• Sonuç bulunamadı

İngiliz Konsoloslarının Tomayan ile Görüşmeleri

BÖLÜM 1: 1892-1893 MERZİFON ERMENİ OLAYLARI

2.2. İngiltere’nin Olaylara Müdahalesi

2.2.5. İngiliz Konsoloslarının Tomayan ile Görüşmeleri

Ermenilerin bölge mahkemesi olarak Ankara’da yargılanmaları için tutukluların sevki ve gerekli hazırlıklar bir yandan devam ediyordu. Ankara’da bulunan Ermenilerin evrakı buradaki adliye memurları tarafından hazırlanıp tamamlanmıştı. Fakat mahkemenin başlayabilmesi Sivas vilayetinden gelecek olan tutuklu ve bunlara ait evrakın Ankara’ya ulaşmasına bağlıydı (BOA, Y. MTV, 76/149). Bütün bu hazırlıklar

devam ederken başta İngiltere ve Amerika olmak üzere Avrupalı devletlerin dikkatleri mahkemeye ve tutuklu bulunan kolej öğretmenlerine çevrilmişti.

Özellikle yatılı kızlar okulunun yeni yapılmakta olan binasında çıkan yangın olayından sonra olaylara ilgi duymaya başlayan Amerika Birleşik Devletleri İstanbul’daki elçisi David Thompson vasıtasıyla Ermeni tutukluların Ankara’da yapılacak olan mahkemesini izlemeyi düşünüyordu (Chicago Daily Tribune, 17 April 1893: 5; The New York Times, 17 April 1893: 5; The Washington Post, 18 April 1893: 7; Brooklyn Eagle, 17 April 1893: 2). Ancak İngilizler, kolej öğretmenlerinin de içinde yer aldığı Ermeni tutukluların Ankara’da gerçekleştirilecek olan davalarına biraz daha fazla önem veriyorlardı. Özellikle Londra’da bulunan İngiliz-Ermeni Cemiyeti ve Ermeniler Ankara mahkemesinin İngiltere Hükûmeti tarafından yakından takip edilmesi hususunda yoğun baskılar yapıyorlardı.

Konuyu meclise taşıyan cemiyet başkanı ve aynı zamanda Parlamento üyesi olan Stevenson, Ankara’da gerçekleştirilecek olan mahkemeyi İngiltere Hükûmeti’nin ne şekilde takip edeceğini soruyordu. Stevenson, mahkemeyi izlemek amacıyla İngiltere Hükûmeti’nin özel bir konsolosluk görevlisi ya da diplomatik bir memur göndermesi gerektiğini düşünüyordu. Ancak İngiltere Dışişleri bunun için özel bir görevlinin gönderilmesinin gerekli olduğuna inanmıyordu. Bu yüzden Stevenson’un sorusuna Dışişleri Müsteşarı Edward Grey, Ankara’ya özel bir konsolosluk görevlisinin gönderilmesi hususunun mantıklı olmadığı cevabını verdi. Zaten Konsolos Tom Newton’un mahkeme ile ilgili gelişmeleri rapor ettiğini ve Ankara’da ikamet eden konsolosun kesin ve tam bir rapor hazırlamasına hiçbir engel bulunmadığını söylüyordu (The Times, 3 May 1893: 6). Buna göre İngiltere, Ankara Konsolosu Tom Newton ile Erzurum Konsolosu R. W. Graves sayesinde gelişmeleri takip edecekti. 2 Mayıs 1893’te Ankara’dan İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Clare Ford’a gelişmeleri bildiren Konsolos Newton, mahkemenin neden başlamadığı hususunda Sivas vilayetinden yakın zamanda bir miktar Ermeninin geldiğini ve yetkililerin Merzifon’dan gelecek olan belgeleri bekledikleri, bu belgeler gelir gelmez mahkemenin başlayacağını bildiriyordu. Ankara’da mahkeme edilmek üzere bekleyen 53 Ermeni bulunduğunu, Sivas valisinden öğrendiğine göre ne Kayseri ve Yozgat’ta,

ne de başka bir yerde mahkûm kalmadığını ekliyordu. Newton, Ankara Mahkemesi’ni izlemek için yaptığı müracaatın vali tarafından kabul edildiğini ve duruşmalar başladığı zaman günlük olarak gelişmeleri aktaracağını söylüyordu (Turkey, 1896: Belge No: 122/1, s. 104; Şimşir, 1989: Belge No: 138/1, s. 200).

