• Sonuç bulunamadı

Özgürlük Sorunsalı

2.3. MAHREM ROMANINDA YAPI VE İZLEK

2.3.8.4. Özgürlük Sorunsalı

Özgürlük, insanın ontolojik düzeyde gelişimini ve açılımını sağlayarak kendisi olma çabasını güçlendirir. Kuşatılan, sıkıştırılan, baskı altına alınan her insanın yaşamında özgürlük bir kurtuluş imgesidir. Özgür insan, kendi kendini seçer.155 Kendini

seçme eylemi, sorumluluk bilincinin sembolik açılımıdır. Dünyalık yaşantısında sorumluluk üstlenen insan, bireysel iradesini sonuna kadar kullanabilme yetkisine

154P. Aleksdroviç Sorokin, Bir Bunalımın Çağında Toplum Felsefeleri, Çev. Mete Tuncay, Göçebe Yay.,

İstanbul, 1997, s. 220-222.

sahiptir. Pico Della Mirandola “kendi özgür iradesine bağlı bir büyüme ve gelişme yetisi

yalnızca insana verilir.”156 derken insanın kendini kurma sürecindeki önemli bir

imkanına vurgu yapar. Başkişi Şişman Kadın, yaşam sürecinde bu imkandan yoksun bırakılmıştır. Şişman Kadın’ın ilk kendilik deneyimleri, babaannesinin yanında kaldığı zamanlarda oluşur; babaanne, bireysel kimliği zedeleyici bir etkiyle çocuğun yaşamına dokunur. Şişman Kadın, bu dönemde kendisini karanlıkla örülü bir mahzene kapatılmış ve buraya terk edilmiş gibi duyumsadığı için yaptırımcı bir söylemin sınırlarında kalarak kendini tanıma ve varlığının farkına varma fırsatı edinemez. Babaanne, Şişman Kadın’ı kendi kabuğuna bağımlı kılar; karakter oluşumunun temelini oluşturan çocukluğunu mutlak bir susturulmaya ve sessizliğe mahkum eder. Bireyleşme serüveninde yardımcı ve yol gösterici olması gereken aile fertleri, dışlayıcı ve sorgulayıcı olduğu an, Zebercet gibi tiplerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Babaanne; çocuğa özgün, cesur, kararlı ve güçlü olması gerektiğini öğretemez; bu nedenle Şişman Kadın, bastırılmışlık duygusunun hezeyanı altında ezilir. Bu karşı değer, çocuğun ruhunu ve bilincini besleyerek kişisel alanda değişmesi için gerekli güveni ve ortamı sunamaz. Çocuk, kendisi olarak hayata katılması gerektiğini, zor ve sıkıntılı zamanlarda hızlı ve doğru kararlar verebilmesini babaanne gibi önemli bir yaşam modelinden rol ödünçleyerek kavrayamaz. Ruhsal olarak dünyaya eksik doğan çocuk, yaşamını herkesten kaçarak, korkarak, kaygı ve endişe içinde geçirir;

“Yalnız-çocuk bir daha bir uçan balon gördüğünde, onu kimseye göstermeye

kalkışmayacaktır. Büyümüştür artık; tek başına keşfettiği bu seyir aleminin, tek başınalıktan kurtulmanın yolu olmadığını görecek kadar. O da bundan böyle sırlarını kendine saklar.” (s. 282)

Şişman Kadın’ın bu sıkıntısı, babaannesiyle kuramadığı içtenlik modern toplumun cinai bir sınıfa dönüşmüş haliyle iyice derinleşir. Modern zamanın güç istenciyle ortak bir noktada buluşamayan Şişman Kadın, herkesin tek boyutlu olduğunu görür ve bir yığın adına kendi özgülüklerini yaşayamaz hale gelir. İnsan doğasında kendiliğinden var olan özgürlüğün yok sayılması, derin bir kırılma oluşturur. Fromm’a göre “özgürlük, insanoğlunun, kendisini doğadan ve diğer insanlardan farklı bir bireysel

varlık olarak görmesini, kendisinin farkına varmasını sağlayan düşünme yetisi yani öznel

156 Fromm, a.g.e., 2008, s.10.

özbilinçliliktir.”157 Özbilinçliliğini toplumsal iktidarın hegomanyası nedeniyle

kuramayan başkişi Şişman Kadın, rüyalarında kendisini uçan bir balon olarak görür. Özgürlük arzusunun rüyada ortaya çıkması, bizim dışımızdaki güçlerin ne denli etkin olduğunu gösterir.

