• Sonuç bulunamadı

3. Popüler Queer İmgeler

3.3. Bir Queer Kral Michael Jackson

3.3.1. Amerikan Tarihinin “Kara” Sayfası: Siyah Erkek İmgesi

Siyah Amerikalılar ilk olarak 1600lü yılların başında Atlantik Köle Ticareti’yle, köle olarak tarlalar ve ev hizmetlerinde çalıştırılmak üzere Afrika’dan getirilmeye başlanır. 1776 yılında Philedelphia’da yapılan İkinci Kıta Kongresi’nin ardından Amerika Birleşik Devletleri olarak ülke bağımsızlığını ilan ettikten sonra da köle ticareti ve kölelerin insanlık dışı şartlarda kullanılmasına devam edilir. 1840lı yılların sonuna doğru, özellikle Kuzey Amerika’da, köleliğin bir suç hatta günah olduğu ve köleliğin kaldırılması gerektiğini savunan gruplar ortaya çıkar. Buna karşılık Güneyliler kölelerin günlük işlerde kullanımının beyaz Amerikalılar için hem ekonomik hem de toplumsal açıdan faydalı olduklarını düşündükleri için, artık kurumlaşmış olan köleliğin

50 Siyahların Amerika’daki tarihi, Amerika’nın kendi tarihi kadar uzundur ve oldukça sorunlu bir alana işaret eder. Bu bölümde, Michael Jackson’ın imlemediği ya da imleyemediği siyah erkekliğin genel hatlarla çizilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca, siyah kadınların tarihine konumuzla ilgisi olmadığı, başka ve oldukça geniş bir alanın konusu olduğu için, ayrıntılı olarak değinilmeyecektir.

148 kaldırılmasına karşı çıkarlar. Kölelerin özgürleştirilmesi durumunda hem ekonomik bir sarsılmanın meydana geleceğini hem de büyük bir işsizlik açığının oluşacağını savunmalarına eklerler. Ayrıca, beyazlar için korku unsuru da olan siyah erkek, beyazlara göre “köle olduğunda sevilebilirdi, fakat özgür bir adam olarak canavara dönüşebilirdi”

(Fredrickson, 1987, s. 55). Bu kölelere hiçbir hak tanınmamış olduğu ve özgür olsalar bile bu insanların hayatta kalma şanslarının düşük olduğu düşünüldüğünde de sözde savunmaları işlerlik kazanır. 1860 yılında, köleliği kaldıracağı vaadiyle Abraham Lincoln başkan seçildikten sonra, kölelik kaldırıldığında kendi sistemlerine zarar geleceğine inanan Güney’deki yedi eyalet bağımsızlıklarını ilan eder. Yaşanan olayların ardından da Kuzey ve Güney arasında Amerikan İç Savaşı patlak verir. 1861-1865 yılları arasında süren savaş, Kuzey’in üstünlüğüyle sona erer, milyonlarca köle özgürleştirilir ve bir süre sonra, Amerikalı beyaz kadınlardan önce, özgürleştirilmiş siyah erkek köleler oy hakkına sahip olur. Fakat bu durum siyahi Amerikalıların hayatlarının kolaylaşmasına olanak sağlamaz. Çoğu doğdukları günden itibaren köle olarak yaşadığı için, özgürleştiğinde ne yapacağını bilemez. Çoğu zaman hiç iş bulamadıkları gibi, buldukları zaman da çok düşük ücretlere çalıştırılmaya devam ederler. Eğitim, sağlık, iş ve ulaşımda siyah Amerikalılara verilen haklar, beyazlara tanınanlarla aynı değildir. Bu farklılığın ayrımcılık olmadığını51 savunan beyazlara karşı, toplumsal ayaklanmalar gerçekleşir. En çok bilinenler arasında Rosa Parks Boykotu olarak da bilinen Montgomery Otobüs Boykotu (1955-1956), 1960lardan günümüze devam eden Black Power Hareketi ve şiddet yanlısı olmayan protestoların öncüsü, 1963 yılındaki “Bir Hayalim Var”

konuşmasıyla tanınan Martin Luther King’in önderliğinde gelişen hareket sayılabilir.

