• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet Ġdeolojisinin Kadını KonumlandırıĢı

YAKUP KADRĠ KARAOSMANOĞLU’NUN ROMANLARINDA SĠYASET VE ĠDEOLOJĠ

4.1. CUMHURĠYET ĠDEOLOJĠSĠ

4.1.3. Cumhuriyet Ġdeolojisinin Kadını KonumlandırıĢı

AyĢe DurakbaĢa, kadının toplum içerisindeki yeri meselesinin Osmanlı Ġmparatorluğu‟nda Tanzimat‟ın ilanı ile baĢlayan BatılılaĢma hareketinin meselelerinden biri olarak ortaya çıktığına değinir. Ancak Osmanlı‟daki kadın hareketi Batı‟dakinden iki konuda farklılık gösterir: Birincisi, Osmanlı‟da kadına tanınmaya baĢlanan haklar onlara hükümet tarafından verilmiĢtir, Batı‟daki gibi kadınlar tarafından talep edilerek alınmamıĢtır. Ġkincisi ise Osmanlı‟da kadının özgürlüğüne dair meseleler erkekler tarafından yazılıp çizilip tartıĢılmıĢ ve savunulmuĢtur. II. MeĢrutiyet‟ten sonra kadın hareketi, kadın dernekleri ve kadın dergileri ile devam edegelmiĢtir. SavaĢ dönemlerinde de kadınlar kamusal alanda aktif görevler yürütmüĢlerdir. DurakbaĢa, Millî Mücadele‟nin zaferle sonuçlanmasından sonra baĢlayan modernleĢme hareketinde, Kemalist yaklaĢımda ise kadın meselesinin yine eril bir bakıĢ açısıyla ele alındığını ve kadınların özgürlüğü meselesinin çözülmesi gereken konular arasında baĢta geldiğini söyler.

Ancak, Kemalist dönemde kadınlar II. MeĢrutiyet ve Millî Mücadele döneminde olduğu kadar aktif değildir (DurakbaĢa, 1987: 45-51).

Nilüfer Göle‟ye göre Türk modernleĢmesi, vatandaĢlık ve insan haklarının getirilmesinden ziyade, kadınların kamunun parçası vatandaĢlar haline getirilmesi ve Kemalist reformların belkemiğini oluĢturan kadın haklarının temin edilmesidir.

Kemalist proje, kadınların kamusal alandaki varlığına büyük önem vermiĢtir. Yeni Türk ulus-devletinde kadınların kamusal görünürlüğünü ve vatandaĢlıklarını garanti altına almak için örtünün terk edilmesi, kızlar ve erkekler için zorunlu temel eğitimin sağlanması, kadınlara seçme ve seçilme hakkı gibi medeni haklar verilmesi, Medeni Kanun‟un benimsenmesi gibi uygulamalar getirilmiĢtir (Göle, 2011: 31). Nilüfer Göle, kadın meselesinin hem medeniyet projesinde hem milliyetçilik ideolojisinde Kemalist ideolojinin harcı olduğunu ileri sürer. Ona göre Kemalist ideolojinin bayrağını kadınlar taĢımaktadır (Göle, 2011: 89).

149 Tanzimat‟tan itibaren BatılılaĢmanın ölçütleri tanımlanmaya çalıĢılırken, kadınların mahremiyeti ve cinsiyetler arası birlikteliğin sınırları tartıĢma konusu olmuĢtur. Tanzimat dönemiyle birlikte kadınların eğitilmesi, açılması, dıĢarıya çıkması, jimnastik yapması, dans etmesi, fotoğraf çektirmesi vb. konular Batılı bir yaĢam biçimini ve kadının toplumsal yaĢamda görünürlük kazanmasını sembolize etmiĢtir (Göle, 2011: 56). Kemalizm‟e gelindiğinde kadınların görünürlük kazanmasından öte ulusu için yararlı olmaya çalıĢan, siyasi alanlarda erkeğin yerini alan; buna karĢın müĢfikliğinden bir Ģey kaybetmeyen, ağırbaĢlı, arkadaĢ, anaç ve halkçı bir kadın tipi vurgulanır.

