• Sonuç bulunamadı

Hukukun Kelime Anlamı ve Kavramın Tanımı

1.2. Adalet Kavramının Benzer ve İlgili Kavramlarla İlişkisi

1.2.3. Hukuk Kavramı

1.2.3.1. Hukukun Kelime Anlamı ve Kavramın Tanımı

Hukuk, Arapça kökenli bir sözcüktür. Hukuk tekil olarak kullanılır; ayrı anlamı vardır. Hukuka, Orta Asya Türkçesinde “tüze” de denir. “Tüze” yani hukuk, eski Türkçedeki “tüz” (yeni Türkçe’deki “düz”) kelimesinden türetilmiştir. “Tüz” ya da “düz”, doğruluğu, dürüstlüğü ifade eder (Ayverdi,2006,3220) Mesela, düz adam dürüst, erdemli ve adaletli adam demektir. Hukuk sözcüğünün günlük dilde değişik anlamları vardır. Çoğu kez hukuk, belli bir ülkede ve belli bir dönemde yürürlükte olan hukuk kurallarının tümünü içine alan geniş kapsamlı bir deyim olarak kullanılır (Gözübüyük,2001;3). Felsefi bir terim olarak hukuk, toplumun yaşayış tarzını ve toplumsal ilişkileri düzenleyen ve yaptırım gücü olan kurallar sistemi olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca, hukukun, insanların tabiatı icabı, bir arada yaşama durumunda kalmalarından dolayı ihtiyaçların giderilmesi ve güvenliğin sağlanması zaruretinden doğduğuna değinilmiş ve bu ihtiyaç ve zaruretlerin toplumda bir takım

kuralların bulunmasını zorunlu kıldığı ve hukukun bu kuralların konulması, düzenlenmesi ve uygulaması olduğu belirtilmiştir (Bolay, 1996, 179–180). Hukukun ne olduğunu açıklamak için yüz yıllar boyu, çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Hukuka, çeşitli dönemlerden biyolojik, politik, ekonomik, sosyolojik ya da dinsel bir olgu veya aklın bir ürünü olarak bakılmıştır. Bütün bu ve benzeri yaklaşımlar hukuku yalnız kendi açılarından ve tek yönlü olarak açıklamaya çalışmışlardır. Oysa, hukuk çok yönlüdür ve bütün bunların bileşimi olan, meşru ve resmi otorite tarafından kabul edilen kurallar topluluğudur.

Bireyin toplum içindeki davranışlarını düzenleyen hukuk kuralları, ülkeden ülkeye, dönemden döneme değişebilmektedir. İçeriği değişebilen bir kavramın tanımlanmasındaki güçlük ortadadır. Çeşitli yaklaşım ve bakış açısıyla çeşitli tanımlar yapılmıştır. Fakat, bu tanımların hiçbiri doyurucu olmamıştır. “Hukukçular, hala hukukun tanımını aramaktadırlar” sözü yıllarca önce Kant tarafından söylenmiştir. Bu söz, günümüzde de geçerlidir. Bugüne kadar hukukun kesin bir tanımı yapılamamış olmasının nedenleri arasında, hukukun çok yönlü ve çok kaynaklı olması da yer alır. Böyle olmakla birlikte, yapılan çeşitli tanımlardaki ortak nokta, hukuk kurallarının, resmi otorite tarafından toplumu düzenleyen kurallar olarak görülmesidir (Gözübüyük, 2001;5).

Hukuk, bilimsel olarak araştırılması gereken bir konudur. Her şeyden önce, insanın onu yeterince doğru bir biçimde bilmesinde büyük yarar vardır. Çünkü hukuk, işlevi bakımından insanlar arası ilişkilere bir düzen getiren, böylece sağladığı adalet, eşitlik, düzen, denge, özgürlük, güvenlik ve barış ortamında, içerisinde bireyin ve toplumun bir denge içerisinde varlığını korumasına, hizmet eden bir kurallar bütünüdür. Onun olmadığı bir yerde toplumsal düzenin ve dengenin dolayısıyla toplumsal adaletin var olması asla düşünülemez. Sosyal sistem kavramı, dengesizlik, adaletsizlik ve belirsizlik olgularının yol açtığı bir kaos (kargaşa) ortamını kesinlikle dışlar ve düzen düşüncesini zorunlu kılar ( Aral,2001;59).

Hukuk, “toplumu, belirli bir adalet ve denge içerisinde düzenleyen ve kamu gücü ile desteklenen kurallar bütünüdür.” Belli bir ülkede, belli bir yerde yürürlükteki hukuka “olan hukuk” ya da “pozitif hukuk” denir. Pozitif hukuk, kural olarak yürürlükteki hukuktur. Pozitif hukuku oluşturan hukuk kuralları yasa, yasa gücündeki kararname, tüzük ve yönetmeliklerde yer alan kurallardır.

