• Sonuç bulunamadı

2.1.4. Okula Hazır Bulunuşlukta Rol Oynayan Temel Faktörler

2.1.4.1. Fiziksel Faktörler

Bugün Türkiye’de, dünyanın pek çok ülkesinde olduğu gibi kronolojik yaş, ilköğretime başlamak için başlıca bir kriter olarak ele alınmaktadır. Çünkü her ülkede, çocukların gelişim özellikleri ve uygulanan eğitim modeli dikkate alınarak okula başlama yaşı belirlenmiştir. Okula başlama konusunda en yaygın kriter diye kabul edilen “yaş sınırı”, kriteri ülkeden ülkeye farklılıklar göstermektedir. İngiltere’de 5, Amerika’da 6, İsveç’te 7, Almanya’da 6, Japonya’da 6 ve Danimarka’da 7 yaşında çocuklar okula başlarken Türkiye’de çocuklar altı yaşından itibaren (72 ayını tamamlamış) birinci sınıfa alınmaktadır. Hatta aralık ayı sonuna kadar altı yaşı bitirecek olanlar da kayıt edilmektedir. Bu belirleme, zihin ve beden yaşı uygunluğu düşünülen ve normal gelişimini tamamlayan çocukları içermekte ve aile öğretmen birlikte karar vermektedir.Çocukların okula başlama yaşı ebeveyn ve okul öncesi öğretmenleri ile

birlikte karar verilerek çocuğun gelişim durumuna göre öne çekilebilmekte ve daha da ileriye atılabilmektedir (Oktay, 2002; Oktay, 1983; Yılmaz, 2009; Keskinkılıç, 2002).

Kwang (2006) çocukların okula hazır bulunuşluklarında ebeveynlerin ve okulöncesi eğitim öğretmenlerinin beklentilerini belirlemek amacıyla yaptığı çalışmada, her iki grupta yer alan katılımcıların çocuğun birinci sınıfa başlamadaki yaşının önemi üzerinde durdukları saptanırken, her iki grubun da özellikle çocukların yaşlarının onların neyi yapabilip neyi yapamayacaklarını belirleme açısından önemli bir ölçüt olduğunu vurgulamaları dikkat çekmektedir.

Esaspehlivan’ın (2006) 78 aylık ve 68 aylık ilköğretim birinci sınıf çocuklarının okula gidebilmek için yeterli hazırlıklarının bulunup bulunmadığını incelemek amacıyla yaptığı çalışmada aynı sınıfa devam eden ve aralarında on ay fark bulunan birinci sınıf çocuklarının okula hazır oluş düzeyleri arasında.01 düzeyinde 78 aylık çocukların lehine anlamlı bir farklılık olduğu saptanmıştır.

Koçyiğit (2009) ilköğretim birinci sınıf öğretmenlerinin ve ebeveynlerin bakış açısıyla okula hazır bulunuşluk için gerekli becerileri ve yeterlikleri tespit etmek amacıyla yaptığı çalışmada ise, ilköğretim birinci sınıf öğretmenleri okula hazır bulunuşluğu, “ilköğretim birinci sınıfın gerektirdiği becerileri yapabilme olgunluğuna erişme” olarak tanımlarken; bu olgunluğun çocuğun sosyal, duygusal, zihinsel ve fiziksel gelişim alanlarının paralel bir şekilde gelişmesine bağlı olduğunu dile getirmiştir. Ebeveynlerin büyük bir kısmı ise, ilköğretime hazır bulunuşluğu “biyolojik yaşın uygunluğu” ifadesiyle açıklarken; çocukların okula hazır bulunuşluk seviyelerini etkileyen faktörleri; aile, okulöncesi eğitim kurumları/öğretmenleri ve çocuk bakıcıları olarak belirtmişlerdir. Bu yaş sınırlaması belirlenirken, daha küçük yaşlarda okula başlayan özellikle beş yaşında okula başlayan çocukların genellikle okul ortamında büyük çocuklar tarafından dışlandıkları ve okulun öğretim programına uyum sağlamada büyük güçlük yaşadıkları dolayısıyla bu kadar erken yaşta okula başlamaya hazır olmadıkları, başarısızlık yaşayıp okuldan uzaklaştırıldıkları veya öğrenme güçlüğü tanısıyla değerlendirmeye alındıkları ileri sürülmektedir.

