• Sonuç bulunamadı

Osmanlı Devleti Tarafından Olayların Değerlendirilmesi ve Alınan Tedbirler

BÖLÜM 1: 1892-1893 MERZİFON ERMENİ OLAYLARI

1.2. Merzifon ve Civarında Meydana Gelen Ermeni Olayları (6 Ocak 1893)

1.2.5. Osmanlı Devleti Tarafından Olayların Değerlendirilmesi ve Alınan Tedbirler

Ankara ve Sivas vilayetleri dâhilinde birçok kaza ve karyede aynı anda meydana gelen bildiri asma olaylarının faillerinin ortaya çıkarılması amacıyla sürekli telgraf başında Babıâli’ye haber verilmekteydi. Ancak Osmanlı Hükûmeti bununla yetinmeyerek olayların yerinde araştırılması amacıyla Arif ve Sadi Paşaları görevlendirildi (BOA, Y. PRK. DH, 5/83, lef. 18). Arif Paşa, bildiri asma olayını gerçekleştirenlerin bazı Müslüman öğrenciler olabileceği yönündeki iddiaları şiddetle eleştirmiş ve Ermenileri himaye ile Müslümanları itham etmek anlamına gelen bu tavrı hayretle karşıladığını bildirmişti. O, hükûmetin gözü önünde gerçekleşen bu olayların bazı memurların dikkatsizliğinden ileri geldiğini düşünüyordu (BOA, Y. EE. 871, s. 377).

Bu sebeple Osmanlı Hükûmeti araştırmalar ve soruşturmalar sırasında temkinli davranılması hususunda valiliklere uyarılar yapmayı ihmal etmedi. Ankara ve Sivas dâhilindeki vilayetlere sadece bildiri asma olayına karışanlarla Merzifon’daki komiteye mensup olanlar hakkında işlem yapılmasını, konuyla ilgili bilgileri olup da fiilen olaylara karışmayanların ise tevkif edilmemelerini bildirmişti (BOA, Y. A. HUS, 269/60).

Ayrıca meydana gelen olayların araştırılması ve asayiş ve intizamın bölgede temin edilmesi amacıyla Ankara Valisi Abidin Paşa önce Kayseri’ye gönderildi (BOA, Y. A. HUS, 269/168). Kayseri’de düzenin temin edilmesinden sonra Abidin Paşa Yozgat’a geçti (BOA, Y. A. HUS, 269/53). Vali Kayseri ve Yozgat’taki durumu rapor etmiş ve tutuklananlarını hepsinin Ermeni olduğu söylentilerinin ise büyük bir abartma

olduğunu bildirmişti (BOA, Y. MTV, 75/33; Turkey, 1896: Belge No: 90, s. 65; Şimşir, 1989: Belge No: 112, s. 153-154). Vali Kayseri’de iken yaptığı tetkikler sırasında Ermeni ruhani liderlerinden ve ileri gelenlerden bazıları kendisini ziyaret etmiş ve birtakım bilgiler vermişlerdi. Buna göre Kayseri’de komite defterine kayıtlı olanlar avam tabakasına mensup Ermeniler idi. Komitenin maksadı Berlin Antlaşması’nın 61. maddesine göre Ermeniler için geniş imtiyazlar temin etmekti. Marsilya ve İsviçre’de yer alan komite merkezinin maksadı ise bir Ermeni hükûmeti teşkil etmekti. Atina’daki komite ise Osmanlı Hükûmeti’nin yerine Sosyalizm usulü üzerine bir cumhuriyet kurmayı hedefliyordu. Kayseri’de komiteye mensup bulunan 80 kadar kişi ile köylerden dahil olan 80 kişinin itirafları doğrultusunda bildirilerin Merzifon’dan kimin vasıtasıyla gönderildiği ve Kayseri’de kimler tarafından dağıtıldığı anlaşıldı (BOA, Y. MTV, 75/46).

