• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.4. Toplumsal Gelişim Süreçlerinde İletişim Teknolojileri

1.4.2. Küreselleşme ve Ağ Toplumu

1.4.2.3. Dijital Toplum Ağ Toplumu

1895’te iki barışsever avukat Paul Otlet ve Henri La Fontaine, Brüksel’de Uluslararası Kaynakça Enstitüsü’nü kurarlar. Tasarıları, “iki dünyanın düşünsel çalışmasını günü gününe deftere işleyerek” “evrensel bilgi kitabını” oluşturmaktır. Günümüz bilişim bilimlerinin uzmanları için bu girişimci buluşçu bir zihnin işidir ve bir disiplini oluşturmaktadır. Daha sonra Otlet, bu yazılar ve ünlü kişileri konu alan resimler yığınını dizelgelemek için 1876’da Amerikalı Melvil Dewey tarafından bulunan evrensel onluk sınıflandırma yöntemini geliştirir ve standartlaştırılmış “fişi”( 12 buçuk cm’ye 7 buçuk cm) benimser. Birinci Dünya Savaşı’nın eşiğinde Enstitü, bir evrensel kaynakça dizelgesini, bir evrensel resimler dermesini, bir kütüphaneler merkez kataloğunu, uluslararası belge arşivlerini oluşturur ve bir uluslararası kütüphaneyle, bir

91

Uluslararası Belgeleme Yöntemleri Müzesi’ni kurar (Mattelart, 2012: s.35). Otlet, “dünyasallık” sözcüğünü ,“Tüm dünyayı tek bir kent, tüm halkları tek bir aile yapmak” arzusundan yola çıkarak hem teknik hem toplumsal bir “evrensel ağ oluşturma” düşüncesine yakınlık sağlaması açısından tasarlar. (Mattelart, 2012: s.36). Daha sonra Gabrel Tarde’ da aynı düşünceyi paylaşır, bu düşünce, XIX. yüzyılın , bilgi ve iletişim akışlarının hızının artmasıyla evrensel ölçüde bir düşünce doğurduğu ve çağdaş “halkların” ortaya çıkmasının, “tüm klanlara, sınıflara, mezheplere, devletlere bölünmelerin ötesinde …insan türünün sınırlarına kadar” “toplumsal alanı” durmadan genişleten iletişim araçlarının sonucu olduğudur ( Tarte, 1890 akt. Mattelart, 2012, s.36). Mattelart, “Bilgi Toplumunun Tarihi adlı kitabında,“evrensel bilgi kitabı” oluşturma düşüncesinden ötürü Otlet ve Fontaine’nin bu eylemlerini “Ağlar toplumunun habercileri” olarak adlandırmaktadır. Otlet’in Brüksel Kaynakça Enstitüsü’nü kurduktan kırk yıl kadar sonra, ağların ağı düşünesini sezmesinde şaşılacak bir şey yoktur diyen Mattelart, Vasiyet kitabı, Belgeleme Kitabi, Kitap Üzerine Kitap’ta bile Otlet’in “evrensel bilgi ve belge ağının” mimarisini sunduğunu ifade etmektedir. Tüm uzmanlıklarda ve her yerden üretici, dağıtımcı, kullanıcı merkezlerini birbirine bağlayan bir ağ (Mattelart, 2012: s.35).

Günümüzde, enformasyon ve küreselleşme sonrası toplumları açıklamakta kullanılan kavramların başında “Ağ Toplumu” gelmektedir. Özellikle internet teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte dünya üzerinde birbirine internet ağı ile bağlanan insanların iletişim ve etkileşim süreçleri bu kavramın yaygın kullanımında etkili olmuştur. Postman’ın ifade ettiği gibi teknolojik aygıtlar içerisinde, diğerlerinden hemen ayrılan ve farklılaşanı bilgisayar teknolojileridir. Çünkü “bilgisayar herkes tarafından kullanılmakta ya da herkes bilgisayar tarafından kullanılmaktadır (Postman, 2006: s. 126). “Ağ” kavramı sosyolojik anlamıyla bir veya birden fazla toplumsal ilişkiyle birbirine bağlanmış, dolayısıyla toplumsal bir bağ oluşturan bireylere gönderme yapmaktadır (Marshall, 1999: s. 4). Ağ toplumu en genel anlamıyla; iş, iletişim ve yönetime yönelik amaçlarla küresel ağları düzenli olarak kullanan bir toplumu (Anderson, 2006: s.156) ifade etmektedir. Castells’in ‘Ağ toplumu’ olarak tanımladığı toplumda ise , “bireyler artık küresel ve yerel olarak örülmüş, birbiriyle bağlantılı/bağlı ağ toplumu içinde yaşamaktadır”. Castells, toplumlarımız giderek” Ağ”ile “benlik” arasındaki çift kutuplu bir karşıtlık etrafında yapılanmaktadır diyerek , bu yeni