Ankara Mahkemesi’ni izlemek üzere Erzurum Konsolosu Graves, 4 Mayıs’ta Ankara’ya geldi. Ankara Valisi Abidin Paşa’nın kendisini istasyonda karşılaması için bir araba göndermiş ve şehirde kaldığı müddetçe de hizmetine tahsis etmişti. Graves daha sonra Newton ile beraber valiyi ziyaret etti. Erzurum Konsolosu, burada resmî bir görevi olmadığını, fakat Ermeni olayları ile ilgili bilgi öğrenmek istediğini söylüyordu. Bunun üzerine vali, Graves’in daha önce diğer kaynaklardan duyduğu ve Newton’un da buradayken öğrendiği olaylar hakkında uzun ve açıklayıcı bir konuşmaya başladı. Ermeniler arasında Ankara ve Sivas vilayetlerinde başlayan bu hareketlerin merkezi Merzifon şehri olduğu şüphesizdi. Buradan Ankara hariç, Yozgat, Kayseri, Sivas, Çorum ve diğer vilayetlere yayılmıştı. Yakalanan birkaç elebaşının itiraflarıyla bu hareketin Atina, Cenevre, Marsilya ve Londra’daki Ermeni komiteleri tarafından hem maddi hem de manevi yönden desteklendiği ortaya çıkmıştı. Parayla tutulan bu kışkırtıcılar Anadolu’nun çeşitli yerlerine gönderilmişti. Bunların çoğunluğu gençlerden ve avam sınıfının cahil tabakasından oluşuyordu. Birçok Ermeni entrikasında olduğu gibi muhbirler sayesinde hükûmet yetkilileri olaylara karışanları tespit ediyordu. Bu komite üyeleri tarafından birkaç cinayet işlenmiş, postalara silahlı saldırılar düzenlenmiş ve şüphelendikleri muhbirleri öldürmüşlerdi.

Hükûmet aleyhindeki bildirilerin dağıtılmasından sonra, Osmanlı Hükûmeti harekete geçti. Olaylara karıştığı tespit edilenler ile birlikte ya kendi akılsızlıklarından ya da bu gizli örgüt üyeleri ile arkadaşlıklarından dolayı bazı masum kişiler de tutuklandı. Abidin Paşa, bunların büyük bir çoğunluğunun, bildiri asma olayına karışanlar da dâhil olmak üzere serbest bırakıldığını söyledi. Suçlarını itiraf eden 53 kişi tutuklu olarak kaldı. Suçları ne olursa olsun tutuklulara insanca muamele edildiğini, arkadaşlarıyla konuşmalarına izin verildiğini ve doktor tarafından her gün muayene edildiklerini beyan etti. İlk zamanlarda dizanteri hastalığına rastlanmıştı, ancak şu an sağlık durumları oldukça iyi idi. Graves bundan sonra Abidin Paşa hakkındaki izlenimlerini aktarıyordu. Valinin, olayların önemini abartmaktan uzak olduğunu ve gereksiz katı

muameleden hoşlanmadığını söylüyordu. Daha sonra Abidin Paşa, konsoloslar ile görüşmesi için olayların önde gelen suçlularından Andon Rüştuni’yi çağırdı (Turkey, 1896: Belge No: 124, s. 105; Şimşir, 1989: Belge No: 139, s. 202).