Olayla ilgili olarak tutuklananların verdikleri ifadeler olayların ne şekilde gerçekleştiğini de ortaya çıkarıyordu. Ermenilerden bazılarının yaptıkları itiraflar ve ihbarlar ile de yeni isimlere ve delillere ulaşılıyordu. Yapılan ilk sorgulamalarda ise olayla ilgisi bulunmadığı tespit edilenler serbest bırakılıyordu. Yozgat’a gönderilen Sadi ve Arif Paşalar, bölgede yaptıkları araştırmalar sırasında halka nasihatlerde bulunmayı da ihmal etmiyorlardı (BOA, Y. MTV, 75/68). 4 Şubat tarihine kadar yaptıkları tahkikatlar sonucunda olaya karışanların sadece Ermeniler olduğunu tespit etmişlerdi. Ancak Yozgat’a dört saat mesafede bulunan ve 32 haneden oluşan Güllük karyesinin 12 hanesinin Sünni ve 20 hanesinin ise Rufai olduğunu, olaylardan önce Ermeni Müsteciyan’ın Rufailerden bir senet aldığının ihbar edildiğini bildiriyorlardı (BOA, Y. PRK. DH, 5/83, lef. 11). Müslümanlar Rufailerin Ermenilere verdikleri senedin bir ittifak senedi olabileceğinden şüpheleniyorlardı.

Sadi ve Arif Paşalar 4 Şubat’ta Yozgat’taki araştırmalarını tamamladıktan sonra Kayseri’ye geçtiler. Bu arada Osmanlı Hükûmeti meseleyi çözmek ve gerekli görülen tedbirleri almak amacıyla özel bir komisyon kurulmasına karar verdi. Şura-yi Devlet, Adliye, Hariciye ve Zaptiye nezaretlerinden olaylar hakkında bilgi sahibi birer kişinin tayin edilmesi ile Babıâli’de bir komisyon teşkil edildi (BOA, Y. A. HUS, 269/36). Kayseri’de bulunan Sadi ve Arif paşalardan komisyonda değerlendirilmek üzere bir rapor hazırlamaları istendi. Özellikle bu dönemde Fransa parlamentosunun açık

bulunduğu ve İngiltere parlamentosunun da açılacağı ve Ermenilerin bu parlamentolardan himaye elde etmek için teşebbüse geçecekleri düşünülüyordu. Bu sebeple Ermeniler tarafından meydana getirilen bu olayın hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir şekilde ortaya konulması isteniyordu (BOA, Y.PRK.DH, 5/83, lef. 10). Ayrıca Sadi ve Arif Paşalardan Kayseri’de mutasarrıf ile birlikte şehrin ileri gelenlerini toplayıp Ermenilere karşı bir intikam fikrine kapılmamaları ve adalete güvenmeleri hususlarında nasihatlerde bulunmaları, bu olaylarda yabancıların payının bulunup bulunmadığının araştırılması emrediliyordu (BOA, Y. PRK. DH, 5/83, lef. 6). Ankara vilayeti dâhilindeki Yozgat, Çorum, Kayseri vilayet ve kazalarında, Sivas vilayeti dâhilinde ise Merzifon, Gümüşhacıköy, Aziziye vilayet ve kazalarında bildiri dağıttığı tespit edilenler tutuklanmıştı. Bu hareketin asıl kaynağının “Küçük Ermenistan’ın Hınçakyan İhtilal Cemiyeti” adıyla Merzifon’da kurulmuş olan bir komite olduğu, bu komitenin Sivas, Tokat, Amasya, Yozgat, Kayseri, Çorum, Gümüşhacıköy, Sungurlu, Vezirköprü ve Gemerek’te şubeleri bulunduğu biliniyordu. Hatta 1892 yılı Eylül ayı içinde Merzifon’da bir genel meclis topladıkları ve bu şubelerden mebuslar gönderildiği ortaya çıkarılmıştı. Ankara vilayetince Kayseri, Yozgat ve Talas’ta bulunan komiteler tespit edilmiş, bu komitelere mensup olanlar silahlarını hükûmete teslim ederek pişman olduklarını bildirmişlerdi. Yozgat’taki komite üyeleri arasında Ruhani ve idari meclis üyeleri ile Adli Mahkeme azalığı yapan Ermeniler de vardı. Diğer taraftan Merzifon’da bulunan Protestan okulunun bir fesat merkezi olduğu ve bu okul öğretmenlerinin ise bu fesadın ileri gelenlerinden bulunduğu anlaşılmıştı.