Amerikan tarihi boyunca siyah Amerikalılar, Beyazların zıttı olarak tanımlanmışlardır. Afrika kökenlerinden dolayı ve uzunca bir süre kölelik sitemine maruz

51 Segregation does not mean discrimination.

149 bırakılarak, sosyal ve eğitimsel anlamda gelişmelerine izin verilmeyen siyah Amerikalılar, kâğıt üzerinde bazı hakları elde etmiş olsalar da, bunun sosyal yaşama nüfus etmesi o kadar da hızlı olmamıştır. Hatta yaşadıkları sorunlar, daha düşük seviyeler de olsa da, hâlâ devam etmektedir. Özellikle onları tanımlamak için kullanılan basmakalıp terimler halen, özellikle de medya aracılığıyla, sunulmaya devam eder. Örneğin, 1830lu yıllarda Minstrel Show’larda ilk kez karşımıza çıkan, beyaz erkek oyuncuların yüzlerini siyaha boyayarak hayat verdikleri Jim Crow karakteri, abartılı hareket ve davranışlarıyla alay konusu olan siyah bir erkektir. Benzer şekilde romanlara konu olan karakterlerin birçoğunda “vahşi, yabani”52 kadın ya da erkek karakterlere rastlamak mümkündür:

“siyahlar, ırksal konumlarından dolayı “aşağı” olarak tanımlandılar. [. . .] “Çocuk/Vahşi”

ideolojisi siyahları, olumsuz bir şekilde, “doğal olarak” olgunlaşmamış, tembel, akılsız, sarhoş, suçlu ve şehvet düşkünü olarak karakterize etti. [. . .] Yazarlar sıklıkla siyahları hayvan, yamyam ve bayağı insan olarak betimlediler” (Eiselein, 1996, s. 53). Hollywood filmlerinde ise genellikle suçlu olarak karşımıza çıkan siyah erkek karakter, kaçakçılık, torbacılık ya da cinayet gibi şiddet suçlarından aranan suçludur. Bu durum medyada o kadar çok işlenmiştir ki “Suçların çoğu beyazlar tarafından işleniyor olsa da, genel algı bunların büyük çoğunluğunun siyahlar tarafından işlendiği yönündedir” (Welch, 2007, s.

277). Bu sebeple de siyah erkek (bedeni), beyaz erkeğinkine göre, daha tehditkâr ve suç işlemeye meyilli görülürken hem çevreleri hem de toplumun geri kalanı için sorun teşkil ediyormuş gibi algılanmalarına hem de sosyal anlamda eşitsizliğin ve ırkçılığın yayılmasına sebep olmuştur. 2016 yılında Amerika’da Pew Research Center tarafından yapılan bir araştırma, on siyahiden dördünün Amerika’da ırksal eşitliğin bir gün sağlanabileceğinden şüpheli olduğunu ortaya koymuştur (Pew Research Center, 2016).

Aynı araştırmada, 1960lardan bu yana artış göstermiş olmakla birlikte, siyahların beyazlara göre üniversiteye gitme oranının halen düşük olduğunu, gelir düzeylerinin ise

52 Savage

150 beyazlarınkinin çok altında olduğunu göstermiştir. Patricia Hill Collins’in de anlattığı üzere fakir ve çalışan sınıfa mensup olan Afrikalı-Amerikan erkekler, bu imgelerin gösterdiğinin aksine, kalıtsal bir şekilde suça meyillilik göstermez. Aksine, içinde büyüdükleri kültür, otantik siyah kültürü medyada o kadar metalaşmıştır ki, Afrikalı-Amerikanların kendilerinin asimile olamayışlarına suçu yükleyerek ırksal entegrasyonu başaramadıklarını açıklayan suç imgeleri yaratırlar. İşsizlik, yetersiz okullar, ırksal olarak ayrılmış mahalleler, eşit olmayan amme servisleri, Amerikan toplumunun tarihe karıştığını göstermektedir53 (Collins, 2004, s. 178). Siyah Amerikalı erkeklerle ilgili diğer bir sorun da bedenlerinin cinsel obje olarak yeniden üretimidir. Köleciliğin hüküm sürdüğü dönemlerde, ilkel ve vahşi olarak anıldıklarını belirttiğimiz siyahlar, cinsellik ile ilgili konularda da aynı şekilde ilkel ve vahşi olarak görülmeye devam edilmiştir. Onların, yalnızca görüntüleri değil, aynı zamanda cinsel arzuları da hayvani anlamda “cinsel dürtü” olarak adlandırmıştır:

Bu hayvansal kavramsallaştırma doğal olarak siyah erkeklerin hem hiperseksüel hem de hiperagresif olarak stereotipleştirilmelerine yol açmıştır – “bir Negroda tüm arzular, duygular ve hırslar, neredeyse tamamen cinsel dürtüye hizmet eder”

– merkezinde, bu seks düşkünü siyah erkeğin oluşumu, siyah (erkeğin) hayvansılığı54 ve ilkelliği nosyonuna uygun düşer. (Richeson, 2009, s. 103) Burada siyahi erkeğin hayvanla kıyaslanması hem tehlike hem de güce işaret etmesi bakımından önemlidir. Çünkü siyah erkek bedeni bir yandan kahramanvari bir gücü temsil edip, diğer yandan korkulan bir nesne konumunu imlediğinden, korkulan bir arzu nesnesine işaret eder. Aynı zamanda insan olmaktan uzak görülen bu erkek stereotipi,

53 İtalik vurgular metnin orijinalindedir ve African American şeklinde kullanılan terim, metne sadık kalmak için Afrikalı-Amerikan olarak çevrilmiştir.

