• Sonuç bulunamadı

118 3 Batıda İslam Algısı, Toplumsal Değişme ve Değerler

İslam dininin ilk vahiyle birlikte yeryüzüne gelmesi ile birlikte hem İslam hem de Hıristiyan dünyasında arasında birçok yönden çatışma ve uzlaşma benzeri hadiselerin yaşanması durumu bilimsel bir gerçekliktir. Geçmişten gelen bu tür çatışmalar insanların günümüzde de dine yönelik algılarını diri tutmak için sürekli gün yüzüne çıkarılmakta olan bir durumdur. Makalenin de konusunu oluşturan ve günümüzde farklı şekillerde terör eylemleri gerçekleştiren grupların kendilerini belirli bir dinin savunucusu ve o dinin değerlerinin bireylere aktarımında sorumlu olduklarını iddia etmeleri toplumsal değer algısını da değişimlere uğratmakta yeni ön yargılar yaratmaktadır. Batı dünyasında oluşan ön yargıların diğer bir sebebi de Müslümanların geleneksel kültürel yapılarına batı toplumları içinde yaşamaya çalışmalarından ötürü gelmektedir. Müslüman halkın bu şekilde bir davranış sergilemesinin sebebini ise buradaki kişilerin kendisini bulunduğu ülkenin asli vatandaşı görme arzusundan gelmektedir. Bu arzu nedeniyle batı toplumu gündelik yaşam içinde hergün Müslümanların kültürel simge ve anlamlarına maruz kalmaktadırlar. Bunun yanında ayrıca Müslümanların ve batı toplumlarının bir arada yaşama zorunluluğu da duruma eklenince batıda İslam belirli bir toplumun, ki bu toplum hangi ülkede hangi grup yoğunlukta ise, unsuru gibi algılanmaktadır. Bu açıdan Müslümanlar ile bir arada olma zorunluluğu batının önemli bir bölümü için büyük bir soruna dönüşmüştür. Geçmişten gelen rahatsızlıklar yerini ayrıca terör olaylarına bıraktıkça batı gözünde önemli bir korkulu dine ya da “İslamofobiye” kendini bırakmaktadır (Ataman ve Er, 2008).

Sanayi inkılabı sonrasında batıda, eşitlik dalgalarının yayılması, batı toplumunun kölesi durumunda olan sömürgeden gelen Müslümanlarla eşit olma durumu oldukça zorlukla karşılaşmıştı. Batı literatüründe modernleşme oldukça dini realitenin gerilemesi, globalizasyon, dinin büyüsünün bozulması, akla ve mantığa uygun bilimsel bilgi, çokkültürlülüğe ve birlikte yaşamaya yönelik tepki gibi çokça sosyo-ekonomik meseleleri içermesi nedeniyle, batı her yönüyle Müslümanları batıda kendileri ile eşit haklarda görmeye bir türlü uyum sağlayamadı. Er ve Ataman (2008)’ın araştırmalarına göre: “2007’nin başında Almanya’da Berliner Zeitung gazetesi Başbakan Merkel’i başörtülü, SPD lideri Kurt Beck’i de sakallı gösterdiği bir resimde “Böyle devam ederse Almanya’da 50 yıl sonra Hıristiyanlar azınlıkta kalacak” iddiasında bulunmuştur. Gazete, son bir yılda 4 bin Alman’ın İslam dinine geçmesine dikkat çekerek, yakında Almanya’nın bir İslam ülkesi haline gelebileceğini yazmıştır. Avrupa ülkeleri kendi topraklarında yaşayan Müslümanları varlıklarını sömürgeci bir bakış açısından ele alarak “göçmen”, “yabancı” olarak damgalamaktadırlar. Avrupa toplumları Müslümanları gazete ve televizyonlar aracılığıyla petrol krizi, Cezayir gelişmeleri, İran Devrimi, Salman Rüşdi olayı, Golf krizi gibi dış gelişmelerle tanıdılar. Bir başka deyişle İslam ve Müslümanlar ülke dışında yaşanan sorunlar ve krizlerle birlikte anılır oldular. Fransız gazeteci Thomas Deltombe’un tarifiyle medya “hayali bir İslam” yaratmıştır. Bu süreç 11 Eylül İkiz Kule saldırılarıyla birlikte daha da ivme kazanmıştır. Bu saldırılarla başlayan süreçle birlikte bugün gelinen nokta ise vahim bir tabloyu gözler önüne sermektedir.” Medyanın batı toplumlarımdaki İslam algısı üzerindeki etkisi araştırmaya göre oldukça önemlidir. Medyanın sadece Müslümanları eşit birer yurttaş olmanın dışında daha da aşağı bir şekilde terörist, göçmen ve suçlu gibi etiketle damgalamaktadır.

