• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.5. İletişim Teknolojileri ve Kültürel Yaklaşımlar

1.5.1. Geert Hofstede ve Kültür: Zihinsel Programlama Modeli

1.5.2.1. Kültür Endüstrisi

Kapitalizmin ticaret ve kazanç üzerine kurulu işleyişi insan ve toplum yaşamının tüm kesitlerine etki eder, insana dair ne varsa (değerler, gereksinimler, haz duygusu, düşler, hayaller, idealler vs.) ticari kazanç ilişkileri içerisine çekilerek kullanır. Düşüncelerini kapitalizmin eleştirisi üzerinde yoğunlaştırmış olan Frankfurt Okulu teorisyenleri de bu noktadan hareketle tezlerini oluştururlar (Güngör, 2011: s.136). Kapitalizmin ideolojik güç olma eğilimlerini ve kültürü tahakküm aleti haline

106

getirmelerini “kültür endüstrisi” kavramıyla ifade ederler. kültür endüstrisi tartışmaları bağlamında “metalaşma”, “fetişleşme”, “şeyleşme” kavramları da öne çıkmaktadır.

Özellikle Theodor Adorno ve Max Horkheimer’in birlikte yazdığı Aydınlanmanın Diyalektiği adlı eserde, kapitalizmin tüketici kitle kültürünün eleştirisini yaparlar, iki düşünüre göre, kitle kültürü ürünleri derinlikten yoksun, eğlence için üretilmiş yüzeysel ürünlerdir (Yaylagül, 2010: s.99). “kültür endüstrisi” kavramı, bir kültür kuramı değil, bir endüstri kuramı geliştirmek için kullanılır. Geç kapitalizm döneminde kültürün ”şey”leşmesi ve paranın bir kültür haline gelmesinden yola çıkılarak bu yeni kavramla bir “günlük yaşam” kuramı oluşturmaya çalışılır. Endüstri teriminin ilk anlamıyla alınmaması gerektiğini söyleyen Adorno, bu terimle doğrudan üretim sürecinin kastedilmediğini, kültürel malın standardizasyonu ve dağıtım tekniklerinin rasyonelleştirilmesine işaret edildiğini belirtir. (Adorno, 2001). Frankfurt okulunun kitle kültürü ve kitlelere karşı olumsuz yaklaşmalarının temelinde, Avrupa’da yükselen faşist hareketler ve iktidarın kültür ( ve bilinç) endüstrilerini kullanarak kitleleri kolayca yönlendirebilmeleri yatmaktadır.(Yaylagül, 2010:s. 100). Bu eğilimin nedeniyse dönemin liberal ülkelerindeki tekelci kapitalizmin ve Avrupa’da yayılan faşizmin oluşturduğu menfi etkisi ile komünist ve sosyalist sistemlerdeki umutsuzluktu.

Frankfurt okulunun iletişim araçları dolayısıyla da kültür endüstrisi ’ne ilişkin çözümlemesi alabildiğince “değer-yüklü”dür ve pozitivist iletişim araştırmalarının kavramsal çatılarını meşrulaştırmak için benimser göründükleri teknolojist gerekçeyi, tam da “tahakkümün gerekçesi” olarak eleştirir. Horkheimer’e göre, iletişim teknolojisinin (araçlarının) gelişmesi insanları birbirinden ayıran engelleri daha da tahkim eder. Yaşam deneyiminin kitle iletişim araçlarıyla ifadesi olanaksız hale gelmiştir. Kitle iletişim araçları baskıcı kitlesel aldatma araçlarıdır; çünkü özgürlükten yoksunluk duygusu bu araçlarla telafi edilmektedir( akt.Mutlu, 2005, s.63). Kültür endüstrisinin kitle kültüründen farklı olduğundan söz eden Adorno bu kavramla, kitlelerden kaynaklanan bir kültür anlayışının önüne geçmek istediklerinden bahseder (Adorno, 2001) . “kültür endüstrisi” kavramı, bir kültür kuramı değil, bir endüstri kuramı geliştirmek için kullanılır. Geç kapitalizm döneminde kültürün”şey”leşmesi ve paranın bir kültür haline gelmesinden yola çıkılarak bu yeni kavramla bir “günlük yaşam” kuramı oluşturmaya çalışılır. Modern kitle toplumlarında yüksek ve alt

107

kesimlerin kültürü diye birbirinden ayrılmış iki farklı kültür de yoktur. Önceden var olan bu oluşum kitle kültürünün içinde erimiş, yok olup gitmiştir.

