• Sonuç bulunamadı

KISALTMALAR LİSTESİ

2.6 Otizm ve Otistik Bozukluğu Olan Çocuklar

2.6.1 Otizmin Tanımı ve Otistik Bozukluğu Olan Çocukların Sınıflandırılması

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne göre otizm (Madde 4/ş), erken çocukluk döneminde görülmeye başlayan, sosyal etkileşim ve iletişim bozukluğu ile ilgi ve etkinliklerin belirgin sınırlılığı gibi özelliklerle kendini gösteren yaygın gelişimsel bozukluk durumunu ifade etmektedir.

Ersöz Ünal’a (2006) göre otizm, yaşamın erken dönemlerinde başlayan ve yaşam boyu süren sosyal ilişkiler, iletişim, davranış ve bilişsel gelişmede gecikme ve sapmayla belirli, nöropsikiyatrik bir bozukluk olarak kabul edilmektedir. İnsanın gördüklerini tam olarak anlamaktan, duyduklarını ve diğer tüm hislerini kullanmaktan alıkoyan bir engeldir. Beynin normal gelişmesi sırasında mantığı, sosyal ilişkiyi ve iletişim yeteneğini etkiler.

Özgür’e (2004) göre otizm, beyin sistemindeki fonksiyonların kimyasal dengelerinin bozulmasıyla ortaya çıkan sayılı alanlarda yüksek başarı gösteren ancak, sosyal ilişkilerde içe kapanık özellikler gösteren gelişimsel bir bozukluktur. Duygusal ve sosyal ilişkilerde kısıtlılık ve zorluk, dil gelişiminde gecikme ve problemler, kısıtlı ilgi alanı ve garip tekrarlayıcı davranışlarla karakterize olan bir hastalıktır.

Türkbay’a (2003) göre otizm, konuşmada gecikmenin olması veya gelişmemesi, ilgi alanında sığlık, insanlar ile ilişki kurma yerine cansız nesnelerle ilgilenme,

yaşıtlarıyla oyun oynamama ve tekrar edici basmakalıp davranışlarda bulunma ile kendini gösteren gelişimsel bir bozukluktur.

Diken’e (2011) göre otistik bozukluk, yaygın gelişimsel bozukluk yelpazesi içerisinde yer alan (1) toplumsal etkileşimde ve iletişimde yetersizlikler ile davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerle ve (2) toplumsal etkileşim, toplumsal iletişimde kullanılan dil ya da sembolik/imgesel oyun becerilerinin en az birinde 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı bir işlevselleğin olması ile karakterize gelişimsel bir bozukluktur (s. 412).

Yaygın gelişimsel bozukluklar, (pervasive developmental disorders) erken çocukluk döneminde başlayarak insanın zihinsel, dilsel ve motor gelişimlerinin yanı sıra sosyalleşmesini de olumsuz yönde etkileyen bir grup nöropsikiyatrik bozukluklardır. Yaygın gelişimsel bozukluklar Amerikan Psikiyatri Birliği’nin psikiyatri alanında standart olarak kabul edilmiş DSM-IV-TR Tanı Ölçütleri Başvuru El Kitabı’nda (2001) beş bozukluktan oluşan bir grup altında ele alınır. Bunlar; otistik bozukluk, rett bozukluğu, çocukluğun dezintegratif bozukluğu, asperger bozukluğu (asperger sendromu) ve başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluktur (atipik otizm) (Berrakçay, 2008; Sucuoğlu, 2011).

