• Sonuç bulunamadı

Bölüşümde Adalet

Belgede T. C. Ebru BURSA 2019 (sayfa 59-66)

2. REFAH İKTİSADININ TEMEL KRİTERLERİ VE TEOREMLERİ

2.1. REFAH İKTİSADININ TEMEL KRİTERLERİ

2.1.2. Refah İktisadı Kriteri Olarak Adalet

2.1.2.2. Bölüşümde Adalet

Kaynakların etkin dağılımı ve kullanımının yanı sıra toplumsal refahın en üst düzeye çıkması için adil bir bölüşüm ilişkisinin de olması gerekmektedir. Bu kapsamda iktisatçılar üretim sürecinin sonunda ortaya çıkan mal ve hizmetlerin, faktörler arasında nasıl bölüşüleceği üzerinde de durmaktadır169. Diğer bir deyişle kaynakların bölüşümünde adaletin nasıl sağlanması gerektiği de toplumsal refah açısından üzerinde durulması gereken bir konudur. Dağıtıcı adalet kavramından hareketle, iktisadi anlamda geliştirilen bölüşümde adalet, esasında ekonomide faktörler ve faktörler sonucu ortaya çıkan gelirin dağılımı ile ilgilenmektedir. Bu kapsamda bölüşümde adalette ortaya çıkan temel soru şudur: Bölüşümde adaletin konusu, gelirin170 üretim faktörleri arasında

168 Tokatlıoğlu, Selen, a.g.e., s. 351.

169 Nazım Öztürk, “Klasik ve Neoklasik İktisatta Gelir Bölüşümü”, Çalışma ve Toplum, N. 1, 2010, s. 59.

170 Bir ülkede belli bir dönemde elde edilen gelirin bireyler, gruplar ve/veya üretim faktörleri arasında bölüşümünü ifade eden gelir dağılımının, gelirin neye dayalı olarak paylaşıldığından hareketle çeşitli türleri vardır. Bunlar; “kişisel gelir dağılımı”, “fonksiyonel gelir dağılımı”, sektörel gelir dağılımı” ve

“bölgesel gelir dağılımıdır”. Kişisel gelir dağılımı milli gelirin, kişiler ve hane halkları arasında bölüşümünü, fonksiyonel gelir dağılımı milli gelirin, üretim faktörleri arasında bölüşümünü, sektörel gelir dağılımı milli gelirin, sektörler arasında dağılımını, bölgesel gelir dağılımı ise, coğrafi bölgelerin

dağılımıyla mı, yoksa bireyler ve hane halkları arasındaki dağılımıyla mı ilgilidir?

Günümüzde adaletin, daha çok bireyler ve hane halkları arasındaki dağılımla ilgili olduğu görüşü yaygınlaşmaktadır171. Dolayısıyla toplumsal refah maksimizasyonunun sağlanmasında etkili olan bölüşüm, gelirin toplumu oluşturan bireyler ve hane halkları arasında adil dağılmasıyla ilgilenmektedir.

Dağıtıcı adalet yaklaşımına göre, piyasa ekonomisi içerisinde gerçekleşen gelir dağılımının adil olmadığı ve piyasa ekonomisinin sosyal adaletsizlik ürettiği kabul edilmektedir. Piyasa ekonomisi kendi haline bırakıldığı takdirde, üretim faktörlerine ait olan sahiplik derecesi ve bu faktörlere ilişkin talep farklılıkları gelirin dağılımını olumsuz etkilemektedir. Özellikle tam rekabet koşullarının geçerli olduğu piyasalarda iktisadi etkinlik sağlandığı kabul edilmekte ve her iktisadi etkinlik noktasında farklı bir gelir dağılımı ortaya çıkmaktadır. Bu etkinlik durumu her türlü gelir dağılımında geçerli olarak kabul edilmekte, ancak bu gelir dağılımının adil olup olmadığıyla ilgilenilmemektedir172. Diğer bir deyişle, kaynak dağılımı Paretocu anlamda gerçekleşmiş olsa da, bu durumda ortaya çıkan gelir dağılımı toplum tercihleriyle uyumlu bir gelir dağılımı olmayabilmektedir173.

