• Sonuç bulunamadı

Kavramsal Çerçevede Adalet

Belgede T. C. Ebru BURSA 2019 (sayfa 55-59)

2. REFAH İKTİSADININ TEMEL KRİTERLERİ VE TEOREMLERİ

2.1. REFAH İKTİSADININ TEMEL KRİTERLERİ

2.1.2. Refah İktisadı Kriteri Olarak Adalet

2.1.2.1. Kavramsal Çerçevede Adalet

Adalet, günlük yaşam içinde ekonomik, politik, sosyal ve dini alanlarda sıklıkla karşılaşılan bir kavram olmakla birlikte, oldukça soyut ve üzerinde tek bir tanımda uzlaşılması zor bir kavramdır149. Bu açıdan, adalet algısı zamandan zamana, toplumdan topluma, insandan insana ve insani değer yargılarına bağlı olarak değişiklik gösterebilmektedir. Bu da mevcut durumda herkes tarafından tartışmasız kabul edilen bir adalet tanımının yapılmasını imkansız kılmaktadır150. Etik alanlar kapsam dışı tutulduğunda, genel olarak adalet, hukukun özünü ve amacını oluşturmaktadır. Yani adalet, hukuk düzenin işleyişinde bir fonksiyon üstlenmektedir151. Böylelikle hak ve hukuk kavramlarıyla sıkı sıkıya bağlı olan adalet kavramı, hak ve hukukun sağlanması

148 Sönmez, a.g.e., s. 86.

149 James Konow, “Fair and Square: The Four Sides of Distributive Justice”, Journal of Economic Behavior and Organization, V. 46, 2001, p. 137.

150 Hüseyin Şen, İsa Sağbaş, Vergi Teorisi ve Politikası, 2. b., Ankara: Kalkan Matbaacılık, 2016, s. 229.

151 Billur Yaltı Soydan, “Vergi Adaleti Kavramında Soyuttan Somuta: Türk Anayasa Mahkemesi Kararlarını Eşitlik, Özgürlük ve Sosyal Devlet Kavramları ile Okumak” (Prof. Dr, Joachim Lang'm Vergi Adaletinin Anayasal Temelleri tebliğine yorum)”, 13. Türkiye Maliye Sempozyumu, T.C.

Marmara Üniversitesi Maliye Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın No:12, 2000, s. 81.

şeklinde tanımlanabilmektedir. Bu tanım, daha çok adalet kavramının sözlüksel anlamda tanımını oluşturmaktadır. Diğer taraftan toplumda barış, güven ve huzur ortamının sağlanmasında etkili olan adalet kavramı152, bazı durumlarda da eşitlik kavramı ile pekiştirilerek tanımlanmaya çalışılmaktadır153. Dolayısıyla bu iki kavram, anlam bakımından özdeş olmamakla birlikte, birbirlerinin yerine kullanılabilmektedir.

Tanımında ortak bir uzlaşıya varılmamakla birlikte, adalet konusu her alanda (her disiplinde) genel kabul gören ve toplum tarafından arzu edilen bir konudur154. Adaletin toplum ve devlet hayatı bakımından önemi üzerinde duran Aristoteles, adaleti toplum ve devletin temeli olarak görmüş ve adalet kavramına iki noktada değinilmesi gerektiğine dikkat çekmiştir. Bunlar; “denkleştirici adalet (pazar adaleti)” ve “dağıtıcı adalet (sosyal adalet/ yeniden dağıtıcı)” şeklinde ifade edilmektedir. Denkleştirici adalet, hukuki bir ilişki içerisinde olan tarafların eşit muamele görmesi gerektiğini ifade etmektedir. Dolayısıyla bu adalet anlayışında herkese eşit davranılması gerektiği savunulmaktadır155. Buna göre kişilerin genç veya yaşlı, sağlıklı veya hastalıklı, zengin veya fakir olup olmadığına bakılmadan, herkesin eşit işlemlere tabi olması gerekmektedir. Bu doğrultuda denkleştirici adaletin temeli, salt eşitlik düşüncesine dayanmaktadır156.

Dağıtıcı adalet ise, malların paylaştırılmasında, herkesin sahip olduğu yeteneğe ve toplum içindeki yerine göre payına düşeni alması gerektiğini savunmaktadır157. Yani bu adalet görüşünde, aynı özelliklere sahip bireylerin aynı işlemlere, farklı özelliklere sahip bireylerin ise farklı işlemlere tabi tutulması gerektiği ifade edilmektedir. Dağıtıcı adalete göre, üzerinde durulan bu eşitlik, salt bir eşitlik değil, bireylerin ihtiyaç, yetenek ve olanaklarına uygun orantılı bir eşitlik düşüncesidir. Böylelikle denkleştirici adalet

152 Anıl Çeçen, Adalet Kavramı, 2. b., Ankara: Gündoğdu Yayınları, 1993, s. 17.

153 Onur Sunal, “Sosyal Politika: Sosyal Adalet Açısından Kuramsal Bir Değerlendirme”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, C. 66, N. 3, 2011, s. 286.