54 Bestiality

151 zihnen yetersizliği ve ehlileştirilmesinin imkânsız olduğunu imler. Siyahların hayvanlara daha yakın varlıklar olduğu fikri uzunca bir zaman kabul görmeye devam eder:

18. ve 19. Yüzyıllarda, Avrupa’daki birçok seçkin beyaz ve A.B.D. siyah insanları zihinsel anlamda aşağı, fiziksel ve kültürel anlamda gelişmemiş ve görüntüde maymuna benzer olarak değerlendirirler. Aslında, bu görüş o kadar çok kabul görmüştür ki, Britanica Ansiklopedisinin (1884, s.316) dokuzuncu baskısında Afrikalı ırk resmi bir şekilde “evrimsel skalanın en alçak konumu oluşturur, bu sebeple insan ırkının ve en tepedeki antropoidlerin55 ve insan türünün karşılaştırmalı bir çalışması için en iyi materyali sunarlar. [. . .] (a) ayakta durulduğunda bazen diz kapağına kadar ulaşan anormal kol boyu, (b) kafatası kapasitesini gösteren olarak 35 ounce’luk56 beyin ağırlığı [. . .] (Plous & Williams, 1995, s. 795)

Kısaca söylemek gerekirse, siyahlar yalnızca ırksal değil cinsel ayrıma/ırkçılığa da maruz kalırlar. Denebilir ki, kendini üstün sayan beyaz ırk tarafından hem ırksal hem de cinsel anlamda hadım edilirler. “Bu sebeple, Amerikan toplumunda erkekler baskın ve ayrıcalıklı grubu oluşturuyor olsa da, siyah erkekler “madun/ikincil erkekliği”57 imlerler”

(Richeson, 2009, s. 96). Beyaz erkeğin ötekisi ya da abjecti olarak okunabilecek bu imgede,

Beyaz erkek Negroyu kendi cinselliğinin özü olarak görür, yani, sahip olmayı arzuladığı fakat sahip olmamaktan korktuğu özellikler olarak görür [. . .] ve bu sebeple de onu hadım etmelidir. Aslında siyah erkeğin hadım edilmesi gücün (iktidarın) cinsel olarak transfer edilmesini gösterir – bu, siyahın cinsel üstünlüğü

55 İnsana benzeyen kuyruksuz maymun

56 992 gr

57 Subordinated masculinity

152 efsanesini ölümsüzleştiren organın çıkartılması için aleni bir girişimdir.

(Richeson, 2009, s. 107).

Saydığımız bu sebeplerden dolayı, siyahi erkeğin ırksal ve cinsiyet konumu onun heteroseksüel ya da aşırı heteroseksüelleştirilmiş kimliğiyle ilgilidir. Buna bağlı olarak da, daha sonra da değineceğimiz üzere, siyah erkeğin cinsiyetinin queerlaşması daha sorunlu bir hal alır çünkü bu maskülenlik sınırlarının ötesine geçmeye çalışmak demektir.

Öte yandan, bu aşırı heteroseksüelleştirilmiş kimliğe eklenen cinsel ve sosyal hadım, siyah erkeğin efemineştirilmesine, daha doğrusu böyle bir algının oluşturulmasına yol açar. “Daha önceki çalışmalar göstermiştir ki Afrikalı-Amerikan kadınlar tipik olarak fakir, agresif ve baskın çizilirken, erkekler itaatkâr, uysal ve verimsiz, aileler anaerkil ve patolojik olarak nitelenirler” (Hecht, Jackson, & Ribeau, 2003, s. 74). Bu sebeple de sosyal hayatta ya da sahnede – siyahi rap/hip-hop şarkıcıları buna güzel bir örnektir –

“Hegemonik beyaz erkeklik, siyahın maskülenliğini norm dışı, canavarvari, tehlikeli ve efemine olarak tanımladığı için, hipermaskülen performanslar sergilenmesi, bunun sahiplenilenerek dönüştürülmesi girişimidir” (Miller-Young, 2008, s. 275).