Ankara ve Sivas vilayetlerinde bazı Protestanlar ile Ermenilerin müşterek olarak kurdukları gizli bir cemiyetin varlığı biliniyordu. Merzifon kasabası bunlar tarafından merkez tayin edilmişti. Maksatları kendi hükûmetlerini kurmak için bir ihtilal çıkarmak ve böylece bu maksatlarını gerçekleştirmenin yollarını aramaktan ibaretti. Osmanlı idari makamlarınca yapılan ilk araştırmalar sonucunda Anadolu Koleji öğretmenlerinden Tomayan ile Kayayan’ın Merzifon’da Hınçak İhtilal Cemiyeti’ni kurdukları ve bu cemiyetin yöneticileri oldukları ortaya çıkarıldı. Müslümanlarla Hristiyanlar arasında karışıklık çıkarmak amacıyla hazırlanan bildirilerin kolejde yer alan skolastil denilen taş bir matbaa makinesinde çoğaltılmış ve cemiyet üyeleri

tarafından daha önceden tespit edilen şehir ve kasabalara dağıtılmıştı. Ancak bu cemiyete mensup olan kişilerin tam sayısı henüz tespit edilememişti. Hükûmet olayların sessizce neticelendirilmesi için sadece olaylara karışan kişilerin tutuklanmasını istiyordu.

Merzifon’daki Protestan Okulu Müdürü Herrick’in Çorum kaymakamı ile Merzifon’da bulunan zaptiye kumandanına müracaat ederek tutuklanan Ermenileri himaye etmeye çalışması Osmanlı idari makamlarınca okul müdürü ve öğretmenlerinin de bu meseleye karıştığı şeklinde yorumlanmıştı. Ancak olayların bu şekilde gelişmesi Osmanlı hükûmetini de büyük bir sıkıntı içine sokmuştu. Kolejin öğretmenleri Tomayan ve Kayayan Osmanlı Devleti vatandaşları ise de Merzifon’daki Protestan Mektebi Amerikalı misyonerler tarafından kurulmuştu. Dolayısıyla işin içine Protestan misyonerlerin girmesi olaya İngiltere ve Amerika’nın müdahil olması kapısını açıyordu. Bildirilerin okulda bulunan bir matbaa makinesinde basıldığı ve hatta bu bildirilerden okulda bulunduğu tahmin ediliyordu (BOA, Y. A. HUS, 269/88; Y. PRK. DH, 5/83, lef. 9). Yapılan ihbar ve incelemelerde ise okul binalarından birinde silah dahi bulunduğu kesinlik kazanmıştı26.

Bu sebeple bölgeye gereği kadar jandarma sevk olunarak ve bir mesele çıkarılmamaya dikkat edilerek, kanun ve yabancıların istimlâk haklarına dair olan protokole göre okulun aranmasına karar verildi. Silah ve zararlı evrak bulunması durumunda ise bunların kanun gereğince zabıtları tutularak, gerek azınlıklardan ve gerek Amerikan misyonerlerinden hazır bulunanlara bu zabıtların imzalatılmasına özen gösterilmesi istendi. Arama esnasında herhangi bir şeyin dışarı kaçırılmaması için de okul mensuplarının gözetim altında tutularak dikkatli olunması tavsiye edildi (BOA, Y. A. HUS, 269/129). Osmanlı idari makamları, İngiltere ve Amerika Hükûmetleri tarafından da kabul ve imza edilmiş olan bir protokol sayesinde suç unsuru görüldüğü takdirde tayin olunan usul ve kurallar dairesinde yabancıların oturduğu ikametgâhların aranmasına yetkisi vardı. Ancak hükûmet tarafından böyle bir aramanın yapılmasının önemli mahzurları olabileceği, koleje bağlı iki binanın da ambarının olması ve

26 Sadrazam Cevat Paşa, Merzifon’da Protestan Mektebi altında gizlenmiş pek çok silah bulunduğunun Ankara Vilayeti’nden bildirildiğini söylüyor ve konunun derhal araştırılmasını istiyordu (BOA, A. VRK, 32/92).

cephanenin saklı olduğu yerin tam olarak tespit edilememiş olması dolayısıyla böyle bir girişimden vazgeçildi (BOA, Y. A. HUS, 269/88).

Osmanlı Hükûmeti, koleji arama düşüncesiyle harekete geçmeye çalışırken yapılan incelemeler sonucunda ilginç bazı gerçekler de ortaya çıkarıldı. Merzifon Anadolu Koleji’ndeki skolastil denilen baskı makinesinin ruhsatsız olarak okulda yer aldığı, kasabadaki hükûmet görevlilerinin bu durumu iki seneden beri biliyor olmasına rağmen hiçbir şey yapmadıkları yapılan inceleme sonucunda anlaşıldı. Bunun üzerine hiç olmazsa bundan sonra bölgede huzuru sağlamak için gerekli tedbirleri alma niyetinde olan Osmanlı Hükûmet yetkilileri, bu tarihten itibaren daha başka zararlı evrakların basımına meydan verilmemesi için baskı makinesine el konulmasına karar verdi. Ancak bu durumun soruşturmaları sekteye uğratacağı ve halk üzerinde olumsuz etkileri olacağı düşüncesiyle bundan da vazgeçilmişti (BOA, Y. A. HUS, 269/129). Osmanlı Hükûmeti, okulun aranması ve baskı makinesi el konulması suretiyle olayların yeniden alevlenmesine ve yeni bir isyan hareketinin başlatılmasına fırsat vermek istemiyordu.

