• Sonuç bulunamadı

KISALTMALAR LİSTESİ

2.4 İşitme Yetersizliği Olan Çocuklar

2.4.1 İşitme Yetersizliğinin Tanımı, Sınıflandırması

Çevremizdeki uyaranları duyu organlarımız yoluyla alırız. Bu duyularımızın hepsi yaşamımız, gelişimimiz, sosyalleşmemiz ve diğer insanlarla iletişim ve etkileşimimiz için çok önemlidir. Bunlar arasında işitmenin kendine özgü bir yeri ve önemi vardır. “İşitmenin gerçekleşebilmesi bir takım koşullara bağlıdır. Bu işlevlerden birinin aksaması işitme engelini ortaya çıkarabilmektedir. Bunlar; (a) Sesin olması, (b) Sesin kulağa ulaşması, (c) O sesin insan kulağının alım gücü içinde olması, (d) İşitme geçit yolunu (dış, orta, iç kulak)aşması, (e) işitme merkezine ulaşması ve algılanmasıdır” (Özsoy vd. 1998: 48).

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’nde işitme yetersizliği, “işitme duyarlılığının kısmen veya tamamen yetersizliğinden dolayı konuşmayı edinmede, dili kullanmada ve iletişimde güçlük nedeniyle bireyin eğitim performansının ve sosyal uyumunun olumsuz yönde etkilenmesi durumudur”, işitme yetersizliği olan birey ise, “işitme duyarlılığının kısmen veya tamamen kaybından dolayı konuşmayı edinmede, dili kullanma ve iletişimde yaşadığı güçlükler nedeniyle özel eğitim ve destek eğitim hizmetine ihtiyacı olan bireydir şeklinde açıklanmıştır (MEB, 2006).

İşitme Yetersizliğinin Sınıflandırması: Milli Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Tanıtım El Kitabı’na göre işitme engeli konusunda pek çok sınıflandırma sistemi olmasına karşın, belirleyici olan iki farklı sınıflandırma yaklaşımından söz edilebileceğini bunlarında fizyolojik ve eğitsel yaklaşımlar olduğunu belirtmektedir.

Fizyolojik yaklaşım, işitmenin ölçülebilir derecedeki kaybı ile ilgilenmektedir. Buna göre; belirli bir yükseklik seviyesindeki sesleri işitemeyen bireyleri işitmeyen; diğerlerini ise ağır işiten olarak kabul etmektedir.

Eğitsel yaklaşım ise, işitme kaybının bireyin konuşma ve dili geliştirme yeteneğini ne derecede etkileyeceği ile ilgilenmektedir. Buna göre; eğitim ve cihazlandırma sonucu ana dilini ve konuşma becerilerini işlevsel yeterlilikte kazanmış bireyler için işiten, bunları hiç kazanmamış ve sözlü iletişimde bulunamayan bireyler için işitmeyen terimi kullanmaktadır.

Ayrıca işitme engelinin;

 Derecesine göre: (a) Sağır- ağır işiten, (b) Çok ağır- ağır- orta- az- çok az, (c) A,B,C,D,E,F

 Oluş zamanına göre: (a)Doğuştan-sonradan

 Nedenine göre: (a) Doğuştan-edinilmiş, kazanılmış, (b) İrsi-sonraki-edinilmiş nedenler  Yerine göre: (a) İletimsel-sinirsel-merkezi-karma

 Oluş biçimine göre: (a) Birden-giderek  Süreğenliğine göre: (a) Geçici-kalıcı

olarak sınıflandırılmaktadır (Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğü,

Özel Eğitim Hizmetleri Tanıtım El Kitabı).