Nitekim Paretocu anlamda kaynak dağılımının en önemli sorunu, gelir dağılımı konusunda herhangi bir rehberlik işlevi görmemesidir174. Klasik iktisat akımının eleştiriye neden olduğu noktalardan biri de burada ortaya çıkmaktadır. Her türlü gelir dağılımında etkinlik koşullarının gerçekleşmesi mümkün olduğundan, toplumsal açıdan önemli olan kabul edilebilir bir gelir dağılımının nasıl sağlanabileceğidir. Toplum refahı açısından gelir dağılımının, toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilebilir olması gerekmektedir175. Yani piyasada gerçekleşen gelir dağılımının toplum tarafından olabildiğince adil görülmesi gerekmektedir. Ancak piyasa aksaklıkları teorisi söz konusu olduğunda Pareto etkinlik, Pareto iyileştirme ile mümkün olabilmektedir.

Dolayısıyla Pareto iyileştirmeye muhtaç piyasada, gelir dağılımı ciddi bir sorundur.

milli gelirden aldığı payı ifade etmektedir. Ancak hangi sektör ve/veya bölge tarafından alınırsa alınsın gelir dağılımı, kişiler ve üretim faktörleri ile ilgili bir kavramdır. Dolayısıyla gelir dağılımı denildiğinde çoğunlukla bahsedilen kişisel gelir dağılımı ve fonksiyonel gelir dağılımıdır (Şen, Sağbaş, a.g.e., s. 407-408).

171 Durmuş, a.g.e., s. 48-49.

172 Öztürk, Kamu Ekonomisi, s. 32.

173 Durmuş, a.g.e., s. 48.

174 Stiglitz, Kamu Ekonomisi, s. 116.

175 Savaş, a.g.e., s. 111.

Piyasa ekonomisi, bu sorunu çözmekten ziyade daha da ağırlaştırmaktadır. Bu nedenle, gelir dağılımında adaletin sağlanmasına yönelik müdahale kaçınılmaz olmaktadır.

Özellikle bir toplumda sosyal barışın sağlanması ve korunması açısından gelirin adil bölüşümünü sağlayacak müdahaleler önemli rol oynamaktadır. Çünkü gelir dağılımında denge bozuldukça, kişiler arasındaki huzursuzluklar artmakta, dolayısıyla sosyal barış bozulabilmektedir176.

Özellikle sosyal devlet anlayışı ile birlikte gelirin adil bölüşümü toplumsal hedefler içerisinde yer alan ve toplumsal refah maksimizasyonunu önemli düzeyde etkileyen bir unsur olarak kabul edilmektedir177. Bu kapsamda etkinliğin yanında bölüşümde adaletin de sağlanması önemli bir refah unsuru olarak değerlendirilmektedir.

Bölüşümde adalet, gelirin eşit dağılıp dağılmadığında ziyade, gelirin adil dağılıp dağılmadığı üzerinde durmaktadır. Yani, gelirin toplumsal refah maksimizasyonunu sağlayacak şekilde adil dağılması gerektiğine vurgu yapmaktadır. Bu nedenle adil bir gelir dağılımının araştırıldığı bölüşüm teorileri, normatif değer yargıları içermektedir178.

Refah iktisadı bazında konu değerlendirilecek olursa, refah iktisadı teorik çerçevede gelir dağılımının nasıl gerçekleşmesi gerektiğini ve bu konuda devletin rolünün ne olması gerektiğini açıklamaya çalışmaktadır. Pareto etkinlik kriterleri nezdinde şekillenen yeni refah iktisadı, esasen gelir dağılımını faktör sahipliği ve bunların üretimde tutulması becerisi ile ilişkilendirmiştir. Bu yaklaşıma göre “Ne kadar ekmek, o kadar köfte” mantığından hareketle gelir dağılımında adaletin sağlanacağı vurgulanmıştır. Bunun yanı sıra, faktör sahibi olmakla birlikte yaşlılık, engellilik, hastalık gibi nedenlerden dolayı üretim sürecine katılamayanların milli gelirden nasıl pay alacağı açıklanamamıştır. Bu durumda, devlet müdahalesi ve gelirin devlet eliyle ikinci kez dağılımı zorunlu kılınmaktadır179.

