• Sonuç bulunamadı

2. HABER ÜRETİM SÜRECİ

2.1. Eleştirel Kuram

2.1.3. Akredite kaynaklar

Medya bağımsız olarak kendi başına haber başlıklarını yaratamaz. Bunun yerine, güvenilir ve düzenli kurumsal kaynaklar (akredite kaynaklar) tarafından yaratılan belli yeni başlıklara göre haberlerini şekillendirir. Bu durum, medyayı güç-iktidar sahibi akredite kaynaklara sistematik bir biçimde bağımlı kılar. Bu yüzden medya, toplumsal kurumsal düzeninde var olan güç yapısını yeniden üretme eğilimindedir (Özer, 2012: 131).

Medyanın içerikleri ve özellikle haber metinleri içinde söylemsel bir çoğunluktan, çeşitlilikten söz edilebilse bile, haberin kendine özgü yapısı içinde genellikle inanılırlığını kuran, inanılır güvenilir kaynakların söylemleri olmaktadır. Metinlerdeki farklı söylemler, akredite kaynakların söylemleri içinde erimekte ve sonuçta metnin içinde iktidar sahibi kişi ve kurumların durum tanımları olayların yorumlanmasında egemen olmaktadır (İnal, 1994: 159).

Bu açıdan bakıldığında gazeteciliği ‘‘profesyonel’’ bir uğraş olarak tanımlayan bu kriter, aynı zamanda haberde görüşlerine sıkça yer verilen kaynak kişi ve kurumların (ki bunların arasında hükümetten önde gelen kişileri...) durum

tanımlarının düzenli biçimde haberlere girmesi ve sonuçta bu kişi ve kurumların söylemlerinin inanılırlığının haber metinleri içinde yeniden kurulmasına yol açar (İnal, 1994: 157).

Liberal anlayışa göre, medya değişik toplumsal grupların ve örgütlerin kendi alternatif görüş açılarını ifade edebilmelerine olanak sağlayacak biçimde düzenlenmelidir. Sivil toplumu canlandıracak, farklı görüşleri yansıtacak olan medyadan alternatif görüşlerin ve farklı bakış açılarının yansıtılmasında aracı olması beklenir. Oysa ki pratikte medyanın temsil gücünü, daha çok egemen sınıftan ve baskın ideolojilerden yana kullandığı gözlenmektedir (Dursun, 2004: 60).

İnal’ın (1995: 113-116)’da üzerinde durduğu gibi, haber kuruluşları, günlük pratikleri içinde güç-iktidar sahibi kurum ve kuruluşların ürettikleri durum tanımlamalarını yeniden kurarlar. Siyasal, ekonomik, askeri ve sembolik seçkinlerin söylemleri, haber metinleri dolayımı ile meşruiyet kazanmakta ve var olan toplumsal yapıya yönelik rızanın oluşumunda etkili olmaktadır. Haberlerin düzenlenişi içinde daha çok egemen söylemlerin öne çıkması ve metnin bu söylemler çerçevesinde kapanması ile sonuçlanmakta.

Haber metinlerinde yansıtılan söylemler, siyasal ve ekonomik yapı içinde iktidar/güç sahibi kişi ve kurumlara aittir. Egemen çevrelerin olaylara ilişkin durum tanımları gazeteciler için olayları ele alırken temel çerçeveleri oluşturur. Bu çerçevelerin sınırları içinde değişik siyasal parti, grup, uzman görüşlerine yer verilmesi, haberde dengelilik ilkesine görünürde bir uygunluk sağlasa da karşıt söylemlerin, farklı çerçevelerin haber metinlerine sızmasını engeller. Sonuçta, var olan siyasal ve kültürel yapı içinde üretilen durum tanımları haber metinlerinde yeniden kurulur, aktarılır ama statükoyu sarsıcı, dönüştürücü grup ve kişilerin (Bunlar çoğunlukla azınlıkta kalanlardır) olayları ele alış ve değerlendiriş biçimleri haberin sözünün dışında kalır (İnal, 1997: 159).

Haberlerdeki birincil tanımlayıcılar, sorun içinde yer alan konunun ilk tanımını oluşturmakta ya da birincil yorumunu kurmaktadır. Bundan sonraki açıklamalar ve görüşler, birincil tanımlayıcıların çerçevelendirdikleri konular alanında yerini almakta, bir kez kurulan atıflar ve temalar dışına çıkarak başka tanımlar üretmek zorlaşmaktadır. Birincil tanımlayıcılar, ‘‘sorunun ne olduğunu’’ çerçevelendirerek gelecek tartışmalara önceden bazı sınırlar koymaktadır (Dursun, 2005: 84).

