• Sonuç bulunamadı

2. Kuramsal Tartışmalar ve Temel Kavramlar

2.1. Popüler Kültür ve Sınıflandırması

2.1.3. Bir Anlam ve Kimlik Üreticisi Olarak Popüler Kültür

2.1.3.2. Popüler Kültür ve Kimlik

38 Kendimizi öğrenci, evlat ya da doktor olarak tanımladığımızdaki biz farklı, genel özelliklerimizle “ben kimim” sorusuna verdiğimiz cevap farklı olacaktır. Tüm bunlardan ne anlıyoruz? (1) kimlik kesin sınırlarla çizebileceğimiz bir olgu değildir, (2) ana ve duruma bağlı olarak farklı kimlik tanımları mümkündür, (3) kimlikler değişkendir ve zaman içinde farklılık gösterebilir, (4) bir grup ya da sınıf içinde kendimizi tanımlarken, o grubun/sınıfın dinamikleri ve hiyerarşik yapısını tanımlamadan aidiyetimizi tam olarak tanımlayamayız ve (5) kimlik bir kavram olarak birden fazla anlama gelebilir ve tüm tanımları kendi içinde doğrudur çünkü kimlik bir anlatıdır ve zaman içinde bizim anlatıyı yaşama ve aktarma biçimlerimiz de farklı olacaktır.

39 3. Kişi normu uygular çünkü aksi taktirde onaylanmayacaktır (ya da ödüllendirilmeyecektir). Örneğin bir barmen, ücretini alabilmek için normu yerine getirebilir.

4. Kişi normu yerine getirir çünkü davranışı iletişim kurmak ya da etkileşime girmek istediği kişilerce anlaşılmayabilir.

5. Kişi bazı durumlarda bildiği tek yol bu olduğundan normu uygulayabilir – eğer farklı şekilde davranması istenirse, sonsuz sayıdaki olasılıklardan hangisini seçeceğini bilemeyebilir. (Fearon, 1999, ss. 28–29)

Konu popüler kültür ve buna dayalı tüketim olduğunda ise kişi, kişisel ve sosyal varlığını üretebilmek ve sürdürebilmek için, çoğunlukla ideolojik olarak kendine sunulan ürünü tüketmeli, bir tür aidiyet hissi geliştirmeli ve ‘modern’ bir duruş sergileyebilmelidir. (Bunun tam tersi olarak popüler kültür ürününü seçmemiş olsa bile, seçilen şey yine ideolojiktir ve kişinin kim olduğunun ve hangi sosyal çevrede var olmaya çalıştığının göstergesidir. Dönem dönem oluşan alt kültürler buna örnek olabilir). Bu arayışın ortaya çıkmasının asıl nedeni popüler kültürün kimlik sorununu farklı şekilde perçinlemesidir çünkü bizi gruplar içerisinde de olsa daha bireysel varlıklar haline getirmiştir. Bu duruma Türkiye üzerinden bakarsak, İngilizce şarkılara eşlik edebilen, McDonalds’ta ‘takılabilen’, ünlü markaların kıyafetlerini giyebilen, üst orta sınıfın birçok ayrıcalığını yakalayabilmiş olan özne modern ya da çağın gereklerini yerine getirebilen iken, “farklı” müzikler dinlemeyi yeğleyen, popüler kültür ürünlerine bir ihtimalle maddi imkansızlıklar, bu ürünleri tercih etmeme ya da modern şehirlerden uzak olması dolayısıyla erişemeyen, hatta bazen bunlardan haberdar bile olmayan ve bu kültürü bir şekilde içselleştiremeyen özne ya modern olana ayak uyduramamış ya gerici ya da otantik olarak etiketlenecektir. Gülriz Büken “Amerikan Popüler Kültürünün Türkiye’de Yayılışına Karşı Tepkisel Düşünceler” adlı makalesinde bu ayak uyduramayıştan doğan bir alt popüler kültürden şöyle bahseder:

40 Amerikanlaşma sürecinin marjinal sosyo-ekonomik ürünleri olan kitsch ve arabesk olguları, Amerikan popüler kültürüne tepki olarak ortaya çıktı. Arabesk, 1975-1980 döneminden sonra taşradan kent merkezlerine göç eden ve kentlerin yeni burjuva manzarasına uymakta zorluk çekenlerin yaşam tarzlarını tanımladı.

