• Sonuç bulunamadı

3.A.1.1.7 Endülüs’e Veda

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 107-114)

Endülüs’e Veda100 romanı, İspanya’da kurulu İslam devletini, taht kavgalarını

ve Endülüs’ün son kalan şehri Gırnata’da yaşanaları konu alır.

Roman girişinde Emir Malik, yanındaki silah arkadaşlarıyla Gırnata’ya doğru giderken, yolda karşılaştığı ihtiyarın son dileğine kayıtsız kalamaz. Emir Malik ve arkadaşları ile ihtiyarı son nefesini vermesi için köyüne götürür. Bütün köy yakılmış, etraf yanmış insan eti kokmaktadır. Sağ kalanlardan 12-13 yaşları arasındaki Osman, Emir Malik’e köyde, insanların ve hayvanların öldürülmesini anlatır. Osman’ın ailesi de burada katledilmiştir. Emir Malik, uzaktan Gırnata’yı seyrederken Tarık Bin Ziyad tarafından fethedilen toprakların bugünkü durumuna üzüntüsünü Osman’la paylaşır. İslam sanatının şaheserlerinden, Cennetü’l Arif Köşkü ve Elhamra Sarayı’nın muhteşem görüntüsü ve binlerce kitabın olduğu kütüphaneleriyle 800 yıldır devam eden İslâm Endülüs medeniyetini anlatırken kederlenir.

Yolculukları sırasında arkadaşı Veli ile Emir Malik, Sultan Ebu’l Hasan’ın zevk ve sâfâya düşerek memleket meselelerine önem vermemesini kınar ve çareler düşünürler. Emir Malik, Taun’dan (İspanyollardan) kaçan halkın Gırnata kentine ilerleyişlerine bakarken derin bir üzüntü içindedir. Elhamra Sarayı’na Padul Tepesi’nden askerleri ile giriş yaparak sultanı görmeye gider. Sultanın eşi Emire Ayşe tarafından vazifeye getirilen mabeyincibaşı Emir Malik’in geldiğini sultana iletir. Sultanın onu namazdan sonra kabul edeceğini öğrenince Tulaytula Hanı’na arkadaşlarının yanına döner. Hanın sahibi ihtiyar Abdüsselâm, onu görünce heyecanlanır. Onu karşılayan arkadaşları Said ve Ziyad ile Kral Ferdinand ve Kraliçe İzabella’nın düğünleri ile beraber güçlü bir düşman olacakları hakkında konuşurlar.

Saraya gelen Ferdinand ve İzabella’nın düğün daveti, Emire Ayşe’nin oğlu Ebu Abdullah Muhammed’i tahta geçirme planları ve Sadrazam Abdurrahman’ın devleti yıkmak için bir ordu hazırlattığı dedikoduları hana kadar ulaşmıştır. Handa bir köşede oturan Uzdek Çavuş, Emir Malik ve arkadaşlarının konuşmalarını dinler ve ihtiyar

hancının karşısına dikilir. Uzdek Çavuş, Abdüsselâm’ın Gırnata emiri hakkında konuştukları nedeniyle onunla tartışır. Ebul Malik’in, hancının tarafında olmasına sinirlenen çavuş, istemeden hanı terk etmek zorunda kalır. Emir Malik, annesini altı aylıkken kaybetmiş, babası da o dört yaşındayken şehit düşmüştür. Hancı, eski bir askerdir ve onu sokakta bulmuş, yanına alarak büyütmüştür. Emir Malik, handa yaşanan tartışmadan sonra Çavuş Kara Uzdek’in geri dönerek hancıyı tutuklamasından korkmaktadır.

