• Sonuç bulunamadı

Türk romanında Endülüs

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk romanında Endülüs"

Copied!
512
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DOKTORA TEZİ

TÜRK ROMANINDA ENDÜLÜS

AHMED ABDELHALİEM AHMED İSMAİEL

1158202241

TEZ DANIŞMANI

DR.ÖĞR.ÜYESİ ÖZCAN AYGÜN

(2)
(3)

https://tez.yok.gov.tr/UlusalTezMerkez /tezFormYazd r.jsp?s ra=0 1/1

TEZ VERİ GİRİŞ FORMU Referans No 10245318

Yazar Adı / Soyadı AHMED ABDELHALIEM AHMED ISMAIEL T.C.Kimlik No 99568307164

Telefon 5434069055

E-Posta mo.ismaeil1998@gmail.com Tezin Dili Türkçe

Tezin Özgün Adı Türk Romanında Endülüs Tezin Tercümesi Andalusia in the Turkish novel

Konu Türk Dili ve Edebiyatı = Turkish Language and Literature Üniversite Trakya Üniversitesi

Enstitü / Hastane Sosyal Bilimler Enstitüsü

Anabilim Dalı Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Bilim Dalı

Tez Türü Doktora Yılı 2019 Sayfa 512

Tez Danışmanları DR. ÖĞR. ÜYESİ ÖZCAN AYGÜN Dizin Terimleri

Önerilen Dizin Terimleri

24.04.2019 İmza:...

(4)

Tezin Adı: Türk Romanında Endülüs

Hazırlayan: Ahmed Abdelhaliem Ahmed Ismaiel

ÖZET

İslam orduları tarafından Endülüs’ün fethi ile başlayan ve yıkılışına kadar yaşanan olaylar ilmî ve edebi yönden araştırmalara konu olmuştur. Endülüs medeniyeti ve eserleri tarih kitaplarında ve edebi eserlerde yerini almıştır. Endülüs alimleri ve bilim adamlarının insalığa bıraktığı, çalışmalar, kültür eserleri her zaman merak unsuru olmuştur.

Türk edebiyatında Endülüs, ilk olarak Tanzimat dönemi eserlerinde konu olarak işlenmeye başlamıştır. Türk edebiyatçılar tarafından Endülüs imajının tema olarak işlendiği romanlar genel olarak, Endülüsün fethi ve yıkılışını anlatmaktadır. Türk romanında Endülüs imajı araştırmamızda, romanların edebi incelemeleri ve gerçek tarih ile benzerliklerini konu başlıkları ile belirtirmiştir.

Anahtar Kelimeler: Endülüs, Türk Edebiyatı, Türk Romanı, Fetih,

(5)

Name of the Thesis: Andalusia in the Turkish Novel

Prepared by: Ahmed Abdelhaliem Ahmed Ismaiel

ABSTRACT

Andalusia trough its concuqest to its fall been a topic for bunch of scientific and literary resarches. Andalusia had its places in historic and literary books. By its history, culture, scientist and their inventions, Andalua always been an interesting topic for people all around the world.

In Turkish literary, Andalucia first appeared at tanzimat period. In Turkish literary Andalusia been in their novels by its fall and conquest. Novels, analysed by comparing historic sources, articles and thesis.

Key Words: Andalucia, Turkish Literature, Turkish Novels, civilization,

(6)

ÖN SÖZ

711 yılında Mûsa bin Nusayr’ın emrindeki Târık bin Ziyad’ın İspanya’ya girişiyle hayat bulan Endülüs medeniyeti, birçok âlim ve ileri görüşlü devlet adamı yetiştirerek, dünya tarihinde önemli ve diğer uygarlıkları etkileyici bir rol oynamıştır. İlim, kültür, medeniyet, bayındırlık gibi nice alanlarda ortaya koydukları ürünler, insanlık tarihine önemli izler bırakmıştır.

Dilin ve edebiyatın kültür aktarımı üzerindeki etkisi düşünülecek olursa, dünya tarihi üzerinde bu denli kalıcı eserler bırakabilmiş bu yüksek medeniyetin çeşitli ülke literatürlerinde de izlerini bulmak mümkündür.

Bu çalışmada, Türk Edebiyatı’nda Endülüs konulu romanlar incelenerek, Endülüs tarihinin Türk Edebiyatı’nda ne derece ve nasıl ele alındığı, ele alındığı şekliyle tarihî gerçekliklerle örtüşüp örtüşmediği incelenmeye çalışılmıştır. Bu minvalde Endülüs konulu Türk romanları okunup incelendikten sonra çeşitli tarih kaynaklarına, makalelere başvurulmuş ve romanlarda geçen tarihî olayların ve kişilerin gerçekliğe uygunluğu tespit edilmeye çalışılmıştır.

Tezin başlangıcında, “Türk Romanında Endülüs” incelemesinde Zuhuri Danışman, Endülüs’te İslâm Cengâverleri, Gırnata’nın Son Günleri; Ahmet Baydar, Endülüslü Zidyâr; Ahmet Dağ, Kitâb-ı Endülüs; Ahmet Yılmaz Boyunağa, Endülüs Şahini, Efsane Komutan Tarık bin Ziyad; Beyazıt Akman, Son Seferad ; Ben Kevan, Endülüs Güneşi Ziryab; Hakan Metin, Endülüs’te Altın Çağ; İsmail Toraman, Endülüs’te Hazan; İskender Pala, Efsane; Kemalettin Çalık, Pîrî Reis Endülüs Seferi; Enis Temizel, Piri Reis Endülüs Macerası ; Muhsin Kadıoğlu, Nar Ülkesi; Mehtap Abdi, Endülüs’te Aşk; Mine Sultan Ünver, Sebastian Knight/ Bir Endülüs Hikayesi; Mine Sultan Ünver, Hilalin İki Ucu; Yavuz Bahadıroğlu, Endülüs’e Veda; Sadık Yalsızuçanlar, Gezgin ; Serdar Özkan, Rumi’nin Kitabı adlı romanlar incelenmiştir.

Giriş kısmında, adı geçen romanların vak’a örgüleri verilmiş, ikinci kısımda romanlar şekil açısından değerlendirilmiştir. Şekil açısından incelemede romanlar-daki şahıslar, mekânlar, zaman, dil anlatım özellikleri ve tematik yapılar üzerinde durulmuştur.

(7)

Muhteva açısından incelemede ise Endülüs’ün fetih, yönetim ve çöküş dönemi tarihî özellikleri üzerinden bir sınıflandırmaya gidilmiş ve bahsi geçen tarih dönemlerine dair romanlarda yer alan özellikler tasnif edilmiştir.

Araştırmanın bundan sonraki kısmında Endülüs tarihi üzerine yazılmış yerli ve yabancı çeşitli tarih kitapları, makaleler ve tez çalışmaları incelenmiştir. Endül-üs’le ilgili romanlarda yer alan tarihî olayların ve kişilerin bu kaynaklarla karşılaştır-maları yapılmıştır.

“Sonuç” kısmında, çalışmanın önceki bölümlerinde yapılan inceleme ve değerlendirmeler göz önüne alınarak bir değerlendirme yapılmıştır.

Çalışmanın son kısmında kullanılan kaynaklar alfabetik bir sıralama ile “Kaynakça” adı altında verilmiştir.

Çalışmalarım sırasında bana fikirleri ile ışık tutan, tezim konusunda manevî hiçbir desteğini eksik etmeyen danışmanım Dr.Öğr.Üyesi. Özcan Aygün ve her zaman yanımda olan Prof.Dr.Yüksel Topaloğlu’na en içten dileklerimle teşekkür ederim. Allah’ın izni ile tezim süresince bana maddî ve manevî desteğini esirgemeyen bana Allah’ın lütfü olan aileme, en başta anneme sonsuz teşekkürlerimi bir borç bilirim.

(8)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... I ABSTRACT ... II ÖN SÖZ ... III İÇİNDEKİLER ... V GİRİŞ ...X BİRİNCİ BÖLÜM

1.A.1 ENDÜLÜS TARİHİ ... 1

1.A.1.1 Fetih Öncesi İspanya ... 3

1.A.1.2 Fetih Dönemi ... 4

1.A.1.3 Valiler Dönemi ... 8

1.A.1.4 Endülüs Emevileri Dönemi ... 9

1.A.1.5 Mülüküt-Tavaif Dönemi ... 11

1.A.1.6 Murâbıtlar Dönemi ... 12

1.A.1.7 Muvahhidler Dönemi ... 14

1.A.1.8 Gırnata Emirliği Dönemi... 16

İKİNCİ BÖLÜM 2.A.1 TÜRK EDEBİYATINDA ENDÜLÜS ... 20

2.A.1.1 Tanzimat Öncesi ... 22

2.A.1.2 Tanzimat Dönemi ... 26

2.A.1.3 Tanzimat Sonrası ... 33

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 3.A. TÜRK ROMANINDA ENDÜLÜS BİÇİMSEL YAPI ANALİZİ ... 39

3.A.1. ROMANLARIN ŞEKİL BAKIMINDAN İNCELENMESİ ... 39

(9)

3.A.1.1.1 Endülüs’te İslâm Cengâveri ... 43

3.A.1.1.2 Grenata’nın Son Günleri ... 51

3.A.1.1.3 Endülüs Şahini ... 57

3.A.1.1.4 Endülüslü Zidyâr ... 63

3.A.1.1.5 Gezgin ... 70

3.A.1.1.6 Bir Endülüs Hikâyesi ... 78

3.A.1.1.7 Endülüs’e Veda ... 93

3.A.1.1.8 Son Sefarad ... 100

3.A.1.1.9 Hilalin İki Ucu ... 108

3.A.1.1.10 Endülüs Güneşi Ziryab ... 121

3.A.1.1.11 Efsane ... 128

3.A.1.1.12 Endülüs’te Hazan ... 141

3.A.1.1.13 Rumî’nin Kitabı ... 152

3.A.1.1.14 Efsane Komutan Tarık Bin Ziyad ... 158

3.A.1.1.15 Pîrî Reis Endülüs Seferi ... 164

3.A.1.1.16 Endülüs’te Altın Çağ ... 167

3.A.1.1.17 Kitab-ı Endülüs ... 173

3.A.1.1.18 Pîrî Reis Endülüs Macerası ... 179

3.A.1.1.19 Endülüs’te Aşk ... 182

3.A.1.1.20 Nar Ülkesi ... 189

3.A.1.2 ROMANLARDA KİŞİLER ... 209

3.A.1.3 ROMANLARDA MEKAN ... 233

3.A.1.4 ROMANLARDA ZAMAN ... 252

3.A.1.5 ROMANLARDA DİL ve ANLATIM ... 266

3.A.1.6 ROMANLARDA TEMATİK YAPI ... 296

3.A.2. ROMANLARIN MUHTEVA BAKIMINDAN İNCELENMESİ 3.A.2.1. FETİH ... 313

(10)

