• Sonuç bulunamadı

PİYASA EKONOMİSİNİN TEMEL DEĞERLERİ VE REFAH İLİŞKİSİ

Belgede T. C. Ebru BURSA 2019 (sayfa 25-31)

Temelleri 17’inci yüzyılda atılan liberalizm, John Locke, David Hume, Adam Smith, John S. Mill, Jeremy Bentham, Herbert Spencer, Benjamin Constant gibi düşünürlerin görüşleriyle şekillenmiş siyasal bir düşünce akımıdır. Bahsi geçen düşünürler arasında liberalizmin kurucusu olarak kabul edilen J. Locke, devletin varlığının ve meşruiyetinin sosyal sözleşmelerde aranması gerektiğini savunmuştur1. Liberalizmin bir diğer önemli temsilcilerinden olan A. Smith ise, 1776 yılında

1 Halis Çetin, “Liberalizmin Temel İlkeleri”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, C. 2, S. 1, 2001, s. 219-220.

yayınladığı “Wealth of Nations” kitabı ile liberalizmi sistemleştiren düşünür olmuştur2. Bu şekilde temelleri kurulan liberalizm, temel hareket noktası olarak bireyi esas almaktadır. Bu nedenle liberalizmde, toplum ve devlet anlayışı bireye ve bireyin iradesine dayandırılmakta olup, toplum ve devlet insan iradesinin birer ürünü olarak kabul edilmektedir.

Bir toplumun gelişmişlik düzeyini ve iktisadi refahını belirleyen en önemli unsur, ne doğal kaynaklar, ne sahip olunan teknoloji ne de faktör donanımıdır. Bu noktada önemli olan şey ekonomik örgütlenmenin sağlam olmasıdır. Kısacası, bir ülkenin kullanmakta olduğu ekonomik modelin sağlamlığı, gelişmişliğini ve refahını tayin eden en önemli unsurdur3. Liberalizm, birey ve toplum refahı açısından en uygun ekonomik modelin piyasa ekonomisi olduğuna vurgu yapmakta, gelir ve refahın en uygun şekilde piyasa ekonomisinde dağılacağına inanmaktadır. Piyasa ekonomisi, rekabete dayalı, karı esas alan, özel mülkiyeti, tercih özgürlüğünü güvence altına alan ve devletin fiyat mekanizmasına minimum düzeyde müdahale ettiği ekonomik bir sistem modeli olarak tanımlanabilmektedir4. Diğer bir tanımla piyasa ekonomisi, iktisadi olarak üretici ve tüketicilerin faaliyetlerini serbestçe sürdürdükleri bir yapı olarak ifade edilebilmektedir5. Dolayısıyla böyle bir ekonomik düzende dış bir müdahaleye gerek kalmadan toplum refahının maksimum düzeye çıkabileceği kabul görmüştür. Piyasa ekonomisi zamanla farklılaşıp gelişse de özünde ve temel unsurlarında herhangi bir değişikliğe uğramamıştır6.

Klasik öğretinin öncülerinden olan Smith’in liberalizme ilişkin görüşleri, piyasa ekonomisinin temel unsurlarını oluşturmaktadır. Bunlar; “bireycilik ve özel mülkiyet”,

“rasyonellik”, “tam rekabet ve görünmez el” olarak ifade edilmektedir7. Bu unsurlar içerisinde yer alan bireycilik görüşü, toplumun temeli olarak bireyi kabul etmektedir. Bu

2 Fatih Savaşan, Kamu Ekonomisi, 5. b., Bursa: Dora Basım Yayın Dağıtım, 2015, s. 68.

3 Güneri Akalın, Türkiye’de Ekonomi-Politik Kriz ve Piyasa Ekonomisine Geçiş, 1. b., Ankara: Akçağ Yayınları, 2002, s. 87.

4 Ayşegül Tayyar, Birol Çetin, “Liberal İktisadi Düşüncede Devlet”, Cumhuriyet Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C. 14, S. 2, 2013, s. 113.