Yeni karışıklıklara fırsat verilmemesi ve olayların değerlendirilmesi amacıyla kurulan özel komisyon tarafından alınması gerekli tedbirler hakkında bir mazbata hazırlandı. Buna göre; olayların gelişimi bir süreden beri Ermeni fesat hareketlerinde dış etkenlerin de tesiriyle gizli cemiyetlerin teşkil edildiği ve bu suretle amaçlarını gerçekleştirmeye çalıştıkları anlaşılmıştı. Komitelerin Avrupa’nın müdahalesini temin etmek için çalışırlarken, İngiltere ve ABD’nin bazı devlet adamlarından da vaat ve yardım aldıkları bilinmektedir. Görünürde Hristiyanlık dinini telkin için Osmanlı topraklarına gelen Protestan misyonerler gerçekte Ermenilerin bulunduğu bölgelerde kurdukları okullar ile onların fikirlerini karıştırmaya çalışıyorlardı. Merzifon Anadolu Koleji bunların başında geliyordu. Ermeni nüfusunun az olduğu Ankara ve Sivas vilayetlerinde bu türden harekete geçmeleri ve “Küçük Ermenistan Hınçakyan İhtilal Komitesi” adıyla bir cemiyet kurmaları, Ermeni nüfusunun daha kalabalık olduğu yerlerde de komiteler teşkil edeceklerine işaret etmektedir. Bu durumlara karşı devletin esaslı ve ciddi tedbirlere başvurması gerekliydi. Bu tedbirler şu şekilde sıralanıyordu:

Birinci olarak Ankara ve Sivas vilayetlerinde görülen bu isyan teşebbüsleri yalnız bu iki vilayetle sınırlı değildir. Ermeni nüfusun yoğun olarak bulunduğu Van, Bitlis, Erzurum, Elazığ, Trabzon, Adana ve Halep vilayetlerinin durumu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu yerlerde bulunan yerel memurların muktedir, dürüst ve en fazla güvenilen kişiler arasından seçilmesi, bu vasıflara sahip olmayanların ise hemen azledilmeleri gereklidir. Protestan okulları bulunan kazalarda görev yapacak kaymakamların misyonerlerin durumlarını takip edebilmeleri için Fransızca ya da İngilizce dillerini bilmeleri istenecek ve bu vilayetlerin öneminden dolayı düzenli olarak teftiş edilmeleri amacıyla güvenilir bir iki müfettiş tayin edilecekti.

İkincisi, Ermeni komitecilerin Yunanistan, Amerika, İngiltere ve Kafkasya gibi bazı dış memleketlerde merkezleri vardı. Buralardan Osmanlı topraklarına zararlı evrak, silah ve patlayıcı maddeler getirilmekteydi. Bu komitelerin durumları ve hareketleri, Osmanlı ülkesinde kimlerle haberleştikleri tespit edilmeye çalışılacak ve bu ülkelerdeki güvenilir olmayan memurların yerleri değiştirilecekti.

Üçüncüsü, silah ve patlayıcı maddelerin Osmanlı topraklarına sokulması yasak olduğu gibi hem bunların hem de ihtilale sebep olacak olan evrak, kitap ve risalelerin de gümrüklerden sokulması yasaklanmıştır.

Dördüncüsü, bazı zabıta ve nüfus memurlarının dikkatsiz davranmaları sonucunda birtakım kişilerin pasaport ve mürur tezkeresi olmadığı halde ya da evraklarında eksiklikleri bulunduğu halde Osmanlı topraklarına girdikleri ve serbestçe seyahat ettikleri bilinmektedir. Bu hususta usulsüzlükleri görülen memurlar hemen azledilecek ve haklarında cezai işlem yapılacaktır.