Bu insanlar, kendi kültürel değer sistemlerini koruyamadıkları gibi, üst orta sınıfın yaşam tarzlarını da benimseyemediler. Bu insanlar iki kültür arasında kalınca, kendilerine has bir popüler kültür yarattılar. Bazı cisimler, eşyalar ve giysiler, bu insanlar için sahip olamayacakları yaşam tarzının işaretleri ve simgelerini oluşturdu; asılları yerine taklitlerine sığınarak kültürel kimliklerini bulmaya çalıştılar. (Büken, 2016, ss. 55–56)

Örneğin, Orhan Gencebay ya da Müslüm Gürses gibi sanatçılar, dönemin popüler olanına meydan okuyan ve aynı zamanda yeni popülerleşecek olan arabesk kültürünün öncüleri ve simgesi oldular. Büken’in bahsettiği şekilde, kent yaşamının ve kültürünün birer parçası olamayan kitle, kendilerini onlarla özdeşleştirerek, hem içinde yaşamak zorunda oldukları modernleşmenin karşısında duran hem de geleneğin köklerine sıkı sıkıya sarılmaya çalışan bir alt kültür oluşturup, kimliklerini bulmaya çalıştılar. Fakat dönemin değişen şartları içinde, seslerini daha iyi duyurmaya başlayan bu kitle, popüler kültürün bir alanı haline geldi.

İster popüler kültüre ait olarak ister dışında kalarak olsun her iki durumda da bu, tam olarak bir sahiplik ve aitlik duygusudur ve yokluk hissetmekten ya da kendini belli bir kimlik çerçevesinde tanımlayamamaktan her halükârda yeğdir. Edibe Sözen’in de dediği gibi “popüler kültür kendini sahiplik duyumuyla üretir, ancak buradaki sahiplik, kendini idame ettiren değil, sürekliliği olmayan ve hatta zamanla ortadan kalkan ‘duyum’,

‘haz’ ve ‘arzu’nun talepleriyle ortaya çıkan, fakat eninde sonunda yok olup gitmeye mahkûm bir sahipliktir” (Sözen, 2016, s. 59). Bu yüzdendir ki hem popüler kültür hem

41 de popüler kültüre tepki olarak doğan -ya da zaten var olan – alt kültürler, tıpkı popüler kültür ürünlerinde olduğu gibi, ya yenilenecek ya da unutularak/unutturularak yerine yenisiyle ikame edileceklerdir. Yani, “Benzer şekilde, toplum bilincini yakalamış ve hassas bir sinire dokunmuş çizgi filmler, video oyunları, rock şarkı sözleri, vb. popülerlik kazanabilir. Olay, rakip başka olaylar yüzünden unutulmaya, orijinalliğini kaybetmeye ya da var olan temsil kaynaklarını tüketmeye başladığında, yeni şeyler ya da yeni versiyonlar bunun yerini alır” (Bar-Haim, 1990, ss. 285–286) Öte yandan, her iki durumda da kişinin kimlik tanımına yeni öğeler eklenecektir.

Popüler kültürü üreten endüstriler bize sürekli olarak bir değişim sunarlar. Bu durumda toplumun bir şeyi popüler kılması diye bir şeyden söz etmek birçok durum açısından mümkün değildir çünkü popüler olanı popüler yapan çoğu zaman tüketen değil üretendir. Bu üretime ünlü giyim markaları, Hollywood film yapımcıları, şarkıcılar ya da oyuncular ön ayak olurlar. Onların yaptıkları iyi, güzel ve tercih sebebi olandır.

Ataerkinin ya da dönemin kapitalist ajanlarının tanımladığı güzellik tanımına bire bir uyan, ‘güzel’, beğenilen, arzu edilen kadınları ele alalım. Bunlar kitle iletişim araçları yardımıyla o kadar görünür hale gelirler ki, kendimizi ve onlara benzemeyenleri yargılamaya ve eksik görmeye başlarız ya da tam aksi bir tavır takınır ve onları bedenlerine bu kadar önem verdikleri hatta kötü örnek oluşturdukları için yargılarız.

Özellikle 2000lerde oldukça sık rastladığımız “beden ayıplama” (body shaming) ve buna karşılık doğan “beden olumlama” (body positivity) buna örnek olarak verilebilir. Ve farklı özellikleriyle ön plana çıkmak isteyen kadınlar o kadar göz önünde yokturlar ki ya da öyle negatif imgeler olarak sunulmuşturlar ki (feminist kadın = erkek gibi davranan veya erkekten nefret eden kadın örneğindeki gibi) bize seçimmişçesine sunulan ilk kadın modelini çoğunlukla bilinçsizce kabul ederiz çünkü bu popüler, yani iyi olandır. Bu noktada başta sorduğumuz tüketicinin popüler kültürü belirlemede etkisinin olup olmadığı sorusuna dönmekte fayda vardır. Cevap ise tüketiciyi konumlandırdığımız yere

