• Sonuç bulunamadı

3.A.1.1.12 ENDÜLÜS’TE HAZAN

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 155-166)

Endülüs’te Hazan105 romanı, büyük bir medeniyet ülkesi olan Müslüman Endülüs’ün üzerine fitne ve isyan gölgesinin düştüğü dönemi anlatır. Hacip Asım, devlet otoritesini yeniden kurup ülkede huzuru sağlamak için kendisini bu yola adar. Bağdat’tan kalkıp Endülüs’e gelen derviş Yusuf ise Asım’ın bu yolda en büyük destekçisi olacaktır.

Doğu Avrupa’da bir yerde 883 yılında elli yaşlarındaki Yahudi tacir, kervanına gür sesiyle bağırır:“Herkes hazırlıklarını tamamlasın kervan birazdan yola çıkacak, kimse geride kalmasın.” Üç gündür şehirde olan kervan görünüşte bir ticaret kervanıdır. Aslında tüccarın mallarının büyük kısmını, köleler oluşturmaktadır. Gelirinin büyük bir kısmını Endülüs’e sattığı kölelerden kazanmaktadır. Endülüs Müslüman devleti, küçük yaştaki Hristiyan çocukları alarak İslam inancına göre yetiştirir, yeteneğine göre orduya veya devlet hizmetine girmesi için eğitim vermektedir.

Kervan yola çıkar ve şehrin bitimine varmak üzereyken bir yaygara işitirler. Yaşlı adamın biri bir çocuğu döverek sürüklemekte, küçük bir kız çocuğu ise dövülen erkek çocuğu adamın elinden kurtarmaya çalışmaktadır. Henüz dokuz on yaşlarında olan çocuğun suçu, fırıncının ekmeğini çalmaktır. Defaten yaptığı hırsızlıklardan ötürü fırıncıyla birlikte bütün esnaf ondan şikayetçidir. Yahudi tüccar çoktan çocuğu gözüne kestirmiştir. Çocuğu esnaftan alır fakat kız kardeşini yola dayanamaz diyerek fırıncıya bırakır. İki kardeş ayrılırken, ağbisi bir gün geri döneceğine dair kız kardeşine söz verir.

Grup Vakti Ölüm adlı bölümde olaylar 911 yılında geçer. Gün bitmeye yaklaşırken Kurtuba’daki saraydan elli beş altmış yaşlarında bir atlı çıkar. Şehrin dışında sakin bir yerde kafasını dinlemek istemektedir. Son zamanlarda birkaç ev ve dükkân isyancılar tarafından yakılmıştır. Aynı kişiler, Emir Abdullah’ın tahttan inmesini istemektedir. Emir Abdullah’ın tahta çıktığı dönemde, geçmişte baş gösteren sorunlar artmış, ülkenin dört bir yanında isyan bayrakları yükselmiştir. Hacip Mustafa, yüksekçe bir tepede oturmuş eşsiz Kurtuba manzarasını seyretmektedir. İzledikçe düşünçelere dalar, daldıkça hüzünlenir. O kadar kendinden geçer ki, arkasından sinsice yaklaşanı fark edemez. Adam, sessizce yaklaştıktan sonra ani bir atakla Mustafa’ya arkasından sarılır ve Endülüs devletinin başındaki ikinci adamın boğazını keserek öldürür.

Yahudi tüccarın kervanı haftalardır yoldadır. Köleler, özellikle de çocuk olanları, yorgunluktan baygın haldedir. Hırsız çocuk diğerlerine nazaran çok daha dayanıklıdır. İvan isminde bir köle ile arkadaş olur. Yıldızları izlereyek sohbet ettikleri

bir gecenin sabahında İvan yorgunluğa ve sefalete daha fazla dayanaz ve ölür. Avrupa’yı dolaşırken yolda birer ikişer köleler satılmaktadır. Tüccarın köleleri satmak istediği yer aslında Endülüs topraklarıdır.