Konsolos vekili Newton ona mahkûm olmasının nedeni sordu. Hiç tereddüt etmeden sosyalist olduğunu, amacının sosyalist düşünceleri yaymak olduğunu, Atina’dan Mersin’e geldiğini ve orada kısa bir süre kaldıktan sonra Kayseri’ye geldiğini ve burada Türk yetkilileri tarafından yakalandığını anlattı. Ayrıca Türk yetkililerini tanımadığını ve bu ülkenin kanunlarına boyun eğmeyeceğini belirtti. Newton, bu adamın cesur ve utanmaz bir tavır sergilediğini, hapishanedeki çoğu kişiyle bu sosyalist düşüncelerini paylaştığını gizlemediğini söylüyordu. Rüştuni’nin cesur tavrından ve yaptığı açıklamalardan böyle insanların ülkede serbest bırakılmasının tehlikeli olacağı kanaatine vardığını bildiriyordu (Turkey, 1896: Belge No: 122/2, s. 104; Şimşir, 1989: Belge No: 138/2, s. 201; Kirakossian, 2003:179-180). Graves ise Andon Rüştuni’nin büyük bir cesaret gösterdiğini ve bir sosyalist olduğunu ölüm pahasına da olsa elinden geleni yapacağını söylediğini aktarıyordu. Yaptığı işler için dışarıdan para aldığını ve amacının ülkede bir karışıklık çıkarıp dış güçleri olaya müdahale etmek zorunda bırakmak olduğunu açıkladı (Turkey, 1896: Belge No: 122/2, s. 104; Şimşir, 1989: Belge No: 138/2, s. 201). Konsoloslar, Abidin Paşa’nın yaptığı açıklamalardan tatmin olmuşlardı. Andon Rüştuni’nin sözleri de adeta valinin açıklamalarını destekler mahiyetteydi.

Erzurum Konsolosu Graves, Abidin Paşa’ya Tomayan’ın kayın biraderi olan Papaz Hoffmann’ın İstanbul’dan ayrılacağı sırada bir mektup verdiğini ve bu mektubu Tomayan’a teslim etmesi gerektiğini söyledi. Paşa mektubun verilmesine izin verdi, ancak Tomayan’ın yazacağı cevabı gönderilmeden önce okunması şartını koydu. Daha sonra İngiltere konsolosları Tomayan ile uzun bir görüşme yaptılar. Tomayan suçsuz olduğunu, kazara ya da kasıtlı olarak bu gizli örgütün başı olan ve şu an adaletten kaçan akrabası Artin Tomayan ile karıştırıldığını söyledi16. Paşa kendisiyle çok nazik bir şekilde konuşmuş ve en kısa sürede serbest kalacağını umduğunu söyleyerek onu cesaretlendirmişti. Tomayan, çok sağlıklı olduğunu, ayrı bir odada hapsedildiğini ve

16 Lucy Tomayan, eşinin Harutyun Tomayan ile karıştırıldığını iddia ederken, Karabet kendisinin Artin Tomayan ile karıştırıldığını söylüyordu. Tomayan tarafından ortaya atılan bu iddialar üzerine Artin Tomayan ve arkadaşlarının da bir an önce yakalanmaları talimatı verildi (Y. EE. 871, s. 365).

orada rahatının yerinde olduğunu söyledi. Konsolos Graves, kıyafetlerinin temiz olduğunu, söylediği gibi iyi gözüktüğünü belirtiyordu. Tomayan odadan ayrıldıktan sonra Abidin Paşa, konsolosa Tomayan davası hakkında ne düşündüğünü sordu. Ona karşı tarafsız ve adaletli bir şekilde hüküm verilmesini umduğunu, çünkü bu davanın hem İngiltere’nin hem de Avrupa’nın dikkatini üzerinde topladığını belirtti. “Dahası eğer Tomayan’a ve diğer tutuklulara özgürlükleri verilmezse ve masumiyetleri yasal bir şekilde ilan edilmezse Osmanlı Devleti’ne karşı olumsuz bir kanı hâsıl olacağından şüpheniz olmasın” diye de ekledi. Vali evrakların kalan kısmının Merzifon’dan bugün geldiğini, büyük bir dikkatle bunları inceleyeceğini, eğer haklı bir şüphe varsa veya bu olaylara az da olsa karıştığı ortaya çıksa bile Tomayan’ın suçlu olmadığına inanırsa tahliye edilmesi için elinden geleni yapacağını söyledi. Bunu, basında ve başka yerlerde güçlü destekçiler bulmuş ve Avrupa’da büyük bir sempati kazanmış gibi görünen bir adamın davasında ülkesinin kasıtlı olarak adaletsizlik yapıldığı şüphelerini ortadan kaldırmak için yaptığını belirtti. Paşa, onun tehlikeli bir komplocu gibi görünmediğini ve konuşmadığını, serbest bırakılınca kimseye zarar vermeyeceğini ekledi. Graves, Abidin Paşa’ya Tomayan için bir iyilik yapılmasını istemeye gelmediğini, sadece adaletin yerini bulmasını umduğunu söyledi. Ancak içinde bu görüşmenin Tomayan lehinde olacağına dair umutları olduğunu bildiriyordu17. Konsolos Graves, Tomayan için bir iyilik yapılmasını istemeye gelmediğini bildiriyor ancak Vali Abidin Paşa’ya eğer Tomayan’a ve diğer tutuklulara özgürlükleri verilmezse Osmanlı Devleti’ne karşı olumsuz bir durumun meydana geleceğini ihtar etmekten de geri kalmıyordu.

