• Sonuç bulunamadı

3. MORİSKOLARA YÖNELİK ASİMİLASYON/PROPAGANDA ARAÇLARI

3.2. Kitap Aracılığı ile Uygulanan Asimilasyon/Propaganda

3.2.1. Asimilasyonu Destekleyenlerin Yazdığı Kitaplar

3.2.1.5. Juan Luis Vives

Juan Vives’in (d. 1492 Valencia – ö. 1540, Brugge, Belçika) kaleme aldığı “Gerçek Hristiyan inancı” (De veritate fidei Christiana, vol. 4, Basel, 1543) adlı yayın 5 kitaptan oluşmaktadır. Yahudi kökenli (ailesi engizisyon tarafından cezalandırılmıştır) olan Vives kitapta, Hristiyanlığı bölen değil birleştiren unsurlara vurgu yapmış, Yahudilik ile İslam’ı reddetmiştir. Birinci kitap insanlığın gerçek gayesini, Tanrı ve insanoğlunun doğasını, kâinatı, herşeyin Tanrı’nın kontrolünde olduğunu (divine providence), ruhun ölümsüzlüğünü nedensellik kullanarak açıklamıştır. İkinci kitap, açıklığa kavuşan konular ve kaynaklar ile sürmüştür. Bunlar Hz. İsa’nın hayatı, teslis inancı, yeni ahitin kökleri, kilisenin tarihi, dünyanın sonu ve kıyamet gününden oluşmuştur. Bunlardan sonraki iki kitap (3 ve 4) açıklayıcı/izah eden söylemden diyaloga dönüşmüştür. Üçüncü kitapta bir Hristiyan bir Yahudi ile dördüncü kitapta ise bir Hristiyan bir Müslüman ile meşgul olmuştur (3. ve 4. kitaplarda Yahudi ve Müslüman ile konuşan Hristiyan Vives’tir). Beşinci kitap sabit açıklama biçimine geri dönerek Hristiyanlığın, Yahudilik, İslam ve diğer tüm inançların üzerindeki “üstünlüğünü” özetlemiştir.

Çalışma konusu itibarıyla incelenen Moriskolar ile ilgili olan dördüncü kitaba Vives şu şekilde bir giriş yapmıştır; İnsan ırkının büyük bir bölümü İslami fantazilerin saçmalıkları ile köleleşmiştir. Bu olguyu dikkatlice değerlendiren birisi bu hayret verici ve içler acısı durumu görecektir. Aksi ıspatlanabilir ezbere dayalı inançları benimsemişler… Tek başına bu ezber kendisine bir saldırı oluşturarak kendi sonunu getirmektedir. Bu nedenle ben onunla kavga etmeyeceğim, çünkü

zaten o kendisi ile kavga ediyor. Sadece aksini ıspatlamamıza kulak vermelerinin kolay olmasını dilerdim (Majansius 8:364).191

Dördüncü kitaptaki diyalog bölümü “Hristiyan” ile “Alfakih”192 (Müslüman) arkadaşlık havasında başlamıştır.

Hristiyan: Bu derenin çakıl taşları arasından süzülerek cazibeli şekilde mırıldanması gibi bu küçük yürüyüşleri keyifli buluyor musun?

Alfakih: Hiçbir görüntü beni bu kadar dinçleştirmemişti. Gökyüzünün görüntüsü ne kadar da etkiyici; toprağın renkleri ne kadar da çarpıcı!.

Hristiyan: Şüphesiz ki etkileyici yaratıcının bir eseri. Alfakih: Evet, tabiiki.

Hristiyan: Kendisinin yarattığı mükemmellikten ne kadar daha yüce olduğunu düşünüyorsun?

Alfakih: Herhangi birinin hayal edebileceğinden de öte….

Hristiyan: Peki o zaman, bu durumda o sonsuz olmalı, hem ruhta (öz), hem de kudrette.

Alfakih: Muhakkak ki öyle olmalı.

Hristiyan: Fevkalade iyi, bilge ve mutlu ve birinin düşünebileceği herşey. Alfakih: Doğrusu o bunların hepsidir. Söyle bana: onunla ilgili sen aynı düşünceleri paylaşmıyor musun?