5 Coşkun Can Aktan, “Piyasa Başarısızlığının Anatomisi ve Kamu Ekonomisi Rasyoneli”, Kamu Ekonomisi ve Kamu Politikaları, ed. Coşkun Can Aktan, Dilek Dileyici, İstiklal Yaşar Vural, Ankara:

Seçkin Yayınları, 2006, s. 9.

6 Ahmet Kılıçbay, Türkiye’de Piyasa Ekonomisi, İstanbul: Gür-Ay Matbaası, 1985, s. 16.

7 Gülden Ülgen, Türkiye’de Piyasa Ekonomisine Geçiş Süreci ve Sürdürülebilirliği, İstanbul: Derin Yayınları, 2005, s. 7-10; Vural Fuat Savaş, Piyasa Ekonomisi ve Devlet, 2.b., Ankara: Liberte Yayınları, 2000, s. 57-64.

anlayışa göre toplum, bireylerin toplamından oluşup, herhangi bir toplumsal hareket, ancak bireylerin, özgür iradeleri sonucu böyle bir hareketi istemeleri doğrultusunda ortaya çıkabilmektedir. Dolayısıyla eşitlik ve adalet gibi temel ahlaki hedefler veya sorunlar, toplumu oluşturan bireylerin isteği sonucu oluşmaktadır. Dış etkenlerin, bireylerin davranış ve tutumlarını etkilemesi söz konusu değildir8. Bu anlamda bireye tam bir serbesti tanınmakta ve ekonomik alanda özgürce hareket etmelerine izin verilmektedir. Yani bireyler, ekonomik karar ve davranışlarında tam bir tercih serbestisine9 sahip olmaktadır. Böylelikle, liberalizmde siyasal düzenin kaynağı birey kabul edildiği gibi ekonomik düzenin temelinde de birey çıkarları yer almaktadır10.

Piyasa ekonomisinin temel unsurlarından biri olan özel mülkiyet bireycilik kapsamına dahil edilmekte ve bireylerin toplumun diğer fertlerine karşı korunan bireysel alanı anlamına gelmektedir11. Piyasa ekonomisinde devlete duyulan ihtiyacın en önemli nedenlerinden biri aslında özel mülkiyet hakkının korunmasıdır. Nitekim bireylerin sahip olduğu en doğal haklardan biri mülkiyet hakkıdır. Bireyler, kişisel çabaları ve yetenekleri ile sahip oldukları değerlerin üst bir otorite tarafından korunmasını ve bu haklarının güvence altına alınmasını istedikleri için siyasal bir sözleşme ile devleti kurmaktadır12. Dolayısıyla özel mülkiyetin devletçe himaye edilmesi, yani bireyin sahip olduğu mallar üzerindeki hakkının üçüncü kişiler ve devlet tarafından sınırlandırılmaması gerekmektedir13. Bu kapsamda piyasa ekonomisinin var olabilmesinde önde gelen şart, toplumun temeli olarak bireyin esas alınması ve bireylerin mülkiyet haklarının diğer fertlere karşı korunmasıdır.

Piyasa ekonomisinin bir diğer unsuru, rasyonelliktir. Rasyonellik, ekonomik ve sosyal birimlerin rasyonel olduğunun kabul edilmesidir. Yani üretici ve tüketiciler, kendileri ile ilgili kararları alırken mevcut bütün bilgileri ve kendi tercihlerini

8 Savaş, a.g.e., s. 57.

9 Birey sahip olduğu bu ekonomik karar ve tercih serbestisinden hareketle; çalışıp çalışmama, istediği işte, istediği sürece çalışma, elde ettiği geliri dilediği şekilde kullanma özgürlüğüne ve girişim serbestliğine sahip olmaktadır. (Kılıçbay, a.g.e., s. 8)

10 Ayferi Göze, Liberal Marxiste Faşist Nasyonel Sosyalist ve Sosyal Devlet, 6. b., İstanbul: Beta Basım Yayım Dağıtım, 2010, s. 3.

11 Savaş, a.g.e., s. 57.

12 Göze, a.g.e., s. 4.

13 Akalın, Türkiye’de Ekonomi-Politik Kriz ve Piyasa Ekonomisine Geçiş, s. 99.

değerlendirmektedir. Böylelikle kendi çıkarlarını en iyi şekilde koruyacak kararlar alabilmektedir 14.

