• Sonuç bulunamadı

Hizbullah'ın Arap Baharı'daki Rolünün Bölgesel ve Küresel Düzeleme Yansımaları

Bununla birlikte, Körfez ülkelerinin Hizbullah'ın artan faaliyetlerinden ciddi bir şekilde güvenlik kaygısı içerisine girdiği görülmektedir. Hizbullah'ın bu ülkelerde Arap Baharı sürecinde yaşanan kargaşadan istifade ederek Şii topluluk üzerinde örgütlenmeye çalışmıştır. Kuveyt gibi diğer Körfez ülkelerine nazaran İran ve Hizbullah ile daha iyi ilişkilere sahip olan bir ülkenin bile bu artan mezhepsel gerilimden sonra Hizbullah'a yönelik tavrını sertleştirdiği görülmektedir. Körfez İşbirliği Konseyi'nin ve Arap Birliği'nin Hizbullah'ı terörist örgüt olarak ilan etmesi ile birlikte Hizbullah'a yönelik baskının arttığı yeni bir sürece girilmiştir. Bu süreçte Hizbullah'ın bölgeye uzananan etki alanın kısıtlamak için medya organlarının uydu yayınları engellenmeye çalışılmış, Körfez ülkelerinde yaşayan Şiilere yönelik olarak Hizbullah ile bağlantılı olduğu gerekçesi ile baskılar artmış, Hizbullah'ın terörle iltisaklı olduğu iddia edilen hücrelerine baskınlar yapılmıştır.

Dahası, Hizbullah'ı Lübnan'da sıkıştırmaya yönelik olarak Suudi Arabistan'ın öncülüğündeki Körfez ülkelerinin çeşitli adımlar attıkları görülmektedir. Bu bağlamda sıkıştırma sürecini ilk adımının ekonomide yürürlüğe sokulacaktır. Lübnan'da sadece Hizbullah'ı değil bütün Lübnanlıları etkileyen bir ekonomik yaptırım süreci hayata

466 Nicholas Blanford, “Syria as Vietnam? Why the war could be making Hezbollah stronger.”, Christian Science Monitor, 12 Mart 2015, https://www.csmonitor.com/World/Middle-East/2015/0312/Syria-as-

Vietnam-Why-the-war-could-be-making-Hezbollah-stronger.

467 Giorgio Cafiero and Peter Certo, “Hamas and Hezbollah Agree to Disagree on Syria”, Atlantic Council, erişim 04 Ekim 2018, http://www.atlanticcouncil.org/blogs/menasource/hamas-and-hezbollah-

180

geçirilerek Lübnanlıların Hizbullah'a yönelik olarak tepkilerini yükseltmesi istenmiştir. Hizbullah'a yönelik baskının diğer ayağı siyasi zeminde gerçekleşmiş, Suudi Arabistan'ın Lübnan içerisindeki müttefiki olan grupları kullanarak siyasi kriz yaratarak Hizbullah'ı köşeye sıkıştırmak istemiştir. Bu noktada, Başbakan Saad Hariri'nin Suudi Arabistan ziyaretinde zorla alıkonularak ülkedeki Hizbullah ve İran'ın artan etkinliğinden dem vuran bir açılama yapıp istifaya ettiğini açıklaması, Suudi Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın öncülüğündeki Suudi Arabistan'ın Lübnan'daki 2018 seçimleri öncesinde örgüte yönelik siyasi baskıyı artırma girişimi olarak algılanmıştır. Bu istifanın Hizbullah'ın Suriye'de zaferini ilan ettiği bir sürece denk gelmesi de dikkat çekicidir. Fakat artan bu baskılara rağmen Hizbullah'ın 2018 seçim sonuçlarında önemli bir başarı kazanması örgüte yönelik Suudi Arabistan merkezli siyasi baskıların başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açmıştır.