Otizmin tanımlanması ve otistik çocukların ayrı bir grup olarak sınıflandırılması ilk olarak 1943 yılında ABD’de John Hopkins Üniversitesi’nde çalışan Amerikalı çocuk psikiyatristi Dr. Leo Kanner ve 1944 yılında Avusturya’lı çocuk doktoru Hans Asperger tarafından birbirlerinden habersiz otistik davranışları incelemeleriyle yapılmıştır. Kanner, 11 çocukta gördüğü benzer özellikleri belirterek, bu hastalığa “Erken Çocukluk Otizmi” (Early Infantile Autism) adını vermiştir. Kanner, aynı yıl otizmle ilgili ilk makalesini yayınlayarak, kendi hastası olan on bir çocuğun özelliklerini ayrıntılı olarak anlatmıştır. Aynı tarihlerde (1944) Avusturyalı psikiyatrist Hans Asperger de bir grup çocukta gördüğü bazı davranışları tanımlamış ve bu davranışları Otistik Psikopati olarak adlandırmıştır. Ancak Asperger, tanımlamayı savaş yıllarında ve Almanca yazdığı için uluslararası alanda fazla tanınmamıştır. Daha sonra yapılan araştırmalarda Kanner ile Asperger'in aynı hastalığı belirttikleri ortaya çıkmıştır. Kendi dünyasında, dışarıya kapalı yaşayan bu çocuklar için, Kanner “otizm” kelimesini kullanınca, bu belirtiler psikiyatrinin şizofreni kavramına bağlandığından, otizm, çocukluk şizofreni olarak anlaşılmıştır. Otizm yetişkin şizofrenlerin çocukluktaki hali olarak anlaşıldığından, nedenleri ve tedavisine de yıllarca bu açıdan bakıldı. 1970 yıllarının sonlarında

psikiyatrinin yaptığı atakla, çocukluk şizofreni olarak görülen otizmin psikiyatrideki “yetişkinlik şizofreni” ile karıştırılmaması gerektiği görülmüştür. Otizm kelimesi Yunanca “öz, kendi, benlik” anlamına gelen “autos” kelimesinden gelmektedir. Kanner bu ismi, otistik çocukların kendi içlerine kapanık görünmesi ve diğer insanlara ilgi göstermemeleri, onlarla ilişki kuramamaları nedeni ile kullanmıştır. Kanner tanımında otistik çocukların başka insanlarla iletişim kurmak yerine kendi yarattıkları dünyada yaşama eğilimleri gösterdiklerine dikkat çekmiştir. Kanner’ın otizmi tanımlamasından sonra, otizmin nedenleri ve bu özellikteki çocukların davranışları üzerinde çeşitli araştırmalar yapılmıştır. Kanner’dan itibaren adı ve tanı kriterleri açısından değişikliğe uğramakla birlikte 1980’den beri ise otizm Yaygın Gelişimsel Bozukluk/YGB (Pervasive Developmental Disorder/ PDD) tanımı altında bir alt kategori olarak yer almaktadır (American Psychiatric Association, APA, 1994/2000; Bayraktar, 2007; Kanner, 1943; Özbey, 2005; Persson, 2003)

Kanner’e göre otistik çocuklar;

• Kendine yöneltilen sözel ifadeleri sıklıkla aynı şekilde tekrar eden, ”ben” yerine “sen gibi şahıs zamirlerini ters kullanan, ekolalisi ve gecikmiş dil gelişimi olan, • Çok iyi bir belleğe sahip olan,

• Kendiliğinden başlattığı davranışları sınırlı oranda bulunan,

• Stereotip hareketleri bulunan ya da belli hareketlere aşırı bağımlılık gösteren, • Aynılığı koruma isteği olan,

• İnsanlarla ilişki kurmada zorluk çeken,

• Cansız nesne veya resimleri tercih eden, çocuklardır” (Darıca, Abidoğlu ve Gümüşçü, 2002:17) .

Otizm tanısı, nedenine ya da işleyişine göre değil, davranışlara göre yapılmaktadır. Günümüzde otistik bozukluğun tanısının genellikle ICD-10 (International Statistical Classification of Diseases- Hastalıkların Uluslararası İstatistiksel Sınıflaması) ve/veya DSM-IV-TR (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders –Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması) tanı ölçütlerine göre konulduğu bilinmektedir. Hastalıkların Uluslararası Sınıflaması’nın gözden geçirilmiş 10’uncu versiyonu ICD-10 Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından geliştirilmiş olup, Avrupa’da kullanılan resmi sınıflandırma sistemidir. DSM-IV ise Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) tarafından geliştirilmiş olan mental bozuklukları sınıflandırma sisteminin 4. gözden geçirilmiş baskısıdır. Yeni düzeltmelerle ve