2.4.2 İşitme Yetersizliği Olan Çocukların Eğitimi ve Görsel Sanatlar Dersinin Önemi

1951 yılından bu yana işitme engellilerin eğitimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülmektedir. İşitme engellilerin eğitiminde amaç işitme engelli çocuk ile çevresindeki işiten bireyler arasında iyi bir iletişim sağlamaktır. İletişimin iki temel öğesi olarak “konuşma ve işitme” kabul edilmektedir. Konuşma işitme aracılığı ile kazanılır. İşitme kaybı çocukların konuşma gelişimine zarar verir. İşitme yetersizliği olanların büyük bir çoğunluğunun IQ seviyesi genel nüfus ile aynı orandadır. Eğitimciler işitme engelini tanımlarken öncelikle işitme kaybının konuşma ve konuşulan dili anlama yeteneğini ne ölçüde etkilediği ile ilgilenirler. Çünkü bu çocuklar

daha çok, konuşma ve dil gelişimi, özellikle okuma ve yazma gibi akademik beceriler ile ilgili alanlarda problemler yaşamaktadırlar. Bu da işitme engeli olan bireylerin dile ilişkin yaşantılarının daha çok görsel uyaranlara dayandırılması gerekliliğini meydana getirmektedir (Atay, 1999; Hallahan ve Kauffman, 2003; Özsoy, 1979; Sarı ve Araslan, 2002; Turnbull, Turnbul ve Wehmeyer, 2007, Akt: Avcıoğlu; Ünlü, 1987).

Genellikle işitme engelli öğrencilerin akademik başarısı oldukça düşük seviyededir. En başarılı oldukları ders olan matematikte bile beklenen başarı düzeyinin ciddi anlamda gerisinde kalmaktadırlar. İşitme engelli çocuklarla normal çocuklar arasında bilişsel farklılıklar olmasına rağmen bu farklılıklar onların yeteneklerinden değil, yapılacak eyleme yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. .Araştırmalar, ebeveynleri de işitemeyen işitme engelli çocukların okuma konusunda işitebilen anne ve babalara sahip işitme engelli çocuklardan daha başarılı olduklarını ortaya koymuştur. Bu durum muhtemelen işitme engelli ebeveynlerin işaret dilini kullanarak çocukları ile daha kolay iletişim kuruyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Uzun yıllar boyunca duyma engelli öğrencilerin eğitimi konusunda iki temel yaklaşım söz konusu idi: oralizm (dudak okuma eğitimi) ve manualizm (işaret dili eğitimi). Günümüzde ise işitme engelli öğrencilerin öğretmenlerinin büyük çoğunluğu oralizm ile manualizmin bir bileşimi olan genel iletişimi benimsemektedirler. Genel iletişimi kullanan birçok bir eğitimci işitsel-sözel yaklaşım, dudak okuma ve işaret dili konularına vurgu yapmaktadır (Hallahan ve Kauffman, 2003; Marschark, Lang ve Albertini, 2002).

Okul, diğer öğrenciler gibi işitme yetersizliği bulunan öğrenciler üzerinde de olumlu etki yaratmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığı Özel Eğitim Hizmetleri Yönetmeliği’ne (Resmi Gazete:18.1.2006) göre Türkiye’de “İşitme yetersizliği olan öğrencilere özel eğitim okullarında; okul öncesi, ilköğretim ve orta öğretim düzeyinde yatılı ve gündüzlü eğitim hizmeti verilmektedir. İşitme engelli öğrencilerin öncelikle işiten akranlarıyla birlikte kaynaştırma eğitiminden yararlanmaları esastır. Kaynaştırma yoluyla eğitimden yararlanamayan öğrenciler İşitme Engelliler İlköğretim Okullarında eğitim görmektedirler. Bu okullarda sınıf mevcudu en fazla 10 öğrenciden oluşmaktadır”. İşitme yetersizliği olan öğrencinin eğitim-öğretimde en büyük ihtiyacı, işitme engeli dikkate alınarak hazırlanmış program, ihtiyaçlarına yönelik sınıf düzenlemesi, araç-gereç temini ve iletişim kurabilecek öğretmen bulunması gerekliliğidir. İşitme engelliler ilköğretim okulları müfredatında, normal ilköğretim

okullarının müfredatları uygulanmaktadırlar. Yalnızca normal ilköğretim okullarında haftada 1 saat (40dakika) olan ders süresi bu okullarda haftada 2 saattir.

