• Sonuç bulunamadı

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Benlik Kurgusu Gelişimi

2.1.5. Benlik Kurgusu İle İlgili Yapılan Araştırmalar

Bazı çalışmalar ilk ergenlik döneminde ergen anababa ilişkileri açısından özerklik ve ilişkiselliği incelemiştir (Lamborn ve Steinberg, 1993; Ryan ve Lynch, 1989; Steinberg ve Silverberg, 1986). Genellikle bu çalışmalarda özerklikle ergenlerin uyum ve iyilik durumları arasındaki ilişkiler incelenmiştir (Chirkov, Ryan, Kim ve Kaplan). Örneğin Ryan ve Lynch (1989) duygusal özerklikle ergenlerin anababaları ile ilişkilerinde hissettikleri ilişkisellikleri arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla 7. 9. ve 12. sınıf ve üniversite lisans öğrencileri üzerinde bir araştırma yapmışlardır. Sonuçlar duygusal özerklikle anababaya bağlanmanın niteliği arasında olumsuz ilişki olduğunu göstermiştir. Duygusal özerklik düzeyleri yüksek olan ergenlerin anababaya daha güvensiz bağlandıkları ve anababayla bağlılıklarının daha zayıf olduğu görülmüştür. Bu araştırmanın sonucunda Steinberg ve Silverberg’in (1986) çalışmasından farklı olarak ilk ergenlikte duygusal özerklik daha yüksek bulunmuştur.

Frank, Pirsch ve Wright (1990) anababalarına güvensiz bağlananların duygusal özerklik düzeylerinin de düşük, buna karşın anababasına daha yakın olan ve daha az güvensizlik yaşayan ergenlerin özerklik düzeylerinin yüksek olduğunu bulmuşlardır. Bu bulgu özerkliğin destekleyici aile ortamlarında gelişeceğine bir kanıt olarak yorumlanabilir.

Lamborn ve Steinberg (1993) destekleyici anababa ergen ilişkileri bağlamında duygusal özerkliği inceledikleri çalışmalarında ergenleri dört gruba ayırmışlardır:

bireyselliğini kazanmış olanlar, anababalarına bağlanma düzeyleri yüksek olanlar ve aynı zamanda anababalarından yüksek düzeyde destek görenler; ayrışmış olanlar, duygusal bağlanmada yüksek ancak destek boyutunda düşük olanlar; bağlı olanlar, duygusal bağlanmaları düşük ancak anababa desteği yüksek olanlar; kararsız (arada) olanlar, hem bağlanma hem de destek boyutunda düşük olanlar. Sonuçlar bireyselliğini kazanmış olanların (özerklik ve ilişkisellik var) ayrışmış, bağımlı ve kaçınıcı gruba göre psikolojik olgunluk ve akademik başarı açısından daha iyi durumda olduğunu göstermiştir.

Ryan ve Lynch (1989) özerkliği “kendi kendini yönetme ve kendi kendini düzenleme” olarak tanımlamakta, ancak aileden ayrışma ile aynı anlama gelmesinin gerekmediğini vurgulamaktadır. Hatta yazarlar aileden ayrışmanın özerklik ve benlik gelişimi ile çeliştiğini de belirtmektedirler. Allen ve arkadaşları bu görüşü daha da genişletmiş ve en uygun düzeyde özerkliğin aileyle ilişkileri bitirerek değil, tam tersine yakın destekleyici aile ilişkileri içinde gelişeceğini ileri sürmüşlerdir (Allen, Hauser, Bell ve O’Connor, 1994). Bu araştırmalar yakın ve destekleyici aile içinde gelişen özerkliğin (aynı zamanda ilişkisellikte yüksek) ergenleri olumsuz davranışlardan ve bunun sonuçlarından koruduğunu göstermişlerdir. Ayrıca yakın aile ilişkilerini bitirerek gelişen özerklik ya da özerklik çabalarının da olumsuz sonuçlarla ilişkili olduğunu göstermişlerdir (Allen, Aber ve Leadbeater, 1990; Allen, Hauser, Eickholt, Bell ve O'Connor, 1994).

