• Sonuç bulunamadı

1.3. ORTA TUNÇ ÇAĞI KRONOLOJİSİ

1.3.2. Orta Anadolu Bölgesi Orta Tunç Çağı Kronolojisi

Batı Anadolu ve Orta Anadolu Bölgesi’nde, Erken Tunç Çağı’nın erken evrelerinden farklı olarak, Erken Tunç Çağı II döneminin son safhalarından itibaren güçlenen merkezi yönetimlerin siyasal bir kimlik kazanmasıyla birlikte siyasi ve sosyal hayatta değişiklikler yaşanmıştır. Bunun bir yansıması olarak şehircilik gelişmiş, merkezi otoriteye ait binalar ve halka ait yapılar birbirinden ayrılmıştır. Ayrıca hammaddeye duyulan ihtiyaç da fazlalaşmıştır. Ortaya çıkan ihtiyaçlar bölgeler arası kültürel ve ticari ilişkilerin giderek yoğunlaşmasına neden olmuş, Mezopotamya ve Anadolu arasındaki ticari yolların önemini arttırmıştır. Özellikle Mezopotamya'dan Anadolu’ya gelen yenilikler (çömlekçi çarkı ve madencilikte kullanılan yeni teknikler gibi) Erken Tunç Çağı III başlarında Troya’ya kadar yayılımını genişletmiştir. Yine aynı dönemde kültür bölgeleri arasındaki sınırlarda fazla bir değişiklik gözlenmezken,

26

Orta Tunç Çağı Geçiş Dönemi’nin başlarında bu durumun değiştiği ve sınırlarda değişikliklerin olduğu belirgin bir şekilde ortadadır. İçbatı Anadolu Bölgesi’nin kuzey kesimi Batı Anadolu Bölgesi’nin bir parçası iken, geçiş dönemine gelindiğinde Orta Anadolu Bölgesi’nde meydana gelen yeni kültürel ve politik oluşumun bir parçası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum göz önüne alındığında Batı Anadolu Bölgesi’nin ticaret ağının yeniden şekillendiği ve eski yolların önemini kaybetmeye başladığı görülmektedir (Şahin, 2015: 102). Anadolu'nun yeniden şekillenmeye başladığı bu dönemde Orthmann (1963: 9) iki farklı seramik grubunun varlığından (Kızılırmak Kavsi kuzeyi ve güneyi) bahsetmektedir. Mellaart (Llyod ve Mellaart, 1963: 292) ise bu seramiği “Hitit Malı” olarak adlandırmaktadır ve kuzeybatı Anadolu’dan Orta Anadolu Bölgesi’ne yayıldığını söylemektedir. Geçiş Dönemi seramiğinin yayılım alanı daha sonraki süreçte Orta Anadolu Bölgesi’nde ortaya çıkacak olan Hititler’in Eski Hitit Dönemi'ndeki yayılım alanı ile uyuştuğu görülmektedir. Buradan hareketle Şahin (2013:1-4, 2015: 102-103), Hititler’in siyasi ve kültürel kimliğinin ortaya çıkmasına olanak sağlayacak koşulların Geçiş Dönemi’nde atıldığını ileri sürmektedir.

Orta Tunç Çağı’nın başlangıcından itibaren Orta Anadolu köklü değişimlere sahne olmuştur. Bu değişimlerin sonucunda Orta Anadolu Bölgesi’nde Orta Tunç Çağı dönemi iki evreli olarak karşımıza çıkmaktadır. Birinci evre Asur Ticaret Kolonileri Dönemi (M. Ö. 1900/1800-1650), ikinci evre ise Eski Hitit Dönemi (M. Ö. 1650- 1500) olarak tanımlanmaktadır (Sarı, 2012: 12).

