• Sonuç bulunamadı

G. İŞSİZLİK SİGORTASININ SAĞLADIĞI YARARLAR

1. İşsizlik Ödeneğ

Sigortacılık mantığı ile işsizlik sigortası ile koruma altına alınan riskin gerçekleşmesi, kısaca kişinin işsiz kalması halinde, kendisine sağlanan ilk ve en büyük fayda belirli bir ödeneğin düzenli olarak ödenmesidir. Burada sistemden sisteme farklılık olarak toplu ödeme yapılması seçeneği de getirebilecek olmasına karşın, genellikle tüm uygulamalarda ödeneğin düzenli bir şekilde aydan aya, bir maaş şeklinde verilmesi olgusu vardır. Bu durumun asıl sebebi, kişilerin eline toplu para geçmesi halinde bu parayı tüketmesinin çok kolay olması ve bu surette aslen işsizlik sigortası ile ulaşılması gereken hedeflerden – kişiye iş buluncaya kadar hayatını idame ettirecek asgari bir gelir garantisinin sağlanması – uzaklaşılmasıdır. Bu hali ile aydan aya ödenen para kişiye işi sona ermemiş gibi düzenli bir gelir sağlamakta ve kişinin bir ay parayı harcayıp bitirmesi halinde bile ikinci ay yeniden parasının olması sağlanmaktadır. Toplu yapılan ödemelerde ise paranın bir kere harcandıktan sonra geri dönüşü kesinlikle mümkün değildir.

a. İşsizlik Ödeneği Miktarı

İşsizlik ödeneğinin miktarı, sistemin finansmanı açısından da çok önem arz etmekte olup, hem sigortanın ödeme gücüyle orantılı olacak hem de ödeneğe hak kazanan kişinin aslen mağdur olmamasını sağlayacak, yani sigorta ile hedeflenen kriterleri sağlayacak ölçekte olması gerekmektedir. Miktarın çok yüksek tespit edilmesi halinde her şeyden önce sistemin ekonomik geleceği tehlikeye düşecek, uygulamanın uzun vadeye yayılması engellenecektir. Yine yüksek ödeneğe hak kazanan çalışanlar için muhtemel olarak yeniden işe girme arzu edilen bir

seçenek olmayıp, kişilerce çalışmadan yüksek ücret almak tercih edilen bir nokta haline gelecektir. Kişileri aslen istihdama yönlendirmeyi amaçlayan bir programda, bunu yerine kişileri işsizliğe yönlendiren bir sonuç elde etmek, sistemin günden güne devletin birikimlerinden harcamasına ve değerlerin yok olmasına sebep olacak, bu da işsizlik sigortasının arkasındaki amacı yok edecektir. Bununla birlikte muhtemel olarak gelecekte bu durumdan ders çıkartan yeni uygulamalar ise bunun tam tersine davranarak uygulamanın kapsamını daraltacak, ödenek miktarını kısacak böylelikle etki – tepki denklemi ile yine ana amaçtan uzaklaşılmış bir işsizlik sigortası mekanizması ile karşılaşılacaktır. Tarihsel gelişimin ilk adımlarında İngiltere ve Almanya uygulamaları buna güzel bir örnek teşkil etmiştir.

Ödeneğin miktarının hesaplanması gerçekte çok önemli bir işlemdir. Bunun değerlendirilmesinde, kişinin aldığı son ücret, bakmakla sorumlu olduğu kimseler, sigorta maliyeti, işsizliğin sürme uzunluğunun beklentisi rol oynamaktadır. Ödenek miktarı belirlenirken, işsizlik sigortasının ödeme gücü aşılmamalı, kişilerin daha önceki yaşama standartlarına uygun ve asgari geçim sağlayabilecek seviyede bir ödeme söz konusu olmalıdır.

Ödenek miktarının hesaplanmasında genel olarak sabit ödenek yöntemi ile orantılı ödenek yöntemi olarak iki hesap yöntemi bulunmaktadır40.

Orantılı ödenek yöntemi en sık karşılaşılan yöntem olup, kişinin son aldığı ücretin belirli bir oranının ödenek miktarı olarak belirlenmesi anlamını taşır. Gerçekten de asgari geçim sağlayabilme kavramı bireyden bireye değişebilen bir kavramdır. Çok zengin kişilerin bir anda işsiz kalması halinde, standart bakımından çok para harcamaya alışan, çeşitli sosyal çevrelere girip çıkan bir insanın bir anda varını yoğunu bırakıp eskiden beri sıkıntı çekiyormuş gibi yaşaması, kendisinden aniden beklenecek bir davranış olamayacağı gibi, işsizlik sigortasının amacı ve koruma sağlanan risklerde karşılaştığında bu kişiye normalde kazandığı ücrete bakılmaksızın asgari oranda bir ücret vermek aynı risklerle karşı

karşıya bırakmak demektir. Bunun olumsuz taraflarını gören sistemler genelde ödenek miktarının belirlenmesinde kişinin son aldığı ücreti esas almaktadırlar.

