• Sonuç bulunamadı

Görsel ve ĠĢitsel Kitle ĠletiĢim Araçları

3. TERÖR ÖRGÜTLERĠNĠN MEDYA PROPAGANDASI

3.4. Terör Örgütlerinin Medya Organları ve Faaliyetleri

3.4.2. Görsel ve ĠĢitsel Kitle ĠletiĢim Araçları

Görsel ve iĢitsel kitle iletiĢim araçlarını kullanan tüm terör örgütleri içerisinde PKK, bu alandan daha fazla yararlanma imkânı bulmaktadır. Bu durumun en temel sebeplerinden biri PKK‟nın kurduğu ve yönettiği basın-yayın organlarının merkezlerinin Avrupa‟da olması ve bu kanalların yayınlarına müsaade edilmesidir. Nitekim yurtiçinde yasal olarak bu araçları kullanmaya imkân bulamayan PKK için yurtdıĢı önemli bir fırsat olmuĢtur. Bu doğrultuda AB‟nin, PKK‟yı bir terör örgütü olarak kabul etmesine rağmen, Avrupa‟daki birçok devletin PKK‟nın medya

88

organlarına ifade özgürlüğünü öne sürerek göz yumması, Türkiye‟nin tepkisini çekmektedir. Buna ek olarak PKK‟nın uluslararası medya nezdinde üstü kapalı veya açık biçimde kendisine destek bulduğu da görülmektedir. Buna göre Avrupa‟daki birçok televizyon kanalının PKK‟nın sözde liderleriyle röportajlar yapması, örgütü destekleyen kiĢileri programlarda ağırlaması, örgüt kamplarından belgeseller yayınlaması ve terör örgütünü Kürtlerin özgürlükleri için savaĢan “gerillalar” olarak haberleĢtirmesi vb. faaliyetler, örgüte meĢru bir görünüm kazandırdığı gerekçesiyle Türkiye tarafından Ģiddetle eleĢtirilmektedir (Demir, 2018, s.76).

1995 yılından günümüze kadar Türkiye birçok kez ilgili kurumlar aracılığıyla PKK‟nın yurtdıĢındaki basın-yayın kuruluĢlarının kapatılması için çeĢitli giriĢimlerde bulunmuĢtur. Bu doğrultuda birçok kanalın kapatılmasına rağmen, PKK farklı ülkelerde yeni kanallar açarak, yayınlarına devam edebilmektedir. Bu durum geçmiĢte Türkiye ile PKK terör örgütünün kurduğu kanallara lisans veren ülkeler arasında bir takım krizlere de yol açmıĢtır. Bu süreçte PKK‟nın ilk yayın kanalı olan ve Ġngiltere‟de 1995 yılında uydu yayını yapmaya baĢlayan Med TV, terörist baĢı Abdullah Öcalan‟ın yakalanmasından sonra, Türkiye‟nin talebi üzerine ancak 1999 yılında kapatılabilmiĢtir. Aynı yıl Med TV‟nin yerine kurulan Medya TV‟nin yayınları ise 2004 yılında Fransa hükümeti tarafından sonlandırılmıĢtır (Memdoğlu, 2015).

Örgütün en bilinen yayın organı olan Roj TV ise Mezopotamya Yayıncılık ġirketi‟nin öncülüğünde, 2004 yılında Danimarka üzerinden yayın yapmaya baĢlamıĢtır. Birçok ülkede izlenen ve Kürtçe ile Türkçe baĢta olmak üzere çeĢitli dillerde yayın yapan kanal, genel olarak PKK‟nın eylemlerini duyurma vazifesini üstlenmiĢtir. Kanalda örgüt kamplarından görüntülere, örgüt mensuplarının röportajlarına ve Interpol‟de aranan bazı örgüt yöneticilerine de yer verilmiĢtir. Roj TV, Türkiye‟ye yönelik yayınlarını genel olarak siyasi ve kara propaganda doğrultusunda ĢekillendirmiĢtir. Bu bağlamda bir yandan Kürdistan söylemine ağırlık verilirken bir yandan da TSK‟nin yaptığı harekâtlardan sonra yalan yanlıĢ bilgiler üretilerek, güvenlik güçlerinin ve Türk halkının moralini bozmak amaçlanmıĢtır (Arat, 2010).

