• Sonuç bulunamadı

3. ARAŞTIRMA BULGULARI

3.3. İçerik Analizi

İçerik analizi tekniğinden genellikle kitle iletişim araçları mesajlarının çözümlenmesinde yararlanılmaktadır. Söz konusu tekniğin nicel ve nitel olmak üzere iki ayrı sınıflandırması vardır. Nicel analizde daha çok sayma işlemi yapılırken, nitel analizde anlam birimleri önem kazanır (Güngör ve Binark, 1993: 126).

İçerik analizinin kuramsal temellerini ilk atan Bernard Berelson’dur. Bu nedenle Berelson’un düşüncelerinden hareket etmek yerinde olacaktır. Berelson tarafından ortaya konan tanım, çözümleme kuralları ve koşulları halen birçok kuramsal ve uygulamalı çalışmaların temel hareket noktasını oluşturmaktadır (Gökçe, 2001: 7).

İçerik çözümlemesi ile ilgili yapılan tanımların en eskisi, bu yöntemin bilimsel olarak kullanılmaya başlanmasında yoğun katkıları olan Berelson tarafından yapılmıştır. Berelson, içerik analizini, ‘‘İletişimin belirgin içeriğinin objektif, sistematik

ve niceliksel tanımlamalarını yapan bir araştırma tekniği’’ şeklinde tanımlamıştır. 1940-1950 yılları arasında içerik analizin kuralarını belirleyen Berelson’un tanımı halen genel kabul görmektedir (Aziz, 2011: 131).

İçerik analizi, yazılı ve sözlü materyallerin sistemli bir analizidir. İnsanların söyledikleri ve yazdıkları açık talimatlara göre kodlanarak sayısallaştırılması sürecidir. Bu yaklaşımın özünde yazılan ve söylenenlerin kategorileştirilmesi ve ne sıklıkla olduklarını saymak yatmaktadır (Balcı, 1997: 230).

İçerik analizindeki yöntemin amacı, herhangi bir metnin içinde yer alan belli niteliklerin veya kategorilerin ortaya çıkma sıklığını belirlemek ve saymaktır. Bunu yaparak içerik analizi, bu tür metinlerin içerdiği ve ilettiği mesajlar, imajlar, temsiller ve bunların kapsamlı toplumsal anlam ve önemleri hakkında bir şeyler söyleyebilme amacına hizmet etmeye çalışır (Çebi, 2003: 55).

Bu yöntem, okuyucunun bilgi ve sezgisine, inanç ve tutumlarına, değerlerine ve referans çerçevesine bağlı, kolayca ve otomatik bir şekilde yapılmış yorumuna karşı, nesnel okuma ilkeleri getirmektedir. Ayrıca söylemin görünen, kolayca yakalanan, sergilenmiş ve ilk bakışta algılanan içeriği yerine, üstü örtülü içeriğini ortaya çıkarmayı sağlamaktadır (Bilgin, 2000: 1).

Gökçe’nin (2011: 1-2) belirttiği gibi, içerik analizinin, 19. yüzyılın başında Columbia Gazetecilik Okulu’nun gazetelerinin nicel analizine ilişkin çalışmalarıyla ortaya çıktığı söylenmekle birlikte, esas gelişimin 1940’lardan sonraki yıllara dayandığı genel olarak kabul görmektedir. Bu nedenle içerik analizinin gelişiminde iki evreden söz etmek mümkündür. Bunlardan ilki 1940’lara kadar olan emekleme dönemini, diğeri ise 1940’lardan sonraki süreyi içermektedir.

Columbia Gazetecilik Okulu’nda günümüz içerik analizi tekniklerinden uzak bu araştırmalarda, öğrenciler tarafından gazetelerin nicel analizine ilişkin çalışmalar yapılmıştır. Çeşitli konu başlıklarının envanterini yapmak, basın organlarının evrimini izlemek, yazıların sansasyon düzeyini ölçmek, kent ve kır kesiminde çıkan günlük ve haftalık yayınları karşılaştırmak bu çalışmaların temel konularıdır (Bilgin, 2000: 2).

1941’den sonraki yıllar, ABD’de siyaset bilimcilerin içerik analizine yöneldiği ve çözümlemenin kurallarının sistematikleştirildiği, belirlendiği bir dönemdir. İçerik analizine ilişkin ilk sistematik yapı da bu döneme rastlar. Berelson, Lazarsfeld ile 1948 yılında birlikte hazırladıkları çalışmaya dayanarak ‘‘İletişim Araştırmalarında İçerik Çözümlemesi’’ (1952) yapıtını ve burada da içerik analizinin kurallarını ve koşullarını ortaya koymuşlardır (Gökçe, 2001: 4-5).