Beşincisi, jandarma ve polis kuvvetlerinin sayıları arttırılacaktır. Altıncısı, silah gizlenmiş olduğu haber alınan yerler vakit kaybedilmeksizin kanunlara uygun olarak aranacak ve aranacak yerin sahibi yabancı olduğu takdirde yabancıların istimlâk haklarına dair protokole göre hareket edilecekti. Yedincisi, özel okullar hakkındaki maarif nizamnamesinin okulları ve öğretmenleri teftiş edebilmelerini sağlayacak şekilde düzenlenmesi ve yabancı elçiliklerin de onayı alındıktan sonra yürürlüğe konması sağlanmalıydı.

Sekizincisi, Osmanlı Devleti’ne gelen Protestan misyonerlerin vazifeleri Hristiyanlara dinî telkin etmek olduğu halde her tarafa yayılarak ve yerel idarecilerin kayıtsızlığından istifade ederek ruhsatsız birçok okul açmışlardır. Bunlar öğretmen sıfatındaki bazı Ermeni ihtilalcileri ile birlikte öğrencilerine bu fikirlerini aşılamaktadırlar. Bunların faaliyetleri sefirlerin de itiraz edemeyecekleri deliller ile ispata çalışılmalı ve bu okulların sıkı bir şekilde denetlenmesi sağlanmalıdır.

Dokuzuncusu, mülkiye mektebinde Arapça dili okutulmakla birlikte bir iki seneden beri Ermenice ve Rumca da okutulmaya başlanmıştır. Ancak bu dilleri öğrenmeye istekli olanların sayısı az olduğundan kaymakam namzedi öğrencilerin üç kısma ayrılarak bu dillerden birini öğrenmeleri zorunlu tutulmalıdır.

Son olarak ise yurtdışında basılmakta olan bazı gazetelerin ve zararlı yayınların yurda sokulmaması, ruhsatsız olarak açılan basımevlerinin teftiş edilmeleri gerekmektedir. Daha önce tanzim edildiği halde sefaretlerin itirazlarından dolayı yürürlüğe konulamayan matbaalar nizamnamesinin yeniden ele alınarak kısa sürede yürürlüğü konulması sağlanmalıdır (BOA, Y. A. HUS, 269/160; OBE, c. 11, Belge No: 134). Osmanlı Hükûmet yetkilileri bu suretle olayların ne şekilde meydana geldiğini ve Ermenilerin bu olayları ne maksatla çıkardıklarını ortaya koymuş ve bütün bunlara karşı ne yapılması gerektiğini de tespit etmişti.

Komisyon tarafından tespit edilen hususlara göre Ankara vilayeti dâhilinde Kayseri, Yozgat ve Çorum kazalarında ve Sivas vilayeti dâhilindeki Merzifon, Gümüşhacıköy ve Aziziye’de dağıtılan bildirilerin bir kısmı yakalanmıştı. Ancak bu olayı asıl tertip edenlerin Merzifon’da bulunan bazı Protestanlar ile Ermeniler tarafından kurulan bir cemiyet olduğu anlaşılmıştı. Merzifon, Gümüşhacıköy, Çorum ve Aziziye gibi kazalarda ve lüzum görülen diğer yerlerde asker sayısının arttırılmasına karar verildi. Amasya tabur ağasının değiştirilmesi, yerine münasip biri bulununcaya kadar bir vekil tayin edilmesi bildirildi (BOA, Y. MTV, 75/113).

Amerika Birleşik Devletleri ile Osmanlı Devleti arasındaki münasebetlerin gelişiminde Osmanlı topraklarında faaliyet gösteren Amerikalı misyonerlerin oldukça önemli bir rolü bulunuyordu. Amerikalı misyonerler ve misyoner teşkilatı Türk-Amerikan ilişkilerine şekil veriyorlardı. Amerika’da bulunan misyoner teşkilatı, Osmanlı topraklarında görev yapacak olan Amerikan hükûmet memurlarının seçimine dahi karışabiliyordu. Bunlar sayesinde Osmanlı Devleti’ne yapılacak olan antlaşmalarda ve diğer yasal düzenlemelerde misyoner haklarının savunulmasını temin etmek istiyorlardı. Bu sebepledir ki Amerika’nın İstanbul’daki büyükelçisi en büyük sorumluluğunun misyonerlerin hayatlarını ve mülklerini korumak olduğunu düşünüyordu (Reed, 1972: 234). İşte 1893 yılı Şubat ayı başında gerçekleşen bir yangın olayı misyonerlerin ve Amerika’nın İstanbul’daki büyükelçisinin etkisiyle Türk-Amerikan hükûmetleri arasında bir mesele halini alacaktı.

Benzer Belgeler