42 bağlı olarak hem evet hem de hayırdır. Sosyali etkileyen ve değişmekte olan durumlar karşısında tüketici farklı arayışlara girip, farklı haz odaklarına yöneleceğinden, onun isteklerine yönelik bir üretime gidileceğinden cevap evettir. Ayrıca, sunulan çok çeşitli ürün yelpazesi içinde, kişi hangi ürünün (bunlar giyilen kıyafet, dinlenen müzik, okunan dergi, izlenen dizi vb. her şey olabilir) kendisine/kimliğine daha uygun olduğunu seçerek tüketime başlayacaktır. Ve bu tüketim büyük çoğunluklar tarafından yapılırsa, ürün popüler hale gelir. Yani kitleler bu şekilde popüler kültürü belirleyecekleri için cevap yine evettir. Öte yandan, daha önce de belirttiğimiz üzere, medyanın ve popüler şahısların bir ürünü özel, gerekli ve/veya güzel olarak tanıtması, ürünlerin kitle tüketimine açılması anlamına gelir. Yani bu durumda yukarıdan inen bu tüketim yönlendirmesi, popüler kültürün üretenler tarafından belirlendiğini gösterir. Kısaca, insanlara tepeden indirilen bu kültür çoğunlukla medya yoluyla şekillenir:

(1) Medya, kitle insanına kim olduğunu söyler – ona bir kimlik verir; (2) ona ne olmak istediğini söyler – ilham verir; (3) ona, buna nasıl ulaşacağını anlatır – teknik kazandırır; (4) öyle olmadığı halde nasıl öyle hissedeceğini anlatır – ona bir kaçış sunar. [. . .] bu muhtemelen bu günkü temel kitle iletişiminin temel psikolojik formülüdür. (Mills, 2000, s. 322)

Yukarıda belirttiğimiz sebeplerden dolayı popüler kültürün kimlik ve anlam üretme sürecine farklı bir okumayla yaklaşmak da mümkündür. Bu okumada toplum popüler kültür üreticisi haline gelir ve egemen olanın bir uzantısı olmaktan çok, kendi kendini ihtiyaçları çerçevesinde var eden bir varlık halini alır. Ve aynı okuma doğrultusunda, popüler kültürün alt kültürlere çok da karışamadığını ve hatta popüler kültürün bu alt kültürleri güçlendirdiğini söylemek mümkündür çünkü popüler olana ulaşamama, bazen de onu adlandıramama, karşıt bir tepkiye yol açarak elde var olan kültür ve ürünlerine daha da sıkı sarılmaya sebep olacaktır. Çünkü bütün karşıt anlam

43 yaratımları, sıyrılmaya çalışmalar, ahlaki güçleri harekete geçirir; elde var olana sarılma, kültürel birikimi koruma bir bakıma farklı bir benlik içinde var olma çabasıdır. Tabiler güçlülere doğrudan karşı çıkamazlar. Bu yüzden Phil Cohen’in de belirttiği üzere “karşıt bir alt kültür, bir toplumsallaşma zincirindeki en zayıf noktalara yatırım yapar” (Cohen, 2005, s. 123). Bu duruma örnek olarak, dönemin Türk sinemasından da oldukça iyi bildiğimiz, kentte aradığına ulaşamayan göçmenin yaşadığı sıkıntıları dile getiren kültüre ve müziğe yönelmesi ya da popülerleşmeye başladığı dönemde Tarkan’la kendini özdeşleştiremeyen arabesk müzik dinleyicisinin, onu aşağılama ve dışlama metodu olarak, Müslüm Gürses konserinde “İbne Tarkan”13 diye tezahüratta bulunması ve kendilerini “erkek” ya da ataerkinin temsilcileri olarak Tarkan’dan yukarıda bir noktaya konumlamaya çalışmaları örnek olarak verilebilir.

Kısaca toparlamak gerekirse, popüler kültür bize haz duyabileceğimiz ve sahip olmak isteyeceğimiz her şeyi sunar. Biz bunları üretirken bir topluluğa ait olur ve kendimizi tanımlamak için yeni bir jargona sahip oluruz. Farkında olmadığımız şey ise popüler kültür endüstrisi ve bizim aramızdaki ilişkinin bir efendi – köle ilişkisine dönüşebilecek olmasıdır ve her iki taraf da bu durumdan memnun görünmektedir. Kişi, üreticiyi daha da zengin kılarken, kendini farklı şekillerde tatmin etmek adına tüketime devam eder. “Meta-tüketici yaklaşımı gücü metanın üreticilerinin tarafına yerleştirir.