İçerik analizinin ilk önemli kişisi Harold Lasswell olmuştur. İçerik analizinin sosyal bilimlerde biçimsel bir araştırma metodu olarak gelişmesi, iki dünya savaşı arasındaki yıllar içinde özellikle Laswell ve onun çalışma arkadaşları etrafında 2. Dünya Savaşı yılları boyunca gerçekleştirilen geniş kapsamlı araştırma projeleriyle gerçekleşti. Laswell ve arkadaşları, Hitler’in Propaganda Bakanı Goebbels’in radyo ve gazetelerde yapmış olduğu propagandaları çözümleyerek içerik analizin gelişimine büyük katkı sağladı (Aziz, 2011: 130).

İçerik analizi uygulamaları görüldüğü gibi çok önceleri başlanmış olmasına rağmen, sistematik olarak gelişmesi 20. yüzyılın ortalarına rastlar. Bu bağlamda 1941 birçok açıdan bağımsız bir yöntem olarak içerik analizinin doğum yılı olarak değerlendirilmektedir. Zira 1941 yılının Ağustos ayında Chicago Üniversitesi’nde kitle iletişim sahasında Lasswell, Lazarsfeld, Berelson, Walpes, Stanton, Kris, Sperier gibi tanınmış otoritelerin katılımıyla bir konferans düzenlenmiş ve bu konferans içerik analizinin kavram olarak doğuşu ve yöntem olarak da gelişmesinin, yaygınlaşmasının zeminini oluşturmuştur (Gökçe, 2001: 3-4).

Laswell, 1945’ten itibaren basın ve propaganda analizlerine girişmiş ve bu bağlamda öncelikle kişilerin, grupların, kitlelerin ya da örgütlerin belirli simgelere ve bunların kullanıcılarına duydukları ilgi ve sonraları propaganda üzerinde yoğunlaşmıştır. Lasswell’in, ‘‘Prusya Okul Kitaplarındaki İdeolojik Sterötipler’’ adlı doktora (1927) ve propaganda alanındaki çalışmaları, içerik analizi alanındaki ilk sitemli analizler olarak nitelendirilmektedir (Gökçe, 2001: 2-3).

Balcı’nın (1997: 235)’te altını çizdiği gibi, bu yöntemin önem kazanması ise kitle iletişim araçlarının yaygınlaşması ile olmuştur. İçerik analizinin son yıllarda pek çok uygulaması görülmektedir. Özellikle bir derginin zamana göre eğilimini saptamak, bir gazetenin eğilimini ve gelişimini saptamak çok sık başvurulan uygulamalardır.

Günümüzde içerik çözümlemesi uygulamaları, özellikle kitle iletişim araçlarının yoğun olarak kullanıldığı başta ABD olmak üzere batı toplumlarında yaygın vaziyettedir. Kitle iletişim kanallarından radyo, televizyon, gazete, dergi, sinema filmleri ile video yanında özellikle siyasi demeçler, konuşmalar gibi tür ve konularda da içerik çözümlemeleri yapılmaktadır (Aziz, 2001: 144).

İçerik analizinin uygulanması (Bilgin, 2000: 9) ise bir takım aşamalar halinde gerçekleşmektedir. Belirli bir konuda içerik analiziyle çalışmak isteyen araştırmacı ilk aşamada araştırma hedeflerini belirlemek durumundadır. İkinci aşama, örneklemin oluşturulması şeklinde ifade edilebilir. İçerik analizinin örneklemi, incelenecek iletişimlere bağlı olarak sınırlı sayıda gazete, dergi veya öykü olabilir. Örneklem, içerik analizinin pahasına göre geniş veya dar tutulabilir.

Üçüncü aşamada ise örneklemin bölüneceği birimler, itemler ya da kayıt birimleri ve bunların içinde toplanacağı kategoriler saptanır. Nihayet birimlerin ve kategorilerin frekansları nicel olarak belirlendikten ve gerekirse kategoriler arası ilişkiler çözümlendikten sonra değerlendirme, çıkarsama ve yorumlama aşamasına gelinir (Bilgin, 2000: 10).

İçerik analizinde mevcut olan metinlerin nicel ve nitel boyutlarından hareketle, bazı çıkarımlara varmak amaçlanmaktadır. Ancak söylemin görünen, kolayca yakalanan, sergilenmiş ve ilk bakışta algılanmış içeriği yerine, kapalı, üstü örtülü, satır aralarındaki içeriğini ortaya çıkarmak hedeflenmektedir (Gökçe, 2001: 20).

Balcı’nın (1997: 231) işaret ettiği gibi, içerik analizinde belki de en önemli adım ve karar, araştırılmak istenen-ölçülmek istenen şeyleri doğru olarak temsil eden kategorilerin seçilmesidir. Kategoriler sınıflamalı bir ölçeği oluşturur. Bu demektir ki kategoriler, sınıflamalı bir ölçeğin sınıflandırma ölçütlerine uymalıdır.

