• Sonuç bulunamadı

II- SAFEVÎ DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE OSMANLI SAFEVİ

3- Şah İsmail Sonrası Osmanlı İran İlişkileri

Bu ikinci İran seferlerinden81 de anlaşılacağı gibi , Osmanlı gücü ve üstünlüğü karşısında Şah I. Tahmasb, hiçbir mukavemet göste rememiş, Osmanlı ordusunun karşısında bir meydan muharebesini göze alamamıştır82. Kanûnî Sultan Süleyman, üçüncü ve son kez 1553 de İran üzerine sefere çıkmış , aldığı başarılı neticeler sonucunda da Şah I. Tahmasb, barış istemek zorunda kalmıştır. Tarihleri mizde Amasya Antlaşması83 olarak geçen ve 29 Mayıs 1555 tarihinde imzalanan bu antlaşmaya göre ; Irak-ı Arab, Van Gölü ve çevresi, Şehrizor Eyaleti ve Batı Gürcistan’daki prenslikler Osmanlı egemenliğinde kalmış, buna karşılık Azerbaycan ve Güney Kafkasya’nı n orta ve doğu kısımları Safevîler’e bırakılmıştır84.

Amasya Antlaşması yla birlikte, Osmanlı-Safevî arasında uzun zamandan beri devam eden çekişme ve düşmanlık dönemi ne, kısa süreli de olsa ara verilmiştir. Aynı zamanda bu antlaşma ile Osmanlı Devleti, Safevî Devleti’ni meşru saymıştır. Çünkü Safevîler, kurulduğu günden Amasya Antlaşmasının imzalandığı güne kadar Osmanlılar

78

Peçevi İbrahim Efendi; Peçevi Tarihi I, (haz. Bekir Sıtkı Baykal), Kültür Bak. Yay., Ankara, 1992, s. 128-138.

79

M. Saray; a.g.e., s. 35. 80

Orhan Kılıç; XVI. ve XVII. Yüzyıllarda Van (1548 -1648), Van Belediye Başkanlığı Kültür ve Sosyal İşler Müd. Yay., Van 1997, s. 19 -22. Feridun Emecen; “Kanuni Devri” Doğuştan Günümüze Büyük

İslâm Tarihi, C.: X, İst.,1989, s. 333-336.

81

M. Tayyib Gökbilgin; “Süleyman I” maddesi, İA., C.: XI, s. 110-114. 82

İ. H. Uzunçarşılı; a.g.e., s. 359. 83

Geniş bilgi için bkz; A. Ekber Diyanet; İlk Osmanlı-İran Antlaşması (1555 Amasya Musalahası) , İst., 1971, s. 9-10; O. Kılıç; a.g.e., 23.

84

tarafından resmen tanınmamıştı. Bu yönüyle de Şah I. Tahmasb büyük bir başarı sağlamıştır85.

Kanûnî Sultan Süleyman’ın oğulları Şehzade Bayezid ile Şehzade Selim arasında yaşanan çekişme ve bu çekişme sonucunda Şehzade Bayezid’in İran’a sığınması (Ağustos 1559), Osmanlı-İran ilişkilerinde yeni bir gerginliğin ortaya çıkmasına neden olmuştur. İran , bu durumu, kendi çıkarları açısından bir k oz olarak kullanmayı bilmiştir86. Kanûnî Sultan Süleyman ile Şehzade Selim , bu meseleyi çözmek için İran’a tavizler vermek zorunda kalmış , hatta Şehzade Selim, padişah olduğunda İran ile dost geçineceğine dair bir ahidn âmeyi Şah I. Tahmasb’a göndermiştir87.

Şehzade Bayezid olayında , dikkate değer diğer bir husus da, Şehzade Bayezid’in İran’a sığınırken yanında bulunan on iki bin kişilik askerinin büyük bir kısmının Türkmen aşiretlerinden ol uşmasıdır88. Yani İran’da bulunan Türkmenlerle bu askerler akrabaydı ve Şah I. Tahmasb bu askeri güçten çekindiği89 için dokuz bin kadarını muhtelif yerlerdeki Türkmen aşiretlerinin yanına misafir amaçlı göndererek, çıkabilecek bir sorunu savuşturmaya çalışmıştır90.