Henley’e (2003) göre; işitme engelli çocuk kavramları temsil eden sembolleri anlamadığı sürece, anlama ve düşünme becerilerini geliştirmede güçlük çekecektir bu nedenle bu çocukların eğitiminde, kavram oluşumunun geliştirilmesinde ve özellikle somut kavramların ötesine geçen soyut kavramlar öğretmeye çalıştığımızda dil hayati bir öneme sahip olmaktadır. Sanat eğitimi ve öğretimi için kullanılan malzemenin çoğu soyut estetik kavramlar, öznel duygu ve nüans alanlarını içerisinde bulundurmaktadır. Çocuğun yaşamsal deneyimleri ile hayal gücü ne kadar zengin olursa olsun, dili yeterince kullanamadığı sürece fikirlerini sanatsal bir zeminde ifadeye dökmekte zorlanabilir, çocuğun dil kapasitesi kendi ifade etme kapasitesine yetmiyor olabilir. Örneğin, yaşamı boyunca resim çizen bir işitme engelli çocuk çizdiği şekil ve onun özelliklerini anlatmak için işaret dilini ve mutlu, üzgün, heyecanlı, sıkılmış gibi kavramları ifade etmek için birtakım etkili işaretleri kullanabilir. Ancak. Çocuğun belli belirsiz duygusal etkileri anlatabileceği işaretler olmayabilir. Soyut kavramların işitme engelliler için sorun teşkil edebileceği düşünüldüğünden yıllar boyunca işitme engelliler soyut kavram ve ders konuları üzerinde odaklanan programlara alınmamışlar, yalnızca konuşma, dil ve mesleki eğitim gibi toplumda hayatta kalabilmeleri için gerekli derslerin bu çocukların ihtiyaçlarına uygun olduğu düşünülmüş bu nedenle işitme engelli çocuklar sanat programlarından faydalamamışlardır. Ancak düşünce ve duyguları görsel sanatlar aracılığı ile ifade etmek işitme engelli çocukların sahip olduğu bir kapasitedir. Silver (1978) gibi başarılı programlar geliştirmiş olan sanat uzmanları, işitme engelli çocukların sanattan faydalanamayacağı yönündeki düşünceyi çürütmüşterek sağır ve zor duyan, öğrenme güçlüğü olan ve hareket özürlü çocuklarla çalışmış ve bunlar arasında benzerlikler bulmuştur. Silver, gereken destek verildiği ve öğretim stratejilerinde yapılacak telafi edici birtakım değişiklikler yapıldığı takdirde, işitme engelli çocuklar işitme sorunu olmayan diğer çocuklarla eşit düzeyde ilerleme kaydedebileceğini belirtmiştir ( Myklebust, 1960; akt: Henley, 2003; Silver, 1979).

Günümüzde işitme engelliler ilköğretim okullarında birden fazla özür durumu olan işitme engelli çocukların sayısı azımsanamayacak kadar çoğalmıştır. Bu durum gelecekte öğretmenlerin davranışlarının kontrol altına alınması gereken çoklu engele sahip olan ve sayıları giderek artan işitme engelli çocuklarla karşılaşacakları anlamına gelmektedir (Henley, 1987). Bu bağlamda çoklu engele sahip olan işitme engelli

çocuklarının genel duygusal ve zihinsel ihtiyaçlarına hitap edebilecek programların geliştirilmesi ihtiyacının artacağı düşünülmektedir. Sanat programlarının tüm bu alanlarda çocukların ilgisini çekebilecek kapasiteye sahip olduğu söylenebilir.

İşitme engelliler ilköğretim okullarında normal ilköğretim okulları müfredatı uygulandığını belirtmiştik. Ancak öğretmen bu müfredatı uygularken öğrencileriyle iletişimde güçlükler yaşayabilir. Özelliklede sınıfında birden fazla özür durumu bulunan öğrenci sayısı fazla ise sınıf yönetiminde problem yaratabilir. Sarı, Sürücü ve Efilti’nin (2002) işitme engelli öğrencilerle ilgili yaptıkları bir araştırmada görüştükleri öğrencilerin çoğu, arkadaşlarıyla iletişim kurarken işaret dilini kullandıklarını, ancak öğretmenleriyle kurdukları iletişimin onların işaret dili bilgisine göre değiştiğini, öğretmenlerin çoğunun işaret dili bilmemesinden kaynaklı iletişim sorunları yaşadıklarını belirtmişlerdir. Öğrencilerin tamamına yakını soyut kelimeleri anlamakta güçlük yaşadıklarını bu nedenle bazı öğretmenlerin soyut kavram ve kelimeleri hiç öğretmek istemediklerini bu durumunda kendilerinin dil gelişimini olumsuz etkilediğini söylemişlerdir. Dolayısıyla görsel sanatlar öğretmeni sanat etkinliklerini olabildiğince geniş tutarak, öğrencinin ihtiyaçlarına göre düzenlemeli ve onların sahip oldukları özellikleri kendi kendilerine keşfetmesini sağlayacak ortamlar oluşturmalıdır. Böylece öğrenci duygusal dengesini korumak için kendini tanımaya, anlamaya, kabul etmeye ve kendine güvenmeye başlayacaktır.