Kolaylıkla anlaşılabileceği gibi, siyah Amerikalının kimliğinin tanınması bedende başlar. Sahip olduğu diğer tüm özellikler ikinci plana itilerek, bedeninin imlediği kimliği, beyazlar tarafından “öteki” olarak kurulmasına neden olur. Jas M. Sullivan ve Gheni Platenburg’un yaptıkları araştırma da göstermiştir ki siyahların bilgi kaynakları ırksal kimlik gelişimini etkilemektedir; bireylerin kendilerini tanımlarken ırkın daha önemli bir olgu olduğunu düşünmeleri, diğer grupların onlarla ilgili olumsuz duyguları olduğunu düşünmelerine neden olur (Sullivan & Platenburg, 2017, s. 215). Günümüzde de kullanılan bu imge, her ne kadar bazı olumlu imgeler yaratılmış (örn. Bill Cosby Show) ve halen yaratılıyor olsa da, medyada özellikle reklamlar ve filmler aracılığıyla topluma ulaştırılmaya devam eder. “Bu sebeple de yalnızca birkaç Afrikalı-Amerikan yüksek

153 statülü medya yerleştirmesinin tadını çıkarırken, aksine, giderek artmakta olan Afrikalı-Amerikan erkek kitleleri diğerleri için oldukça kârlı olan yüksek oranlı hapse girmenin tadını çıkarıyorlar” (Page, 1997, s. 101). Arthur Flannigan Saint Aubin’in de bahsettiği üzere:

Eğer popüler kültürün bir şeyden söz ettiğini söyleyeceksek, bu sürekli olarak anlattığı siyah cinselliği ve özellikle de siyah erkeğin cinselliğidir. Herhangi bir kişinin, siyah erkeğin cinselliğinin üstü kapalı şekilde -ki açıkça değilse- merkezi önem taşıdığını anlamak için belirli güncel müzik, video, film ve sporlara ve bunlarla ilgili profesyonel ve popüler söylemlere bakması yeterlidir. (Saint-Aubin, 1994, s. 1057)

Bu, kimi zaman fazlaca çarpıtılmış olan imgeler, siyah erkeklerin kendi sosyal yaşamlarında da negatif sonuçlarla karşılaşmasına sebep olur.

Beyaz kültüründeki bu yasaklı, tehditkâr ya da gizemli siyah cinselliği, bazı reklamlarda dikkatli bir şekilde kullanıldığı sürece bu imgeler reklamcılara çekici gelebilir. [. . .] Bu sebeple, moda dergilerinde siyahlar kullanıldığında, siyahi süper model Iman’ın da söylediği gibi, “egzotik, kabile kültüründen gelen, etnik, sıradan bir insan olmayan” şeklinde kurgulanması daha olasıdır. (Entman &

Rojecki, 2000, s. 173)

Entman ve Rojecki’ye göre, bu bilgi özellikle beyaz izleyiciyi hedef alan reklamcılar, siyahları romantikten ziyade seksi olarak yansıtmayı daha makul bulduğunu göstermektedir. Ayrıca, cinsel imge haline getirilen siyahlar, kişiliksizleştirilmiş ya da insanlıktan çıkmış58 şekilde tasvir edilirler (a.g.e. 173-174). Katharine Bausch, film teorisyeni Lola Young’ın, cinsiyet, cinsellik ve ırksal farkının, beyaz burjuva erkeğin

58 “depersonalized or dehumanized”

154 merkezde norm olarak algılandığı ve bu yüzden incelenmeden bırakıldığı, ‘öteki’ olarak görülen karakterlerin ise sorgulandığı, araştırıldığı ve gözlemlendiği fikir matrisinin bir parçası olarak görülebileceğini söylediğini anlatır (Bausch, 2013, s. 262). Cornel West ise siyah erkek ve kadınlarla ilgili baskın mitlerin onları, beyazlar üzerinde potansiyel cinsel güçleri olan tehditkâr yaratıklar olarak çizdiğini söyler. Bu mitler siyahları, beyaz ırkın güzellik normlarından renk, dudak, burun, kafa, kalça şekli gibi özelliklerle ayırdığından, siyahların cinselliği tiksindirici, pis ve daha az kabul edilebilendir (Ford, 2008, s. 1097). Ayrıca, “Araştırmacılar medya aracılığıyla siyahlara verilen mesajların ırksal kimlik üzerindeki etkisini de incelemişlerdir. Bulgular göstermektedir ki medya öğretmen, tüketiciler öğrenciler ve ırksal kimlik gelişimi ders olarak algılanmaktadır.