Kurtuba Ulu Camii, şehrin ve ülkenin göz bebeğidir. Şehirde bütün yollar caminin olduğu meydana çıkar. Bu meydana, dünyanın her yerinden gelen tüccarlar kervanlar dolusu mal getirir. Ulu Camii’nin üç yüz elli-dört yüz metre kadar ilerisinde, camiye açılan yolların en darında küçük, güzel bir koku dükkânı vardır. Dükkân, küçüktür ama içerideki kokular şaşırtıcı derecede zengin, düzenli ve temizdir. Asım da bu dükkâna ilk geldiğinde kokuların esiri olmuştur. Hacip Mustafa, dostu Asım’ı dükkânın sahibi Hacı Salih’le tanıştırmıştır. O günden beri Salih’le Asım arasında candan bir muhabbet gelişmiş ve dükkâna sık sık gider olmuştur. Bugün yine çok sevdiği ıtriyatçı dostunun yanına gelmiştir. Salih, ellili yaşlarda, gün görmüş, ilim tahsili için pek çok şehir gezmiş biridir. Asım, buraya her geldiğinde Salih, Asım’ın içini ferahlatmakta, ona memleketin gidişatıyla ilgili umut verici konuşmalar yapmaktadır. O gün tam dükkândan çıkmak üzereyken koruması ve sağ kolu İbrahim telaşla dükkâna gelir. Hacip’in öldürüldüğü haberini verir. Emir, Asım’ı saraya çağırmıştır. Saraya gittiğinde tüm vezirler ve emir toplanmış, halkın galeyana gelmemesi için yeni hacibin seçilmesi gerektiğini konuşmaktadır. Toplanan divanda, en deneyimli vezir olan Musa’nın ismini beklenirken emir, vezirlerin en genci Asım’ın hacip olmasına karar verir. Asım, şaşkınlık içinde görevi kabul eder.

Asım’ın hacip olduğunda ilk işi dostu Hacip Mustafa’nın cenazesiyle ilgilenmek olur. Asım, geç vakit eve dönerken, ışıkları yanan bir evde hiddetli bir adamın hacip olamadığı için Vezir Musa’yı azarladığını duyar. Aslında Musa, Endülüs’e karşı birleşmiş olan Kuzey’deki Hristiyan devletleriyle bir olmuş, kendi devletinin mezarını kazan bir haindir. İhanetine karşılık Kurtuba’yla sınırlı bir emirlik verileceğine dair asılsız bir vaat almıştır. Plana göre Endülüs’ün kalan kısmı Hristiyanların olacaktır.

Yahudi tüccarın kervanı bir ikindi vakti Kurtuba’ya gelir. Köleler şaşkın, şehre gıptayla bakmaktadır. Hırsız çocuk, bu şehrin cennetten bir köşe olduğunu düşünür. Kurtubalılar arasında yeni haciple ilgili söylentiler dolaşır. Vezir Musa, gibi deneyimli

biri dururken Asım, gibi bir deneyimsiz ve sakalibe nasıl hacip olmuştur. Endülüs’te devlet görevine kölelikten gelmiş kişilere sakalibe denmektedir. Asım, Hacı Salih’in dükkanında otururken Hacip Mustafa’nın oğlu Ömer soluk soluğa dükkâna gelir. Elinde, Tuleytula’dan babasına gelen bir mektup vardır. Babası öldüğüne göre mektubun muhatabı Asım’dır. Hacip Mustafa’nın dostu ve Tuleytula’daki adamı Numan’dan gelen mektupta, isyancıların içine sızdığı ve devletin işine yarayacak birçok bilgi edindiği yazmaktadır. Mektuba göre isyancıların en büyük destekçisi Kurtuba’da üst düzey bir yöneticidir ama ismi bilinmemektedir. Tek bilinen Kırçıl Sakal lakabıdır. Numan, Hacip Mustafa’yı Tuleytula’da beklemektedir, anlatacaklarının gerisini orada konuşaçaklarını yazar. Asım, hazırlanarak yanına İbrahim’i alır ve Tuleytula şehrine doğru yola çıkar.

Asım ve İbrahim, hiç durmadan devam ettikleri yorucu yolculuktan sonra Mustafa’yı öldüreni bulmak ve Kırçıl Sakal adlı hainin kim olduğunu öğrenmek için şehre gelirler. Mektubu Ömer’e veren adamın adresini aramaya başlarlar. Şehir merkezindeki bir demirci dükkanının adresini takip ederek Numan’ın dükkanının önüne gelirler. Numan’la konuşup bir harekât planı yaparlar. Yarın gece isyancılar bir toplantı düzenleyeceklerdir. Asım ve arkadaşları da bu toplantıdan sonra, isyancıların lideri Halil’i yakalamayı planlar. Toplantıdan sonra Numan, Halil’e yalnız görüşmeleri gerektiğini söyler. Herkes gittikten sonra Asım, Halil’i kıskıvrak yakalar ve Kurtuba’ya doğru yola çıkarlar. İbrahim zindana atılan Halil’den, hainin kim olduğunu öğrenmeye çalışır. Halil, ısrarla bilmediğini sadece lakabını bildiğini söyler. Bütün gelişmelerden haber edilen vezir Musa, adamın konuşmadığını öğrenince rahat bir nefes alır. Atını Kurtuba’nın kenar mahallelerine doğru sürer ve virane bir evin önünde durur. Eve girince içerde onu bekleyen, adam Musa’ya bağırarak tehditler savurur.