Asur Ticaret Kolonileri Dönemi (M. Ö. 1900/1800-1650); bugüne kadar tespit edilen limum listelerinden yola çıkılarak 200 yıl gibi uzun bir zaman diliminde sürdüğü düşünülen, Anadolu’nun yazı ile tanışması sürecinin başladığı ve Mezopotamya ile Anadolu arasındaki ticaretin yoğunlaştığı dönemdir (Özgüç, T. 2005: 9). Asurlu tüccarlar önceleri kendilerine yakın bölgeler ile ticarete başlamış ve daha sonra genişletilen ağlar sayesinde Anadolu içlerine kadar uzanan ticaret kolonileri kurmuşlardır (Özgüç, T. 2005: 5). Ticaret sisteminin özünü Asurlu tüccarların eşek kervanlarıyla Anadolu’ya Babil’den getirdikleri kumaş ve bakır, Afganistan’dan getirdikleri kalay ve bunun karşılığında Anadolu’dan götürdükleri altın - gümüş gibi

27

bazı madenler oluşturur. Ticaretin daha sistemli yürütülebilmesi için oluşturulan karum6 ve wabartumların7 Anadolu’da geniş bir coğrafyaya yayıldıkları bilinmektedir. Yerleşimlerden ele geçen kil tabletler sayesinde Anadolu’da yer alan Kaneš (Kültepe), Hattuš (Boğazköy), Ankuwa (Alişar) ve Puruŝattum (Acemhöyük) gibi karumların lokalizasyonları tespit edilebilmiştir. Ancak Zalpa, Durhumit, Hahhum, Hurama, Nihria, Uršu ve Tavinia gibi karumlar tabletlerden bilinse bile nerede oldukları halen tartışma konusudur (Larsen, 1977: 237). Wabartumlar için ise Banda, Kuššara, Hanaknak, Karahna, Mama, Šalatuvar, Samuha, Tuphia, Ulama, Vašhania örnek olarak sayılabilir (Orlin, 1970: 35). Orta Anadolu bölgesinde kurulan koloni sisteminin en çok öne çıkan yerleşimi bugün Kültepe olarak tanıdığımız Kaneš – Karum’dur. Yerleşimde yapılan kazılar sonucunda Kültepe’de dört yapı katı açığa çıkarılmış ve Karum II. tabakadan itibaren bu yerleşimin Asurlu tüccarların gözde ticaret merkezi haline geldiği anlaşılmıştır. Bu tabakada yapılan arkeolojik çalışmalarda ele geçirilen çivi yazılı tabletlerde kral isimlerinin yer alması Orta Tunç Çağı kronolojisi için çıkış noktası olarak sayılabilir. II. kat krallarından tespit edilen tek kral Labarša’dır. Limu listeleri değerlendirildiğinde, Kültepe'de karumun II. tabakası Veenhof'a (2000: 137-138; 2003: 57) göre, Assur kralı I. İrušum, Ikunum, Šarrukin, II. Puzur-Aššur ve Naramsin'le çağdaştır ve M. Ö. 1920/1910-1840/1830'a tarihlendirilir. Günbattı (Günbattı, 2008: 15) ise II. tabakanın Ikunum, Šarrukin, II. Puzur-Aššur ve Naramsin'le çağdaş olduğunu ve M. Ö. 1927-1836'ya tarihlendirilmesi gerektiğini öne sürmektedir. Karum’un II. tabakasının bir yangın felaketiyle sona ermesi sonrasında Ib katında tekrar iskan faaliyetleri olmuştur. Eponymsleri inceleyen Günbattı, Kültepe tabakaları II ve Ib katları arasında 2-3 yıllık bir boşluğun olduğunu ve Kültepe Ib’nin M. Ö. 1833/32 – 1719 yılları arasında bulunduğunu ileri sürmektedir (Günbattı, 2008: 15). Kültepe yerleşiminde Ib katının bilinen kralları; Hurmeli8, İnar9, Waršama10

, Pithana11, Anitta12

6 Karum: Akadça “liman” anlamına gelmektedir ve Anadolu’da “Pazar yeri-ticaret merkezi” anlamında

kullanılmıştır (Özgüç, T.,2005:5).

7

Wabartum: Akadça “misafir” anlamına gelen wabartumlar misafirin konakladıkları yer anlamında kullanılmıştır (Özgüç, T.,2005:6).