Örneğin medya ırkın nasıl performe edilmesi gerektiğiyle ilgili bilgiyi ve örnekleri sunarken, tüketiciler ırkla ilgili kendi fikirlerine bağlı olarak bu bilgiyi göz ardı eder ya da asimile olurlar” (Sullivan & Platenburg, 2017, s. 218). Siyahlar, sadece cinsellikleriyle değil, sosyo-ekonomik açıdan da beyazlar karşısında daha aşağı konumlanırlar. Bu sosyal gerçek, medyada da yansımalarını bulur. Öyle ki “Beyaz karakterlerin aksine, bir araştırma göstermiştir ki, Afrikalı-Amerikanların Anglo-Amerikanlara göre televizyondaki rolleri daha aşağı bir sosyo-ekonomik durumu gösterir. (Segger &

Wheeler, 1973) [. . .] ayrıca beyazlara göre daha düşük eğitim seviyesinde betimlenirler”(Punyanunt-Carter, 2008, s. 243).

Popüler kültürün dünya çapında en önemli üreticisi olan “Birleşik Devletler, dünya gücü haline gelmesinin sonucunda, global kültürel üretim ve sirkülasyonun da merkezi haline gelir” (Hall, 1993, s. 104). Ülke, kendi içinde de sınıfsal ve ırksal hiyerarşileri barındırdığından, farklı alt kültürlerin de gelişmesine temel hazırlar.

Bunlardan biri olan Siyahların popüler kültürü, tanım itibariyle “çelişkili bir alandır.

Stratejik bir çekişmenin alanı. Ama yalnızca, yüksek – alçak, direnme – özümseme, otantik – otantik olmayan, deneysel – bilgisel, aykırılık - homojenleşme ikiliklere

155 indirgenemez ya da bunlar üzerinden tanımlanamaz” (Hall, 1993, s. 108). Siyahların oluşturduğu kültür bunların hepsinin harmonisinden oluşur. “Beyaz ırkın üstün olduğuna inanan insanların, siyahların zekâsı, yetenekleri, güzelliği ve karakterine yaptığı aşağılamalar, (siyahların) kendilerini frenlemelerini – kendilerinden şüphe duyma, küçümseme ve hatta kendilerinden nefret etmelerini – gerektirmiştir. [. . .] retorik pratikler, yabancılaştırılmış sosyal bir alanın ele geçirilmesi için bedenin stilizasyonu (örn. saç şekilleri, yürüme, durma, konuşma ve el hareketleri), yoldaşlık ve topluluğun üretilip ayakta tutulması (örn. karşılıklı, aşık atışması şeklinde, ritmik tekrarların olduğu müzikal ve retorik ifadeler) kullanılan önemli stratejilerinden bazılarıydı” (West, 1990, s.

13). Farklı ve oldukları şekilde hem kendilerini kabul etme hem de diğerleri tarafından kabul edilme ihtiyacını doğuran bu durum, siyahi bir (kolektif) toplumsal kimliği de beraberinde getirir. Bu kimliğin beyazlar tarafından kabul görmesini amaçlayan ilk durumu West “asimilasyoncu davranış” (a.g.e.14) olarak adlandırır. Siyahların da beyazlar gibi olduklarını göstermeye çalışan bu durum, kimliksel özellikler açısından onlara benzeme yolundan geçer. İkinci ise “homojenleştirme girişimidir” (a.g.e.14). Bu ise, sınıf cinsiyet, sosyal statü ya da cinsiyet açısından birbirlerinden farklı olsalar da siyah oldukları için hepsinin benzer olduklarını savunan duruştur. Bu durum siyahların kendiliklerine sahip çıkarak, toplumsal bir bilincin oluşturulması adına atılan bir adımdır.

Her iki durum da, siyahların toplumsal haklar adına kazanım elde etmesini sağlasa da, kültürün dayattığı imgeden tam olarak sıyrılmalarını sağlayamamıştır. Popüler kültür alanında bu imgenin değişmesine katkıda bulunan bazı siyah erkek sanatçılar olmuştur.

Örneğin “1950ler ve 1960larda, özellikle Miles Davis ve John Coltrane, girift sosyal ilişkilerin (ırk, sınıf, cinsiyet) ve toplumda siyah erkeğin kimlik oluşumu ve temsili adına semboliktirler. Müzik estetiği, kültürel vizyon ve kişisel tarzın modern mucitleri olan bu erkekler, erkeklik ve beyazlıkla ilgili baskın kültürel varsayımlara meydan okumuşlardır”

(Gray, 1995, s. 401). Var olan sosyal düzende hem siyah hem de beyaz topluluğa

156 ulaşmayı başararak, farklı bir heteroseksüel erkek imgesi oluşturmayı başarmışlardır.