Şişman Kadın, otoriter bir mekanizmanın bakışını özgürlüğüne yönelik saldırı olduğunu bilir; bu nedenle herkese ve her şeye karşı gizli bir savunma geliştirerek kendi içine kapanır. Shayegan “kendi üzerine kapanan varlık açılmayı inatla reddeder.” derken özgürlüğü sınırlanan insanın kendisini iptal edeceğine ve toplumdan soyutlanacağına gönderme yapar. George Orwell’in “1984” romanındaki Büyük Birader tiplemesine benzer bir algıyla Şişman Kadın’ı dispositiflere sıkıştıran modern yapı, “bir çift pörtlek

göze sahip yırtıcı kuş” özelliğiyle tam bir avcıdır. Kendi sistemindeki kalıplardan birine uymadığı için Şişman Kadın’ı acımasızca yaşamın dışına iter. Bu itilmişliği güçlü bir şekilde hisseden Şişman Kadın’ın bu denli çözülüşünün bir diğer nedeni, geçmişinin tutsağı olmasından kaynaklanır. Geçmişin kuşatıcılığında sıkışıp kalan insan, kendisini sürekli yargıladığı ve eleştirdiği için özgür değildir.

İnsanın ontolojik anlamda kendisini keşfedilmesi için önemli bir aşama olan özgürlük, Keramet Efendi’nin çadırında başlayan ve süregiden düzenle yok edilir. Çadır, sanal imajlarla asıl olanı düşünmekten uzaklaştırılan özneyi yönetme amacı taşır. Samur- kız, Samur-oğlan, La Bella Anabella ve Hoyrat Aruzayak’ın görsel bir nesne şeklindeki sunumu, varlık türleri arasında en değerli olan insanın anlamını nasıl yitirdiğine vurgu yapar. Çadırdaki bu insanlar, bırakılmışlığın ve terk edilmişliğin çaresizliğini yaşarlar. Onların bu savunmasız hali, Keramet Efendi’nin tutsak etmeye dayalı bir sistem kurmasını sağlar; korkunun ve güçsüzlüğün içinde kıvranan insanlar dikte ettirici düzenin tüm rollerini kabul ederler. Keramet Efendi, kendiliği elinden alınan bu kişiler üzerinde bir güç mekanizmasıdır. Onları kendilerine ait olmadıklarına inandırarak insani özlerini reddeden bir oluşumun içine atar. Fromm’a göre “insan doğası, bir soyutlama olmadığı

gibi, sonsuz sayıda kalıba girebilen, istenilen yöne çekilebilen, dolayısıyla dinamiği yokumsanacak bir sistem değildir.”158 İnsanı bu şekilde değerlendirip onun

çaresizliğinden beslenerek güçlü olduğunu zannetme, büyük bir yanılgıdır. Varlığını bu

157 Fromm, ag.e., 2008, s. 33. 158 Fromm, 1995, s. 18.

yanılgı üzerine kurmaya çalışan Keramet, gözlerinden dolayı özgürce yaşayamadığı için başkalarının da kendisi gibi olmasını ister.

Özgürlüğü, zamansal değişimlerle kılık değiştirmiş/maskelenmiş diktatörlere teslim etme insanı robotlaştırır; çünkü bu dürtü, bastırabilir bir niteliğe sahip değildir. İnsan dünyaya bırakıldığı andan itibaren kendilik savaşı verir; bu savaşın temeline kök salmış olan düşünce özgür olabilmedir. Teorilerle, kurallarla, emirlerle ve vaazlarla tanımlanamayan insan, zorba despot ve cebreden bir zihniyetin yönetimi altında varoluşunu bir üst boyuta taşımaktan yoksun kalır. Başkişi Şişman Kadın’ın ve Keramet’in çadırında anlamını yitiren insanların trajedisi de bu yoksunluktan beslenir. Başkişi kendisine verili olan şişmanlık sıfatıyla toplum tarafından aşağılanmış ve dışlanmıştır. Bir uyarı niteliği taşıyan bu denli bir tavır, onu kendilik değerlerinden uzaklaştırarak objeye indirgemiş ve olmamışlık düşüncesini hafızasında canlı tutarak ben olmasına izin vermemiştir. Böylesine ürkücü boyuttaki Kafkaesk159 çürüme şimdi’de ve

gelecekte çözümsüz parçalanmışlıkların süreklilik gösteren bir boyutta devam etmesine neden olur.