• Sonuç bulunamadı

Benlik Kurgusu: Özerk (Bağımsız), İlişkisel (Karşılıklı Bağımlı) ve Özerk-İlişkisel Benlik

KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.1. Benlik Kurgusu Gelişimi

2.1.3 Benlik Kurgusu: Özerk (Bağımsız), İlişkisel (Karşılıklı Bağımlı) ve Özerk-İlişkisel Benlik

Yukarıda da gösterildiği gibi bireycilik ve toplulukçuluk kültürel boyutta en fazla araştırılan konulardan olmasına karşın, bu bilgilerin bireysel farklılıklarla da ilişkilendirilmesi gerekliliği belirtilmiştir. Özerk ve ilişkisel benlik kurgusu bireysel düzeyde tanımlanan kültürel diğer yönelimleridir. Benlik kurgusu “kişinin başkaları ilen olan ilişkileri ve başkalarından ayrık benliği ile ilgili düşüncelerin, duyguların ve eylemlerin toplamı” olarak tanımlanmaktadır (Singelis, 1994, s. 581). Daha önce de belirtildiği gibi, Markus ve Kitiyama (1991) bireyin algılama, duygu ve güdülenmesinin çeşitli yönlerini etkileyen iki farklı benlik kurgusu ileri sürmüşlerdir –bağımsız ve karşılıklı bağımlı benlik. Bir bireyin kültürel benlik kavramı ya da benlik kurgusu kısmen kişinin yaşadığı kültür tarafından yönlendirilir ve şekillendirilir, çünkü bireyin içinde yaşadığı kültür ona nasıl davranacağı ve başkaları ile nasıl ilişki kuracağı ile ilgili normları sunmaktadır.

Özerk ve ilişkisel benlik kurgusu arasındaki temel farklılık diğerleri ile olan ayrışıklığın ve bağlılığın derecesidir (Markus ve Kitiyama, 1991; Singelis, 1994).

Markus ve Kitiyama (1991) bağımsız (özerk) benliği “doğuştan önemli özellikleri barındıran ve bağlamdan kopuk bir varlık” olarak tanımlamaktadır (s. 225). Bağımsız benliğe sahip kişiler kendilerini başkalarından ayrı hissederler ve tek olmak için güçlü bir isteğe sahiptirler. Özerkliği ve başkalarından ayrışıklığı sürdürmek özerk benliğin önemli bir boyutudur. Özerk benliğe sahip kişiler davranışlarını diğerlerinden çok kendi içsel özelliklerine, düşüncelerine ve duygularına göre düzenlerler. Bu kişiler kendilerinin ve başkalarının birbirlerinden bağımsız olduğunu ve insanların zaman ve bağlam içinde aynı kaldıklarını düşünürler. Markus ve Kitiyama (1991) ve Singelis (1994) gibi araştırmacıların ileri sürdüğü batılı bireyci kültürlerde yaşayan bireylerin

bağımsız benlik kurgusuna sahip oldukları yönündeki yaklaşım alanyazında yapılan çalışmaların verildiği bölümde de açıklanmaktadır.

İilişkisel benlik kurgusunda özerk benlikte olduğu gibi teklik, eşsizlik duygusundan çok bağlılık duygusu temeldir. Karşılıklı bağımlı benlik “kendini toplumsal ilişkilerin bir parçası olarak görme ve kişinin davranışının ilişki içinde bulunulan diğer kişiler tarafından belirlendiği, onlara bağlı olduğu ve onların düşünce, duygu ve eylemleri tarafından düzenlendiğini kabul etme” olarak tanımlanmaktadır (Markus ve Kitiyama, 1991, s. 227). Karşılıklı bağımlı benlik kurgusuna sahip kişiler için başakalarına olan bağlılık temeldir ve grup amaçları ve gereksinimleri bireyinkinden daha önemli ve ön plandadır (Markus ve Kitiyama, 1991; Singelis, 1994).

Bu nedenle, karşılıklı bağımlı benlik ilişkisel bir benliktir ve toplumsal bağlama göre değişiklik gösterebilir. Ancak, Markus ve Kitiyama (1991) karşılıklı bağımlı benliğin başkaları ile olan ilişkide kendi benliğini kaybetmekle eşdeğer olmadığını ve kişinin kendi duygu düşünce ve davranışlarının yokluğu anlamına gelmediğini belirtmişlerdir.

Bu yazarların batılı olmayan kültürlerde bu benlik tipinin daha yaygın olduğu yönündeki görüşleri sonraki çalışmalarda da gösterilmiştir (Singelis, 1994; Yamada ve Singelis, 1999).