Davis ve Coltrane örneği, yukarıda bahsettiğimiz beyazlar gibi olma ve kabul görmeyi yansıtan bir örnektir. Siyah heteroseksüel erkek olarak, vahşi ya da aşırı cinselleştirilmiş bir beden imgesinden uzak, beyazlar gibi davranan siyah erkek örneği. Öte yandan, dünyaya da ünü yayılmış “Dr. Dre, Too Short, Ice Cube, Tupac Shakur, Snoop Dog,Old Dog diğer rapçiler, sinema ve müzik videolarını kullanarak [. . .] korku ve nefrete dayalı hipersiyahlık imgesinde, siyah maskülenlik imgesini kurmuş ve yeniden kurmuşlardır”

(a.g.e. 403). İkinci gruba örnek olarak gösterebileceğimiz bu rapçiler ise, siyah erkeklik imgesini, siyahlara atfedilen aşırılıklar (güç, şiddet, seks, baskınlık v.b.) üzerinden yeniden kurarak toplumda kabul görmeyi başarmışlardır59. “Robert Staples’ın doğruladığı üzere, sosyal ve ekonomik kurumlarca erkeklerin erkekliği reddedildiğinde, maskülenlik duygularını pekiştirmek için cinselliklerine başvururlar” (Jardine, 1996, s. 391).

Siyahların sosyo-ekonomik durumları göz önünde bulundurulduğunda, rapçilerin bunun üzerine gitmiş olmaları Staples’ın dediklerini destekler niteliktedir. İki model de bulundukları noktada popülerliği, farklı bir temsilin mümkün olduğunu ve toplumsal kabullenilebilirliği imlerler.

Bunun da ötesinde, kendi alanlarının zirvesine yükselenler için popülerlik ve taktir kazanmak mümkündür. Muhtemelen hayran olunan şey bireyin kendisinden ziyade semboldür, ve belirli siyah erkek kişiliklerinin metalaştırılması, bireyleri gizlilik ve kişisel hayattan yoksun bırakmıştır fakat Amerikan popüler kültüründe belirli siyah erkeklerin merkezde oluşunu inkâr etmek imkânsızdır. (Noguera, 1997, s. 156)

59 Siyah rapçilerin, siyah erkeklik imgesini yeniden kurarken daha çok tehditkâr ve aşırı cinselleştirilmiş (hem kadınlık hem de erkeklik açısından) performanslar üzerinden bunu yaptıkları yadsınamaz bir gerçektir. Fakat, toplumun norm olarak algıladığı beyaz erkekliğin karşısında, tam da beyaz kültürce tanımlanan vahşi imgenin kabulüyle çıkmaları ve bunu kabullenmeleri, siyahlık ve kolektif siyah kimliği açısından önemlidir. Ayrıca Toby S. Jenkins’in “A Beautiful Mind: Black Male Intellectual Identity and Hip-Hop Culture” makalesinde de açıkladığı üzere, rap şarkılar eleştirel bir ırk teorisi geliştirmesi ve gerçekçi bir mesaj açısından dönüştürücü etki yaratır.

157 Bulundukları noktada zirvede olan bu kişiler, toplumun geri kalanında bir özdeşleşme ve özgürleşmenin de göstereni olurlar. Kimlik mefhumunu tartışırken değindiğimiz üzere, kimliğin kurulum aşaması kabullen(il)mekten geçer. İçinde bulunulan toplum tarafından kabul görme isteği, kimliğin sosyal etkileşim, içerme, dışlama yoluyla oluşmasını sağlar.

siyah erkeklik imgesini farklı açıdan kuran bu erkekler, hem beklentinin karşılandığının hem de imgenin örnek teşkil edecek ve hayran olunacak şekilde yol açmasının göstergesidir. Bu da hem siyahlar hem de siyahlık algısının değişimi açısından önem taşır.

Siyahlık olgusuyla ilgili diğer bir nokta ise Amerika’nın kölecilik günlerinden bu yana, siyah erkeğin beyaz kadınla olan ilişkisinin sorunlu olduğudur. “Afrikalı erkeğin cinselliği tehlikeli ve kontrol altında tutulması gereken olarak görülmüştür. siyah erkeğin cinselliğinin beyaz izleyiciden, özellikle beyaz kadından, saklanması gerekmiştir”

(Collins, 2004, s. 31). Bunun olması durumu (siyah erkeğin beyaz kadınla bir şekilde yakınlaşması) siyah erkeğin cezalandırılmasını gerektirir. “Diğerlerine mesaj göndermek için siyah erkeklerin halkın içinde cezalandırılması kölecilik ve ayrımcılık tarihinden kökenlenir. Verilen bu mesaj öncelikli olarak siyah erkeğin kutsal beyaz kadınları kirletmesinin önüne geçmeyi amaçlar” (Noguera, 1997, s. 157). Halen sorun olarak görülebilen bu ırklar arası birliktelik, alanının zirvesinde olanlar için de bir tehdit mesajı içermektedir. Manning Marble’in (1992) da işaret ettiği üzere bu “diğer siyah insanlara ne kadar yükseğe tırmanmış ya da ne kadar başarılı olursan ol, sen de düşebilirsin çünkü hâlâ siyahsın, ya da bir kısmın adlandıracağı şekilde, sadece bir negrosun mesajını verir”

(Noguera, 1997, s. 157). Bunun da ötesinde, sorunsallaştırılan yalnızca birliktelik değil, siyah erkeğin beyaz kadın için günümüzde de tehdit olarak görülüyor olmasıdır.

