• Sonuç bulunamadı

3.2. Halk Tarafından Seçilen İlk Cumhurbaşkanı: Adaylar ve Seçim Süreci

3.2.1. CHP ve MHP'nin Çatı Adayı Ekmeleddin İhsanoğlu

3.2.1.1. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Seçim Kampanyası

Adaylığı ilan edilene kadar sıcak siyasetin içinde bulunmayan İhsanoğlu’nun seçim kampanyasının temel sloganı “Ekmek için Ekmeleddin” olarak belirlenmiştir. Bunun yanında “Sevgiyi Ekmek için, Bolluğu Ekmek için, Ekmek için Ekmeleddin”, dört ana parti olan HDP, MHP, CHP ve AK Parti’nin seçmen profili hedeflenerek “Biz hep partimize oy verdik. Şimdi oyumuz Ekmel Hoca’ya” sloganları kullanılmıştır. Seçim kampanyasında logo olarak ise buğday tarlası şeklinde Türkiye haritası kullanmıştır (BBC, 10 Temmuz 2014).

İhsanoğlu, seçim kampanyasının merkezine uzlaşma, hoşgörü, ülkenin birliği, bütünlüğü ve istikrarın sağlanması gibi konuları yerleştirmiştir. Yaptığı basın açıklamasında sadece aday gösterilen MHP ve CHP’nin değil tüm Türkiye’nin Cumhurbaşkanı adayı olduğunu ve tüm Türkiye’yi kucaklayacağını ifade etmiştir. İhsanoğlu, Cumhurbaşkanlığını siyasi bir makam olarak görmediğini ve mevcut sorunları ancak siyasi partilerin çözebileceğini savunmuştur. Bu anlamda yaptığı açıklamalardan Cumhurbaşkanlığı makamını sembolik bir temsil makamı olarak gördüğü anlaşılabilmektedir (BBC, 10 Temmuz, 2014). Seçim kampanyasını ilk durağı olan Yozgat’ta, “Duble yol Köşk’ün işi değil. Cumhurbaşkanı devletin ahengini sağlamalı” şeklindeki ifadeleri bunu açıkça göstermiştir (Al Jazeera Türk, 25 Temmuz 2014).

İhsanoğlu, seçim kampanyasını miting düzenlemek yerine basın toplantısı yaparak yürütmeyi tercih etmiştir. Kampanyada MHP ve CHP liderlerinin de içinde olduğu bir görev dağılımı yapılmıştır. Siyasi konularda tecrübeye sahip olmadığından

bu görevi Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’na bırakan İhsanoğlu, kendisi de kampanyanın iletişim ve imaj kısmını üstlenmiştir. Kendisine gezilerinde genellikle iletişim ve imaj danışmanları eşlik etmiştir. Kampanya süreci boyunca nasıl bir lider olacağına ilişkin söylemler yerine, Erdoğan’ın olumsuz yönlerinin tam zıttı ile kendine bir konum edinmeye çalışmıştır (Dalay, 2014a). Cumhurbaşkanı olduğunda ne gibi icraatlar yapacağını anlatan bir yazılı belge sunmayan ve bu konuda açıklama yapmayan İhsanoğlu, daha çok Türkiye’nin bir takım meseleler ile ilgili önlem alması gerektiğini anlatarak ortaya çıkabilecek tehditlere vurgu yapmıştır. Söylemlerinde bölgede istikrarın sağlanmasının önem arz ettiğini ve buna ihtiyaç olduğuna dikkat çekmiştir. Hükümet sistemi tartışmalarına ilişkin ise Başkanlık sistemine sıcak bakmadığını, Parlamenter sistemin Türkiye’nin yapısına daha uygun olduğunu savunmuştur(Dalay, 2014c).