Şah I. Tahmasb’ın uzun süren saltanatı sırasında (1524 –1576) İran içinde hissedilir seviyede sükûnet ve rahatlık sağlanmıştır. İç mücadeleleri sona erdiren ve devleti yıkılma tehlikesinden koruyan I. Tahmasb’ın, 1576 senesinde ölümünden sonra, ülke içinde tekrar karışıklıklar çıkmış ve taht kavgaları yaşanmıştır. Son uçta İsmail Mirza (II. İsmail), bu mücadeleyi kazanarak, 22 Ağustos 1576’da devletin başına geçmiştir. İran, iç işlerinde sıkıntılı dönemler yaşarken Osmanlı Devleti , İran içindeki

85

R. Kılıç; a.g.e., s. 77. 86

Şerafettin Turan; “Bayezid (Şehzade)” maddesi, TDVİA., C.: V, s. 230-231; İ. H. Uzunçarşılı; a.g.e., s. 405-406; İ. H. Danişmend; a.g.e., C.: II, s. 309-312.

87

İ. H. Danişmend; a.g.e., s. 315; Şehzade Bayezid’in İran’a ilticası hakkında ayrıntılı bilgisi için bkz. O. Kılıç; a.g.e., 23-40.

88

O. Kılıç; a.g.e., 28. 89

Şehzade Bayezid’in, Şah’a sığınması ile yaşanan bir olay , ilginç veriler sunmaktadır. Her ne kadar bu olayın yaşanıp yaşanmadığı noktasında farklı görüşler varsa da bir yönün tespiti noktasında önemli ipuçları vermektedir. Olay şöyle gelişmiştir. Şehzade ; Kazvin’de İran Şah’ının yanında iken, maiyetindeki iyi eğitimli askerleri bir gösteri yapmayı düşünmüş ve bunu sergilemişlerdir. Burada sergilenen oyun, askeri maharetlerin gösterilmesidir. Osmanlı askerinin maharetli gösterisi herkesi hayretler içinde bırakmıştır . Şehzade Bayezid ümerâsından olan Ferhad Paşa, bu şaşkınlığın farkına vararak, oyunun ciddileştirilmesini ve bu esnada İran tahtını ele geçirmeyi şehzadeye söylemiştir ; İ. H. Danişmend; a.g.e., s. 315-316.

90

kargaşalıkları kendi çıkarları doğrultusunda kullanma yoluna gitmemiş , İran tarafından bir saldırı olmadığı takdirde , saldırmayı da düşünmemiştir91.

Safevî tarihinde II. İsmail’in iktidara gelmesi ile birlikte sertlik yanlısı ve belirsiz bir politika oluşmaya başlamıştır. Bu hususu, Bekir Kütükoğlu şu şekilde ifade etmektedir: “İsmâil Mirzânın cülûsu sırasında Ustaclu92 tâifesinden hayli kimseler katledildiği gibi cülûsu müteâkib hükümdarın haşin ve mütelevvin mizâcı sebebiyle ümerâya gösterilen îtimadsızlık ve sık sık vâki‘ olan tebdiller, şehzâdelerin katilleri memnuniyetsizliği k örüklemiş ve nihâyet Şah’ın Şi‘î mezhebine karşı takındığı tavır büsbütün galeyânı mucib olmuştu ” 93. II. İsmail’in, Şiîlik karşıtı hareketleri İran içinde bayağı düşman kazanmasına neden olduğu gibi, Kızılbaş ümeraya yönelik zalimliği de en belirgin yönü olmuştur. Kendisi ilk olarak iç sorunları şiddet kullanarak çözme yoluna gitmiş ancak bayağı düşman kazanmıştır. Osmanlı Devleti’ne karşı da saldırgan bir politika takip eden II. İsmail, Osmanlı içindeki taraftarı olan zümreleri tahrik etmekten geri durmamıştır. Bunun dışında, yapılan antlaşma hükümlerine uymama sı ve sınır bölgelerindeki ümer âyı kendi yanına çekmeye çalışma sı, Osmanlı-İran ilişkilerinde tekrar gerginlikler yaşanmasına neden olmuştur94. Saltanatı uzun sürmeyen II. İsmail, İran içinde kendisine karşı olan kesimlerin harekete geçmesiyle 1577 senesinde zehirletilerek öldürülmüştür95.

III. Murad, II. İsmail zamanından beri süregelen olaylardan dolayı İran üzerine sefer açılmasına karar vermiş ve Lala Mustafa Paşa’yı bu seferle görevlendirerek , Erzurum üzerinden Gürcistan, Azerbaycan ve Şirvan’ın fethine memur etmiş96 ve Lala Mustafa Paşa 1578 Nisanı’nda İstanbul’dan harekete geçmiştir . Aslında Osmanlı Devleti’nin Kırım’ın doğu yolunu açmak ve Kafkasya bölgesinde kaybettiği hâkimiyetini tekrar elde et mek mecburiyeti vardı. Çünkü devrin şartları , Osmanlı Devleti’nin doğu sınırlarında güvenliği sağlamasını gerektiriyordu. Bu açıdan bakıldığında Çıldır’da karşılaşan Osmanlı ve İran güçleri , bir şekilde Kafkasya’nın geleceği üzerinde çekişmiş oluyorlardı. Savaşta Osmanlılar üstünlük sağlamış, Şirvan’a

91

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 15-16. 92

Bu taife, II. İsmail’in saltanat yarışında rakibi olan kardeşi Haydar Mirza’nın taraftarıydı. Bundan dolayı kendisi başa geçer geçmez bu taifenin ileri gelenlerinden intikamını çok sert almıştı. T. Yazıcı; “Safevî” maddesi, İA., C.: X, s. 55.