92

toplumsal yapının, tarihsel olarak 20.yüzyılın sonlarına doğru kapitalist üretim biçiminin yeniden yapılanmasıyla şekillenmiş yeni bir kalkınma biçiminin, enformasyonelizmin ortaya çıkışıyla ilgili olduğunu ifade etmektedir. Toplumların tarihsel olarak belirlenmiş üretim, deneyim ve iktidar ilişkileriyle yapılanmış insani süreçler çerçevesinde örgütlendiğini söyleyen Castells, ağ toplumunun en belirgin karakteristik özelliklerinin zaman ve mekân kavramlarında ortaya çıktığını vurgulamaktadır.. Ağ toplumunda “zamansız zaman ve akışlar uzamı” vardır (Castells, 2013a: 13).

Bilgisayar teknolojilerinin en önemli uzantısı ve geliştiricisi olarak internet olgusu, dünya üzerinde insanoğlunun kurduğu en büyük ağ (network) olma özelliğini göstermektedir. Bu ağın, ağ toplumu açısından en temel özelliği, birbirinden kilometrelerce uzaklıktaki bilgisayarların, birbirine bağlı olması koşulunu sağlamış olmasıdır. Bu koşulun sağlanmış olması demek, küreselleşme olgusuna yeni bir boyut kazandırarak, küreselleşmenin bütün evlerde hissedilir hale gelmesini kolaylaştırmıştır: uzamsal farklılıkları aşan, katılımcı, dâhil olan, müdahil olan, etkileyen ve her daim etkiye açık olan yeni bir bireyin ve bu birey etrafında şekillenen çevrimiçi toplumsal yapılanmanın doğmasına neden olmuştur. Sanallığa dayalı ağ toplumu, bugüne kadar görülmemiş bir düzeyde yayılma ve örgütlenme imkânı sunarak, bir anda birçok insanın ‘çevrimiçi bir arada’ bulunmasını sağlayabilmektedir. Bu ise yeni bir örgütlenme ve eylem biçiminin doğmasını kolaylaştırmıştır.”Günümüzde birçok enformasyon bilimci “dijital” sözü yanına “devrim” sözcüğünü ekleyerek kullanmakta, üstelik kimileri de bu “dijital devrim ”in endüstri devriminden ya da insanlık tarihindeki “bütün zihniyet yapılarını değiştiren bir sıçrama” olarak nitelenen “Gutenberg Devrimi’nden sonraki benzer bir sıçramayı temsil eden en büyük kopuş olduğunu iddia etmektedirler( Mutlu, 2005: s.208). Çünkü dijitalleşme iletişimin globalleşmesindeki en önemli halkayı oluşturmakla kalmaz, iletişimin tarzını, tahayyül ve tasarım şeklini de yani düşünme, algılama ve kavrama tarzını da değiştirir (Mutlu,2005: s.209). Bu yeni toplumsal dönüşümde uygun zemini yaratan, enformasyondaki devrimdir. “Bilişim Toplumu ”nu anlayabilmek için, ona uygun zemini yaratan, “enformasyondaki devrim”i anlamaya çalışmakta yarar vardır. “Enformasyon” dediğimiz zaman, her şeyden önce, bir süreçten; “bildirme süreci’nden söz edilmektedir. Bugünün teknolojik devriminin ayırıcı özelliğinde, bilginin ve enformasyonun merkezi önemli değil, bu bilgi ve