Klasik refah iktisadı ise etkinlik boyutunun yanı sıra adalet boyutunu da göz önünde bulundurarak, yeniden dağıtım politikalarının nasıl olması gerektiğini marjinal fayda ilkesinden yola çıkarak açıklamıştır. Bu doğrultuda toplumsal adaleti öncüleyen

176 Nazım Öztürk, Maliye Politikası, Bursa. Ekin Basım Yayın Dağıtım, 2014, s. 309-311.

177 Abdurrahman Akdoğan, Kamu Maliyesi, 14.b., Ankara: Gazi Kitabevi, 2011, s. 490; Yayla, a.g.e., s.

175.

178 Coşkun Can Aktan, İstiklal Yaşar Vural, “Başlıca Fonksiyonel Gelir Dağılımı Teorileri ve Bölüşüm Adaleti”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri, ed. Coşkun Can Aktan, Ankara: Hak-İş Konfederasyonu Yayınları, 2002, s. 8.

179 Tokatlıoğlu, Selen, a.g.e., s. 351.

bir sosyal refah fonksiyonu esas alınarak adaletin, ekonomik birimlerin marjinal fedakarlık düzeyinde eşitlenmesi gerekmektedir. Mutlak ve hali hazırda kabul gören bir adalet tanımlamasının olmaması, klasik refah iktisadını adaleti belli bir kapsamda ele almak zorunda bırakmış ve adalet kavramı eşitlik bağlamından yola çıkılarak değerlendirilmiştir. Eşitliğin ne oranda adaleti temsil edeceği ise tartışmalı bir konu olmuştur180.

Klasik refah iktisadında kabul gören adil gelir dağılımı meselesi, toplumsal refah noktasında inkar edilemeyen bir unsurdur. Bu nedenle geliştirilen iktisadi politikaların gelir bölüşümünde adaleti sağlaması gerekmektedir. Bu doğrultuda gelir bölüşümünün aşağıda ifade edilen üç önemli yönünden bahsedilmektedir181.

i. Kamusal politikaların öncelikli amacı yeniden bölüşüm olmasa da, uygulanan politikaların çeşitli bölüşümsel sonuçları bulunmaktadır. Örneğin, talep enflasyonunun söz konusu olduğu bir ekonomide, toplam talebi azaltacak politikaların uygulanması önerilmektedir. Toplam talebi azaltmak için uygulanacak politikaların bölüşümsel etkileri, talepteki azalmanın nasıl ve hangi şekilde yapılacağına bağlıdır. Örneğin, talep dolaylı vergilerle mi, yoksa dolaysız vergilerle mi azaltılacaktır. Burada kullanılacak araçların gelir dağılımını ne oranda etkilediği politika geliştirme aşamasında dikkate alınmalıdır.

ii. Bir ekonomide yeniden bölüşüm politikaları uygulanırken ortaya çıkacak etkinlik kaybı, asgari düzeyde tutulmalıdır. Düşük gelir grubundaki bireylerin durumu iyileştirilirken, yüksek gelir grubundaki bireyler bu durumdan en az zararı görmelidir. Bunun yanı sıra yüksek gelir gruplarının zararı veri kabul edilerek, düşük gelir gruplarının elde edeceği kazanım en üst düzeyde olmalıdır.

iii. Temel anlamda yapılan ekonomik analiz, yukarıda bahsedilen ilk iki madde üzerinde faydalı olabilmektedir. Standart iktisadi analiz, uygulamada hangi bölüşümün temel hedef olması gerektiğini ve bölüşümde adaletin herhangi bir ölçütünü vermez. Ancak, bölüşümsel değişikliklere karar verilirken veya farklı

180 Hasan Ersel, “Eşitlikçi Adalet Üzerine” Sadun Aren’e Armağan, der. Tuncer Bulutay, Ankara:

Mülkiye Birliği Vakfı, 1989, s. 249.

