• Sonuç bulunamadı

3.A.1.1.1 ENDÜLÜS’TE İSLAM CENGÂVERLERİ

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 57-65)

Endülüs’te İslam Cengâverleri94 romanı, Emevi hükümdarı Halife Velid bin Abdülmelik döneminde, İslam ordularının Afrika üzerindeki fetihlerini tamamlayarak, Kuzey Afrika’dan sonra İspanya topraklarını fethini konu alır. Tarihî olaylara paralel şekilde ilerleyen roman, Emevi hâkimiyetinin Endülüs’ün fethinden sonra yıkılmasını, yerine Abbasi hâkimiyetinin başlamasını ve Endülüs’te bir Endülüs Emevi devletinin kuruluşunu anlatmaktadır.

Roman, Hâlife Velid’in tahta geçiş kutlamaları sırasında aldığı bir mektupla başlar. Mektup, Afrika umumi valisi Musa bin Nusayr’dan gelmektedir. Mektupta, Kuzey Afrika’nın fethinin tamamlandığı, alınan bilgilere göre karışıklık içinde çalkalanan İspanya’nın fethi için en uygun zamanın olduğu anlatılır. Halife’den gelen cevap sert bir kuvvetle karşılaşılmayacaksa derhâl saldırı hazırlıklarına başlama- larıdır. Fakat aradaki mesafeden ötürü cevap hemen iletilemez. Musa bin Nusayr, Sebte yakınlarında çadırında, halifeden bir cevap beklemektedir. İspanya büyük bir kargaşa içindedir. İspanya’nın güney kıyıları valisi Kont Jülyen de yaşanan karışıklıklardan ve daha sonra açıklanacak olan şahsi nefretinden ötürü Arap ordu- larını İspanya’ya davet etmiş, onlara yardım edeceğini vaat etmiştir. Haber gecik-tikçe tedirgin olan Musa bin Nusayr, derhâl saldırıya geçmek ister. Çadırda yanında oğulları Abdülaziz ve Mervan ile kızı Zehra ile kumandanlardan Tarif bulunmak-tadır. Musa bin Nusayr’ın acele karar vermemesi gerektiğini söyleseler de Nusayr onları dinlemez. İspanya’ya Tarık bin Ziyad isimli Berberî asıllı meşhur kumandanı-nı yollama kararı alır. Zehra’nın Tarık’a karşı uzun süredir duygusal bir yakınlığı bulunmaktadır. Tarık, henüz Berberî isyancıları bastırma görevinden dönmemiştir. İspanya’da yaşananlar hakkında sadece Kont Jülyen’in söyledikleri kadarını bilen Musa bin Nusayr, oğlu Abdülaziz’in teklifini kabul ederek İspanya’ya, ön keşife gitmelerine onay verir.

Abdülaziz ve Tarif, bir gece vakti İspanyol bir kayıkçı aracılığıyla kimsenin haberdâr olmaması için gizlice Atlas Okyanusu kıyılarından İspanya’ya çıkarlar.

94Zuhuri Danışman, Endülüs’te İslam Cengâverleri, Zuhuri Danışman Yayınevi, İstanbul,

