• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.4. Toplumsal Gelişim Süreçlerinde İletişim Teknolojileri

1.4.1. Toplum

1.4.1.2. İlkel Toplum ve Kabile Toplumu

İlkel Komünal toplumda yaşam avcılık ve toplayıcılık olarak göçebe halinde şekillenmiştir. İnsanlar cinsiyetlerine göre işler yapmakta, erkekler avcı kadınlar ise toplayıcı olarak görev alarak, toplumsal dinamizmi sağlamaktadır. Klanlar halinde

71

yaşayan insan toplulukları coğrafi koşulların etkisiyle göçebe olarak yaşamakta, bu yüzden herhangi bir bölgede kalıcı olamamaktadırlar. Özel mülkiyet kavramının henüz ortaya çıkmadığı bu toplumsal yapıda eşitlik ve kardeşlik ön plandadır. Zamanla coğrafi koşulların; göçlerin ve kıtlıkların etkisiyle, klanlar birbirleriyle av hayvanları, evlilik ve barınılacak yer problemleri yüzünden mücadele etmeye başladılar. Savaşların başlaması, “insanın insan üzerinde egemenliğini” başlattı. Feodal toplum biçimindeki imparatorluklar ise, kentlerin gelişmesi ve siyasi egemenliklerini yaymaları ile oluşan farklı ırk, din ve mezhepleri içinde taşıyan, güçlü bir merkezi otoriteye sahip toplumlardır. Derebeylikler ise, X, XI ve XII. Yüzyıllarda Avrupa ‘da görülen kendine özgü kuralları, işleyiş biçimi olan küçük toplum biçimidir. Üretimde köle emeğinin yerini, toprak sahiplerinin bakmakla yükümlü oldukları köylüler (serfler) alır. Üretimde yaratılan artı değer, imparator ve derebeylerin gösterişli yaşamları için kullanılır. Ticaret uluslar arası nitelik kazanır. Zanaatkarlık gelişmiş ve örgütlü hale gelmiştir. 11. ve 16. yüzyıl arasında en parlak dönemini yaşayan loncalar, ortaçağ kentlerinin ekonomik hayatına damgasını vurmuştur. Belli kurallara göre örgütlenen loncalarda usta zanaatkâr, yanında kalfa ve çırak çalıştırır ve onlarla birlikte aynı örgüt içinde yer alır. Lonca üyesi olmayan hiç kimse o örgütte çalışamaz. Loncalar basit işbölümüne dayalı bir yapı olduğu için tarım toplumu ekonomisi basit uzmanlaşmaya dayanmaktadır.

İlkel kabile döneminde dil ve konuşma, “insanın, bilgi ve deneyimini, bunların aktarımını ve azami ölçüde kullanımını kolaylaştıracak biçimde biriktirmesine olanak sağlayan” bir araçtır ( McLuhan, 2014: s.12). Söz ve konuşmanın ağırlıklı olduğu bu dönemde iletişim yüz yüzedir. McLuhan’a göre, ilk insanlar için duyma en önemli duyularıydı (Rigel ve ark., 2005: s.17). Yazının henüz bilinmediği çağda, ağaçtaki bir çeltik, renkli bir çakıltaşı, kırık bir dal, insanların gözünde düşmanın yaklaştığını ya da bir av hayvanının geçtiğini veya geçeceğini anlatır. Aynı şekilde çeşitli görsel işaretler, gündüzleri duman veya geceleri ateş, ya da Afrikalıların tanıdık tam-tamı gibi işitsel işaretler o dönemde yer almaktadır (Jeanneney, 2006: s.20). Sözlü gelenek, bu dönemin en önemli egemen iletişim biçimi olup günümüze kadar kalıcılığını sürdürmektedir. O dönemde özellikle gezgin anlatıcılar hikâyelerin ve olayların zaman ve uzamda yayılması görevini görmekteydiler. Dolayısıyla hafıza, ö dönem için ayrıcalıklı bir özellikti. Şiirler, efsaneler, öyküler, atasözleri insanlar arasında ezberlenip sözlü olarak anlatıldığı bu tür toplumsal biçimlenmeler beraberliğin ve dayanışmanın önemli bir

72

parçasıdır ( Erdoğan, 2011a: s.105). Homeros’un İlyada’sından Odysseia’sına geçildiğinde insanın kendine toplumuna ve insanlaştırılmaya başlayan dünyasına bakışının değişmeye başladığı görülür (Oskay, 2010: s.1). yazının bulunuşu, aynı dönemde haberlerin dolaşım hızını arttırmayı sağlayan hayvanların da ehlileştirilmeye başlamasıyla haberleşme, iletişimin yönü değişti( Jeanneney, 2006: s.22). XIII. yüzyıldan itibaren Büyük keşifler ve Rönesanas’ın da teşvik ettiği, gerçek anlamda evrensel bir bilgilenme gelişir. McLuhan, Gutenberg Galaksisi’nde, Karl R. Popper’in yazdığı, “The Open Society and its Enemies- Açık Toplum ve Düşmaları” adlı kitaptan bahsetmektedir. Antik dünyada kabilesellikten uzaklaşmanın ve modern dünyada yeniden kabileselliğe dönüşün değişik yönlerini araştırmaya adanmış bu kitapta Popper, “kapalı toplumların biyolojik bir birliğe sahip olduğu oysa günümüz modern açık toplumlarının büyük ölçüde mübadele ya da işbirliği gibi soyut ilişkiler yoluyla işlediği” görüşündedir. McLuhan’a göre Gutenberg galaksisinin temalarından olan,” kapalı toplumların açılmasının ya da soyutlamasının fonetik alfabenin ürünü olduğu” , diğer taraftan kapalı toplumların konuşma, davul ve kulak teknolojilerinin ürünü olması, bizi, bütün insanlık ailesini tek bir küresel kabile içine kapatan elektronik çağın başlangıcına getirir” düşüncesini kanıtlayan belirtileri , Popper araştırmasında gördüğünü ifade etmektedir. Popper kitabında, böylesi bir değişimin nedenlerine ilişkin çözümleme sunmasa da, Gutenberg galaksisi ’nin yukarıda bahsedilen temalarıyla bağlantılı bir durumun betimlemesini vermektedir. Karl Popper, kapsamlı çalışmasının ilk kesimini, antik Yunan’da kabilesellikten kopuşun başlaması ve ortaya çıkan tepkiye ayırır (Popper, 1950: s.172, akt. McLuhan, 2014: s.17-18):