3.A.2.1.2 Cebelitarık Kayalıkları ... 318

3.A.2.1.3 Tarık bin Ziyad’ın Gemileri Yakması ... 319

3.A.2.1.4 Şezune Savaşı ... 321

3.A.2.1.5 Kral Rodrik’in Öldürülmesi ... 323

3.A.2.1.6 Fetih Edilen Yerlerde Adil ve İnsancıl Tutum ... 325

3.A.2.1.7 Musa bin Nusayr’ın Tarık bin Ziyad’a Dur EmriVermesi ... 328

3.A.2.1.8 Tarık bin Ziyad ve Musa bin Nusayr’ın İspanya’da Karşılaşmaları 329 3.A.2.1.9 H.Z Süleyman Sofrası ... 332

3.A.2.1.10 Musa BİNNusayr ve Tarık bin Ziyad’ın Şam’a Çağrılması ... 333

3.A.2.1.11 Abdülaziz’in Tudmir’i Fethetmesi ... 338

3.A.2.1.12 Abdülaziz - İlona Evliliği ... 339

3.A.2.1.13 Abdulaziz’in Öldürülmesi ... 340

3.A.2.1.14 Sarakusta Halkından İstenen Kan Parası ... 342

3.A.2.1.15 Endülüs Emevi Devletinin Kuruluşu ... 343

3.A.2.1.16 Hristiyan Fedaileri Hareketi ... 344

3.A.2.1 17 Gırnata Devleti’nin Kuruluşu ... 346

3.A.2.1.18 Arap ve Berberî Askerlerden Kurulan Fetih Orduları... 349

3.A.2.2 MEDENİYET VE YÖNETİM ... 351

3.A.2.2.1 Mimarî Yapılar ... 351

3.A.2.2.2 Kurtuba Camii ... 351

3.A.2.2.3 Medinet’üz Zehra ... 353

3.A.2.2.4 Elhamra Sarayı ... 355

3.A.2.2.5 Cennet-ül Arif Köşkü ... 359

3.A.2.2.6 Aslanlı Avlu ... 360

3.A.2.2.7 Kütüphaneler ve Kitaplar ... 361

3.A.2.2.8 Üniversiteler ve Okullar ... 364

3.A.2.2.9 Endülüs’te Dini ve Etnik Unsurlar ... 368

(11)

3.A.2.2.11 Şehirler ve Şehir Yaşamları ... 374

3.A.2.2.12 Kurtuba ... 379

3.A.2.2.13 Ev, Aile, Kadın ... 380

3.A.2.2.14 Temizlik Anlayışı ve Hamamlar ... 382

3.A.2.2.15 Giyim- Kuşam ... 383

3.A.2.2.16 Mutfak Kültürü... 384

3.A.2.2.17 Oyun, Eğlence ve Örfî Şenlikler ... 386

3.A.2.2.18 Endülüs’te İbadet Hayatı ... 387

3.A.2.2.19 Musîkî ... 389

3.A.2.2.20 Askerî İdare ... 392

3.A.2.2.21 Devlet İdaresi ... 395

3.A.2.2.22 Dil ... 398

3.A.2.2.23 Üretim-Ticaret Hayatı ... 400

3.A.2.2.24 Çarşı ve Pazarlar ... 403

3.A.2.2.25 Köle Ticareti ... 404

3.A.2.2.26 İstinsah-Müstensih ... 406

3.A.2.2.27 Buluşlar ... 407

3.A.2.2.28 Endülüslü Alimler ... 412

3.A.2.2.29 Endülüs’te Medeniyetin Geliştirilmesi İçin İlim ve Sanata Verilen Önem ... 422

3.A.2.2.30 Endülüs’teki Adil Yönetim ... 424

3.A.2.2.31 Tercüme Faaliyetleri ... 426

3.A.2.3 ÇÖKÜŞ ... 427

3.A.2.3.1 Emirlerin Zevk ve Eğlence Düşkünlüğü ... 428

3.A.2.3.2 Emirler Arasındaki Taht Kavgaları ... 430

3.A.2.3.3 Çöküşte Kadınların Rolü ... 433

3.A.2.3.4 Endülüs’ün Tahrip Edilmesi ... 436

(12)

3.A.2.3.6 Kitap Hırsızlığı ... 443

3.A.2.3.7 Engizisyon Mahkemeleri ... 443

3.A.2.3.8 Engizisyon Uygulamaları ... 446

3.A.2.3.9 İnsanlara Yapılan İşkenceler ... 447

3.A.2.3.10 Asimilasyon Çalışmaları ... 451

3.A.2.3.11 Reconquista ... 457

3.A.2.3.12 Müdeccenler ve Moriskolar ... 459

3.A.2.3.13 Gırnata’nın Teslimi ... 462

3.A.2.3.14 Padul Tepesi ... 467

3.A.2.3.15 Osmanlı Devleti’nden Yardım İstenmesi ... 470

3.A.2.3.16 Kemal Reis ve Barbaros Hayreddin Paşa’nın Endülüs Seferleri ... 477

3.A.2.3.17 Paryalaşma ... 483

SONUÇ ... 485

EKLER ... 487

(13)

GİRİŞ

Bu çalışmanın amacı, Yeni Türk Edebiyatı alanında çağdaş dönemin başlangıcından günümüze kadar, Endülüs hakkında yazılan romanları ele alarak, bu romanlarda Endülüs imajını edebî ve tarihî yönden incelemektir. Endülüs, 711 yılında İslâm orduları tarafından fethedilerek, sekiz asır boyunca varlığını devam ettirmiştir. İleri medeniyetiyle dünya tarihinde derin izler bırakan Endülüs, çöküş sürecinde de tüm dünyaya ders olabilecek badirelerden geçmiştir. Çalkantılı tarihine rağmen varlığı süresince ilim sahasında ortaya koyduğu yenilikler ve buluşlar günümüz toplumlarının ilerleyişine katkı sağlamıştır. Bu topraklarda yetişen âlimlerin dinî ve felsefî fikirleri, dünya üzerinde Anadolu’dan Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafya-da etkili olmuştur.

Türk edebiyatında, Endülüs konulu tiyatrolar ve şiirler hakkında çalışmalar olmakla beraber, roman alanında yeterince çalışma yapılmamıştır. Ziya Paşa’nın Viardot’tan çevirdiği Endülüs Tarihi eseriyle Türk edebiyatında ele alınmaya başlanan Endülüs, bu çalışmadan sonra tiyatro eserlerinde ve şiirlerde yer bulmuştur. Osmanlı Devleti’nin siyasî çalkantılar yaşamakta olduğu Tanzimat döneminde özel-likle tiyatro eserlerinde, Endülüs’ün çöküşü canlandırılmış, bu sayede Türk toplumu-na Endülüs örneği gösterilerek ders çıkarmalarını sağlamak amaçlanmıştır. Dönemde tiyatrodaki bu alâkaya rağmen roman sahasında Endülüs’ün ilgi görmediği görülür. Türk romanı, birçok tarihî araştırmanın konusu olan Endülüs’ü, Cumhuriyet sonrası dönemde, Zuhuri Danışman ile tanımıştır. Türk edebiyatında ilk ütopik roman olarak kabul edilen Darülrahat Müslümanları, İsmail Gaspıralı’nın Endülüs’ü konu alan eseridir. Taşkentli olan İsmail Gaspıralı, Endülüs’e hiç gitmemesine rağmen, Müslü-man Türkleri cesaretlendirmek amacıyla, Endülüs’ün hikâyesini kaleme alır. Tarihte ütopik denebilecek özelliklere sahip bir medeniyet oluşturmayı başaran Endülüs’ün, Türk edebiyatının ilk ütopik romanına kaynak olması manidârdır. Safiye Erol, Ciğerdelen romanında kendini tanıttığı kısımlarda Endülüs’ün ileri medeniyet seviyesinden bahseder.

Araştırmamızın ilk kısmında, Endülüs’ün tarihi hakkında genel bir bilgi verdikten sonra Türk edebiyatındaki yansımalarını belirlemeye çalışacağız. Türk

(14)

edebiyatında Endülüs’ü konu alan edebiyatçılar ve eserleri bu bölümde ele alınacak-tır. Ardından Türk edebiyatında Endülüsle ilgili romanların, olay örgüsü, kişiler, zaman, mekân, dil anlatım ve tema özelliklerini roman tahlili yöntemiyle incelen-ecektir.

Araştırmamızın ikinci kısmında Endülüs konulu Türk romanlarında Endülüs tarihi ve medeniyetinin işleniş şekli üzerinde durulacaktır. Romanlardaki Endülüs imajı ile gerçek Endülüs tarihi arasında karşılaştırmalar yapılarak değinilen ana konular belirlenecektir. Bu karşılaştırmada Endülüs, siyasî olayları ve medeniyeti, fetih, yönetim, çöküş başlıkları altında incelenecektir. Bu araştırma, edebî türler bakımından sadece romanı kapsayacak; hikâye, şiir, tiyatro gibi türler çalışmanın dışında tutulacaktır. Çalışmamız sırasında Endülüs tarihiyle ilgili yerli ve yabancı tarihî eserleri, roman tahlili hakkında kaleme alınmış eser ve yazıları, makaleleri ve tez çalışmarını inceleyeceğiz.

Bu çalışmanın ileride yalnızca Türkoloji sahasında değil başka sahalardan araştırmacıların da faydalanabileceği nitelikli bir çalışma olması onlara yol açması, yeni fikirler vermesi en büyük dileğimdir.

(15)

I. BÖLÜM

1.A.1. Endülüs Tarihi

Endülüs İslam medeniyeti, 711’deki fethinden 1492’deki çöküşüne kadar bir-çok araştırmanın konusu olmuştur. İslam ordusu İspanya’nın fethinde mucize dene-bilecek bir başarıya imza atmıştır. Bu topraklarda en görkemli ve muasır medeniyeti kurmayı başarmışlardır. Endülüs medeniyeti, düşmanlarının tüm müdahalelerine ve entrikalarına rağmen yaklaşık sekiz asır hayatta kalmayı başarmıştır. Endülüs’te kurulan, ütopik denebilecek bu medeniyet, insanlığa kültürel, bilimsel eserler ve reformları miras bırakır. Çağdaş dünyada bir masal ülkesini çağrıştıran Endülüs bir-çok araştırmaya ve edebî esere kaynaklık etmiştir.