Konsolos vekili Newton daha sonra yine Vali Abidin Paşa ile görüştü. Bu görüşmesini İstanbul’a Clare Ford’a aktaran Newton, mahkeme ile ilgili evrakların ulaştığını bildiriyordu. Vali ile yaptığı görüşmede mahkemenin ayın 11’inde başlayamayacağını belki daha sonra başlayabileceğini söylediğini yazıyordu. Vali ayrıca gazetelerde

17 Turkey, 1896: Belge No: 124, s. 106; Şimşir, 1989: Belge No: 139, s. 204. Ankara Valisi Abidin Paşa, trenle Ankara’ya gelen Erzurum İngiliz Konsolosu Graves’in, Ankara İngiliz konsolosu ile birlikte kendisini ziyaret ettiklerini bildiriyordu. Konuşma sırasında, Karabet Tomayan’ın eşinin Alman impa-ratorunun papazı olan Pastor (Papaz) Hoffman’ın kızı olduğunu İngiltere ileri gelenlerini ve Avrupa basınından birçok kişiyi tanıdığını, asıl suçlunun kaçak olan Artin Tomayan olduğunun işitildiğini söylemişlerdi. Karabet Tomayan hakkında Osmanlı Hükûmeti’nin merhametinin beklendiğini belirtmeleri üzerine Abidin Paşa, kendilerine konunun adaletli bir şekilde çözümleneceği cevabını verdi. Konsolosun ifadesinden anlaşıldığı üzere dört-beş gün daha Ankara’da kalıp ondan sonra Sivas yoluyla Erzurum’a gidecekti (BOA, Y. A. HUS, 273/111).

genellikle Tomayan’dan bahsedildiğini, fakat mahkeme edilmeden serbest bırakılmasının mümkün olmadığını, tek çarenin onun da diğer Ermenilerle birlikte yargılanması olduğunu söylemişti. Tomayan kışkırtıcı faaliyetlerde bulunmakla suçlanıyordu, yetkililerin bu amaçla Merzifon civarında 15 köyü dolaştığını tespit ettiklerini bildirmişlerdi. Tomayan bu köyleri sadece ticari maksatla dolaştığını söylese de, Osmanlı yetkilileri onun buralarda hiçbir ticari işi olmadığını ve amacının Ermeni halkı hükûmete karşı ayaklandırmak olduğunu düşünüyorlardı (Turkey, 1896: Belge No: 125, s. 107; Şimşir, 1989: Belge No: 137, s. 199).