8 Hurmeli; Kültepe Kaneš Ib tabakasının bilinen ilk kralıdır. Hurmeli isminden dolayı Hurama kentinden

geldiğini göstermektedir fakat Kaneŝ’te yardımcısı olup olmadığı bilinmemektedir. M. Ö. 1790 yıllarında öldüğü düşünülmektedir (Günbattı, 2012:25).

9

Inar; en az 9 yıl hüküm sürdüğü bilinmektedir. Haršamna ve Kaneš savaşını başlatmıştır. 1775-1790 Asur kralı I. Šamsi Adad ile çağdaştır (Günbattı, 2012:25).

10 Warŝama; Mama kralı Anum Hirbi ile arasında gerçekleşen mektuplaşmadan tanınmaktadır. M. Ö.

28

ve Zuzu13’dur (Barjamovic, vd., 2012: 40, Günbattı, 2012: 25, Larsen, 2015: 32). Bunların dışında İqqati belgelerinde söz sahibi olarak geçen Harpatiwa ve son zamanlarda yayınlanan iki metinden bilinen Bahanu hakkında herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır (Günbattı, 2012: 25, Larsen, 2015: 32). Kültepe'de Karumun Ib tabakası ve çağdaşı Acemhöyük saraylarından bulunan Asur kralı I.Šamsi-Adad, Karkamış kralı Aplahanda ve Yamhad kralı Yahdunlim’e ait mühür baskı izlerine dayanarak Sarıkaya Sarayı M. Ö. 18 yy tarihlendirilmiştir (Özgüç, N., 1977: 362). Buna ek olarak, Sarıkaya Sarayı’nın tabanından alınan örnek üzerinde uygulanan dendrokronolojik analizler sonucunda M. Ö. 1774 tarihi tespit edilmiştir (Kuniholm, vd., 2005: 45). Kültepe Karum Ib tabakasındaki Warşama Sarayı’nın tabanından alınan örnekler üzerinde yapılan dendrokronolojik analizler üzerinde çalışan Peter Kuniholm (2005: 45), sarayın M. Ö. 1832 yılında inşa edildiğini ve 61 yıl sonra yenilendiğini öne sürmektedir. Sarayın M. Ö. 1771 yılındaki yenileme tarihinden sonra ne kadar süre daha kullanıldığı bilinmemektedir. Ek olarak bu sarayda ele geçen mühür baskısı özelliklerine dayanarak N. Özgüç; Kültepe Karum Ib’nin Asur kralı I. Šamsi Adad (M. Ö. 1776-1809), Babil kralları Hammurabi (M. Ö. 1750-1792) ve Šamsi Iluna’nın (M. Ö. kabaca 1740-1809) ilk on yılıyla çağdaş olduğunu önermektedir. Vennhoof (2000: 139) ise orta kronolojiye bakarak Asur kralı I. Šamsi Adad’ın M. Ö. 1808 - 1776 yılları arasında ülkeyi yönettiğini belirtilir iken, W. V. Soldt (2000: 143), Šamsi Iluna’nın M. Ö. 1653 – 1616 tarihlerinde yönetimde olduğunu önermiştir. Dendrokronolojik çalışmaları göz önünde bulunduran Veenhof (2000: 149); Kültepe II. tabakasını M. Ö. 1795-1775 tarihlendirir ve yeniden yapılandırma tarihini de M. Ö. 1765-1745 olarak belirler. Ayrıca Kültepe ve Sarıkaya Saraylarının yeniden yapılanma tarihlerinin eşleşmesinin rastlantısal olamayacağına dikkat çeken Veenhof (2000: 149), orta kronolojiye göre, eldeki veriler ışığında Kültepe Ib takasını M. Ö. 1800-1730 yıllarına tarihlemektedir. Ib katında Asur ile giderek ticari ilişkilerin zayıfladığı ele geçen tabletlerden anlaşılmaktadır. Asur’da meydana gelen siyasi iktidar sorunundan dolayı ticaretin asıl noktası haline gelen özellikle kalayın ve dokumalık kumaşların Anadolu’ya gelişi durdurulmuş ve

11 Pithana; Kuššaralı Pithana Kaneš’i feth etmiştir ve batıya doğru genişleme politikası izlemiştir.

Saltanatının M. Ö. 1750-1740 yılları arasında kısa bir zaman diliminde olduğu düşünülmektedir (Günbattı, 2012:25).