154 Atilla Yayla, Özgürlük Yolu, 1. b., Ankara: Turhan Kitabevi, 1993, s. 167.

155 Abdullah Tekbaş, “Vergi Kanunlarının Tabi Olduğu Anayasal İlkeler”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 12, Özel Sayı, 2010, s. 148.

156 Nihal Saban, “Yeni Yüzyılın Eşiğinde Yeniden Sorgulanan Adalet: Özü Eşitlik Vergi Adaleti: Özü Vergide Eşitlik” (Prof. Dr, Joachim Lang'm Vergi Adaletinin Anayasal Temelleri' tebliğine yorum), 13. Türkiye Maliye Sempozyumu, T.C. Marmara Üniversitesi Maliye Araştırma ve Uygulama Merkezi Yayın No:12, 2000, s. 66.

157 Adnan Güriz, “Adalet Kavramının Belirsizliği”, Adalet Kavramı, 3. b., ed. Adnan Güriz, Ankara:

Türkiye Felsefe Kurumu, 2013, s. 8.

daha çok liberal düşünce yapısına hizmet ederken, dağıtıcı adalet ise daha çok sosyal devlet ilkesi ve onun gerektirdiklerine uygun bir görüş içermektedir158.

Sosyalist bir düşünce gereği oluşan dağıtıcı adaletin temel amacı, birey ve toplumun devlet ile ilişkilerini düzenlemektir. Bireyin devlete karşı olan ödevlerinde, yeteneklerine ve durumuna göre değişiklikler göstermesi, dağıtıcı adaletin bir gereği olarak kabul edilmektedir. Dolayısıyla tüm ayrıcalıklar göz önünde bulundurulmalıdır.

Toplumsal ihtiyaçların nasıl karşılanacağı sorunu üzerine ortaya çıkan bu adalet görüşü, iktisat biliminin ihtiyaçların sonsuzluğu, kaynakların sınırlılığı kabulü ile gelişmiştir.

Çünkü ihtiyaçlar karşısında kaynakların yetersiz kalması toplumda bir takım çıkmazların oluşmasına neden olmaktadır159. Bu noktada dağıtıcı adalet, toplumun veya bir grubun kıt kaynaklarını, ihtiyaçlarına nasıl tahsis etmesi gerektiğine odaklanmaktadır160.

Öyle ki Bell, kaynakların eşit dağıtıldığı ve tüm üyelerinin fiziksel ve psikolojik olarak güvende olduğu bir toplumda, adaletin sağlandığını ifade etmektedir161. Dağıtımda adaletin sağlanabilmesi için izlenmesi gereken ilkeleri162 ise Mathis’e atfen şöyle özetlemek mümkündür: Herkese ihtiyacına göre, herkese değerine göre, herkese hakkettiğine göre, herkese çalışmasına göre, herkese yaptığı anlaşmaya göre adalet163. Dikkat edilirse bu ilkeler, adaleti hakkaniyet ölçüsünde sağlama amacına yöneliktir.

Örneğin, ihtiyacından fazla verilmesi, çabasından daha fazla verilmesine göre daha adil kabul edilmemektedir.

Bahsedildiği üzere adalet kavramı tüm disiplinler açısından istenilen bir olgudur.

Ancak her disiplinin adalete yaklaşımı farklı boyutlarda gerçekleşmektedir. Bu noktada iktisat biliminde adalet kavramı, diğer disiplinlerde kullanılan adalet kavramından farklı anlam içermektedir. Örneğin, hukuk ve siyaset alanında kanunlar önünde veya haklar önünde adaletten bahsedilirken, iktisat biliminde, ekonomideki mevcut kaynakların

158 Tekbaş, a.g.m., s.148, Saban, a.g.e., s. 66.

159 Çeçen, a.g.e., s. 35-36.

160 John E. Roemer, Theories of Distributive Justice, London: Harward University Press, 1996, p. 1.

161 Lee Anne Bell, “Theoretical Foundations for Social Justice Education”, Teaching for Diversity and Social Justice, Second Edition, ed. Maurianne Adams, Lee Anne Bell, Diane J. Goodman and Khyati Y. Joshi, New York: Routledge, 2007, p. 1.

162 Klaus Mathis (2009), dağıtıcı adaletin ilkelerini, herkese eşit ölçüde adalet, herkesin inançlarına göre adalet, herkesin yetki alanına göre adalet, herkesin ihtiyacına göre adalet, herkesin üstünlüğüne göre adalet olmak üzere altı ilkede ele almaktadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız (Mathis, a.g.e., s. 187-189).