181 Durmuş, a.g.e., s. 51.

politikaların bölüşüm üzerindeki etkileri analiz edilirken, bölüşümde adalet ile ilgili temel ölçülere gereksinim duyulmaktadır.

Bölüşümde adaletin sağlanmasına yönelik bu önemli hususların yanında, bölüşümde adaletin ölçümünde kullanılabilecek çeşitli kriterler de ortaya koyulmuştur.

Bu kriterler; “donanım kriteri”, “faydacı kriter” ve “eşitlikçi kriter” olarak ifade edilmektedir182.

a) Donanım Kriteri: Bazı bireylerin ekonomik açıdan daha iyi durumda olmasının temel nedenlerinden biri, sahip oldukları donanım farklılıklarıdır. Doğuştan bir donanıma sahip olan bireyler, diğer bireylere göre ekonomik anlamda daha iyi konumda olmaktadır. 17’inci yüzyılda Hobbes ve Locke gibi sosyal sözleşme teorisyenleri, adil bölüşümde donanım kriterini esas almışlar ve bireylerin haklarını onların emeğinin karşılığı olarak görmüşlerdir. Modern anlamda donanım kriteri, başlangıçta herkese aynı donanım imkanı verilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

Sonrasında ise, çalışma yeteneği, çalışmayı sevmek veya sevmemek, tutumluluk veya müsriflik gibi farklı etkenler nedeniyle bireylerin durumları farklılaşabilir ve bölüşüm bundan etkilenebilmektedir. Bunun sonucunda ortaya çıkan dağılım, adil olarak kabul edilmektedir. Bunun yanı sıra, miras, eğitim koşullarındaki farklılıklar, farklı aile ve kültürel yapılardan kaynaklanan durumlarda ortaya çıkan dağılım ise adil kabul edilmemektedir. Dolayısıyla, bireye eşit imkanlar verildikten sonra, kendinden kaynaklı durumlar sonucu ortaya çıkan dağılım adil iken, dışsal faktörlerin neden olduğu farklılıklardan sonra ortaya çıkan dağılım adil kabul edilmemektedir.

b) Faydacı Kriter: Faydacı kriter, doğuştan gelen donanım farklılıklarının önemli olduğunu kabul etmekle birlikte, bu durumdan dolayı bireyler arasında ortaya çıkan bölüşümsel farklılıklara karşı çıkmaktadır. Yüksek veya düşük yetenekli doğmak bireylerin elinde olmadığı için, bunun sonucunda ortaya çıkan farklılığı kabul etmemektedir. Faydacı kriterin en önemli temsilcisi olan Bentham, gelirin toplam refahı maksimum kılacak şekilde bölüştürülmesi gerektiğini savunmaktadır. Ona göre toplumsal refah maksimizasyonu, tüm rasyonel bireylerin ortak amacıdır. Bu kritere göre, gelirinden daha fazla fayda üreten bireye daha fazla gelir verilmelidir. Bu doğrultuda toplumsal fayda maksimizasyonu görüşü, tam eşitlikçi bir dağılımı gerekli

182 Durmuş, a.g.e., s. 51-56.

kılmamaktadır. Faydacı kriter yaklaşımı, eşit marjinal fayda eğrileri ve eşit olmayan marjinal fayda eğrilerine bağlı olarak ifade edilebilmektedir.

Grafik 2: Eşit Marjinal Fayda Eğrileri

Gelirin Marjinal Faydası

E L

F K

0 0

M C T A’nın Geliri M D T B’nin Geliri

Kaynak: Durmuş, a.g.e., s. 54.