12

Anitta; Pithana’nın oğlu, M. Ö. 1730 yılında Hattuşa’yı ele geçirmiştir. M. Ö. 1725-1740 yılları arasında Kaneŝ’te hüküm sürmüştür. Karum’da iki adet tapınak inşa ettirmiştir (Günbattı, 2012:25).

13 Zuzu; Bilinen son kraldır ve yılların listelendiği belgelere girmiştir. M. Ö. 1725 yılından sonra tahta

29

sistemdeki aksaklık Anadolu’da var olan şehir devletleri üzerinde yıkıcı bir etki oluşturmuştur. Asurluların Anadolu’yu terk etmeleri ile sadece ticari ilişkiler değil, Anadolu halkı tarafından kullanılan Eski Asur çivi yazısı da kaybolmuştur. Asurluların Anadolu ile ticari ilişkilerin neden giderek zayıfladığına dair kesin bir bilgi olmasa da, kuzeyde Hititlerin güçlenerek Kaneš’e kadar genişlemeleri ve yaşanan iç karışıklıklar Asurlu tüccarları endişelendirdiğini düşündürtmektedir (Larsen, 1976: 366).

Asur Ticaret Koloni Dönemi’nde Kültepe Ib (Level 10-6) (Kulakoğlu, 2011: 1014) dışında karşımıza çıkan ve dönem ile ilgili bilgi veren merkezler arasında Boğazköy Büyükkale IVd tabakası, Kuzeybatı terası 8a-b tabakaları, Aşağı Şehir 4 (Seeher, 2006: 197-213; 2017: 29-33,) Alişar “Tepe (M)” 5M ve “Teras (T)” 12T (Mellink, 1992: 207-220), Konya-Karahöyük I-IV tabakalar (Alp, 1961: 523), Acemhöyük I- IV. tabakaları (Özgüç, N. 1980: 621) ve Kaman Kalehöyük IIIb-IIIc tabakası (Omura, S. 1997: 134), Kırşehir Yassıhöyük II. tabaka (Omura, M. 2010: 361) yerleşimleri de yer almaktadır.

Kültepe'de karumun Ib tabakasının sona ermesiyle birlikte, Ib yerleşimimin üzerine kurulan Ia yerleşimi ile Eski Hitit Dönemi'nin başladığı düşünülmektedir. Kültepe Ib tabakasında ele geçen altın folyo üzerindeki tanrı tasviri taşıdığı çok sayıda Hitit özelliği ile Asur Ticaret Kolonileri Dönemi ile Eski Hitit Dönemi arasında uzun süren kültürel bir durgunluğun yaşanmadığının kanıtıdır (Kulakoğlu, 2008: 18). Asur Ticaret Kolonileri Dönemi’nde Hititlerin varlığı Eski Asurca belgelerde geçen şahıs adlarından bilinse bile bu döneme ait herhangi bir Hititçe belge yoktur. Hititçe çivi yazısı ile yazılmış en eski belge Boğazköy arşivlerinde üç parça halinde ele geçirilen Anitta Metni’dir (Neu, 1974: 12-13). Anitta metnine göre; Kuššara kralı Pithana Neša şehirini bir gece baskını ile ele geçirmiştir ve oradaki halka bir baba gibi davranmıştır. Pithana’dan sonra oğlu Anitta Neša’yı başkent yapmıştır. Pithana’nın Kuššara’dan başladığı Anadolu seferlerini oğlu Anitta Neša merkezli olarak devam ettirmiş ve böylece Anadolu’da ilk siyasi birliği gerçekleştirme yönünde adımlar atılmıştır (Neu, 1974: 12-13). Bu metinde adı geçen Neša’nın Asur Ticaret Kolonileri Çağı’nda koloni merkezlerinden biri olan Kültepe olduğu kesin olarak kanıtlanmıştır (Alp, 1963:367- 376). Kuššara kralı Pithana’nın ele geçirdiği Neša halkına iyi davranması, Anitta’nın ise tanrı heykelini Zalpa’dan Neša’ya getirmesi (Kbo-III, 22: 41-42) Asur Ticaret

