• Sonuç bulunamadı

Çocukluk Çağı Gelişim Dönemlerine Göre Medya Kullanımı

3. Teknoloji tabanlı medya etkileri ve çocuk gelişimi süreci

3.2. Bilişsel gelişim ve medya

Biliş terimi, dünyamızı anlamayı ve öğrenmeyi içeren zihinsel etkinlikler anlamına gelir. Yaklaşık olarak düşünme ile eş anlamlı-dır (Morgan, 1981). Biliş başlığı altına, dil gelişimi, okuma ve yaz-ma, problem çözme, akıl, yaratıcılık; dikkat, algı, bellek, vb. birçok alan girmektedir (Bayhan ve Artan, 2004).

“Bilişsel gelişim” konusunda İsviçreli psikolog ve filozof Jean Piaget’nin2 kuramı, çağımızda da geçerliliğini korumakta ve yay-gın olarak kullanılmaktadır (Morgan, l981). Piaget, çocuğun dünya hakkındaki bilgisi şekillendikçe, birbirine bağlı zihinsel gelişim ev-relerinden geçtiğini savunur. Bilişsel gelişim, büyüme ve gelişme-yi sağlayan biyolojik etkenlerden çocuğun yaşantılarıyla etkileşme-si sonucunda ortaya çıkar (Yavuzer,1998). Piaget’e göre zihinsel, ya da bilişsel süreçler çocuğun dünyayı anlamasını sağlar, bunlar ço-cuğun dünyayı anlamasını sağlayan bilişsel süreçlerdir. Çocuklar yalnızca kendi keşfettikleri şeyleri gerçek anlamda kavrayabilirler. Değişik yaşlardaki çocukların olgunlaşma hızına ve özel yaşantıla-rına dayalı olarak, zihinsel yeteneklerinde değişme ve yenilik görü-lür. Gelişimlerinin her döneminde, becerilerinin el verdiği ölçüde dünyayı anlama yeteneğine sahiptirler (Morgan, 1981).

0-2 yaş bilişsel gelişim ve medya etkisi

Piaget’in ilk dönemi olan duygu-motor döneminde (0-2 yaş) bebeğin düşünceleri, onun fiziksel aktivitelerine dayalıdır. Doğ-duğumuz andan itibaren, dünyayı kavramamıza çerçeve oluştura-cak bilişsel şemalar geliştirmekteyiz. Şemalar; ilkel zihinsel

yapı-2) “...1900’lerin başlarında genç bir bilim adamı olan Jean Piaget, Baldwin’in çalış-malarını dikkatle inceliyordu. Aslında bir biyolog ve doğa bilimcisi olan Piaget, ça-lışmalarını sürdürürken büyük çocukların, küçüklere göre soruları daha farklı algı-ladığını farketti. Bu da onu, “problem durumlar” hakkında büyük çocukların küçük çocuklardan daha farklı düşündükleri sonucuna götürdü. Bu sonuç Piaget’yi, insanın bilişsel gelişimi hakkında çalışmaya teşvik etti. Bu alanda yıllarca yaptığı çalışmalar onu, çağımızın en çok okunan ve saygı duyulan bilim adamlarından biri konumuna getirdi” (Bayhan ve Artan, 2004).

lar, bilginin en temel birimleridir. Çok çeşitli ve karmaşık olan bi-lişsel şemanın gelişimiyle birlikte bebek, dokunabilirim, yiyebili-rim gibi düşüncelerini organize edebilir ve zamanla davranışları arasında seçici olmayı öğrenir (Bayhan ve Artan, 2004). Medya-nın ilk bozucu etkisi bu şema gelişiminin oluşum sürecinde ortaya çıkar. Örneğin televizyona bakarak ilgisini odaklayan çocuk, hız-lı ve akıcı görüntülerden etkilenir ve zihnin kahız-lıcı şemasal ahız-lışkan- alışkan-lıkları oluşturmasını güçleştirebilir. Bu dönem çocuğunun daha durağan ve sakin zihinsel işlevlere gereksinimi vardır. Ancak dö-nem sonuna doğru, duyusal motor yolla, karmaşık olmayan zihin-sel faliyetlere ulaşılır. Böylece bebek istemli olmayan hareketler-de bulunabilir. Bellek az gelişmiş olmakla beraber, bazı durumla-rı ve nesneleri yordamaya başlar. Gelişim ilk olarak duyuladurumla-rın kul-lanılması ile başlar, ikinci sırada motor hareketler ve devamında üçüncü olarak da duyusal-motor yeteneklerin koordinasyonu baş-lar. Bebek bu dönemin sonunda basit zihinsel faliyetlerde buluna-bilir (Morgan,1981).