Özerklik ve ilişkisellik ile ilgili ileri sürdükleri görüşleri incelemek için Allen ve arkadaşları özerklik ve ilişkiselliğin bir arada ele alındığı çeşitli araştırmalar gerçekleştirmişlerdir. Bu çalışmalarda ergenlerin aileleri ile ilişkilerini sürdürerek özerklik geliştirime çabaları ve ailelerin çocuklarının özerklik ve ilişkisellik çabalarını desteklemesinin benlik ve özsaygı gelişimi, olumsuz davranışlar gibi bir dizi değişkenle ilişkisi incelenmiştir (Allen, Hauser, Bell ve O’Connor, 1994; Allen ve ark., 1996).

Gözlem yönteminin kullanıldığı bu çalışmalarda karşılıklı etkileşim ortamlarında hem ergenlerin hem de anababaların (genellikle annelerin) özerkliği destekleyen ya da engelleyen davranışları incelenmiştir. Sonuçlar, özerklik ve ilişkiselliği destekleyen etkileşimlerin benlik ve özsaygı gelişiminde ilerleme (Allen, Hauser, Bell ve O’conner, 1994) ve düşük olumsuz duygu durumu (Allen, Hauser, Eickholt ve diğ., 1994) gibi olumlu psikolojik sonuçlar ile ilişkili olduğunu göstermiştir. Özerkliğin ve ilişkiselliğin

desteklenmesinin anne çocuk ilişkisinin niteliğinin gelişimi (McElhaney ve Allen, 2001) ve genç yetişkinlikteki güvenli bağlanma ile olumlu (Allen ve Hauser, 1996); 14-16 yaşlarında ergen anababa arasındaki çatışma artışı ile olumsuz ilişkili (Allen ve diğ., 1996) olduğu bulunmuştur. Ayrıca, özerklik ve ilişkiselliğin desteklenmesi geç yetişkinlikte eğitimsel ve mesleki kazanımlar gibi davranışsal sonuçlar ile olumlu (Best, Hauser ve Allen, 1997), ancak özerklik ve ilişkiselliğin engellenmesi ileri ergenlikte dışsallaştırma davranışları (Allen, Hauser, Eickholt ve diğ., 1994), saldırgan davranışlar gösterme (Tate, 1999) ile olumsuz ilişkili bulunmuştur. Diğer bazı çalışmalar da, özerklik ve ilişkiselliğin birlikte gelişiminin düşük saldırganlık ve daha az sorun davranışlarla ilişkili olduğu bulunmuştur (Allen, Kuperminc, Philliber ve Herre, 1994;

Kuperminc, Allen ve Arthur, 1996).

Lamborn ve Steinberg (1993) özerklik ve ilişkiselliğin uyum ve akademik yeterlilik üzerindeki etkisini geniş bir örneklem (8.700 ergen) üzerinde araştırmışlardır.

Sonuçlar duygusal özerklik puanları yüksek olan ergenlerin, düşük olanlara göre daha fazla davranış sorunu ve stres yaşadıklarını göstermiştir. Anababadan alınan ilişki desteğinin ise daha az davranış sorunu ve yüksek akademik yeterlilik ile ilişkili olduğu bulunmuştur. Bu çalışmada ayrıca hem duygusal özerklikte hem de ilişki desteğinde yüksek puan alan ergenlerin akademik yeterlilikte yüksek puan alırken daha fazla davranış sorunu yaşadıkları da gösterilmiştir. Lamborn ve Steinberg’in çalışması özerklik ve aile ilişkilerinin dengeli bir biçimde sürdürülmesinin olumlu sonuçlarının yanında bazı olumsuz sonuçlarının da olabileceğini göstermektedir.