30

Kolonileri Dönemi’nde Hititler’in Anadolu’da yerleştikleri şeklinde yorumları akıllara getirmektedir ve daha önce de bahsedildiği gibi bu dönem belgelerde geçen Hitit şahıs adları bu görüşü desteklemektedir (Alp, 1952: 243). Anitta adına Kültepe ve Alişar belgelerinde de rastlanmıştır. Kültepe’de bulunan metinde “Kral Pithana ve merdiven büyüğü14

Anitta” ifadesi yer almaktadır. Alişar’da geçen belgede ise “Büyük Kral Anitta, merdiven büyüğü Peruwa” yazılmıştır (Balkan, 1955: 5). Ayrıca Kültepe’de resmi depo binası olarak geçen bir kalıntıda üzerinde “Kral Anitta’nın Sarayı” yazılı bir hançer ele geçmiştir (Balkan, 1955: 25-26). Anitta’dan sonra Eski Hitit Krallığı’na kadar herhangi bir yazılı belge bulunamadığı için bu süreç hakkında bir bilgiye ulaşılamamıştır. Eski Hitit krallığı ile ilgili bilgiler; Telepinu Fermanı, I. Hattuşili’nin vasiyetnamesi ve kurban listeleridir (Osten, 1951: 64-66). Kurban listelerinde rastlanan bazı kralların isimlerine başka herhangi bir belgede rastlanmamaktadır. Kurban listelerinde ilk geçen isim Kantuzzili’dir. Daha sonra “Puššarruma, Tuthalia’nın oğlu Pappadilmah ve Labarna’nın babası” ifadeleri yer almaktadır. Bu isimlerin krallık yapıp yapmadığı kesin olarak bilinmemektedir fakat eğer krallık yaptılarsa Puššarruma ve Papahdilmah, Labarna ve Anitta arasındaki zamanda Kuššara’da krallık yapmış olmalıdırlar. Ayrıca Puššarruma ve Pappadilmah isimleri I. Hattušili (KUB I 16 III 41- 43) vasiyetnamesinde de geçmektedir. Ancak genel anlamda Eski Hitit Dönemi denildiğinde, devletin kurucu kralı I. Hattušili ile başlatılır ve Telepinu ile sona erdirilir (Ünal, 2002: 67). Eski Hitit Dönemi'ne ait buluntulara Orta Anadolu’da; Eskiyapar VI. tabaka (Sipahi, 2012: 14), İnandıktepe V. yapı katı (Özgüç, T. 1988: 1-8), Hüseyindede Tepesi I. tabaka (Sipahi ve Yıldırım, 2004: 53) gibi merkezlerde rastlanılmıştır.

Yukarıda verilen merkezlerin dışında Orta Anadolu Bölgesi’nde Büklükale'nin 3. tabakası (Matsumura, 2013: 274), Gordion/Yassıhöyük 10. tabaka (Voight, 2005: 27), Kayapınar 2. kat (Temizer, 1954: 317), Karaoğlan'ın IV. tabakası (Arık, 1939: 27) Kayalıpınar'ın V-VI. tabakaları (Müller-Karpe, vd., 2006: 222-233), Ovaören Toprak Höyüğün I. tabakası ile teras yerleşiminin Ia. tabakası (Şenyurt, vd., 2013: 24-25), Asarcık/Ilıca'nın IV. tabakası (Orthmann, 1966: 27-88), Polatlı Höyük'ün IV. kültür katı XXIII-XXXI tabakaları (Llyod ve Gökçe, 1951: 33-52). Orta Tunç Çağı’na tarihlendirilmiştir. Bu merkezlerle ilgili elde edilecek yeni sonuçlar ve yapılacak

14 Rabi Simmiltim; merdiven büyüğü, kraldan sonraki en yüksek otoritedir. Belgelerde veliaht anlamında

31

yayınlar, diğer bölgelerle karşılaştırıldığında daha kesin tarihleri olan bölgenin kronolojisinin daha da sağlamlaşması kesindir.