Siyaseten fazla tecrübesi bulunmayan İhsanoğlu’nun, seçimdeki en büyük rakibi olan ve uzun yıllar sıcak siyasetin içinde bulunan Erdoğan’a karşı nasıl argümanlar geliştireceği merak konusu olmuştur. Halkın çok az bir kısmının ismini bildiği İhsanoğlu’nun kendisine sıfırdan siyasi bir imaj oluşturmaya çalışmasının zorluğu aşikârdı. Bu zorluk doğru adımlar atıldığında avantaja çevirmeye de açık bir potansiyeline sahipti. Ancak İhsanoğlu’nun kendine olumlu imaj oluşturmaya yönelik girişimlerden ziyade rakibinin olumsuz yönlerini ortaya çıkararak seçmen algısında bir yer edinmeye çalışması; özellikle karşısında Erdoğan gibi bir siyasi tecrübe varken başarılı olmasını zorlaştırmıştır.

Bu kapsamda seçim kampanyasında hem MHP’nin hem de CHP’nin seçmen kitlesine yönelik sembolik değerler ön plana çıkartılmıştır. MHP ve CHP gibi birbirinden farklı iki kimliğe sahip olan seçmen tabanını tatmin edecek bir söylem geliştirme zorluğu seçim kampanyasının sınırlarını zorunlu olarak zaten çizmiştir. Bir taraftan CHP’nin seçmen kitlesine yönelik Atatürk devrimleri ve ilkelerinden bahsederken diğer taraftan da MHP seçmen kitlesine yönelik, onların hassasiyetlerini içeren özellikle Kürt meselesine ilişkin söylemlerde bulunmuştur (Yılmaz, Özipek ve Coşkun, 2014:8; Miş ve Yanık, 2014: 23). Söylemlerini doğrulamak amacı ile Anıtkabir, İsmet İnönü, Neşet Ertaş’ın mezarlarını ziyaret etmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimin son haftasında ise Menderes, Özal, Erbakan, Türkeş ve Yazıcıoğlu’nun mezarlarını ziyaret ederek MHP kesimini de etkilemeye çalışmıştır (Dalay, 2014c).

Özellikle adaylığına tepki gösteren MHP ve CHP seçmen kitlesine hitap ettiğini ve onların hassasiyetlerine saygı duyduğunu gösterme çabası içerisinde olmuştur.

İhsanoğlu’na destek veren kitleye baktığımızda bir takım kodlamalar ile desteklerini ifade ettikleri görülmüştür. Öncelikle Erdoğan’a alternatif oluşturması fikri, verilen desteğin en temel motivasyonunu oluşturmuştur. Siyaset sahnesinde aktif olan Erdoğan’ın eksik bazı özellikleri olduğunu düşünenler, İhsanoğlu’nu bu eksiklikler üzerinden konumlandırarak Cumhurbaşkanı adayı olarak uygun görmüşlerdir (Miş ve Yanık, 2014: 25). Bu bağlamda İhsanoğlu da temsil ettikleri üzerinden değil; bunun tam tersi Erdoğan karşıtlığı üzerinden kendine bir kimlik oluşturmaya çalışmıştır. Erdoğan’ın kutuplaştıran, sert ve uzlaşmasız bir karaktere sahip olduğunu düşünen bu kesim bunun tam tersi birleştiren, kucaklayan, uzlaşmacı ve yumuşak bir lider imajı çizerek bu imajı İhsanoğlu üzerinden somutlaştırmaya çalışmıştır (Dalay, 2014a). Bu anlamda İhsanoğlu’nun daha en başından belli olan bu süreçteki en büyük dezavantajı, Erdoğan gibi bir başarılı siyasetçi ile bu yarışa girmesi olmuştur. Böylece Cumhurbaşkanı olma hedefine odaklanmaktan ziyade tecrübesiz olma ve Erdoğan gibi bir adayın karşısında durma ikilemi arasında kaldığı görülmüştür.