93

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 16. T. Yazıcı; “Safevî” maddesi, İA., C.: X, s. 55. 94

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 20-22. 95

T. Yazıcı; a.g.md., s. 55. 96

kadar yürüyen Osmanlı ordusu büyük bir zafer kazanmıştı r97. Bu sefer sırasında gösterdikleri büyük kahramanlıklar ve elde ettikleri başarılar dolayısıyla Özdemiroğlu Osman Paşa ve Lala Mustafa Paşa taltif edilmişlerdir. Zafer sonunda Osmanlı Devleti Hazar sahillerine kadar dayanmış ve Rusya’nın güneye doğru ilerlemesine karşı , bir set oluşturmuştur. Bu seferde ele geçirilen yerler, idarî taksimat bakımından dört beylerbeyliğine ayrılmıştır98. Daha sonra 40 bin ki şilik ordusu ile Şark Serdarı tayin edilen Ferhad Paşa ilk önce Kars yoluyla Revan’a hareket etmiş ve hiçbir mukavemetle karşılaşmadan burayı ele geçirmiştir. Akabinde de 1586 senesinde Gürcistan ve Tebriz, Osmanlı hâkimiyetine girmiştir99. Ferhad Paşa’nın ikinci defa İran serdarlığına getirilmesinden sonra Gence, Karabağ, Nihavend alın mış, 21 Mart 1590 tarihinde imzalanan İstanbul (Ferhat Paşa) Antlaşması100 ile Osmanlı Devleti, doğuda en geniş sınırlarına ulaşmıştır.

1590 tarihli bu antlaşma , Osmanlı-Safevî çekişmesine bir nokta koymuştu r. Bu zaferle, Osmanlı Devleti elde ettiği başarıyı muhafaza etmek ist emiştir. Çünkü askerî ve ekonomik gücünü daha fazla yıpratmamak, ele geçirdiği yerleri hâkimiyeti altında tutmak ve sınır boylarında güvenliği sağlamak zorundaydı. Safevî Devleti ise barış dönemi ile birlikte, doğudaki Özbek Hanları’nın tehditlerinden kurtulmak ve içerde çıkan isyanları bastırıp, devleti derleyip toparlamak niyetindeydi101.

Şah I. Abbas, Osmanlı Devleti ile antlaşma yaptıktan sonra kendi iç bünyesindeki ihtilafları çözmek ve bir düzen kurmak için harekete geçmiştir . Ülkesinde; siyasî, askerî, iktisadî ve içtimaî düzeni yeniden sağlamaya çalışmış, öncelikle ordu düzeninde ciddi denilecek reformlar yap mıştır102. Şah I. Abbas, Osmanlı Devleti’ndeki Kapıkulu sistemini taklit etmiş, Kafkas (Gürcü, Ermeni ve Çerkez) menşeli çoğu Hıristiyan çocukların, Şiî terbiyesiyle yetiştirilmesinden oluşan gulâm sınıfı ile düzenli bir askerî sistem kurmuştur103.

97

Z. N. Aksun; a.g.e., C.: I, s. 378-379. 98

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 223-228; İ. H. Danişmend; a.g.e., C.: III, s. 25-27. 99

T. Yazıcı; a.g.md., s. 55-56; B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 145-164. O. Kılıç; a.g.e., 81-94. 100

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 194-200; O. Kılıç; a.g.e., 94-98. R. Kılıç; a.g.e., s. 126. 101

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 223-230; R. Kılıç; a.g.e., s. 133. 102

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 246-259; M. Saray; a.g.e., s. 44. O. Kılıç; a.g.e., 99. 103