Siyah erkeğin cinselliği korkusu yayılmaya devam etmiştir ve kontrol edilmezse sürekli olarak Beyaz kadına karşı tehdit olarak tasvir edilir. “Beyaz elitler siyah erkekleri bedenlerine indirgemiş ve onları en önemli bölgeleri saydığı kasları ve

158 penisleriyle tanımlamıştır” (Collins, 2005, p.57). Siyah erkekleri hiperseksüel, hayvani ve vahşi olarak tanımlayan bu anlatı, beyaz Amerikan kimliğinin merkezindedir ve Houston A. Baker’ın (1993) da hatırlattığı üzere “bu sahne … Amerikan tarihinde sonsuz varyasyonlarıyla kendini oynar”. (Ferber, 2007, ss.

14–15)

Son olarak, siyah kültüründe dans hem bir var oluş, ifade ve özgürleşme aracı hem de Beyazlar tarafından aşağılanma sebebi olarak önemli bir yer tutar. Özellikle Atlantik köle ticaretiyle Amerika’ya büyük kitleler halinde getirilmeye başlayan siyahlar, Afrika’daki hayatlarının rutin bir parçası olan dansı, birlikteliklerini pekiştirmek, stresle başa çıkmak ve kültürel geleneklerini kısıtlı da olsa canlı tutabilmek için kullanmışlardır.

“Kolonici Amerikan kültüründe kaydedilmiş ve korunmuş olan en erken popüler dansların iki temel kültürel kaynağı vardır: Afrika ve Avrupa. Afrika ve Avrupa duyarlılıklarını içinde barındıran Afrikalı-Amerikan dans trendleri, Avrupa’dan gelen sosyal dansları etkilemiş (ve sonunda yerine geçmiştir)” (Weems, 2008, s. 164).

Afrikalıların yaptıkları danslar genellikle bir kutlama ya da ritüel şeklindedir. Kariamu Welsh’in de bahsettiği üzere, dans bu toplumun holistik bir parçasıdır ve doğum, ölüm, taç giyme, hasat, savaş, hastaların iyileştirilmesi, hikayelerin ve mitlerin anlatılması ve etnik-ulusal kimliğin yeniden üretilmesi ve korunması için dans etmek bunlardan yalnızca birkaçıdır. Doğaya duydukları inanılmaz saygıdan dolayı da doğanın onlara verdiklerini kutlamak ve kutsamak için, şarkılarında ve danslarında bunu göstermeyi nesillerdir sürdürürler (Welsh, 2010, ss. 13–15). Siyahlar, yeni kıtaya getirildikten sonra da, köle olarak çalıştırıldıkları tarlalarda şarkı söyleyerek ve – Avrupai danslarda olmayan ve bayağı karşılanan – kalça ve omuz hareketlerini yoğunlukta kullanarak, kendi geleneklerini sürdürmeye devam etmişlerdir. Misyonerler aracılığıyla – veya zoruyla – Hristiyanlığı kabul ettikten sonra, şarkılar ve dans hayatlarının önemli bir parçası olmaya devam etmiş, kendi kiliselerine – Avrupa kiliselerinden farklı şekilde – taşınmış ve dini

159 bir performans görevi de görmüştür. Afrika kökenli bu insanların dansını, Avrupai danslardan ayıran en önemli özelliklerden biri, eşler halinde değil, gruplar halinde yapılmasıdır. Bu ise hem toplu bir direnişi hem de politik bir hareketlenmeyi tetiklemesi açısından önemlidir. 1800lere gelindiğinde, tarlalarda devam etmekte olan bu dans türü, beyaz aktörlerce sahneye taşınır ve Minstrel60 Şovlar “1840lardan 1870lerin sonuna kadar Amerikan popüler kültürünün baskın bir formu olarak kalır” (Manning, 2013, s. 51).