Karşılıklı bağımlılık kendi içinde iki ayrı kavrama da ayrılmıştır. Cross, Bacon ve Morris (2000) bu iki boyutu ilişkisel karşılıklı bağımlılık ve toplulukçu karşılıklı bağımlılık oarak adlandırmıştır. Kashima ve Hardie (2000) de daha önce karşılıklı bağımlı benlik kurgusu altında toplanan bu iki yapının ilişkisel ve toplulukçu benlik kurgusu olarak ayrılması görüşünü desteklemişlerdir. Kashima, Yamaguchi, Kim, Choi, Gelfand ve Yuki (1995) benlik kurgusunu beş kültürde çalışmışlar ve kültür ve cinsiyet ile ilgili olan boyutları ayrıştırmışlardır. Sonuçlar kültür ve cinsiyet farklılıklarının örtüşmediğini göstermiştir. Benlik kurgusundaki kültürel farklılıklar özerklik kavramındaki farklılıklarla ilişkili, cinsiyet farklılıkları ise duygusal bağlardaki farklılıklarla ilişkili bulunmuştur.

Ayrıca bireycilik ve toplulukçuluğun yanısıra özerk ve ilişkisel benlik kurgusunun da aynı kültür ya da toplum içinde birlikte bulunabileceği vurgulanmıştır (Markus ve Kitiyama, 1991; Singelis, 1994; Yamada ve Singelis, 1999). Bir kültürün bir bütün olarak daha bireyci (batı toplumları) ya da daha toplulukçu (doğu toplulukları, özellikle Asya kültürleri) olması yönünde bir eğilim bulunmaktadır. Buna bağlı olarak da bir kültürdeki bireylerin de daha bağımsız ya da bağımlı olmaları yönünde bir eğilim oluşmaktadır. Bir başka deyişle, her iki benlik kurgusunun da bir arada bulunabileceği

kabul edilmekte ancak birinin diğerine daha baskın olduğu ileri sürülmektedir. Bu eğilimlerin, kavramların basitleştirilmesine ve özerk benlik kurgusuna sahip kişilerin bireyci toplumlarda (örn. Birleşik Devletlerdeki Amerikalılar) ilişkisel benlik kurgusuna sahip kişilerin de toplulukçu kültürlerde (örn. Japonya’da Japonlar) yaşadığı gibi bir yargının oluşmasına neden olduğu söylenebilir. Oysa ki, kültür ve benlik kurgusu çalışmaları bireyciliğin her zaman bağımsızlıkla, toplulukçuluğun da bağımlılıkla eşdeğer olmadığını göstermiştir (Matsumuto, 1999; Raeff, 1997). Benzer bir şekilde bir bireyin hem bağımlı hem de bağımsız benlik kurgusuna sahip olabileceği de belirtilmektedir (Raeff, 1997; Singelis, 1994; Yamada ve Singelis, 1999).

Alanyazında, özerklik ve ilişkisellik benlik oluşumu ile ilgili olarak ele alınan temel kavramlar (örn. Guisinger ve Blatt, 1994; Markus ve Kitayama, 1991) olduğu halde, bu yönelimler arasındaki ilişkiler ile ilgili farklı görüşler vardır. Bir yandan bu iki yönelimin karşıt iki ucu (örn., bireycilik-toplulukçuluk, Triandis, 1995; ya da bağımsızlık-karşılıklı bağımlılık, Markus ve Kitayama, 1991) temsil ettiği ileri sürülmüştür. Diğer yandan da bu iki yönelimin iki temel insan gereksinimi olduğu kabul edilmektedir (Guisinger ve Blatt 1994; İmamoğlu, 1998; Ryan ve Deci, 2000; Sato, 2001).

Birçok kuramcı hem özerkliğin hem de ilişkiselliğin birlikteliğinin önemini vurgulamıştır. Örneğin, Maslow (1968) gereksinimler hiyerarşisinde sevme ve ait olma gereksinimlerini kendini gerçekleştirme gereksiniminden önce yerleştirerek ait olmanın önemine dikkat çekmiştir. Daha önce de belirtildiği gibi, Bowlby (1981) ve Ainsworth (1972) bağlanma ve keşfetmeyi temel gereksinimler olarak belirtmişlerdir. İmamoğlu (1998, 2003) yetkinlik ya da bireyselleşme ve karşılıklı bağımlılık ya da ilişkiselliğin birbirini tamamlayıcı doğasına dikkat çekmiştir. Özerklik ve ilişkiselliğin temel insan gereksinimi (Ryan ve Deci, 2000; Guisinger and Blatt,1994) olduğu kabul edilen bazı çalışmalarda özerklik ve bağlılık gereksiniminin birlikte karşılanmasının iyilik durumu için olumlu sonuçlar doğurduğunu gösterilmiştir (Ryan ve Deci, 2000).