Bu yeni kadın imgesini hem yazdıklarıyla, hem kendi yaşamıyla en güçlü biçimde ortaya çıkaran Halide Edip Adıvar‟dır. Ulusçuluğun etkisinde yazdığı romanındaki kadın kahramanlar Osmanlı konak kadınlarından uzak, halka yakın, ayaklarında sade kalın ayakkabılar, sırtlarında kurşuni bir manto, saçlarını örten beyaz bir örtü, ellerinde iş torbaları ile yurt ülküsü için çalışmaktadırlar. Halide Edip Adıvar‟ın “Yeni Turan” kadınları “evlerinin süsü”, “erkeklerinin sevda amacı” olmaktan çıkmış, öğretmenlik yapan, hastabakıcılık eden, “ağırbaşlı”,

“karakterli”, “yararlı, çalışkan bir toplum elemanı”, “erkeklere temiz bir arkadaş, çocuklara ve bütün memlekete bir ana, bir mürebbi” olan kadınlardır (Göle, 2011: 81).

Karaosmanoğlu‟nun toplumsal hayat içerisinde kadınların konumu üzerine düĢünceleri, Ankara romanında NeĢet Sabit‟in zihninden geçenlere bakıldığında açık bir biçimde görülür. Yalnızca kadınların değil Türk toplumunda yer alan her bireyin millî bilinçle hareket etmesinden yana olan yazarın, Cumhuriyet kadınından da öncelikli olarak istediği evinden çıkıp kamusal yaĢamda aktif rol alarak toplumun yararına çalıĢmasıdır. Cumhuriyet kadını kamusal alanda görünürlük kazanmalı ama bunu yaparken de ahlaki sınırlarını korumasını bilmelidir.

Türk kadınları, çarşaf ve peçelerini işe gitmek, çalışmak için daha kolaylık olur diye çıkarıp atacaklardı. Onlar için cemiyet hayatına atılmanın manası yalnız bu çeşit salon cemiyetlerine karışmak olmayacaktı. Evet, Türk kadını, hürriyetini dans etmek, tırnaklarını boyamak ve Rue de la Paix‟nin kanunlarına esir bir süslü kukla olmak için değil, yeni Türkiye‟nin kuruluşunda ve kalkınışında kendine düşen ciddi ve ağır vazifeyi görmek için isteyecekti, kullanacaktı. Ve Türk erkekleri, garplılaşma hareketini, Tanzimat beyinin Garpperstliğiyle, alafrangalığıyla bir ayarda tutmayacaktı(Karaosmanoğlu, 2012b: 135).

Yukarıda da ifade edildiği gibi Cumhuriyet döneminde kadının eğitimine verilen önem ve kadının toplumsal yaĢama katılmasına gösterilen özenin temeli 1908-1919 yılları arasındaki Batıcı düĢünce akımındadır. Kadınların mahrem alandan çıkıp kamusal alanda görünürlük kazanmaları BatılılaĢma projesinin temel fikirlerinden biridir (Göle, 2011: 62).

150 Ankara‟da Cumhuriyet devrimleri ile yetiĢen ve Cumhuriyet neslinin ideal figürü olarak öne çıkan Yıldız Hanım, “bir saniyesini boĢa geçirmeyen, çalıĢkan, dinamik, sanata ve spora düĢkün bir kadın”dır. Modernite projesinin ürünü, eskiyle bağını koparmıĢ, genç bireyi simgeleyen figür olarak erkek değil kadın bir bireyin çizilmesi dikkate değerdir. Bu noktada, Karaosmanoğlu‟nun ideal Cumhuriyet genci fikrinin Yıldız Hanım‟da somutlaĢmıĢ olması bir tesadüf değil, Kemalist ideolojinin kadını konumlandırıĢının bir sonucudur.

Yirmi iki yirmi üç yaĢlarını süren Yıldız Hanım, günlük yaĢamında oldukça sade ve doğaldır. NeĢet Bey ile oyundaki rolü üzerine konuĢmaya geldiğinde onun dıĢ görünüĢü romanda Ģöyle anlatılır:

Mesela, o gün buraya gelmek için, üstüne başına ufacık bir ihtimam bile göstermemişti. Arkasında oldukça kullanılmış bir kurşuni kostüm tayyör ve ayaklarında kalın deriden kısa ökçeli spor ayakkabıları vardı. Ankara tiftiğinden bir koyu renk şanday, ta çenesinin altına kadar çıkan yakası ve bileklerine kadar inen kollarıyla gövdesini sımsıkı kavramıştı. Kendiliğinden kıvırcık saçları aynı yünden, bir elde örülmüş berenin kenarlarından ancak dışarı çıkıyordu.

Dudaklarında ruj namına hiçbir şey yoktu. Kirpikleri ise hafifçe sürmeli idi (Karaosmanoğlu, 2012b: 215).

