• Sonuç bulunamadı

IV- BAĞDAT VALİSİ ALİ P AŞA’NIN İRAN SEFERİ VE NETİCELERİ

3- Bağdat Valisi Ali Paşa’nın Vefatı Sonrası Gelişen Olaylar

Ali Paşa’nın başına buyruk hareketleri ve devletin başına açmış olduğu sorunlar , kendisine karşı Osmanlı yönetiminde duyulan rahatsızlığı oldukça arttırmış, özellikle İran’a karşı yaptığı sefer, bardağı taşıran son damla olmuştu r. Devlet kademesinde, Ali Paşa’nın bu uygunsuz hareket leri ve Osmanlı başına açtığı gaileler dolayısıyla, valilik

157

Belgede bu husus şu şekilde ifade edilmektedir: “… ber-mûceb-i iltimâs firârî Abdurrahman Paşa’nın

afvı ile yerine i‘kâd edildiği İran tarafına bildirilmekle Devlet -i Aliyye ile İran arasında müveddet ve müsâlemetin bâkî olduğu beyân edilmişdir…” BOA., H. H., D. No:161, G. No: 6717.

158

BOA., H. H., D. No:3, Bel. 86.

159

BOA., H. H., D. No:160, G. No: 6680/C.

160

BOA., H. H., D. No:160, G. No: 6681.

161

BOA., H. H., D. No:160, G. No: 6667.

162

görevinden azledilmesi konusu telaffuz edilmeye başla nmıştır163. Ali Paşa’nın ne şekilde görevinden alınacağı hususu Sadrazam Yusuf Paşa’yı düşündürürken, Ali Paşa’nın köleleri tarafından Bağdat’ta öldürüldüğü haberi gelmiştir164.

Böyle bir haberin gelmesi iyi miydi, kötü müydü hemen belli olmamakla birlikte, en azından bu katl haberi bile Ali Paşa’nın yönetim anlayışındaki yetersizliğinin ve kendi nüfuzunu tam olarak Bağdat havalisin de kuramamış olmamasından kaynaklandığını göstermiştir.

Bağdat’ta Ali Paşa’nın öldürülmesine neden olan süreç ise, iktidar çekişmesinden kaynakla nmıştır. Zaten Ali Paşa, 1802 senesinde Merhum Süleyman Paşa’nın vefatı sonra sında uhdesine aldığı valilik görevini yürüttüğü beş yıllık süre içinde, tam anlamıyla idareye de muktedir olamamıştı r. Kimi zaman baskıya müracaat ederek kısa süreliğine de olsa düzen sağlamaya çalışmış sa da, yönetiminden rahatız olan kesimlerin ortaya çıkmasına neden olmuştu r. Nitekim 1804 senesinde yeğeni Süleyman Bey’i kethüdalığa, 1807 senesinde ise mirmiranlığa getirmişti r. Hâlbuki merhum Büyük Süleyman Paşa zamanında kapıcıl ar kethüdası olan ve Bağdat hiyerarşisinde validen ve kethüdadan sonra gelen üçüncü kişi mesabesinde bulunan Nasif Ağa’nın Kethüda olması gerekirken, Ali Paşa’nın onu geri plâna iterek yeğeni Süleyman Bey’i birden Nasif Ağa’nın önüne geçirmesi, rahatsızlığı daha da arttırmıştı r. Nasif Ağa, mevcut idarenin değişmesi için fırsat kollamaya başlamış ve Ali Paşa’nın hareketlerinden rahatsız olan kölemenler in büyük bir bölümü de Nasif Ağa’nın yanında yer almıştı r. Sonuçta yapılan bir tertiple 14 Cemâzîyelâhir 1222 (19 Ağustos 1807) tarihinde Ali Paşa, sabah namazı kılarken hançerlenerek öldürülmüştü r165.

163

Ali Paşa’ya Osmanlı yönetim kademesinde oluşan öfkeye ilişkin bir hattı hümâyûnda şu ifadeler yer almaktadır. “…Bağdad Valisi Ali Paşa’nın İra nlılara karşı tavr-ı barîd muâmelesinin ve

Abdurraman’ı tevhîş ve üzerine yürümesi ve Bağdad’daki mezalimi… ve neticede bu gibi yolsuz hareketlerinden müşârûn-ileyhin azli lazım geleceğine dair karar virülmüş olub … ” BOA., H. H., D.

No:160, G. No: 6681/A. Hatta bir belgede Ali Paşa’dan “dönek ve İran’la iyi geçinmeyen” biri diye nitelemelerde yer almaktadır. BOA., H. H., D. No:91, G. No: 3731.

