• Sonuç bulunamadı

IV- BAĞDAT VALİSİ ALİ P AŞA’NIN İRAN SEFERİ VE NETİCELERİ

2- Bağdat Valisi Ali Paşa’nın İran Seferi (1806)

İran Şah’ı, kendi adamları olan ve o sırada İran’a sığınmış bulunan Abdurrahman Paşa’nın te krar eski görev yerine dönmesi için Bağdat Valisi Ali Paşa ile devamlı surette yazışmaya başlamıştır. Feth Ali Şah , Ali Paşa’ya gönderdiği

143

BOA., H. H., D. No:161, G. No: 6704.

144

mektuplarda Abdurrahman Paşa’nın devletine bağlı ve iş bilir bir kişi olduğunu, isyan kastıyla hareket etmediğini ve affı konusunda talebi olduğunu vurgulamıştır. Ali Paşa ise, Feth Ali Şah’ın Abdurrahman Paşa için bu tavassutuna karşılık olarak , Abdurrahman Paşa’nın yaptığı fenalıklardan bahse tmiş ve affedilmesi hususundaki Şah’ın talebine sıcak bakma dığını açıkça Feth Ali Şah’a bildirmiştir145.

Ali Paşa, İran’ın Abdurrahman Paşa meselesi ile bu kadar çok ilgilenmesine bir anlam veremediğini ve İran’ın böyle asi bir paşaya destek vererek , iki devlet arasında var olan anlaşmaya aykırı bir tutum takındığını İran sefirine söylemiştir. Çünkü Osmanlı Devleti ile İran arasında var olan ve iki taraf arasında firar îlerin kabul olunmaması ilkesine bağlı olarak, İran’ın Abdurrahman Paşa’yı vermemesinin bir gerekçesi olmadığı da Ali Paşa tarafından vurgulanmıştır146.

Nitekim Abdurrahman Paşa olayı yaşanmasından hemen önce, İran’dan Bağdat tarafına geçen Ali Kulî Han’ın, anlaşma şartlarına uyularak hemen İran tarafına teslim edilmiş olmasına rağmen , Abdurrahman Paşa’nın verilmemesini n anlaşılmaz bir durum olduğu da Ali Paşa tarafından Tahran yönetimine bildir ilmiştir147. Tahran’da bulunan Abdurrahman Paşa ise İran’dan gördüğü destekten şımarmış bir vaziyette , İran yönetimine Bağdat’ın içinde bulunduğu durumla ilgili bilgiler ver erek; “…şimdiki halde Bağdat Valisi, Vahhabi meselesi ile meşg uldür bu esnada İran tarafından her ne teklif olunursa reddetmez…” demiş ve Kuzey Irak taraflarının kendisine tamamiyet-i mülkiyesiyle verilmesi148 halinde, İran’a çok miktarda mal vereceğini de söyleyerek , İran yönetimini etkilemeyi bilmiştir149. Bununla da yetinmeyen Abdurrahman Paşa, Bağdat yönetimince eski görevin e dönmesine izin verilmemesi halinde, kendine bağlı

145

Tahran’da görevli olarak bulunan Süleyman Paşa, Abdurrahman Paşa’nın İran’daki durumunu ve İran yönetimi ile Abdurrahman Paşa arasındaki bağ ile ilgili bilgileri Ali Paşa’ya göndermiştir. BOA., H.

H., D. No:161, G. No: 6703/D -F-G.

146

BOA., H. H., D. No:161, G. No: 6703/D.

147

Ali Paşa’nın, İran sefirine söylediği; “…İran’la aramızda bulunan mu‘âhede mucibince tarafeyn

firarîlerinin kabul olunmamas ı lâzım gelüb evvelce İran’dan bize ilticâ iden Ali Kulî Han’ın ‘ahd gereğince İran tarafına iade edilmiş olmasına binâen bilâ -iltimas Abdurrahman eşkıyasının dahi iadesi lâzım gelmekde olub…” sözleri gerçekten dikkate değerdir. BOA., H. H., D. No:161, G. No:

6703. 148

Cevdet; a.g.e., s. 51. Arşiv belgelerinden birinde bulunan ve Abdurrahman Paşa’nın durumunu belirten nitelemeler ve niyeti ile ilgili şu bilgiler vardır. “…Kürd Abdurrahman müfsîdine Kürdistan’ı

vermemiz için tahâkkümen İran Şah’ının veziri Mir za Şafî‘ tahrîrâtıyla meclise müraca‘ât itdiğine ve anınla olan mükâlemâtı ve taleblerine karşı edilen itirazata ve aldığı cevablara mebnî...” BOA., H.