Kategorilerin saptanmasında bazı teknik özelliklere dikkat edilmelidir. Kategoriler homojen olmalıdır, farklı ögeler aynı kategoride yer almamalıdır. Kategoriler bütünsellik taşımalı, ayırt edici olmalı, bir öge farklı kategorilerde yer almamalı. Objektif olmalı, farklı kodlayıcılar aynı ögeleri ayrı kategorilere sokmalıdır.

Kategoriler amaca uygun ve anlamlı olmalı, araştırma hedeflerine göre uygulanmalıdır (Bilgin, 2000: 11).

Analiz edilecek kategorileri tanımlamak ve çözümleme için biçimsel bir kodlama cetveli veya formu oluşturmak da gerekmektedir. Araştırma kategorileri bir kez belirlenip tamamlandıktan sonra bu değişkenlerin oluşturulan bir kodlama cetveline değişkenlerle ilişkili göstergelerin kodlanabileceği bir biçimde ve belli bir düzen içinde yerleştirilmesi gerekir. İçerik çözümlemesinin uygulanmasına başlanmadan önce kodlama işlemi için açık talimatlar, kurallar ve tanımlamalar içeren bir kodlama yönergesi yazılmalıdır (Çebi, 2003: 84-85).

İçerik çözümlemesinde frekans ve kategorisel analiz, en aygın kullanılan teknikleridir. Frekans analizi, mesaj ögelerinin hangi sıklıkla görüldüğünü saptamaya yardımcı olur. Kategorisel analiz ise genel olarak belirli bir mesajın önce birimlere bölünmesini ve ardından bu birimlerin belirli kriterlere göre kategoriler halinde gruplandırılmasını ifade eder. Kategoriler saptandıktan sonra anlam birimleri ya da ögeler, bu kategorilere yerleştirilir ve tıpkı mesaj ögeleri için olduğu gibi, kategoriler için de yoğunluk ve önem saptanabilir (Bilgin, 2000: 15-16).

Nicel ve nitel yaklaşımlar arasındaki temel fark ise nicel içerik çözümlemesinin içeriğin örtülü özellikleri ile uğraşıyor olsa bile, çıkarım yapmak için dayanak olarak her zaman sıklık dağılımlarını yeğlemesidir. Nicel yaklaşımın aksine nitel yaklaşım, çıkarımlarda bulunmak amacıyla sıklık dağılımları yerine yalnız özelliklerin bulunup bulunmadığından faydalanır (Çebi, 2003: 15).

Jensen’e göre de nicel analiz tekniklerini, nitel analizlerden ayıran temel özellikler metni bağlamından yalıtarak ele alması ve ölçümlere dayanması iken, diğerinin, bağlam üzerinde durması, metni içsel bir bakışla ele alarak yorumlaması, oluşum ve anlam üzerinde durmasıdır (İnal, 1996: 76).

İçerik analizine yönelik eleştiriler çoğunlukla Jensen’in de işaret ettiği nicel yöntemde yoğunlaşmaktadır. Kracauer de nicel değerlerden ziyade nitel değerler kullanılarak içerik analizin daha doğru bir şekilde yapılabileceğini ifade etmiştir. Kracauer’in bu önerisi yeni bir yöntemden ziyade, bir eleştiri niteliği taşımaktadır.

Kracauer gibi anlamların sadece rakamsal verilerle ortaya konamayacağını savunan araştırmacılar, nicel araştırma tekniğinden ziyade nitel araştırma yöntemini tercih etmiştir (Gökçe, 2001: 41).

Kracauer, esas olarak incelenen metnin belli bir özelliğinin ortaya çıkma sıklığının söz konusu özelliğin önemli olarak görülmesi için yeterli olmayacağı üzerinde durmaktadır (Çebi, 2003: 126). İnal (1996: 82) da nitel içerik analizinde sözcüklerin, cümleciklerin ve cümlelerin yalıtılmış birimler olmayıp ancak metnin bütünü içinde anlamlı olduklarına ilişkin bir kabulün mevcut olduğunu belirtmektedir. Metnin ana teması ile mikro birimlerin karşılıklı bir ilişki içinde olduklarına ve birbirlerinden yalıtılamayacaklarına ilişkin hassas bir okuma sürecinin gereğine dikkati çekmektedir.

Medya içeriğine ilişkin kapsamlı çalışma gerçekleştirirken nesnel, yansız bir çözümleme yapmak isteyen araştırmacılar, sistematik bir araştırma yöntemi kullanmak zorundadır. İçerik çözümlemesi, bugün iletişimin içeriğinin sistemli analizi için uygulanan araştırma tekniklerinin başında gelmektedir (Çebi, 2003: 49).