Üreticiler, metanın imalatından ve satışından kazanç elde ederler, tüketici ise üreticinin olabildiğince yüksek kâr elde etme arzusu yüzünden ürünün maddi bedelini çok aşan bir ücret ödediği için sömürülendir” (Fiske, 23). İrfan Erdoğan “Popüler Kültürde Gasp ve

13 Hocam Güzin Yamaner, tez çalışmaları sırasında kendi kuşağında yaşadığı deneyimlerden bahsediyordu. Hocam 1968 doğumlu. Zeki Müren’in Paşa’lığı onun çocukluk dönemine, Müslüm Gürses’in Baba’lığı ise üniversite yıllarına denk geliyor. Tarkan ise üniversite mezuniyetine denk gelen yıllar. Hocamın, Güzel Sanatlar Fakültesi’nden çok yakın bir arkadaşı ve sanat dünyasından meslektaşı kendisi şahit olduğu olayı şu şekilde anlatır: “Müslüm Gürses’in konsere çıkması gecikince, sahne sırasında galeyana gelen dinleyici kitlesi bir anda “İbne Tarkan” diye art arda bağırmaya, tezahürat yapmaya başladı”. Buradaki dinleyici kitlesi, Müslüm Gürses’i Baba olarak görmesine rağmen, “farklı”

bir erkekliği temsil eden, onlardan biri olmayan ve dans eden bedeniyle, acı çeken ve “alışıldık” şekilde kendini jiletleyen dinleyici kitlesinden ayrılan Tarkan, “ibne” kelimesiyle dışlanmaya maruz bırakılmıştır.

44 Popülerin Gayrimeşruluğu” isimli makalesinde bu durumu şöyle açıklar: bir Beşiktaş – Fenerbahçe maçı sonrasında, somut kazanım elde edenler başkaları olmasına rağmen, bu popüler zaferlerden psikolojik çıkar sağlayanlar taraftarlardır (88) ve popüler kültürü kullanarak toplumsal düzeni kontrol altında tutma aşağı yukarı böyle bir şeydir. Bu durumda popüler kültür bizi ya da kimliğimizi ne ölçüde, nasıl etkiler ve oluşturur?

Yukarıda da bahsettiğimiz üzere, popüler kültüre ait olmak ya da ol(a)mamak, kendimiz için bir yer, oluş ve aidiyet belirlememizi sağlar. Bu yolla oluşturduğumuz kimlik öğelerinin devamının sağlanabilirliği bizim tüketimimizle doğru orantılıdır. Haz duyduğumuz bu ürünler geçici oldukları için, yerine gelenin yeni hazlar oluşturması ve bunun takip edilmesi, kimliğimizde de sürekli bir değişime yol açacaktır. Aynı zamanda

“Böyle bir kapitalist toplumsal formasyonun üretim ilişkilerinin, yani sömürülenlerin sömürenlerle, sömürenlerin de sömürülenlerle olan ilişkilerinin büyük bir bölümünün yeniden-üretimi, egemen sınıfın ideolojisinin toplu halde “kafalara yerleştirilmesi” ile kaplanmış birkaç becerinin öğrenilmesi ile sağlanır” (Althusser, 2012, s. 45). Popüler kültür her zaman tepeden inen bir olgu olarak bizi içine çeken ve ait olduğumuz alanlar yaratan bir kültüre işaret etmez. Queer popüler kültür ikonlarını incelerken de açıkça göreceğimiz üzere, popüler kültürün özellikle ataerkil ve hegemonik iktidara baş kaldırarak insanları bir araya getirebilecek ve onların sesi olarak, aradıkları ya da ihtiyaç duydukları kimliği sunabilecek güce de sahiptir. Bu yönüyle popüler kültür farklı bir var oluş ve tüketim gücü sunar. İktidarın kurgusunda sömürülen, politik, sosyoekonomik ya da tarihsel süreçlerin halkları çıkmaza sürüklediği noktalarda popüler kültür, ürettiği ikonlarla yeni bir kimliklenmeye ve özgürleşmeye işaret eder. Bu açıdan sunulan değişim, halkın arayışlarından doğan popüler kültürün kitlesel bir direniş/direnç yaratabileceğinin göstergesidir. Bu kültürle bağlantılı olarak kimliklenen insanlar benimseyemedikleri başka bir kültürün sonucu olarak değil, gerekli/arzulanan değişimlerin vücut bulabilmesi için popüler kültür içinden kendilerini yaratırlar. Sonuç olarak, her ne kadar bir yönüyle

45 tabii kılmaya işaret etse de, popüler kültür hem farklı kimlik performanslarının, hem de bununla ilintili olarak farklı politik bir söylemin yaratılabileceği bir alandır.