Endülüs, çeşitli mücadeleler ve dönemlerden geçerek hayat bulmuş, olgun-luğa erişmiş ve maalesef mevcudiyetini koruyamayarak çökmüştür. Endülüs, 711 yılında Emevî Devleti komutanlarından Kuzey Afrika Valisi Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyad’ın gösterdiği üstün komuta ve başarılarıyla hayat bulur. Musa bin Nusayr’ın fetih sonrası Tarık bin Ziyad’la İspanya’dan ayrılışı sırasında oğlu Abdülaziz’i Endülüs’e vali olarak bırakmasıyla başlayan Valiler Dönemi (714-756)’nde Endülüs’te yeni bir toplum düzeni meydana gelmiştir. Endülüs, doğudaki Emevî Devleti’nin bir vilayeti olarak yönetilir. Emevî Devleti’nin yıkılması sonucun-da Abdurrahman bin Muaviye, Endülüs Emevî Devleti (756-1031)’ ni kurar. Bu dönem Endülüs’ün en parlak medeniyet seviyesine ulaştığı dönemdir. “Dönemin sonuna yaklaşıldığında Kuzey Afrika’dan gelen Berber Müslümanlar, kendilerine daha önce zulmedildiğini ileri sürerek Endülüs Emîri el-Mueyyed Hişam’ı öldürürler. Hişam sonrasında iktidara gelenler, makamlarını koruyamadıkları gibi Müslümanlar arasında asırlarca sürecek olan taht kavgalarının başlamasına sebep olurlar.”1

Endülüs Emevî Devleti’nin yıkılmasından sonra başlayan Mülûküt-Tavâif (Beylikler) döneminde, parçalanma sürecine giren Endülüs merkezi idaresi, başkent

(16)

Kurtuba dışındaki neredeyse bütün bölgelerde hakimiyetini kaybeder. Endülüs’te çok sayıda büyüklü küçüklü emirlikler ortaya çıkar. “Bunlar zaman zaman da birbirlerine üstünlük sağlamak amacıyla rakipleri aleyhine Hristiyan krallıklarla işbirliğine girdiler. Bu durum ülkede Müslüman hakimiyetinin zayıflamasına sebep oldu.”2 Kurulan emirlikleri iyice kıskaca alan Hristiyan güçlere karşı koyabilmek için Endülüs Müslümanları, bir Kuzey Afrika ülkesi olan Murâbıtlar’dan yardım ister.

Bu şekilde Endülüs’te Murâbıtlar Dönemi (1090-1147) başlamış olur. “Endülüs’teki Müslüman emirlikler Yûsuf binTâşfîn’den yardım istediler. Yûsuf, Cezîretülhadrâ’nın kendisine verilmesi şartıyla Endülüs’e geçti.” 3 Murâbıtlar, Hristiyanlara karşı önemli başarılar kazanarak Endülüs’teki nüfuzlarını arttırmayı başarırlar. Endülüs, tüm olumsuzluklara rağmen siyasî ve ekonomik büyümesini devam ettirmeyi başarır. Endülüs’te Murâbıtlı yılların sonunu getiren ise Murâbıtlar ve Muvahhidler arasın-daki mücadeleler olur. Bu mücadele, Murâbıtların sadece Endülüs’teki varlığına değil bütün mevcudiyetine son verir.

Endülüs Müslümanları, Murâbıt devletinin yıkılmasından sonra Hristiyan baskılarına karşı koyabilmek için Muvahhidler’den yardım ister. Muvahhidler dönemi (1147-1238) başlamış olur. Bu dönemde de Endülüs bayındırlık, ilim, siyaset gibi alanlarda ilerlemeye devam eder. Muvahhidlerin Endülüs’ü savunmada yetersiz kalmaları sebebiyle, ülkedeki parçalanmalar artar. Endülüs’ün son dönemi olan Gırnata Hükümeti (1238-1492) dönemi başlar. Bu dönemde tekrarlanan taht kavga-ları ile çok sayıda emir ülkeyi yönetmek için tahta geçer. Bu yöneticilerin arasında basiretli, idealist, vatansever yöneticilerin yer almaması Endülüs’ün sonunu getirir.

Batı Avrupa’nın İber yarımadası olarak bilinen Pirene dağlarına kadar uzanan kısma, Grekler tarafından Baetica ve Hispania (İspanya) adları verilmiştir. Bu bölge-nin Müslümanlar tarafından fethinden itibaren, fatihler tarafından Endülüs olarak isimlendirilen bölge, günümüzde de aynı isimle anılmaktadır.

Lütfî Şeyban, Endülüs adının, Hispania’nın karşılığı olarak ilk kez İslam feth-inden sonra 716 yılında basılmış bir sikke üzerinde görülmüş olduğunu ve V.

2 www.İslam Tarihi.com, Müslümanların İspanya Serüveni: Endülüs, Adem Apak. 3 TDV İslâm Ansiklopedisi, Murâbıtlar, İsmail Yiğit, s.152.

(17)

da İspanya’nın güneyinde kısa süre yerleşmiş olan Vandallar’ın (Vandalos) adından, yani Vandallar’ın yurdu anlamına gelen Vandalucia’dan, türediğini belirtir.4

İber Yarımadası’nda İslam hâkimiyetinin sona ermesinden (897/1492) sonra bu isim, Andalucia şeklinde ülkenin güneyindeki Meriye (el-Meriye, Almeria), Gırnata (Granada), Ceyyan (Jaen), Kurtuba (Cordoba), İşbîliye (Sevilla), Velbe (Huelva), Mâleka (Malaga) ve Kâdis (Cadiz) şehirlerini içine alan otonom bölgenin adı olmuştur. İslam dünyasında ise, İslam fâtihlerinin fethetmiş oldukları bütün İber toprakları halen Endülüs adıyla bilinmektedir.5

Endülüs’te Müslümanların yaşadığı siyasi süreci; Fetih Dönemi (711-714), Valiler Dönemi (714-756), Endülüs Emevîleri Dönemi (756-1031), Mülûküt-Tavâif Dönemi (1031-1090), Murâbıtlar Dönemi (1090-1147), Muvahhidler Dönemi (1147-1238), Gırnata Emîrliği Dönemi/Nasrîler Dönemi (1238-1492) gibi dönemler altında incelemek mümkündür.

1.A.1.1 Fetih Öncesi İspanya

İber Yarımadası, Müslümanların fethinden önce Vizigotların idaresi altında bulunmaktaydı. Vizigot idaresinin izlediği baskıcı yönetim ve yanlış politikalar nedeniyle ülkede anarşi hâkimdi. Halk, geçim şartlarının zorluğu nedeniyle meşakka-tli bir hayat sürmekteydi. Bunun yanında İspanya halkı sınıflara ayrılmış ve belirli haklara sahip asilzadeler ve din adamları dışında hiç kimse müreffeh bir hayat yaşa-mamaktaydı.6

“Tarihçiler Endülüs’ün fethini kolaylaştıran iki faktör üzerinde durmak-tadırlar:

1- Kral Rodrik’e karşı hoşnutsuzluk ve iç isyanlar sebebiyle Müslümanlar-dan yardım istemeleri

4 Lütfî Şeyban, Endülüs, Albaraka Türk Yayınları, İstanbul, 2014, bs.1, s.13. 5 Lütfî Şeyban, a.g.e, s.13-14.

6 Abdurrahman Ali Hacci, Endülüs Tarihi (711-1492), Çev. Kadir Kınar, İlk Harf Yayınevi,

(18)

2- Kuzey Afrika’ya sürülen Yahudilerin, Müslümanlara Endülüs siyasî ve stratejik konumu hakkında bilgi vermeleri”7

Fetih öncesi İspanya topraklarında devlet yönetimi açısından da bir kaos ortamı hakimdi. Mehmet Özdemir, sondan bir önceki Vizigot kralı Witiza (702-709)’nın krallığı veraset sistemine bağlamak istediği için oğlu Achila’yı veliaht prens ilan ettiğini belirtir. Witiza, 709 yılında vefat ettiğinde Achila, annesi ve kardeşlerin-in muhalif asilzadeler tarafından başkent Toledo’ya sokulmadıklarını belirtir. Muhalifler, aynı sene Baetica Dükü Rodrigo’yu (Rodric) kral seçerler.8 Bu hadiseler ülkeyi bölünmenin eşiğine getirir. Öte yandan taht mağduru olan Wizita’nın oğulları idareyi yeniden ele geçirmek ister, dışardan yardım arayışına girerler ve çareyi Mağrib’i yeni fethetmiş olan Müslüman fatihlerden yardım istemekte bulurlar. Tarihî kaynaklarda ismi bolca zikredilen Kont Jülyanüs da Rodrik’e olan kininden ve Müslümanların adaya adalet getireceğine inancından dolayı Musa bin Nusayr’ı İspanya’nın fethine ikna eder.

1.A.1.2. Fetih Dönemi (711-714)

Müslümanların Endülüs’ün fethini ne zaman başlattıkları konusunda iki farklı görüş vardır. Tayfun Nasuhbeyoğlu, bunlardan ilkinin Hz. Osman döneminde 27/647 yılında Abdullah bin Nafi bin Husayn ve Abdullah bin Nafi bin Abdulkays’ın komutasın-daki donanmayla karaya çıkması olduğunu, ikinci rivayetin ise daha çok bilinen ve güçlü olan Tarık bin Ziyad’ın emrindeki kuvvetlerin 92/711 yılında ilk kez karaya çıkması olduğunu belirtir.9

Kuzey Afrika valisi Musa binNusayr, 710 yılında Emevi Halifesi Velid binAbd-ülmelik’ten izin alarak Tarif binMalik’i, keşif için İspanya’nın güney sahillerine gönd-ermiştir. Tarif binMalik’in bol ganimetlerle dönmesi sonucunda fetih

7 İhsan Süreyya Sırma, a.g.e, s.16.

8 Mehmet Özdemir, Endülüs, İsam Yayınları, 2017, Bs.3, s.21; Daha detaylı bilgi için bkz :

Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, Türkiye Diyanet Vakfı yayınları, Ankara 2017, Bs.4, s.37-52.

