• Sonuç bulunamadı

2. TARİHSEL ARKA PLAN

2.5. Endülüs’te Dil ve Edebiyat

Endülüs’ün ilk dönemlerinde genellikle doğu Arap kültürünün etkisi altında ilerleyen şiir sanatı, Hilafet Döneminde büyük gelişme kaydederek estetik açıdan en olgun noktasına ulaşmıştır. Klasik Ekol, Neo-Klasik Ekol ve Muhdes Ekol gibi eğilimlerin ortaya çıktığı bu dönemde, yapı, vezin ve içerik bakımından Doğu’da rastlamadığımız bir tür olan “Muvaşşah” gelişmiştir. Muvaşşah, Endülüs’e ait olmakla birlikte kökeni hakkındaki iddia ve ihtilaflar hâlâ farklılıklar göstermektedir. Bazı araştırmacılar, bu şiir türünün tam bir Arap şiiri olmadığı, İspanyol ve Fransız edebiyatları etkisi altında gelişmiş bir tür olduğu görüşündedirler.73 Endülüs Arap şiirinde zamanla, doğal ve sosyal şartların da etkisiyle, farklı konular ele alınmıştır. Doğa tasviri, şehir ve krallıklara söylenen mersiyeler, muvaşşah ve zecel gibi şiir türleri, didaktik/öğretici şiirler bunların başında gelmektedir.74 XI. yüzyıl, şiirin

Yayınları, 29-30.

71Hittî, K. P. (1980), age, 944-945.

72Viguera, M. J. (1997). “Sarakusta”, The Encyclopedia of Islam, (Vol. IX), Leiden: Brill, 36.

73Çiftçi, F.(1999),age, 52.

zirveye çıktığı, en görkemli dönemini yaşadığı ve siyasi şartlardan dolayı saray şairlerinin ortaya çıkıp hükümdarların himayesinde yaşadıkları dönemdir. Bu dönemin methiyeleri, klasik ve geleneksel konulardan sıyrılmakla kalmamış; hem krallar ve diğer yöneticiler hakkında hem de toplumun değişik katmanları hakkında bilgiler vermiştir.75 Şehir krallıklarının oluştuğu Mulûku’t-Tavâ’if Dönemi, siyasi birliğin kaybolup Müslüman gücünün azaldığı bir dönem olmakla birlikte, rekabetin de kamçılamasıyla şiirin gelişme gösterdiği, çok sayıda şairin yetiştiği dönemdir. Şehir kralları, vezirler ve diğer yöneticiler, şairleri kendi saraylarına çekip himaye ve taltif etmişler; böylece edebî bakımdan büyük bir canlılık yaşanmıştır. Dönemin önde gelen şairleri arasında, aynı zamanda Sevilla şehri hükümdarı olan el-Mu’temid b. Abbâd (1040-1095), ayrıca İbn Lebbâne (ö. 507/1113), İbn Ammâr (1031-1085), İbn Hamdîs (1055-1133) ve İbn Abdûn (ö. 527/1133) sayılmaktadır.

2.5.2. Nesir

Kültürel Dönemin altın çağı olarak nitelendirilen Hilafet Döneminde, edebiyat alanında bir Rönesans yaşanmıştır. İstikrar, siyasi birlik ve refahın sağlanması neticesinde ulaşılan bu düzeyin en önemli tezahürlerinden birisi olarak, daha önce Endülüs’te yok denecek düzeyde olan ilmî nesir alanında çok sayıda ürünün ortaya çıkması gösterilebilir. Abdurrahman III ile başlayıp oğlu el-Hakem II ile devam eden bu altın çağda, yöneticilerin kültürel hayatın canlanması için ortaya koydukları çaba ve destekler neticesinde, çok sayıda saygın âlim, Doğu’dan Endülüs’e gelmiştir.76 El-Emâlî yazarı Ebû Ali Kâlî (ö. 356/967), Târîh Ulemâ el-Endelus’ün yazarı İbnu’l-Faradî (ö. 403/1013) başta olmak üzere, çok sayıda yazar ve araştırmacı bu dönemde yetişmiştir. Divan sahibi bir şair olan İbn Abdirabbihi (860-940) de el-Ikd el-ferîd adlı eserini bu dönemde kaleme almıştır. Seyahatnameler ve coğrafî çalışmalar birer edebi ürün olmamakla beraber dil açısından Endülüs Arap Nesrinin gelişmesine katkıda bulunmuş eserlerdir. İbn Cubeyr (1145-1217) ve İbn Battûta (1304-1377) gibi gezginler; el-İdrisî (1100-1165) gibi coğrafyacılar, aynı zamanda iyi birer kalem erbabı sınıfındadırlar. İddia