Özet olarak kültürün benlik kurgusu gelişimi süreci üzerinde temel etkisi bulunmaktadır. İçinde yaşadığımız kültür benlik kurgusunun gelişimini etkilemektedir.

Benliği özerk, değişmez olarak gören geleneksel bakış açısı batılı bir bakış açısıdır.

Kültür anababalık değerlerini ve davranışlarını etkileyen önemli bir değişken olsa da farklı sosyo ekonomik gruplar arasında kültür içi farklılıklar da bulunmaktadır (Bronfenbrenner, 1986). Örneğin, bireyci değerler daha çok kentlerde yaşayan bireyler arasında ve toplulukçu kültürlerin varlıklı kesimleri arasında görülmektedir. Ancak

Kağıtçıbaşı (2000) sanayileşme ve kentleşmeyle birlikte gelen değerler sistemindeki değişmenin tamamen bireyciliğe ve bağımsızlığa doğru bir geçiş yaratmayacağını, bu geçişin bağımlılık modelinden, karşılıklı bağımlılık modeline doğru bir geçiş yaratacağını ileri sürmüştür. Kağıtçıbaşı, böyle bir bütünleşme modelini tanımlamak için “ilişkisellik kültürü” terimini kullanmış ve onu bireyci değerlere dayanan

“bağımsızlık kültürü” ile karşılaştırmıştır. Böyle bir ilişkisellik modelinde özerklikle aileye bağlılık bir arada olabilmektedir. Türkiye’de de çocuk yetiştirmede anababaların hem özerklik gelişimine hem de aileye yakın bağları sürdürmeye değer verdikleri belirtilmiş, buradan özerkliği ve ilişkiselliği bir sentezle birleştiren özerk-ilişkisel benlik kurgusu önerilmiştir (Kağıtçıbaşı, 1996, 2000, 2005, 2007).

Kültürel düzeyde bireycilik ve toplulukçuluk ya da kişisel düzeyde özerk benlik ve ilişkisel benlik kategorilerinin aynı kültür içinde bir arada var olabilmesi ile ilgili farklı kavramsallaştırmalar önerilmiştir. Bunlardan biri bireycilik ve toplulukçuluğu ya da özerklik ve ilişkiselliği birbirini dışlayan yapılar olarak değil de, iki uçta yer alan ideal kültürel yapılar olarak ele almaktır (Kağıtçıbaşı, 1996, 2000, 2005, 2007;

İmamoğlu, 1998, 2003). Bu bakış açısına göre bütün insanlar aynı zamanda hem bireydirler hem de bir sosyal grubun üyesidirler. Buna dayanarak hiçbir toplumun tamamen bireyci ya da toplulukçu olduğu söylenemez. Her toplum birey ve grup, bağımsızlık ve bağlılık, özerklik ve ilişkisellik arasında bir denge oluşturmaktadır ve kültüre özgü çocukluk ve anababalık tanımlamaları oluşturarak özerkliğin ve ilişkiselliğin birlikte var olabilmesini sağlayacak toplumsallaştırma mekanizmalarını üretmektedir.

Bireycilik ve toplulukçuluğu yukarıda aktarıldığı gibi görmenin yararlarından biri buradan benlikle ilgili diyalektik bir senteze ulaşabilmektir. Benlikle ilgili birbirini dışlayan geleneksel bakış açısından farklı olarak, diyalektik bir sentez özerk-ilişkisel benlik üzerine odaklanmaktadır. Böyle bir sentez “yakın duygusal bağları ya da karşılıklı bağımlılığı” ve “bireysel özerkliği (etkinlik)” içermektedir (Kağıtçıbaşı,1996).

Geleneksel olarak özerklik başkalarından ayrışma olarak kavramsallaştırılır ve ayrışma-bireyleşme süreci sonunda kazanılmaktadır. Ancak özerklik tartışmalarında etkinlik (agency) ve kişilerarası mesafe (interpersonal distance) ile ilgili iki boyutun var olduğu kabul edilirse özerkliğin ayrışma, kopma olarak ele alınması gerekmediği gösterilebilir.

Bu “bağımsızlığın ve karşılıklı bağımlılığın” bir süreklilik üzerinde olduğunu göstermektedir (Kağıtçıbaşı, 1996).

Kağıtçıbaşı (1996, 2005, 2006), benliğin kavramsallaştırılmasıyla ilgili bu eleştirinin kişilerarası mesafe ve etkinlik (agency) gibi iki farklı boyut içeren özerklik kavramının kurgulanmasıyla ilişkili olduğunu ileri sürmüştür. Batılı bakış açısından, özerklik genellikle iki şekilde tanımlanmaktadır. Bunlardan biri etkin olarak hareket etme, kendi kendini yönetme; diğeri de başkalarından ayrık olma, tek olma ile ilgilidir.