Erzurum Konsolosu R. W. Graves daha sonra Tomayan ile tekrar görüşme imkânı buldu. Tomayan, Ankara’ya vardığında kendisine çok insanca davranıldığını fakat Merzifon’dan yola çıktığında kötü muamelelere uğradığını, yarı aç, kelepçeli olarak Merzifon’dan Çorum’a kadar geldiğini anlattı. 5 gün boyunca ellerinin odundan kelepçeler arasında bulunduğundan dolayı dinlenme imkânı bulamadığını ve bileklerinde yaralar oluştuğunu söyledi. Çorum’da kaymakamın kendisini ve diğer tutukluları dövdüğünü iddia etti. Bunun üzerine konsolos Tomayan’ı gerçekleri anlatması hususunda sıkıştırdı. Abidin Paşa’nın buradaki tutuklulara kendi mutfağından yiyecek yardımı yaptığını ve hapishanedeki durumun gelişmesi için kişisel gayret gösterdiğini öğrendiğini söyledi. Daha sonra valiye Tomayan aleyhinde yapılan başlıca suçlamaların neler olduğunu sordu. Bunlar, Kayseri’de bulunan 5 Ermeni tutuklu Karabet Tomayan’ın Baron Mine takma adıyla Merzifon’daki ihtilal cemiyetinin gerçek başkanı olduğunu haber vermişlerdi. İkincisi, iki yıl evvel Tomayan, Kayayan ile beraber Yozgat, Kayseri ve Sivas civarlarına görünüşte iş için ancak gerçekte halkı hükûmete karşı harekete geçirmek amacıyla bir gezi düzenlemişti. Üçüncüsü ise, Ankara’da bulunan bir tutuklu Gemerek’te iken Tomayan’ın kışkırtıcı bir konuşma yaptığını işitmişti. Vali Abidin Paşa, Tomayan’a, bu beş tutuklunun kendisini kişisel olarak tanımadıklarını fakat onun Baron Mine olduğuna inandıklarını söyledi. Tomayan cemiyetin lideri olan Artin Tomayan’dan daha çok tanındığı için böyle bir hata yapılmış olabileceğini düşünüyordu. İkinci konuda Tomayan, okulların tatil olduğu dönemde bir iş için para toplamak amacıyla böyle bir seyahat yaptığını, ülkeyi görmek için de gittiği yoldan daha farklı bir güzergâhtan döndüğünü anlattı. Üçüncü konuda ise böyle bir konuşma yaptığını hatırlamadığını söyledi. Tomayan’ın

bu açıklamaları üzerine Graves, aleyhinde öne sürülen suçlamaların Sivas’ta bulunan bazı yetkililer tarafından ortaya atılmış olabileceği inancında olduğunu bildiriyordu (Turkey, 1896: Belge No: 126/1, s. 107-108). Graves, bu tavrı ile Tomayan’ın aklanması için elinden gelen gayreti göstermekten çekinmeyeceğinin de ilk sinyallerini vermiş oluyordu.

Graves’in ardından Newton da Tomayan ile ilgili bu görüşmeyi İstanbul’daki İngiliz Büyükelçisi Clare Ford’a aktarıyordu. Newton da tıpkı Graves gibi Tomayan’ın bu olaylarla ilgisi olmadığına inanmıştı. Yedi yıldır tanıdığını söylediği valinin nüfuzunu Tomayan’ın yararına kullanacağını düşünüyordu. Mahkemeyi yönetecek olan hâkimin yetenekli biri olduğunu, onun ellerinde davanın kesin bir adaletle buluşacağına inandığını söylüyordu. Tabii bunun İstanbul’dan gelecek talimatlara bağlı olduğunu da ekliyordu (Turkey, 1896: Belge No: 126/3, s. 110). Böylece Tomayan hakkındaki tüm iddiaları reddetmiş, kendisi ile görüşmeye gelen konsolosları da buna ikna etmişti. Bu arada Trabzon Konsolosu Longworth da Sivas aldığı iki imzasız mektubu İstanbul’a iletiyordu. Mektuplarda Mardiros’un Tomayan ve Kayayan aleyhine verdiği ifadenin vali tarafından saptırıldığı iddia ediliyordu (Turkey, 1896: Belge No: 127, s. 110-111). 15 Mayıs’ta Longworth Trabzon’dan üç mektup daha gönderiyordu. Bunlardan birincisi yine Sivas’tan gönderilmiş imzasız bir mektuptu ve Kayseri’de meydana gelen olayları anlatıyordu. Diğeri ise Ermeniler tarafından hazırlanmış ve siyasi nedenlerden dolayı Sivas’ta tutuklu bulunan Ermenilerin listesini içeriyordu. Üçüncüsü ise Kayayan’ın Yozgat hapishanesinde iken yazdığı bir mektuptu. Kayayan mektubunda Ankara’ya doğru elleri kelepçeli olarak yolculuk etmek zorunda olduklarını anlatıyordu. Ve bu zamana kadar yabancı devletlerin müdahalesinin herhangi bir yararını göremediklerini söylüyordu. “Bizle ilgili ne oldu da olayların gelişimi bir kıl genişliği kadar bile değişmedi?” diye soruyordu. Büyük umutlarının sonuçsuz kalmasına inanmak istemediklerini, yabancıların kendilerine olan güvenlerinin değişmediğini umduklarını yazıyordu. Yarın veya bir gün sonra Ankara’ya varacaklarını söyleyen Kayayan, mahkemenin burada toplanacağını bildiriyordu. Bu hususta hiçbir bilgisi bulunmamasına rağmen Amerikalı veya yabancı bir temsilcinin orada hazır bulunacağından hiç şüphesi olmadığını söylüyordu. Eğer bir temsilci yoksa kendilerine sorulan soruları cevaplayıp cevaplamayacaklarını