Dönemin hükümet merkezi olan Toledo (Tuleytula)’ya geçerler. Toledo halkı çıldırmış gibi kutlamalar yapmaktadır. Halk ve ordu Kraliçe İlona’nın her söylediğini emir olarak telakki etmektedir. Toledo’ya varan Abdülaziz ve Tarif daha önce sarayda çalışan sarhoş bir İspanyol sayesinde sarayın gizli geçitlerini öğrenir ve saraya gizlice girerler. Saraya giren Abdülaziz’in karşısına bir İspanyol cariye çıkar. Yakışıklı bir delikanlı ile karşılaşan güzel cariye onunla eğlenmek ister. Abdülaziz, Dona isimli cariyeyi sarhoş ederek kraliçenin odasının yerini öğrenir. Cariye, sarhoşluktan bayılınca gizlice kraliçenin odasına girer. Odada kimsenin olmadığını görünce saklanır ve bekler. Odaya giren kraliçeyi görünce karşısına çıkar. Kraliçe İlona, karşısındaki yakışıklı adamdan çok etkilenir. Bu sırada dışarıdan gelen gürül-tüler ile Abdülaziz yeniden saklanır. Kraliçenin yanına Kral Rodrik ve başvekil gelir. Kraliçe İlona’dan olası bir Arap saldırısına karşı halka konuşma yapmasını ve onları birlik olmaya teşvik etmesini isterler. Kral ve başvekil odadan çıktıkdan sonra yeniden ortaya çıkan Abdülaziz, kendisini tanıtmadığı hâlde kraliçeye emir verirce-sine halka böyle bir konuşma yapmamasını söyler. Abdülaziz’den çok etkilenen kraliçe ne diyeceğini bilemez. Abdülaziz tekrar görüşeçeklerini söyleyerek odadan çıkar. Kuzey Afrika’daki ordugâha geri döner. Musa bin Nusayr, Tarık’ın ve oğlu Abdülaziz’in İspanya’dan dönmesini beklerken iyice çileden çıkar. Tam delice bir kararla donanmayı hazırlatma emri verdiği esnada Abdülaziz ve Tarık geri dönerler. Ufak bir yarayla dönen Tarık ve İspanya hakkında topladığı bilgilerle gelen Abdülaziz’le artık şartlar olgunlaşmıştır. Ertesi gün itibariyle İspanya’ya Tarık Bin Ziyad emrinde on bin kişilik bir öncü grup gönderilmesi kararı alınır.

Zehra, Kraliçe İlona hakkında duyduklarından ötürü Tarık’ın gitmesini istememektedir. Çünkü oraya gidip, kraliçeyi görüp âşık olması düşüncesine tahammül edemez. Aslında Tarık bin Ziyad da Zehra’ya âşıktır. Fakat büyük bir komutan olan Tarık, İspanya fâtihi olma uğruna düşman topraklarına gitmeye çoktan razı olmuştur. Zehra’nın ağabeyi Abdülaziz ise aklında ve kalbinde İlona olduğu için Tarık bin Ziyad yerine İspanya’ya gitme arzusundadır. Vali Musa bin Nusayr’ın emri katîdir ve Tarık yola çıkar. Tarık bin Ziyad’ın donanmasının çıktığı ilk kayalıklara, daha sonra “Cebel-i Tarık” adı verilir. Arap ordusunun gelişiyle ilk başta şaşıran halk, gelen yabancıların başındaki Tarık’ın, halka zulmetmeyip aksine âdil bir şekilde

davranmasından ötürü ona sempati duymaya başlar. Arapların adaleti getirdiği düşüncesi de yavaş yavaş tüm İber Yarımadası’na yayılmaya başlar.

Tarık’ın karaya çıktığı bölgeye en yakın konumda bulunan kumandanlardan Teodomir, askeri meclisi toplar ve Kral Rodrik’i olanlar hakkında bilgilendirme kararı alınır. Gotların üç yüz bin kişilik bir orduyla, on bin kişilik Arap ordusunun üzerine yürüyeceği haberi Arap ordusunda büyük bir korkuya sebep olur ve askerler geri dönmek isterler. Tarık bin Ziyad, önce orduyu ikna etmek için geri döneceğiz vaadinde bulunur, daha sonra tek dönüş aracı olan geldikleri gemileri yaktırır. Şoka uğrayan ordusunu, etkileyici bir nutukla savaşmak için cesaretlendirir. Bir gece ânî bir baskın yapan Tarık bin Ziyad ve ordusu Teodomir’in ordusunu bozguna uğratır. Teodomir ordusunu geri çekmek zorunda kalır. Bu vahim durum saraya iletilir. Aklındaki tek şey Kraliçe İlona olan Kral Rodrik, bunu umursamaz. Başvekil ve komutanlar kralı ordunun başına geçmesi için ikna etmeye çalışırlar. İlona da bu düşünceyi benimser ve Rodrik’i ikna eder. Rodrik ordunun başına geçer. Fakat bir komutan gibi at sırtında gitmek yerine kendisine özel yapılan kadife kaplı atlı arabasına biner. Bu durum ordu içinde krala duyulan güvensizliği daha çok artırır.