Bunların her ikisi birleştirildiğinde bazı araştırmacılar tarafında önerilen (örn., Markus ve Kitiyama, 1991) bağımsız benlik ortaya çıkmaktadır. Ancak burada, Kağıtçıbaşı’na (2007) göre özerklik ve ayrışıklık birbiri içine geçmektedir.

Oysa ki, Kağıtçıbaşı (2007) kendi başına yetme, kendi kararlarını alabilmeyle ilgili yetkinlik ile başkalarından bağımsız olmanın altında iki farklı boyut olan yetkinlik ve kişilerarası mesafe boyutlarının (Kağıtçıbaşı, 1996, 2005, 2006) yattığını ileri sürmektedir. Ayrışmadan (separeteness) ilişkiselliğe uzanan kişilerarası mesafe boyutu kişiyle başkaları arasındaki mesafeye ya da başkaları ile kişi arasındaki bağın derecesine işaret etmektedir. Kutbun bir ucu kişiyle başkaları arasındaki sınırların açık bir biçimde çizildiği ayrık benliği, diğeri ise başkaları ile kişi arasındaki sınırların daha belirsiz olduğu ilişkisel (bağımlı) benliği göstermektedir. İkinci boyut özerk davranabilmenin derecesine işaret etmekte ve özerklikten bağımlılığa (heteronomy) uzanmaktadır.

Özerklik kendi kendini yönetme, bağımlılık ise başkaları tarafından yönetilme durumu olarak kavramsallaştırılmaktadır (Kağıtçıbaşı, 1996, 2005). Bir başka ifadeyle, Şekil 1’de görüldüğü gibi etkinlik özerklikten bağımlılığa doğru uzanmaktadır. Kişilerarası mesafe boyutu da ben başkaları arasındaki ilişkilerle, özellikle de kişinin başkalarına bağlılığının derecesi ile ilişkilidir. Bu boyut da ayrışıklıktan ilişkiselliğe doğru uzanmaktadır

Etkinlik

Özerklik Bağımlılık

Kişilerarası Mesafe

Ayrışıklık İlişkisellik

Şekil 1. Etkinlik ve Kişilerarası Mesafe Boyutları (Kağıtçıbaşı, 2007, s.182).

Kağıtçıbaşı özerklik ve ilişkisellik gibi iki temel insan ihtiyacını yansıtan kişilerarası mesafe ve etkinlik boyutunun benliğin, kişiyle başkaları arasındaki ilişkilerin ve sosyal davranışların temelini oluşturduğunu ileri sürmüştür. Bu ikisi farklı temel boyutlar olarak ele alındığında, bir kişinin her ikisinde de olabileceği başka bazı

çalışmalarda da kabul edilmiştir (Markus ve Kitiyama, 2003; Oyserman, Coon ve Kemmelmeimer, 2002).

Bu boyutlar hem mantıksal hem de psikolojik olarak birbirinden farklı ve bağımsızdır (Kağıtçıbaşı,2007). Ancak, bu boyutlar özerkliğin ve ayrışıklığın önemli olduğu orta sınıf Kuzey Amerika ya da batı Avrupa gibi sosyo-kültürel ortamlarda birbiriyle ilişkili olabilirken ya da aynı faktörde toplanırken, bağlılığın vurgulandığı sosyo-kültürel ortamlarda ilişkili olmayabilir ve bu özerkliğin olmadığı anlamına gelmemektedir (Kağıtçıbaşı, 2005 a). Sonuç olarak yetkinlik ve kişilerarası mesafe boyutları birbirinden bağımsız ise bu boyutların her birinin her bir kutbu diğer boyutun her bir kutbuyla bir arada olabilir ve bu da dört alternatif birleşim ortaya çıkarmaktadır.

Kağıtçıbaşı’na (2007) göre buraya kadar olan tartışmanın bireyin benlik kurgusu için önemli sonuçları bulunmaktadır; çünkü boyutların ayrışıklığı ve ilişkileri üzerine olan tartışma bir kişinin hem özerklikte (etkinlik boyutunun bir ucu) hem de ilişkisellikte (kişilerarası mesafe boyutunun bir ucu) yüksek olabileceği anlamına gelmektedir. Bu da Kağıtçıbaşı’nın (1996a, 2005a) önerdiği özerk ilişkisel benliğin nasıl ortaya çıktığını göstermektedir. Ayrıca Kağıtçıbaşı farklı benlik kurgularının ortaya çıkmasını sağlayan sosyo ekonomik ve kültürel değişimlere bağlı aile değişim modeli önermiştir. Aşağıda Türk kültüründe benlik gelişimi ile ilgili bilgiler sunulmuştur.

2.1.4 Türk Kültüründe Benlik Kurgusu: Özerk-Ayrık, Bağımlı-İlişkisel