İkinci olarak İhsanoğlu’nun siyasi kimliğinin olmaması; herkese eşit bir şekilde yaklaşması, herkesi kucaklaması ve birleştirici bir role sahip olması açısından avantaj olarak görülmüştür(Hürriyet Gazetesi, 19 Haziran 2014). Toplumun her kesimine hitap edebilecek, barışçıl bir ortamın oluşmasına katkı sağlayacak, pozitif ve hoşgörülü bir aday olarak lanse edilmesi olumlu yaklaşanların en önemli argümanlarından biri olmuştur. İhsanoğlu’nun siyasi kişiliğinden çok kariyer geçmişine ve kişiliğine vurgu yapılmıştır. Bu yönü ile iç ve dış siyasette dinamik bir ülke olan Türkiye’nin mevcut meselelerin çözümünde anahtar bir isim olacağı düşünülmüştür (Miş ve Yanık, 2014: 25). İhsanoğlu’nun adaylığını olumlu bulanlar; hayata ve siyasete bakışı açısından dolayı Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bir aday olarak görmüşlerdir. CHP ve MHP kesimlerinin tabanından uzak bir aday ile hem milliyetçi kesimin sosyal demokratik bir adaya hem de Cumhuriyetçi ve sosyal demokrat adayın milliyetçi bir adaya doğabilecek muhtemel tepkinin önüne geçilebileceği düşünülmüştür (Çalışkan, 2014).

Son olarak ise İhsanoğlu’nun sahip olduğu kariyerinin ve itibarının Cumhurbaşkanlığı makamına uygun olduğu düşünülmüştür. Nitekim MHP ve CHP tarafından aday gösterilmesinin en temel nedeni de hem siyasetten uzak bir aday olması hem de sahip olduğu kariyerinin seçmen nezdinde etkili olabileceği düşüncesi olmuştur.

Görüldüğü gibi İhsanoğlu’nun olumlu olarak algılayan seçmen kodlarında Erdoğan karşıtlığı üzerinden oluşturulmaya çalışılan imaj, olumlu kişiliği ve sahip olduğu kariyeri dikkat çekmiştir. Tüm bu avantaj olarak sayılan kodlar, karşıt seçmen tarafından da olumsuz olarak değerlendirilmiştir

Nitekim İhsanoğlunu desteklemeyen kitlenin değerlendirme kodlarına bakıldığında ise öncelikle İhsanoğlu’nun dış güçlerin de etkisi ile iki parti tarafından yaratılmış bir mühendislik projesi olduğu düşünülmüştür. İkinci olarak muhafazakâr olmasına rağmen muhafazakâr kesim tarafından benimsenememiştir İhsanoğlu’nun siyasi bir geçmişinin olmadığı ve halktan kopuk olduğu düşüncesine yoğunlaşılması, muhafazakâr bir geleneğe sahip olmasının önüne geçmiştir. Üçüncü olarak eski Türkiye’nin temsilcisi olarak görülmesi etkili olmuştur(Miş ve Yanık, 2014: 28). Her ne kadar İhsanoğlu adaylığını ilk ilan ettiği günden itibaren tüm Türkiye’nin temsilcisi olacağını ifade etse de belli bir kesim tarafından elitist bir siyaset anlayışına sahip olduğu konusunda eleştirilmiştir.

Bu bağlamda Yanık’a (2014a) göre İhsanoğlu, sivil toplum, cemaatler ya da partiler gibi en alt tabakayı temsil eden örgütlerden ziyade daha çok tepedeki yöneticiler, devlet kuruluşları ve bürokratlar ile çalışmıştır. Özünde muhafazakâr, dindar bir görünüm çizse de genel itibari ile batı yanlısı ve seküler kesim ile ilişkileri daha kuvvetli olmuştur. İslam İşbirliği Teşkilatındaki görev tarzına bakıldığında çatışmayan, iddiacı olmayan ve durumu etkileyen tarafların tavrına göre hareket şekli belirleyen bir anlayışa sahip olması, Cumhurbaşkanlığını da bu şekilde yöneteceği algısını oluşturmuştur. Bu özellikleri dikkate alındığında İhsanoğlu’nun her ne kadar Türkiye’de siyasi ortamın değişimine katkı sağlamış olsa da Cumhurbaşkanlığı makamını yönetebilecek bir lider olmaktan ziyade yönetici olabilecek bir pozisyona sahip olabileceği seçim kampanyası sırasında anlaşılmıştır.