32

İKİNCİ BÖLÜM

ORTA TUNÇ ÇAĞI’NDA BATI ANADOLU VE ORTA

ANADOLU’NUN SİYASAL DURUMU

2.1. ORTA ANADOLU’NUN SİYASAL DURUMU

Anadolu, M. Ö. 3. binyıldan itibaren özellikle Mezopotamya kültürlerinin- devletlerinin ilgi odağı olmuştur. Bu durumun oluşmasında; Anadolu’nun doğal kaynaklar bakımından zenginliği ve ulaşılması kolay yollara sahip olması etkilidir. Anadolu ve Mezopotamya arasındaki etkileşim hem yazılı belgeler hem de arkeolojik bulgularla kanıtlanmıştır. Özellikle Erken Tunç Çağı’nın ikinci yarısında Orta Anadolu toplumlarının sosyal ve politik gelişimleri, M. Ö. 2. binyılda bu bölgede karşımıza çıkacak uluslararası ilk büyük merkezlerin oluşumuna öncülük etmiştir (Özgüç, T., 2005: 3, Kulakoğlu, 2018: 58). Erken Tunç Çağı II’nin geç safhasında Orta Anadolu (özellikle bu bölgenin kuzeyi) ve İç Batı Anadolu yerleşimlerinde açığa çıkarılan buluntular ekonomik, siyasal ve sosyal açılardan bölgenin ulaştığı seviyeyi göstermesi bakımından önemlidir. Bu durum, metal kaynaklarına yakın bölgelere kurulmuş olan ve kent devleti olarak tanımlanabilecek yerleşimlerin kurulması ile başka bir boyuta ulaşır. Hatti olarak da isimlendirilen bu topluluklar kendi iç dinamikleri ile dışarıdan gelen bazı etkileri de içine alarak hızla kent devleti oluşum sürecine girmiştir. Bu süreçte Mezopotamya ile gerçekleşen ticaret göz ardı edilmemelidir (Efe, 2003: 95, Tekin, 2015: 31-32). Orta Anadolu-Batı Anadolu kazıları ve Mezopotamya çevre kültür bölgesinde bulunmuş olan arkeolojik buluntular bölgeler arası ticaretin varlığını göstermektedir. Kültepe kazılarında bulunmuş olan Akkad ve sonrası döneme ait mühür ve mühür baskıları (Özgüç,T. 2005: 4, Kulakoğlu, 2018: 59), Küllüoba kazısında bulunan Suriye şişesi örnekleri (Efe, 2007: 58), Suriye’nin kuzeyindeki Tell Selenkahiye’de bulunmuş olan depas (Rahmstorf, 2006: 53) bu ilişkileri gösteren arkeolojik kanıtlardan bazılarıdır. Arkeolojik buluntular dışında Anadolu ile Mezopotamya arasındaki ilişkileri gösteren en önemli veriler yazılı belgelerden

33

gelmektedir. Özellikle Akad Devleti’nin kurucusu Sargon (M. Ö. 2334-2279) ve torunu Naram-sin (M. Ö. 2260-2223) dönemine ait yazılı belgeler Anadolu’nun Erken Tunç Çağı sonlarındaki siyasi ve ticari görünümü hakkında önemli bilgiler vermektedir. Bu döneme ait en eski belge Akadça yazılmış nüshasının Tel-El Amarna’da, Hititçe yazılmış nüshasının Boğazköy’de bulunduğu “Šar-tamhari / Muharebenin Kralı” metnidir. Metinde Sargon’un oradaki tüccarların şikayeti üzerine Burušhaddum’a yaptığı sefer anlatılmaktadır. Efsaneye göre Anadolu şehri Burušhaddum’dan Akkad kralı Sargon’a gönderilen delegasyon, ondan bu şehre savaş açmasını istemiş ve ayrıca memleketlerinin zenginliğini canlı bir biçimde tasvir ederek ilgisini çekmeyi çalışmışlardır (Vanstiphout, 1998: 573-576, Özgüç, T., 2005: 3-4, Kulakoğlu, 2018: 58). Naramsin dönemine ait bir belgede ise isyan eden 17 krallıktan bahsedildiği ve bu krallıkların arasında Kaneš’in de varlığı görülmektedir (Veenhof ve Eidem, 2008: 41 ).