H., D. No:160, G. No: 6671/B.

149

olan askerlerle ve İran tarafından kendi emrine tahsis edilecek orduya komuta ederek, Osmanlı üzerine taarruz edeceğini de söylemeye başlamıştır150.

Abdurrahman Paşa meselesi kısa sürede Osmanlı ve İran’ı ciddi bir gerginliğin içine itmiştir. Bir mutasarrıfın başına buyruk hareketleri ile Bağdat valisine karşı başlattığı isyan, iki devleti karşı karşıya getiren ve restleşmeye kadar götüren bir zemine kaydırmıştır. İran’ın, Osmanlı’ya karşı çok sert tutum takınarak ve açıkça iç işlerine müdahale ederek harekete geçmesine neden olan bu sorunu, sadece Abdurrahman Paşa meselesine bağlayarak tek bir olaya indirgemek de mümkün değildir.

Çünkü İran tarafı, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi , ya Osmanlı sınır valileri Rusya’ya yardım ediyor, ya da hudut ihlalleri yapılıyor gibi bahanelerle ortamı devamlı gerginleştirmeye başlamıştı. Bu gerginliği tırmandıran son örnek ise, Feth Ali Şah’ın, Tahran’a bir saat mesafede bulunan Şah Abdülazim Türbesi’ni ziyaret ettikten sonra Bağdat yönetimine, Bağdat’ta yaşayan İran tüccarından Hacı Kazım isminde bir tüccarın alacakları ile ilgili sorunlarının çözümlenme mesini bahane ederek, tehdit içerikli bir mektup göndermesi olmuştur. Kendisine alttan alıcı cevaplar verilmesine rağmen Şah baskısından da vazgeçmemiştir151.

Zaten Irak havalisine doğru bir saldırı niyetinde bulunan İran yönetimi , kendilerine karşı gösterilen alttan alma tavırlarını, Osmanlı’nın bir çeşit zaafiyeti olarak algılamakla birlikte, kendilerine sığınmış olan Abdurrahman Paşa’yı da iyi bir koz olarak kullanmayı bilmiştir.

Bağdat Valisi Ali Paşa, meydana gelen olaylardan ve İran tarafının kendisi üzerinde kurduğu baskıdan bunalmışken, İran’ın Abdurrahman Paşa ’yı tekrar eski görevine iade etme ve Irak’a saldırtma niyetini haber alınca, kızgınlığı büyük bir öfkeye dönüşmüş ve birden kendi başına İran üzerine harekete geçme düşüncesine kapılmıştır.

150

BOA., H. H., D. No:161, G. No: 6703/C.

151

Feth Ali Şah, Bağdat Valisi Çerkez Ali Paşa’ya (Ali Paşa Çerkez asıllıdır) gönderdiği bir diğer mektubunda Abdurrahman Paşa ile ilgili şu ilginç iddiaları vurgulamıştır: “…Baban hanedânından

Abdurrahman Paşa evâmîr -i sultâniyyeye muti‘ olması dolayısıyla Süleyma niye Mutasarrıflığının kendisine i‘tâ'sı lazım gelmektedir…” Yani bu ifadelere göre, İran tarafı Abdurrahman Paşa’yı

Osmanlı emirlerine bağlı biri olarak tavsif ediyordu ki, bu durum gerçekten ilginçti. Belgelerde ifade edildiğine göre, Abdurrahman Paşa’nı n bir yere bağlı olduğu doğruydu, ama orası Osmanlı değil İran’dı. BOA., H. H., D. No:2, G. No: 46. Bu hususla ilgili İran tarafından gelen diğer talepler ve şikayetler arşiv vesikaları içerisinde bayağı bulunmaktadır. BOA., H. H., D. No:160, G. No: 6671, 6671/A.