kriterlerle beşinci baskısının (DSM-5) Mayıs 2013 yılında çıkması beklenmektedir. Bunların dışında: Otizm Tanı Görüşmesi -Gözden Geçirilmiş (Autism Diagnostic Interview-R, ADI-R), Otizm Tanı Gözlem Ölçeği (Autism Diagnostic Observation Scale), Çocukluk Otizmini Derecelendirme Ölçeği (Chilhood Autism Rating Scale), Davranış Değerlendirme Ölçeği (Behavioral Summarized Evaluation) otistik bozukluğun tanısında yardımcı olarak kullanılan araçlardır. Bunlardan, otizm araştırmasında sıklıkla kullanılan ikisi ebeveyn ile görüşmeden oluşan otizm tanı görüşmesi ve bunun gözden geçirilmiş hali (Autism Diagnostic Interview-Revised-ADI- R) ve çocuk ile etkileşim ve gözlemi içeren otizm tanı gözlem ölçeğidir. Çocukluk otizmini derecelendirme ölçeği (Children Autism Rating Scale-CARS) klinik ortamlarda çocuğu gözlemlemeyi temel alır ve otizmin şiddetini belirlemek için yaygın olarak kullanılır (Doğangün, 2008; London, 2007; Volkmar, Chawarska ve Klin, 2005).

Otizm ile ilgili bugün pek çok ülkede kullanılan tanı sistemi, Amerikan Psikiyatri Birliğinin hazırladığı sistemdir. Amerikan Psikiyatri Birliği’nin 2000 yılında yayımladığı DSM-IV-TR (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders – Psikiyatride Hastalıkların Tanımlanması ve Sınıflandırılması Elkitabı/2001) kılavuzuna göre; bir çocuğa otizm tanısı konulabilmesi için aşağıdaki üç temel alanı kapsayacak şekilde, toplam 6 belirtinin olması gerekir.

Buna göre, DSM-IV-TR (2000)’de yer alan tanı kriterleri şöyledir (Köroğlu, 2001) ;

A. En az ikisi (1)’inci maddeden ve birer tanesi (2) ve (3)’üncü maddelerden olmak üzere (1), (2) ve (3)’üncü maddelerden toplam altı (ya da daha fazla) maddenin bulunması:

(1) Aşağıdakilerden en az ikisinin varlığı ile kendini gösteren toplumsal etkileşimde nitel bozulma:

(a) Toplumsal etkileşim sağlamak için yapılan el kol hareketleri, alınan vücut konumu, takınılan yüz ifadesi, göz göze gelme gibi sözel olmayan birçok davranışta belirgin bir bozulmanın olması.

(b) Yaşıtlarıyla gelişimsel düzeyine uygun ilişkiler geliştirememe,

(c) Diğer insanlarla eğlenme, ilgilerini ya da başarılarını kendiliğinden paylaşma arayışı içinde olmama (örn. İlgilendiği nesneleri göstermeme, getirmeme ya da belirtmeme)

(2) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren iletişimde nitel bozulma:

(a) Konuşulan dilin gelişiminde gecikme olması ya da hiç gelişmemiş olması (el, kol ya da yüz hareketleri gibi diğer iletişim yollarıyla bunun yerini tutma girişimi eşlik etmemektedir.)

(b) Konuşması yeterli olan kişilerde, başkalarıyla söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğun olması.

(c) Basmakalıp ya da yineleyici ya da özel bir dil kullanma,

(d) Gelişim düzeyine uygun çeşitli, imgesel ya da toplumsal taklitlere dayalı oyunları kendiliğinden oynamama.

(3) Aşağıdakilerden en az birinin varlığı ile kendini gösteren davranış, ilgi ve etkinliklerde sınırlı, basmakalıp ve yineleyici örüntülerin olması:

(a) İlgilenme düzeyi ya da üzerinde odaklanma açısından olağandışı, bir ya da birden fazla basmakalıp ve sınırlı bir örüntüsü çerçevesinde kapanıp kalma.

(b) Özgül, işlevsel olmayan, alışageldiği üzere yapılan gündelik işlere ya da törensel davranış biçimlerine hiç esneklik göstermeksizin sıkı sıkıya uyma,

(c) Basmakalıp ve yineleyici motor mannerizmler (örn. Parmak şıklatma, el çırpma ya da burma ya da karmaşık tüm vücut hareketleri)

(d) Eşyaların parçalarıyla sürekli uğraşıp durma.

B. Aşağıdaki alanlardan en az birinde, 3 yaşından önce gecikmelerin ya da olağandışı