Anadolu’da M. Ö. 2. binyılın başlarında erken dönemlere göre bambaşka bir ticari, kültürel ve siyasi ilişkiler ağı ortaya çıkmaya başlamıştır. Assur Ticaret Kolonileri Dönemi olarak da adlandırılan bu dönemde özellikle uzun mesafeli ticaret daha sistemli bir hale gelmiştir. Bu dönem kabaca M. Ö. 2. binyılın başından M. Ö. 18. yüzyılın sonundaki bir evreye tarihlenmektedir15

(Veenhof, 1998: 421-450, Özgüç, T., 2005: 9, Barjamovic, 2018: 28). Bu tarihlendirme önerileri için ana kaynak yıl ‘eponim’leridir. Assurlular tarihlemeyi Assur kralının saltanat yılı sayısına göre belirlemezlerdi. Yıllar, Assur şehrinde ‘limun (limmum)’ unvanı taşıyan ve Şehir Meclisini yöneten önemli bir resmi görevlinin adıyla anılırdı. Bu görev sırayla yapılır ve her yıl yeni bir kişi limun olarak belirlenip bu göreve atanırdı. Böylece Assurlular belirli yılı, bu işlevi yüklenen kişinin adını o yıla vererek ayırt ediyorlardı. Erken dönemlerde bazı benzerleri olan bu tarihleme sistemi, Assur imparatorluğu yıkılana kadar kullanılmıştır (Özgüç, T. 2005: 20-21, Veenhof, 2003: 3, 2011: 30-36). Tarihlendirme için kullanılan ikinci önemli buluntu grubu ise mühür ve mühür baskılı kil topaklardır (bulla). Özellikle bullalar bu konuda önemli bilgilerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır (Özgüç, N., 1989, 377-382, Özgüç, N. ve Tunca, 2001: 2-4)

Bu ticari sistemin bir ucunda bağımsız bir kent devleti olan Assur yer almaktadır. Ticaretin odak noktalarından biri olan Assur kenti hakkında yeterli bilgi yoktur. Asur kentinde M. Ö. 2. binyılın başlarına ait yazılı belge sayısı yirmiyi geçmez,

15

34

Kültepe’de bu sayı yirmi dört bine yakındır (Özgüç, T., 2005: 4, Sagona ve Zimansky, 2009: 199, Günbattı, 2014: 2, Kulakoğlu, 2018: 68). Assur siyasi örgütlenmesinin yanında çok daha iyi bilinen yönü M. Ö. 2. binyılın başlarında Assur kentinde aile şirketi olarak örgütlenmiş tüccarların kurduğu ve bol kazanç sağladıkları, Anadolu’ya bir ağ gibi yayılmış ticaret kolonileridir. Assurlu tüccarlar, Kuzey Suriye’den Anadolu’nun kuzeyinde Karadeniz’e ve Orta Anadolu’nun batısına kadar uzanan geniş bir coğrafi bölgede faaliyet göstermişlerdir (Larsen, 2011: 64, Kool, 2012: 18, Radner, 2018: 3). Bu geniş ticari sistemin her iki tarafa da büyük kazanç getirdiği görülmektedir ve gerçekleştirilen ticaret tamamen antlaşmalar yoluyla yürütülmüştür. Bu antlaşmalarda Assurlu tüccarlara çeşitli haklar tanınmış ve ticaretin sorunsuz sürdürülmesi sağlanmıştır (Özgüç, T., 1999: 70). Ticaret Assur ile Anadolu arasında yürütülen ticaret kervanlarla yapılmaktaydı. Sistem kabaca dört evrede değerlendirilebilir;

* İhraç edilecek malların satın alınması * Malların Anadolu’ya gönderilmesi

* Bunların istenen malların alınabilmesi için hedef bölgede satılması ve * alınan malların Assur’a geri götürülmesi (Veenhof, 2011: 56).