bilemediklerini, bu yüzden de yabancı bir temsilcinin varlığının bir zorunluluk hatta kendileri için çok hayati olduğunu yazıyordu. Eğer, hiçbiri yoksa telgraf çekilmesini ya da bir kişinin tren yoluyla gelmesini istiyordu. Mektubun mümkün olduğunca kısa zamanda gerekli yerlere ulaştırılmasını arzu ettiğini söyleyen Kayayan kendilerini merak etmemelerini sağlıklarının iyi olduğunu, paraya ihtiyaçları olduğunda bulabildiklerini yazıyordu. Kendilerini düşünen ve onlar için çalışan herkese selam göndererek mektubuna son veriyordu (Turkey, 1896: Belge No:128, s. 112-114). Kayayan yabancı devletlerin müdahalesi ve kayırması olmadan yapılacak olan mahkemeden kendi lehlerine bir karar çıkmayacağını iyi biliyordu. Bu yüzden de mahkemede yabancı bir temsilcinin bulması hususunda ısrar ediyordu.

Onun bu ısrarları kısa süre içinde karşılık bulacaktı. İngiltere Dışişleri Bakbalığı iki öğretmenin mahkemesinin ne zaman başlayacağı ve kimler tarafından savunulacaklarını soruyordu. Tom Newton, önce mahkemenin Mayıs’ın 20’sinden önce başlamayacağını ve kendilerini savunmak için kimsenin tutulmadığını bildirmişti. Daha sonra Merzifon’dan gerekli belgelerin geldiğini ve mahkemenin Mayıs’ın 20’sinde başlayabileceğini söylüyordu. Gelen bu belgelerin yetkililer tarafından düzenlendiğini, Ermenilere karşı yapılan suçlamaların hazırlandığını, bunlardan her bir mahkûma birer kopyasının verildiğini, kendilerine birer avukat atandığını ve savunmalarını hazırladıklarını bildiriyordu. Adli makamlar Ermeni tutukluların yerel avukatlar tarafından savunulmalarını kararlaştırmıştı. Newton, “Tomayan’a gelince onun için İstanbul’dan bir avukat tutulması tavsiye edilebilir” diyordu (Turkey, 1896: Belge No: 126/2, s. 109).

İşte tam bu sırada mahkemenin başlayacağı ve İngiliz kamuoyunun Ermenilerin suçsuz olduğuna inandıkları anda İngiltere maslahatgüzarı Arthur Nicolson, Merzifon ve çevresinden yeni dönmüş olan bazı Amerikalılar ile yaptığı görüşmeleri aktaran bir yazı gönderiyordu. Gizli ibareli bu memorandum Clare Ford tarafından İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Rosebery’ye de iletiliyordu. Bu Amerikalılar, Dr. Smith, Dr. Franswort ve Cerrah Dodd idi. Bu şahıslardan birincisi Merzifon’da, Dr. Fransworth ile Dodd da Kayseri’de oturuyorlardı. Bütün bu şahıslar, Ermeniler arasında gizli cemiyetler bulunduğundan, bu cemiyetlerin üyelerinin milliyetçi değil korkunç kimseler olduklarından, silâh temin ettiklerinden, para topladıklarından, amaçlarının

açık bir şekilde ihtilal çıkarmak olduğundan, emir verilince öldürmekten çekinmediklerinden ve kendi hallerinde, sakin bir durumda bulunan vatandaşlarına karşı tedhiş uygulamaya başladıklarından şüpheleniyorlardı.