Batı medyasının yanında hem siyasi hem de ekonomik kurumlar ve kuruluşlar İslam söz konusu olduğu zaman savundukları değerlerden belirli ölçülerde sapmalar ve yaptıkları değerlendirmelerden objektiflikten uzak kalmaktadırlar. Batı medyasının İslam’a yönelik algısı ve batının toplumsal algısını değiştirmeye yönelik girişimci tavrı da İslam’a yönelik olumsuz bakış açısını göstermektedir (Hafez, 2002; Halm, 2006). Çalışmalarda, batı medyasının İslam dünyasında yaşanan olayları ayrıca bunun yanında da kendi toplumsal değerlerine aykırı gibi Müslümanların batıda gerçekleştirdikleri sadece terör değil diğer barışçı eylemler de dahil kendi değer yargılarına aykırıymış gibi göstermekte, bunu yaparken de İslam’ı direk terör dini olarak açıkça ilişkilendirmeye çalışmaktadırlar. Burada algıya sunulan İslam imajı, şiddet eğilimli, terörist, muhafazakar, suçlu, bombacı, batıyı tehdit eden bir şekildedir (Hafez, 2009; Halm, 2006). Medyanın bireylerin yaşamına ve toplumsal algıya olan etkisi de dikkate alındığında, batı halkının var olan değerlerini ne yönde değiştireceklerini ve etkileyebileceklerini anlamak bir zorunluluk olmaktadır. “Örneğin; Alman medyasında İslam algısına yönelik yapılan çok sayıda araştırma, Alman medyasının 11 Eylül öncesinde tüm haberlerinin yüzde 50’inde

119

İslam’ı şiddet ya da terör olayları ile ilişkili olarak gündeme getirdiği; 11 Eylül sonrası ise bu oranın yüzde 80’lerin üzerine çıktığını ortaya koymaktadır” (Halm, 2006).

İslam ile ilişkili olarak sıkça dile getirilen söylemler ve simgeler, bunların gazetelere göre dağılımı aşağıda çıkartılmıştır.

Tablo-1. Gazete Haberleri Konularına Göre

Kaynak: (Göksu ve Saygılı, 2010)

Tablodan da okunabileceği gibi, örneklemdeki gazetelerin İslam imajı ve oluşturmaya çalıştıkları algı oldukça olumsuzdur. Medyada İslam, “terör”, “acımasız”, “baskıcı”, “saldırgan”, “istilacı”, “hoşgörüsüz”, “geri kalmış”, “terör” ile eş anlamlı kullanılmaya çalışılarak, benzer algı oluşturma eğilimi dışına çıkılmamıştır. Bu açıdan bakıldığında her iki gazetede de medya İslam’a sembolik bir açıdan terör iması vererek nesnelleştirmeye çalışmaktadır. Bu vasıta yoluyla batıda İslam’a yönelik algı da “Müslüman/Terörist” algısı oluşmaktadır (Göksu ve Saygılı, 2010). Bu pozitif korelasyon oluşturulduktan sonra ise teröristlere uygun her türlü sıfat etiketleme yoluyla Müslümanlara verilebilmektedir. Batıda medyayı takip eden Müslümanlar ile hiç bir sosyal ilişki kurmamış bir vatandaş bile bu yolla İslam’a ve Müslümanlara karşı olumsuz tutumlar geliştirme yoluna gidecektir. Bu medyanın bir nevi eğitimde gizil işlevi olmaktadır. Medya bireyin gündelik yaşamı içinde sosyalleşen bireye gizil yollarla eğitim vermekte ve bilinçleri şekillendirmektedir.