Roj TV, terör örgütü PKK‟ya finansman sağladığı gerekçesiyle Türkiye‟nin de uzun süren diplomatik baskıları sonucunda, Kopenhag Kent Mahkemesi‟nin 2005 yılında açtığı dava sonucu, 2012 yılında kapatılabilmiĢtir. Mezopotamya Yayıncılık ġirketi, mahkemenin aldığı kapatma kararından sonra “Avrupa Ġnsan Hakları

89

SözleĢmesi (AĠHS)”nin 10.maddesinde yer alan ifade özgürlüğünün kısıtlandığını ileri sürerek, 2014 yılında Danimarka aleyhine Avrupa Ġnsan Hakları Mahkemesi (AĠHM) nezdinde dava açmıĢtır. Ancak AĠHM, kanalda izleyenleri Ģiddete sevk edecek yayınlar yapıldığını ve AĠHS‟nin değerlerine aykırı hareket edildiğini belirterek, Roj TV‟nin dava talebini reddetmiĢ ve bir bakıma kanalın terör propagandası yaptığını onamıĢtır (Aydın, 2018).

PKK‟nın propagandasını yapan kanalların kapatılması için Türkiye‟nin taraf olduğu sözleĢmelerden doğan bir takım hukuksal hakları da bulunmaktadır. Bu bağlamda Türkiye tarafından 1990 yılında kabul edilen ve yukarıda değinilen AĠHS‟nin “Ġfade Özgürlüğü” baĢlıklı 10.maddesinin 2.fıkrasında ifade özgürlüğünün “(…) ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç iĢlenmesinin önlenmesi (…)” gibi durumlarda sınırlandırılabileceği ifade edilmektedir. Bu karar Türkiye‟nin, PKK ile bağlantılı olan kanalları kapattırması açısından meĢru bir gerekçedir. Buna ek olarak Türkiye‟nin 1992 yılında imzaladığı “Avrupa Sınırötesi Televizyon SözleĢmesi”nin “Yayıncının Sorumlulukları” baĢlıklı 7.maddesinin (b) bendinde program hizmetleri hakkında “ġiddet eğilimini körüklemeyecek veya ırkçı nefret duygularını kıĢkırtıcı nitelikte olmayacaktır.” Ģeklindeki kararı, Türkiye‟ye yönelik terör propagandası yapan kanalların kapattırılması için yeterlidir (Arat, 2010).

Öte taraftan 8 yılı aĢkın bir süre terör propagandası yapan Roj TV‟nin 2011 yılında hem Nobel BarıĢ Ödülü‟ne aday gösterilmesi (Ġkiz, 2011) hem de Danimarka‟da düzenlenen baĢka bir törende “Yılın Ġfade Özgürlüğü” ödülünü alması, dava süresinde farklı bir tartıĢma konusu olmuĢtur (Birgün, 2011). Ancak bütün bu giriĢimler, Türkiye‟nin mevcut hukuksal haklarını kullanmasına karĢı bir engel teĢkil etmemiĢ ve örgütün Avrupa‟da yayın yapmakta olan Newroz TV ve Med Nuçe TV gibi kanallarının da lisansları iptal edilmiĢtir (Aydın, 2018).

Günümüzde yurtdıĢı merkezli kurularak Roj TV çizgisinde hareket eden ve PKK‟nın propagandasını yapan kanallar da mevcuttur. Bunların baĢında 2009 yılında Norveç‟ten uydu lisansı alarak test yayını yapan ve 2012 yılında yayına baĢlayan Sterk TV gelmektedir. Ayrıca Ronahi TV ve News Channel, PKK‟nın diğer yayın organlarıdır. Günümüz itibariyle Türkiye bu kanalların kapattırılması için diplomatik giriĢimlerini sürdürmektedir. Diğer yandan yurtiçinde de PKK‟nın sözcülüğünü üstlenen bir takım televizyon kanalları bulunmaktadır. Bu bağlamda ĠMC, Jiyan,

90

Azadi, Hayatın Sesi, Özgür Gün, TV10, Denge, Van, Van Genç, Mezopotamya ve Birlik Medya, 2016 yılında çıkarılan 668 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılmıĢtır (Demir, 2018, s.25-26).