Hristiyan: Aslında tamamen ve kesin surette yalnız buna inandım. Oysa senin neye inandığını duymayı arzu ederdim; gel şimdi anlat, biz konuştukça vazgeçme, asla yoldan sapma (Majansius 8:364-365).193

Üçüncü kitaptaki Yahudi ile Hristiyan arasındaki tartışmacı üslup dördüncü kitapta yerini Müslüman ve Hristiyan tarafından paylaşılan yumuşak başlı ilahiyatsal ikna tekrarlarına bırakmıştır. Bununla birlikte üçüncü kitaptaki haşin ve nezaketsiz sorgulamaların yerini dördüncü kitapta Hristiyan´ın Müslüman´ın dinini açıklamasını dinleme arzusuna bırakmıştır. Sohbet edenler çeşitli konularda uzlaşma sağlamışlardır; bunlar, insanın çift yönlü yapısı, Tanrı’nın (Allah’ın) buyruklarının önceliği, aklın ve zekânın önemi, insanın ölümsüzlüğü, ilahi kanunlara itaat aracılığı ile insan kaderinin tatminidir. Devam eden sanal diyalog şu şekilde sürmüştür:

191George, E. V. (2008). “Author, Adversary, and Reader: A View of the De Veritate Fidei Christianne”. C. Fantazzi (Ed.), A Companion to Juan Luis Vives. 1. Baskı. Leiden, Boston: Brill, 315, 318, 330, 337-342.

192İspanyolca Alfaquí(nus): Fıkıh âlimi, İslâm hukukçusu anlamına gelmektedir.

Hristiyan: Peki o zaman, seninle mezhebin [İslam bu dönemki Hristiyan metinlerinde bir din değil, mezhep olarak geçmektedir] ile ilgili tartışmak istemiyorum. Çünkü (senin ifadenle) bu durum senin kanun yapıcın tarafından uğursuzca ve açık bir şekilde yasaklanmıştır. Sana sormak istediğim tek şey kendisinin özenle tartışmayı yasaklamasının nedenini araştırmaktır. Herhangi bir güdüsü olmadan bunu yapmış olamaz.

Alfakih: Şüphesiz herhangi bir güdüsü olmadan yapmış olamaz.

Hristiyan: Söyle bana o zaman bu güdünün ne olduğunu nasıl tesbit edebiliriz?

Alfakih: Halk arasında çoğunluğu cahil, kalın kafalı, kavrayışsız kişi bulunmaktadır. Onlara bu yüce konuların anlamını sorduğunuzda üzülürler ve sinirlenirler. Şüpheler onların üzerine ekilir ve dolayısıyla inançlarını kaybederler. Siz de kendi inancınız ile ilgili tartışmaları yasaklamıyor musunuz? (Majansius 8:367).

Alfakih’in bu görüşlerine katılan Hristiyan da “eğitimsiz ve cahil kişilerin dinin gizemini açıklamalarının tehlikeli olduğunu, ancak bu durumun bilgili ve akıllı kişiler nezdinde geçerli olamayacağının” altını çizmiştir. Bu durumda Hristiyan’ın görüşlerine göre tartışma korkulacak bir şey değildir. “Çünkü tartışmanın olası sonuçları bir kesinliğe ulaşıp ulaşmamak değil, yanlızca insancıl bir olasılığın ortaya çıkarılmasının kabulüdür; insan aklının gayretli beyin jimnastikleri bazı durumlarda bilinmezlik veya karanlıktan doğruya ulaşmayı sağlayabilir.” Bununla birlikte Hristiyan, Hz. Muhammed’i keskin ve süregelen bir kararsızlık ile suçlamış ve şu iddiada bulunmuştur; Hz. Muhammed’in şöyle dediğini iddia etmiştir: “kötüler dışında herkes ile her zaman konuş/sohbet et, onlarla içten bir dil ile tartış”. Bu nedenle yazar Hz. Muhammed’in tartışmayı tamamıyla reddetmediğini iddia etmiştir. Yazar, geçmiş hatıraların belleğe, hakikatın ise akla keyif verdiğini öne sürerek, İslam’ın “prensleri ve önde gelen bilginlerinin” geçmiş olayları incelemeyi ve nedensellik sorgulamaları yapmayı reddetdiklerini iddia etmiştir. Hristiyanlığın ise bunun tam tersi olduğunu, “en dindar kişilerin en bilgili olduklarını” ileri sürmüştür. Bununla beraber yazar Vives, İslam’ın Hz. Muhammed’e atfettiği ancak Kur’an’da geçmeyen mucizlerini, “saçma sapan”, “mantıksız” ve “besbelli uydurma” olarak tanımlamıştır. Bunları Hz. Muhammed’in “ayın bir kısmı ile olan tecrübesi” veya “deve ile sohbet etmesi” olarak örneklendirmiştir. Hristiyan: “bunları birisi dinler de nasıl gülmeyebilir?” diyerek alaya almıştır194. Vives bu