Bazı araştırma bulguları da aileden duygusal olarak uzaklaşmanın (duygusal özerkliğin yüksek olması) ergenin psikolojik ve akademik yaşantısı üzerinde olumsuz etkisi olduğu ile ilgili araştırma bulgularından farklılık göstermektedir ve bu araştırmalarda özerklik ve ergenler üzerindeki sonuçlarına aile bağlamının aracılık ettiği gösterilmiştir. Örneğin, Fuhrman ve Holmbeck (1995) 10-18 yaşları arasındaki 96 ergen grubunda duygusal özerklik, uyum (yeterlilik, not ortalaması, içselleştirme ve dışsallaştırma sorunları) ve aile değişkenleri (anababa-ergen çatışması, aile bütünlüğü, anababa kontrolü ve anneden alınan ilgi) arasındaki ilişkileri incelemişlerdir. Araştırma sonunda, anababa-ergen çatışmasının daha fazla olduğu ve anne ilgisinin daha az olduğu ailelerden gelen ergenlerin duygusal özerklikleri ile dışsallaştırma sorunları, akademik yeterlilik ve not ortalamaları arasında olumlu ilişki bulunurken, anababasıyla daha az çatışma yaşayan ve annesi daha ilgili olan ergenlerin duygusal özerklik düzeylerinin yüksek oluşu ise daha fazla sorun davranışlar ilişkili bulunmuştur. Araştırmacılar bu

sonuçları duygusal özerkliğin yüksek olmasının sadece daha olumsuz aile ortamlarında olumlu sonuçlarının olabileceği yönünde yorumlamışlardır.

Noom, Dekovic ve Meeus (1999) ergenlerin özerklik, bağlanma ve psikolojik uyumları arasındaki ilişkileri inceledikleri çalışmalarında, özerkliğin anababaya bağlanma ile ilişkili olduğunu, bunların da psikolojik uyumu yordadığını göstermişlerdir.

Yeh ve Yang (2006) anababadan kopma ve psikolojik ayrışma ile Çinli ergenlerin benlik saygısı ve mutluluk düzeyleri arasında olumlu, aynı değişkenlerle içselleştirme, dışsallaştırma sorunları arasında olumsuz ilişki göstermişlerdir. Bu sonuçlar anababa ve çocuk arasındaki bağlılığın önemli olduğu Çin toplumu için ergenin anababasından duygusal olarak kopmasının ve uzaklaşmasının psikososyal uyum için olumsuz sonuçlar doğurabileceğini göstermektedir.

Bu çalışmalar genel anlamda özerklik ve ilişkiselliği geliştiren davranışların yüksek özsaygı, benlik gelişimi, sosyallik, düşük düzeyde çatışma ve saldırganlık, sorun davranışların azlığı gibi olumlu sonuçlarla; özerklik ve ilişkiselliği engelleyen davranışların olumsuz sonuçlarla ilişkili olduğunu göstermiştir.

Özerklik ve ilişkisellik açısından bireyci ve toplulukçu kültürleri karşılaştıran çeşitli araştırmalar bulunmaktadır. Markus ve Kitiyama (1991) ve Singelis (1994) gibi araştırmacıların ileri sürdüğü batılı bireyci kültürlerde yaşayan bireylerin özerk-ayrık benlik kurgusuna sahip olmaları yönündeki eğilim bu alandaki önemli sayıda araştırmada da gösterilmiştir. Bu araştırmaların çoğunluğunda benlik ikili olarak ele alınmıştır. Avustralyalı öğrencilerin Çinlilere göre özgürlüğe daha çok önem verdikleri, Çinlilerin de Avusturyalılara göre sosyal birliğe daha çok önem verdikleri gösterilmiştir (Bond ve Forgas, 1984). Latin Amerikalılar arasında aile normlarına beyazlara göre daha fazla vurgu yapıldığı da gösterilmiştir (Harwood Schoelmerich, Ventura-Cook, Schulze ve Wilson, 2002). Araştırma sonuçları ayrıca Latin Amerikalı gençlerin Avrupa kökenli Amerikalı gençlere göre ilişkisellik puanlarının (anababaya karşı daha olumlu tutumlarla gösterilen) yüksek, özerklik puanlarının ise düşük olduğunu göstermektedir (Fuligni, Tseng ve Lam, 1999).