Romanın devamında Emir Malik, Sultan Ebu’l Hasan’ın huzuruna çıkarak Navar Kralı Ferdinand ve Kastilya Kraliçesi İzabella’nın ellerinde bulunan kuvvetin derme çatma olduğunu, istenirse karşı konulabileceğini anlatır. Gırnata şehrine ulaşmasa da yakınlardaki bazı şehirler ve köylerin yakıldığını ve buna bir karşılık verilmesi gerektiğini söyler. Sultan, sarayın rahatlığını bırakmamak ve tahtını kaybetmemek için ona karşı çıkar. Oğlu Ebu Abdullah da taht sırası için fırsat kollarken, tahtı bırakmasının imkânsız olduğunu düşünmektedir. Bu konuşmalar sırasında Hacip Abdurrahman da Melik ve sultanın yanında onları dinlemektedir. Konuşmaları bittiğinde Emir Malik sultanın yanından ayrılır. Çıkan gürültüyle irkilir. Hancıbaşı Abdüsselâm ve arkadaşları Ziyad ve Said, Kara Uzdek Çavuş ile askerlerin arasında avluya getirilmiştir. Hacip Abdurrahman, Emir Malik’in gözüne girmek için tutukluların serbest bırakılmalarını emreder. Hacipin emri yerine getirilir ve olaylar Emire Ayşe ekseninde devam eder. Hacip Abdurrahman ve Ebu Abdullah, Emire Ayşe’nin huzuruna gelir ve sultanın başka bir cariye ile gönül eğlendirdiği, ondan bir evlâdı olursa tahta onu geçirilebileceği konusunda Emire Ayşe’yi uyarır. Emire Ayşe, planladığı gibi bir an önce oğlunun tahta geçmesi gerektiğine karar verir. Gırnata’daki düzen her geçen gün biraz daha bozulmakta, hırsızlık ve rüşvet yaygınlaşmaktadır. Hancıbaşı, askerlerin halka kötü davranmasının sultanın, halkın gözünden düşmesi için oynanan bir oyun olduğunu düşünmektedir. Abdüsselâm Said’le konuşurken, El Zagal’ın iyi bir savaşçı olduğunu, siyasetten anlamadığını, Ebu Abdullah’ın ise hem siyaset hem de muharebeden anlamadığını söyler. Bunun için şu an sultan Ebul Hasan’ın taht için en uygun kişi olduğunu anlatır. Malik’in hancıbaşı gibi düşünmesi Velid’i şaşırtır. Bu Velid için bir yol ayrımıdır.

Sabah olduğunda Velid’in yatağını boş gören Malik bu gidişe üzülür. Birbirlerine ayrılmamak için verdikleri yemini hatırlar. El-Zagal’ın yanına gitmek için yola çıkar.Yolculukları devam ederken Said, tepede başında Ferraro Çavuş’un olduğu altı kişilik İspanyol askerlerini görür. Çıkan çatışmada İspanyol askerleri kaçar. O sırada karşı tepeden gelen Derviş Baba ve katırı görünür. Malik, katırın yükünün ağırlığını ve katırın zayıflığını görünce dervişe tepki verir. Derviş, yükünün kitaplar olduğunu, katırın zayıflığının sorumlusunun İspanyol askerleri olduğunu, onların hayvanlar için bile beslenecekleri bir yer bırakmadıkları cevabını verir. Derviş katırın yükünden bir kitap alır ve Malik’e uzatır. Bu kitabı, değerini bilecek birine vermek istediğini ve Malik’in bunun için en uygun kişi olduğunu söyler. Kitap, Endülüs tarihini tüm gerçekliğiyle anlatmaktaır. Derviş, artık ayrılma zamanının geldiğini söyleyerek vedalaşır.

