• Sonuç bulunamadı

3.A.1.1.17 KİTAB-I ENDÜLÜS

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 187-193)

Kitâb-ı Endülüs 110 romanı, 2016 yılında basılmıştır. Roman, 15.yy’ın sonlarında Osmanlı Devleti’nin, İspanyol zulmüne maruz kalan Yahudi ve Müslümanları kurtarmak için yaptığı girişimleri ve o dönemde İspanya’da yaşananları anlatır.

Roman, 1481-1517 yılları arasında İspanyol mezalimine uğrayan Endülüs halkının durumunu anlatan bir bölümle başlar. Endülüslü Tayf ve İspanyol Camila, İspanya zindanlarında hücreye atılmış iki mahkumdur. Askerler içeri girer, Camila’yı götürüp gözlerine mil çekerler ve geri getirip hücreye bırakırlar. Tayf, Camila’nın gözlerine, kendilerine yemeleri için verilen taze lahanalardan bir ilaçla tampon yapar. Bu sırada Peder Alfonso gelir ve onlara geçmişini anlatır. Peder Endülüslüdür ve çocukken ailesinden kopartılıp Hristiyan olarak yetiştirilmiştir. Kız kardeşine kavuşma hayaliyle yaşamaktadır. Duygulu konuşmalar, hücredeki üç kişi arasında yakınlık kurar.

Yeni bir bölüme geçildiğinde, Endülüs Devleti ve Hristiyan İspanyollar arasında yapılan antlaşma gereği Müslüman ve Yahudi Endülüslüler gemilerle Fas’a nakledileceklerdir. Endülüslü bir genç olan Mustafa, koynunda gizli bir belge taşımaktadır. Hassan ve Mustafa tanışıp birbirlerine yoldaş olurlar. Hassan, Endülüslü sürgünlerin Fas’a gönderilme süreçlerinde yaşananlarla ilgili duyduklarını Mustafa’ya anlatır. Aynı mahallede yaşadığı Yahudi genci Leonardo, Fas’a götürülmek üzere gemiye bindirilmiş, denizin ortasında diğer yolcularla beraber denize atılmıştır. Şans

eseri hayatta kalan Leonardo yaşadıklarını Hassan’a anlatmıştır. Hassan’ın konuşması bittiğinde gemi gelir ve Endülüslülere gemiye binmek için hazırlanmaları söylenir. Endülüslüleri Fas’a taşıyan korsanlar, sahilden uzaklaştıktan sonra yolcuları denize atmakta ve geri dönerek yeni yolcular almaktadır. Amaçları kazanacakları parayı çabucak ele geçirmektir. İspanyalı komutan Diego da korsanlara göz yumup onlardan pay almaktadır. Endülüslüleri götürecek olan gemi yaklaşınca diğer gemilere benzemediği farkedilir. Gemi iyice yaklaşınca gelenlerin Osmanlı donanmasından Kemal Reis ve tayfası olduğu anlaşılır.

Kralın Sarayı isimli üçüncü bölümde Kral Ferdinand, Kraliçe İsabella ve Kardinal taht odasında Endülüs’ü seyredip şarap içmektedir. Kardinal, Kral’dan Endülüs’e ait kitapların yakılmayıp kendisine satılmasını talep eder. Kral ve Kraliçe bu teklifi kabul etmez. Kraliçe, kardinalin gözü önünde bir kitabı şömineye atar. Kral’ın emriyle “kâfir” Müslüman ve Yahudiler ile onlardan kalan kitaplar yakılacaktır.

İspanya’da Gizli Bir Köy bölümünde, Kardinal’in babası Lorenzo tarafından kurulmuş olan Orenzo isimli köy anlatılır. Bu köyde yakılmasına engel olunmak istenen kitaplar çoğaltılmaktadır. Çoğaltma işini, hepsi kilise hizmetinde olan köy halkı ve liderleri Rahip Gabino yapmaktadır. Sengudo isimli bir şövalye köye gelir. Aralarındaki konuşmada Gabino, Sengudo’dan önceki şövalyeye ne olduğunu sorar. Önceki şövalyenin romanın ilk bölümünde, hücrede gözlerine mil çekilen Camila olduğunu öğreniriz. Gabino, Sengudo’ya kardinale iletilmek üzere çoğalttıkları kitapları verir. Her kitaptan iki tane çoğaltılmaktadır. Birisi kardinalin kaldığı saraydaki gizli mahzende tutulacak, diğeri yapılan işin fark edilmemesi için yakılacak kitaplar arasına konulacaktır.

