• Sonuç bulunamadı

II- SAFEVÎ DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE OSMANLI SAFEVİ

4- Osmanlı-Safevî İlişkilerinin Mahiyeti

Osmanlı Devleti, doğu bölgesindeki Safevî taraftarı kesimlerin İran etkisinden kurtarılması için uğraşmış ancak bir sonuç alamamıştır. Böylece doğudaki düzensizlikler ve huzursuzluklar kalıcı bir rahatsızlığa dönüşmüştür. Bilhassa sosyal ayrışma ile başlayan bu gerginlikler, zamanla siyasî çekişmeye, dinin de devreye girmesiyle büyük parçalanmalara neden olmuştur114. Bu hususun anlaşılması açısından Anadolu Türkmen kültürü üzerinde önemli izler bırakmış olan Azerbaycan örneğine baktığımızda, kopuşun hangi boyutlarda olduğunu görüyoruz.

Safevî tehlikesi ortaya çıkmadan önce , Azerbaycan kültürünün Anadolu Türkmen beyliklerinde yaşayan halk üzerinde güçlü etkisi olmuş ve bu etki XIII. Asırdan XVI. asra kadar devam etmiş tir115. Azerbaycan, Doğu Anadolu ve Irak’taki Türkmen egemenlik bölgesi, I.Selim’in doğu seferine kadar siyasî ve kültürel bir bütünlük oluşturmuştur. Bu Türkmen bölgesinde Türkçe şiirler yazan büyük şairle r (Nesimi, Fuzuli116) yetişmiş ve bunlar Osmanlı kültürünün gelişmesinde önemli roller oynamıştır. Ancak ne zaman ki Azerbaycan, Şah İsmail’le birlikte Osmanlı’nın rakibi olan Safevîler’in eline geçmiş ve arkasından da dinî ve siyasî rekabet oluşmuş, o zaman iki bölge arasındaki derin ayılılıklar su yüzüne çıkmış, Azerbaycan havalisi Şiî İran yanında yer almıştır117. İşte Şah I. Abbas döneminde de karşımıza çıkan ve Safevî Devleti’nin doğal sınırları için vazgeçilmez bir bölge olan Azerbaycan’ın , Anadolu Türk birliğinden böyle bir kopuş süreci vardır.

113

Geniş bilgi için bkz. M. Akdağ; a.g.e., s. 355-437. 114

M. Akdağ; a.g.e., s. 455-499. 115

Özellikle Abdâlân-ı Rûm denilen dervişlerin en önemli temsilcileri Azerbaycan’dan gelmiştir Konu ile alakalı çok önemli ve tafsi latlı bilgi için bkz. Zeki Velidi Togan; “Azerbaycan” maddesi, İA., C.: II, s. 97-107, 109-112.

116

Fuzuli ile ilgili olarak; hayatı ve kişiliğinin dışında o dönemdeki Osmanlı -İran ilişkilerinin anlaşılması açısından da çok önemli bilgileri ihtiva eden ve ke ndi alanında tek olma özelliğini koruyan şu esere bakılmasını tavsiye ederiz. Abdulkadir Karahan; Fuzuli (Muhiti, Hayatı ve Şahsiyeti) , Kültür Bak. Yay., Ankara, 1995.

117

Azerbaycan’ın dışında, ö zellikle devletlerarası ticaret yolları açısından önemli bir yere sahip olan Irak -ı Arab, Bağdat ve Basra Osmanlı -İran güç mücadelesinin en zirve noktaya çıktığı diğer yerler olmuştur118. Şah I. Abbas’ın 1624 senesinde Bağdat’a girmesi ve burada Sünnî katliamı yapması, iki devlet arasındaki ilişkileri tekrar gerginleştirmiştir. Şah’ın, 1629 da ölümü ile birlikte Osmanlı rahat bir nefes almıştır. Çünkü Şah, 42 yıllık saltanatı sürecinde Osmanlı’ yı bayağı uğraştırmış, zalimane hareketleri dolayısıyla da Sünnî Müslümanların nefretini kazanmıştı r. Hükümdarlığı müddetince uyguladığı politikalar çok kurnazca olup , hiçbir zaman tüm gücüyle Osmanlı karşısına dikilmemişti r. Kendi döneminde Gürcistan, Aze rbaycan ve Bağdat Osmanlı’dan alınmıştı r119.

İran’daki iktidar değişikliğinden sonra , Şah I. Abbas’ın yerine geçen torunu Sam Mirza, (Şah Safî I) Osmanlı’ya karşı saldırgan politikalarından vazgeçmemiş ve Van’ a saldırmıştır. IV. Murad, İran üzerine gönderdi ği sadrazamlardan bir sonuç elde edemeyince, kendisi buraya iki sefer düzenlemiştir. Bu seferler sonucunda Revan ve Bağdat Osmanlı hâkimiyetine geçmiş ve İran ile Kasr-ı Şirin Antlaşması imzalanmıştır120. 1623 den 1639’a kadar süren harp sonucunda imzalanan bu antlaşma ile Azerbaycan ve Revan İranlılarda , Bağdat ise Osmanlılarda kalmıştır. Ayrıca Safevîler’in gerek Irak’a gerekse Kars, Ahıska ve Van’a tecavüzleri önlenmiştir. Bu antlaşmaya göre büyük oranda Osmanlı -İran sınırı çizilmiş, sonrasında da uzun sür eli bir barış dönemi yaşanmıştır121.