Öte yandan PKK son dönemlerde sinema ve belgesel yapıtlarıyla görsel anlamda propaganda faaliyetlerini çeĢitlendirmektedir. “Bakur” adlı belgesel filminde PKK, kadınlara değer veren ve özgürleĢtirici bir gerilla hareketi olarak resmedilirken, Türkiye ise baskıcı ve kadına Ģiddet uygulayan bir yapı olarak yansıtılmıĢtır. Terör örgütü bu tür yapıtlarla, Türkiye ve Avrupa‟da yaĢayan Kürt kökenli vatandaĢlar nezdinde sempati toplamaya çalıĢmaktadır (Alptekin, 2018, s.108-109).

PKK‟nın yurt içinde ve yurt dıĢında birçok radyo kanalı da bulunmaktadır. Yurt içindeki radyo kanallarının kapatılmasına karĢın, yurt dıĢında özellikle Kuzey Irak ve Avrupa merkezli uydular aracılığıyla örgüt propagandasına devam edilmektedir. Örgütün en bilinen radyo kanalları ise 2001‟de Belçika‟da yayına baĢlayan Dengê Mezopotamya, Kandil dağında bulunan Roj Radyo, Avrupa merkezli Radyo Welat ve son dönemde üst düzey örgüt liderlerinin görüĢlerine yer verilen Dengê Kurdistanê‟dir. Bunlara ilave olarak PKK, Kurd FM ve Denge Med isimli internet üzerinden yayın yapan radyo istasyonlarına da sahiptir. Ayrıca örgütün Doğu Anadolu Bölgesi‟nde çeĢitli noktalarda korsan radyo yayını yaptığı ileri sürülmektedir. PKK radyoyu varlığını meĢru gösterme, bildiriler yayınlama, gizli haberleĢme ve örgüt mensuplarına seslenme gibi hedefler doğrultusunda kullanmaktadır. Ayrıca radyo kanallarında özellikle dağ kadrosunun fiziksel ve mental birlikteliğini korumak ve teröristlerin duygularını harekete geçirmek için örgüte ait Ģarkılara ve marĢlara sıklıkla yer verilmektedir (Arat, 2010; Bural, 2017; Demir, 2018, s.24).

Günümüzde El-Kaide ve DEAġ, hem uydu hem de internet üzerinden radyo ve televizyon istasyonları kurarak, modern iletiĢim teknolojinin imkânlarından en iyi Ģekilde faydalanmaktadır. DEAġ, özellikle Irak ve Suriye‟de iĢgal ettiği yerlerde bulunan radyo ve televizyon kanallarının binalarını ele geçirerek, propaganda alanını geniĢletmeye çalıĢmıĢtır. 2014 yılında Musul‟un büyük bir bölümünü kontrol altına alan terör örgütü, sekiz radyo ve televizyon istasyonunu zorla devralarak, bunları siyasi, askeri ve dini propaganda maksatlı kullanmıĢtır. DEAġ, Musul‟un kontrolünü kaybettikten sonra ise Al-Bayan Radyo ve Dabiq TV isimli kanallar kurmuĢtur. DEAġ, medya organlarında örgüt lideri Ebu Bekir el-Bağdadi‟nin konuĢmalarına, bölgede

91

yaĢanan olaylara iliĢkin haberlere, dini vaazlara ve Ģarkılara yer vermiĢtir (Reporters Without Borders ve Journalistic Freedoms Observatory, 2015, s.11).