Meriyye şehri Endülüs ticaretinin kalbi, Doğu’ya açılan en önemli ticaret kapısıdır. Şehirdeki isyancılar liman ticaretine engel olmakla, Kurtuba’da da ticareti engellemiş oluyordu. Devlet isyancı etkisini kırmak için büyük çaba göstermekteydi. Tüccarlar, gelen gemilerdeki malları beğenirlerse pazarlık yaparak satın alırlardı. Meriyye limanına son gelen gemide az sayıda yolcu vardır. En son gemiden, otuz yaşlarında bir genç ve altmış yaşlarında bir ihtiyar iner. Yolculardan genç olanın adı Ali,

ihtiyar olanın adı derviş Yusuf’dur. Ali, dervişin kalması için ısrar etse de o, bir saat içinde yola çıkacak bir kervanla Kurtuba’ya doğru yola çıkar.

Emir cuma namazı için her zaman olduğu gibi Ulu Camii’ye gider. Vezir Musa’da o cuma namaz için Ulu Camii’ye namaza gelir. Namaz çıkışı emir halkla hasbihal ederek sorunlarını dinleyecektir. Emir, konuşma yerine giderken Musa’da arkasından yürümekte, gözleri ile sanki birini aramaktadır. Aradığı adamı bulunca, adamın kendisiyle emirin arasına girmesine izin verir. Adam birkaç dakika etrafı süzdükten sonra elindeki bıçağı tam emirin sırtına saplayacakken Musa, herkesten önce davranır adamın bileğini sıkıca kavrar. Emir de dahil herkes şoktadır. Panik hali geçince emir, adamın derhal başının vurulmasını emreder. Musa buna engel olur ve adamın suikast emrini kimden aldığını öğrenmek için sorgulanması yönünde tavsiyede bulunur. Emir, bu teklifi kabul eder ve halk görüşmesi bittikten sonra adamı sorgulamak üzere saraya göndertir. Sorgulama sırasında adam, kendisini Hacip Asım’ın tuttuğunu söyler.

Hırsız çocuğu, devlet görevlileri satın alarak Kurtuba’ya getirir. Çoçuk, kölelere büyük önem verilen, köle alımı için özel devlet memurları bulunan bu şehri çok sever. Okulda devletin resmi dili olan Arapça, İslam dini ve kaideleri öğretilir. Çocuklar, küçük yaşta ailelerinden koparıldıkları veya kimsesiz oldukları için eski dinlerini pek bilmezler. Hırsız çocuk ilk günden itibaren hocaların gözdesi olur. Çok zeki ve yeteneklidir. En iyi Arapça bilen, iyi kılıç kullanan, ata en iyi binen hep odur. Bütün sınavları birincilikle bitirir. Ok atma sınavını da birincilikle bitirirse her alanda birinci olacaktır. Yarışı birinci bitirir. Bu başarıyı çekemeyen, yarıştan önce Hırsız’ı yeneceğini iddia eden bir arkadaşı, yarıştan sonra da onu tehdit eder. Yoğun bir ders günü, yemek molasından önce kendisini tehdit eden çocuk Hırsız’ın yakasına yapışır. Bıçağı çalınmış ve hırsızın yatağından çıkmıştır. İki arkadaşı da buna şahittir. Hocaları Hırsız’ı sorguya çeker. Sorguda, kendini satın alan adamı o günden sonra ilk defa görür. Adam sorguda hiç konuşmaz, sorgudan sonra hocalara ne düşündüklerini sorar. Hocalar, çocuğun böyle bir şey yaptığını düşünmemektedir. Ertesi gün hocalar, üç çocuğa yatağa bıçağı kendilerinin koyduğunu itiraf ettirir ve Hırsız çocuktan özür diletirler. Vezir Mustafa, yani Hırsız’ı satın alan adam, yanına gelir. Çocuğa bir isim verme kararı alır. İsmini Asım olarak belirler.