Watkins, Mortazavi ve Trofimova (2000) Hong Kong, İran, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri’nden kişilerin bağımsız ve karşılıklı bağımlı benlik gelişimlerini değerlendirdikleri çalışmalarında, bütün ülkelerden katılımcıların karşılıklı bağımlı benlik kurgularını bağımsız benlik kurgusuna göre daha önemli değerlendirdiklerini göstermişlerdir.

Uleman, Rhee, Bardoliwalla, Semin ve Tyoma (2000) Avrupa kökenli, Asya kökenli, ABD’li, Hollandalı, Türk ve Japon üniversite öğrencileri ile yaptıkları çalışmalarında Türk öğrencilerin Asya kökenli Amerikalılara ve Japonlara göre ailelerine duygusal açıdan daha yakın olduklarını bulmuşlardır.

Bresnahan, Chiu ve Levine (2004) Amerikalı ve Tayvanlı katılımcıların benlik kurgularını bağımsız, toplulukçu karşılıklı bağımlı ve ilişkisel karşılıklı benlik kurgusu açısından karşılaştırmışlardır. Sonuçlar, Amerikalı katılımcıların bağımsız ve toplulukçu karşılıklı bağımlı benlik kurgusu puanlarının, her iki gruptan kızların da ilişkisel karşılıklı benlik kurgusu puanlarının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Uskul, Hynie ve Lalonde (2004) Avrupalı Kanadalılarla ve Türklerle benlik ve kişilerarası yakınlık konusunda yaptıkları karşılaştırmalı çalışmalarında Türklerin Kanadalılara göre karşılıklı bağımlı benlik puanlarının daha yüksek olduğunu, bağımsız benlik konusunda ise herhangi bir kültürel farklılık olmadığını göstermişlerdir. Bu çalışmada Türklerin Kanadalılara göre aile üyelerine ve eşlere daha yakın olma istekleri de gösterilmiştir.

Mascolo, Misra ve Rapisardi (2004) Hindistanlı ve ABD’liler arasında bireyci ve ilişkisel benlik kurgusunu araştırdıkları çalışmalarının sonucunda gerek aynı kültür içinde gerekse farklı kültürlerde çok boyutlu bir benlik yapısının olduğunu ileri sürmüşlerdir. Buna göre bağımsız, karşılıklı bağımlı, ilişkisel ve kuşatıcı (encompasing) olmak üzere dört farklı benlik kurgusu ortaya koymuşlar ve ABD’de bireyci ve ilişkisel, Hindistan’da ise ilişkisel ve kuşatıcı benlik kurgusunun yaygın olduğunu göstermişlerdir.

Batılı bireyci kültürlerde yaşayan bireylerin toplulukçu kültürde yaşayan kişilere göre daha fazla özerk-ayrık benlik kurgusuna sahip olduklarını gösteren çok sayıda araştırma bulgusundan farklı bulgular da bulunmaktadır. Örneğin, Sato ve Cameron (1999) Kanadalı ve Japon üniversite öğrencilerinin katılımıyla gerçekleştirdikleri çalışmalarında Kanadalı üniversite öğrencilerinin karşılıklı bağımlı benlik kurgusu puanlarının Japon öğrencilerininkinden daha yüksek olduğunu göstermişlerdir.

İmamoğlu ve Karakatipoğlu-Aygün (2004) farklı kültürden ergenlerin benlik kurguları, anababa tutumları ve iyilik durumlarını inceledikleri çalışmada, Amerikalı gençlerin ilişkisellik yönelimlerinin Türk gençlerinden daha yüksek olduğunu ve bireyleşme yönelimi açısından iki kültür arasında bir farklılık olmadığnı göstermişlerdir.

