• Sonuç bulunamadı

3.A.1.1.4 ENDÜLÜSLÜ ZİDYAR

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 77-92)

Endülüslü Zidyar97 romanı, Endülüs doğumlu ünlü mutasavvıf Muhyiddin İbn

Arabî’nin hayatını anlatır. Endülüslü Muhammed Anadolu’da yapacağı tasavvu-fu diriltme hareketiyle Muhyiddin İbn Arabî adı ile anılacaktır. Gençliğinde av ve edebiyat meraklısı olan Muhammed, Ebu Medyen ile tanışarak tasavvuf yoluna düşer. Endülüs’te birtakım siyasî olaylar neticesinde, Medyen tutuklanır ve sürgüne gönderilir. Baskıcı bir yönetim kuran Muvahhitlerin mutasavvıflara karşı öteleyici tavrı yüzünden, birçok düşünür Endülüs’ten ayrılmaya başlar.Muhammed de şeyhini bulmak üzere yollara düşer. Şeyhi, rüyalarında ısrarla Muhammed’e bu dünyada bir daha görüşemeyeceklerini söyler.

Muhammed, önce Cezîre’ye gider. Şeyhin müritlerinden çömlekçi namlı zatla tanışır ve şeyhin Sebte Limanı’na götürüldüğünü öğrenir. Sebte yolculuğu sırasında sürekli her olayın bâtınî yani içsel anlamını düşünür. Özellikle de cinsel birleşmenin neden bu kadar önemli olduğu konusuna kafa yorar. Soyun ilerlemesinin tek yolu olan bu zevkli aktivitenin ardından neden gusül almak gerektiğini düşünmektedir. Sebte’de şeyhin dostlarından İbn Saiğ ile görüşür ve şeyhin Tunus’a götürüldüğünü öğrenir.Tunus’ta Kehhal isimli arkadaşını bulur ve ümit verici haberler alır. Tunus’dan

sonra Marakeş’e geçer ve dokumacı olarak anılan Harun isimli kişiyle karşılaşır. Oradan Fas, Beccane, Kayravan, Mevrur ve Tlemsan’a gider. Üç yıldır peşinde olduğu şeyhi Tlemsan’a götürülürken ölmüştür. Ümitleri yıkılan Zidyâr, rüyasında iki kişiyle birlikte Mekke’ye gittiğini görür ve bunu bir işaret sayarak Mekke’ye doğru yola koyulur.

Muhammed, şeyhi Ebu Medyen’i ararken İslam dünyasının öte ucunda, Herat’ta farklı bir düşüncenin tohumu büyümektedir. Tasavvuf karşıtlığıyla bilinen Fahreddin Razi, Ahmed ve Mahmud isimli öğrencilerini Mekke’ye yollar. Hoylu Kardeşler olarak bilinen bu iki dost, Fahreddin’in görevlileri olarak Mekke’ye eğitim ve casusluk amacıyla giderler. Malatyalı İshak da bu noktada romana dâhil olur.

Halife, bir yandan batıdaki Muvahhitlerle bir yandan da Herat’taki Fahreddin Razi ve onun zahirci felsefesiyle uğraşmaktadır. Romanın ilerleyen kısımlarında Muhammed’i yani İbn Arabi’yi Anadolu’da tasavvufî bir birlik oluşturmak üzere görevlendirecektir.

İslâm dünyası bu haldeyken Mekke’de halifeye bağlı bir okul bulunmaktadır. Aslında bu okul, Mekke’nin Ciyad semtinde bir misafirhanedir. Okulun amacı, İslâm dünyasına yetenekli öğrenciler kazandırmak ve farklı inaçlardaki grupları takip etmektir. Okulun başında Seyyide Fahrünnisa vardır. Seyyide’nin kardeşi Mekinüdd- in, Kâbe’de imamdır. En yakın yardımcısı Musa El-Kabbab Kâbe civarında, ilgisini çeken kişileri bu okula getirir. Gelen kişilere, kalacak yer ve dinî ilimlerde dersler verilir. El-Kabbab dikkatini çeken Hoylu’yu medreseye kalmaları için getirir. Hoylu da hocası Fahreddin’in istediği gibi bilgi toplamaya devam eder. Hoylu’dan farklı bir amaçla burada bulunan Malatyalı İshak ise eğitimini bitirir ve Anadolu’ya döner. İyi dereceyle mezun olan İshak, halife tarafından görevlendirilir.