Bir takım sistemlerin ise bu esastan sapmakla birlikte, ortaya çıkabilecek adaletsizliği gidermek amacıyla ücretleri gruplandırdıkları ve her grup için ayrı ödenek miktarı belirledikleri görülmektedir41. Yine bunun benzeri olarak bir takım ülkelerde de iki kademeli bir sistem oluşturulduğu, ödenek miktarının belirlenen sabit bir rakam üzerinden kişinin gelirine göre eklenecek bir yüzde ile hesaplandığı görülmektedir (Finlandiya).

Sabit ödenek yönteminde ise kişilerin kazancı ve yaşama Standardları dikkate alınmaksızın herkese tek miktar üzerinden aynı ödeme yapılır. Bu tür bir hesaplama yönteminde bireyler arası eşitlik kavramı ağır basmaktadır. Eşitlik kavramı söz konusu olduğundan prim toplama yönteminde de kişilerin ücreti bir ölçek olarak kullanılmamakta yine herkesten eş bir primin alınması söz konusu olmaktadır. İngiltere örneği bu yöntemi temsil etmektedir.

Hal böyle olmakla, ödenek miktarı ile ilgili dünya uygulamasında bir standart yakalanmamıştır. Uluslararası hukukta ILO’nun 102 sayılı Sosyal Güvenliğin Asgari Normları Sözleşmesi uyarınca sigorta ödeneğinin işsiz kalan kişinin son aldığı ücretin % 45’inin altında olmaması gerektiği karara bağlanmıştır.

Uygulamada ödenek miktarına yönelik bir farklılaşma kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişilerin hesaba katılması ile yaşanmaktadır. Bazı ülkelerde işsiz kalan kişiye çocuk yardımı veya yiyecek yardımı adı altında ekstra ödemeler yapıldığı görünmektedir. A.B.D.’nin bazı eyaletlerinde işsizlik yardımı ile birlikte yiyecek kuponlarının dağıtıldığı örneklere rastlanmaktadır.

b. İşsizlik Ödeneği Süresi

İşsizlik ödeneğinin ne kadar süre ile verileceği de aynen ödenek miktarı gibi hassas bir konu teşkil etmektedir. Ödenek süresinin uzun tutulması kişinin işsiz kaldığı süre zarfında yeni iş araması hususunda asgari gayrete itecek, işsizlik sürecinin uzaması ile de sisteme yeni giren işsizler ile birlikte sistemden yapılan ödeme miktarının fahiş derecede artması söz konusu olacaktır. Bu maliyet ve finansman hesaplarının yanılması kısaca sistemin iflası anlamına gelebilir. Bunun çözümü için bu sefer primlerin artırılması bir çare olarak düşünülebilir. Ancak bu da sistemden kaçışı körükleyerek kayıt dışı çalışmayı özendirecektir.

İşsizlere işsiz kaldıkları süre zarfında sürecin uzunluğuna bakılmaksızın yardım yapılması sosyal devlet olgusunun mutlak uygulanış biçimi şeklinde anlaşılabilir. Ancak bu tür bir uygulama devletlerin istihdam politikalarını etkileyeceği gibi kişileri çalışmamaya veya yeni iş bulmamaya iteceğinden ülke çapında verimliliğin de oldukça düşmesine, zamanla ekonomik büyümenin diğer ülkelere oranla geride kalmasına ve ülkenin standardlarının düşmesine yol açacaktır. Bunu farkeden devletlerin işsizlik sigortası uygulamasında süresiz ödenek ödenmesi sistemine hiç girmeyerek ödeme süresini kısıtladıkları görülmektedir.

Nitekim ILO’nun 102 sayılı sözleşmesinde de bu husus üzerinde durulmuş ve ülkelerin bu yardımın süresini kısıtlamalarına imkan tanıyacak bir şekilde asgari olarak bir yılda en az 13 hafta ödenek ödenmesi şartı düzenlenmiştir.

Kaldı ki, devletler ödeme süresinin sonunda vatandaşlarının mağdur olmaması açısından işsizliğe tamamıyla kayıtsız kalıyor da değillerdir. Hemen hemen bütün ülkelerde işsizlik sigortasının tamamlayıcısı olarak işsizlik yardımları devreye girmektedir. İşsizlik ödeneği ödeme süresinin sona ermesinden sonra belli bir süre daha yardımlar vasıtası ile işsiz kalan kişinin belli bir ölçüde sıkıntısının hafifletilmesi sağlanmaktadır.

Ödenek süresinin tespitinde uygulanan yöntemler, her sigortalı için sabit bir sürenin belirlenmesi, çalışma ve prim ödeme sürelerine göre süre belirlenmesi ve yaş gibi unsurlarında arada bulunduğu karma sistemler olarak üçe ayrılabilir42. Sabit sürenin uygulandığı ülkelerin başında İngiltere gelmektedir. İşsizlik ödeneğine hak kazananların hepsine 52 hafta boyunca (şartların devamı halinde) ödeme yapılmaktadır. Çalışma ve prim ödeme sürelerine göre sürenin belirlendiği ülkeler arasında Türkiye mevcuttur. Karma sistemde ise örnek olarak A.B.D.’de işsizlik süresinin belirli bir oranın üstüne çıkıldığı dönemlerde var olan kanunlar çerçevesinde ödenek süreleri otomatik olarak uzamaktadır.