Amerika Birleşik Devletlerinde özellikle bu tarz İslam’a değer atfetme (olumsuz değerler) 11 eylül olayları sonrasında vuku bulmuştur. Kitle iletişim araçlarının yaygın olarak kullanılması medyanın etki gücünün oldukça ileri derecede olması nedeniyle Amerikan vatandaşları da İslam’a yönelik olumsuz bir kalıpyargı geliştirmesine sebep olmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Amerikan medyası özellikle İslam dünyasında olan olaylara (özellikle çatışma ve şiddet) dikkat etmekte ve haber değeri görmektedir. Bu açıdan bakıldığında günde 3 saatini televizyon karşısında geçiren çocukların da medyadan etkilenmemesi oldukça güçtür. Medya tarafından oluşturulan İslam’i yanılsamanın değerleri yeniden inşa ederek vatandaşlara yansıtması oldukça dikkat çekici görünmektedir. Diğer açıdan, örneğin Amerikan medyasında İsrail, Hindistan, ABD ya da Sri Lanka’da dini gruplar tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri, o dinin diğer bireyleri ile çok nadir olarak eşleştirilmektedir (Göksu ve Saygılı, 2010).

Bu oluşturulmak istenen yeni İslam algısı hem Amerika hem de diğer batı toplumlarına tehdit unsuru oluşturan Müslümanlar imajı vermektedir. Buna en bariz örnek; İslam’ın medyada kılıç dini ya da şiddet dini olduğunun vurgulanmasıdır; diğer yandan ise kadınların giyimi özellikle medyada

120

resimlerle vurgulanmaktadır. İslam dini rasyonalizme, bilimsel ilerlemeye karşı bir dinmiş imajı verilmek için mücadele edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında Amerika’da Samuel Huntington tarafından iddia edilmiş yeni dünya düzeni “medeniyetler çatışması” batı dünyasının korkusu haline gelmiş İslam’ın şiddet unsurları ile bir karşıt çatışmaya yol açacağına vurgu yapmaktadır. Ancak her ne kadar bu algı medya tarafından vurgulansa da toplumsal algı bu yönde hareket etmemektedir. Müslümanlar ile iç içe yaşayan aileler Müslümanlara karşı gösterilenden daha az biçimde olumsuz tutumlara sahiptirler. Fransız dergileri diğer bir örnek olarak verilirse, “korku ve İslam”, “kara çarşaf ve İslam” gibi makaleler ile yeni değer algısı oluşturmaya çalışmaktadır (Ek-1).

Ayrıca yine Fransız medyasında Özdemir (2012)’in araştırmasına göre; “L’Express de “İslam” ve “korku” kelimelerini birlikte kullanan kapaklar yayınlamıştır. 2008’de “İslam, Rahatsız Edici Gerçekler” başlığı altında “Kuran ve şiddet”, “Çağdaşlık imkansız mı?” ve “Kadınların kaderi” alt başlıklarıyla yayınladıkları kapak ile ses getiren L’Express 2010’da ise “Batı İslam ile Yüzleşiyor” başlığıyla çıkarken bu kapak tartışmalara yol açmıştır. Görsel olarak ön planda aydınlık vaziyette bir minarenin arka planında yani gölgesinde kalan bir kilise kulesi fotoğrafı kullanılırken alt başlıklar da “Terörist tehdidin geri dönüşü” ve “Entegrasyonun yenilgisi” gibi provokatif ibareler kullanılmıştır. İslam’ın Fransa’da yaygın hale gelen bir inanış olmasına L’Express de bir sayı ile dikkat çekmiştir. Eylül 2012’de “İslam Korkusu” başlığı altında “İslam Fransa’da neden büyüdü” sorusuyla yayınlanan kapakta “korku” vurgusunu güçlendirecek bir şekilde ön planda sırtı okuyucuya dönük güvenlik güçlerinin arka planda ise onlarla yüz yüze gelmiş olan çember sakallı iki Müslüman erkeğin fotoğrafı kullanılmıştır.” Bulgulanmıştır. Bu araştırma Amerika’da yapılan araştırmaya benzerlik göstermekte Fransız toplumda medyanın olumsuz İslam değerleri oluşturmaya çalıştığı gözlemlenmektedir (Ek-2).