Bu basit zihinsel faliyetler, henüz gelişmekte olan beyin fonksi-yonlarına bağlı olarak artar. Gelişmekte olan beyin, henüz bir ye-tişkinin beyinsel işlevlerini gerçekleştirememektedir. Bu nedenle erken çocukluk dönemi, beyin gelişimi açısından çok önemlidir. Örneğin, yetişkin algısına uygun bir akış içermekte olan televiz-yon, hızlı geçişleri ve soyut yapısıyla bu dönem çocukların algıla-rına uygun değildir. Çocuk içsel olarak anlamlar kuramadığı için, birşeyler inşa edememeye başlar, böylece kopuk ve kesik dikkat aralıkları geliştirir. Medya ortamlarının, bebeğin etkili bağlantılar kurmasını sağlayan fiziksel beyin gelişimini etkileyerek, dikkatin sürekliliği üzerinde bozucu etki oluşturması söz konusudur. Böy-lece çocuk ileriki dönemlerde gelişmekte olan dikkatini yoğun-laştırma sürelerini ve beyinsel işlevlerini tembelliğe alıştırmakta-dır (DeGaetano, 2003). Çocuklar için iki boyutlu sanal bir dünya-ya bakmaları, üç boyutlu gerçek dündünya-yayı-dünya-yaşamı algılamalarından

daha kolaydır. Sürekli değişen görüntüler, beyin işlevlerinin erken uyarılmasına, bu da çocuğun inşa ettiği üç boyutlu algı sistemi-nin bozularak dikkat dağınıklığı oluşmasına zemin hazırlamakta-dır. Çocukların dikkatlerini toparlayabilme süreleri kısahazırlamakta-dır. Örne-ğin fragmanlar, reklamlarda görülen bombardıman şeklinde hız-lı geçişler, çocuğun hızhız-lı geçişler yapmasına ve yapılanmamış yan-lış malzemeler almasına neden olur. Bu dönemde çocuklar din-gin ve üç boyutlu yaşanan dünya algılarını öğrenmelidir. Bu ne-denle baby tv gibi daha yumuşak ve tekrarlı, bebek algısına hitap eden tematik televizyon kanalları üretilmiştir. Aynı şekilde dvd, mp3 görüntüleri de bu döneme özgü olarak hazırlanmaya başlan-mıştır. Böylece bebeğin bilgi işleme süreci yeteneğindeki gelişimi ile birlikte, medya içerikleri hakkında bilgilenmesi, bütünün par-çalarını tamamlamasını sağlayacaktır (Murray ve Murray, 2008). Zaman içinde çocuklar bir resmi, nesneyi, görüntüyü, sesi ayırt edebilme becerilerini kazanırlar.

Zaman sınırı olmadan medya ürünleri ile karşı karşıya kalma durumunda, bu yaş dönemindeki çocuklarda, konuşma, anlam-lı jest ve mimikler, heceleme, agulama, ses çıkarma, cümle kur-ma gibi gerekli olan fonksiyonların gelişiminde gecikmeler veya yetersizlikler görülebilmektedir. Konuşmasını bilmeden televiz-yona bakan çocuk, ileriki yıllarda okumayı öğrenmek için fazla çaba göstermemekte, zihinsel imgeleme yaratıcılığını azaltmakta-dır (AAP, 1995).

Araştırmalar, dikat gelişimi paralelinde hazırlanacak çocuk programlarının, çocuğun zihinsel gelişimine yardımcı olabilece-ğini de ortaya koymaktadır. Buradaki ince çizgi, yetişkin ve ço-cuk beyin yapısı ve dolayısıyla dikkat ve algı süreçlerinin farklılığı-dır. Çocukların dikkatini, kamera hareketleri, müzik, özel efektler gibi, reklamlarda ve fragmanlarda yer alan uyaranlarla ekran kar-şısına çekmenin ters etki yaratacağı vurgulanmaktadır. Oysa, ço-cukta oluşması istenen etki; içeriğin anlaşılması, konuşulanların

tekrar edilebilmesi, ekrana yapışıp kalmadan istedikleri zaman iz-lemeyi kesebilmeleri yolunda geliştirilen yarıtıcı eğitsel program-larla gerçekleşebilir (Singer ve Singer, 1998). Ebeveynlerin bebek-lerini eğlendirilip eğitilmesi konularında etkin ve güvenli araçla-ra gereksinim duymaları, özel çocuk ve bebek televizyon yayınla-rının/kanallarının oluşması durumunu getirmiştir.

