• Sonuç bulunamadı

3.A.1.1.13 RUMÎ’NİN KİTAB

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 166-172)

Rumî’nin Kitabı106 romanı, ana karakterin kendisini tanıtmasıyla başlar. İsmi Jose olan karakter, Granada Üniversitesi’nde felsefe profesörüdür. Bir arkadaşının ona Arapça basılmış kitabın tercümesini vermesiyle tüm hayatı değişir ve Hazine Avcısı olarak lakabını değiştirir. Kitap, Endülüs’te yaşamış sûfî Ahmed Andalusi’ye ait, üstâdının sohbetlerindeki, dinî ve tasavvufî konuşmaların kaleme alındığı bir eserdir. Ahmed Andalusi’nin dergâhta üstâdı ve öğrencileriyle arasında geçen dinî ve tasavvufî sohbetlerle başlayan olay akışı, üstâdlarının öğrencilerine maddî bir

hazineden bahsetmesiyle başlar. Üstat bu dünyada eşi benzeri bulunmayan bir elmastan söz eder. Üstâdın, öğrencilerine, bu hazinenin yerini bulmaları için, her sohbette vereceği ipuçlarıyla yardımcı olacağını söylemesi, herkesi şaşkınlığa sürükler. Bölüm dinî konuşmalar ve kuran ayetleri ile devam eder. Tekrar profesörün yaşadığı zamana dönüş yapılır. Profesör, eline geçen tercümeyi bir akşamda okur. Arkadaşı ona bu kitabı gizemli konulara olan düşkünlüğü ile arayış içine gireceğini bilerek vermiştir.

Üstadının, dergahına geleleli sekiz sene olmuştur. Dünyevi maddelerden tamamen vazgeçemediğini, elmasa sahip olma isteğinin kendi zayıflığdan olduğunu düşünen öğrencisi buna çok üzülmektedir. Romanın geneline hakim olan tasavvufi anlatımlar ile Kuran ayetlerinin iç manaları anlatılır. Diğer bölüme geçerken, kahramanın elindeki kitaba dönüş yapılarak, profesörün defalarca kitapı okuması anlatılır. Andalusi ve üstadının öğretilerinin ne kadar anlamlı olduğu ve gerçeklikleri onu çok etkiler. Bir yandan da elması bulma arzusunun onda bir tutku haline dönüştüğünü fark eder. Elindeki kitapta üstat, elması bulmaları için ilk önce yokluk bahçesinde yokluk ağaçını bulmaları gerektiğini söyler. Öğrenciler bu kadar kıymetli bir elmastan üstatlarının niçin vazgeçtiği konusunda, dile getirmeseler de içten içe düşünürler. Profesör de aynı düşüncelere kapılmıştır. Endülüslü alim İbn-i Arabi’nin bir dilencinin ondan para istediği zaman ‘‘Tek sahip olduğum şey bu ev istersen onu al’’ demesinin aynı inancı taşıdığına karar verir.

Üstat her gün yapılan sohbetlerin öğrencisi Mustafa tarafından kaleme alınmasını ister. Sohbetlerin toplanarak bir kitab haline getirilmesini söyler. Mustafa sohbet notlarını tutmasının elması ararken onu olaya daha yaklaştıracağını düşünür. Elmas arayışının onu daha çok etkilemeye başladığını fark eder. Profesör, kitabı ona veren arkadaşı ile buluşur. Arkadaşının bugüne kadar yaptığı araştırmalardan çok bir şey bulamadığını, sadece Andalusi’nin soyundan gelen anne kıza ulaşabildiğini öğrenir. Arkadaşı elmas arayışında ortak olmayı teklif eder. Kendisinin bir süreliğine Amerika’da olması gerektiğini dile getirir. Karşılıklı bilgi alışverişinde bulunabil- eceklerini ve isterse aileyi ziyaret etmesinin bir faydası olabileceğini söyler.

Üstat ve öğrencileri arasındaki sohbetle devam eden roman, Allah arayışı konularına, Kuran ayetleri ve tasavvufi manaları ile devam eder. Üstat öğrencilerine ‘‘ Bu elması kim ister?’’diye sorar. Üstatlarına saygısızlık olduğunu düşünerek hiç kimse ben isterim diyemez. Profesör, kitabın bazı kısımlarını defalarca tekrar okur. Elmasın onun için maddi değeri olduğu kadar manevi değeride olduğunu düşünür.