Assurlular bu sistemin daha rahat yürütülmesi için Orta ve Güneydoğu Anadolu’da, çoğu yerli krallıkların merkezlerinde veya önemli şehirlerinde, karu(m) denilen birer ticaret merkezi-pazaryeri kurdular. Akadça ‘liman’ anlamına gelen karum; Anadolu’da ‘pazar yeri’ anlamında karşılık bulmaktadır. Assurlular’ın Anadolu’ya asıl girişlerinin yaşandığı ve Kültepe’deki stratigrafiye göre II. tabaka olarak adlandırılan dönemde buna benzer 30 yerleşim bilinmektedir. Bunlar arasında; Kaneš yerleşimi Assur’dan gelen ve Assur’a giden kervan yollarının ilk durağıdır. Kaneš dışında Anadolu’da diğer karumlardan bazıları Burušhaddum (Purušhanda), Durhumit, Karum- Hattuš, Uršu, Wahšušana ve Zalpa’dır (Larsen, 1976: 366, Özgüç, N., 2015: 4-5, Radner, 2018: 7). Wabartum’lar (wabaratu) karumlara göre daha küçük ticaret merkezleridir. Akadça ‘misafir’ anlamına gelen wabartumlar; daha küçük boyutlu ve ticaret sistemindeki ağırlığı karumlara göre daha azdır (Özgüç, T., 2005: 6, Şahin, 2004: 106, Günbattı, 2012:8). Bunların dışında, herhangi bir kalıcı meclis oluşturmaya yetmeyecek kadar az sayıda Assurlu evin olduğu yerleşimlerde yaşayan tüccarlar, basitçe o yerin sakinleri ya da wašbutum olarak biliniyordu. Bu üç katmanlı sistemde

35

wabartum ve wašbutumlar en önemli karum olan Kaneš’e bağlıydı (Barjamovic, 2018: 26-27). Anadolu’da Assurlular tarafından kurulmuş olan karumların merkezi Kültepe/Kaneš karumudur. Yönetim bakımından bütün karumlar Kaneš’e, o da doğrudan Assur’a bağlıydı. Kaneš, başkent Assur’la, kendine bağlı tüm Anadolu karumları arasında bağ kuruyordu. Kaneš karumu pek çok durumda Assur’un vekili olarak çalışıyor ve yönetici kurul ile göçmen topluluklar arasında başlıca aracı olarak çalışıyordu (Özgüç, T., 2005: 6, Barjamovic, 2018: 26-27). Bu sistemin rahat işlemesi için Assur Anadolu’ya çeşitli görevliler yollamış ve böylece Assurlu tüccarların Anadolu’da kurmuş oldukları kolonilerde, Assur’daki yönetimin bir benzerini Anadolu’daki koloni toplumunda kurmak istemişlerdir. Bu görevliler arasında en önemlilerin birisi ‘rabi sikkatim’lerdir. Anadolu’daki krallık saraylarında görevlendirilen ‘rabi sikkatim’ adi verilen memurlar, hem devletin ihtiyacı olan altın, gümüs, ‘amutum’ ve ‘ašium’ gibi değerli madenlerin Assur’a taşınmasını, hem de kervanların güvenliğini sağlamış olduğu anlaşılmaktadır (Veenhoof, 1997:308, Şahin, 2002: 83). Koloni Çağı’nda Karumların, büyük şehirlerin ve sarayların da sayısı artmıştır. Bu konuda aydınlatıcı veriler Kültepe ve Acemhöyük kazılarından gelmektedir. Kültepe 7-8. katlarda üç, Acemhöyük III. katında ise iki anıtsal saray yapısı açığa çıkarılmıştır. Saraylar yönetim bölümleri, oturma ve malların konulduğu