Kardinalin Şatosu bölümünde, Kardinal’in kaldığı şato gizli bir mahzene sahiptir. Bu mahzenin sırrını “Bedraka” isimli ailenin fertleri bilmektedir. Hassan ve Tayf da bu ailenin fertlerindendir. Magola, Kardinal tarafından özel olarak yetiştirilir ve bu mahzende memur edilir. Genç yaşta ailesini kaybeden Magola, küçük yaşta Palmira isimli kadının kitap çaldığı için yakılışını görmüştür. Asıl adı Pakizza olan Endülüslü Palmira, Müslüman olduğu için işkenceye tabi tutulmuş ve zorla

Hristiyanlaştırılmıştır. Sonrasında samimiyetinden şüphe duyulduğu için yakılarak öldürülen Palmira, Magola’nın zihninde yer eder. Müslümanlığın yakılmayla eş anlamlı olduğunu öğrenir. Annesi ve babasını kaybetmiş olması, dünya ile bağlantısını kesmesini sağlayacak mahzen memurluğu teklifini kabul etmesini sağlar.

Kardinalin şatosunun hikayesinin anlatıldığı bölümde, Halife Abdurrahman döneminde bir isyanı bastıran Bekir ibn Ali isimli bir komutan Halife’nin izniyle dönemin ünlü mimarı Ahmet bin Hüsamettin Efendi’ye bu şatoyu yaptırır. Şatonun kime yaptırılacağını rüyasında gördüğü bir dervişten öğrenir. Mimar önce çok derin bir temel kazdırır. Gırnata Emirliği’nin Madeletiye isimli köyünde yaptırılan ve adına Bedraka denen bu kalenin yapılışı, temelinin çok derin kazılması nedeniyle bölge ahalisi tarafından cehennemin yeryüzüne yaklaşması olarak yorumlanır. Bu dedikoduların şikâyete dönüşmesi sonucu temelin etrafı yüksek duvarlarla örülür ve Palatimur denen dağdan getirilen kayalarla önce bir mahzen yaptırılır ve ardından üstü kapatılır. Böylece halkın susması sağlanır. Şato, bu temel üzerine inşa edilir. Mahzenin yapılışı esnasında işçiler sürekli değiştirildiği için mahzen sır olarak kalır. Mahzenin plânı Arapça “Muhammed” ismini oluşturacak şekilde tünellerle kaplıdır. Bu sırrı bilmeyenlerin giremeyeceği şekilde hazırlanan mahzenin, “Bedraka Ailesi” tarafından korunması kararlaştırılır. Sırrı, sadece ailenin en büyüğü bilecektir. Bedraka ailesinden olanların isimlerinde “in-an-un” gibi ekler bulunmaktadır. Kardinal mahzenin sırrını Hassan’dan öğrenmiş sonra da Maloga’ya öğretmiştir. Kardinalin görevlendirdiği şövalye, Orenzo’da çoğaltılan kitapları şatoya getirip Magola’ya teslim eder. Magola da mahzenin sonundaki odada bu kitapları istifler. Bu görev dağılımı kardinalin kontrolünde gerçekleşmekte ve kardinal, görev süresini doldurduğuna inandığı görevlilerini öldürtmektedir.

Kanlı Liman isimli bölümde, Komutan Diego, korsan gemilerini beklerken limana yanaşan Osmanlı gemilerini görür. Kemal Reis ve leventlerin saldırısı sonucunda İspanyol askerleri mağlup edilir. Kıyıdaki Müslüman ve Yahudi Endülüs vatandaşları Fas’a götürülmek üzere gemilere bindirilir. Hassan ve Mustafa gemiye binerken Hassan’ın ayağı kayar ve Osmanlı leventlerinden Dıraz Orhan onu tutar. Tanışırlar. Hassan, kendisini Mâdeletiyeli Hassan bin Abdullah bin Reşat olarak tanıtır ve Orhan onun Bedraka Hassan olup olmadığını sorar. Orhan, Kemal Reis’in emriyle

Bedraka ailesini bulmaya çalışmaktadır. Hassan’ın Bedraka ailesinden olduğunu öğrenen Orhan, onu Kemal Reis’e götürür.