Görsel sanatlar dersinin çocuğun algı, dikkat, büyük ve küçük kas gelişimi, el- göz koordinasyonu gibi bir takım zihinsel-motor işlevlerinin gelişimine yardım edeceği bilinmektedir. Wiegersma ve Velde (1983), işitme engelli çocuklarda uygun motor aktivitenin açığa çıkarılabilmesi için işitsel uyarının kullanılamaması nedeniyle ortaya çıkan güçlükler, dokunma ve görsel yollarla kapatılmaya çalışılabilir şeklinde görüş bildirerek bu alanda sanat eğitiminin önemini vurgulamışlardır. Görsel sanatlar dersi kapsamında yaptırılan etkinlikler, öğrencilerin kendilerini anlamaları ve ifade etmeleri için etkili bir yol olduğu gibi, diğer arkadaşlarının yaptıkları çalışmaları görerek, değişik düşüncelerin ve tarzların olabileceğini anlamalarına yardım edecektir. Çocuğun başladığı bir işi tamamlaması, bir düzen içinde çalışması, materyal ve araçları kullanma titizliği onu ilerideki okul yaşantısında olumlu yönde etkileyecektir. Bu nedenle öğretmen öğrencilerin çalışmalarını ailelerin ve daha geniş çevrelerin görebileceği şekilde sergilemeli ve değerlendirmeli, öğrenciyi düzenlenen yarışmalara katılmaya teşvik etmelidir.

“Öğrenme sürecinde aynı anda iki veya daha fazla duyu organı kullanıldığında, öğrenme kolaylaşır ve daha kalıcı olur. Öğrenciler düşünme yanında gözleriyle gördükleri, elleriyle dokundukları, kulaklarıyla duydukları, kaslarıyla ağırlığını hissettikleri zaman daha iyi öğrenirler” (Özdemir, Yalın ve Sezgin, 2008: 109). İşitme yetersizliği olan öğrenciler duyamadıkları ya da az duydukları için görsel sanatlar derslerinde diğer duyularını kullanabilecekleri etkinliklere ağırlık verilmelidir. “Her işitme özürlü çocuğun eğitiminde kullanılabilecek işitme kalıntısı bulunmaktadır” (Ersoy ve Avcı, 2001: 71). Bu nedenle bu ders çok yönlü araç, gereç ve görsel malzeme ile donatılmış bir sınıf ortamında yürütülmelidir. Görsel zenginlik ve örnek çeşitliliği gereklidir. Sarı ve arkadaşlarının (2002: 117) yaptıkları araştırma bulgularına göre, “işitme engelli çocukların öğrenim gördükleri sınıfların akustik düzenlemesinin bulunmadığı, mevcut derslikler ve araç-gereçlerin öğrencilerin dil gelişimine olumsuz ve beklenmedik düzeyde ket vurduğu ve öğretmenlerin kullanılan işaret diline ait sembolleri öğrenmeleri gerektiği tespitlerinde bulunmuşlardır. Görsel sanatlar öğretmenleri bu okullara atanmadan önce işaret dili ile ilgili bir eğitim almadıklarından bu konuda zorlanacakları düşünülmektedir, bu yüzden öğretmen kendini işitme yetersizliği olan öğrencilerin eğitimi ve özel eğitim konusunda sürekli geliştirmelidir.”

2.5 Ortopedik Yetersizliği ve Sağlık Sorunları (Süreğen Hastalığı) Olan