Romanda yeni bir bölüme geçilirken, Emir Melik’in, Derviş Baba’dan aldığı kitaptan okuduğu bir hikâyeye yer verilir. Eykilin şehri Tumert’in oğlu Muhammed’in sabah ezanı okumasıyla güne uyanır. Halk, ezanı okuyanı, onun manevîyâtını merak eder ve onu tanımak ister. Eykilin şehri, Muhammed’in kendilerine şeyhlik yapmasını ister. Şeyh Muhammed’in ünü kısa zamanda yayılır. Adına bir cami inşa edilir. Şeyh Muhammed, kendine biat etmeyenleri kâfir ilan ederek kendi sancağı altında toplanmaları gerektiğini söyler. Tüm konuşmalarında saltanatı kötülemeye başlar. Endülüs Müslümanları arasında ilk büyük tefrika böylece başlar. Endülüs meliki Ali bin Yusuf ile giriştikleri savaşlarda mağlup olur. Müslümanlar bölünmeye başlar. İç karışıklıkları fırsat bilen zamanın kralı Alfonso, hücuma geçmiş yakıp yıkarak ilerlemektedir. Tumert’in oğlu Muhammed Mehdi, 519 senesi sonlarında vefat eder. Yerine geçen Abdülmumin, korkunç bir katliam başlatır ve devlet parçalanmaya başlar. Kral Ferdinand ve Kral Cokom etrafı yağmalayarak ilerlemeye devam eder. Kral Ferdinand 526 senesinde Müslümanlara ait İslâm medeniyetine beşiklik yapmış Kurtuba’yı savaşmadan teslim alır. Şehir yağmalanır ve halka eziyetler yapılır. Camiler kiliseye dönüştürülür.

Romanda olay akışına tekrar dönüldüğünde Ebu’l Hasan’ın gece gördüğü rüyanın etkisindedir. Sabah namazına geç gitmeyi âdet edinen emir, o gün hiç camiye gitmez. Başimamı, rüyasını yorumlamak için saraya çağırtır. Rüyasını anlatırken, kötü

haberler duyacağından endişelenerek rüyanın tamamını anlatmaz. Sarayda oğlu dâhil herkesten, kendisini öldürecekleri endişesiyle korkmaktadır. Tek güvenebileceği kişinin Emir Malik olduğuna karar verir. Muhafız komutanı yanına çağırtarak oğlu Ebu Abdullah’ı Elbadain şehrine götürüp zindana atmasını ve Ebul Malik’i Elhamra’ya getirmesini emreder.

Yeni bölümde Kont Fernan, Kraliçe İzabel ve Kral Ferdinand için bir eğlence düzenler. İzabella’nın hususi papazı Kardinal Fernando da davet edilir. Emir Malik ve arkadaşları, köylü kılığına girerek şatoya sızma kararı alırlar. Kral ve kraliçeyi kaçırmak, esir etmek düşüncesindedirler. Şato, irili ufaklı on iki kuleden oluşmaktadır. Nöbetçi askerlerle giriştikleri arbede sonrasında Gırnata askerlerinden Ahmed Selim ve adamları şato önüne gelmiş, kapının açılmasını beklemektedir. Emir Malik ve Said, sonunda kapıyı açarak köprüyü indirir. İspanyol askerleri sayıca oldukça kalabalıktır. Emir Malik ve arkadaşları geri çekilmek zorunda kalırlar. Buna çok üzülen Malik ve Selim, El-Zagal’ın yanına geri döner.

Romanın bir sonraki bölümünde Emire Ayşe, Hacip Abdurrahman’ı huzuruna çağırır. Oğlunu kurtararak, kaleye vali olması için bir emirnâme göndermesini ve Ebul Malik ile arkadaşlarının yakalanmasını ister. Bunu öğrenen Ebu’l Hasan, El Zağal’ın askerlerinin şatoyu basma hikâyelerinin, halkın ona karşı güvenini sarsmış olduğunu düşünür. Karısı ve oğlu aleyhinde bir şey yapmamaya karar verir. Halkın gözünde eski yerini alabilmek için bir sefer hazırlığı yapar. Divânın toplanmasını emreder. Toplantı sonunda, İspanyolların eline geçen Kont Kalesi’nin kurtarılmasına karar verilir. Bir Sabah, Gırnata ordusu tekbir sesleri ile yola çıkar. El-Zagal, Malik ve adamlarını, orduları birleştirme teklifi ile sultan Hasan’a gönderir. Emir Malik ve arkadaşları Gırnata yolunun üstündeki köprünün yok olduğunu görünce Tuleytula Hanı’nda dinlenme kararı alırlar.Yola devam etmeye kalktıklarında bir ok yağmuruna tutulurlar. Hacip Abdurrahman’ın emriyle Gırnata’ya girişleri engellenir. Üç arkadaş yollarını en yakın köye çevirirler. Emir, Melik El-Talha köyündeki süt annesini ziyaret eder. Süt annesinden Ebu Abdullah’ın özgür kaldığını ve saltanatı ele geçirmek için şehre gireceğini, Ebu’l Hasan’ın ise şehirde olmadığını öğrenir. Ebu’l Hasan’ın yanına giderek, olan biteni anlatma kararıyla yola çıkarlar.