Kapitalist düzeni eleştiren Marksist eğilimler, çatışma teorisi temelinden hareket ederler. Toplumun yapısını altyapı-üstyapı olarak ikiye ayıran, diyalektik materyalist bir felsefe olan Marksizm, toplumsal yapıyı iktisadı merkeze alarak yorumlar, “metanın gizemli bir şey olmasının basit nedeni, onun içinde insan emeğinin toplumsal niteliği, insana, bu emeğin ürününe nesnel bir nitelik damgalamış olarak görünmesine dayanmaktadır; üreticilerin kendi toplam emek ürünleri ile ilişkileri, onlarla kendi aralarında bir ilişki olarak değil de, emek ürünleri arasında kurulan toplumsal bir ilişki olarak görünmesindedir.” Metalardaki bu fetişizmin kökeni ise, “bunları üreten emeğin özel toplumsal niteliğindedir”. Marksist kuramın devrim ve sınıf mücadele anlayışını yadsıyan Habermas, bunun yerine “kriz” kavramlaştırmasını getirir. Ona göre, modern toplumlar birer kriz sistemidir. Bu krizin kaynağında ise insanın özgürlük ihtiyacının karşılanamaması vardır. Toplumsal kurumlar baskıcı ve manipülatiftir. İnsanlar bu krize cevap vermek k için etkileşimde bulunurlar ki Habermas buna “İletişimsel Eylem Kuramı” adını verir. “Toplumsal Eylem Kuramı”, toplumsal olarak eylemde bulunan insanların iletişimsel akıl aracılığıyla geleceğe yönelik kolektif planlar yapabileceğini ileri sürer (Yaylagül, 2010: s.107).

Adorno kültür endüstrisi ortamında üretilen ve insanların tüketimine sunulan bilgilerle kitlelerin bilgi bilinç biçimlerinin tam örtüşmediğini ileri sürer. Kapitalizm için önemli olan kitlelerin ne istediği, nelerden hoşlanacakları, neye gereksinimleri olduğundan çok neyi daha kolay satacakları daha önemlidir. Kapitalizmin ticari ilişkileri içerisinde geliştirilen pazarlama ve reklam teknikleriyle bu konuda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir. İnsanların bir ürünü almaları ve kullanmaları için ona gereksinimleri olup olmadığı değil önemli olan, ona gereksinim duymaları, yani ona gereksinim varmış gibi hissetmeleridir. Adorno, popüler kültüre de olumsuz yaklaşır. O’na göre popüler kültür düzeysiz, adi ve tehlikelidir. Her türlü popüler sinema filmini ve caz müziğini bu kategoride görerek eleştirir (akt. Güngör, 2011: s.136).

Kitlesel üretimle birlikte sanatın ve sanatçının doğasındaki değişimi irdeleyen Walter Benjamin, “Mekanik Yeniden Üretim Çağı’nda Sanat” balıklı makalesinde, kapitalizmle birlikte kültürün ve sanatın üretiminin de dönüşüm geçirdiğini

108

söylemektedir. Benjamin’in ana kavramları arasında “aura” (orjinallik) önemli bir yer tutmaktadır, mekanik yeniden üretimin egemen olduğu kapitalizmde orjinallik/otantiklik yani sanatın ve kültürün “aura”’sı yok olmuştur, yani herhangi bir yaratıcılık ve orjinallik içermez ( Yaylagül, 2010: s.98).

Kitle iletişim araçları bu endüstriyel ortamda üretilen ürünlerin kitleler tarafından satın alması için aracılık yapar. Bu süreç içinde insanların tüketim eğilimleri daha da teşvik edilmekte, hatta kışkırtılmaktadır. Bu kışkırtma ve ayartmaların ardından endüstriyel ortamda üretilen kültürel ürünler insanlara sunulur. İnsanların tüketim ortamının bu kışkırtıcı teşvikinin dışında kalmaları hemen hemen olanasızdır. Endüstri ortamında kitlesel olarak üretilerek insanlara empoze edilen kültürün de etkisiyle zamanla toplumlar standardize olmakta, homojen bir yapıya dönüşmektedirler ( Adorno, 2007: s.14 akt. Güngör, 2011: s.137).