(19)

hazırlıkları-na başlanmış, Musa binNusayr, 711 yılında azatlısı Berberi asıllı Tarık binZiyad’ı iç kav-galarla boğuşan Vizigot Krallığı’nın hüküm sürdüğü İspanya üzerine göndermiştir. Tarık bin Ziyad kısa zamanda İspanya’nın Tuleytula (Toledo) şehrine kadarki kısmını hakimiyeti altına almıştır. Böylece İspanya’da ilk fetihler gerçekleşmiştir.10

Fetih için gönderilen birliklerin sayısı konusuna değişik rivayetler bulunmak-tadır. İsmail Hakkı Atçeken, Berberî asıllı Târık bin Ziyâd’ı 7.000 kişilik bir ordu ile İspanya’nın fethi için görevlendiren Mûsâ bin Nusayr’ın, daha sonra Târık’ın ek yar-dım kuvveti istemesi üzerine 5.000 kişilik bir askerî birliği de gönderdiğini zikreder.11 Fetih konusunda bir diğer rivayet de o sırada Septe’yi idare eden Julian adlı bir kontun, Vizigot sarayına eğitimini ve görgüsünü tamamlaması için gönderdiği kızının, Kral Rodrigo tarafından taciz edilmesi sonucunda, intikam almak için Müslümanların zihnine İspanya’yı fethetme düşüncesini soktuğu şeklindedir. Özde-mir, bu rivayetin Arapça kaynaklarında tekrar edildiğini ve daha sonra içerik değişik-liğiyle Hristiyan kaynaklarında da görüldüğünü belirtir.12 Julian, fetihte gemi tedariki ve istihbarat hususlarında Müslüman fatihlere yardımda bulunmuştur.13

711 yılının Nisan ya da Mayıs ayında Tarık bin Ziyad, Kont Julian’ın yardım-larıyla İspanya’ya girdiğinde ordusunu konuşlandırdığı yer bugün hâlâ aynı adla anıl-makta olan Cebelitârık kayalıklarıdır. Bazı kaynaklarda Tarık bin Ziyad’ın ordun-un geri kaçma ümidini kırmak maksadıyla İspanya’ya geldikleri gemileri yaktığı rivayet edilmektedir. Gemileri yakma hadisesinin tarihsel bir gerçekliği olmadığını düşünen Abdurrahman Ali Hacci, gemileri yakma meselesi başlığı altında bu husus üzerine görüşlerini ifade eder. Yazara göre eğer gemiler Julianus’a ait idiyse Târık’ın onlarda tasarruf hakkı yoktur. Müslümanlara ait idiyse de onlara olan ihtiyacı ve herhangi bir sebeple Mağrib’le devamlı irtibat halinde olması gerektiği için onları yakmak doğru

10 Zafer Şen, Unutulan Dönem Endülüs Tarihine Kısa Bir Bakış, 2010, s.1-2.

11 İsmail Hakkı Atçeken, Endülüs Fâtihlerinden Mûsâ bin Nusayr’ın Akibeti, Milel ve Nihal

İnanç-Kültür-Mitoloji, Cilt.12, Sayı.1, 2015, s.14-15.

12 Mehmet Özdemir, a.g.e, s.21. 13 Lütfî Şeyban, a.g.e, s.19.

(20)

ve uygun bir askerî davranış değildir. Ayrıca Endülüs kaynaklarında da gemileri yakma olayına değinilmemiştir.14

İslâm ordusu, ilk hamlede el-Cezîretü’l-Hadrâ (Algeciras) diye adlandırdık-ları beldeyi ele geçirmiş, kısa süre sonra Kral Rodrigo komutasındaki 25 ilâ 100 bin mevcutlu Vizigot ordusuyla Lekkü vâdîsinde (Vâdî Lekke, Guadalbeca, Guadalete) karşı karşıya gelmiştir. Rodrigo’nun yenilmesiyle (28 Ramazan-5 Şevval 92/19-26 Temmuz 711) artık fethin önünde ciddi bir engel kalmamıştır. Kral Rodrigo savaş meydanından firar ederken nehirde boğulmuş ve cesedi bulunamamıştır.15

Ziya Paşa, savaş alanında fildişinden mamul güçlü beyaz atlar koşulmuş hükümdarlık arabasında bulunan Kral Rodrik’in başının Tarık bin Ziyad tarafından kesildiğini ve kesik başının Musa bin Nusayr tarafından bu büyük zaferin müjdesiyle Halife’ye gönderildiğini zikreder.16

Lekke savaşı sonrası Târık bin Ziyad, bu zamana kadar büyük yardımlarını gördüğü Sebte Kontu Julian’ın da yönlendirmesiyle, Vizigot ordusunun toparlanma-sına izin vermemek için ordusunu üç kola ayırmıştır. Bu kollardan birisi Kurtuba’nın, diğeri İlbîre’nin fethini gerçekleştirmiş, kendisi de üçüncü kolun başında Vizigot başkenti Toledo’ya (Tuleytula) ulaşmıştır.17

Böylece Endülüs’ün fethi için atılan ilk adım başarıyla hedefine ulaşmış, Endülüs’ün tamamen fethi için kapı aralanmıştır. Târık bu şekilde fethi başlatmışken Musa bin Nusayr da İspanya’ya doğru harekete geçmiş, 712 senesinde büyük çoğun-luğunu Arapların oluşturduğu 18.000 kişilik başka bir orduyla farklı bir güzergahta ilerleyerek sırasıyla Karmûne, İşbîliye ve Marîde şehirlerini fethetmiştir. Târık bin Ziyad’la Tuleytula’da buluşmuştur. Ali Hacci, Musa’nın Endülüs’e geçişi bahsinde Musa’nın Endülüs’e Kayravan’dan geldiği yönünde işaretler olduğunu İbn Haldun’un onun için: “Kayravan’a oğlu Abdullah’ı vekâleten yerine bıraktı. Hicri 93 senesinde kalabalık bir askerle Kayravan’dan hareket etti” dediğini nakleder.18

14 Abdurrahman Ali Hacci, a.g.e, s.81. 15 Lütfî Şeyban, a.g.e, s.19.

16 Ziya Paşa, Endülüs Tarihi, Timaş Yayınları, İstanbul, 2012, Bs.2, s.29. 17 Mehmet Özdemir, a.g.e, s.26.

(21)

Özdemir, Musa bin Nusary’ın Târık’la buluşmak üzere Mâride’den Tuley-tula’ya hareket ettiğini zikreder. Her iki komutanın, 713-714 senesi kışını Tuleytu-la’da geçirdikten sonra, iki koldan İspanya’nın kuzey bölgelerinin fethini başlattık-larını, bir seneden daha az bir sürede Cillîkiye bölgesindeki bazı yüksek dağ ve tepelerin dışında kuzeydeki fetihlerini tamamladıklarını belirtir.19

Bu hadiselerin cereyanından sonra Halife Velid Musa bin Nusayr’ı farklı zamanlarda gönderdiği iki elçiyle Şam’a geri çağırmıştır. Nizametin Parlak, bu bahiste Şam’daki halife Velid bin Abdülmelik’in Fransa’nın güneyinde bulunan Karkusan ve Erbûne şehirlerini ele geçirip, Lion şehrine ulaşan Musa bin Nusayr’ın bu ilerleyişini tasvip etmediğini belirterek, onu Şam’a çağırdığını ifade eder.20

Bu gelişmelerin üzerine Musa bin Nusayr ve Târık bin Ziyad, 714 senesi yazın-da, doğuya doğru hareket etmişlerdir. Musa, Şam’a giderken fethedilen İspanya topraklarının idaresi için oğlu Abdülaziz’i yerine vali olarak bırakmış, Abdülaziz de ilk iş olarak doğuda henüz fethedilmemiş olan Tüdmir bölgesini hakimiyeti altına almıştır. Abdülaziz’le birlikte Valiler Dönemi olarak bilinen ve bu ülkenin 138 (756) yılında bağımsız Endülüs Emevi Devleti haline gelişine kadar devam edecek olan yeni bir devir başlamıştır.21

Musa’nın oğlu Abdülaziz, yaklaşık iki yıl valilik yaptığı süre içinde sınırları tahkim etme ve çeşitli iç isyanlarla uğraşması yanında, daha çok yeni bir idarî sistem oluşturmayla meşgul oldu. İdare merkezi olarak İşbîliye’yi (Sevilla), idare binası ve vali konağı olarak da Santa Rovina Kilisesi’ni seçti. Maşrık’tan Endülüs’e göçün artmasıyla Müslüman nüfus çoğalmaya başladı. Vali Abdülaziz, fetih savaşında ölen son Vizigot Kralı Rodrigo’nun dul hanımı Egilona ile evlendi ve Müslümanları da yerli kadınlarla evliliğe teşvik etti. Ancak o, farklı kabileler halinde yerleşen Müslümanlar arasında uyumlu birlikteliğin temellerini atma konusunda başarı göster-emedi. Siyasi rakipleri onu bağımsızlık heveslisi olmak ve Hristiyan eşine teslim olmak gibi töhmetlerle yıprattılar. Sonunda, veziri Habib bin Ebû Abede el-Fihrî’nin

19 Mehmet Özdemir, a.g.e, s.26-27.

20 Nizamettin Parlak, Endülüs’ün Çöküşü, Hikmetevi Yayınları, Hikmetevi Yayınları,

İstan-bul, 2014, Bs.1, s.34.

(22)

liderlik ettiği bir isyan sonucu camide namaz kılarken öldürüldü (Receb 97/Şubat 716). Ancak, sonra gelen valiler döneminde Endülüs Müslümanları bir yandan yeni ülkeye ayak uydurup fetih hareketini Avrupa içlerine doğru sürdürmeye çalışırken, bir yandan da daha çok iç karışıklıklarla uğraşmak durumunda kaldılar. Buna karşın, aynı dönemde kuzeyde dar kayalık bir şerite sıkışmış vaziyette olan rakip Hristiyan güçler, 718’de Reconquista yani Endülüs’ü geri alma hareketini başlattılar ve zaman içinde kuzeyden güneye doğru ilerlemeye başladılar.22

Musa bin Nusayr ve Tarık bin Ziyad’ın Şam’a döndükten sonra akıbetleri hakkında kaynaklarda yeterli ve kesin bilgi bulunmamaktadır. Enes Şanal, Conviven-cia adlı yüksek lisans tez çalışmasında, rivayete göre Musa bin Nusayr’ın 716 yılında Emevi Halifesi Süleyman’ın mahiyetinde Mekke’ye gittiğinde vefat ettiğini belirtir-ken, 717 yılında Medine’de vefat ettiğine dair bir iddianın da mevcut olduğunu vurgular. Tarık bin Ziyad’ın ise Endülüs’ten döndükten sonra kaynaklarda adının zikredilmemiş olduğunu ve muhtemelen halifelerden ilgi görmeyince ömrünün geri kalanını görev almadan geçirip, 720 yılında vefat ettiğini ifade eder.23

Musa ve Tarık’ın dönüşünden sonra Endülüs’te Muaviye bin Hişam’ın oğlu I. Abdurrahman ad-Dâhil zamanına ve ondan sonrasına kadar sürecek olan ve “Valiler Dönemi” diye bilinen dönem başlar (95-138h./714-755m.).24

1.A.1.3. Valiler Dönemi (714-756)

Musa bin Nusayr’ın, Halife Velid tarafından Şam’a çağrıldığında, oğlu Abdülaziz’i Endülüs’e vali olarak bırakmasıyla başlayan Valiler döneminde, yirmi bir vali iş başına gelir. Valiler dönemi, hicri 93-137 miladi 711-755 yıllarını içine alır. Bu dönemde Endülüs, doğudaki Emevi Devleti’nin bir vilâyeti olarak idare edilmiştir. En önemli gelişme, Müslüman fatihlerin Pireneler’i aşarak Avrupa’nın fethi için yaptıkları askeri seferlerdir.