Fesat ve isyan hareketlerinin yalnız Gregoryen Ermenileri arasında kalmayarak, Protestanlar arasında da yayıldığını, komite üyelerinin yazın dağlara çıkacaklarını, eşkıyalık edeceklerini, zaptiyelerin canlarını burunlarından getireceklerini söylediler. Amaçlarının Ermeni sorununa yabancı devletlerin ilgilerini çekmek olduğunu ve görüşlerini açıktan açığa söylemekten çekinmediklerini, Müslüman halkın telaş ve heyecan içinde bulunduğunu ve Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında ciddi bir gerginlik olduğunu da anlatıyorlardı.

Doktor Smith, aldığı bilgiye göre Merzifon, Amasya ve diğer yerlerde bazı Rus ajanlarının da bu hareketleri teşvik ve himaye ettiklerini bildirdi. Smith, ihtilal cemiyetinin, Ermeni ıstıraplarının İngiltere ve diğer memleketlerde kendilerine karşı uyandırdığı alaka ve dostluktan cesaret aldıklarını ve son zamanlarda hareketlerinin daha cesurca ve saldırgan olduğunu da eklemişti. En sakin vatandaşlara yapmakta oldukları vahşice tedhiş, bir kat daha artmış ve kendilerine ilgi göstermeyen, taraftar olmayanları öldürmeleri, sakin ve kendi halinde yaşayanlar arasındaki korkuyu daha çok derinleştirmişti. Sonrakiler, çok zaman gizlice para vermeye zorlanmışlardı. Kabul etmemiş olsalar feci akıbetlere uğrayacaklar, boyun eğseler, hükûmet tarafından bulunup isyancı olarak suçlanmak tehlikesine uğrayacaklardı. Bunun berbat ve çıkmaz bir yol olduğunu söylüyorlardı.

Doktor Fransworth, Ermenilerin çoğunun hareket şeklini değilse de isyan hareketlerinin konusuna, gayesine karşı ilgi ve sevgi göstermekte oldukları düşüncesindeydi. Gerek kendisi ve gerek Dodd, Ermenilerin Ermeni olarak özel bir ıstırapları, sıkıntıları bulunmadığı ve hiçbir vaziyette Rum halktan daha kötü durumda olmadıklarını, birçok yönlerden Müslüman tebaa ile eşit derecede sıkıntıda bulundukları görüşündeydiler. “Bozuk ve adil olmayan bir idarenin kötü sonuçları eşit şekilde Müslüman ve Hristiyanlar üzerine yüklenmektedir. Hâlbuki Müslümanların menfaatlerini savunacak hiçbir yabancı devlet de yoktur. Belki kanun önünde eşitlik mevcut değildir. Bir Hristiyanın tanıklığı belki pek az yerde bir Müslüman’ın tanıklığı

kadar değer taşır. Fakat bunlar daima, bir aksaklık olarak görülüp düzeltilebilecek şeylerdir. Son on yıl içinde Hristiyanların durumunda bir düzelme vardır” diyorlardı. Doktor Fransworth ve Dodd, bütün hal ve durumun, Ermeniler arasında çok güçlü olarak bulunan ve ihtimal ki, yakın bir gelecekte çok tehlikeli bir şekil alacak olan isyan hareketlerini haklı gösteremeyeceği ve bu vaziyetin pek açık şekilde görülmekte olduğu görüşündeydiler. Her ikisi de, Ankara’da Tomayan’ı görmüşler, kendisinin sağlıklı bulunduğunu ve ona iyi davranıldığını anlamışlardı.

Nicolson, bu kişilerle yaptığı görüşmenin ardından kendi fikirlerini aktarıyordu: “Memleket hakkında iyi bilgi ve tecrübe sahibi bütün insanlar, özellikle Ermeniler,

Benzer Belgeler