Tam rekabet ve görünmez el, piyasa ekonomisinin temel unsurlarından bir diğerleridir. Buna göre tam rekabet piyasası, alıcı ve satıcıların, belli koşullar altında hiçbir engel olmadan karşılaştıkları piyasadır15. Tam rekabete dayalı piyasa ekonomilerinde, üretici ve tüketiciler gibi, bütün üretim faktörleri sahipleri tam bir karar ve tercih serbestisine sahiptir16. Bu karar ve tercihler doğrultusunda, piyasaya verilen sinyallerle üretim ve arz belirlenmekte, nihai arz ve talep dengeleri oluşmaktadır.

Ancak, bir piyasanın tam rekabet koşulları çerçevesinde işleyebilmesi için bazı şartların varlığından söz edilmesi gerekmektedir17. Bunlar; alıcı ve satıcı sayısının çok olması (atomisite), herkesin piyasa koşullarından haberdar olması (açıklık), alıcı, satıcı ve tüm üretim faktörlerinin tam bir seçim olanağına ve hareket serbestisine sahip olması (mobilite), mallarda tam bir homojenliğin olmasıdır (homojenite)18. Bahsi geçen bu koşulların aynı anda sağlanması piyasada arz ve talebi eşitleyerek, tek bir fiyatın oluşmasına imkan vermektedir. Böylelikle tam rekabet piyasası üretim, tüketim ve gelir dağılımında etkinliği kendiliğinden sağlayabilmektedir19.

Tam rekabet piyasasında çok sayıda alıcı ve satıcı kendi çıkarları peşinde koşarken, hiç amaçlamadıkları halde toplumun yararına da hizmet etmektedir.

Bireylerin kendi çıkarları doğrultusunda toplum yararına hizmet etmeleri, Smith’den bu yana görünmez el olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla böyle bir sistemde devletin piyasa işleyişine müdahale etmemesi gerektiği savunulmaktadır20.

Bahsi geçen bu özellikler doğrultusunda oluşan piyasa ekonomisi, esasen toplumsal refahı temel almakta ve önemsemektedir. Toplumsal refah, özünde bireysel refah ile şekillendirilmektedir. Bu kapsamda, bireye dokunmayan hiçbir politikanın toplumsal refahı arttırmayacağına inanılmakta ve toplumsal sorunlara karşı daima duyarlı olunmaktadır. Üzerinde durulan toplumsal sorunlardan en önemlisi ise piyasa

14 Ülgen, a.g.e., s. 10.

15 Zeynel Dinler, İktisada Giriş, 10.b., Bursa: Ekin Kitabevi Yayınları, 2004, s. 72.

16 Kılıçbay, a.g.e., s. 8.

17 Ülgen, a.g.e., s.7.

18 Tam rekabet piyasalarında var olması gereken bu koşullara ilişkin ayrıntılı bilgi için bakınız (Dinler, a.g.e., s. 72-74).

19 Ülgen, a.g.e., s. 7.

20 Erdal M. Ünsal, Mikro İktisat, 7.b., Ankara: İmaj Yayıncılık, 2007, s. 39.

ekonomisinin ortaya koyacağı sonuçların nasıl değerlendirileceği ve toplumla ilgili kararların nasıl alınacağıdır21. Bu nedenle piyasa ekonomisi, toplumsal kararların bireysel tercihler arasında yapılan seçimlerden hareketle belirlenmesi gerektiğini savunmaktadır.