Tüm bunların yanında okula yeni başlayan bir çocuğun belirli bir yaşa erişmiş olması yeterli değildir. Çünkü yapılan araştırmalarda çocuk hangi yaşta okula başlarsa

başlasın, her grupta okulun ve programlı öğrenmenin taleplerini yeterince karşılamayan çocukların bulunduğu dikkati çekmektedir. Bu nedenle okula başlamanın belirlenmesinde yaştan başka etkenlerin de göz önünde tutulması gerekmektedir. Bunların başında bedensel gelişim düzeyi gelmektedir. Bu açıdan çocukta bulunması gereken en önemli niteliklerden biri, çocuğun sağlıklı ve normal bir beden gelişimine sahip olmasıdır. Biyolojik faktörlerin önemli iki unsuru olan görme ve işitme ile el göz koordinasyonu özellikle okuma ve yazmadaki etkisi yönünden üzerinde dikkatle durulması gereken konulardır. Fizyolojik faktörler içinde yer alan görme, işitme ve konuşma bozukluklarının, görme ve işitme keskinliğinin de okul olgunluğunun geç kazanılmasında rol oynadığı pek çok araştırmacı tarafından belirtilmekle birlikte, yapılan çalışmalarda bunların hiç birinin ana etken olduğunu kanıtlayacak sonuçlar elde edilememiş ancak yine de okula başlangıç aşamasındaki çocukların göz kontrollerinin yapılması, el ve göz koordinasyonunu sağlayıcı çalışmalara öncelik verilmesi, seslerin ayrıştırılması, farklı seslerin tanıtılması konusunda ev ve okul ortamında erken yaşlardan itibaren alıştırmaların yapılması önemlidir (Oktay ve Unutkan, 2003; Yılmaz, 2009; Oktay, 2002; Oktay, 2010).

Okuma yazma açısından önemli bir konu olan el tercihi beynin sağ veya sol yarım küresinin daha etkin olmasını ifade eder. Sağ-sol ayrımı yapamama ve uygun el tercihini zamanında gerçekleştirememe son derece önemli olup okuma-yazma öğrenmeyi olumsuz yönde etkilemektedir. Ayrıca seslerin doğru ayrıştırılamaması yanlış anlamaya, yönlerin doğru tayin edilememesi de yazmada karışıklığa neden olabilmektedir. Yine pek çok araştırmacı, okuma bozukluklarında önemle üzerinde durulan, beynin bir yarım küresinin hâkimiyetinin veya karışık beyin hâkimiyetinin okumada rolü olduğunu ileri sürmektedir. Ancak yapılan çalışmalar, beyin yarım kürelerinden birinin tam olarak hâkim olamamasının, yarım kürelerin sağ ya da solda olanının hâkim olmasından, çok daha olumsuz etkisi olduğunu gösterir niteliktedir. Birçok araştırmacı fiziksel açıdan sağlıklı olmanın da çocuğun “okula hazır” olmasına yardımcı olduğuna dikkat çekmiştir. Cinsiyet faktörü de zaman zaman araştırmacıların üzerinde durdukları bir başka konu olmuştur. Ancak kızların mı ya da erkeklerin mi daha başarılı oldukları konusunun cinsiyetten çok toplumdan topluma değişen bir faktör olduğu dikkati çekmektedir (Keskinkılıç, 2002; Yılmaz, 2009; Gonca, 2004; Oktay,

Lewitt ve Baker (1995) çalışmalarına göre öğretmenlerin yüzde 75’inden fazlasının; fiziksel olarak sağlıklı, iyi dinlenmiş ve fiziksel ve motor gelişim becerileri açısından iyi gelişmiş olmanın okula hazırlığının gerekli bir parçası olduğunu savunmaktadır.

Emig’e göre (2000) çocukların erken fiziksel ve ruhsal sağlığı onların okula hazırlığı ve okul başarısının önemli belirleyicilerindendir. Kötü beslenme çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimini etkilemekte bu durum çocuğun okul başarısı üzerinde etkili olmaktadır. İstenmeyen kazalar, yaralanmalar davranışsal, bilişsel ve motor fonksiyonlarda uzun vadeli açıklara neden olurken; çocuğun okula devamını ve başarısını etkilemektedir.

Görüldüğü üzere çeşitli fizyolojik faktörlerin çocuğun okula hazırlığının sağlanmasındaki rolünü belirlemek oldukça güç olsa da, üzerinde dikkatle durulması gerekenler, çocuğun yaşına uygun bir beden gelişimine sahip olup olmadığı, görme ve işitmesinde, beyin fonksiyonlarında herhangi bir bozukluğunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesidir (Oktay, 2002).