Tayf’ın uyguladığı tedavi sayesinde Camila’nın mil çekilmiş gözlerinin acısının dinmesiyle romanda yeni bir bölüme geçilir. İkili kendilerine sırlarını anlatan Peder Alfonso sayesinde buradan kurtulma ümidine kapılırlar. Tayf, Bedraka ailesinin lideri olduğunu Camila’ya anlatır. Onun tam adı, Tayf-un’dur. Bedraka ailesinin erkek çocuklarının ismine “in-en-un-an” ekleri getirilmektedir. Peder Alfonso yeniden hücreye gelir ve onları hücreden kaçıracağını söyler. Dıraz Orhan pederi bulmuş ve Camilla ile Tayfun’u kaçırmasına yardım etmesi karşılığında pedere para teklif etmiştir. Para teklifini geri çeviren peder Orhan’dan sadece kız kardeşini bulmasına yarımcı olmasını istemiştir . Boyu uzun olduğu için kendisine Dıraz Orhan denilen bu askerin görevi Bedraka ailesi tarafından korunan şatoya ulaşmak ve orada saklanıldığı öğrenilen kitapların Osmanlıya götürmektir.

Yeni bölüme geçildiğinde Magola odasında bulduğu bir fareyi beslemektetir. Magola, şatonun yapıldığı dönemde kullanılan mimarî yöntem ve tekniklerden bahseder. Şatonun bu kısmının görünmez bir kaynak tarafından daima havalandırılıp aydınlatılması anlatılır. Magola’nın kitapları koruma görevi ve istediği kitabı okuyabilme özgürlüğü sayesinde zamanının çoğunu mahzende geçirir. Burada kaldığı zaman içerisinde Kitab-ı Endülüs adında bir kitap yazmaya başlar. Magola, kardinalin çoğaltılmasını umursamadığı kitaplardan aldığı bilgileri bu üç ciltlik kitapta toplamaktadır. Bu bilgiler kardinalin umrunda olmayan felsefelerle ve İslâm diniyle alakalıdır.

Osmanlı Kadırgası’nda Bedraka Hassan, Mustafa ve Dıraz Orhan ile Kemal Reis arasındaki sohbetle yeni bir bölüm başlar. Kemal Reis, Bedraka Hassan’dan şato hakkında bilgi almak ister. Hassan buna çok şaşırır. Kemal Reis’in, yıllarca sır olarak kalan şato hakkında bu kadar bilgiye ahip olması onu şaşırtır. Sarayın dehlizleri hakkında bilgi sahibi olmadığını, bunu ailenin lideri konumundaki Tayf-un’un bildiğini söyler. Bu bilgileri hiçbir düşmana vermediğine dair yemin eder. Oysa Hassan, ailenin yaşça en büyük oğlu olduğu halde sırrın kendisine değil de Tayf’a

verilmesine içerlediği için bu sırrı kardinale satmıştır. Tayf-un’un bir kalede tutulduğunu ve her an gözlerine mil çekilebileceğini söyler.