Olan hukukun üstünde, bir de “olması gereken” hukuktan söz edilebilir; buna da “ideal hukuk” ya da “doğal hukuk” denir. Bu hukuk, adalet ilkesinin idealist yorumuna dayanır. Doğal hukuk anlayışına göre, her dönemde ve toplumda geçerli olan ve değişmeyen ilkeler ve referanslar vardır (Gözübüyük, 2001; 5). En geniş anlamda doğal hukuk, temelleri en genel anlamda tabiatta yatan ve insanlığın kirlenmiş vicdanının derinliklerinde bulunan, ancak pratik hayattaki yasama ve yargılama süreçlerine tam olarak yansıtılamayan bir hukuk idealizmidir. Pozitif hukuk ise, pozitivist anlayışa uygun biçimde incelemeye müsait, ampirik bir kaynağa bağlanabilen hukuktur. Bu ampirik kaynağı, dar veya geniş anlamda değerlendirmek mümkündür. Devletçi pozitivizm, hukuku egemen iradenin ürünü olan ve resmi yaptırım ile donatılmış emirlerden ibaret görür. Felsefi pozitivizmden etkilenen hukuki pozitivizm için ise önemli nokta, hukukun akledilebilir ve gözlemlenebilir bir kaynağın ürünü olmasıdır. Bu sonuncu akım, gözlemlenmeye elverişli kaynakların ürünleri arasında, modern ve pozitivist devletin koyduğu kurallar ile devletin razı olduğu kuralları hukuk saymak eğilimindedirler (auhf.ankara.edu.tr). Pozitif hukuk, yürürlükteki hukuk kuralları ile bu değişmez ilkelere ulaşmaya, onları gerçekleştirmeye çalışır. Toplumsal yaşamı, pozitif hukuk kuralları düzenler. Pozitif hukuk ile tabii hukuk ilkeleri arasında çelişme olabilir (Gözübüyük,2001;5).

Doğal hukukçular belli bir toplumda ve belli bir dönemde organize biçimde fiilen uygulanan hukuku, pozitif hukuk olarak nitelendirirler. Grotius’un kanaatine göre, pozitif hukuk, belirli kişilerin iradesinin diğer kişilerin iradesine güç kullanmak suretiyle kabul ettirilmesidir. Oysa, doğal hukuk, insanların kendi vicdanları ile manevi değerleri aracılığıyla bulduğu ve toplumsal bir vicdana malettiği bir hukuktur (www.megabilim.com).

Doğal hukuk normları zorla kabul ettirilemezler, çünkü oluşumları kişisel ve resmi bir iradeden bağımsızdır. Bunlar, daha ziyade, davranış modeli şeklinde önermelerdir. Doğal hukuk normları emredici değillerdir, neşir ve ilan edilmezler; sosyal öğrenme mekanizmalarının aracılığıyla öğrenilebilirler. Asıl işlevleri, yaptırım tehdidi ile iradeyi belli bir davranışa zorlamak değil de, insan hareketine bir nitelik, referans, değer ve amaç kazandırmaktır. 16. yüz yıl filozoflarından Hoker’ın dediği gibi, doğal hukuk, hukukun üstün otoritenin zorla kabul ettirdiği kurallar olarak değil de

insan hareketleri ile ilgili ve buna model oluşturmak görevini yerine getiren her türlü kural olarak anlaşılmalıdır (www.auhf.ankara.edu.tr).

Doğal hukukun geçmişteki önemine bakarak, gelecekte oynaması muhtemel rol kestirilebilir. Bütün değerlerin sorgulandığı kriz anları ile yeni bir hukukun doğma süreci içinde, doğal hukuktan vazgeçemeyiz. Çünkü, pozitif hukuk sisteminin maddi meşruiyeti somut değerlere dayanmaktadır. Gierke’nin dediği gibi, doğal hukukun pozitif hukuka girmesini yasaklarsak, mevcut hukuki mekanizmalar, mevcut hukuki süreçlerin içinde bir hayalet gibi dolaşır ve hukukun kanını emme tehdidini gösteren bir vampire dönüşür (www.auhf.ankara.edu.tr).

Doğal hukuk görüşüne göre, yürürlük süresi hükümran güç tarafından belirlenir. Gücün etkisi bir kez açıklandıktan sonra değiştirilinceye kadar yürürlükte kalır. Bir ülkede, pozitif hukuka uyulmasının meşruiyet ve saygınlığın temeli, mevcut hukuki kuralların, adalete ve ahlaka başka bir deyişle doğal hukuka uygun olduğuna inanılmasıdır. Pozitif hukukun yorumlanmasında tabi hukukun açık olmasa bile gizli bir fonksiyona sahip olduğu zaman zaman ileri sürülmektedir. 19. yüz yılda pozitivist akım, hukukun, devletin yetki organlarınca çıkarılan bir kurallar bütünü olduğunu, bu yüzden de devlet hukukunun geçerliliğinin, doğal hukuka uygunluktan değil, modern devletin yetkili organlarınca çıkarılmasından ve güvence altına alınmış olmasından ileri geldiği sosyal hayat şartları değiştikçe hukuk kurallarının değişmesinin de olağan sayılması gerektiği savunulmuştur (www.megabilim.com/index.php/Hukuk/Tabii_hukuka _genel_bakis.html-sgk-).