Kral, savaş için yola çıkmışken, Kraliçe İlona bir gece ansızın karşısına çıkan esrarengiz Arap’ın kim olduğunu bulmaya çalışmaktadır. Bu iş için kendisine âşık şövalyelerden Don Alvaro’yu görevlendirir ve Tarık ile Abdülaziz’i görüp tiplerini ezberlemesini emreder. Abdülaziz’in kim olduğu hakkındaki merakı ve yakışıklılığı devamlı kafasını kurcalamaktadır. Her şeye karşı ilgisini kaybeden İlona, kocası Kral Rodrik ve başvekilin isteği olan halkı Araplara karşı cesaretlendirme konuşmasını da sırf Abdülaziz aksini söylediği için yapmamaya karar verir. Kendisine emir veren bir yabancının sözünü dinlediği, aklını ondan alamadığı için utanç içindedir.

Teodomir’in dağınık ordusu ve yedek kuvvetler Kral Rodrik’i Vadiülkeb-ir’de beklemektedirler. Teodomir’in ordusu, içki ve kadın âlemine dalmış vaziyette, komutanlardan askerlere kadar herkes, içkinin tesirinde geceler geçirmektedir. Bu hâlde, sabahın ilk saatlerinde Kral Rodrik’in gelişi heyecan yarattığı gibi bir anda ikinci bir heyecan dalgası ilkinin aksi yönünde korkuya döner. Tarık bin Ziyad’ın ordusu beklenenden kısa bir süre içinde baskın yapmıştır. Hazırlıksız yakalanan

ordunun bir kısmı sarhoş, bir kısmı yorgun ve kaçmaya meyillidir. Tarık’ın az sayıda ama çevik süvarileri bütün Got ordusunu dağıtır. Kral Rodrik askerlerini toparlamaya çalışsa da ordu kaçmaya başlar. Orduyu toparlayamayan Kral Rodrick öldürülür ve kellesi derhal Musa bin Nusayr’a gönderilir. Bu müthiş zaferle beraber İspanya’nın fethi önünde hiçbir engel kalmaz. Ancak Musabin Nusayr’den gelen emir, Tarık’ın fetih arzusuna gölge düşürür. Musa bin Nusayr, Tarık’ın bulunduğu konumda kalmasını, bir adım dahi ileri gitmemesini emretmektedir. Kont Jülyen Müslüman olur ve Müslim adını alır. Kont Jülyen, Musa’dan gelen emirle kafası karışan Tarık’la konuşur ve ona bu emri dinlememesini söyler. Kont Jülyen, eğer ilerlemeyi durdururlarsa yeniden toparlanacak bir Got ordusu karşısında hiç şansları olmayacağını Tarık’a anlatır. Tarık, ne yapması gerektiğine karar verebilmek için askerlerinin fikrini almaya karar verir. Askerler ve komutanlar,Tarık’ın gönlünden geçtiği gibi ilerlemeye devam etmesi gerektiğini belirtir şekilde tezahüratta bulunurlar. Sonuçta, ordu yeniden harekete geçer.

Don Alvaro, Kraliçe İlona’dan aldığı emri yerine getirmiş ve geri dönmüştür. Kraliçe ondan Tarık ve Abdülaziz hakkında getirdiği haberleri dinler ve o akşam karşısına çıkan yakışıklı adamın Abdülaziz olduğundan emin olur. Don Alvaro, aynı zamanda Kral Rodrik’in öldürülüp, ordunun dağıtıldığı haberini verir. Ordunun yenilgisi ve kralın öldüğü haberi yayılınca, Toledo’da müthiş bir korku ve telaş baş gösterir.

Tarık bin Ziyad, kazandığı zaferden sonra ordusunu üçe böler: İlk kısım Zeyd komutanlığında, Malaga ve Elmeriye; ikinci kısım Muğizürumî komutanlığında, Kurtuba’ya ve Tarık’ın emrindeki orduda Toledo’ya doğru yürümeye başlar. Musa’nın ordugâhında ise durum değişmiştir. Tarık’ın emrini dinlememesine kızan Musa bin Nusayr, ondan nefretle söz etmeye başlar. Bunun birinci sebebi İspanya fatihi olmayı başkasına kaptırmak istemeyişi, ikincisi ise olası bir pusu durumunda başlangıç noktasından uzakta olan ordunun yok edilme ihtimalidir. Donanmada kalan gemilerin Korsika taraflarında keşfe çıktığı için İspanya’ya gidememesi, kızgınlığını arttırmaktadır. Musa, donanma döner dönmez erzak ve silah alımını tamamlamadan karşı kıyıya geçer. Abdülaziz ve Mervan’ı Afrika’da bırakıp Tarık’ın gidiş yolunun zıddına Sevilla (İşbiliyye) üzerine yürür.