Şah Safî’den sonra II. Abbas, daha sonra da Şah I. Süleyman ülkeyi yönetmiştir122. Şah Süleyman’ın 1694 de ölümünden sonra , devletin başına geçen Sultan Hüseyin zamanında , devlet işlerinde din adamlarının çok etkin bir konu ma geldiği görülmektedir. Bu dönemde İran’da Şiîliğin etkisi oldukça artmıştır123.

118

A. S. Muhammedoğlu; a.g.md., s. 407. 119

F. Sümer; “Abbas I” maddesi. TDVİA., C.: I, s. 18-19; M. Saray; a.g.e., s. 54; İ. H. Uzunçarşılı;

a.g.e., C.: III/I, s. 168-169.

120

İ. H. Uzunçarşılı; a.g.e., C.: III/I, s. 205; M. Cavid Baysun; “Murad IV” mad., İA., C.: VIII, s. 632- 635.

121

1623/1639 yılları arası olayla rın detayı ve antlaşmanın temel özellikleri için bkz. O. Kılıç; a.g.e., 106- 116. Kasr-ı Şirin Antlaşması için ayrıca bkz. Rhoads Murphy; “Kasrışirin” maddesi, TDVİA., C.:

XXIV, s. 575; R. Kılıç; a.g.e., s. 192-195.

122

F. Sümer; “Abbas II” maddesi, TDVİA, C.: I, s. 19-20. 123

XVIII. yüzyıla gelindiğinde, İran’da iç sıkıntılarla birlikte din adamlarının devlet organları üzerindeki hâkimiyetleri gittikçe art mıştır. Doğudan ve batıdan Sünn î dünya ile çevrili olan ve ikisi ile kıyasıya mücadele içinde bulunan İran , buhranlı dönemler yaşamaya başlamıştır. Özellikle Şah Hüseyin’in keyfi hareketleri ve Sünnî ahaliye devamlı surette baskı yapması, Sünnî nüfusun ağırlıklı olarak yaşadığı bölgelerde isyanların çıkmasına neden olmuştur. Bu dönemde ilk Sünnî İsyanı, Afganlılar çıkarmış ve Hacı Mir Üveys’in Kandahar’ı işgal etmesi ile başlayan ilerleyişi (1722) İran içlerine kadar devam etmiş, hatta Safevîler’in başkenti olan İsfahan’ın zabtına kadar gitmiştir124. Afganlıların İsfahan’a girmesinden sonra Şah Hüseyin esir alınmış , oğlu II. Tahmasb da sürgün edilmiştir125. Böylece İran’da, 222 yıl süren Safevî hanedanlığı son bulmuştur126.

Yine bu yüzyılın başlarından itibaren, dünyada değişen güç dengeleriyle birlikte , Rusya, tarihi emellerini gerçekleştirme k ve nüfuz alanını Kafkaslar da dâhil olmak üzere güneye indirmek için harekete geçmiştir127. Özellikle İran’ın içinde bulunduğu sıkıntılı durumu fırsat olarak değerlendiren Rusya, Bakü üzerine yürümüştür128. Bu durum Osmanlı’yı çok rahatsız etmiştir. Çünkü Rusya’nın bu ilerleyişini devam ettirmesi ve hedefine ulaşması, meseleyi Osmanlı açısından tehlikeli bir boyuta taşıyacaktı. Ayrıca Ruslar’ın Karadeniz’e inme tehlikesi de söz konusuydu. Normalde bu asrın başlarında, Osmanlı’nın İran üzerine harekete geçme gibi bir niyeti yoktu. Ancak muhtemel bir Rus saldırısın ı önlemek ve sınır boylarındaki güvenliği sağlamak lazımdı. Her iki devlet in Hazar Denizinin batı sahillerini ve güney Kafkasya’yı elde etmeye çalışması, savaş tehlikesini ortaya çıkarmıştır129.

Bu sırada İran’da yaşanan saltanat çekişmesi Rusya’nın işine gelmiş tir. Çok zor durumda bulunan II. Tahmasb, Afaganlılar’dan korunmak için Rusya’ya sığınmış, bunun karşılığında da Gilan, Mazenderan ve Estarabad taraflarını Ruslara bırakmayı

124

V. Minorsky; a.g.e., s. 252-253. 125

İ. H. Danişmend; a.g.e., C.: IV, s. 13; Z. N. Aksun; a.g.e., C.: II, s. 335-336; 29 Şevval 1137/11 Temmuz 1725 tarihli bir hükümde İran’da ortaya çıkan ihtilal ve halkın şah’t an kurtulması Osmanlı açısından sevindirici bir gelişme olarak kabul edilmektedir. Başbakanlık Osmanlı Arşivi, ( BOA.),

Cevdet Hariciye (C. HR.) , B. No: 5309.