Hacip Asım ve İbrahim Cuma namazından sonra Salih’in dükkanında otururken. saraydan askerler gelir ve saraya gitmesi gerektiğini söyler. Emir’in ve vezirlerin karşısına çıktığında, durumun bir iftiradan ibaret olduğunu açıklar. Emir, tedbir amaçlı Asım’ın İbrahim’le birlikte zindana atılmasına karar verir. Suikastçı Mahmut, İbrahim’in de işin içinde olduğunu söylemiştir. Akşamüstü haber, Asım’ın evine, Mahinur’a da ulaşır. Emir, Kurtuba’da ve Mahmut’un memleketi olduğunu söylediği Mursiyye’de soruşturulma yapılmasını emreder. Mahmut’u gören, tanıyan kimse çıkmaz. Asım’ın umutları giderek tükenmektedir. Asım, zindana gireli bir ay olmuş, suçsuzluğunu ispat edecek bir gelişme olmamııştır. Karısı Mahinur her gün onu ziyarete gelir. Hacı Salih, haber almak için çırağı Mansur’u her gün sarayın etrafına yollar, fakat çocuk her seferinde eli boş döner. O gün dört gözle çırağının dönüşünü beklerken kapıda, ilim öğrenmeye Bağdat’a gittiği sırada tanıştığı mürşidi Derviş Yusuf görünür. Hacı Salih, dervişe, müritlerini bırakarak buralara gelmesinin nedenini sorar. Derviş, Batı’dan yükselen Doğu’yu görmek için geldiğini söyler. Bu sırada çırak Mansur gelir, bir gelişme yoktur. Derviş ve Hacı Salih, akşama kadar Kurtuba şehrini gezerler. Sohbetlerinin konusu daha çok Asım ve yaşadıkları olur.

O gece, Mahmut’un yanına, zindana gelen yaşlı adam, gerçekleri itiraf etmesini ister. Mahmut, gerçekleri itiraf etmeyi kabul etmez. Ertesi gece ihtiyar yine gelir. Aynı şeyi ister ve Mahmut’u öldüresiye döver. Mahmut, nöbetçilere bağırsa da sesini duyuramaz. Mahmut gerçekleri itiraf etmeyeceğini söyleyince, ihtiyar üçüncü defa gelir. Mahmut’u yine döver ama bu defa çok daha şiddetli ve acımasızdır. Derviş Yusuf, aynı gece Asım’a da uğrar ve yarın bu zindandan kurtulacağını söyler. Asım ve İbrahim, ihtiyarın nöbetçilerin geçerek zindana nasıl geldiğine bir anlam veremez. Asım bütün gece, yaşlı adamın söylediklerini düşünür. Ertesi gün Mahmut, Emir’in huzuruna çıkar. Son üç gecedir başına gelen her şeyi anlatarak adının Mahmut olmadığını ve Navarra Hristiyan Krallığı’nın bir fedaisi olduğunu itiraf eder. Hacip Mustafa’yı öldürdüğünü ve bu emri Navarra Krallığı’ndaki gizli bir örgütten aldığını söyler. Diğer bir görevi emire düzenlenen sahte suikasttır. Bu sırada sancılanır, karnını tutarak konuşmaya devam eder. Musa’nın ismini hırıltı halinde söylerken kendisinden başka kimse duymaz. Ağzından köpükler çıkar ve yere düşerek son nefesini verir. Musa, Mahmut’un

gerçekleri itiraf edeceğini duyunca, adamlarına zehirlenmesi emrini vermiştir. Hainin ismi ortaya çıkmasa da Asım’ın masumiyeti kanıtlanır ve haciplik görevine geri döner.

Salih, dükkanında günlerdir kaygı içinde dervişi beklerken, derviş ve çırağı Mansur, birlikte çıkagelir. Aynı gün öğleden sonra Asım ve İbrahim aradıkları adamı, burada görünce çok şaşırır. Derviş, Asım ve Salih’in sorularına cevap vermez, sadece olanları ve orada olduğunu doğrular. Asım, konağın bahçesinde, boş olan küçük bir evde dervişi misafir etmek ister. Mansur da kimsesi olmayan, barakada yaşayan bir çocuktur. Derviş ile beraber bu evde kalacaklardır. Derviş çömlekçilik yapacak, Mansur bu çömlekleri pazarda satacaktır. Derviş, kısa süre içinde çevresindekilere akşamları sohbet vermeye başlar. Sohbete gelenlerin sayısı her geçen gün artar. Asım, Derviş’e gönülden bağlanır.