Körfez ülkelerinin yanında ABD'nin Hizbullah'ın Ortadoğu'da artan etkinliğine yönelik tavrının ise örgüte yönelik olarak artan ekonomik yaptırımlar yoluyla olmuştur. Bu süreçte Hizbullah'a yönelik olarak 2014-2018 yılları arasında ABD yönetimlerinin ekonomik yaptırımları peyderpey yürürlüğe soktukları görülmektedir. Diğer taraftan Avrupa ülkelerinin Hizbullah'a yönelik tavrına bakıldığında ABD'ye nazaran daha dengeli bir noktada olmuştur. Örgütün askeri kanadını 2013 yılında terör örgütü olarak gören Avrupa Birliği, ABD'nın bütün baskılarına rağmen Hizbullah'ın Lübnan'da siyasal ve sosyal bir aktör hüviyetine sahip olmasından ötürü örgütü tamamen bir terörist örgüt olarak tanımaktan kaçınmaktadır.

Hizbullah'ın Suriye'deki müdahalesi ile operasyonel alanını genişletmesi bir taraftan İsrail ile mücadelesinde çatışmayı geniş alanlara yayma fırsatı sağlarken ve İsrail üzerinde baskı oluştururken diğer taraftan Rusya'nın İsrail ile ilişkileri dengede götürme politikasından ötürü çeşitli zorlukları içerisinde ihtiva etmektedir. Nitekim Rusya, İsrail'i doğrudan karşısına alarak Suriye krizinde kendi lehinde devam eden süreci bozmak istememektedir. Bundan dolayı, bölgede Hizbullah'ın ve İran'ın Golan tepelerine yakın bölgelerde kalıcı üsler inşa etme çabası İsrail'i kaygılandırması yanında Rusya'yı da rahatsız etmektedir. Bu bağlamda İsrail'in yanı başında kendisine tehdit olarak gördüğü İran ve Hizbullah hedeflerine günümüze kadar 200'den fazla hava saldırısı yapmasına Rusya uzun bir müddet boyunca ses çıkarmamış ve kendi hava

181

savunma sistemlerini müttefikleri İran ve Hizbullah'a karşı yapılan hava saldırılarına karşı korumak için kullanmamıştır. Bundan sonra da Rusya'nın İsrail'e karşı silah kullanacağına ve doğrudan karşı karşıya geleceğine yönelik herhangi bir emare bulunmamaktadır. Bu noktada, Hizbullah'ın Suriye'de geleceğinin de bu hassas ilişkide yattığını söyleyebiliriz.

Bu durumu doğrudan ilişkili olan başka bir gelişme 18 Eylül 2018 tarihinde İsrail'in yapmış olduğu hava saldırısına karşı savunma atesi açan Suriye güçlerinin Rus istihbarat uçağını yanlışlıkla düşürmesi ve Rusyanın bu olayın sorumlusu olarak İsrail'i görmesi Rusya ile İsrail arasındaki ilişkilerde yeni bir döneme girilmesini beraberinde getirmiştir. Bu gelişme üzerine Rusya'nın Suriye rejimine S 300 füzelerini gönderme kararı Hizbullah'ın ve müttefiki İran'ın Suriye'de gelecekteki varlığını doğrudan etkileyebilecek niteliktedir. Askeri uzmanların ortak görüşü bu savunma sistemlerinin Suriye rejiminin kullanımına verilmesi ile İsrail'in saldırıları son bulacağı anlamı çıkmasa da İsrail'in bundan sonra Suriye'deki işinin kolay olmayacağının aşikar olduğudur. Hizbullah ve İran bu gelişme ile birlikte gelecekte Suriye'deki faaliyetlerini hava savunma şemsiyesi altında daha rahat yürütme imkanına kavuşabilir. Bu durum, İsrail'i Lübnan'da Hizbullah'a karşı daha saldırgan bir tutum almaya itebilir veya Suriye'de farklı angajmanlara girme yoluna sevk edebilir.