Yazar, Yıldız Hanım ile kırklı yaĢlarına yaklaĢan NeĢet Sabit ve Selma Hanım‟ın nesli arasındaki anlayıĢ farkına dikkat çeker. Aralarında çok büyük yaĢ farkı da yoktur ancak ülkenin bu kısa sürede değiĢen çehresi iki nesli de birbirinden ayırmaktadır. NeĢet Sabit ve Selma Hanım, Cumhuriyet‟in kurucu neslini temsil eder. NeĢet Sabit‟in “Evet, biz düşündük. Biz tahayyül ettik, biz istedik. Fakat bizim düşüncemiz onlarda vaka; bizim hayalimiz onlarda hakikat; bizim isteğimiz, onlarda irade oldu.” (Karaosmanoğlu, 2012b: 219) diyerek tanımladığı nesil ise Yıldız Hanım‟ın neslidir. Kısa bir süre içerisinde sosyal yaĢantı öyle bir değiĢmiĢtir ki Yıldız Hanım, NeĢet Sabit ve Selma Hanım‟ın yetiĢtiği ve eğitim gördüğü dönemlere ait pek bir Ģey bilmemektedir. Fes ve peçe gibi unsurlara dair fikri yoktur. Eski harfleri de bilmez.

Nilüfer Göle, Türkiye‟de kadının konumunun modernleĢme atılımının tarihsel geliĢme süreci içinde biçimlendiğini ifade eder. Ona göre, gelenekler özellikle Ġslam karĢısında Batı evrenselciliğini seçen modernleĢme düĢüncesinde kadın merkezî bir yer tutar:

Batıcı seçkinler Batı evrenselciliğine ulaşmanın tek yolunun kadının İslami gelenekten koparak özgürleşmesi olduğunu savunurken, muhafazakâr akımlar kadına ilişkin geleneklerin bozulması, “liberalleşmesi” girişimlerine kuşkuyla, yer yer tepki göstererek bakmışlardır (Göle, 2011: 49).

151 Her ne kadar Tanzimat dönemi reformculuğu ile Cumhuriyet dönemi Batıcılığı birbirinden farklı içeriklere sahipse de bugünden bakıldığında modernleĢme hareketini iki kültür modeli, Batıcı akım ile Ġslamcı akım arasındaki mücadele olarak yorumlayan Göle, bu iki kültür sahası arasındaki uzlaĢmaz karĢıtlığın kaynağı olarak ise kadının toplum içerindeki yerine iliĢkin farklı görüĢleri gösterir. Batıcılar cinsiyet eĢitliğini ve kadının kamusal alana dâhil oluĢunu toplumsal geliĢmenin bir gereği sayarken, Ġslamcılar kadınların mahremin dıĢına çıkarak kamusal alanda görünürlük kazanmalarının cemaat kurallarını çiğneyerek ahlaki bir çözülmeye yol açacağını savunur. Dolayısıyla, Göle‟nin de söylediği gibi“Müslüman ülkelerde kadının konumu, doğrudan toplumsal model tercihlerine gönderme yapmaktadır” (Göle, 2011: 49-50).

Göle, kadın sorununun politik tartıĢmalar, toplumsal dönüĢümler ve özel alan/

kamusal alan tanımlarında merkezî rol oynuyor oluĢunun diğer Müslüman toplumlarda da görüldüğünü ancak Türk modernleĢmesinin diğer Müslüman ülkelerle kıyaslandığında kadınları (kamusal) vatandaĢ olarak tanımlayabilmiĢ en radikal örnek olarak düĢünülebileceğini söyler. Kemalist feminizmin temelinde ulusal ilerlemenin ancak kadının özgürleĢmesiyle mümkün olduğu düĢüncesi yatar (Göle, 2000: 19).

Ankara romanında Selma Hanım büyük bir kız okulunun müdiresi olarak öğrenci yetiĢtirmektedir. Öyle çok çalıĢmaktadır ki haftada ancak iki gün evine gidebilir (Karaosmanoğlu, 2012b: 175). Yazarın, Millî Mücadele sırasında vatan için savaĢan askerler gibi birer kahraman olarak gördüğü iĢçiler arasında da binlerce kadın vardır. Ancak kadınların büyük bir kısmı fabrikaların büro iĢlerinde veya paket ambalaj kısımlarında kullanılır. Karaosmanoğlu‟nun ifadesiyle “her yılbaşında neşredilen istatistiklere göre kadınların çalışma mukavemetinin erkeklerinkinden fazla olduğu” anlaĢılmaktadır (Karaosmanoğlu, 2012b: 183).

Karaosmanoğlu‟nun Ankara‟da çizdiği Cumhuriyet Türkiyesi tablosunda kadınlar üretime katılmıĢlar hatta yazarın gözünde çalıĢma hayatında erkeklere oranla daha dayanıklıdırlar.