22 Lütfî Şeyban, a.g.e, s.22.

23 Enes Şanal, İzmir Kâtip Çelebi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı,

CONVIVENCIA: Endülüs’te Bir Arada Yaşama Kültürü, Yüksek Lisans Tezi, 2018, s.32

(23)

Bu seferlerde Müslümanlar, 732 senesinde Paris’e kadar gelmişlerdir. Paris’e çok yaklaşılmış, ancak H. 114 senesi Ramazan ayında (M.732 Ekim) Tur ve Puvatya (ToursPoiters) şehirleri arasında bulunan bir noktada yapılan savaşta Müslümanlar galip gelmek üzereyken durum tersine dönmüş ve Müslümanlar çekilmek zorunda kalmıştır.25

Endülüs’te yeni bir toplum düzeni oluşturulmaya gayret edilmiştir. Vizigotlar döneminde Katolik kilisesinin tahrikiyle Yahudiler ve Arianistler üzerindeki baskı-lara son verilerek özgür bir dini ortam oluşturulmuştur. Böylece tabakalaşma esasına dayalı eski toplum düzenine son verilmiştir.26

Endülüs, 750 yılına kadan Emevilerinin gönderdiği valiler tarafindan yönet-ildi. Abbasilerin, Emevi devletinin yıkırak halifeliğini ilan etmesinden sonra, hane-dan üyelerinden Abdurrahman tarafinhane-dan kurulan Endülüs Emevi Devleti olarak hakimiyeti devam etmiştir.

Abbasî devletini kuranlar Emevî hanedanına mensup olan insanları, kadın çocuk demeden, kılıçtan geçirmişlerdir. Bu katliamdan halife Hişam binAbdulmelik’in torunu Abdurrahman ve benzeri birkaç kişi ancak kurtulabilmiştir. Abdurrahman, bir süre kuzey Afrika’da gizlendikten sonra 756 senesinde Endülüs’e geçmeyi başarmış; Suriyeli Araplar, Emevî taraftarları ve Kaysîlerin desteğini alarak aynı yıl içerisinde, tarihe Endülüs Emevî Devleti (756-1031) olarak geçecek olan bağımsız bir devlet kurmayı başarmıştır.27

1.A.1.4. Endülüs Emevîleri Dönemi (756-1031)

Emevi iktidarının çeşitli olaylar sonrasında yıkılması üzerine Şam’da Abbasi hakimiyeti hüküm sürmeye başlamıştır. Bu süreçte Emeviler, Abbasilerin şiddetli zulmüne maruz kalmış ve hepsi yok edilmeye çalışılmıştır. Mehmet Özdemir, bu

25 Tayfun Nasuhbeyoğlu, a.g.e, s.3. 26 Zafer Şen, a.g.e, s.2.

27 Mehmet Mahfuz Söylemez, Mahfuzat: Müslümanların Şehit Coğrafyası Endülüs, Milel ve

Nihal İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırma Dergisi, cilt:12, Sayı: 1, Ocak-Haziran 2015, s.128.

(24)

hususta 749 senesinde Abbasiler tarafından başlatılan geniş çaplı ayaklanmanın 750 senesinde Emevilerin sonunu getirdiğini, Abbasilerin iktidarı ele geçirir geçirmez Emevilere karşı geniş çaplı bir tasfiye hareketini başlattığını belirtir.28

Emevi hanedanlarından olan Halife Hişam bin Abdulmelik’in torunlarından Abdurrahman bin Muaviye, Filistin ve Mısır’a, sonra da Kuzey Afrika’ya kaçmış, burada da kalamayacağını anladığında Hicri 138 /M 755 yılında Endülüs’e geçmiştir. Kurtuba’da kısa sürede birlik sağlayan Abdurrahman, H. 138 Zilhicce ayının 10. günü (miladi 756 Nisan ayı) Endülüs Emevi Devletini’ni kurmuştur. Bu tarih daha sonra Endülüs’te Yevm’ul Messare, yani sevinç günü, olarak anılır.29

Doğudaki devlet düzenini örnek alan Endülüs Emevileri, bir taraftan siyasi varlıklarını devam ettirebilmek için müstakil bir ordu kurarken, diğer yandan Kahire, Mekke, Medine, Bağdat ve Şam gibi o günün gözde ilim merkezlerine çok sayıda öğrenci göndererek bu merkezlerdeki ilmî gelişmelerin Endülüs’e aktarımını sağlamıştır. Ekonomik ve bayındırlık faaliyetlerinin artmasının yanı sıra başkent Kurtuba (Cordoba) bir diplomasi merkezi haline gelmiştir. Sağlanan hoşgörü ortamı sayesinde cami, kilise ve havra yan yana kavgasız yaşama imkanı bulmuş, Endülüs bu devrede Avrupa’nın en güçlü devleti haline gelmiştir.30

Endülüs Emevi devleti halifeleri, ilmî hareketlere önem vermiş ve ilim çevrelerine önemli bütçeler ayırmıştır. III. Abdurrahman (912-961) devlet gelir-lerinin önemli bir bölümünü eğitim ve kültürün gelişmesi için harcamıştır. II. Hakem ve kardeşi Abdullah’ın da babalarının zamanında büyük kütüphaneler kurduğu bilinmektedir. “ II. Hakem’in Kurtuba’daki sarayının yanında yaptırdığı kütüphane-deki kitapların sayısının 400 bin olması dahi ilimde ulaşılan seviyeyi göstermesi bakımından başlı başına yeterli bir kayıttır.31

Endülüs Emevi Devleti döneminde, II.Hakem’in ölümünden sonra on iki yaşındaki oğlu Hişam’ın tahta çıkması bir dönüm noktası olmuştur. Hişam’ın yaşının

28 Mehmet Özdemir, a.g.e, s. 41. 29 Tayfun Nasuhbeyoğlu, a.g.e, s.3. 30 Abdurrahman Ali Hacci, a.g.e, s.17.

31 Şaban Öz, Endülüs’te Tarih ve Kehhale’ye Göre Endülüslü Tarihçiler, istem, yıl :7, sayı :14,

(25)

küçük oluşundan dolayı idareyi, vekili Mansûr bin Ebî Amîr alır. Mansûr ve kendisinden sonra gelen oğulları ülkede katı bir diktatörlük kurar. “ Abdurrahmân’ın Galicia’da seferde olmasından faydalanan muhalifler, İkinci Hişam’ı 1009 senesinde tahttan indirerek oğlu Muhammed el-Mehdî’yi sultan îlân ettiler. Kurtuba’ya dönen Abdurrahmân’ı da yakalayarak îdâm ettiler. Bu olayla barış devri kapanarak memleket anarşi ortamına girdi. ”32

1.A.1.5. Mülûküt-Tavâif (Beylikler) Dönemi (1031-1090)

Endülüs Emevi Devleti’nin yönetiminde ortaya çıkan otorite boşluğunun bir sonucu olarak her bölgede Tavaif-ül Mülk denilen irili ufaklı yerel emirlikler bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. Bu dönem, kendi bağımsızlığını ilan eden emirlikler arasında kıyasıya çatışmalara sahne olmuştur. Düşmandan birbirlerine karşı toprak ve haraç karşılığında yardım almışlardır. Bu durum Müslümanların zayıf düşmesine sebep olurken, Hıristiyan İspanya devletlerinin de güçlenmesine, dolayısıyla Reconquista’nın hızlanmasına zemin hazırlamıştır.

1085 yılında Kastilya (Castile) Kralı VI. Alfonso Endülüs’ün en önemli ikinci büyük kenti olan Tuleytula’yı işgal etmiş, bunun üzerine Müslümanlar Reconquista hareketinin farkına varabilmişlerdir. Müslümanlar, kendilerini Hristiyan işgaline karşı korumak için Kuzey Afrika’da bir imparatorluk kurmuş olan Murabıtlar’ın hükümdarı Yusuf Taşfin’den yardım istemiştir.33

Mehmet Özdemir, 1031 senesinde Emevî Halifeliği’nin varlığına son veril-mesinin, fiilen kurulu bulunan mahalli yönetimlerin resmen birer devletçiğe veya emirliğe dönüşmesine imkan sağladığını beyan eder. Bu şekilde Endülüs’ün değişik yerlerinde ortaya çıkan çok sayıda emirliklere kaynaklarda “devletü’t-tavâif” emir-lerine nispetle de “mülûkü’t-tavâif” denildiğini zikreder.34

32 www. İslâm Tarihi Ansiklopedisi, Endülüs Emevî Devleti, 4. Cilt. 33 www.vikipedi.org “Endülüs ve Endülüs Emevi Devleti” maddesi. 34 Mehmet Özdemir, a.g.e, s.108.

(26)

Enes Şanal bu dönemde kurulan 20 den fazla beylikten önemlileri olarak Gırnata’da Zîrîler, İşbiliye’de Abbâdiler, Tuleytula’da Zünnûniler, Batalyevs’te Eftasiler, Kurtuba’da Cevheriler ve Sarakutsa’da Hudiler’i sıralar.35

Çeşitli beyliklere ayrılan Endülüs’te, bu dönemde siyasî alandaki olumsuzluk-ların düşünce hayatını da etkilemesi beklenirken, daha önce Endülüs’te benzerine rastlanmayan bir düşünce zenginliği meydana çıkmıştır. “Mülükü’t- Tavaif dönemi yöneticilerinin alim ve edipleri kendi yanlarına çekme çabaları, ilmî ve edebî hayatın canlanıp gelişmesine katkı sağlayan önemli unsurlardandır. Ayrıca el-Mansûr İbn Ebî Âmir’in (ö.392/1002) halkın sevgi ve sempatisini kazanmak için yasakladığı felsefe ve mantık gibi kudemâ ilimlerinin okutulmasına Mülûkü’t-Tavâif dönemi yöneticileri izin vermişlerdi.”36

Bu dönemin, Endülüs şiirinin hamle dönemi olduğu ve birçok şiire imza atıl-dığı görülmektedir. Endülüs’te ilk tarih çalışmalarının emirlik döneminde başlaatıl-dığı görülse de asıl geliştiği dönem beylikler dönemi olmuştur.

1.A.1.6. Murâbıtlar Dönemi (1090-1147)

Murâbıtlar Devletinin kurulmasında büyük payı olan Abdullah bin Yasin, Bilâdu’s-Sudan’daki (Sahrâ-yı Kebîr) Müslüman kabilelerin yaşamakta olduğu bölgede, insanlara dinî eğitim vererek onları dini bütün kurallarıyla yaşamaya teşvik etmiştir. Onun yetiştirdiği ve Murâbıtlar ismini verdiği kişiler, bölgelerinde ahlakî ve dinî anlamdaki her türlü bozukluğa karşı mücadele etmişlerdir. Başarıları bölgedeki

Müslümanlarca takdir edilmelerini sağlayınca fukahalar tarafından Mağrib’e davet edilmişlerdir. Mağrib’den sonra yine bölgeden gelen daveti kabul ederek Endülüs’e geçmişlerdir. “ Murabıtlar, XI. yüzyıl sonlarına doğru Yusuf bin Taşfîn liderliğinde

35 Enes Şanal, a.g.e, s.48.

36Şehabettin Ergüven, X. ve XI. Yüzyıllarda Endülüs’ün İlmî ve Edebî Panoramasına

(27)

Mağrib ve Endülüs’te hâkimiyet kurmuşlar ve bölgede Sünnî-Malikî dinî anlayışın temsilcisi olmuşlardır.37

1091 ile 1147 yılları arasındaki tarihi dönem, Endülüs bölgesinde, İslâm hakimiyeti altındaki Murâbıtlar dönemidir. Hristiyan saldırılarına karşı koymayı başaramayan Mülükü’t Tavaif emirleri, 478’de VI. Alfonso’nun Tuleytula’yı işgal ettikten sonra Sarakusta’yı muhasaraya alması sonucu Yusuf bin Taşfin’i Endülüs’e çağırmıştır. VI. Alfonso ile Zellâka Savaşı’nda karşı karşıya gelen Taşfin, kazandığı galibiyetle Endülüs Müslümanlarına moral olmuştur. Bu galibiyetten sonra Endü-lüs’te huzuru sağlayan lider, emirliklere birlik olmalarını nasihat ederek Mağrib’e geri dönmüştür. Ancak emirliklerin yeniden birbirleriyle rekabete girmesini fırsat bilen Hristiyanların saldırılarının tekrar başlaması ve ülkede karışıklıkların çıkması üzerine iki kere daha Endülüs’e geçen Taşfin, en son gelişinde Endülüs’ü Murâbıt-lara bağlamıştır.