75Perès, H. (1988). eş-Şi’ru’l-Endelusî fî asri’t-tavâ’if (Çev. Et-Tâhir Ahmed Mekkî), Kahire: Dâru’l-Meârif (Eserin orjinali 1953 yılında yayımlandı), 411.

edilebilir ki el-İdrisî’den sonra Müslüman coğrafyacılığı ve meydana getirilen eserler, pek büyük bir özgünlüğe sahip değildir.77

Doğuda Emeviler döneminde ortaya çıkan risale yazımı, Endülüs’te büyük bir gelişme kaydetmiştir. Gerek dinî, ahlâkî, ilmî konularda yazılan gerekse kutlama, taziye, sitem vb. amaçlar karşılıklı olarak kaleme alınan çok sayıda risale/mektup/ruk’a, bu nesir78 türünün en güzel örneklerini oluşturmuştur. Endülüs edebiyat kaynakları ile biyografi ve tarih eserleri, en seçkin risalelerle temsil edilmiştir. Endülüs nesrinin büyük bir bölümünü bu tür oluşturmaktadır. Ebu’l-Velîd İsmail bin Muhammed eş-Şekundî (ö. 629/1232)’nin, Endülüs’ün güzelliklerini, yetiştirdiği büyük insanları, diğer ülkelere olan üstünlüğünü anlattığı uzun risalesi, (

سﻟدﻧﻷا لﺿﻓ ﻲﻓ ﺔﻟﺎﺳر

) bu beldede kaleme alınmış en önemli eserlerin başında gelmektedir. Risâle, Endülüs’ün karşısında yer alan ve kendisiyle her konuda rekabet içine giren Mağrib’e nispet yaparcasına yazılmıştır. Eş-Şekundî burada, Mağrib’in üstünlüğünü savunan ve Muvahhid hükümdar ailesinden birisinin damadı olan Ebû Yahya Zekeriya ile muârazaya girişmektedir.79 İbn Zeydûn’un (ö. 1071) er-Risâletu’l-Hezliyye adlı risalesi oldukça ünlüdür. Emevi ailesinden edîbe bir kadın olan Vellâde (ö.1091)’ye gönlünü kaptıran şair, Vellâde’nin ağzından rakibi İbn Abdûs’a hitaben yazdığı bu risalede onu ağır bir dille hicvederek aşağılamıştır. Risale, çok sayıda edebi sanat, darb-ı mesel içermesi ve bazı tarihi olaylara değinmesi bakımından değerlidir.

2.5.3. Kütüphaneler

Endülüs’te göreve gelen hükümdarlar, geleneksel şekilde, bir eğitim ve terbiye aldıkları için, yanlarında bulunan ilim ve erdem sahibi kişilerin çokluğuyla övünmüşlerdir. Bununla yetinmeyip, Doğu’nun herhangi bir yerinde bulunan değerli bir eseri çoğaltıp Endülüs’te Hizânetu’l-Kutub adı verilen kütüphanelerine koymuşlardır. Sadece Abdurrahman III’ün sarayındaki kütüphanede 600.000 kitap

77Hittî, K. P. (1980), age, 903.

78Sözlükte “yayma, saçma, dağıtma” anlamına gelen Arapça kökenli “nesir“in kavram anlamı; “şairane olmayan söz veya yazı”dır. Daha geniş biçimde tanımlamak gerekirse nesir; “herhangi bir duygu, düşünce, olay vb. şeylerin, dilin tabiî yapısına, gramer kaidelerine uygun bir biçimde ve düz cümleler hâlinde yazılı veya sözlü olarak ifadesi”dir.

olduğu zikredilmiştir. Endülüs’te bu tarzda kurulmuş 70 kütüphane olup bunlar, ilim tahsil etmek isteyenlerin hizmetine açılmıştır. Granada’yı teslim alan Kral Ferdinand’ın bir milyondan fazla kitabı yakıt/ısınmak amacıyla kullanmış olduğuna, ilim ehli kesin gözüyle bakmaktadır. Bir Fransız tarihçi şöyle der: Nil, Fırat ve Tajo nehirlerinin birbirlerine ulaştırdıkları bu değerli hazineler, Endülüs’te Arapların yok olmasından sonra zeval bulmaya başlamıştır. Yok olup gitmiş eserler arasında şurada, burada rastladığımız kitaplardan gayrısı kalmamıştır.80