Tarık’ın orduları, mücadelesiz ya da kısa muharebelerle Malaga, Elmeriye ve Kurtuba’yı, yol üstündeki küçüklü büyüklü kale ve bölgeleri ele geçirir. Halkın inanç ve yaşam hakkını koruma altına alarak, güçlü ve âdil bir düzen kurmaya gayret ederek ilerler. Tarık’ın başında bulunduğu ordu da Toledo (Tuleytula) şehrini bir engelle karşılaşmadan ele geçirir. Tarık, şehrin büyük sarayına gider ve orada bulduğu meşhur Süleyman Sofrası’nı (Maide-i Süleyman), halifeye hediye etmek üzere ayırır. Bu sofra, efsaneye göre Hz. Süleyman tarafından yaptırılmış ve zamanla Kudüs’ten İspanya’ya kaçırılmıştır. Üç yüz altmış ayaklı ve tamamen mücevherler-den yapılmış bu sofra dillere destandır.

Bir tarafta bunlar yaşanırken, Tarık’ın zaferleri Musa’yı rahatsız etmektedir. Tarık, her fetih esnasında ele geçirilen ganimetin beşte birini kanun gereği hükümet lehine alıkoyup, kalanını askerlere dağıttığı hâlde Musa bin Nusayr’ınbütün ganimete el koyma isteği ordu içinde huzursuzluk yaratmaktadır. Musa ve ordusu, Sevilla ve Karmona’yı problemsiz bir şekilde ele geçirip Merida önlerine gelir. Eşinin ölümünden sonra Kraliçe İlona da Merida Kalesi’ne taşınmıştır. Merida şehrinde Toledo ve İspanya’nın farklı yerlerinden kaçarak gelen ordular ve şövalyeler Kraliçe İlona’ya aşkla bağlıdır.

Musa büyük bir gayretle Merida şehrine saldırdığı hâlde şehrin direncini bir türlü kıramaz. Büyük bir silah ve gıda deposuna sahip Merida teslim olmamakta direnir. Bunun üzerine Musa, oğlu Abdülaziz’i yardım için çağırır. Abdülaziz’in yardıma geldiğini öğrenen İlona, bir anlık düşüncenin ardından teslimiyet kararı verir. Şehir teslim olur. Musa, kayıpları karşılığında İlona ve bazı önemli İspanyol asillerinin rehin verilmesini ister. İlona, bu teklifi kabul eder. İlona, Musa dâhil olmak üzere Abdülaziz, Zehra ve diğer herkesin nezaketiyle karşılaşmıştır.Fakat ülkesini ve kocasını kaybetmiş bulunan İlona’nın üzüntüsü dinmek bilmez. Bu sırada Kont Jülyen ortaya çıkar ve ihanetinin nedenini açıklar. İlona ve Kont Jülyen kuzendirler. Kral Rodrik, İlona ile evlendikten sonra, İlona’nın babası Grenad dükü Hanri’yi ve halası Kontes de Livares’i zehirleterek öldürtmüştür. Annesinin ve amcasının bu şekilde katledilmesi üzerine Kont Jülyen, intikam almak için Arapları İspanya’ya davet etmiştir. Bunu öğrenen İlona, kocasının ölümünden duyduğu üzüntüyü yavaş yavaş geride bırakır.

Toledo üzerine hareket etmeye karar veren Musa, oğlu Abdülaziz’i isyan eden Teodomir’in kuvvetleri üzerine gönderir. Abdülaziz her ne kadar İlona’dan ayrı kalmak istemese de emre uyar ve yola çıkar. Teodomir’in ordusunu ani bir baskınla püskürtür. Teodomir, mağlup olunca Oryota kasabasına sığınır. Oryota’da gücü ve ordusu zayıf olduğu halde asker sayısını çok göstermek için kadınları erkek kıyafetiyle burçlarda görevlendirir. Esas amacı iyi bir anlaşma yapmak için Arapları ikna etmektir. Arapların teslim teklifini kabul eder. Abdülaziz, teslim anlaşmasına ek olarak Morsiye bölgesinin valiliğini Teodomir’e verir. Böylece isyan sorununu halleden Abdülaziz, son hızla Toledo’ya geri döner.