126

S. P.Sykes; a.g.e., s. 85. 127

Z. N. Aksun; a.g.e., s. 306-312. ; N. Jorga; a.g.e., C.: IV, s. 248-250. 128

Akdes Nimet Kurat; Rusya Tarihi, TTK., Ank., 1992, s. 262 -263. 129

Mücteba İlgürel; “Üçüncü Ahmed” Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, C.: XI, içinde, İst.,1989, s. 128.

kabul etmiştir130. Osmanlı Devleti, bu gelişmeden son derece rahatsız ol muş ve Rusya ile savaşı göze almıştır131. Ancak Fransa’nın o zamanki ticari çıkarları, böyle bir savaşın meydana gelmesine ters düştüğünden, Osmanlı ile Rusya arasında -muhtemel bir çekişmenin engellenmesi için - arabulucu olarak devreye girm esine sebep olmuştur. Fransa’nın aracılığı ile yapılan müzakereler sonucunda , İran topraklarının Osmanlı Devleti ile Rusya arasında bölüşülmesine karar verilmiştir. Yapılan paylaşıma gör e, II. Tahmasb’ın Rusya’ya vermeyi taahhüt ettiği yerler Rusya’da kalacak , Rusya da buna karşılık; Şirvan, Gence, Erivan, Mogan, Karabağ, Azerbaycan ve kısmen Irak -ı Acem’in Osmanlı’ya ilhakına yardım edecekti132. İran’ın geriye kalan kısmı da Şah II. Tahmasb’ın olacak ve Safevî Hanedanı varlığını sürdürecekti133.

Aslında Rusya ile Osmanlı gibi birbirine rakip olan iki devletin , Fransa’nın devreye girmesiyle bir araya gelip İran toprakları üzerinde taksimat projeleri üret mesi dikkat çekicidir. Bu durum bize, düşman devletlerin menfaatleri dolayısıyla bir araya gelebileceklerini göstermektedir. Ayrıca XVI. asırdan beri , Safevîler’i önemli bir düşman olarak gören Osmanlı’nın, yukarıdaki taksimat plânı ile Safevî varlığını –kısmî de olsa- devam ettirecek böyle bir paylaşıma rıza göstermesi, üzerinde durulması gereken ayrı bir konudur. Nitekim Osmanlı-Safevî çekişmesinin başından beri, İran’ın doğusundaki Sünnîlerin destekçisi olan Osmanlı Devleti, İran’da Afganlı hâkimiyeti kurulması ihtimali ortaya çıkınca, Safevîler’den yana bir tavır almıştır.

Osmanlı Devleti’nde r adikal sayılacak b u politik değişimin nedeni ne baktığımızda, devrin şartlarından kaynaklanan bir durum olduğunu görüyoruz. Nitekim Afganlıların İran’a hâkim olup kuvvetlenmesi ve Osmanlı’nın karşısına yeni bir güç olarak dikilmesi, -Sünnî bile olsa- devlet için tehdit oluşturacak bir durumdu. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi iyi durumda olmayan, devamlı iç çekişmeler yaşayan İran’ın, güçsüz bir şekilde varlığını devam ettirmesi , Osmanlı açısından da ha tercihe şayandı ve devletin o zamanki çıkarları bunu gerektiriyordu.

130

Bekir Kütükoğlu; “Şah II. Tahmasp” Vekayi’nüvis Makaleler içinde, İstanbul, 1994, s. 320; A. N. Kurat; a.g.e., s. 262.

131

İ. H. Danişmend; a.g.e., s.13-14; A. N. Kurat; a.g.e., s. 262. 132

1137/ 1724-1725 yıllarında İran’da ortaya çıkan karışıklıklar dolayısıyla İran’ın bazı yerlerinin, Osmanlı ile Rusya arasında taksimatına yönelik Fransız elçisi Markiz Monakin aracılığıyla, Osmanlı - İran arasında akd edilmiş olan bir mukaddeme ile altı maddeden oluşan antlaşma metni için bkz.

BOA., C. HR., B. No: 9328; B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 320-323; S. P.Sykes; a.g.e., s. 88.

133

II. Tahmasb, yapılan antlaşma ile kendi siyasî geleceğini kurtarmıştı. Fakat vermeyi kabul ettiği yerler açısından da mevcut durumu içine sindiremiyordu. Neticede, Osmanlı’ya bırakılan yerleri geri almak için harekete geçmeye karar verdi. Bu girişiminden bir sonuç elde edemediği gibi , ülke içindeki sıkıntıları daha da art tı134. Afganlılarla yaptığı mücadeleyi kaybeden II. Tahmasb, buhranlı bir dönemde çıkış yolu bulmak için destek arayışına girişti135. İşte bu esnada tarih sahnesine çıkan Nadir, birden bire dengeleri İran’ın lehine değiştir di ve yeni bir devir açtı136. Nadir’le birlikte -aşağıda genişçe açıklayacağımız üzere - hem İran hem de Osmanlı tarihinde siyasî ve dinî yönden önemli olaylar meydana gelmiş, özellikle Osmanlı Devleti açısından sıkıntılı bir dönem başlamıştır137.