Şah I. Abbas, devleti toparladıktan sonra , bir yandan doğuda Özbeklerle bir yandan da batıda Osmanlı ile mücadele etmeye başla mış, kısa sürede bazı başarılar elde etmiştir. 1599 da Avrupa’ya elçiler göndererek batılı devletler nezdinde Osmanlı’ya karşı ekonomik ve askerî ittifaklar kurmaya çalış mıştır104. Şah, bir yandan da Gürcüler ve Ruslarla Osmanlı karşıtı güç birliği kurma yoluna gitmiştir105. Osmanlı Devleti’nin bu sırada Celali isyanları ile uğraşması, isyancıların özellikle sarp ve dağlık alanlarla kaplı doğu bölgelerine çekilmesi106 Osmanlı’yı sıkıntıya sokmuş, İran’ı ise ziyadesiyle memnun etmiştir. Kuyucu Murat Paşa’nın sert önlemleri Celali İsyanı’nın zor kullanılarak bastırılmasını sağlamıştı r107. İsyancıların birçoğu ya İran’a sığınmış ya da Suriye, Irak yönüne doğru kaçmıştı r108. Bu olayların müteakibinde İran üzerine sefere çıkılmasına karar ver ilmiştir. Yapılan seferde iki taraf da bir meydan harbini göze alamamış küçük çaplı çatışmalar yaparak karşılıklı olarak bazı yerler i ele geçirmişlerdir109. Şah Abbas, Osmanlı elinde bulunan ve kendine miras kabul et tiği Azerbaycan ve Şirvan gibi yerleri almak isterken, Osmanlı içindeki karışıklıkları çok iyi kullanmış110, Osmanlı’dan kaçıp kendisine sığınan epey sayıdaki111 Celaliler başta olmak üzere pek çok kimseye kucak açmıştır. Osmanlı Devleti de aynı politika ile mukabele etmiş, Safevîler’den yüz çeviren valiler ile sınır boylarındaki emirleri İran’a karşı kullanmıştır112. Bu dönemdeki Osmanlı -İran savaşları, sınır boylarında yaşayan ahali için kaçınılmaz bir faciaya dönüşmüş , doğudaki halk baskı ve yağma sonucunda çok zor durumlara düşmüştür. Celalî isyanlarının oluşturduğu tahribat ve buna dayalı

104

Şah I. Abbas’ın bu konudaki faaliyetlerinin tafsilatı için bkz ; B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 246-259. 105

Halil İnalcık; Osmanlı İmparatorluğu Klasik Çağ, s . 47-50; İranlı tarihçi Atâullah-i Hasani’ye göre; Şah Abbas’ın böyle bir girişimde bulunmasının nedeni Osmanlı elinde bulunan Azerbay can ve Şirvan’ı almaktı. Çünkü kendisi buraları “miras mülkü” saymaktaydı. Atâullah -i Hasani; “Osmanlı- İran ilişkilerindeki Krizin Nedenleri”, Tarihten Günümüze Türk -İran İlişkileri Sempozyumu (16 -

17 Aralık 2002 Konya) , TTK., Ank., 2003, s. 23.

106

M. Saray; Celalî isyanları sonucunda, Osmanlı devlet ricalinin kötü gidişatı engelleyemediğini ve gerekli tedbirleri almadığını vurguladıktan sonra, Doğu Anadolu Bölgesi’ndeki siyasî, sosyal ve ekonomik alanlardaki sıkıntıların günümüze kadar sürüp gelmesinde bu ta rihî olayın yattığını savunmaktadır. M. Saray; a.g.e., s .49.

107

Mücteba İlgürel; “Celalî İsyanları” maddesi, TDVİA., C.: VII, İstanbul, 1993, s. 254-255. 108

H. İnalcık; a.g.e., s. 55; A. Hasani; a.g.m., s. 24; B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 242. 109

B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 236-245. 110

Celalî İsyanları ile ilgili olarak M. Akdağ, Celâliliğin tamamıyla levent ve sekban hareketi olduğunu belirtmiş, Şi‘îlik ile bir bağlantısının olmadığını kesinlikle vurgulamıştır. Mustafa Akdağ; Türk

Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgas ı (Celalî İsyanları), Cem Yayınevi, İstanbul 1995, s. 13-15.

Ancak Osmanlı-İran münasebetleri konusunun en yetkin uzmanlarından biri olan Bekir Kütükoğlu Celalî isyanlarında Kızılbaş tahriklerinin de etkili olduğunu ve İran’ın bu hususta Kızılbaşlılığı kullandığını ifade etmektedir. B. Kütükoğlu; a.g.e., s. 237-242.

111

A. Hasani; bu sayıyı on iki bin kişilik silahlı Celalî şeklinde ifade etmektedir. Atâullah -i Hasani;

a.g.m., s. 24. Biz başka bir kaynakta bu kadar bir sayının İran’a gidip sığındığını tespit e demedik.

112

huzursuzluklar, Anadolu’da çok büyük sıkıntıların ve düzensizliklerin yaşanmasına , halkın büyük kesiminin dirlik ve düzeninin kaybolmasına neden olmuştur. Özellikle sosyal ve iktisadî alanda büyük altüst oluşlar yaşanmıştır113.