Sonraki bölümde Tarık ve Musa’nın buluşması gerçekleşir. Tarık bin Ziyad, Toledo şehri dışında büyük bir saygıyla Musa bin Nusayr’ı karşılar. Musa, Tarık’ı ağır şekilde eleştirir. Toledo’ya girince de Maide-i Süleyman’ı Halife’ye vermek için Tarık’tan ister. Tarık vermek istemesede masayı Musa’ya teslim eder. Fakat Musa, üç yüz altmış ayağı olduğu bilinen bu sofranın bir ayağının eksik olması yüzünden Tarık’a iyice kızar ve onu zindana attırır. Hilafet merkezi Şam’dan, halifenin mektubu gelir. İkisi arasındaki olay ile ilgili dedikodular Şam’a kadar ulaşmıştır. Halife, Tarık’ın affını ister.Verdiği karardan pişman olan Musa, Tarık’ı affeder. Yaşananların ardından, hem ordu içindeki huzursuzluk diner hem de kesintiye uğrayan fetihler yeniden başlar. Abdulaziz, yönetim için Toledo’da bırakılır. Babası ve Tarık’ın ayrılışının ardından İlona’ya aşkını ilan eder. Abdülaziz’in esas amacı İlona’yla birlikte olmanın yanında, İspanyol halkın Müslüman idareyi kabullenme-sini sağlamaktır.

Tarık ve Musa’nın askeri birlikleri, karşılaştıkları kaleleri alarak iki ayrı koldan Zaragoza önlerine kadar gelirler ve Zaragoza ele geçirilir. Tarık’a dağlarda kalan çeteleri temizleme emri veren Musa bin Nusayr, Kastilya üzerinden Pireneleri aşıp Fransa içlerine girer. İber Yarımadası’nın fethi tamamlanmış ve Narbon şehriyle beraber Fransa sınırlarına dayanılmıştır. İki kumandan arasındaki çekişme ise tamamen bitmemiştir. Zira artan hırsına engel olamayan Musa’nın nefreti devam etmektedir. İkili arasındaki ilişkiler bu durumdayken Halife Velid, iki kumandanı Şam’a davet eder.

Tarık bin Ziyad Musa’dan önce Şam’a varır. Halife ve diğer devlet adamlarının takdirini kazanır. Halife’ye götürmek üzere birçok hazine ve dört yüz esirle yola koyulan Musa’nın kafilesi henüz Şam’a ulaşamamıştır. Bu esnada aniden ölen Velid’in yerine Süleyman tahta geçer. Yeni halife dedikoduları işitmiştir ve Musa’yı ağır şekilde eleştirmektedir. Tarık, yaşanılanları yeni halifeye anlatır. Maide-i Süleyman’ı kendisinin ele geçirdiğini ve halifeye hediye etmek amacında olduğunu fakat Musa’nın sofrayı ondan alarak takdir kazanmak için kendisinin getirdiğini, eksik sofra ayağını göstererek kanıtlar. Musa, fetih yolundaki komutanı engellemek-ten ihanetle suçlanır ve cezalandırılır. Bir türlü özür dilemeyince de bütün malına el konup işkenceye tabi tutulur. Aciz bir dilenci durumuna düşen Musa’nın çektiği acılar bununla da kalmaz. Yeni halife onu başka yollardan da cezalandırmanın peşindedir.

Endülüs’te yönetim için bırakılan Abdülaziz, İlona’ya evlilik teklif eder ve İlona bu teklifi kabul eder. Abdülaziz’in İlona’ya kraliçe diye hitap etmesi, onunla eski İspanyol hükümdarlarından kalan taç odasında eğlenip ona tac giydirmesi, saraydaki cariyelere İlona önünde eğilmelerini emretmesi dedikodulara neden olur. Yönetimiyle halkın takdirini kazanan Abdülaziz için dedikodular ölümcül bir hâl almaya başlar. Halife, beş kişilik bir grubu Musa’nın oğullarını öldürmek üzere görevlendirir. Halifenin görevlendirdiği grup, Abdülaziz’e karşı düşmanlık besleyen kişilerle birleşip halkı kışkırtırlar. Ortamın gerginliğinden istifade ederek bir sabah vakti, namaz kılan Abdülaziz’i öldürürler. Halife Süleyman, Abdülaziz’in kellesini Musa bin Nusayr’a göstererek ona son darbeyi vurur. Abdülaziz’in öldürülmesi üzerine İspanya’da büyük bir anarşi başlar.