Şair Kurafeli Ömer (Ömer bin Fâriz, ö. 1235) de tıpkı Malatyalı İshak, Hoylu Ahmed gibi Mekke yoluna düşer. Muhammed, Bedr ve el-Hassar ile beraber yola çıkar. El-Hassar yolda ölür. Muhammed ve Bedr, Cidde yolundan Mekke’ye girer. Büyük bir aşk seline kapılan Muhammed, Kâbe’yi tavafa başlar. Bu tavaf esnasında Kâbe’nin sadece taş oluşundan ötürü garip duygulara kapılır. Daha sonra duyguları değişir ve coşkuyla tavafa devam eder. Bu sırada kendisine seslenen Seyyide

Fahrünnisa’yı duymaz. Fahrünnisa, Muhammed’i yani İbnül Arabi’yi kendisi karşılamak istemiştir. Sesini duyuramayınca mecburen el-Kabbab onu misafirhaneye getirir.

Muhammed misafirhanede kaldığı sürece birçok rüya görür ve gördükleri hakkında düşünür. Hayrânı olduğu şair Kurafeli Ömer’le tanışır. Beraber güzel bir dostluk kurarlar. Muhammed Ciyad’a geldiği sırada, icazetini alarak Anadolu’ya dönen Malatyalı İshak, Sultan Gıyaseddin Keyhüsrev’in yanında göreve başlar. Anadolu iç karışıklıklar içindedir. Gıyaseddin kardeşi Süleyman Şah ile girdiği mücadeleyi kaybeder ve İstanbul’a geçer, İshak da Şam’a kaçar. Bizans’ın desteğini alan Gıyaseddin Keyhüsrev, yeniden Konya üzerine yürür ve hâkimiyetini yeniden sağlar. Fakat bu durum halkın bir kısmını ve Kadı Tirmizî Efendi’yi rahatsız eder. Başkadı, Gıyaseddin’in Hristiyanlaştığını düşünür ve bu düşünceyi yaymak ister. Gıyaseddin başkadının öldürülmesini emreder. Şam’dan dönen İshak, Anadolu’ya başkadı olarak görevlendirilmek üzere geri döner.

Anadolu’da durum bu haldeyken Ciyad’da, Sa’d ve Hoylu Ahmed ismindeki gençler de misafirhaneye kabul edilir. Sa’d, Bağdat’ta fedai olmuş, birçok dili ve özel dövüş tekniklerini öğrenmiştir. İstihbarat elemanı olarak Ciyad’a gönderilmiştir. Sa’d Halife’nin yanında gördüğü Şahbânû’ya âşık olur. Şahbânû da kendisini beğenmiştir. Hoylu Ahmed eğitimini tamamlayıp memleketine dönmek ister. Seyyide, Sa’d’a para verir ve onu Ahmed’i takip etmekle görevlendirir.

Yazar, yeni bir bölüme Ciyad’da manevî âlemlere dalan Muhammed’in rüyalar âlemiyle başlar. Herat’a giden Sa’d ve Ahmed’in yolculuğunun anlatımı ile bölüm devam eder. Gurlular’ın himayesinde bulunan Fahreddin’in sarayına girme niyetinde olan Sa’d’ın işi zordur. Ahmed’le Sa’d, beraber Fahreddin’in huzuruna çıkar. Ahmed, Fahreddin’e Ciyad misafirhanesi ve İbnü’l Arabî hakkında rapor verir. Ahmed, Sa’d’ın da hizmete alınmasını ister. Başka bir Hoylu olan Mahmud da Anadolu’da kurulan fütüvvet teşkilatına sızmaya çalışmaktadır. Mahmud, Şeyhler Şeyhi olarak anılan Kirmanlı Evhadüddin Hamid ile tanışır. Halifeyle yakın olan Kirmanlı sayesinde teşkilata yanaşmayı başarır.