Roman, Kraliçe İzabella’nın Kristof Kolomb’u İspanyol Meclisi’ne kabul etmesi ile devam eder. Kolomb, dünyanın keşfedilmemiş yerlerine gitmek üzere destek ister. Kral Ferdinand’ın şu an bunun için ayıracak hazine geliri olmadığı için itiraz eder. Gırnata sokaklarında ise tellallar Ebu Abdullah’ın yeni sultanlığını haber vermektedir. Tuleytula hanının sahibi Abdüsselâm, bunun Gırnata’nın sonunu hazırlayacağı düşüncelere dalmışken, kapı yumruklanır. Karşısında Uzdek Çavuş, “Yakalayın vatan hainini.” diye haykırır. Abdusselâm bu sözden çok üzülür ve Uzdek Çavuş’u bir tokatla yere devirir. Uzdek Çavuş’u yerinde göremeyen askerler, hanı terk eder. Malik, Ebu’l Hasan’ı yanına gider ve olanları anlatır. Kont Kalesi’nin kuşatması yarım bırakılarak Gırnata’ya geri dönülür. Fakat bütün kapılar kapanır, yeni emrin emri ile içeri kimse alınmaz.

Romanın devamında Kral Ferdinand, İngiltere ve Fransa elçilerini kabul eder. İngiltere kralının mektubunu getiren elçi, İspanyol gemilerinin İngiliz sularına girmemesi için söz alır. Fransız büyükelçisi, Kral Ferdinand’ın, üç defa Fransız kralını kandırdığını, bir daha olursa iki ülke arasındaki ilişkilerin kopacağı konusunu nasıl ileteceğini düşünür. Elçi Ferdinand’ın kendisini sakin karşılaması ile rahatlar. Bu sırada Elhamra Sarayı’nda Sultan Ebu Abdullah ve Emire Ayşe meclisi toplar. Meclis üyelerinin annesinden rahatsızlığını bilen Ebu Abdullah, annesinin saraydan uzaklaşmasını istemektedir. Meclisin tatile girdiğini söylediğinde, seksen yaşlarında- ki İmam Nasır “Böyle bir şey olmaz.” diye bağırır. Emire Ayşe, bir gerginlik yaşanmaması için konuşmak istese de gelen ters cevapla susar. Fakat ihtiyarlar, kadının mecliste yeri olmadığını söyleyerek gitmesini ister. Çaresizce meclisi terk eder. Bu sırada Kral Ferdinand’ın elçileri gelir. Elçinin Ebu Abdullah’ı öven sözleri üzerine, Abdullah’ın elçiye kollarını açarak sarılmak istemesi tepki toplar. İmam Nasr’ın meclisi terk etmesi ile diğer azalar da divanı terk eder. Halk, bundan haber alınca sarayın önüne kadar gelerek “İmamımızı isteriz” nidâlarına başlar. Ebu Abdullah, Hacip Abdullah’ı bilgi almak için yanına çağırır. Hacip, sarayın önünde toplanan halka, İmam Nasr’ın yanlışlıkla tevkif edildiğini, sultanın haberi olmadığını söylese de halk ikna olmaz. İmam Nasr’ın gelir ve halka evlerine gitmesini söyler.