Diğer taraftan bireysel refahın yanı sıra toplumsal refahın optimizasyonu için piyasa ekonomisinin yeterli bir mekanizma olup olmadığı, tartışmaya neden olan bir durumdur. Bu tartışma kapsamında bir takım sorular ortaya çıkmaktadır. Kamu kesimi iktisadi faaliyetlerinin olmadığı bir ekonomide, özel sektör faaliyetleri ne oranda sosyal refahı arttırabilir? Diğer bir ifadeyle bir ekonomide özel sektörün tek başına var olması, toplum refahını en üst düzeye çıkarabilir mi? Bu sorulara cevap olarak Fizyokratlar

“doğal düzen”, klasikler ise “görünmez el” savı ile ekonomik faaliyetlerin işleyişinde ortaya çıkabilecek istikrarsızlıkların kısa dönemli ve geçici olacağını, zaman içerisinde ortadan kalkacağını ileri sürmektedir. Dolayısıyla hem Fizyokratlar hem de klasikler piyasa ekonomisini, toplumsal refahın maksimizasyonu için yeterli görmüşler ve kamu kesimine sınırlı faaliyetlerin22 dışında gerek kalmadığını savunmuşlardır23.

Klasikler, piyasa ekonomisinde toplumsal refah maksimizasyonunu nispi fiyat yapısının değişmemesi ile ilişkilendirmiş, dolayısıyla arz ve talebin piyasa dışında hiçbir unsurdan etkilenmemesi gerektiğini savunmuştur. Bu noktada piyasa ekonomisi, bireysel özgürlüklerin garanti edilmesine dikkat çekmektedir24. Böylelikle görünmez el varsayımından hareketle, bireyler kendi çıkarlarını en üst düzeye çıkaracak şekilde hareket etmekte ve farkında olmadan sosyal refahı en üst düzeye çıkarmaktadır25. Bunun için yukarıda da değinildiği üzere, bireyler rasyonel hareket etmeli, yani kendi özgür iradesiyle karar vermelidir. Böylelikle klasikler, devletin ekonomiye müdahale etmediği durumlarda, ekonomik faaliyetlerin kendiliğinden meydana geleceğini ve gelişeceğini düşünmektedir. Tam rekabet koşullarına işaret eden bu durumda, üretici karları ve tüketici faydaları maksimum olacak ve toplumsal refah en üst düzeye

21 Savaş, a.g.e., s. 65.

22 Klasik iktisadi düşüncede devlete sınırlı faaliyetler tanınarak, jandarma devlet anlayışı savunulmuştur.

Bu anlayıştan hareketle devlete, sadece ülkenin iç ve dış güvenliğini, barışını sağlamak, adalet hizmetlerini sunmak ve toplum içinde meydana gelen uyuşmazlıklarda haklı ve haksızı ayırarak toplum düzenini sağlamak görevi verilmiştir (Nazım Öztürk, “Ekonomide Devletin Değişen Rolü”, Amme İdaresi Dergisi, C. 39, S. 1, 2006, s. 21).

23 Aktan, “Piyasa Başarısızlığının Anatomisi ve Kamu Ekonomisi Rasyoneli”, s. 9.

24 Tayyar, Çetin, a.g.m., s. 113.

25 Öztürk, “Ekonomide Devletin Değişen Rolü”, s. 20.

çıkacaktır26. Tam rekabet koşullarında işleyen piyasalarda, fiyata duyulan güven sonsuzdur. Bireyin özgür iradesiyle piyasada oluşan fiyat, toplumsal refah maksimizasyonu için önemli görülmektedir. Nitekim sağlıklı işleyen bir fiyat mekanizması, kaynak dağılımında etkinliği ve gelir bölüşümünde adaleti sağlamaktadır.

Bu nedenle, yeniden dağıtıcı kamu müdahalelerine ihtiyaç duyulmamaktadır27.

Bu konu, klasik iktisadı savunan bazı düşünürler arasında görüş ayrılığına neden olmuştur. Smith özellikle tekelleşme ve kartelleşmenin olmadığı, serbest ve rekabetçi piyasada tüm toplumun refahının artacağını, yoksulluk sorununun ise uzun vadede piyasada çözülebileceğini savunmuştur. Devamında Thomas R. Malthus, fakirlere yapılacak her türlü devlet yardımının bireyleri yoksulluğa iteceğini ve onların yardıma bağımlı hale geleceğini ileri sürerek, devletin müdahalesine kesin olarak karşı çıkmıştır.

Mill ise, sosyal güvenliği ve gelir eşitliğini sağlamak için sınırlı ölçüde devlet müdahalesini kabul edilebilir görmüştür28.