“İsa’dan Önce altıncı yüzyıla gelindiğinde bu gelişme, eski yaşam tarzlarının kısmen çözülmesine, hatta bir dizi siyasal tepki ve devrime yol açmıştı. Ayrıca Isparta’da olduğu gibi kabileciliği zor yoluyla alıkoyma ve tutma girişimlerinin yanı sıra, büyük ruhsal devrime, eleştirel tartışmanın icadına ve sonuç olarak büyü saplantılarından kurtulmuş düşünceye de yol açmıştı. Burada aynı zamanda, yeni bir huzursuzluğun belirtilerini buluruz. Uygarlığın gerilimi hissedilmeye başlıyordu. Bu gerilim, bu huzursuzluk kapalı toplumun çöküşünün bir sonucudur. Bu gerilim, açık ve kısmen soyut toplumda yaşamın bizden sürekli olarak talep ettiği çabayla – rasyonel olma, duygusal toplumsal ihtiyaçlarımızın en azından bazılarından vaz geçme, kendi kendimize dikkat etme gayretleriyle- yaratılır. Bu gerilimin, bilgide, makul olmada,

73

işbirliğinde ve yardımlaşmada, sonuç olarak, kurtuluşumuz için elimizdeki olanaklarda ve nüfusun boyutunda her türlü artış için ödenmesi gereken bir bedel olması gerektiğine inanıyorum. Bu insan olmak için ödememiz gereken bedeldir.

Gerilimin en yakından ilişkili olduğu sorun, ilk kez kapalı toplumun çöküşüyle ortaya çıkan sınıflar arası gerginlik sorunudur. Kapalı toplumun kendisinde böyle bir sorun yoktur. Kölelik, kast ve sınıf yönetimi, sorgulanmaz olması anlamında, en azından bu toplumun yönetici üyelerine “doğal” görünür. Fakat kapalı toplumun çöküşüyle bu kesinlik ortadan kalkar ve onunla birlikte güvenlik duygusu da yok olur. Kabile topluluğu (ve daha sonra “site”), kabile üyesi için güvenlik yeridir. Düşmanlarla ve tehlikeli nefret dolu büyülü güçlerle kuşatılmış olduğunu düşünen kabile üyesi, kabile topluluğunun tıpkı çocuğun içinde kendi rolünü oynadığı aile ve eviyle ilgili deneyimi gibi yaşar; bu onun iyi bildiği ve iyi oynadığı bir roldür. Kapalı toplumun sınıf sorununu ve toplumsal statü ile ilgili başka sorunları doğurarak çöküşü, site üyeleri üzerinde, ciddi bir aile kavgasının ve aile yuvasının yıkılışının çocuklar üzerinde yaptığı etkiyle aynı etkiyi yapmış olmalıdır. Kuskusuz, böyle bir gerilim, artık tehdit altında olan imtiyazlı sınıflar tarafından, eskiden ezilmekte olanlardan daha güçlü bir şekilde hissedildi; ama bu ikinciler bile bir huzursuzluk hissettiler. Kendi “doğal” dünyalarının yıkılışı onları da korkuttu. Ve mücadeleye devam etmelerine karşın, geleneğin, statükonun, daha yüksek bir eğitim düzeyinin ve doğal bir yetke duygusunun desteklediği sınıf düşmanlarına karşı kazandıkları zaferlerin tadını çıkarmakta genellikle gönülsüzdüler”.

Harrold İnnis, “İmparatorluk ve İletişim “ adlı iki kitabında da toplumsal değişmenin altında yatan neden olarak teknolojik gelişmeleri görmektedir, bu düşüncesiyle tarihteki bütün imparatorlukların varlığının da, yok oluşunun da en önemli nedeninin iletişim teknolojileri olduğunu varsaymaktadır ( Rigel ve ark., 2005: s.6). İnnis, çamur, taş gibi zamana direnç gösteren araçların geleneği beslediğini, bilgiyi, içeriği ve iletiyi zaman içinde kuşaktan kuşağa aktardığını söyler. Dolayısıyla zamana karşı direnç gösteren araçlar geleneksel kültürü canlı tutarlar. Buna karşılık kağıt papirüs gibi zamana karşı dayanıksız olan araçların ise ancak içerisinde yer aldıkları zaman diliminde etkin bir uzamsal hareketlilik göstererek uzamsal bütünlüğün sağlanmasına katkı sağlarlar. İletişim araçlarının bu özelliklerinden dolayı İnnis, uzam

74

yanlı araçların imparatorluğun büyümesini sağladığını , zaman yanlı araçların ise geleneği beslediğini ifade etmektedir. Dolayısıyla matbaanın kullanıma girmesi ve yazılı materyalin yaygınlaşması kilisenin toplum üzerindeki egemenliğinin zayıflamasına yol açmıştır. Zaman yanlı medya (matbaa ve yazı) uzam yanlı medyanın (sözlü iletişim) egemenliğini büyük ölçüde sonlandırmıştır (Laughey, 2007: s.33).