Bir sonraki bölümde Muhammed, ilahî aşkın tecellisi olarak gerçek aşkı Nizam’da bulur. Endülüslü Meryem ve Harameyn Emiri Yunus’un kızı Fâtıma ile evli olan İbnül Arabî, İmam Mekinüddin’in kızı Aynüşşems (Nizam)’e âşık olur. Onun için şiirler yazar. İnsanlar bu aşkı duyar. Kimi saygı gösterirken kimi aralarındaki yaş farkından dolayı Muhammed’le dalga geçer. Büyük bir aşka tutulan Muhammed bunu umursamaz. Muhammed bu aşk üzerinden kendi felsefesini derinleştirir. Muhammed, hicri 1205’teMekke’ye gelen Malatyalı İshak, Kirmanlı Evhadüddin ve Hoylu Mahmud ile tanışır. Seyyide, Halife’nin Muhammed Anadolu’ya gitsin emrini ona bildirir. Muhammed bunu kabul eder. Kalbinde Nizam’ın aşkı, aklında eşleri ve çocuklarına bir daha ne zaman kavuşacağı düşünce-siyle bir sabah Ciyad’dan ayrılır. Yanında Malatyalı İshak, Hoylu Mahmud, Kirmanlı Evhadüddin vardır. Yol boyu aralarında çeşitli tartışmalar, fikir alışverişleri yaşanır. Muhammed gittiği her yerde eserlerini yazmaya devam eder. Mekke’de “Fütühat-ı Mekkiye(Mekke İlhamları)” adlı kitabını kaleme almaya başlar.

Önce Babil’e oradan da Bağdat’a gelen kafile, Vezir ibn Kassab ve Halife Ebu Abbas ile görüşür. Muhammed, halife ile mülakatında onun gözüne girer. Şihabüddin Sühreverdi Muhammed’e Anadolu’daki görevini anlatır. Fahreddin’e mektup yazması istenir. Fakat Muhammed, onu tanımadığı için mektubu nasıl yazacağını bilemez. Fahreddin’in öğrencilerinden olduğunu bildiği Hoylu Mahmud’dan bilgi alır ve mektupu kaleme alır. Bunlar yaşanırken Sa’d, evleneceği bahanesiyle Herat’tan Bağdat’a gelir. Herat’ta kitabına odaklanarak medresenin yönetim işini Hoylu Ahmed’e devreden Fahreddin’e Muhammed’in mektupu gelir. Fahreddin, mektubu ciddiye almaz. Bunun üzerine Hoylu Ahmed, kendisi mektuba cevap verir. Bu sırada Muhammed ve kafile, Kayseri’ye doğru yola çıkar. Musul’da halifeye yaranmak isteyen Arslanşah tarafından ağırlanırlar .

Romanın bu bölümünde Anadolu’da fütüvvetin (ahiliğin) kurulması ve Fahreddin’e düzenlenen suikast anlatılmaktadır. Daha önce evleneceği bahanesiyle Bağdat’a gidip rapor veren Sa’d, halifenin emriyle Fahreddin’i öldürmek üzere döner. Sa’d’a bolca altın verilir ve görevini başarması karşılığında Şahbânû kendis-ine vaat edilir. Daha önce on bir cinayeti olduğunu bu bölümde öğrendiğimiz Sa’d, Dandanakan’a gelir. Buradan bir ipek mendil, haşhaş, ayakkabı ve zehir alıp Herat