93

enformasyonun, bilgi üretimine, bilgi işleme/ iletme aygıtlarına uygulanması, yenilik ile yeniliğin kullanımı arasında, ikisinin birbirini beslediği bir zincir oluşturmasıdır (Castells, 2013a: s.40). Diğer bir ifadeyle, yeni enformasyon araçları yalnızca uygulanacak araçlar değillerdir aynı zamanda geliştirilecek süreçler olup kullananlar ve yapanlar aynılaşabilir. Böylece kullanıcılar, internet örneğinde olduğu gibi, teknolojinin kontrolünü ele alabilir, bu yüzden de yaratma ve sembollerin kullanımı gibi toplumsal süreçlerle(toplumun kültürü), mal ve hizmetleri üretme ve dağıtma kapasitesi(üretim güçleri) arasında yakın bir ilişki vardır. Tarihte ilk kez insan aklı yalnızca üretim sürecinin bir unsuru olmakla kalmayarak doğrudan bir üretim gücü olmuştur (Castells, 2013a: s.41). Bu yüzden bütün bu enformasyon teknolojileri sadece insan aklını geliştirmekle kalmayıp onun uzantılarıdır. Ne düşündüğümüz, nasıl düşündüğümüz, getirileri, olumlu ve olumsuz sonuçları, gıda, barınak, ulaşım gibi mallarda ve hizmetlerde hatta sağlık, eğitim, imgeler gibi maddi ve entelektüel ürünlerde ifade edilir duruma gelmektedir. Zihinler ve makineler arasında artan kaynaşma, öğrenme, çalışma, üretme, tüketme, hayal etme biçimlerimizi kökten değiştiriyor.

1.4.2.4. “Kitle İletişim” ‘den “ Öz-kitle İletişim”’e Geçiş

Armand Mattelart “ İletişimin Dünyasallaşması” adlı kitabında, “Dakikası dakikasına gerçekleşen iletişim ağları, gezegenimizin düzenleme biçimlerini yönlendirir” ifadesini kullanır ve bu durumu “Dünyasallaşma” yada “Küreselleşme “ kavramlarıyla adlandırmanın farklılık içermediğini savunur. Mattelart’a göre iki kavramın birleştiği nokta, alışverişlerin akışkanlığına ve sınır ötesi madde dışı akışlara denk düşmektir (Mattelart, 2013: s.9). Gerçekten de ekonomilerin ve toplumların yaygın yakın bağımlılıkları, XIX. yüzyılın dönüm noktasında başlamış olan dünyayla bütünleşme hareketinin varış noktası olmuştur. İletişim araçları, özdeksel ve simgesel zenginlikler gibi, kişilerin dolaşım alanını da yavaş yavaş genişleterek, tekil toplumların gittikçe daha büyük bütünlere katılmasını hızlandırmış; maddesel, düşünsel ve zihinsel sınırları sürekli olarak değiştirmiştir ( Mattelart, 2013: s.9). Todd Gitlin, ulusların şekillenmesinin, medyanın aracılığıyla gerçekleşen genel bir kültürel yığınlaşma (kitleleşme) sürecinin bir parçası olduğunu söylemektedir. Bu süreç, sadece kitlesel değil, aynı zamanda ulusal bir izler kitle yaratmıştır (Mutlu, 2005: s.210). Castells, ” communication power” kitabında, dijital çağda iletişimin dönüşümü, kitle iletişiminden