Asım güvendiği üç askeri Fazıl, Nusret ve Faruk’u İşbiliyye, Mursiyye ve Ceyyan şehirlerine gönderir. Kurtuba’ya en uzak ve en kanlı isyanların yaşandığı bu üç şehirden isyancılar ile ilgili bilgi toplamak istemektedir. Bu sırada Emir Abdullah ölür. Oğullarından hiçbiri ülkenin bu durumunda emir olmak istemez ve emirin torunu Abdurrahmanhalifeolur.Emir Abdurrahman’ın radikalkararlaralmaktan çekinmey-en, kafasına koyduğunu yapan, dik duruşlu bir yapısı vardır. Dedesi gibi Asım’a çok güvenir. Asım’ın çocukları, derviş ve Mansur’la çok iyi anlaşır. Bahçede oldukları bir sırada Asım telaşla konağa gelir. İşbiliyye’ye gönderdiği askerlerden Fazıl, isyancıları yok etmenin tam zamanı olduğu haberini göndermiştir. Asım, yanına iki yüz kadar adam alarak yola çıkar. Bütün devlet ricali Asım’ı ve ordusunu uğurlarken vezir Musa orada değildir. Ordu, güneye doğru ilerlerken sol tarafta beş yüz metre kadar açıkta bir atlı, aynı istikamette ilerlemektedir. Ordu, şehrin kıyısına geldiğinde şehir, ölü gibi sessizdir. Durumdan şüphelenen Asım, tedbir olarak bir askeri şehre gönderir. Asker yaralı, sırtına tehditkâr bir not asılı halde geri döner. Asım, atları bırakarak askerlerle birlikte şehre girmeye karar verir. Şehrin meydanına geldiklerinde birden dört bir yandan Asım’a ve ordusuna doğru aslanlar koşmaya başlar. Panik halinden sıyrılıp oklarıyla tüm aslanları öldürmeyi başarırlar. Aslanlar öldüğünde okları da biter, çatılardan üstlerine ok yağmaya başlar. Meydana sıkıştıkları sırada Asım, dervişi görür. Sığınabilecekleri dar bir sokağı işaret etmektedir. Bu sayede kaçmayı başarırlar. Gece, yaralılar tedavi edilir ve Fazıl yanlarına gelir. Kurulan tuzaktan son anda haberi

olmuştur. Asım ve ordusundan önce bir muhbir, isyancılara haber vermiştir. Ordunun geri döneceğini düşündükleri bir zamanda, herkes uykuya daldığında, Fazıl’ın vereceği işaretle saldırıya geçeçeklerini söyler. İşaretle birlikte Asım ve ordusu, şehre inerek isyancıları gafil avlarlar. İsyancılarla birlikte Kurtuba’ya dönerler. Asım eve geldiğinde yorgundur ve derin bir uykuya dalar. Sabah Mahinur kocasını telaşla uyandırır. Çocuklar “dervişin yanına gidiyoruz.” diyerek evden çıkmışlar, fakat dervişe gitmeden ortadan kaybolmuşlardır.

Şehrin kenar mahallesinde virane bir evde Asım’ın oğulları Hasan ve Hüseyin elleri ve ağızları bağlı bir vaziyettedir. Vezir Musa, “efendim” diye hitap ettiği adama çocukları ne yapacaklarını sorar. Adam, Asım’a hediye olarak geri göndereceklerini söyler. Asım, İbrahim, Hacı Salih, Derviş Yusuf ve emirin görevlendirdiği askerler gecenin geç vakitlerine kadar çoçukları aramaya devam eder. Şehrin en dışındaki mahallelere, tehlikeli sokaklara kadar giderler. Kapılardan birini dinlerken kapı birden açılıverir. Asım şaşkındır, kapıdan vezir Musa çıkar. Asım burada, ne yaptığını sorar. Musa bir tanıdığını görmeye geldiğini söyler. Ertesi sabah Mahinur’un feryatları ile Asım gördüğü manzara karşısında dona kalır. Canından çok sevdiği oğullarının cansız bedenleri bir notla birlikte bahçedeki zeytin ağacının dallarına asılmıştır.

Kurtuba’da fitne kazanının kaynadığı bu zor zamanlarda, büyük işlerin çoğu emir Abdullah’tan sonra en yetkili isimlerden olan Vezir Mustafa’ya düşmektedir. İçi sıkıldığı zamanlarda gittiği tepeden Kurtuba’yı izlediği bir gün Asım’a vasiyet eder. Öldüğünde bu tepeye gömülmeyi arzu etmektedir. Mustafa, Asım’ı gördüğü günden beri başarılarıyla gurur duymuş, onu Mahinur’la evlendirmiş ve dostu Hacı Salih’le tanıştırarak dost olmalarını sağlamıştır.