Bölümde peder, Tayf-un ve Camila’yı kaçırmıştır. Dıraz Orhan, peder, Tayf- un ve Camilla kamp yapmaktadır. Dıraz Orhan,Tayf-un’la konuşur. Ona kendisini tanıtır ve Hassan’ı sorar. Hassan’ın aile sırlarını kardinale sattığını söyler. Orhan da Endülüs’e esas geliş amacının kitaplar olduğunu ve şans eseri Hassan’ı bulduğunu söyler. Orhan, Peder Alfonso ile konuşması sırasında ona eski hayatına dönmesini, Müslüman olup Cebeci adını almasını tavsiye eder. Peder bu teklifi kabul eder. Ateşle Sohbet isimli bölümde yine aynı grup vardır. Camilla hayatını anlatır. Camilla genç yaşında Âmine isimli Müslüman bir kızla tanışır ve evlenmeye karar verirler ancak aileleri bu birlikteliğe razı olmayınca gençler başka bir şehre kaçar ve evlenirler. Âmine doğum yapacağı esnada ölür ve Camila hem bebeğini hem de karısını kaybeder. Karısının ölümünden sonra kardinalin emrinde bir şövalye olur ve Floransa’ya yerleşir. Kardinalin emriyle Orenzo köyü ile Bedraka Sarayı arasında kitap taşımacılığı yapar. Kardinalle ilk başta kitap sevgisi konusunda aynı fikirde olduklarını zannettiğini ama aslında çok farklı düşündüklerini söyler. Kardinal, kendi faydasına olan kitapları koruyup İslâm felsefesiyle alakalı kitapları yaktırmış, bu konuda Camila’yla anlaşmazlığa düşünce Camila’nın gözlerine mil çektirmiştir. Camilla’nın görev süresinin dolduğunu düşünen kardinal, önce kör edilmesini sonra da öldürülmesini emretmiştir.

Bölüm başlangıcında Sengudo odasında Magola’yı ziyarete gider. Sengudo, İşbiliyyeli(Sevillalı) bir ailenin oğludur. Daha genç yaşında babasından önce çiftçilik, ardından kılıç eğitimi alır. Leopordo isimli bir aile dostu sayesinde bir müddet yatılı okulda okuyan Sengudo, babasını kaybeder. Hemen ardından da çok sevdiği hocasını öldüren bir grup krallık askerini öldürür. Leopordo’nun tavsiyesiyle kardinalin şövalyelerine katılır. Hiç aile kurmamış ve herhangi bir kadına ilgi duymamıştır. Sengudo, sadece kitap getirip götürdüğü Magola’dan hoşlanmaya başlar. Bulduğu ilk fırsatta Magola’yı ziyaret eder. Magola’nın güzelliğinden etkilenen Sengudo ona aşkını itiraf eder. Magola şaşırır. Ona farklı bir gözle bakmaya başladığında aralarında yakınlaşma başlar. Magola Sengudo’ya Camila’yı sorar. Camila’nın görevi bıraktığını zanneden Magola, öğrendikleriyle şok olur. Camila’nın gözlerine mil çekildiğini,

öldürülmeyi beklerken bir peder tarafından kaçırıldığını öğrenir. Santa Hermandad askerlerinin Camila’nın peşinde olduğunu öğrenince üzülür. Mogola Camilla’yı arayan askerlerin kendilerine doğru gelmekte olduğunu düşünür.

Bölüme geçildiğinde Magola yatağında yatarken kapı çalınır. Sengudo gelir, telaşlıdır ve Kardinal’in askerlerinin koşturarak Magola’nın odasına geldiğini söyler. Magola odasındaki taş duvarların içine gizlediği üç ciltlik Kitab-ı Endülüs isimli kitabı Sengudo’ya verir. Dıraz Orhan geldiğinde bu kitabı ona teslim etmesini ister. Sengudo’yu odasında bırakıp çıkar. Bir geri dönüş anıyla Magola’ya Şatonun sırrının nasıl öğretildiğini görürüz. Bedraka Hassan, kardinale şato hakkında bilgilerin olduğu kâğıtları verir. Kardinal, birkaç gün boyunca, bu kâğıtlardaki bilgileri, uyuşturucu tütsü etkisindeki Magola’ya okur ve bilgilerin Magola’nın zihnine kazınmasını sağlar. Kardinal görevlendirdiği kişileri zamanı gelince öldürtmektedir. Magola da bunu bilmektedir ve ölümü kabullenmekten yana sıkıntı yaşamaz. Fakat Sengudo onun bu teslimiyetini kabullenemez. Kaçmayı teklif eder ancak Magola kaçmayı kabul etmez. Kitab-ı Endülüs’ü Sengudo’ya teslim eder ve mahzene doğru gider.