Siyahi kültürün bir bakıma sahneye taşınmış olması siyahlara ses vermesi bakımından önemli gibi görünse de “beyaz izleyici bu temsili, yüzünü siyaha boyamış beyaz bir dansçıdan seyretmediği sürece kabul etmiyordu” (Tucker, 2007, ss. 103–104). Özellikle Jim Crow61 karakterinde hayat bulan ve beyaz aktörlerce yüzleri siyaha boyanarak sahnelenen bu şovlarda, siyahlar akılsız, vurdumduymaz, tembel, aşağı, batıl inançlı ve cahil olarak tasvir edilmiş, öteki olarak konumlanarak dalga geçilmişlerdir. Beyazlarca uygulanan “bu klasik maske, beyazların ihtiyaçlarını karşılamak için meşrulaşan dominant ırkçı ideolojiyi onaylar” (a.g.e. 19) nitelikte olmuştur. 1920ler ve 1930lar, Harlem Rönesansı’nın etkisiyle, Afrikalı-Amerikalıların yeni bir siyahi kimliği tartıştığı, dini, söylemi, müziği ve dansı kendi tarzlarında yorumladığı bir döneme işaret eder. Bu dönemde siyahlar Minstrel Şovları kendileri yorumlamaya ve sahiplenmeye başlarlar (Howes & Slovey, 2001, ss. 55–59). Bu durum, siyahi kimliğin her açıdan yeniden şekillenmesi ve sahiplenilmesi açısından büyük önem taşır. Siyahların dansa yükledikleri anlam onların kim olduklarını, nereye ait olduklarını, beden ve hareketleriyle neyi imlediklerini anlamak ve anımsamak ve ait oldukları kültürü bedenlerinde yeniden üretmek ve kendilerini dansla özgürleştirmek açısından önemlidir çünkü bedensel bu hareketler politik bir ivmelenmeyi de işaret eder. Öte yandan her ne kadar Siyahların dans etmesi onlar için özgürlükçü ve umut barındıran bir eylem olsa da, yaptıkları danslar

60 Ozan, aşık

61 Bkz. Resim 12

160 Beyazlar tarafından çoğunlukla aşağılanmalarına sebep olur. Örneğin onların doğuştan dans etmeye ehil olduğu iddiası, beyazlar tarafından küçük düşürücü bir özellik olarak üretilir ve algılanır çünkü dans eden beden doğayla, bu da ehlileşmemiş olmakla ilişkilendirilir. Ayrıca, beyazlara göre, siyahların köle olmalarına rağmen tarlalarda dans ediyor ve şarkı söylüyor olmaları, onların durumları konusunda bilinçsiz olduklarının ve ancak bir hayvan kadar gelişmiş olduklarının göstergesi olarak okunmuştur.

Sonuç olarak, Amerika’da yaşayan siyahlar, kölecilik günlerinden bu yana hem gerçekte hem de kurguda beyaz’ın zıttı olarak, vahşi, ehlileştirilmesi imkânsız, insandan çok hayvana yakın ve aşağı olarak tanımlanmış ve günümüze kadar bir tehdit unsuru olarak görülmeye devam etmiştir. Sürekli olarak fiziksel ve ruhsal şiddete maruz kalan siyahlar, Amerikan İç Savaşı’nın ardından köleliğin kaldırılmasıyla, oldukça yavaş süren hak edinimlerine, çeşitli boykotlar ve özellikle Siyah İnsan Hakları Hareketi’yle devam etmiştir. Suça meyilli, tembel, otantik ve itaatkâr gibi terimlerle tanımlanan siyah erkek, hem sosyal alanda hem de medyada yaratılan stereotiplerle korkulan ve dışlanan obje konumuna getirilmiştir. Bunun yanı sıra, kimliğinin en belirleyici özelliği rengi olmuştur.

Günümüzde yapılan araştırmalarda da halen sınıfsal, ekonomik ve sosyolojik olarak beyaz Amerikalıların gerisinde olan siyahlar, toplumda kabul görebilmek için ya beyazlar gibi davranma yoluna gitmiş ya da kendisine atfedilen tüm tanımlar üzerinden, kendine özgü kolektif bir kimlik yaratmıştır. Kontrol altında tutulması gerektiği düşünülen cinselliği, halen toplum ve özellikle beyaz kadınlar için sorunlu görülmeye devam etmektedir. Kısaca, birçok açıdan Amerika’da siyah beden kabul edilemeyene, onaylanmaya, ehlileştirilemeyene ve tembelliğe işaret eder; “Eğer beyazsanız Tanrı Amerika’yı korusun demek kolaydır. [. . .] Olur da Latinoluğunuz ortaya çıkarsa, bir noktada vatandaş olduğunuzu kanıtlamanız gerekir, ve eğer Afrikalı-Amerikansanız bedeninizin korunma ihtimali çok düşüktür ve ulusumuzun polis güçleri tarafından tartaklanmanız üç kat daha olasıdır” (Gilson, 2015, s. 22).

161