Saraydaki toplantı sırasında, Emir Abdullah fenalaşır. Hekim, gelir gelmez Emir’in zehirlendiğini anlar. Ordu komutanı Asım, hemen saray mutfağına gider. Aşçılardan biri, emirin zehirlendiği anlaşılınca kaçmıştır. Günlerdir verdiği zehrin dozunu kaçırınca, suçu meydana çıkmıştır. Asım, kaçan aşçının peşine düşer. Aşçının gidebileceği köydeki evleri arar ve tek çocuklu bir kadının yaşadığı evden şüphelenir. Tatlı dille kandırdığı çocuk, evde saklanan babasını bulmasını sağlar. Aşçıyı saraya

götürmek ister. Aşçı, çıkan karmaşada Asım’ı yaralayınca, Asım onu öldürür. Olay, aşçının oğlunun gözü önünde gerçekleşir. Asım’ın kılıcı da çocukta kalır.

Hasan’la Hüseyin öleli üç ay olmuştur. Asım, bir sabah kapıdaki zeytin ağacını dibinden kesilmiş bulur. Ağacı, Derviş ve Mansur kesmiştir. Çünkü Mahinur ve Asım ağacı her gördüklerinde acıları tazelenmektedir.

Efendisi ve Musa, Asım’ın Derviş’e ne kadar bağlandığının ve onun desteğiyle ayakta durduğunun farkındadır. Musa, Derviş’i öldürme taraftarıyken efendisi bunun çok dikkat çekeceğini, Derviş’in icabına başka yollardan bakılması gerektiğini düşünmektedir. Musa planını yapar. Kurtuba yeni bir güne başlarken, sabah namazından çıkan kalabalık ve öfkeli bir grup, Asım’ın kapısına dayanır. Grubun önünde Ulu Camii’nin imamı Osman Efendi vardır. Asım’la Derviş, kapıya çıkar. Osman Efendi, Asım’a, Derviş’in halkın beynini bâtıl itikâtlarla doldurduğunu söyler. Birileri Derviş’le ilgili halkı kışkırtmıştır. Asım, yanına gittiğinde Hacı Salih’i telaşlı bulur. Şehir, Derviş’e atılan iftiralarla çalkalanmaktadır. İlerleyen günlerde söylentiler çığırından çıkar. Birkaç kez Derviş’i linç etme girişiminde bulunulur. Asım tedbir alsa da vaziyet Emir Abdurrahman’ın kulağına kadar gider. Emir, Asım’a güvenmekle birlikte tedbirli olunması gerektiğini düşünür. İşin aslını öğrenmek için Derviş’i zindana attırır. Derviş’i sınamak niyetindedir. Onu, altında ateş yanan kızgın bir plâka üstünde yürüterek imtihana çeker. Derviş’in yanmadan yürüdüğünü görünce dedikoduların asılsız olduğunu anlar ve onu zindandan çıkarır. Derviş, Yusuf hakkında söylenenler asılsız çıkınca, verdiği sohbetlere gelen ziyaretçilerin sayısı dört beş katına çıkar.

Asım, Kurtuba’ya geleli yirmi yıl olmuştur. Artık doğduğu topraklara dönüp, kız kardeşine verdiği sözü tutma zamanının geldiğini düşünmektedir. Kardeşini alıp Kurtuba’ya getirecektir. Mustafa, yalnız gitmemesi gerektiğini düşünüp yanına bir asker verir. Asım, asker Abdullah’la birlikte bir kervana katılıp yola çıkar. Bir öğle vakti, Asım’ın doğduğu şehre varırlar. Burası, Avrupa’nın doğusunda, Slav nüfusunun yoğun olduğu bir yerdir. Asım’ın kardeşini son kez gördüğü sokağa gelirler. Fırını bulup, hemen üstündeki evin kapısını çaldıklarında kapıyı açan olmaz. Asım, evin karşısındaki yaşlı kunduracıya kardeşini sorar. Adam, tüm hikâyeyi anlatır. Kardeşini bıraktığı fırıncı ve karısı, kızı senelerce köle gibi çalıştırıp eziyet etmiştir. Karısı öldükten sonra fırıncı,

iyice çığırından çıkmış, kıza tecavüz etmeye başlamıştır. Bir gün fırıncıyı, bütün uzuvları kesilmiş halde ölü bulurlar. Kardeşi şimdi köyün öte yakasında, genel evlerin

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 155-166)