Çatışma bölümüne geldiğimizde, bir yandan şatoya doğru ilerleyen bir yandan da peşlerine takılan Santa Hermandad adlı askerlerden kaçan Tayf-un, Camila, Dıraz Orhan ve Peder Alfonso geceyi geçirmek için yeni bir kamp yeri kurarlar. Nöbet için Tayf-un uyanık kalmayı ister. Tayf-un, babasını kaybettiğinden beri babasıyla aynı gece ölen atı Kişnek’in babasını öte âleme götürdüğünü düşünmektedir. Bu yüzden bazen atlarla konuşur. Bu gece de bindiği atla sohbete başlayıp babasını sorarken Santa Hermandad askerlerinin yaklaştığını farketmez. Askerler çembere aldıkları grubun önce silahlarını alır. Tayf-un kendilerine yaklaşan grubu fark edince kılıcına davranır. Tam teslim olmak üzereyken gizemli bir okçu bir anda Santa Hermandad askerlerini okla öldürmeye başlar. Diğerleri de uyanınca Santa Hermandad askerleri birer birer öldürülür fakat bir tanesi Peder Alfonso’yu yani öldürür. Gizemli okçu Dıraz Orhan’ın yanına gelir. Gizemli okçu, gemideki Mustafa’dır.

Romanın sonuna yaklaşıldığında, kardinal tek başına şarap içmektedir. Floransa’dan beri yanında olan yardımcısı Otto’yu çağırır. Kardinalin ülkesi Floransa’ya dönme zamanı gelmiştir. Kullanım süresini dolan Magola’nın ve Orenzo

köyündeki rahiplerin öldürülmesi ister. Kitapların askerlerce arabalara yüklenmesi söyler.

Öleceğini bilen Magola, küçük faresi Soledad ile dertleşir. Onu öldürmeye kıyamaz. Soledad kaçar. Magola odanın arka bölümündeki küçük odaya geçer mekânizmayı çalıştıran kolu aşağı çeker ve mekânizma harekete geçer. Bu şatonun yıkılmasını sağlayacak koldur. Askerler içeri girer ve kitapları arabalara yüklemeye başlarlar. Bu sırada Dıraz Orhan, Tayf-un, Camila ve Mustafa şatoya girerler. Ortalıkta kimse olmadığı için rahatça Magola’nın odasına giderler. Orada Sengudo ile karşılaşırlar. Sengudo onları beklediğini söyler ve Magola’nın kendisine teslim ettiği Kitab-ı Endülüs’ü onlara verir. Sengudo da kendilerine katılınca grup doğruca dehlize geçer. Sengudo belki Magola’yı kurtarabilirim diye yıkılan odaya dalar. Grup odada kitap bulunmadığını, hepsinin kaçırıldığını ve şatonun tamamen yıkılacağını anlayınca çıkışa doğru ilerler. Yolda Camila’nın ayağı takılır ve yıkıntıdan düşen bir taş onu ağır yaralar. Orhan, Camila’yı sırtına alır ve grup hep beraber dehlizin çıkışına varır. Grup dehlizden çıkınca kitapların çoktan götürüldüğü anlaşılmış olur.

Romanın çözüm bölümünde, başına aldığı darbe sonrasında ölen Camila ırmak kenarına gömülür. Mustafa’nın koynunda taşıdığı gizli belgenin Endülüs Devleti ve Hristiyan İspanyollar arasında yapılan antlaşmanın bir nüshası olduğu anlaşılır. İspanyollar bu belgenin peşindedir. Belge İspanyol krallığın sözünde durmadığının delili olacaktır. Bu belgeyi ve kurtardıkları birkaç kitabı gömerler. Korunmaları için de gömdükleri tarafa doğru nehirden bir su yolu açarlar. Bölgenin olduğu yeri haritada işaretlerler ve Orhan haritayı Mustafa’ya verir. Mustafa’nın haritayı İstanbul’a götürüp Kapalıçarşı’da Mehmet Efendi’ye birisine teslim etmesini söyler. Orhan ve Tayf-un da kayıp kitapların peşine düşeceklerdir.

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 187-193)