yoluna düşer. Muhammed ve arkadaşları Kayseri’ye yerleşir, Kirmanlı’nın evine misafir olurlar. Hoylu Mahmud, Bedr, Muhammed ve İshak yol boyu devam ettirdikleri tasavvufi konuşmalara, zahir-bâtın tartışmalarına devam ederler. Kayseri’de deri işi kuran Hoylu Mahmud’un derileri için beslediği yılanlarla olan bağı yüzünden, kendisine Ahi Evren lakabı verilir. Kayseri’de oldukları esnada Muhammed’in Fahreddin’e hitaben yazdığı mektuba Hoylu Ahmed’den cevap gelir. Hoylu Mahmud, açıkça söyleyemediği görüşlerinin arkadaşı Hoylu Ahmed tarafından yazılmış olmasından hoşnut olur. Mahmud, Kayseri’de işinin başında olması gerektiğinden, kafileden ayrılmak zorunda kalır. Kafile, Konya’ya doğru yola çıkar. Grup, Konya’ya yerleşir. Muhammed’in aklında ailesi ve özellikle de Aynuşşems vardır.

Sa’d, 1207 yılı Ramazan’ında Herat’a döner. Fahreddin’i öldürebilmek için saraya girmek niyetindedir. Ramazan Bayramı kutlaması esnasında camiye girer. Buradan mutfağa geçme niyetindedir. Ölüm tehditleri alan Fahreddin, sıkı korunmaktadır. Sa’d, ilk seferinde yapamayacağını anlayıp oradan ayrılır. Daha sonra Kurban Bayramı’nda yine denemeye karar verir. Kurban Bayramı öncesinde dericilerden neftlenmiş bir hayvan derisi satın alır ve buna dikişle şekil verir. Gece vakti gizlice bu deriyi üzerine çekerek saraya sızarken ipek mendilini fark etmeden orada düşürür. Postu da bir köşeye atar. Sarayda, mutfaktaki arkadaşı aşçının yanına gider. Fahreddin’in en sevdiği yemeğe zehri boşaltır. Fahreddin yemekten sonra sancılanır. Burnuna gelen neft kokusu ile zehirlendiğini anlar. Fahreddin’in sözü üzerine Ahmed araştırmaya başlar. Fahreddin malının dağıtılmasını ve kitaplarının Ahmed ve Mahmud’a verilmesini ve gizli bir yere gömülmeyi vasiyet eder. Ardından da son nefesini verir. Yapılan araştırmada bahçede bir ipek mendil ve post bulunur. İpek mendil, ilginç ve nadir bir mendildir. Ahmed, mendilin Dandanakan’da işlenmiş olabileceğini öğrenir ve oraya gider. Mendilin ustasını bulur ama satın alan kişiyi bulamaz. Bir meczupla karşılaşır. Meczup ona “Belhli, Belhli…” deyip durur. Belh’ten tek tanıdığı yol arkadaşı Sa’d’dır. Bu sözlerden bir şey anlamaz. Meczubu takip eder ve girdiği evin kapısını çalar. Kapıya çıkan kadına meczubu sorar. Kadın meczubun söylediği sözü aktararak: “Siz Belhli birini arıyormuşsunuz!”der.

Dandanakan’da kesin bir sonuç elde edemediğini düşünen Ahmed Herat’a döner. Burada mutfak çalışanlarını sorguya çeker. Sa’d’ın o gün mutfakta olduğunu öğrenir. Sa’d’ı hocasıyla tanıştırdığı için kendisini suçlar ve Sa’d’ın peşine düşer. Şâhbânu, görevini yerine getiren Sa’d’a hediye edilmiştir. Şahbânû’nun güzelliğine hayran kalan Ahmed, onunla eşini öldürmek üzere anlaşır. Fahreddin’i öldüren zehir gibi bir zehri Şahbânû’ya verir. Akşam eve dönen ve yaptığı işten ötürü üzüntü içinde olan Sa’d, yemek esnasında fenalaşır numarası yapar ve zehirlenmiş gibi davranır. Romanın ilerleyen bölümlerinde aslında zehirlenmediğini öğreniriz. Ahmed ve Şahbânû beraber kaçarlar.