‘‘Yokluk ağaçı yokluk bahçesinde’’ demiştir üstatları. Bugün ki sohbette ise öğrencilerine ‘‘kırmızı meyve veren ağaçın meyvasının düştüğü yerde gömülü, elması arayan onu bulsun’’ diyerek bir ipuçu daha verir. Öğrenciler, bir yandan elması bulmak isteseler de, gönüllerinin maddi aleme kayması onları rahatsız eder. Elmasın maddi değerinden çok yıllarca saklı kalmış bir hazinenin ortaya çıkaçağı düşüncesi Jose’yi daha çok heyecanlandırmaktadır. Aslında bu arayışla hayata bakış açısı da değişmeye başlamıştır. Sohbetlerden aldığı notları geceleri sessizce kütüphaneye inerek gözden geçiren Mustafa, bir yandan da yakalanmaktan korkar. Sohbet notlarını akşamları bir defa daha tekrar okumaktadır. Profesör ve arkadaşı kitapta gizlenmiş olabileceğini düşündükleri şifreler hakkında karşılıklı fikir alışverişi yapar. Bir yandan da profesör, kitabı her okuduğunda ruhunun bunları kabullenişini ve dergahdaki öğrenciler ile aralarında bir yakınlık olduğunu hisseder.

Roman, üstat ve öğrencileri arasındaki konuşmaların başka bir bölümü ile devam eder. Mustafa’nın, elması aklından çıkaramayarak üstadına ihanet ettiği düşüncesi içini yemektedir. Jose, Elhamra Sarayı yakınlarında oturan Andolusi’nin soyundan gelen anne kızı ziyaret eder. Romana yeni bir karakter Şeyma eklenir. Şeyma’nın, konuşmalarından etkilenen profesör yeniden onunla görüşmeye karar verir.

Üstat öğrencilerine akşam rüyasında bir dervişin sobetleri sırasında okumasını istediği yakarışları anlatır. Sohbetin devamında bu yakarışlar okunur ve dualar edilir. Şeyma ve annnesi Hatija ile görüşmelerinde, Şeyma’nın tasavvufa olan ilgisi ve babasının ölümü ile hayatı sorgulama şekli profesörü çok etkilemiştir. Yıkılması gerekirken daha çok dimdik hayata karşı duruşu, Jose’nin ona ilgisini artırır. Şeyma’ya, elmas arayışı ile ilgili bazı bilgiler verirken, kitabın tam tercümesinin tamamının onda olduğunu, arkadaşına söz verdiği için söylemez.

Üstat ‘‘Bu yol ümitsizlik yolu değil’’ diye söylemiştir. Mustafa, ümitsizliğe kapılmadan, Allah’a sığınarak, hem kendini hem elması arayışına devan etmeye karar verir. O gün yapılan sohbetler kaleme alınmış dualar okunmuştur. Jose, Şeyma ve annesinin yanından ayrılırken, yeni bir bilgi edinemesede bu karşılaşma onu çok mutlu etmiştir. Kitabı tekrar okurken sohbetlerde geçen konuların ona ne kadar samimi geldiğine olan inancı da artar.

Sohbetten alıntılar ile devam eden yazar, üstatın öğrencilerine elmas arayışı için yeni şifreler vermesiyle onu bulmak isteyenin tamamen Allah’a teslim olması gerektiğini söyler. Elması, Allah’tan istemeleri gerektiği konusuna vurgulamalar yapar. Jose, kitabın giriş bölümündeki ‘‘İçinizden biri onu bulmayı başarır, sahiplenmeye kalkarsa elmas onu terkedecektir’’ sözünün ne anlama geldiğini fark eder. Kalplerini dünyevi değerlere kaptıran insanların asla istediği şeye ulaşamayacağını şimdi daha iyi anlamaktadır.

