• Sonuç bulunamadı

D. Orta ve Doğu Avrupa Genişlemesi:

III. Günümüzde Genişleme Politikası ve Türkiye

2012 yılı itibariyle Avrupa Birliği’ne aday beş ülke bulunmaktadır: Sırbistan, Karadağ, Türkiye, Makedonya ve İzlanda. İzlanda ve Türkiye ile müzak- ereler sürmekte olup, diğer ülkelerle henüz müzakerelere başlanmamıştır. Sırbistan, Karadağ ve Makedonya dışındaki diğer Batı Balkan ülkelerine de (Arnavutluk, Bosna Hersek, Kosova) tam üyelik sözü verilmiş olup, hazır olduklarında sürecin başlatılacağı belirtilmiştir. Bu ülkelerle İstikrar ve

Ortaklık Anlaşmaları imzalanmıştır. Bu anlaşmalar uyarınca söz konusu

Batı Balkan ülkeleri reformlar için maddi yardım alabilmekte ve AB tek pazarında serbest ihracat hakkına sahip olmaktadırlar. Bu ülkelerle imzala- nan vize kolaylaştırma anlaşmalarıyla da, belirli toplumsal gruplar için vize prosedürleri basitleştirilmiştir.

Günümüzde genişleme politikasına dair tartışmaların odağında Tür- kiye bulunmaktadır. Türkiye’nin AB ile ilişkilerinin geçmişi 1959 yılında Türkiye’nin yapmış olduğu ortaklık başvurusuna dayanmaktadır. 1963 yılında özünde ekonomik bir anlaşma olan Ankara Anlaşması imzalanmış, ancak ilişkiler 1980 askeri darbesiyle sekteye uğramıştır. 1983 yılında sivil yöne- time geçişle birlikte 1987 yılında tekrar tam üyelik başvurusu yapılmıştır. Bu başvuru, temelde Türkiye’nin üyeliğe siyasi ve ekonomik olarak hazır olmadığı ve Birliğin o dönem Tek Pazar’ın (Single Market) tamamlanmasına odaklanması gerektiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Bunu takip eden dönemde Türkiye, AB ile Ankara Anlaşması ile öngörülmüş olan Gümrük Birliği’ni gerçekleştirmiştir. Doğu Avrupa genişlemesiyle beraber genişleme sürecine tekrar dâhil olmak istemiş, ancak 1997 Lüksemburg Zirvesi’nde belirlenen genişleme sürecinin dışında bırakılmıştır. Bunun üzerine Türkiye AB ile si- yasi ilişkileri kısmen dondurmuştur. O dönemde Kosova Savaşı ile birlikte Güney Doğu Avrupa’da istikrar sağlama ihtiyacı ve bu bağlamda Türkiye’nin kaybedilmesi korkusu, 1999 yılında yaşanan Marmara depremi ile birlikte 6 Bu ülkeler Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Slovakya, Slovenya, Litvanya, Letonya,

ivme kazanan Türk-Yunan yakınlaşması ve Yunanistan’ın Türkiye’nin tam üyeliği karşısında takınmış olduğu olumsuz tavrını değiştirmesi ve Avrupa’da Türkiye’nin üyeliğine daha sıcak bakmakta olan merkez sol hükümetlerin ik- tidara gelmesiyle beraber AB’nin de tavrı kısa zamanda değişmiş ve 1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı resmen tanınmıştır.

Helsinki Zirvesi’nin akabinde Türkiye, özellikle demokrasi ve insan hakları alanında önemli iyileştirmeler içeren 34 Anayasa değişikliği ile üç uyum pa- ketini Meclis’ten geçirmiştir. 2002 Kopenhag Zirvesi’nde Türkiye ile müzak- erelerin açılma kararı Aralık 2004 Zirvesi’ne bırakılmıştır. Kopenhag Zirvesi kararları uyarınca Avrupa Komisyonu, Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterl- erine uyumuna ilişkin bir rapor hazırlayacak ve olumlu görüş vermesi duru- munda Türkiye ile katılım müzakerelerini başlatma kararı 2004 Zirvesi’nde alınacaktı. Kopenhag’da ayrıca Türkiye’ye yapılmakta olan maddi ve teknik yardımın miktarının artırılmasına karar verildi. Bu kararlar Türkiye’deki re- form sürecini hızlandırarak dört reform paketinin ve iki anayasa değişikliği paketinin yasalaşmasını sağladı. Avrupa Komisyonu’nun Aralık 2004’deki Türkiye İlerleme Raporu’nda Türkiye’nin Kopenhag siyasi kriterlerini yeterli düzeyde karşıladığını belirtmesi üzerine 3 Ekim 2005’de Türkiye ile müzak- ereler resmen açılmıştır. 3 Ekim 2005 tarihli Hükümetler arası Konferansta Müzakerelerin hangi usul ve esaslar çerçevesinde yürütüleceğini düzenleyen “Müzakere Çerçeve Belgesi” de kabul edilmiştir. Söz konusu belgede, müza- kerelerin 3 temel unsur üzerinden yürütüleceği belirtilmektedir. Bunlar, Ko- penhag siyasi kriterlerinin istisnasız olarak uygulanması, siyasi reformların derinleştirilmesi ve içselleştirilmesi; AB Müktesebatının üstlenilmesi ve uygulanması; sivil toplum diyaloğunun güçlendirilmesi ve bu çerçevede hem AB ülkelerinin kamuoylarına, hem de Türkiye kamuoyuna yönelik olarak bir iletişim stratejisinin yürütülmesidir.