Roman, yeni bölüme Hicri 888 baharında Tuleytula Hanı’na gelen Emir Malik’i, Abdüsselâm Ağa’nın karşılaması ile başlar. Emir Malik, Ebu’l Hasan ile Ez-

Zagal’ın ordularının birleşerek Kastilya ordularını dağıttığı haberini verir. Diğer yandan halk Ebu Abdullah’ın, Kral Ferdinand’a dostça yaklaşmasından rahatsız olmaktadır. Bu sebeple halk meydana yürür ve İspanya Kralı ile olan samimiyeti istemediğini haykırır. Halk savaşmak istese de, Ebu Abdullah savaşırsa, tahtını kaybedeceğinden korkar. Ebu Abdullah, halkın baskılarına dayanamaz ve Lukna Kalesi’ne muhasara kararı alır. Lukna Kalesi’nde, muhasara büyük bir yenilgiyle sonuçlanır ve Ebu Abdullah düşmana esir olur. Abdüsselam Ağa, bu haberi Ebu’l Hasan’a vermek için yanına gider. Ebu’l Hasan, tahtını geri alacağına sevinse de Emire Ayşe’nin oğlunu kurtarmak için başka planları vardır. Emire, Kraliçe İzabella’ya oğlunu yeniden tahta oturtmasına karşılık Kastilya himayesine gireceğini ve vergi ödeyeceğini söyler ve ondan yardım ister. Bu sırada Ulu Cami’de İmam Nasr, hutbede Ez-Zagal’ın sultan olmasını istediğini, Ebu’l Hasan’ın kardeşi Zagal için tahttan feragat ettiğini halka duyurur. Ez-Zagal’ın tahta çıkmasından sonra, Ebu Abdullah’ın Kral Ferdinand’ın yanında olmasından çekinen Emir Malik, Ziyad ve Said ile güçlerini birleştirme kararı alır. Ferdinand’ın kuvvetlerine baskın yapma kararlarını Sultan Ez- Zagal’a iletirler. Ez-Zagal, yeğeni Yahya Hoca’nın Kraliçe İzabella tarafına geçtiğini, bu yüzden Ebu Abdullah’ı yanına çekmek için gerekirse tahttan vazgeçmeye hazır olduğunu söyler.

Diğer bölüme geçildiğinde, Ez-Zagal’ın sağ kolu olan Ahmed Selim, Elhamra Sarayı için söylenen efsaneyi hatırlar. Saray yapılırken bir papazın taşların arasına koyduğu büyü ile saraya kim sultan olursa tembelleşeceği konusundaki rivayetlerin şimdi Ez-Zagal’da gerçekleştiğini düşünür. Ahmed Selim, bu düşüncelere dalmışken, hızla gelen atlı süvari, Emir Malik’in Ferdinand ve İzabella’nın ordusuna karşı sultandan destek istediğini, yoksa ordunun Gırnata’yı almak üzere geleceğini haber verir. Atlı süvari Rahip Fernando’nun girdiği Müslüman köylerinde camileri tahvil ederek görevlileri Katolikleştirdiğini, kızlarını adamların arasında taksim ettiğini söyler. Ez-Zagal, Ebu Abdullah’a güçlerini birleştirmek için haber yollar. Gelen cevap yarına kadar beklemeleridir. Kral Ferdinand’ın ordusu Vales şehrini kuşatır. Ez- Zagal, geç de olsa taarruza geçer. Kral Ferdinand, Ebu Abdullah’a Gırnata tahtına rakipsiz oturma teklifi gönderir. Amacı Ez-Zağal’ı arkadan vurmakdır. İstediği gibi olur ve Ez- Zagal, büyük zayiâtla Gırnata’ya döner. Vales Kalesi, birkaç gün sonra İspanyollara

teslim olur. Vales Malaga’nın anahtarı demektir. Ebu Abdullah’ın ordusu Gırnata’ya ulaşır. Ez-Zagal, çaresizce Kadis’e geri dönme kararı verir.