SONUÇ

Göçmen nüfusunun yoğun olarak yaşamakta olduğu Amerika Birleşik Devletleri; hem göçmen nüfusunun giderek artması hem de çokkültürlü yapıda meydana gelen sorunlar nedeniyle zorluklar yaşamaktadır. Ancak bunun yanında Müslümanlara karşı oluşmuş yanılsamanın nedeni ise medyanın oluşturmuş olduğu izlenim olarak görünmektedir. Fransa ve Amerika içinde barındırdığı birçok göçmene rağmen medyadaki süreçler nedeniyle toplumsal harmoniyi gerçekleştirememektedir. Toplumsal algıda meydana gelen değişmeler özellikle terörist saldırılar, medyada çıkan Ortadoğu haberleri ile şekillenmektedir. Müslümanların giyimleri ya da davranışları batı toplumlarında hali hazırda sorun oluşturmakta ve toplum tarafından sindirilememiş görünmektedir. Gelişmekte olan mülteci krizi de batı devletlerini ve toplumları bu konuda daha fazla düşünmeye itmiştir. Özellikle Fransa ve Belçika’da meydana gelen terör saldırıları dini boyutlara taşınmakta ve Müslümanlar bu durumda daha fazla etiketlenmektedir. Medya tarafından geliştirilmiş her türlü yayın da toplumsal algıya gizil eğitim işlevi vasıtası ile şekil vermektedir. Batıda meydana gelen ekonomik sorunların artması ve işsizlik gibi nedenlerden dolayı göç dalgası görüldüğü gibi çoğu ülkede hoş karşılanmamış hatta Macaristan ülkesine sadece Hıristiyan mültecileri alacağını da duyurmuştur. Bu tür bir girişimin nedeni yukarıda bahsedilen algıda gizli bulunmaktadır.

Fransa’da ise son siyasi seçimlerle ağırlıkla dikkat çeken muhafazakar kesimler Müslümanlar hakkında olumsuz algıları vurgulamakta ve bu şekilde siyasi girişimlerde bulunmaktadır. Siyasiler bu yolla halkın algısında olumsuz bir Müslüman algısı oluşturmanın yanında uzun yıllar birlikte yaşamış ve tam olarak kabullenilememiş Müslümanların da Avrupa’da bir tehdit unsuru olduğunu vurgulamaktadırlar. Özellikle Fransız genç nüfusundaki işsizlik yabancı karşıtlığı ile birleşerek gelecek kaygısı taşıyan Fransız gençlerine de olumsuz bir İslam algısı yoluna giderek vaadlerde bulunulmaktadır. Örneğin; FN seçmeni içinde genç nüfusun sahip olduğu yüksek oran da bu tezi destekler görünmektedir. En başta Sarkozy ve Le Pen olmak üzere “Fransız” kimliğinin Müslümanlar tarafından tehdit edildiği ve bu kimliğin yeniden inşasında Müslümanlardan arınmış bir Fransa’nın daha özgür olacağı algısı oluşturmaktadırlar. Bu açıdan bakıldığında Fransa’da ve Belçika’da meydana gelen eylemler ve Müslümanlara yönelik oluşmuş saldırı grupları da hem göçmen karşıtlığı