Bu dönemde Endülüs’te siyasî ve iktisadî alanlarda ilerleme kaydedilmiştir. 1106 yılında Yûsuf bin Tâşfin’in ölümüyle yerine oğlu Ali bin Yusuf geçmiştir. Babasının Hristiyanlara karşı vermiş olduğu mücadeleyi Ali binYusuf devam ettirrerek süvariler, piyadeler ve okçulardan oluşan bir ordu kurmuş ve İşbiliye’ye kadar ilerlemiştir. Bu devirde Aragon ile Kastilya Krallıkları arasında mücadelenin baş göstermesi, Murâbıtlar’ın Endülüs’te güçlenip nüfuz kazanmasına fırsat vermiş-tir. Ali bin Yusuf 1108 yılında Hristiyanlara karşı Uklic Savaşı’nda zafer kazanarak, Üşbûne (Lizbon) ve Sarakutsa şehirlerini ele geçirmiştir. İsyan ederek Sus bölgesini ele geçiren İbn Tumert liderliğindeki Muvahhidler, Marakeş’e saldırınca 1140 yılında Murâbıtlar tarafından mağlup edilmiştir. Ancak zamanla daha da güçlenen Abdülmümin liderliğindeki Muvahhidler, 1144 yılında gerçekleşen savaşta Murâbıt-lar Devleti’ni hezimete uğratmış ve böylelikle Murâbıtların başkenti Marakeş, Muvahhidler’in eline geçmiştir. İshak bin Ali ve İbrahim bin Taşfin de öldürülünce 1147 yılında Murâbıtlar Devleti sona ermiştir.38

37Adnan Adıgüzel, Mağrib ve Endülüs’ü Birleştiren Lider Yusuf bin Taşfîn, İstem,

Yıl:16, Sayı:32, 2018, s.233.

(28)

Murâbıtların yıkılışıyla Endülüs’te siyasî birlik tekrar sekteye uğramıştır. Kastilya Krallığı durumdan istifade ederek Haçlı ordusuyla beraber Endülüs şehir-lerini ele geçirmeye başlayınca Endülüs’ün imdadına bir başka Kuzey Afrika Devleti olan Muvahhidler yetişmiştir.

1.A.1.7. Muvahhidler Dönemi (1147-1238)

İyiliği emreden ve kötülüğü yasaklayan Kur’an ayetleri ve Hz. Muhammed’in hadisleri, Muvahhidlerin temel hareket noktası olmuştur. Muvahhidlerin lideri İbn Tûmert’tir. Tûmert, Mağrib’de hüküm süren Murâbıtları her zaman eleştirmiştir. Onların haksızlığı normal gördüklerini, halkın mallarına haksız yere el koyduklarını, devlet bütçesini israf ettiklerini, dini hafife alıp içki, kumar gibi her türlü harama bulaştıklarını söylemiştir. “İbn Tûmert, Muvahhidlerin mehdisi olarak biat almasın-dan,524/1130’daki ölümüne kadar Murabıtlarla fiili savaşını sürdürmüştür. Bu dönemde Muvahhidleri yok etmek için gelen Murabıtlar, askerî alanda mağlup edilerek bölgedeki yerleşim yerlerindeki kontrol fiilen Muvahhidlerin eline geçmeye başlamıştır. Böylece Muvahhidler Hareketi, Murabıtlar Devleti’nin yerini alacak olan bir devlet olma yoluna girmiştir. ”39

Muvahhidler, kendilerinin dostu olan bazı emîrlikleri hasımlarına karşı korumak için Endülüs’e geçmiş olmakla Murâbıtlar’dan ayrılırlar. Murâbıtlar sonra-sında Kuzey Afrika’da Muvahhidler yönetimi kurulmuş ve bölgenin birliği sağlan-mıştır. Zayıflayan Murâbıt yönetiminden sonra Endülüslüler Hristiyanlara karşı Muvahhidlerden yardım istemişlerdir. Bunun üzerine Endülüs’e geçen Muvahhidler, burada birkaç şehri hâkimiyetleri altına alarak, Kuzey Afrika’ya geri dönmüşlerdir. Muvahhidler’in Kuzey Afrika’ya dönüşünden birkaç yıl sonra Hristiyanlar yeniden harekete geçmişlerdir. Portekizliler, 1189 yılında Fransız, Alman ve İngilizlerin de desteğini alarak büyük bir Haçlı ordusu kurmuş, Müslümanların üzerine yürümüş ve Şibl’i ele geçirmişlerdir. Aynı zamanda Kastilya kralı VIII. Alfanso da İşbiliyye ve Kurtuba’nın kuzeyindeki bazı kaleleri ele geçirmiştir. Bütün bu gelişmelerden sonra

39Adnan Adıgüzel, Muvahhidler Hareketi’nin Doğuşu, EKEV Akademi Dergisi,

(29)

Muvahhid hükümdarı Ebû Yusuf bin Mansûr, Hıristiyanların ilerleyişini kesin bir şekilde durdurmak amacıyla Endülüs’e geçmiş ve 1195 yılında Kurtuba’nın kuzey-inde Erek denilen yerde Kastilya kuvvetlerini büyük bir hezimete uğratmış ve kuzeye doğru yürüyerek Vadilhicare ve Salamanca gibi bazı şehirleri geri almıştır. 1196 yılında Tuleytula’yı kuşatmışsa da geri almayı başaramamıştır. Erek zaferinden sonra Papa III. Innocent’in çağrısı üzerine Kastilya kralı VIII. Alfanso ve Başpiskopos Rodrigo’nun öncülüğünde Aragon, Navarra, Leon, Portekiz ve Fransız kuvvetler-inden oluşan haçlı ordusu, 1212 yılında İkab savaşında Muvahhid kuvvetlerini büyük bir yenilgiye uğratmışlardır. Bu yenilgi, Muvahhidler’in Endülüs ve Kuzey Afrika’da gücünü büyük ölçüde kaybetmesine ve Endülüs’te Reconquista politikasının hızlan-masına neden olmuştur.40

«Muvahhidler, akide ve fıkhî meselelerde yoruma yatkın olduklarından, fikri hayatta bir canlılık oluşmuştur. Meselâ, Endülüs’te İbn Tufeyl ve İbn Rüşd gibi meşhur İslâm düşünürleri bu dönemde yetişmiştir. Ayrıca İbn Rüşd, Kütübü’l-Cevâmî adı altında Aristo’nun felsefeye dair bazı eserlerini tercüme etmiştir.41

Ali Hacci Muvahhidler Devleti’nin bir kanadının Mağrib’de olduğunu, Endülüs’ün Muvahhidler döneminde askerî, siyasî, ilmî, bayındırlık ve diğer birçok yönlerden büyük güce kavuştuğunu belirtir. Mağrib’in medenî seviyesine paralel olarak, Muvahhidlerin desteği sayesinde birçok yönden ilerlemesini devam ettiren Endülüs’ün de yüksek bir medeniyet seviyesini yakaladığını ifade eder.42

Muvahhidlerin Mağrib’de karşılaştıkları ciddi problemlere bağlı olarak Endü-lüs’ü savunmada yetersiz kalmaları, bu yetersizlikten kaynaklanan politik boşluk içinde Endülüs’te yeni bir parçalanma sürecinin başladığını belirten Özdemir, Hristiyan krallıkların yeni bir «reconquista» dalgası başlatmaları için müsait bir ortamın oluştuğunu dile getirir. Muvahhid idaresinin fiilen çöktüğü 1220’li yıllarda

40 Mehmet Mahfuz Söylemez, Mahfuzât: Müslümanların Şehit Coğrafyası Endülüs, MİLEL

VE NİHAL inanç– kültür– mitoloji, Cilt/Volume: 12 Sayı/ Number: 1 Ocak – Haziran/ January – June 2015, s.132-133.

41Ekrem Gülşen, Doktora Tezi, Kurtubî Tefsiri’nde Esbâb-ı Nüzûl, Sakarya

Üniversite-si Sosyal Bilimler Enstitüsü, s.3.

(30)

Müslümanların elinde kalan başlıca şehirler, Belensiye, Mürsiye, Meriye, Şâtıbe, Kurtuba, Ceyyân, Gırnata, İşbiliye, Leble, Mâleka, Mertûle ve Tabîre’den ibarettir.43

1.A.1.8. Gırnata Emîrliği Dönemi/Nasrîler Dönemi (1238-1492)

Büyük Endülüs Devleti’nin çökmesinden 218 yıl sonra, ondan geriye kalan küçük bir parçaya sahip olan İbn Hûd, karşısında köklü bir âileden gelen İbnü’l-Ahmer adıyla bilinen Muhammed bin Yûsuf el-Nasrî’yi rakip olarak bulmuştur. İbnü’l Ahmer, Nasrîler hanedanının meskûn bulunduğu Ercûne’de (Arjona) kendisine emîr olarak biat edildikten sonra (629/1232), civar bölgelerden başlayarak hâkimiyetini sağlamlaştırdı. Bu durumda, iki taraftan biri diğerini bertaraf etmek durumundaydı. İbn Hûd, İşbîliye yakınında yapılan savaşı kaybetti (631/1233) ve kısa süre sonra da 24 Cemâziyelevvel 635/12 Ocak 1238 tarihinde vefât etti. Bunun üzerine Endülüs hâkimiyeti tamamen İbnü’l Ahmer’in eline geçti (Ramazan 635/Mayıs 1238) ve Endülüs’te I. Muhammed bin Yûsuf bin Nasr Dönemi başladı.44

Gırnata merkezli Benî Ahmer Emîrliği’nin sınırları, güneyde Ceyyân, Beyyâse (Baeza) ve İsticce’den (Ejica) Akdeniz’e; doğuda Meriye ve İlbîre’ye; batıda el-Vâdî’l-Kebîr bitimine kadar uzanır.