2-7 yaş bilişsel gelişim ve medya etkisi

Bu dönemi takip eden döneme, yani 2-7 yaş arasına Piaget ve arkadaşları, “İşlem Öncesi Dönem” adını vermişlerdir (Morgan, l981). Bu evrede çocuk, dile ve sembolik düşünce yeteneğine sa-hiptir (l998). Ancak işlem öncesi düşünce henüz iyi organize edil-memiştir. Semboller ilkel kullanımlarından, daha karmaşık kulla-nımlara bu dönem içinde geçmeye başlar, ancak yine de gerçek an-lamda işlemden söz edilemez. Bu dönem çocuğunda analiz ve sen-tez yeteneği gelişmemiştir. Somutluk, dönemin en belirgin özelli-ğidir (Bayhan ve Artan, 2004). 3-4 yaşlarda çocuklar, dış dünya-yı büyük ölçüde zihni semboller halinde tasarımlayabilecek güç-tedir. Yetişkin ve yaşantıları ile serbestçe etkileşimde bulunabilir-ler, ancak bu etkileşim benmerkezcidir. Zihinsel olarak kendi üze-rinde yoğunlaşmışlardır, başkalarının görüş açılarını kavrayamaz-lar. Piaget bu dönemden, mantık öncesi olarak söz eder (Yavuzer, l998). İşlem öncesi çocuk geriye dönüşebilirliği yapamamaktadır, yani bu dönemde bulunan çocuklar korunum, ya da tersine (geri) dönebilirlik işlemi için gerekli olan mantıksal düşünme yeteneğin-den yoksundur (Morgan, 1981).

Görüldüğü gibi hâlâ zihinsel yeterliliğin tamamlanmadığı bu gelişimsel dönemde de, kontrolsüz medya kullanımı zararlı ola-caktır. Burada önemle üzerinde durulan konu, çocukların bilişsel ve dil gelişimlerinin televizyondan doğrudan etkilenmekte oldu-ğudur. Erken çocuklukta, çok fazla televizyon izleyenlerin kelime öğrenme süresi, kötü yönde etkilenmektedir. Çocuklar 7 yaşından

önce ne televizyonu, ne kelimeleri, ne de karmaşık öykü yapısı-nı algılayabilmektedirler (Singer ve Singer, 1998). Örneğin bu dö-nemde çocuklar televizyonda gördükleri görüntüleri tamamen so-mut olarak yorumlarlar. Yani çocuklarda henüz soyut düşünce ge-lişmediği için, televizyondan çocuğa doğru akan görüntüler, oldu-ğu gibi algılanır. Her şeyin kendi etrafında şekillendiği düşüncesi-ne sahip olan çocuk, algıladığı kadarıyla gördüklerini olduğu gibi yapmaya çalışabilir. Geri dönüşebilirlik ve değişmezlik kavramla-rı henüz gelişmediği için, gördüklerinin bir film veya hayal oldu-ğunu anlaması oldukça zordur. Onun için bu görüntüler gerçek-tir. Hatta bazı şeylerin nedeni olduğunu veya o öyle düşündüğü için televizyonda bu sahnelerin gerçekleştiğini düşünebilir. Bu dö-nemde çocuktaki etkilenmeler hayat boyu çocuk için çok önem-li izler taşıyabilmektedir (Hargreaves ve Hargreaves, 1997; Thorn, 2008).  Özellikle şiddet ve korku ögeleri soyutlaştırılamadığı için ve gerçekleştiklerinde çocuk tarafından geri dönüşü imkânsız ola-rak algılandığından bu durum, akla gelen görüntüler ve düşünce-ler ile gündüşünce-lerce onları rahatsız edebilir.

7-12 yaş bilişsel gelişim ve medya etkisi

Piaget’nin “Somut İşlemler Dönemi” olarak adlandırdığı 7-12 yaşlar arası çocuk, düşüncelerinde önceki döneme göre daha es-nek ve düşünce süreçlerinde daha mantıklıdırlar. Artık kendi ba-kış açısıyla, bir başkasının baba-kış açısı arasında bağlantılar kura-bilmeye başlamış ve nedensel farklılıkları ayırt edebilmekte; an-cak, kimi zaman halen mantıksal sonuçlar çıkarmakta zorlanabil-mektedir (Bayhan ve Artan 2004). 7-12 yaşlar arası çocuk, geliş-meye başlayan soyut düşüncenin etkisiyle, televizyondaki görün-tüleri erişkin düzeyine yakın bir biçimde yakalamaya başlar. Ço-cuğun bilişsel ve sosyal düzeydeki büyük değişimi, algısal düşün-ceden sembolik düşünceye kayması ve bilgi işleme süreci yetene-ğindeki gelişimi ile birlikte, medya içerikleri hakkında

bilgilenme-si bütünün parçalarını tamamlamasını sağlayacaktır. Analiz yete-neğinin gelişmesiyle birlikte ise, birden fazla tutum, ya da boyut temelinde ayrımlanır ve genellemeler çocuğun kendi yaşantıların-dan yola çıkarak belirlenir.

