğinizin bir parçası olmayan şeyler, o anlarda bir parçanızmış gibi davranmanıza sebep olabilir. Ya da başkalarının onayını almak için hareket ederiz. Bunu şöyle açıklamak da mümkündür:

Kişi, bir kimliğin başarılı bir şekilde kabulüne dair diğerlerinden onay içeren bir bilgi aldığında, buna kimliğin gerçekleşmesi/onaylanması denir. Bir kimlik onaylandığında, kişi olumlu duygular hisseder, onaylanmadığında ise olumsuz hisler deneyimler. Bireyler iyi hissetme arzusuyla motive oldukları için, kendi çevrelerinde diğerleri tarafından onaylanmak isterler. (Carter, 2013, s. 205) Bu onay alma istemi, bizim kendi kimliğimizi tanımladığımız alanda kabul gördüğümüz anlamına gelecektir ve tutum ve davranışlarımızın bu yönde şekil almasına neden olacaktır. Diğer bir deyişle, sosyal etkileşimlerimiz o an ya da o grupta kim olduğumuzu belirleyen önemli bir unsurdur:

37 Genel olarak konuşmak gerekirse, benlik ve kimlik denilen şeyler en az üç açıdan sosyal ürünlerdir. İlk olarak, insanlar kendilerini havadan yaratmazlar; aksine, mümkün, önemli ya da tanımlanması zorunlu olan her şey sosyal bağlamdan gelir – diğerleri için önemli olandan. Bu da insanların yaşadıkları zaman ve alanla bağlantılı olarak kendilerini tanımladıkları anlamına gelir. İkinci olarak, ben olmak bunu tasdik eden ve destekleyen [. . .] kişilerin varlığıyla mümkündür. [. . .] Üçüncü olarak, kişinin kimlik ve benlik özelliklerinin o anda bir anlama gelmesi, o an içinde uygun olanla belirlenir. (Oyserman vd., 2012, s. 76)

Buraya kadar yapılan tanımların çoğunda bahsedilen bir gruba ait olma durumunun da sorgulanması gerekir. Grup içinde bizim nerede olduğumuz, kim olduğumuz, yani kimliğimizin ne olduğu da önemlidir. Ya da kendimizi bir gruba dahil hissettiğimizde, bu hepimizin aynı olduğunu gösterir mi ya da diğer grup elemanlarınca bizler nasıl tanımlanırız? “Sosyal kimlikler, Tajfel’in (1981) tanımladığı üzere kişinin bir gruba ait olduğu bilgisini, gruba ait olmakla ilgili olan fikirlerini, diğer gruplara kıyasla o grubun rütbe ve statüsünü içerir. Fakat bu durum grup içi rütbe ve statüler gibi bir bilgiyi içermez” (Oyserman vd., 2012, s. 74). Yani açık bir şekilde tanımlanmış ya da sınırları çizilmiş bir grup ya da sınıf kimliğinden bahsedemeyiz. Örneğin, “kadınlar” diye bahsettiğimiz grubun içinde herkes aynı özellikleri göstermeyecek, aynı statüde olmayacak, sadece orta sınıfı ele almış bile olsak bu kadınlar aynı ekonomik düzeyde olmayacak ve hatta “kadın” olarak tanımladığı kendi birçok açıdan farklılık gösterecektir.

Bu gruplar sadece cinsiyet ya da toplumsal cinsiyet alanında olmak zorunda değildir. Irk, din, etnik köken, üst sınıf, sağcılar ya da solcular gibi unsurlar bir grubu oluşturabileceği gibi, Müslüm Gürses hayranları, anneler, bu dönem matematik dersi alan öğrenciler ya da çiçek seven insanlar da birer grup oluşturabilir. İşte bu noktada değinilmesi gereken, gruba ait olmakla tanımladığımız biz ile karakter ya da genel olarak bizin değişiklik gösterebileceğidir. Bunlara kısaca rol kimliklere karşı kişisel kimlikler diyebiliriz.

38 Kendimizi öğrenci, evlat ya da doktor olarak tanımladığımızdaki biz farklı, genel özelliklerimizle “ben kimim” sorusuna verdiğimiz cevap farklı olacaktır. Tüm bunlardan ne anlıyoruz? (1) kimlik kesin sınırlarla çizebileceğimiz bir olgu değildir, (2) ana ve duruma bağlı olarak farklı kimlik tanımları mümkündür, (3) kimlikler değişkendir ve zaman içinde farklılık gösterebilir, (4) bir grup ya da sınıf içinde kendimizi tanımlarken, o grubun/sınıfın dinamikleri ve hiyerarşik yapısını tanımlamadan aidiyetimizi tam olarak tanımlayamayız ve (5) kimlik bir kavram olarak birden fazla anlama gelebilir ve tüm tanımları kendi içinde doğrudur çünkü kimlik bir anlatıdır ve zaman içinde bizim anlatıyı yaşama ve aktarma biçimlerimiz de farklı olacaktır.