Bu olaylar sırasında Muhammed, Konya’da Hakan Gıyaseddin Keyhüsrev’in makamına çıkar. Hakan’a tavsiyeler verir ve sonra Malatyalı İshak ve Bedr ile bereber Malatya’ya doğru yola çıkarlar. Konya’daki bolluk bereketin aksine dış bölgelerde kıtlık hâkimdir. Ereğli taraflarında halk fakirlikle boğuşmaktadır. Gelen kafilenin saraylı olduğunu anlayınca da şikâyette bulunurlar. Kadı Tirmizi’nin öldürülmesinden sonra başlarına bu belaların geldiğini söylereyek hakandan yana şikayetlerini bildirirler. Malatya’ya da hakan’ın oğlu Melik İzzeddin ve Subaşı Hüsameddin Yusuf onları karşılar. Muhammed, Hâkân’ın oğlu Melik’le çok iyi anlaşır. Anadolu’ya yeni bir hayat, yeni bir düşünce akımı getirmesi ile halk Muhammed adı yerine Muhyiddin İbn Arabi ismi ile onu tanımaya başlar. Muhammed bir kervanla beraber yanında Bedr ile Bağdat’a oradan da Medine’ye gider. Sağlığı bozulmaya başlamıştır. Mekke’ye gelir. Eski dostları Seyyide ve Şair Ömer vefat etmiş, İmam Mekinüddin ise ağır hastadır. Aynuşşems (Nizam) da Bağdat yakınlarında bir zaviyede inzivaya çekilmiştir. Kalbinde Nizam’ın aşkıyla uğraşan Muhammed için bu durum üzüntü kaynağı olur. Bu esnada Bizans ve Anadolu Selçukluları arasında gerçekleşen savaşta hakanın öldürüldüğü haberi gelir.

1211 yılında Muhammed, yeniden Malatya’ya döner. İzzeddin hakanlığa tensip edilmiştir. Muhammed ve İshak Konya’ya doğru yola çıkar. Yeni hakan için kutlamaların yapıldığı bir zamanda Konya’ya varırlar. Hakan yemek esnasında kardeşini öldürme planından söz eder. Muhammed ise hakanın babasının Kadı Tirmizi’yi öldürttükten sonra çektiği sıkıntılardan dolayı onu uyarır. İshak, yeni hakanı ve Sinop’un fethini bildirmek için Bağdat’a elçi olarak gönderilir. Hakan tarafından

görevlendirilen Muhammed Erzingân (Erzincan)’a gider. Oradan Sivas’a geçerler. Burada yapılan bir toplantıda Muhammed tasavvufi düşüncelerinden ötürü Kasırga lakaplı bir hafız tarafından aşırı derecede eleştirilir. Daha önce de düşüncelerinden dolayı tepki almıştır. Fakat artık tepkiler daha yoğundur.

Romanın son bölümünde fikir ayrılıkları daha fazla kuvvetlenir. Sivas’tan Kayseri’ye dönen Muhammed ve İshak, Kirmanlı ile beraber Hoylu Mahmud’a giderler. Hoylu Mahmud daha önceki fikir ayrılıklarının gölgesinde Muhammed’e çok sert tepki verir. İslam düşüncesini bozduğuna dair düşüncelerin çoğaldığını ve casuslukla suçlandığını söyler. Burhan isimli öğrencisi de Muhammed’e fikri sataşmalarda bulunur. Muhammed büyük bir hayal kırıklığına kapılır. Tekrar Malatya’ya dönme kararı alır. Kitaba cevap yazmasını ister. Bedr son dönemde Muhammed’e kuşkuyla bakmaktadır. Zira söylentilerden etkilenmiştir. Muhamme- d’in gelen altınları fakirlere dağıtmasıyla bir miktar gönlü ferahlar. Anadolu’da ise beklenmeyen gelişmeler olmaktadır. Hakan, Halep seferi esnasında uğradığı saldırıdan ötürü yorgun düşer ve ölür. Yerine Alaaddin tahta geçer ve eski yönetim taraftarlarını idam ettirir. Mahmud Kirmanlı’nın kızıyla evlenir. Eşi Fatıma’yı Ahilik kadın kolu başkanlığına getirir. Ahilere karşı yapılan saldırılarla herkes teyakkuz halindedir. İshak ve Muhammed bu durumdan endişelenmektedir. Muhammed için “kâfir şeyh”, İshak için “oğlancı” dedikodusu yayılır. İshak bu dedikoduları umursa-maz. Muhammed, Şems-i Tebrizi ile tanışır. Roman genelinde hakim olan tasavvufi anlatımlarla bölüm devam eder.