İber’deki Hristiyan krallıklar ilişkilerinde, İbnü’l-Ahmer bazen çatışmaya girmek zorunda kalsa da, genellikle haraç ve toprak verme karşılığında 20 yıl gibi uzun süreli antlaşmalar yaparak barış ortamını korumaya çalışmıştır. Emîrlik, bazen de Afrika’da bir başka Müslüman devleti olan Merînîler’den Hristiyanlara karşı yardım almak mecburiyetinde kalmıştır. Bu dönemde Merînîler’in Endülüs’e geçerek daha evvel Murâbıtlar ve Muvahhidler’in yaptığı gibi Hristiyanlar ile mücâdeleye girdikleri olmuştur.45

1410 yılında Kastilya hükümdarı II. Juan (1406-1454) zamanında Antequera şehrinin beş ay süren muhasaranın sonunda elden çıkması ve 1431 yılında yine II.

43 Mehmet Özdemir, a.g.e, s.139. 44 Lütfî Şeyban, a.g.e, s.56. 45 Lütfî Şeyban, a.g.e, s. 57.

(31)

Juan’ın (1406-1454) komutanı Alvaro de Luna tarafından el-Sahara (La Higueruela) savaşında hezimete uğratılmaları haricinde, 1462 yılına kadar istikrarlı sayılabilecek bir dönem geçiren Nasrî Hükümeti, 1462 yılında, Kastilya hükümdarı II. Juan’ın (1406-1454) oğlu IV. Enrique’nin (1454-1474) zamanında, Müslümanlar’ın Kuzey Afrika ile bağlantı kurdukları yer olan Cebelitârık’ın zaptedilmesiye bu önemli tam-pon bölgeyi kaybetmiştir.46

Özdemir, Nasrîlerin nispeten en istikrarlı yıllarını I.Yûsuf (1333-1354) ve ondan sonra iki kere tahta oturan V.Muhammed (1354-1391) zamanında yaşadığını belirtir. I. Yûsuf medeniyet hamleleriyle kendi dönemine damgasını vurmuştur. Elhamra Sarayı’nın bugün ayakta olan büyük bir bölümü onun zamanında inşa edil-miştir. Gırnata’da imar faaliyetleri arttırılmış 1349’da kendi adıyla anılan Yûsufiye Medresesi’ni inşa ettirmiştir.47

V. Muhammed dönemi ise siyasî ve düplomatik alanlardaki başarıların yanında medeniyet sahasında yükselişin sağlandığı son dönem olarak kabul edilmek-tedir. Endülüs’ün ilk büyük hastanesi onun zamanında inşa edilmiş, Elhamra Sarayı’nın en önemli kısımlarından olan Aslanlı Avlu ile Komares Kasrı onun döneminde tamamlanmıştır.48

İsmail Yiğit, dönem emîrlerinden IV. Yusuf Ebu’l Haccac’ın VIII. Muhamm-ed’in saltanatı döneminde, saltanatı ele geçirebilmek için ülkenin en şiddetli düşmanı Kastiya Krallığına büyük tavizler verdiğini, hatta Hristiyan devletin hakimiyetini tanımayı kabul ettiğini belirtir. IV. Yûsuf bağlılığını bildirmek için Kastilya krallığının hadimlerinden olmayı kabul etmiş, ayrıca ülkesindeki Hristiyan esirlerin tamamını serbest bırakmayı ve senelik 20 bin dinar vergi ödemeyi, savaşlarda Hristiyan hükümete yardımcı olmayı taahhüt etmiştir.49

46 Ayşe Kılıç, Endülüs Müslümanları ve Osmanlı İmparatorluğu, İstanbul Üniversitesi Sosyal

Bilimler Enstitüsü Akdeniz Dünyası Araştırmaları Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 2012, s.20.

47 Mehmet Özdemir, a.g.e, s. 145. 48 Mehmet Özdemir, a.g.e, s. 147.

(32)

Ali Hacci, Gırnata hükümdarlığı dönemi boyunca Hristiyan İspanya’da Portekiz, Aragon ve Kastilya olmak üzere üç krallığın bulunduğunu belirtir. Kastilya Kralı III. Fernando’nun ordularının eliyle Kurtuba’nın (633h.), İşbiliye’nin (643h.) ve Ceyyân’ın (634h.) düşüşünün gerçekleştiğini, 636h. Senesinde de Aragon Kralı I. Caymiş’in Valensiya’yı ele geçirdiğini ifade eder.50

İber yarımadasında uzun zamandır İspanyollar’ın özlemini duyduğu yeniden fetih (reconquista) hareketi hızlanmıştı. Kastilya prensesi Isabel (1474-1504) ve Aragon prensi Fernando’nun (1479-1516), 19 Ekim 1469 tarihinde evlenmeleri ile birleşik bir imparatorluğun temelleri atılmıştı. 1474 yılında Isabel’in ağabeyi IV. Enrique’nin (1454-1474) ölümü üzerine Kastilya kraliçesinin I. Isabel olması, 1479 yılında da Fernando’nun babası II. Juan’ın ölümü üzerine Aragon kralı II. Fernando seçilmesi, iki krallığı birleştirmiş oldu. Böylece siyasî ve askerî birliği sağlayan Hristiyanlar, Müslümanlar’a karşı daha kuvvetli hücumlara giriştiler.51

Tarihi süresince Gırnata Hükümeti, Hristiyan krallıkların saldırılarına maruz kalmış ve kendini bu saldırılara karşı korumaya çalışırken aynı zamanda ülkede sürekli hale gelen taht kavgaları ve iç çekişmeleri de bertaraf etmeye çalışmıştır. Ancak maalesef iktidar hırsı ağır geldiği için birbirleriyle savaşan yöneticiler zaman zaman birbirlerine karşı can düşmanları olan Hristiyan krallıklardan yardım alarak kardeş kanı dökmüşlerdir.

Gırnata’da hüküm süren Nasrîler’in tahtına, 1464 yılında Sultan Ebu’l Hasan Ali geçmiştir. Fakat Zağal lakaplı kardeşi Ebû Abdullah ona karşı çıkarak Mâleka şehrinde kendisine biat almış, öylece iki kardeş arasında taht kavgası başlamıştır. Ancak, sonuçta Zağal, boyun eğmek zorunda kalmış ve Ebu’l-Hasan Ali hükümdar olmuştur. Ebu’l Hasan Ali’nin iki hanımı vardı. Bunlardan birisi amcasının kızı Âişe ve diğeri İzabel adında bir Hristiyan idi. İzabel Müslüman olunca Süreyya adını almıştı. Ali, bu kadını Âişe’ye üstün tutardı ve ona karşı olan sevgisini göstermek için ondan olan oğullarından birini veliaht tayin etti. Bu durumda Âişe kıskançlık duygularıyla yanına çocuklarını da alarak saraydan kaçtı. Halk Âişe’yi destekledi ve

50 Abdurrrahman Ali Hacci, a.g.e, s. 686. 51 Ayşe Kılıç, a.g.e, s.20-21.

(33)

onun oğullarından Ebû Abdullah’a biat etti. Kaçınılmaz olarak baba-oğul arasında iç savaş başladı ve uzun süren savaşlar sonunda oğul Ebû Abdullah gâlip geldi. Tahta geçen Ebû Abdullah, bir süre sonra topraklarına saldıran İspanya Hristiyanlarına karşı çıktığı bir savaşta yenilerek esir düştü.52

Daha sonra amcasına karşı savaşmak kaydıyla Kastiya Krallığının desteğini arkasına alan Ebu Abdullah, krallık tarafından ülkeye son darbeyi vurmak maksadıyla serbest bırakılmış ve amcasına galip gelerek son kez Gırnata Hükümetinin tahtına oturmuştur. Amcayeğen arasındaki kaousun meydana getirdiği iç savaş ortamında çok sayıda Müslüman birbirlerini katletmiştir.

XII. Muhammed’in ikinci hakimiyet yılları adeta sonun başlangıcı olmuştur. Ferdinand ve İzabella, XII. Muhammed’ten Gırnata’yı teslim etmesini istemiş, devlet ricali ve önde gelen isimlerle istişare eden XII. Muhammed teklifi reddetmiştir. Bunun üzerine Ferdinand ile İzabella kesin darbeyi indirmek için büyük bir ordu hazırlayıp Gırnata şehrini muhasara ettiler. Şehir muhasara altındayken meydana çıkan kıtlık ve salgın hastalıklar ise şehrin ahalisinin direncini kırıyordu. Diğer taraftan Beni Ahmer Devleti Osmanlı Devleti ve Memlüklerden yardım talep ettiyse de gerek dönemin padişahı II. Bayezid’in Cem Sultan gailesiyle uğraşmasından yardım gönderememesi, gerekse Memlük sultanı Kayıtbay’ın bu talebe bir karşılık verememiş olması neticesinde Beni Ahmer Devleti kaderi ile baş başa kaldı. Son olarak yapılan istişareler sonucu teslim olmaktan başka çare olmadığı konusunda karara varmış, bundan sonra da Ferdinand ve İzabella’ya gönderilen elçi Ebü’l Kasım Abdulmelik burada bir teslim anlaşması ile karşılanmıştır. Bu anlaşma metnine göre Beni Ahmer sultanı, devlet ricali, din adamları ve ahali iki ay içerisinde Gırnata şehrindeki kaleleri ve Elhamra Sarayı’nı teslim edeceklerdi. 2 Ocak 1492 tarihinde Gırnata şehrinin Hristiyanlar tarafından teslim alınmasıyla Beni Ahmer Devleti yıkılmış oldu. Böylece 711 yılında başlayan Endülüs’teki Müslüman hakimi-yeti 1492 yılında son merhalesi olan Beni Ahmer Devleti’nin yıkılmasıyla nihayete ermiştir.53

52 Lütfî Şeyban, a.g.e, s.59. 53 Enes Şanal, a.g.e, s.58.

(34)

II. BÖLÜM

2.A.1. Türk Edebiyatında Endülüs

Türkiye’nin Endülüs’le tanışıklığı siyasâl ve edebî alanda oldukça eskilere dayanmaktadır. Bilindiği kadarıyla siyasâl alanda ilk münasebetler Osmanlı Hükümdarlığı döneminde başlamıştır. XV.-XVI. Yüzyıllarda Osmanlı bir cihan devleti olarak tarih sahnesinde yükselirken, Endülüs çöküş dönemine girmiş, Endülüs toprakları Hristiyan İspanyolların istilasına uğramıştır. Bu süreçte Endülüslüler büyük zorluklar yaşamış, sekiz asırlık medeniyetin izleri Hristiyanlarca tamamen silinmeye çalışılmıştır.