Özellikle okul dönemi çocukların, televizyonu sevilen bir eğ-lence aracı olarak da gördüğünü belirten Kapferer (l985), televiz-yon izlemenin dil gelişimini arttırdığı, kelime haznesi geliştirdiği, belli bilgileri kazandırdığı, küreselleşmeyi oluşturduğu gibi, çocuk gelişimindeki olumlu etkilerini öne çıkarmaktadır.

Televizyonun çocuk ve gençlerin okuma alışkanlıkları üzerin-deki etkilerini inceledikleri çalışmalarında Beentjes ve Tom Van der Voort, televizyonun okumaya ayrılan zamanı daraltmakla bir-likte, çocukları meraklandırarak onları okumaya yönlendirebi-leceğini iddia etmektedirler (1989: 70). Dikkat edilmesi gereken olumlu araştırma sonuçlarının, okul çağı çocuklardan alındığı-dır. Televizyon ve kitap okuma arasındaki ilişkiyi inceleyen bir-çok araştırma, televizyonun kitap okumaya ayrılan zamanı alma-sı durumunda olumsuz etkiye dönüştüğü yolundadır. Televizyon izleme, bilgisayar ve benzeri ortamlarda oyun oynama, çocuğun okumaya karşı olan ilgisini azaltabilir, çünkü medya ortamların-dan anlatılan bir öyküyü izlemek daha kolaydır. Burada üzerinde önemle durulan nokta, hayal sürecidir. Medya ortamları genellik-le, hayali de kurgulamış olarak çocuğa sunmaktadır. Oysa kelime-ler, düşünceleri hayale dönüştürür. Çocuk bir şeyi okurken, keli-meleri ve harfleri tanır. İsterse tekrar okuyabilir, isterse durabilir, hayal edip okumaya devam edebilir (Singer ve Singer, 1998). Ar-tık çocukların kitap okumak için bile, bilgisayarlarını veya küçük elektronik araçlarını tercih ettikleri görülmektedir.

Bilişsel süreçler daha çok soyut bir düzeye doğru gelişirken, so-yut içerikler hakkındaki bilgiler şekillenir. Bu dönem, aile ya da arkadaşların bakışı ve yorumlarıyla, düşünme yeteneğinin şekil-lenebildiği bir süreçtir. Bu nedenle televizyon izleme davranışı

sı-rasında ailenin verdiği tepkiler, çocuğun bilişsel akıcılığını şekil-lendirebilecektir. Dolayısıyla, 7-12 yaş grubu çocukların, bilişsel ve duyuşsal gelişimlerine göre, stres etkenlerinin etkisinde kalışla-rı arasında farklılıklar göze çarpabilmektedir. Örneğin 7 yaşında-ki bir çocuk, 11 yaş sonlarına doğru şeyaşında-killenmeye başlayacak olan soyut işlemler dönemine henüz girmediği için, beklenmedik olay-lar, haberler karşısında bir yetişkine göre daha çok şaşıracak, panik olacaktır. Öte yandan 12 yaş sonrasında, bilişsel ve duyuşsal geli-şimlerine göre, görüntüleri daha mantıklı bir biçimde değerlendi-rebilecektir (Slater ve ark., 2004). 12 yaş ve sonrasında çocuk, bir yetişkinin bilişsel yapısına paralel bir döneme girmiş, muhakeme yeteneği gelişmiştir. Deneyimlerinin artması ile yetişkin olma yo-lunda adımlar atmaya başlamıştır.

Çocukların zihinsel gelişimlerinin yetişkinler kadar ileri dü-zeyde olmadığını anlatırken, televizyon izleyerek zihinsel beceri-lerini etkisizleştiren yetişkinler de gözardı edilmemelidir. Şirin’in (l999) aktardığı gibi, “televizyona getirdiği eleştirel bakışla adın-dan söz ettiren Neil Postman ve Martin Esslin gibi iletişimci-ler açısından televizyonda çocuk ve yetişkin arasında ayırım yap-mamız gereksizdir. Zaten mentaliteleri türdeş hale getirmek, tele-vizyonun doğasında vardır. Televizyon programlarının on iki yaş mentalitesi için tasarımlandığı sözündeki kinaye, esas kitlesi aile olması gereken televizyonun neden on iki yaş çocuğunun biliş dü-zeyeni dikkate alarak programlandığı parodoksunu gündeme ge-tirmektedir”.