Neticede Rebîülâhir 1221 (Haziran 1806) tarihinde, 12.000 kişilik Irak askerinden müteşekkil bir ordu hazırlayarak, Bağdat’tan çıkıp İran üzerine harekete geç miştir. Sefere çıktıktan sonra da d urumu Babıâli’yi bildir miştir152.

Ali Paşa’nın bu hareketi Osmanlı tarihinde pek rastlanan bir durum değildir. Normalde İran Devleti’nin, Irak’ın iç işlerine karışma ve Osmanlı memuru olan bir sancak mutasarrıfı için , Bağdat valisini sıkıştırma gibi bir hakkı yoktu. Ancak Ali Paşa gibi bir valinin de tek başına karar verip , İran’a sefer açma yetkisi yoktu ve bu mazur görülebilecek bir durum değildi. Çünkü Osmanlı sisteminde , savaşa da barışa da karar verme yetkisi sadece padişaha aitti. Böyle olmasına rağmen , çok sert mizaçlı ve çevresindekilerin etkisinde kalıp , ani karar verme özelliğine sahip olan Ali Paşa’nın, yapacağının nelere mal olacağını düşünmeden hareket etmesi , Osmanlı Devleti’ni çok rahatsız etmiştir153. Böyle bir hadisenin iki devlet arasındaki bütün münasebetlerin kesilmesine neden olacağı ihtimali ortaya çıkmış ve Osmanlı ile İran arasında bir müddetten beri sürdürülen ittifak görüşmelerinin de sekteye uğra yacağı akla gelen bir husus olmuştur.

a- Osmanlı Devleti’nin Ali Paşa’nın İran Seferi Dolayısıyla Duyduğu Öfke

Osmanlı yönetimini rahatsız eden esas husus, Ali Paşa’nın sadece kendi yetki alanı içinde olmayan bir hareke te girişmiş olmasının ötesinde, Napolyon tarafından başlatılmış olan ve Rusya’ya karşı, Osmanlı-İran-Fransız ittifak görüşmelerinin sekteye uğraması korkusu olmuştur. Osmanlı’nın içte ve dışta pek çok sorunu varken , böyle hesapsız bir hareketin meydana gelmesi hoş karşılanacak bir durum olmamıştır. Çünkü Osmanlı Devleti, uzun süredir doğuda İran’la ciddi bir çatışmaya girmekten uzak duruyor ve meydana gelen pek çok olumsuz gelişmede itidalli davranıyordu. Her fırsatta İran tarafından Osmanlı’ya yönelik cidd i bir taarruz olmaması halinde asla saldıran taraf olmayacağını vurguluyor ve önceden beri var olan barış anlaşması çerçevesinde hareket ed eceğini belirtiyordu. Hal böyleyken, bir valinin devletten izinsiz ve habersiz başka bir devlete savaş açması anlaşıl ır ve kabul edilir bir durum değildi.

Osmanlı yönetimi, tüm bu hususları içeren bir emirn âmeyi Ali Paşa’ya göndermiştir. Ali Paşa’ya gönderilen bu emirnâmede; İran ile Osmanlı arasında var olan

152

Cevdet; a.g.e., s. 51. 153

dostluğun bozulmasına rıza gösterilmeyeceği ve böyle bir hare ketine cevaz verilmediği , şayet hareket etmemişse bundan vazgeçmesini , yok eğer hareket etmişse de emrin eline ulaştığı yerde ilerleyişini durdurup geri dönmesi kendisin e emredilmiştir154. Yolda iken emirnâme eline ulaşan Ali Paşa, kesin emir gereğince sefer den dönmesi gerekirken, o esnada askeri içinde yaşanan bazı olumsuzluklar nedeniyle zor anlar yaşamıştır.