164

Cevdet; a.g.e., s. 204. 165

Ali Paşa, müteveffa Vali Büyük Süleyman Paşa’nın büyük damadıydı ve aslında onun kölemenlerindendi (Ali Paşa Çerkez asıllıydı ve belgelerde geçtiği üzere Çerkez Ali Paşa nitelemesi kullanılıyordu. BOA., H. H., D. No:2, G. No: 46.). Kendisi, edipliği ve cesurluğu sayesinde Süleyman Paşa’nın gözüne girmiş ve hazinedarlığa kadar yükselmiştir. S üleyman Paşa onu damat etmek istediğinde de o zamanki Kethüda Ahmed Ağa buna karşı çıkmıştır. Kethüda Ahmed Ağa’nın hem köken itibariyle kölemenlerden olmaması hem de kendisine karşı olması dolayısıyla Ali Ağa ona kin beslemeye başlamıştır. Ali Ağa, en büy ük muhalifi gördüğü Ahmed Ağa’yı ortadan kaldırmak için de fırsat kollamıştır. Sonuçta bir fırsatını bulup kendi hançeriyle onu öldürmüştür. Cevdet Tarihi’nde

Süleyman Bey, kethüda olması dolayısıyla teamüllere uygun olarak hemen yönetimi ele almış ve vali vekili olarak hareket etmeye başlamıştır166. Ancak Nasif Ağa, bu makama kendisinin daha layık olduğu ve uzun süreli görevi dolayısıyla da tecrübesi bulunduğu düşüncesiyle harekete geçmiştir. Yanında bulunan ve kendini destekleyen kölemenlerden de destek bularak valilik konağına gitmiştir. Bunu haber alan ve Süleyman Bey’den memnun olan halk, Süleyman Bey’e destek mahiyetinde konağa gelmiş ve bağlılıklarını bildirmiş tir. Vaziyetin kendi aleyhine döndüğünü anlayan Nasif Ağa, kaçmak istemişse de yakalanmış ve öldürülmüştü r. Neticede Bağdat’ın ileri gelenleri bir dilekçe hazırl ayarak, Süleyman Bey’in vali olarak atanması tal eplerini İstanbul’a bildirmişlerdi r (17 Receb 1222/ 20 Eylül 1807)167.

Osmanlı’nın bir şekilde görevinden almayı düşündüğü Ali Paşa, Bağdat içindeki güç çekişmesi sonucunda ortadan kaldırılmıştı r. Bu yönüyle de Osmanlı için sevindirici bir gelişme gibi görünen bu durum , aslında kendi içinde yine önemli bir sorunu barındırmıştır. Çünkü Bağdat’ta, Ali Paşa’nın yerine getirilmesi istenen ve desteklenen kişi olan Kethüda Süleyman , Bağdat kölemen yönetimini n etkili bir ferdiydi. Osmanlı Devleti, Bağdat’ta bir nevi kendi başına özerk bir yönetim sergileyen bu yapılanmadan rahatsızdı ve kölemenleri etkisiz kılmak istemiştir. Hatta Ali Paşa’nın valilik görevine , Süleyman Paşa’dan sonra getirilme sürecinde de Osmanlı çok ağırdan almış ve ilk başlarda buna yanaşmamıştı r. Ancak İngiltere’nin bu konuda elçisi aracılığıyla devreye girip, Osmanlı’ya baskı yapması , Irak dolaylarında yaşanan nazik durum ve İran’ın fırsat kollayan tavrı, istemeyerek de olsa Ali Paşa’nın bu göreve getirilmesine neden olmuştur.

geçen rivayete göre, Bağdat Valisi Süleyman Paşa’nın olan bitenlerden haberi olmuştur. Ancak bir yandan da böyle bir durumun Osmanlı tarafından hoş karşılanmayacağını bildiğinden, meseleyi bilmemezlikten gelmiştir Ancak Ali Ağa’nın bu hareketine yönelik tasvip etmez bir tavır takınmaktan da geri durmamıştır. Hatta Ali Ağa, Kethüdalık hil‘atini giymek için Süleyman Paşa’nın huzuruna çıktığında, Süleyman Paşa kendisine hitaben: “sen bu işi fena ettin, sonra senin de başına gelir.” demesi doğru çıkmış ve daha 45 yaşında iken, Ahmed Kethüda’ya yaptığının aynısı kendi başına gelmiş ve öldürülmüştür. Cevdet; a.g.e., s. 205-206.

166

Kethüdalık; konumu ve etkisi itibariyle, Bağdat hiyerarşisi içinde çok önemli bir yere sahipti. Kethüda, Validen sonra gelen ikinci kişiydi. Yönetim ile ilgili hemen her iş kethüdanın elindeydi. Kethüda dairesi ayrı olup, her sabah b ir bölük asker merasimle Kethüdayı dairesinden alıp, Paşa Kapısına getirirdi. Kapıcılar Kethüdası, onun koltuğuna girip merdiven başına kadar çıkarır oradan da Hazinedar alıp Vali’nin yanına götürürdü. Kethüda, Vali Paşa’ya bir gün önceki işleri anlatıp, o gün yapacaklarını öğrendikten sonra kalkar ve geldiği merasimin aynısıyla kendi dairesine dönerdi. Bağdat Kölemen yönetim sisteminde Kethüda’dan sonra gelen kişi Kapıcılar Kethüdasıydı. Hazinedar ise rütbe bakımından daha küçük olmakla birlikte, Bağdat Va lisi’nin özel askeri statüsünde bulunan yedi-sekiz yüz kadar kölemen askeri onun komutası altındaydı. Geniş bilgi için bkz. Cevdet; a.g.e., s. 205.