Kaynakların yorumlarına yer veren habercilik anlayışı, sözde bir ‘‘nesnellik’’ ve ‘‘tarafsızlık’’ iddiası taşısa da bu süreç bütünüyle sorgulandığında sözü edilen profesyonel kural ve değerlerin aslında haber üretimindeki yapısal bir yanlılığı gizlediğini görmemiz mümkün olur (İnal, 1994: 171). Nesnellik, gazetecilerin profesyonel eylem ve etkinliklerini meşrulaştırmak ve kitle iletişimi eylem ve etkinliklerin egemen kapitalist ekonomik, siyasal ve kültürel çıkarlarına hizmet ettiğini gizlemektir (Çebi, 2002: 134).

Gazeteciliğin nesnellik, tarafsızlık gibi mesleki kodlarını diri tutmaya yönelik tutumlar, sonuçta haberi kapalı ve sıkı metinler haline çevirmektedir. Haberler, esas olarak resmi söylem tarafından kurulan gönderme terimleri içinde işlemekte ve alternatif görüşlere görece kapanmaktadır. Haberler, çeşitli sunum biçimleri arasında resmi söylemin karşıtlarına en az yer veren, en kapalı ve resmi söylemin terimleri içinde en fazla iş gören metinlerdir (Dursun, 2005: 85).

Tarafsızlık, siyasal eğilimlerden arınma durumu, yani haberde olay ve yorum arasında konulası gereken sınırı gösterir. Dengelilik ise sanki tüm bunların sağlanamazlığını kabul edercesine geliştirilen ilkedir. Dengelilik anlayışının altında yatan ancak tüm tarafların sesinin duyurulduğu bir durumda hakikate ulaşılabileceği inancıdır. Oysa gazeteciler için dengeli haber yazmak siyasal arenada sesini duyurabilmiş görüşlerin yeniden dillendirilmesinden başka bir şey değildir. Yani bizatihi güç-iktidar sahibi kişi ve kurumların görüşlerini var olan seçenekler biçimine dönüştüren bir süreçtir (İnal, 1997: 138).

Haberler, bütünüyle resmi söylem tarafından kurulan gönderme terimleri içinde işlemekte ve görece kapanmaktadır. Haberler, çeşitli sunum biçimleri arasında resmi söylemin karşıtlarına en az yer veren, en kapalı ve resmi söylemlerin terimleri içinde en fazla iş gören metinlerdir. Haber metinlerinin kapalılık ve sıkılık özelliği, özelleştirme gibi son derece ideolojik bir konuda ortak duyunun kurulması ve harekete geçirilmesi sürecinde, medyada daha belirgin ve açık bir biçimde gözlenmektedir (Dursun, 2001: 131-132).

Haberler egemen söylemle kapanmaktadır. Böylece medya, ideolojik aygıt olarak işlev görmekte ve ortak duyunun sağlanmasında işlevsel olmaktadır. Medya,

böylece birincil tanımlayıcı olan akredite haber kaynaklarının söylemini yapan ikincil tanımlayıcı durumuna düşmektedir. Bu haliyle medyanın liberal çoğulcu yaklaşımında kendine atfedilen ‘‘4. Güç’’ işlevini yerine getirmesi mümkün görünmemektedir (Özer, 2011: 224).

Nesnellik ilkesi değer yargılarından arınmış bir gazeteci metaforunu üretir. Diğer yandan tarafsız olmak demek, gazetecinin haber metninde kendi görüşlerini açık bir dille yazmaması gerektiğine işaret eder. Nesnellik ve tarafsızlık haberciliğin garantör ilkesi olarak kabul edilmiştir. Burada kastedilen gazetecilerin farklı görüşlere eşit oranda yer vermesi gereğidir. Medya ise onsuz haber kaynakları arasında sınırsız bir seçim yapmaz. Günlük rutinleri içinde güvenilir kaynakların, yani akredite kaynaklarının durum tanımlarına sürekli bağımlı bir konumdadır. Gazetecinin yer vermesi gereken farklı görüşler ise güncel sorunlara ilişkin ortaya atılmış ve güç-iktidar sahibi kişi ve kuruluşlarca dillendirilen görüşlerdir. Siyasal partilerin, güçlü baskı gruplarının, sendikaların, kimi üniversite profesörlerinin görüşleridir. Basın, bu birincil tanımlayıcıların olaylara ilişkin durum tanımlarını aktarmaktadır. Ama bu aktarış asla pasif bir ‘‘ayna’’ konumunda değildir. Kısacası, akredite kaynakların söylemleri dengelilik ilkesi yolu ile habere girer ve ‘‘tek bir düşünce bile susturulmamalıdır’’ anlayışı liberal basın ideolojisi ve pratikleri içinde bir türlü gerçekleşmez (İnal, 1996: 21; 1997: 149-150).

Sonuç olarak, akredite kaynaklar, haberlerde nesnelliğin sağlanması için başvurulan yöntemlerin başında gelmektedir. Ancak bu durum medyanın, toplumda var olan güç yapısını yeniden üretmek için kullandığı bir yöntemden başka bir şey değildir. Egemen görüşlerin, düzenli bir biçimde medyada yer bulması, bu söylemlerin toplumda inanırlığını artırmaktadır.