163 Mustafa Erdoğan, “Özgürlük, Adalet, Refah”, Adalet Kavramı, 3. b., ed. Adnan Güriz, Ankara:

Türkiye Felsefe Kurumu, 2013, s. 181.

dağıtımında adaleti (dağıtıcı adalet veya sosyal adalet) öne çıkaran bir anlam içermektedir164. Bununla birlikte iktisadi anlamda adalet, politikaların uygulanma süreci ve sonuçları açısından farklı yorumlanmaktadır: sonuçların adil olması ve sürecin adil olması. Sonuçların adil olmasını esas alan yaklaşım, adalete hakkaniyet ve eşitlik açısından yaklaşan iki çizgide ayrılmaktadır. Eşitlikçi görüş, kaynakların uçlarda değil ortalama düzeyde bir dağılım içerisinde olması gerektiğini öne sürmektedir. Örneğin;

ekonomide üretilen 100 lira değerinde bir gelirin iki kişi arasında 50’şer lira olarak dağıtılması gerektiğini ve bu dağılımın, 20 lira ve 80 lira olarak dağıtılmasından daha adil olduğunu kabul etmektedir. Hakkaniyet görüşüne göre ise, herhangi bir gelir dağılımının adil olarak kabul edilmesi için eşitlikçi olmasına gerek yoktur. Herkesin hak ettiği gelire sahip olması, adil olarak değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda az kazanın az, çok kazanın çok gelir elde etmesi adil kabul edilmektedir165. Örneğin; iki kişinin yer aldığı bir ekonomide, bir kişinin 80 liralık, diğer kişinin 20 liralık üretim yaptığı varsayımı altında, kişiler arasındaki dağılımın çabalarına göre 80 lira ve 20 lira olarak gerçekleşmesi adil görülmektedir.

Sürecin adil olması166 görüşü ise adaleti, bölüşüm ilişkilerini, gerçekleştirildiği sürece göre ele almaktadır. Bu görüşte esas alınan kavram fırsat eşitliğidir. Burada önemli olan ekonomide sonuçta gelirin nasıl dağıtıldığından ziyade, toplumdaki tüm bireylerin gelir elde etmede eşit fırsat ve/veya imkanlara sahip olmasıdır. Dolayısıyla bireylere gelir elde etmek için eşit fırsatlar sunulduğu takdirde, elde edilen gelirin adil dağıldığı kabul edilmektedir. Sonuçta, elde edilen gelir dağılımı eşitlikçi olmasa bile adildir167. Süreçte adaletin benimsenmesi halinde politika yapıcıların temel sorumluluğu, tüm taraflara fırsat eşitliğini sağlamasıdır. Örneğin; devletin eğitim hizmetini kamu ekonomisi alanına alması, süreçte adaletin sağlanmasına yönelik bir girişim olarak değerlendirilebilmektedir.

164 Kirmanoğlu, a.g.e., s. 66.

165 Kirmanoğlu, a.g.e., s. 66.

166 Birçok bilim adamı sonucun adillik derecesini, sonucu belirleyen sürecin bilgisi olmadan belirlenemeyeceğini (süreçte adaleti) savunmaktadır. Diğer bir ifadeyle, adil bir sonucunun, adil bir sürece dayalı olduğu bir adalet teorisi benimsenmektedir. Bu durumda adil olmayan sonuçlara ulaşmak mümkündür. Ancak adil bir işlemin sonucu olduğu için bu durum adil kabul edilmektedir.

Dolayısıyla bu açıklamadan hareketle piyasa ekonomisinin işleyişi adil kabul edilirse, bu işleyiş sonucunda ortaya çıkan gelir ve servet bölüşümü de adil kabul edilmektedir (Russell S. Sobel,

“Welfare Economics and Public Finance”, Handbook of Public Finance, First Edition, ed. Jürgen G.

Backhaus, Richard E. Wagner, Boston: Kluwer Academic Publishers, 2004, p. 20).

167 Kirmanoğlu, a.g.e., s. 66.

Adalet konusunda dikkati çeken bir diğer husus ise gerek hukuki anlamda, gerekse iktisadi anlamda adaleti amaçlayan tüm politikaların “olabildiğince adalet”

ilkesine göre şekillenmesi gerektiğidir. Olabildiğince adalet ilkesi, anlamlı farklılıkları içeren politika ve uygulamalarla gerçekleştirilen toplumun büyük çoğunluğu tarafından kabul gören sonuçlar olarak ifade edilebilir. Bu tür bir adaletin sağlanabilmesinin ön koşulu ise, politikaların dağıtıcı ve eşitleyici adalet ilkesine uygun belirlenmesidir.

Dolayısıyla politika uygulamalarında, tam olarak tanımlanamayan adalet olgusunun olabildiğince adalet çerçevesinde ele alınması ve değerlendirilmesi gerekmektedir168.

Olabildiğince adalet anlayışından hareketle, şekillenmesi gereken iktisadi adalet kavramı, bölüşümde adalet şeklinde de adlandırılabilmektedir. Toplumun çoğunluğu tarafından kabul gören bir bölüşüm ilişkisi adil bir dağılım olarak kabul edilebilmektedir. Toplum tarafından adil kabul edilen bir bölüşüm ilişkisi de toplumsal refahın en üst düzeye çıkarılabilmesinde önemli rol oynamaktadır. Dolayısıyla refah kriteri adalet olarak belirlenen toplumlarda, bölüşümde adaletin sağlanması gerekmektedir.

Belgede T. C. Ebru BURSA 2019 (sayfa 55-59)