167

Osmanlı yönetimi açısından önemli bir sorun gibi görünen Bağdat Valisi Ali Paşa artık yoktu. Ancak sonrasında ne olacağı hususunda da bir belirsizlik vardı. Osmanlı Devleti, ilk başlarda hızlı davranarak hemen Bağdat ’ı ve buraya bağlı yerleri (Basra ve Şehrizor) Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa’ya tevcih etmiştir168. Bu atamadan rahatsızlık duyan Fransa, İstanbul’daki elçisi Sebastiani aracılığıyla devreye girerek, Bağdat’ın karışık durumundan ve Süleyma n Bey’in buradaki gücünden dem vurup, bu görevin ona verilmesini iste miştir. Ali Paşa’nın vali atanması sürecinde İngiltere’nin baskıcı tutumu, bu sefer Fransa’nın bu role soyunmasıyla Kethüda Süleyman için devreye girmiştir. Kim olursa olsun yabancı bir devletin tesiri ile vali ata ması, Osmanlı açısından kabul edile bilir bir durum olmamıştır. Fakat o sıralar Osmanlı yönetimi üzerindeki Fransız etkisinin belirgin liği, yönetimin Fransız istekleri doğrultusunda hareket etmesini zorunlu hale getirmiştir. Osmanlı yönetimi, Fransa ve İran’ın da içinde bulunduğu üçlü ittifak görüşmelerini göz önünde bulundurarak, Fransız sefirinin talebi doğrultusunda, bir tetkik memurunun bu havaliye gönderile ceği ve inceleme yapılacağını Sebastiani’ye iletmiştir169.

Osmanlı Devleti, ilk başlarda Yusuf Ziya Paşa’nın Bağdat Valisi olarak kalmasında ısrar etm işse de, Irak içinden ve Fransa’dan gelen baskılara dayanamayarak Süleyman Bey’i Paşalık rütbesi ile Bağdat, Basra ve Şehrizor valiliğine atamıştır (1807). Böylece Bağdat tekrar kölemen yönetimi ne bırakılmıştır. Cevdet Paşa, Tarihi’nde bu atamayı enine boyuna ele aldıktan sonra , Osmanlı’nın geri adım atarak Süleyman Paşa’yı neden bu göreve getirdiğine anlam verememiş ve Bağdat’tan gelen dilekçelerin tesiri altında mı kalarak Osmanlı yönetimi böyle bir geri adım atmak zorunda kalmıştı r, yoksa Fransa baskısı altında mı böyle davranmıştı r, belli değildir demiştir170.

Bağdat’taki kölemen ocağı, yönetim kademesinde güçlü olmakla birlikte , toplam sayı bakımından bini geçmeyen bir grup olmaları yönünden de fazla değillerdi. Ayrıca Bağdat’taki diğer asker î kesimin ve halkın, bu kölemenler yüzünden Osmanlı’ya karşı gelip, isyan etme lekesini üzerlerine almaya cesaret ede cek bir halleri de yoktu. Şayet Ziya Paşa, hızlı bir şekilde Bağdat’a varmış olsaydı , belki buranın idaresini ele alır ve

168

Cevdet; a.g.e., s. 205. 169

Cevdet; a.g.e., s. 204. 170

Cevdet Paşa, Süleyman Be y’in desteklenmesi ve valiliğe nasbı konusunda harekete geçen Bağdat tüccarının, İstanbul’da yönetim kademesindeki etkili çevrelere, beş altı bin kese akçe –ki bu paranın Süleyman Paşa tarafından Bağdatlı tüccarlara verildiği iddia edilmektedir - dağıttığını da belirtmektedir. Cevdet; a.g.e., s. 207.

kölemen yönetimine son verebilirdi. Ancak bu fırsat da değerlendirileme diği gibi Bağdat kölemen yönetimi , Süleyman Paşa’yı valiliğe getirterek yine amacına muvaffak olmuştur. Bu durum da göstermektedir ki, Bağdat’ın sorunlu durumu devam edecek ve bu sorunlara dayalı olarak, batılı güçler ile İran , Osmanlı’yı bir şekilde köşeye sıkıştırmaya çalışacaktı. Merkezden uzak bu tip yerel yönetimlerde tesis edilemeyen devlet otoritesinin oluşturduğu zaafiyet de, devletin başını çok ağrıtacaktı.

V- FRANSA’NIN OSMANLI-İRAN POLİTİKASI VE ÜÇLÜ İTTİFAK GİRİŞİMİ