Grafik 2’de A ve B bireylerinin gelirden elde ettikleri marjinal fayda eşittir. Bu fayda eğrilerinin altında kalan alanlar farklı gelir düzeylerindeki toplam faydayı ifade etmektedir. Varsayımsal olarak toplam paylaştırılacak gelir, OM düzeyinin üzerinde olan MT kadardır. Burada önemli olan nokta faydanın ölçülebilir ve kıyaslanabilir olduğundan hareketle, grafiğin oluşturulup yorumlanmasıdır. A ve B bireyinin marjinal faydaları eşit olduğundan, iki birey arasında gelir eşit bir şekilde dağıtılmalıdır. Böyle bir bölüşümün gerçekleşmesi durumunda toplumsal fayda maksimize edilebilmektedir.

Bu durumda A bireyi MC kadar, B bireyi ise MD kadar gelir elde etmelidir. A ve B bireyinin marjinal faydaları OF’de eşitlenmiş olup, A bireyi için MCGH, B bireyi için MDKL alanları toplam faydaları temsil etmektedir.

E

F H

G

Grafik 3: Eşit Olmayan Marjinal Fayda Eğrileri

Gelirin Marjinal Faydası

A’nın Geliri B’nin Geliri

Kaynak: Durmuş, a.g.e., s. 54.

Grafik 3’te görüldüğü üzere A bireyinin marjinal fayda eğrisi OM gelir seviyesinin üzerinde, B bireyinin gelirinden elde etmiş olduğu marjinal faydadan fazladır. A bireyi, B bireyine göre OM gelir seviyesi üstündeki gelirden ilave olarak daha fazla fayda sağlamaktadır. Gelirin bölüşümü (MT) noktasında bu durum dikkate alınarak, toplam faydanın en üst düzeyde sağlanabilmesi için A bireyine MK kadar, B bireyine ise MV kadar gelir tahsis edilmektedir. Dolayısıyla toplam gelir A bireyi ve B bireyi arasında A bireyinin lehine (daha fazla) olacak şekilde paylaştırılmaktadır. Bu durumda A bireyinin toplam faydası MKNH alanı, B bireyinin toplam faydası MVPL alanı kadardır. Yani A bireyinin faydası, B bireyinin faydasını aşmıştır. Toplam faydanın maksimum kılınması ilkesinden hareketle, eşit bir paylaşım olmasa da gerçekleştirilen böyle bir bölüşüm adil olarak kabul edilmektedir.

c) Eşitlikçi Kriter: Bu kriterde, toplam refah maksimizasyonu veya ortalama refah maksimizasyonu gerçekçi olmadığı için eleştirilmektedir. Toplumun bireylerden oluşması, bireyler toplamına veya ortalama birey anlamına gelmemektedir. Bu nedenle bölüşümün, bireyler arasındaki nispi durum farklılıklarına bağlı olarak yapılması gerekmektedir. Rawlscu sosyal refah fonksiyonu, “eşitlikçi kriter” açısından değerlendirilmektedir. Önemli olan, toplumda durumu kötü olanın refahının arttırılmasıdır. Rawls’un düşüncelerine ilerleyen kısımlarda ayrıntılı olarak yer verileceğinden burada ayrıntılı olarak değinilmemiştir.

H

E E

L

J

J

M S K

0 0

M V R

T T

Q

N P

U

Özetle, adil gelir bölüşümünün sağlanması, sosyal refahın en üst düzeye çıkarılabilmesi için etkili ve önemli bir unsurdur. Dolayısıyla azalan marjinal fayda varsayımına göre, gelir arttıkça gelirin marjinal faydası azalmakta, böyle bir durumda milli gelirden elde edilen faydanın toplamı veya toplumsal refahın maksimizasyonu, gelir dağılımında adaletin sağlandığı noktada gerçekleşmektedir. Yeni refah iktisadının ilgilenmediği bu bölüşüm sorunu, etkinlik kadar veya etkinlikten (örneğin, refah kriteri olarak adaletin benimsendiği toplumlarda) daha fazla toplum refahını arttırmaktadır. Bu durum göz önünde bulundurulduğunda, devletin üst gelir grubundan alt gelir grubuna gelir transferi sağlayacak politikalar geliştirerek uygulaması, sosyal refahı olumlu derecede etkilemektedir183.

Belgede T. C. Ebru BURSA 2019 (sayfa 59-66)