Üstat, konuşmalarına, rüyasındaki dervişin verdiği yakarışlarla devam eder. Alah’tan bağışlanmak için dualar edilir. Kuran’daki, ‘‘Bana dua edenin duasına icabet ederim’’ ayeti hatırlanır. Üstat, “Kurân’da ve ne istiyorsanız Allah’dan isteyin” diyerek sohbeti sonlandır. Şeyma’dan gelen telefonla, Jose heyacanlanır. Büyükbabasının kitabından az da olsa bir şeyler duymak istediğini söyler. Profesör, buluşma teklifini kabul eder. Elhamra Sarayı’nın girişinin karşısındaki küçük otelin kafesinde öğlen görüşmek üzere sözleşirler. Konuşmaları sırasında Şeyma hakkında daha çok bilgi edinir. Babasını kaybetmenin yerine Allah sevgisini koymayı genç yaşta başarmış olması profesörü çok şaşırtır.

Üstat, yeni sohbetlerinde ‘‘Yokluk ağacının kırmızı meyvesinin düştüğü yer, Sultan’dan uzak değildir dostlarım’’ diye öğrencilerine söyler. Hazineyi bulmak isteyen sultan’ın yakınında arasın ifadesini kullanır. Üstat, öğrencilerine Kuran ayetlerini açıklamaya devam eder. Şeyma ile profesör’ün konuşmaları, kitaba nasıl ulaştığını anlatması ile devam eder. Kendisini arayış zamanında arkadaşının ona Andolusi’nın kitabını vermesinden bahseder.

Ögrencilerden hiçbirin elmasın nerde olduğuna dahil bir fikirleri yoktur. Mustafa, gece herkes uyuyunca sohbetlerde yazılanlara bakmak için her akşam

kütüphaneye gider. Yakalanmaktan çok korkan Mustafa, bu akşam üstatı ile karşılaşınca çok utanır. Ama üstadın ona ‘‘Allah’a dair bir niyetin var ki, buradasın evladım’’ sözleri ile içi rahatır. Gözyaşları biraz olsun dinmiştir. Şeyma, profesörün ona uzattığı tercüme sayfasını sessizce okur. Bölüm sayfanın tam tercümesinin aktarımı ile devam eder.

Mustafa ikindi sohbetinden sonra bahçede yürüşe çıkar. Üstadının sözlerini düşünmektedir. Akşamki karşılaşmaları ve üstadı ile yaptıkları konuşma biraz olsun kendini suçlu hissetme duygusunu hafifletmiştir. Zira hazineyi uzakta değil yakınlarda araması gerektiği konusunda üstadı defalarca onu uyarmıştır. Şeyma, profesöre kitabın kalan kısımlarını çok okumak istediğini dile getirir. Profesör, arkadaşına söz vermemiş olsa onun bu dileğini hemen yapmak istediğini düşünür. Andalusi’nin yazdıkları ile Şeyma’nın konuşmaları arasında ne kadar çok benzerlik olduğunu anlamıştır. Şeyma’nın kitabı okumasa da yazılanları yaşadığını düşünür. Şeyma’dan ayrılan profesör kızın bakışlarındaki parıltının aradığı elmasdan bile ne kadar parlak olduğuna kara verir. Elması bulmanın artık onun için önemsiz olduğunu ama elması bularak bu aileye teslim etmesi gerektiğine inanır. Şeyma’ya olan saygısı her görüşmelerinde daha çok artmaktadır.

Mustafa, içinde elması bulmanın zevkini değil, Allah yolunda Allah’ı anmanın zevkini içinde yaşar. Allah’la muhabbetinin kalbinde yarattığı mutluluğu düşünür. Bir taraftan da elması bulursa aynı şeyleri hissetmeye devam edebilecek mi diye merak etmektedir. Profesör, her akşam olduğu gibi yine kitabın bazı bölümlerini okuyarak uyur. Sabah kaltığında, yokluk ağacı ve kırmızı meyvasının Arapça’daki karşılıklarını düşünür. Bahçelerindeki kırmızı nar ağaçları ile meşhur Elhamra Sarayı’nı kastetdiği konusunda içindeki hislere güvenir. Granada’nın en yaşlı ağacının 350-400 yıllık olabileceğini ve bu ağaçın hangisi olduğunu bulmak için sarayın tüm bahçelerinin kazılması gerektiğine karar verir. Profesör bunun ne kadar imkan dahili içinde olabileceğini de bir yandan da düşünmektedir.