Bağdat askeri içinde bulunan ve Ali Paşa’nın kontrol edemediği bazı aşiret askerleri, İran’a ait topraklara saldırıp yağma girişiminde bulunma ya başlamışlardır. O zamana kadar sessiz kalan İran tarafı , bu hadiseler üzerine harekete geçmeye karar vermiştir ki, bu durum iki taraf arasında çatışmayı kaçı nılmaz bir hale getirmiştir. Ali Paşa hatasını anlayıp çatışmaların büyümeden bitirilmesine uğraşırken , kendisiyle ilgili İran’ın şikâyetleri Osmanlı yönetimini bayağı bunaltmaya başlamıştır. İran Devleti, Ali Paşa’nın, Kirmanşah taraflarına girdiği ve buralara saldırılarda bulunduğunu Osmanlı’ya bildirip, şikâyette bulunmuştur155.

Bu hengâmede İran tarafı, tam teşekküllü ordu gücüyle Ali Paşa üzerine harekete geçmeye gerek görmemekle birlikte, misilleme kabilinden eli altında bulunan Eski Baban Mutasarrıfı Abdurrahman Paşa’ yı, yanına tahsis ettiği İran askeri ile birlikte Süleymaniye tarafına harekete geç irmiştir.

Abdurrahman Paşa’nın İran askeriyle birlikte Süleymaniye’ ye doğru hareket ettiği haberini alan Bağdat Valisi Ali Paşa, Baban Mutasarrıfı bulunan Halid Paşa’ya yardım amaçlı yeğeni ve kethüdası Süleyman Bey’i bir miktar asker ile göndermiştir. Süleymaniye yakınlarında s ınır boyunda meydana gelen çarpışmalarda İran askeri , çokluğu nedeniyle üstünlük sağlamış ve Süleyman Bey esir düşmüştür. Vaziyeti çok iyi analiz eden ve şansın kendi nden yana döndüğünü fark eden Abdurrahman Paşa, hemen Ali Paşa’ya müracaat ederek, suçunun bağışlanmasını istemiş ve affedilerek eski görevine dönmek istediğini b elirtmiştir156. Durumun kendi aleyhine döndüğünü fark eden ve Osmanlı’dan da işittiği azarın etkisinde olan Ali Paşa, Abdurrahman Paşa’nın

154

Cevdet; a.g.e., s. 52. 155

BOA., H. H., D. No:100, G. No: 3970.

156

bu talebini hemen kabul etmiş ve hil‘at göndererek kendisini tekrar Baban Sancağı mutasarrıflığına atamıştır157.

İran tarafında esir kalan Süleyman Bey ’i kurtarmak için de, Şark Ordusu Serasker’i ve Erzurum Valisi Ziya Paşa devreye girmiş tir. Erzurum Valisi Ziya Paşa, Tebriz Valisi Şehzâde Abbas Mirza aracılığıyla İran yönetiminden Süleyman Bey’in serbest bırakılmasını istemiş, bu isteğin kabul edilmesiyle de Süleyman Bey, Bağdat’a geri dönmüştür158.

Osmanlı yönetimi, Ali Paşa tarafından yapılan hatanın tamiri için Erzurum Valisi Yusuf Ziya Paşa aracılığıyla Abbas Mirza’ya bazı hediyeler göndermiş ve dostluğun devamı için çaba gösterileceğini ifade etmiştir159. İran’ı yumuşatmaya çalışan Osmanlı bu meyanda bayağı tavizler vermek zorunda kalmıştır.

Özellikle Ali Paşa’nın, Osmanlı’nın “muhâlîf-i rızasına”160 rağmen böyle bir harekete girişmiş olması ve neticede aldığı mağlubiyet , İran ile ilişkilerin tekrar kurulması noktasında devleti bayağı müşkül bir duruma düşürmüştür. Öyle ki; Osmanlı yönetimi, kendisinden çokça rahatsız olduğu ve “Kürd Abdurrahman müfsîdi”161 diye nitelendirdiği Abdurrahman Paşa’nın, tekrar Baban Mutasarrıflığı’na atanmış olması ve buna göz yummak zorunda kalması , ayrıca Azerbaycan’da bulunan Şeh zâde Abbas Mirza’ya yönelik gönül alıcı hediyeler gönder ilmesi162, Ali Paşa’ya duyulan öfkenin artmasına neden olmuştur.