94

kitle öz iletişime geçişi, Umbero Eco’nun iletişim süreç şemasıyla, Şekil 1.11 ve Şekil 1.12, klasik iletişim modelini arasında kıyas yaparak anlatmaktadır. Umberto Eco’nun “İzleyiciler Tv izlerken kötü mü etkileniyor?” adlı çalışmasında, izleyicilerin klasik kitle izleyicisi modelinde olduğu gibi tek yönlü iletişimin yerini kod ve alt kod gönderimlerin aldığını ve alınan mesajın alt kodlarıyla yayıldığını ifade etmektedir. İnternet tabanlı yatay ağlarda iletişim iletişimsel konularla harekete geçtiğini vurgulayan Castells; bu hareketin oluşumunda hem içerik hem mesajın gideceği yer, aynı zamanda da mesajların çok yönlü akışının sağlandığı alıcı ve göndericiler etkilidir. Eco’nun ele aldığı kavramlar takip edildiğinde, göndericiler / adresler’in internet galaksisinin merkezini teşkil eden karakterler olduğu görülmektedir. Castells, Eco’nun iletişim modelinin mantığını onaylamaktadır, ancak bunu yaparken, kitle iletişim içeriğiyle değil kitle öz iletişim içeriği bağlamında yerleştirmeyi amaçladığını ifade etmektedir (Castells, 2013b: s.130). Castells, göndericiler ve adresler tamamıyla aynı şeyler olduğunu, özel kişiler ya da örgütlerin birbirlerine benzemesinin gerekli olmadığını söylemektedir. Bir gönderici ya da adres diğer gönderici ya da adrese mesaj gönderdiğinde ondan mesaj almak durumunda değildir. Roland Barthes’in incelemeleri medya çalışmaları alanında yeni ufuklar açmıştır. Saussure’ün çalışmalarına dayanarak kültürün semiyotik analizini yapan Barthes, Saussure’ün ayrımı olan dil/söz (langue/parole) ayrımının her türlü kültürel analize uyarlanabileceğini düşünmüştür. Konuşmanın altında bir yapı vardır ve yapısal dilbilim konuşmayı biçimlemdirir. Sassure’ün gösteren ve gösterilen (signifier/signified) yani temsil edilen düşünce ya da şey (gösterilen) ve temsil eden (gösteren) ilişkisinin bütün simgesel sistemlerin temeli olabileceğini düşünmüştür. Barthes’e göre, Kapitalizm kendi mitlerini yaratır ve bunu dil aracılığıyla topluma yayar. Bunu da medya aracılığıyla yapar. Barthes ayrıca bu mitleri anlamlandırma sürecinde okuyucu/izleyicilerin aktifliğine dikkat çeker. Semiyoloji mitlerin kodlarını açığa çıkaracaktır. Mitlerin amacı izleyiciye haz vermektir. Sonuç olarak her izleyici kendi hazzını üretir ( Barthes, 1975, akt. Yaylagül, 2010: s.122-124).

95

Şekil 1.11. Umberto Eco iletişim Sürecini Temsili Şeması; Kaynak: Eco, 1994, s.90, akt.Castells, 2013b: s.128 .

Yukardaki Şema Klasik İletişim Modeli Olup; Alt-Model Şema İse, Modelin Yeniden Düzenlenmiş Halini Temsil Etmektedir.

Castells “Communication power” adlı kitabında, kişiler arası iletişimin toplumsal iletişimden ayırt edilmesi gerektiğini ifade eder, alıcı ve göndericilerin iletişimin konusunu oluşturması kişiler arası iletişimi belirlerken, toplumsal iletişimde iletişimin içeriğinin geniş bir topluma yayılma potansiyeli ön plana çıkmaktadır, bu “mass communication” yani kitle iletişimi olarak adlandırılır. Kişiler arası iletişim interaktif ve geri bildirim döngüsü içindeyken, kitle iletimi interaktif ya da tek yönlü olabilmekte, mesaj tek bir ortamdan bir çok alıcıya kitap, gazete, film, radyo ve televizyon vasıtasıyla gönderilmektedir. Günümüzde internetin yayılması interaktif iletişimin yeni formunu ortaya çıkarmıştır. Bu yeni form, mesaj gönderme kapasitesi

Kod (Kaynak) Gönderen Alt-Kod Gösterilen anlamını taşıyan iletinin gösteren gibi yayılması Kod Alt-Kod Adres Kanal Mesajın gösteren gibi alınması Mesajın gösterilen gibi alınması Kaynak-Gönderen-İleti- İleti-Adres Kod

96

“many to many” çok’dan çok’a, gerçek ya da seçilen zamanlı, “point to point” nokta’dan nokta’ya kullanım, dar ya da geniş yayın, iletişim uygulamalarına yönelik özelikler ve amaçlara bağlı olma özelliklerini taşımaktadır. Castells, iletişimin bu yeni formu için “mass-self communication” yani kitle –öz iletişim kavramını kullanmaktadır (Castells, 2013b: s.54-55).

97

Şekil 1.12. İletişim Süreci ve Yaratıcı İzleyici Kaynak: Castells, 2013b: s.131.