şekilde kitabında İslam ve dolaylı olarak Moriskolar hakkında olumusuz propaganda yapmıştır.

Görüleceği üzere Vives, dördüncü kitabında bir Hristiyan ile Müslüman arasında dini konularda geçtiği varsayılan karşılıklı bir diyalog metnini kaleme almıştır. Bu diyaloglarda Hristiyan aslında İslam’ın kitap ehli olduğunu kabul etmesine rağmen (yukarıda bahsedilen propagandanın bir yöntemi), onu yererek Hristiyanlık karşısında zayıflatmaya çalışmıştır. Burada dikkat çeken nokta Vives’in Hristiyan ve Yahudi arasında geçen 3. kitabına kıyasla, Müslüman ve Hristiyan arasında geçen kitabının daha ılımlı olmasıdır. Bu durumun da Moriskoları asimile etmek için bir strateji olabileceği düşünülebilir (daha ılımlı davranılması, asimilasyonist yaklaşımlar). Bununla birlikte kitapta Antikuran (Antialcoranes) sınıfındaki muadillerine benzer olarak Hz. Muhammed’e yönelik eleştiriler bulundurmaktadır. Vives de muadilleri gibi bu yöntem ile Hristiyanlık lehinde ve İslam aleyhinde propaganda yapmıştır.

3.2.1.6. Lope de Obregón

Lope de Obregón’un hayatı ile ilgili çok fazla bilgi bulunmamakla birlikte 16. yüzyılın ortalarında Avila’da bulunan San Vicente kilisesinin rahibi olarak çalıştığı bilinmektedir. Obregón, “Onların kitaplarından ve Hz. Muhammed’in hayatından alınan bilgiler kullanılarak Kur’an ve Hz. Muhammed’in mezhebi ile ilgili bilgilerin tersini kanıtlamak” (Confutación del Alcorán y secta mahometana, scado de sus

propios libros y de la vida del mismo Mahoma, Granada, 1555) adlı kitabı kaleme

almıştır. Kitap toplam 143 sayfa olup, 15 bölümden oluşmaktadır. Kitabın ilgili 10 bölümü Hz. Muhammed’in yaşam öyküsüne yönelik eleştirileri içermiştir. Daha sonra Kur’an derlemeleri tarihi ile sünnetteki bazı Hristiyan yanlısı düşüncelerin genel bir değerlendirmesi ile devam etmiştir. Sonraki 4 bölüm yazarın Kur’an’da geçtiğini varsaydığı “çelişkiler, yalanlar, öyküler ve masallara” ayrılmıştır (propaganda tanımında bahsedilen güvenilirliğin sarsılmaması ilkesi burada Kur’an’dan alınan referanslar ile sağlanmıştır). Obregón, “dünyada sapkınlığı yayması için Hz. Muhammed’in ruhunun şeytan tarafından ele geçirildiğini” ileri sürmüştür. Yazar kitabında kullandığı kaynakları Kur’an karşıtı asimilasyonist polemikçilerden Juan Andrés, Pérez de Chinchón ve Martín García (bu çalışmada