Haziran 2012 itibariyle 35 müzakere başlığından 13’ü açılmış olup, sadece biri geçici olarak kapatılmıştır. Türkiye ile aynı tarihte müzakerelere başlayan Hırvatistan ise 2011 yılında müzakere sürecini tamamlamıştır. Türkiye’nin müzakere sürecinin yavaş ilerlemesinin birçok nedeni vardır. Bunlardan biri Kıbrıs sorunudur. Türkiye, Kuzey Kıbrıs’a uygulanan izolasyonların kalkması karşılığında Ankara Anlaşması Ek Protokolü’nü, yani Gümrük Birliği’ni, GKRY’ne uygulayacağına dair taahhütte bulunmuştur. Ancak

AB’nin, özellikle de Avrupa Komisyonu’nun, izolasyonların kalkmasına ilişkin çabalarının GKRY tarafından bloke edilmesi sonucu Türkiye de bu taahhüdün gereğini yerine getirmemiştir. Bunun sonucu olarak, Konsey’in Aralık 2006’da aldığı bir kararla bu konuyla ilintili 8 müzakere başlığının açılması durdurulmuş ve Ek Protokol uygulanana kadar da hiçbir müzakere başlığının geçici olarak kapatılamayacağına karar verilmiştir.

Söz konusu 8 başlığa ek olarak, “Eğitim ve Kültür” ve “Ekonomik ve Parasal Politika” fasılları, herhangi bir teknik açılış kriteri bulunmamasına, müzakere pozisyon belgesinin sunulmasına ve teknik olarak açılmaya hazır olmalarına rağmen, başta Fransa olmak üzere bazı üye ülkeler tarafından, AB Mevzuatı ile ilgili olmayan nedenlerle bloke edilmektedir. Buradan da görüleceği üzere, müzakere sürecinde Türkiye’nin önündeki en önemli engellerden biri ülkenin tam üyeliğine dair AB’de bir görüş birliğinin bulunmamasıdır. Başta Fransa ve Almanya olmak üzere bazı üye ülkeler, Türkiye’nin nüfu- sunun büyüklüğü, Birliğin kurumsal işleyişine ve bütçesine yapacağı etkiler, kültürel farklılıklar ve ülke kamuoylarındaki olumsuz algılar gibi nedenleri öne sürerek bu genişlemeye karşı çıkmaktadır (Aydın-Düzgit, 2006). Ancak AB’de hükümet değişimleri de muhtemeldir ve Türkiye’nin üyeliğine nispe- ten daha olumlu yaklaşan merkez sol hükümetlerin Almanya ve Fransa’da iktidara gelmeleri bu ülkelerin tavırlarında değişikliklere yol açabilir. Aynı şekilde Avrupa kamuoyları da sabit olarak değerlendirilmemelidir. Doğu genişlemesinde olduğu gibi siyasi elitin güçlü irade gösterdiği durumlarda kamuoyunun da olumlu yönde değişebileceği akılda tutulmalıdır. Öte yandan Türkiye de üyelik yönünde, özellikle de demokrasi ve insan hakları alanında, önemli ilerlemeler kaydetmiş, müzakere sürecinde yasal ve kurumsal reform adımları atılmıştır. Türkiye kamuoyunun ülkenin AB üyeliğine destek oranı son yıllarda düşmüş olsa da, AB’nin Türkiye’ye karşı olan belirsiz tavrının olumlu yönde netleşmesi durumunda bu oranın artması da beklenebilir.