Ebu Abdullah, Elhamra’ya yerleşir, halkın artık ümidi kalmamıştır. Emir Malik, Ahmed Selim ve Vales Kalesi muhafızı Rıdvan, halkı birleştirmeye çalışır. Malaga’yı asla Ferdinand’a teslim etmemek niyetindedirler. Kral Ferdinand, halkın birleşmesine karşın hileli bir yol ile Ahmed Selim ve Ebu Malik’in arasına nifak tohumları ekmek için bir kumpas düzenler ama başarılı olamaz. Vali İbni Musa başkanlığında yapılan gizli toplantıda, Osmanlı Padişahı Sultan Beyazıd’dan yardım istenmesine karar verilir. Beyazıd, Cem Sultan’ın yabancı devletlerden destek alarak tahtı tehdit etmesi yüzünden yardım gönderemez. Divân içinde teslim olma teklifleri konuşulmaya başlar. Ferdinand’ın planı içinde, nifak tohumları ekmek ve herkesi birbirine kırdırmak vardır. Emir Malik beklemektense düşman karargâhına ani bir baskın yapılması için yüz atlıyla bir gece yola çıkar. Baskının farkına bile varamayan Ferdinand’ın ordusunun çadırlarını yakarak hızlıca geri dönerler. Bu başarı bile halkın yeniden toplanmasına yeter. Bir sabah Ferdinand’ın elçisi, Vali İbni Musa’ya Malaga’nın sessizce teslimini talep etmek için huzura çıkar. İbni Musa’nın cevabı “Defol” olur. Ertesi gün Malaga, hem denizden hem karadan kuşatılır. Ez-Zagal’dan gelecek yardımı beklerken Abdullah’ın ordusu, Ez-Zagal’ın yolunu keser ve ordu dağılır. Çareler tükenmiş, Malaga düşmüştür. Ferdinand’ın şehre girmesiyle camiler kiliseye çevrilir, İslâmî bütün kitaplar yakılır. Kral ve Kraliçe’yi ilk tebrik eden, Gırnata Sultanı Ebu Abdullah olur.

Romanın sonlarına doğru, El Beyza şehrinde iki süvari Şeyh Hasan’ın konağına doğru ilerlemektedir. Şeyh Hasan, Ez-Zagal’ın yeğenidir. Yeni gelen haberler, Ferdinand’ın on üç bin süvari, elli bin piyade ile yola çıktığıdır. Şeyh Hasan’ın en yakın adamı Seyyid Yahya ona ihanet ederek, halkı teslim olmaları konusunda kışkırtır. Ahmed Selim, Ez-Zagal’ın Kral Ferdinand ile işbirliği yaptığını duyar ve bunu kabul etmek istemez. Gırnata’da teslim olma önerileri, divânda daha fazla taraftar bulmaya başlamıştır. İbni Musa, çaresizce divândan çıkacak kararı bekler. Gırnata’nın ölümünü görmemek için atına binip düşman askerlerinin içine saldırır. Beş kişiyi devirdikten sonra yaralanır ve atından düşer.

Romanın son bölümünde Gırnata’nın İspanyollara teslimi anlatılır. Ebu Abdullah kendi elleriyle Kral ve Kraliçe’ye Gırnata’nın anahtarını teslim eder. Verilen sözlerin tutulacağına inanmıştır ama öyle olmaz. Halkın figânının sağır kulaklara ulaşmaya başlaması ile bütün malını İspanya kralına satar ve Fas’a gitmek için hazırlıklara başlar. Artık Gırnata’nın bir sultanı yoktur. Ebu Abdullah, son kez Padul Tepesi’nden ah ederek Gırnata’ya bakarak ağlar. Yaptığı hatalardan pişmanlık duysada artık herşey için geç kalmıştır. Bu tepenin adı daha sonra “Arab’ın ah ettiği tepe” olarak anılır.

Belgede Türk romanında Endülüs (sayfa 107-114)