Aynı çalışmada Amerikalı kız ergenlerin benliklerini Türkiye’deki kızlara göre daha fazla ilişkisellik yönünde tanımladıkları, erkekler arasında ise anlamlı bir fark olmadığı bulunmuştur.

Green, Deschamps ve Dario Páez (2005) 20 ülkeden 2,533 kişinin katılımıyla bireyci ve toplulukçu özellikler açısından ülkeler arası ve ülke içi farklılıkları incelemişlerdir. Bireycilik toplulukçuluk boyutları kendine güven (kendi ayaklarının üzerinde durabilme), grup yönelimli karşılıklı bağımlılık ve mücadelecilik açısından değerlendirilmiştir. Sonuçlar, gruplar açısından ülke içi ve ülkeler arası farklılıklar olduğunu göstermiştir. Kendine güvenli mücadeleci olmayan ve karşılıklı bağımlı mücadeleci olmayan kişilerin batı ülkelerinde daha yaygın olduğu, buna karşın kendine güvenli mücadeleci ve karşılıklı bağımlı mücadeleci kişilerin batılı olmayan toplumlarda daha yaygın olduğu görülmüştür.

Cinsiyet çocukların bağımsızlıklarının ve özerkliklerinin ne kadar destekleneceği üzerinde etkisi olan diğer bir değişken durumundadır. Son zamanlarda cinsiyetin psikolojik süreç üzerindeki etkisinin anlaşılması tekrar önem kazanmaya başlamış (Stewart ve McDermott, 2004) ve ergen gelişimi üzerinde cinsiyet farklılıkları ortaya çıkmıştır. Örneğin, geleneksel anne rolünün ön planda olduğu aile ortamlarında özerk davranışlar için daha az fırsat sağlandığı (Bumpus, Crouter ve McHale, 2001), özerkliğin kızlar için erkeklere göre daha fazla gerginlik yaratıcı bir deneyim olduğu (Beyers ve Goossen, 1999) gösterilmiştir. Kızların özerkliklerinin katı cinsiyet rollerinin egemen olduğu ortamlarda daha eşitlikçi ortamlara göre daha az desteklendiği bulunmuştur (Bumpus ve ark., 2001).

Kashima ve Hardie (2000) bireyci, ilişkisel ve toplulukçu benlik kurgusu gelişimini Avusturyalılar arasında inceledikleri çalışmalarında erkeklerin toplulukçu, kadınların ise ilişkisel benlik kurgusu puanlarının daha yüksek olduğunu göstermişlerdir.

Bireyci benlik kurgusu açısından cinsiyetler arasında fark olmadığı gösterilmiştir.

Lin ve Church (2004) Avrupa ve Çin kökenli Amerikalıları bireyci, ilişkisel ve toplulukçu benlik açısından karşılaştırdıkları çalışmalarında bu gruplar arasında üç benlik kurgusu açısından fark olmadığını göstermişlerdir. Aynı çalışmada kadınların ilişkisel ve bireyci benlik puanları, erkeklerin puanlarından daha yüksek bulunmuştur.

Steinberg ve Silverberg (1986) 10-16 yaşları arasındaki 865 ergenin katılımıyla araştırmacıların kendileri tarafından geliştirilen “Duygusal Özerklik Ölçeği”ni kullanarak gerçekleştirdikleri çalışmalarının sonucunda ileri ergenlik döneminde olanların ilk ergenliktekilere göre daha özerk olduklarını, kızların da erkeklere göre duygusal özerklik puanlarının daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Yaş açısından, özellikle duygusal özerkliğin yaşla birlikte arttığı görülmektedir (Noom, Dekovic ve Meeus 2001). Bu çalışma özerkliğin ilk ve orta ergenlikte sabit kaldığını ancak ileri ergenlikte artmaya başladığını göstermiştir.