Romanın geri kalan bölümlerinde, Abdülaziz sonrası Endülüs coğrafyasında- ki siyasî gelişmeler anlatılır. Abdülaziz’in katlinden sonra Eyüb bin Habib vâli ilan edilir. Hükümet merkezi İşbiliye (Sevilla)’den Kurtuba’ya taşınır. Eyüb, halkı adalet- le yönetmeye devam eder. İber Yarımadası’na Şam sarayından gelen emirle Elhur isimli bir vali atanır. İspanya fethi tamamlandığı için Fransa içlerine akınlar yapılır. Elhur’dan sonra yerine Essemah tayin edilir. Fransızlar beklemedikleri bir Arap saldırısıyla karşılaşınca darmadağın olurlar. Tüm emirlerin hedefi Avrupa’yı fethedip İstanbul’a ulaşmaktır. Yeni vali Abdurrahman Gafiki Afrika, Mısır vs. üzerinden çokça asker getirterek Bordo ve Lion şehirlerini alır. Fakat çok fazla ganimete kavuşup

yükü ağırlaşan ordu hızını kaybeder. Fransızlar Şarl Martel(Çekiç Şarl)’ın etrafında toparlanır ve 732 yılında Puvatya önünde yapılan savaştan sonra Arap orduları Pirenelere geri çekilmek zorunda kalır.

Emevi Devleti’nin, Kerbela gibi kanlı bir olayla kuruluşu ve yükselişi bu devlete karşı büyük nefret doğurmuştur. Bu nefretin sebebi, hilâfetin Hz. Muhammed soyundan gelenlerin hakkı olduğu inancıdır. Ebu Haşim hilâfeti, Abbasilerden Muhammed bin Ali’ye devreder. Bunun üzerine muhalifler Abbasilerin etrafında toplanırlar. Mervan isimli son halife, Horasanlı Ebu Müslim’in ateşli muhalefetine karşı koyamaz. Zap suyu kenarında meydana gelen bir savaş sonucu Mervan, 750 yılında yenilir ve Ebul Abbas ilk Abbasi halifesi olur. Ebul Abbas’ın “seffah” yani kan dökücü sıfatını almasına sebep olan intikam suikastleri de böylece başlamıştır. Emevi nefreti tam bir katliama dönüşür. Son olarak doksan Emevi mensubu Abdullah bin Ali’ye sığınır. Önce güzelce ağırlanan bu grup daha sonra bir ziyafet esnasında katledilir. Kalanlar için de cellatlar yollara düşer, her tarafta son Emevileri ararlar.

Hayatta kalan son Emeviler içinde, Hişam isimli Emevi halifesinin torunu Abdurrahman vardır. Abdurrahman’ın peşine düşen beş cellat onun Kûfe’de saklandığını öğrenir. Kûfe’de araştırma yaparken, Bedr isimli dilenci kılıklı birine Abdurrahman’ı sorarlar. Bedr aslında Abdurrahman’ın kölesidir. Onları Basra’ya yönlendirir ve Abdurrahman’la beraber kaçarlar. Filistin ve Mısır üstünden Kuzey Afrika’ya gelip Berberî kabilelerine sığınırlar. Öğrendiklerine göre Abbasilerin bir türlü hakimiyet kuramadığı Endülüs’te Emevi dostu kişiler vardır. Bunun üzerine Bedr, Endülüs’e geçer ve orada Emevi destekçileriyle görüşür, siyasî boşlukta olan Endülüs’e gelen Abdurrahman, kendisini emir ilan eder. Kurtuba’da büyük bir cami yaptırır. Askeri başarılardan ziyâde ilmi, felsefeyi ve sanatsal gelişimleri destekler. Abdurrahman’ın torunları ile Endülüs Emevi Devleti hilâfeti devam eder.

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 57-65)