Edebiyat, en genel tanımıyla duygu ve düşüncelerin dil aracılığı ile estetik bir şekilde ifade edilmesi sanatıdır. Her toplumda ayrı özellikler gösteren ve değişik dönemlerden geçen edebiyat, ait olduğu toplumun vazgeçilmez bir parçası, en değerli kültür hazinelerinden biri olarak kabul edilir. Edebî eserler, konuları itibariyle farklı toplumlardan, yaşayışlardan, felsefelerden ve insanlık tarihinden pek çok izler taşır. Şerif Aktaş edebiyatı “Tarihsel, sosyal ve kültürel olandan hareketle dille gerçekleş-tirilen güzel sanat etkinliklerinin adı”54olarak tanımlar ve “Sanat ve edebiyat, her

dönemde ve her yerde gerçekliğin sanat yoluyla ifadesidir.”55 der. İşte bu gerçeklik, edebî eserlerde aranan en önemli unsurlardan biridir. Bu bağlamda başlı başına bir gerçeklik mahsulü olan tarih de edebiyata önemli ölçüde kaynaklık eder.

Türk edebiyatında destanlar, şiirler, romanlar, hikayeler ve çeşitli türlerde konusunu tarihten ve tarihteki kahramanlıklardan alan pek çok edebî esere rastlarız. Türk tarihinin dışında pek çok medeniyetin bu bağlamda Türk edebiyatına kaynak teşkil ettiğini görürüz. Bunlar arasında Endülüs, Tanzimat Dönemi’nde yoğunluk kazanmakla beraber Türk Edebiyatının pek çok döneminde konu olarak ele alınmış, tarihî gerçekler hayalî kahraman ve olaylarla zenginleştirilerek işlenmiştir. Edebî

54 Şerif Aktaş, Edebî Metin ve Özellikleri, A.Ü Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Sayı

39, Erzurum 2009, s.188.

(35)

metnin gerçekliği yorumladığını, dönüştürdüğünü ve değişerek kendi gerçekliğini oluşturduğunu ifade eden Aktaş, “Edebî metin kendi dönemini yansıtmaz, kullandığı her türlü malzemeyle temsil eder. Her edebî metin bir gelenek içinde oluşur, kendisinden önceki eserlerden ve bilgi birikiminden yararlanır, daha sonrakilere zemin hazırlar, malzeme verir. ” der.( Şerif Aktaş, Edebî Metinleri Çözümleme Metodolojisi ve Yapı-Tema İlişkisi Üzerine, s.138-139) Endülüs medeniyeti de tarihe

bırak-tığı izlerle Türk edebiyatına değişik dönemlerde kaynaklık etmiştir.

Türk edebiyatında Endülüs’le ilgili eserlerin hemen hepsinde Endülüs ülkesi bir masal ülkesi suretinde karşımıza çıkar. Yetiştirdiği alimleri, insanlığa ışık olan kitapları, medeniyet seviyesi, bayındır şehirleri, zengin ve bereketli toprakları, hoşgörülü toplumu ile Endülüs yer aldığı edebî eserlerde adeta bir ütopya olarak okuyucuyu tesirine alır. Okuyucu böyle bir kültür güneşinin sönüp gitmiş olmasına üzülmeden edemez. Bu durum elbette ki eser yazarının becerisinden ayrı ele alınamaz. Jean Paul Sartre “Yazar kılavuzluk yapabilir size ve eğer bir gecekonduyu anlatıyorsa bu gecekonduyu toplumsal adaletsizliklerin simgesi yapıp öfkenizi kışkır-tabilir.”56der. Türk edebiyatının çeşitli dönemlerinde Endülüs’ü ele alan yazarlar da Endülüs’e dair düşüncelerini eserlerine yansıtırlar. Söz gelimi Tanzimat döneminde Endülüs’ü ele alan eserler siyasî çalkantılar yaşayan Osmanlı’ya bir ibret kaynağı olmayı amaçlamışken, çağımızda bu edebî eserlerde tarihe damgasını vurmuş Endülüs uygarlığının adeta kayıp bir cennet oluşu vurgulanır, uygarlığın ve eserler-inin tanıtılması amaçlanır.

Endülüs’ün Türk edebiyatına girişi siyasî alandaki gelişmelerle gerçekleşmiştir. Gırnata Emirliği’nin yıkılış sürecinde Endülüs Müslümanlarının yardımını istedikleri Fatih Sultan Mehmed’e gönderdikleri Ebi’l-Bekâ mersiyesi, Filibelizade Mehmet Nizameddin tarafından Türkçe’ye çevrilince iki medeniyet arasındaki siyasî ilişkiler edebiyat sahasına da sıçramış olur. Daha öncesinde bir Endülüslü alim olan İbnu’l Arabî’nin Anadolu’ya gelişini kültür, felsefe ve bilgi birikimini Türk toprak-larına taşıyışını göz ardı etmemek gerekir. Çağımızda bile

56 Jean Paul Sartre, Edebiyat Nedir, Çev. Bertan Onaran, Can Yayınları, bs.3, Kasım 2008,

(36)

adından söz ettirmeye devam eden bu büyük mutasavvıf, elbette dönem edebiyatında da tesirli olmuştur.

Endülüs konusunun Türk edebiyatında olayların temelini oluşturacak şekilde ele alınması, Tanzimat Dönemi Türk Edebiyatına rastlar. Bu dönemde Osmanlı Devleti de parçalanmanın eşiğindedir ve toplumcu edebiyatçılar Endülüs’ün, çeşitli ayrışmalarla çalkalanan Osmanlı’yı kendine getirebilecek, ders almasını sağlayacak iyi bir örnek olduğunu düşünürler. Bu bağlamda Ziya Paşa’nın Viardot’tan çevirdiği Endülüs Tarihi adlı kitabı diğer Türk edebiyatçılara kaynaklık etmiş, bu konuda ufuklarını açmıştır. Sonrasında, Abdülhak Hamit Tarhan’ın tiyatro eserlerinde Endülüs’e rastlarız. Yazarın beş tiyatro eseri, konusunu Endülüs’ten alır. Şemsettin Sami, Muallim Naci, Sami Paşazade Sezai, Namık Kemal gibi yazarların da Endülüs konusuna kayıtsız kalmadıkları görülür.

Türk edebiyatındaki Endülüs etkisi bundan sonraki dönemlerde azalmakla beraber günümüze kadar devam etmiştir. Günümüzde Endülüs’ün daha çok romanlar üzerinde etkili olduğunu, Türk yazınındaki çeşitli tarihî ve kurgu romanlarda Endülüs’ün ana veya yan izlek olarak ele alındığını görürüz.

2.A.1.1. TANZİMAT ÖNCESİ

Endülüslü Müslümanların ve idarecilerin Osmanlı hükümdarlarından yardım istedikleri pek çok tarihi kaynakta zikredilir. Hatta İstanbul’un fethini gerçekleştiren ve kuvvetini Akdeniz’de de göstermeye başlayan Osmanlı Devleti’nin, Endülüs’te ölüm kalım savaşı veren moriskolar tarafından bir kurtuluş ümidi olarak telakki edildiğini de bu tarihi kaynaklarda görmek mümkündür.

Osmanlının Endülüs Müslümanlarıyla ilk ilişkileri hakkında Fatih Sultan Mehmet dönemine bir gönderme yapılsa da kaynaklarla doğrulanan ilk ilişki, 1487 senesinde son Gırnata Hükümdarı XII.Muhammed’in Osmanlı padişahı II. Bayezid’e bir elçi ve yardım çağrısı içeren bir mektup göndermesiyle gerçekleşmiştir. 1499 ve 1500 senelerinde ise artan Hristiyan zulümleri karşısında II. Bayezid’e bir elçi daha

(37)

gönderen Endülüs Müslümanları, bu elçiyle beraber Endülüs’te Müslümanların durumunu anlatan bir kaside de göndermişlerdir.57

Ebü’l Beka Salih Bin Şerif (1492) tarafından yazılan kasidenin bir bölümü şu şekildedir:

“Kutsal, sonsuz ve sürekli yinelenen selamımı, halifelerin en iyisinin yüce şahsına yöneltirim.

Selam, kâfirlere zillet elbisesini giydiren şerefli, yüce kişiye olsun!

Topraklarının merkezi İstanbul olan Mevlâya selam, o ne güzel bir şehirdir! Endülüs’ün batısında gurbette geride kalan kölelerden size selam!

Daha önce kapalıyken kâfirler önünde açılan yüzlerden size selam! Papazın zorla yatağa götürdüğü şerefli genç kızlardan size selam !

Kendilerine zorla domuz ve haram, kokuşmuş etler yedirilen yaşlılardan size selam ! Hepimiz bastığınız toprakları öper, her an iyiliğiniz için dua ederiz.

(Kral) gözümüzü boyadığı antlaşmalara uymadı.

Bizi baskı ve güç kullanarak istemeye istemeye Hristiyanlaştırdı. Ellerimizdeki bütün kitapları yaktı ve onları çöplüğe attı ; Din kitaplarımızı alay ve hakaretle ateşe attılar!

Hiçbir Müslümana ne bir kitap, ne de yalnızlıkta okunacak bir Kuran bıraktılar! Oruç tuttuğu bilinen herkes, her hâlükârda ateşe atılıyordu!

Bizden kiliselere gitmeyen kimseleri, papaz feci bir şekilde cezalandırıyordu; Tokatlıyordu, malını alıyordu, perişan bir halde onu hapse atıyordu.

Peygamberimize küfretmeyi, iyi ve kötü günde onun adını anmamamızı bize emrettiler!

Referanslar

Benzer Belgeler

Akşam dileyen misafirlerimiz rehberimiz ve özel aracımız eşliğinde alternatif olarak düzenlenecek olan Flamenko Show turuna katılabilirler, otelden hareket Flamenko

Otelimizde alacağımız sabah kahvaltısının ardından dileyen misafirlerimiz alternatif olarak düzenlenecek olan Girona - Figueres & Salvador Dali Müzesi turuna

Madde: Doğu Türkistan devleti, Cumhuriyet usulüyle kurulmuş olup, halkın refahı ve devletin asayiş içinde olması için halkı her türlü zahmet ve nizadan

İslam mimarisinin ulaşabileceği yüksek noktalardan biri olarak bugünlere ulaşmış bir şahit olan Elhamra Sarayı'nın ziyareti sonrası otele transfer ve serbest

Otelde alınacak sabah kahvaltısının ardından dileyen misafirlerimiz ekstra olarak düzenlenecek Al Hambra Sarayı gezine katılabilirler.. (50 Euro) (Al Hambra sarayında

Abdurrahman gibi halifeler istikrar ortamı sağlayamadılar.Hz.Ali taraftarı olarak bilinen Hammudiler 1016 yılında iktidarı ele geçirdilerse de onlar da otorite kuramadı ve

Otelimizde alacağımız sabah kahvaltısının ardından dileyen misafirlerimiz alternatif olarak düzenlenecek olan Girona - Figueres & Salvador Dali Müzesi turuna

Panoramik şehir gezisinin ardından dileyen misafirlerimiz rehberimiz ve özel aracımız eşliğinde alternatif olarak düzenlenecek olan Valencia Şaheserleri turumuza