Diğer taraftan DEAġ, baĢta Youtube olmak üzere internet üzerinden online yayın yapan radyo ve televizyon kanalları oluĢturarak, geniĢ bir izleyici kitlesine ulaĢmıĢtır. Son dönemde ise birçok üyesini kaybetmiĢ olan terör örgütü, bilhassa çocukları ve gençleri örgüte kazandırmak için dini içerikli çizgi filmler ve belgeseller yayınlamaktadır. DEAġ‟ın savaĢ ve Ģiddet içeren popüler bilgisayar oyunlarını dini figürlere uyarlayarak, internet ortamında sunduğu da bilinmektedir (Wilson, 2017, s.2). El-Kaide terör örgüte ise yerel televizyon ve radyo kuruluĢları vasıtasıyla propagandasını yürütmektedir. Küresel bir terör örgütü olarak dünyanın çeĢitli bölgelerinde birçok kolu olan örgütün medya stratejisi, bağlantılı olduğu gruplar tarafından benimsenmiĢ durumdadır. Bu bağlamda El-ġebab adlı terör örgütü, kurduğu televizyon kanalıyla El-Kaide‟ye bağlı grupların çatıĢmalarından görüntüleri yayınlamakta ve örgütün propagandasını yapmaktadır (BBC News TR, 2011).

Öte yandan günümüzde terör eylemleri bağlamında pasif durumda olan IRA, ETA ve LTTE gibi etnik/ayrılıkçı terör örgütleri de geçmiĢte radyo, televizyon ve sinemanın gücünden faydalanmıĢtır. Bu doğrultuda IRA, her ne kadar kendisine ait bir kanal kuramasa da yerel bazdaki basın-yayın kuruluĢlarına verdiği demeçlerle ve görüĢlerini destekleyen siyasi partiler aracılığıyla sesini duyurmuĢtur. Bu konuda en etkili terör örgütlerinden biri olarak kabul gören IRA, Sinn Fein adlı siyasi parti vasıtasıyla Ġngiltere kanallarında yoğun biçimde siyasi propaganda icra etmiĢtir. Buna karĢın Ġngiltere baĢbakanı Margaret Thatcher‟ın getirdiği medya sansürü ile Sinn Fein liderlerinin medya ortamında yürüttükleri propagandalar kısıtlanmıĢtır (Wilkinson, 1997, s.61).

ETA ise hem siyasi partiler hem de Bask Bölgesinin özerklik kazanmasından sonra, bölgede kurulan radyo ve televizyon kanalları sayesinde örgütün siyasi propagandasını birinci elden yürütmüĢtür. ETA‟nın internet üzerinden bir radyo istasyonu oluĢturduğu ve Bask ile Ġspanyol halklarını etkilemek için propaganda filmleri çektiği de bilinmektedir (Ophir ve Weimann, 2012, s.28). ETA, uluslararası medyanın desteğini almak için farklı ülkelerin medya kuruĢlarıyla sürekli iletiĢim halinde olmaya çalıĢmıĢtır. Bu bağlamda özelikle Fransa‟da çeĢitli radyo ve televizyon kanallarında ağırlanan ETA üyeleri, Ġspanya aleyhine propaganda yapma imkânı bulmuĢtur (akt: McCreanor, 2016, s.78-79).

92

LTTE ise ilk olarak savaĢ görüntülerini yayınlamak amacıyla “Nitharsanam” adlı karasal yayın yapan bir televizyon kanalı kurmuĢtur. 2005 yılında ise “National Television of Tamil Eealam” isimli televizyon kanalıyla uydu yayını yapmaya baĢlayan terör örgütü, 2007 yılında da “Voice of Tigers” isimli bir radyo istasyonu oluĢturmuĢtur. Öte taraftan 20.yüzyılın ikinci yarısında en etkili propaganda araçlarından biri olan sinemanın gücünden de yararlanan örgüt, üye toplamak ve finansman elde etmek için savaĢ filmleri ve belgeseller yayınlamıĢtır. LTTE benimsediği medya stratejisiyle baĢta Uzakdoğu ve Asya olmak üzere, Avrupa‟da birçok ülkede propaganda yapma imkânına eriĢmiĢ ve Sri Lanka hükümetini oldukça zorlamıĢtır (akt: Richards, 2014, s.55-57).