121

yaparak toplumsal hafızada silinmez izler bırakmak üzeredir hem de Müslümanlara saldırarak batı toplumu algısında Müslümanları işlemedikleri suçlardan dolayı suçlu imgesi oluşturmaktadırlar. Sonuç olarak değerler üzerinden yapılan bu türlü algı değiştirme girişimleri hem siyasi hem de medya kanalları ile yapılmakta ve bir oranda başarılı olmaktadır. Bunun yanında bu tür algısal operasyonlar sadece bahsedilen ülkelerin değil diğer Avrupa ülkelerini de derinden etkilemektedir. Son dönemlerde ortaya çıkan “Pegida” örneği bunun göstergesidir. Özellikle Almanya’da Müslüman karşıtı olan bu gruplar Müslümanları terörist olarak etiketlemekte ve batı kimliğine zarar vermekle suçlamaktadırlar. Özellikle bu grup Avrupa’nın bazı merkezlerinde “İslam’a dur de” slogan ve pankartları ile kendilerine destekçi aramaktadırlar (Ek-3). Bu grupların sayısının son dönemde artması yukarıda bahsettiğimiz saldırılar ve Müslümanların ülkesindeki kültürel yaşantılarını batı ülkelerine taşıma arzularından gelmektedir.

KAYNAKÇA

Kızılçelik, S. ve Erjem, Y. (1994). Açıklamalı Sosyoloji Terimler Sözlüğü, Ankara: Atilla Kitapevi. Beil, B. (2003). İyi Çocuk, Zor Çocuk. Doğru Davranışlar Çocuklara Nasıl Kazandırılır?, Çev.: Cuma Yorulmaz, Ankara: Arkadaş Yayınevi.

Halstead J. M. and Taylor, M. J. (2000). Learning and Teaching about Values: A Review of Recent Research. Cambridge Journal of Education. v. 30, pp. 169-202.

Kurtdede, F. N. (2013). Sosyal bilgiler dersinde değerler eğitimi: Nitel bir araştırma. The Journal of Academic Social Science Studies, c. 6(3), ss. 361-388.

Doğanay, A. (2010). Değerler Eğitimi, (Ed. Cemil Öztürk), Sosyal Bilgiler Öğretimi, Ankara: Pegem Akademi.

Yörükoğlu, A. (2003). Çocuk Ruh Sağlığı. Çocuğun Kişilik Gelişimi Eğitimi ve Ruhsal Sorunları. İstanbul: Özgür Yayınları.

Özensel, E. (2003). Sosyolojik bir olgu olarak değer. Değerler Eğitimi Dergisi, c. 1(3), ss. 217-239. Weber, M. (1985). Protestan ahlâkı ve kapitalizmin ruhu (Çev: Z. Aruoba). İstanbul: Hil Yay. Ekşi, H. (2003). Temel insani değerlerin kazandırılmasında bir yaklaşım: Karakter eğitimi programları. Değerler Eğitimi Dergisi, c. 1(1), ss. 79-96.

Kirschenbaum, H. (1995). 100 Ways to Enhance Values and Morality In Schools and Youth Settings. Massachusetts: Allynve Bacon Company

Dewey, J. (1969). Moral Principles in Education. Newyork: Greenwood Press.

Er, T. ve Ataman, K. (2008). İslamofobi ve Avrupa’da birlikte yaşama tecrübesi üzerine. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, c. 17(2), ss: 747-770.

Halm, D. (2006). Die Medien der türkischen Bevölkerung in Deutschland. Berichterstattung, Nutzung und Funktion, İçinde: e-Journal of New World Sciences Academy NWSA-Qualitative Studies, E0016, 7, (4), 29-39.

Hafez, K. (2002). Türkische Mediennutzung in Deutschland: Hemmnis oder Chance der

gesellschaftlichen Integration? Eine qualitative Studie im Auftrag des Presse- und Informationsamtes der Bundesregierung. Hamburg/Berlin: Deutsches Orient-Institut Hamburg.

Göksu, V. ve Saygılı, R. (2010). Amerikan Medyasının İslam Algısı, İslamofobi Kolektif Bir Korkunun Anatomisi Sempozyum Tebliğleri, ss. 267-278.

Özdemir, Ö. B. (2012). Fransa'da İslamofobik Söylemin Ana Akimlasmasi ve Arap Baharı'nın Etkisi Ortadoğu Yilligi, 445.

122

EKLER

1. İki Fransız Dergisi Kapağı

123