Anadolu’da durum böyleyken Herat da karışıklık içindedir. Fahreddin’in ölümünden sonra öğrencileri dağılmış, yöneticiler Bağdat’a savaş açmanın gerektiğini düşünmektedir. Hoylu Ahmed, Herat’a döner ama yargısız bir şekilde Sa’d’ı öldürdüğünü düşündüğü için pişmandır. Sa’d aslında ölmemiştir. Şahbanu onu zehirlememiş, üzerine su dökmüş ve Hoylu Ahmed’i bu şekilde kandırmıştır. Sa’d Fahreddin’i öldürdüğünden ötürü büyük bir üzüntüdedir. Ahmed’in kadı olarak Şam’a atandığını öğrenince Şam’a gider. Ahmed’in korumalarını aracılığıyla Ahmed’e ulaşır. Sa’d, bütün fikir ayrılıklarına rağmen Kadı Hoylu Ahmed’in yanından ayrılmama kararı alır.

Anadolu’daki fikir ayrılıkları Kirmanlı, İshak, Muhammed ve Bedr’in Halep’e göç etmesine sebeb olur. Bedr, aniden hastalanır ve ölür. Muhammed onun cenazesini kaldırır. Ardından da İshak ölür. Muhammed onun dul eşiyle evlenir. Halep’e oradan da Şam’a giderler. Kirmanlı ile Şam’da buluşurlar. Ahmed’in başkadı olduğundan haberleri yoktur. Şam, mezhepçiliğin yaygın olduğu bir yerdir. Nâsıriye medresesinde her cuma yapılan sohbetlerden birinde Hoylu Ahmed ve Sa’d Muhammed ile karşılaşır. Aralarında tasavvuf hakkında bir konuşma geçer.

Endülüslü Muhammed yaşlanmıştır. Çocuklarına ve etrafındakilere tavsiyeler vermektedir. Muhammed ve Hoylu Ahmed daha önce planladıkları gibi Rabve köyünde buluşur. On iki kişilik grup tasavvufi konular ile ilgili tartışmalar yapar. Muhammed burada yine casuslukla suçlanır. Şam’da yaşlılığı iyice ilerleyen Muha- mmed, artık inzivaya çekilir. Burada “Füsusu’l-Hikem” isimli eserini tamamlar.

Bir tasavvufi tartışma esnasında “Sizin inandığınız benim ayağımın altında- dır.” diyen İbnül Arabi halkın lincine uğramak üzereyken zorla kurtarılır. Muhammed hakkında mahkeme tertip edilir. Mahkeme başkanı Başkadı Hoylu Ahmed’tir. Büyük mezhep imamlarının fikri, Muhammed’in öldürülmesidir. Muhammed, mahkemeye çağrılır ve durum ona anlatılır. Muhammed’in verdiği cevapla kitap son bulur: “Taptığınız ayaklarımın altında demiştim, (Muhammed caminin altın yaldızlarla süslü tavana dikkatle bakar ve sözünü tamamlar) şimdi size, “Tanrınız başımın üstünde” desem, ne dersiniz?”