Smith ve Malthus tarafından savunulan rekabetçi piyasalar, birinci en iyi ekonomi olarak nitelendirilmektedir. Birinci en iyi ekonomilerde devletin varlığı geçersiz kılınmaktadır. Bazı durumlarda ise (piyasa aksaklıkları söz konusu olduğunda) piyasa koşullarında karar alan ve eylem gerçekleştiren kamu ekonomisine ihtiyaç vardır.

Bu ihtiyacın karşılandığı ekonomiler ikinci en iyi ekonomidir. Liberalizmin ikinci en iyi ekonomi koşullarında, devletin ekonomiye müdahalesine yaklaşımı farklılaşmakta olup, liberalizm; klasik liberalizm, sosyal liberalizm ve neo-liberalizm olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Klasik liberalizm anlayışı yukarıda da ifade edildiği gibi devlet müdahalesine tam anlamıyla karşı çıkarak, görünmez el yardımıyla piyasada sosyal refahın en iyi şekilde sağlanacağını öne sürmektedir.

Etkinliğin, sosyal refahın tek belirleyicisi olmadığı yönündeki görüşlerin gelişimi sosyal liberalizm ile olmuştur. Sosyal liberalizm, sosyal refahın adaletten etkilendiğini ve piyasanın bunu tam olarak karşılayamadığını savunmaktadır. Bu nedenle sosyal liberaller, piyasanın başarısız ve yetersiz olduğu durumlarda, toplumsal refaha ulaşmada, gelir eşitsizliğini ve adaletsizliği gidermede devlete aktif görevler

26 Osman Demir, Ekonomide Devlet, 1.b., Ankara: Sermaye Piyasası Kurulu Yayınları No: 71, 1997, s.29.

27 Tayyar, Çetin, a.g.m., s. 114.

28 Songül Sallan Gül, Sosyal Devlet Bitti Yaşasın Piyasa Yeni Liberalizm ve Muhafazakarlık Kıskacında Refah Devleti, 2.b., Ankara: Ebabil Yayıncılık, 2006, s. 30.

yüklemiştir. Bu bağlamda devletin düzenleyici ve denetleyici fonksiyona sahip olması gerektiğini savunmuşlardır29.

Avrupa’da 1970’li yıllarda yaşanan siyasi ve iktisadi bunalımlar ise neo-liberal yaklaşımın ortaya çıkmasını sağlamıştır. Neo-liberal yaklaşım, piyasa aksaklıklarını sistematik bir şekilde el alarak “Piyasa Başarısızlığı Teorisini30” geliştirmiştir. Neo-liberal yaklaşım, piyasa ekonomisinin tek başına sosyal refahı maksimize edemeyeceğini ileri sürmüş, bu durumda devletin, piyasanın başarısız ve yetersiz olduğu alanlarda müdahale etmesi gerektiği görüşünü savunmuştur31. Neo-liberal yaklaşımın benimsendiği refah iktisadı anlayışı, esasen piyasa mekanizmasını ön planda tutmuş, piyasa ekonomisi ve refah arasında bir ilişki kurarak, insanların ihtiyaçlarını en iyi şekilde karşılayan kurum olarak piyasayı kabul etmiştir. Yani bireysel ve toplumsal refahın, piyasa ekonomisinde en üst düzeyde gerçekleşeceği fikri benimsenmiştir32. Piyasanın başarısız olduğu durumlarda ise, refahın en üst düzeyde sağlanmasına yönelik önlemlerin, kamu politikaları aracılığıyla gerçekleştirilmesi gerektiği kabul görmüştür.

Yukarıda değinilen birey, piyasa ve toplumsal refah arasındaki ilişkiler refah iktisadı bağlamında ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır. Buradan hareketle aşağıda refah iktisadının tanımına ve yaklaşımlarına ayrıntılı bir şekilde yer verilmiştir.

1.2. REFAH İKTİSADININ TANIMI VE REFAH İKTİSADI YAKLAŞIMLARI

Belgede T. C. Ebru BURSA 2019 (sayfa 25-31)