Dördüncü olarak İhsanoğlu’nu desteklemeyen CHP kanadındaki eleştiriler genel itibari ile siyasal İslamcı olmasına yoğunlaşmıştır. CHP’nin temel unsurları olarak görülen laik ve demokratik temelli parti olma anlayışına ters bir aday olduğu düşünülmüştür. Diğer bir ifade ile İslamcı bir şahsın bu temel unsurlara zıt bir siyasi anlayışa sahip olduğu anlayışı ile tepki göstermişlerdir (Vatan Gazetesi, 18 Haziran 2014). İhsanoğlu, hem bu tepkilere cevap vermek hem de laik ve Cumhuriyetçi olduğunu göstermek için anıtkabir ziyaretleri gerçekleştirmiştir. Kendini sol parti olarak tanıtan bir partinin oy toplamak adına göstermelik de olsa muhafazakârlaşma eğilimi göstermesi parti tabanından da tepkilerin gelmesine neden olmuştur. Bu durum CHP’nin kimlik bunalımına girdiği eleştirilerini beraberinde getirmiştir.

İhsanoğlu, siyasal olarak neyi temsil ettiği, siyasal kimliğinin ne olduğu, Cumhurbaşkanı olursa Türkiye için neleri gerçekleştirebileceği, projeleri ve Türkiye’yi ilgilendiren meselelerde duruşunun ne olacağı konusunda bir vizyon ortaya koyamadığından dolayı eleştirilmiştir. İhsanoğlu’nun seçim vizyonunda eksik kalan ve oldukça eleştirilen bu meseleyi Cumhurbaşkanlığının bir temsil makamı olduğu ve temel meselelerin çözümünün siyasi partilerin görevi olduğunu vurgulayarak meşrulaştırmaya çalışmıştır (Dalay, 2014a). Ancak daha önce de ayrıntılı bir şekilde belirtildiği gibi Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı makamı, yetkilerin sembolik olduğu 1961 anayasası döneminde bile Türkiye siyasetinin gelişimine ve gidişatına yön verme potansiyeline sahip olmuştur Bu bağlamda halk tarafından seçilen bir Cumhurbaşkanı olması halinde makama ve siyasal sisteme yeni bir vizyon anlayışı getirmeyeceğini en başında açıkça ifade etmiştir. Daha önce belirtildiği gibi, vizyon, uzun dönemli bir birikimin sonucu olarak geçmiş tecrübelerin bilinmesi, mevcut durumun iyi analiz edilmesi ve tüm bunların birikimi ile geleceğin resminin çizilmesini ifade etmektedir. Bu anlamda nasıl bir Cumhurbaşkanı olunacağının tasvir edebilmesi öncelikle bu iki zaman kavramını iyi analiz edilmesini gerektirmektedir. İhsanoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı makamına ilişkin bir vizyon ortaya koyamamasının temel nedenlerinden birinin bu olduğu söylenebilir.

Gerek eleştirileri gerekse olumlu yönleri ile İhsanoğlu’nun adaylığı CHP ve MHP gibi iki farklı ideolojiye sahip partinin uzlaşabileceğinin önemli bir göstergesi olmuştur. Özellikle CHP tarafından Türkiye’de toplumun muhafazakârlaştığı yönünde

Halkın Cumhurbaşkanlığı makamında nasıl bir lider görmek istediğinin önemi elbette ki büyüktür. Halkın istek ve beklentileri ile adayların seçim kampanyalarında sunduğu imajlar, seçmenin oy verme algısını şekillendirmektedir. Ancak İhsanoğlu’nun muhafazakâr kimliğinin dışında daha çok seçkinci, elitist bir niteliğe sahip olmasının ön plana çıkması; halkın ilk kez iradesini kullanacağı bu seçimler açısından çokta etkili bir tercih olmadığını gösterebilmektedir. Cumhurbaşkanının meclis tarafından oylandığı bir seçim süreci olsaydı İhsanoğlu’nun adaylığı daha fazla anlam kazanabilirdi.