3.A.1.1.5. GEZGİN

Gezgin isimli roman bölümler halinde kaleme alınmıştır. Olaylar,Gezgin98‘in Endülüste’ki hayatı ile başlar. Romanın ilk sahnesinde filozof, evine misafir gelen Gezgin’i karşılamak üzere ayağa kalkar. Filozof, Endülüs’ün saygıyla andığı bir düşünürdür. Kentin batı yakasında içi kitaplarla dolu bir evde oturmaktadır. Aralarında geçen sohbette filozof, Gezgin’in sözlerinden çok etkilenir. Bu onların tek karşılaşmaları olur. Gezgin, filozof’un ölüm haberini aldığında medresede dostlarıyla

söyleşmektedir. Kurtuba sokakları mahşer yeri gibi kalabalıktır.Tabutu Kurtuba mezarlığına taşınır. Filozof’un naaşının taşındığı hayvanın sırtında, bir yanda yazdığı eserleri diğer yanda tabutu vardır.

Gezgin, yanındakilerden izin isteyip evine doğru yola koyulur. Yolculuğu boyunca yaşadığı kent hakkında bilgiler okuyucuya anlatılır. Guadalguivir nehri kıyısındaki bu kente on üç yaşındayken gelmiştir. Maroken üretimiyle meşhur şehir şimdi daha çok kuyumculuk ve telkâriyle uğraşmaktadır. Tahıl ve zeytincilikle uğraşan halk, kendilerine yetecek kadar kilise ve mescit inşa etmiştir. Kentte çok sayıda değirmen vardır. Taşı döndüren su, kentin doğu yakasındaki nehirden gelmektedir. Kanallardan biri eskiden katedral, şimdi camii olan yapının avlusundan geçmektedir. Guadalguivir nehrinin kuzeyindeki ovada kurulan Morena şehrinde uzayıp giden, büyük ve geniş ıssız alanlar vardır. Doğuya gidildikçe demirhindi ve iğne gibi tuz sever buğdaygillere rastlanır. Sierra Morena ve Betica dağlarıyla çevrili kentin diğer sınırı nehirle belirlenmiştir.Toprak altı zenginlikleri henüz keşfedilme-miştir. Adra’dan ötesi neredeyse hiç yağış almaz. Kıyının batısında yer alan İber Yarımadası sulak ve bereketli topraklara sahiptir. Annesi, Gezgin’i dokuz yaşında bilgeliği ile tanınan yaşlı bir kadının hizmetine verir. Yaşlı kadın, doksan beş yaşlarında olmasına rağmen oldukça dinçtir. Kendisine hizmet eden birçok mürit varken o Gezgin’in başka olduğunu düşünür. Gezgin, Fatiha suresinin kendisine hizmet ettiğini söylediği yaşlı kadının ulaştığı düzeyi görür. Dördüncü yılın sonunda kendisini almak üzere annesi geldiğinde, yaşlı kadının elini öperek izin ister. Gezgin, annesiyle beraber Kurtuba’ya döner. İçine düşen aşk ateşinin ne olduğunu düşünür. İçindeki aşkla ‘‘Allah en büyüktür’’ der. Şam’a yaptığı gezide kendisi gibi bir Allah aşığı görememiştir. Kurtuba’ya geri dönüşünde yüreğindeki ateş iyice büyür.

Endülüs, kıyıda geçit vermeyen sarp sıradağları, sürekli uzayan geniş ovaları, vahşi ve hüzünlü Afrika’nın özelliklerine sahip ormanlardan yoksun karanlık ve sert bir ülkedir. İnsanların yürüşü bile Arap gölgesinde olan ülkede, belinde silah olmadan kimsenin dışarı çıkmaması ülkenin güvensiz ortamını göstermektedir. Gezgin, dış surların dışına çıkarken ‘‘Allah’ın adıyla yüreceğim’’diye düşünerek silahsız yola çıkar. Az sonra yoksul görünümlü bir bedevi ile karşılaşır. Bedevi eskiden İşbiliye’de yaşadığını ama oradaki yalanlardan kaçarak, sahrada yaşamaya başladığını anlatır ve

ansızın gözden kaybolur. Gezgin çok dağlar, ovalar aşar ve Mekke’ye ulaşır. Mekke’ye vardığında erdemli bir toplulukla karşılaşır ve onlarla hadis okumalarına başlar. Dergah’ın şeyhi Mekinüddin’in ablası Fahrünisa, Hicaz’ın en yaşlı kadın

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 77-92)