Mustafa, üstadı ile arasında geçen sohbette, asıl elmasın üstadın kendisi olduğunu söyler. Üstadının bu övgüye karşı verdiği mütevazi cevaplar karşısında ona olan sevgisi ve hayranlığı daha çok artar. Profesör, bir dahaki karşılaşmalarında

kitabın tüm tercümesini Şeyma’ya vermeye karar verir. Elmas arayışında beraber hareket etmeleri konusunda ona teklifte bulunur. Şeyma ile tekrar buluşurlar. Kitabın tamamını alabilmek Şeyma’yı, çok sevindirir. Elması aramakla ilgili kararını kitabı okuduktan sonra bildireceğini söyler.

Üstat, Mustafa’nın elması istememesi kararına ‘‘Ben yine de sana onun yerini söyleyeceğim’’ diye karşılık verir. Daha sonra kararını kendi vermesi gerektiğini söyler. Yarın güllerle beraber giderek sarayın bahçesinde kazı yapmasını ve gülleri ekmesini ister. Kazı için gerekli kazma kürek verilmesini ve rahatlıkla içeriye girebilmesi için gerekli izni saraya bildirdiğini söyler. Profesör ve Şeyma arasında geçen konuşmalara dönen bölümde Jose, Andolusi’nin düşüncelerinden ne kadar etkilendiğini Şeyma’ya anlatır.

Mustafa üstadının dediği gibi saraya gider. Hiç bir sorun yaşamadan saraya girer. İlk önce gülleri ekmeye karar verir. Kırmızı nar ağaçını gördüğünde, elmasın burada gömülü olduğunu hisseder. Dergahın saraya en yakın bölümünde olan nar ağacının altını kazmakla kazmamak arasında karar vermek için ağırdan almaktadır. Jose, Şeyma’dan bir haftadır haber alamamıştır. Ondan bir haber gelene kadar elmas arayışına ara verme kararı alır. Bu arada Andolusi’nin kitabını tekrar tekrar okur. Kendisinde yaptığı değişiklikler için Andolusi’ye çok şey borçlu olduğunu düşünmektedir.

Mustafa, bahçede üstadının işaret ettiği nar ağacının yanını kazmaya başlar. Aradığı elması bir beze sarılı olarak bulur. Elmas ellerinde olmasına rağmen yeterince sevinemez. Allah’ın yarattığı bu eşsiz güzellik karşısında hayranlık duyar. Üstadın kalbin huzurluysa doğru yoldasın sözünü hatırlar. Kazdığı yere bir gül eker. Elmas ve elmasın sarılı olduğu bez parçasını yanına alarak dergaha geri döner. Profesörün, Şeyma’dan beklediği telefon gelir. Kitabı okuduğunu ve hislerini anlatamayacağını söyler. Onun için en kıymetli şeyin büyükbabasının düşüncelerini öğrenmek olduğunu, elmas arayışı konusunda işbirliği yapmak istemediğini dile getirir. Büyükbabasının vazgeçtiği bir elmasın peşine düşmek istemediğini anlatır.

Mustafa, dergaha döndüğünde yaşadıklarını ve hislerini üstadına anlatır. Üstadı elmasın onun olduğunu ve ne yapması gerektiği konusunda kendisini karar vermesi

gerektiğini söyler. Elmasın sarılığı olduğu bezin üstündeki yazıyı dikkatlice okuması konusunda onu uyarır. Şeyma’nın vermiş olduğu karar profesörün ona karşı duyduğu saygıyı artırır. Asıl hazinenin en büyüğünü, Andolusi’ni kitabı ile bulduğuna karar verir. Şimdi kendini, kitapta geçen isimler gibi hissetmektedir.

Mustafa bezde yazılı kelimeleri okumadığına şaşırır. Defalarca yazılanları okur. Elmasın sarılı olduğu bezde ‘‘Allah’ım seni bulan ne kaybetti, seni kaybeden ne buldu’’. Yazmaktadır. Elmas değerini kaybetmiş, sadece bu kelimelerin anlamı vardır. Elması, bulduğu yere gömmeye, sarılı olduğu bezi yanında tutmaya karar verir. Onun için kıymetli olan tek şey bezde yazılı olan kelimelerdir.

Profesör Jose, elmas arayışından vazgeçtiğini arkadaşına bildirir. Arkadaşı elinde bulunan bez parçasından bahseder ve fotoğrafını ona gönderir. Kitapta yazılan bez parçasını görmek onu çok etkiler. Onun için de tek önemi olan şey bezde yazılı olan kelimelerdir.

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 166-172)