• Sonuç bulunamadı

Romantizm Dönemi Edebiyat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Romantizm Dönemi Edebiyat"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Romantizm Dönemi Edebiyat

(2)

• Tek erkin sarsıldığı, soylulara karşı güçlü bir burjuva sınıfının oluştuğu bu yeni yüzyılda, edebiyat, soyluları bırakıp halkı

anlatmaya başlamıştı. Elbette, sıradan insanın sorununu işleyen bir edebiyatta klasik sanat düzeninin sıkı kurallarına yer

olmayacaktı. Öyleyse, Romantizmin Klasisizme tepki olarak

doğduğunu bir kez daha vurgulamak yerinde olacak. Romantik sözcüğü ilkin Rousseau tarafından kullanıldı. İngiltere’de, Lord Byron, Keats, Shelley, Almanya’da Goete ve Shiller ile başlayan

“Sturm und Drung” (Fırtına ve Atlım Hareketi) akımı, Mme de Stael’in “Almanya Üzerine” başlıklı eseri ile Fransa’da da tanındı.

Bu akımın kuralları “Cromwell’in” önsözünde Hugo tarafından belirlenmiş ve tüm Avrupa’ya yayılmıştı.

(3)

• Her şeyden önce, Yunan ve Latin Edebiyatları, bu akım için örnek oluşturmuyordu.

Sanatçı, Yunan mitolojisi yerine, ulusal efsanelerden, Hıristiyan mucizelerinden söz ediyordu. Romantizm, ulusal ruhu keşfetmişti. Ulus, yüzyıllardan beri binlerce yaşamla beslenen, gelişen mistik ve gizemli bir kişi gibiydi. Bu varlığın derinliklerinde aranan şey yıkılan kutsal değerlerin yerine geçebilirdi. Ayrıca, yaşadığı çağda bulamadığı güzelliği, geçmiş çağlarda arama arzusu ile bütünleşen zamansal yabancılık, sanatçıyı tarihsel eserler yazmaya yöneltiyordu. Mme de Stael “Almanya Üzerine” adlı eserinde bu durumu şöyle açıklıyordu: “Eskilerin edebiyatı, başka bir iklimden aktarılmış bir

edebiyattır; romantik edebiyat, şövalye edebiyatı ise yerlidir, onu kendi dinimiz, kendi kurumlarımız yetiştirmiştir(…) Eskinin taklidi olan bu şiirler, ne kadar yetkin olursa olsun halka inemiyorlar, çünkü bu gün, onlarda hiç bir ulusal öğe yok. (…) Dinimizi anlatan, tarihimizi hatırlatan yalnızca romantik edebiyattır” Rönesans, Antik Çağın dirilişi ise, Romantizm de Orta Çağın uyanışı olarak değerlendirilebilir. Bu dönemde, Orta Çağın XVII. Yüzyıldan beri küçümsenen yapıtları ve sanatçıları bambaşka bir açıdan, yeni baştan değerlendirilerek bulunmaları gereken yere kondular.

• Kudret Cevdet, Örneklerle Edebiyat Bilgileri, İnklap ve Aka, İstanbul, 1980, s.16

(4)

• Klasik Edebiyat için akıl ve sağduyu ne denli önemliyse, Romantizmin olmazsa olmazları da düş ve duyguydu. Daha önce de defalarca söylendiği gibi, XVIII. yüzyıl akla tapma çağıydı. Buna karşı koyma hali, duygu ve düş gücünü öne çıkarıvermişti. Mickiewicz “ Bir yüreğin olsun ve bak o yüreğinin derinliklerine ” (Miej serce i patrzaj w serce ) diye rasyonalistlere seslenirken, dehayı akılda değil, yürekte aramanın gerektiğini

haykırıyordu. Duygu kültü Sentimental dönemin bir devamıydı, aslında. Ancak

Sentimentalizmde daha kırılgan, daha edilgen bir kabukla çevriliyken, Romantizmde birden etkin, güçlü bir havaya bürünmüştü. Sentimentalizmdeki o yarı hüzünlü, yarı keyifli “tatlı melankolik” hali gitmiş, sınırsız çoşkulu, dinamik bir şekle girmişti, duygu.

• Romantik sanatçının esin peşine düşme serüveni, böylece başlamış oldu işte. Klasik şiirin gün ışığında yazılmış gibi her olayın apaçık ortada olmasını öngördüğü ölçüde, romantik şiir de ay ışığı altında, sisler içinde olagelen öyküleri yansıtıyordu. Bu durum kimi zaman, olağanüstü, hatta patolojik ruh durumlarının ortaya çıkmasına neden oluyordu.

Gerçekte, ortaya çıkan insanın bilinçaltından başka bir şey değildi. Bilinçaltı, uzun çabalardan sonra bulunmuş bir gömü gibiydi adeta. İnsan bilinçaltını keşfetmişti.

(5)

• Romantiklerde “ben” önem kazanıyordu. Anlatılanlar neredeyse

kişisel öykülerdi. Goethe, Byron, Mickiewicz ve Słowacki, aslında hep kendilerini anlattılar.

• Romantizmde metafizik, ruhsal olaylar ve din önemliydi. Var olan gerçeklerden hoşnut olmama hali, sanatçıda kötümserliğe neden oluyordu. Ama bu kötümserlik inançla yıkılmaya, yok edilmeye

çalışılıyordu aynı zamanda. Beklenmedik değişimlerin Tanrının iradesi olduğu düşüncesi ile, bireylerin, toplumsal sınıfların hatta ulusların Tanrı tarafından çeşitli olaylar için seçilmiş olduğu düşüncesi

Romantizmde bulunmaktaydı. Bu düşünce “Mesihçilik’e” (mesyanizm) uzanıyordu. Özellikle Polonya Romantizminde “Mesihçilik”

Mickiewicz’in kimliği ile bütünleşmiş olarak döneme damgasını vurmuştur.

(6)

• Stanisław August zamanında, Varşova'nın bir kültür başkenti olduğunu biliyoruz. Ne var ki, üçüncü ve son bölünmeden sonra, bu eski anlamını yitirmişti.1806 yılında Varşova, Prusya'nın işgali altında bulunuyordu. Daha sonra Varşova Grandüklüğü'nün, 1815'den sonra da Kongre Krallığı'nın başkenti oldu.

• 1800 yılında "Towarzystwo Przyjaciół Nauk" (Bilim Dostları Derneği'nin) kurulduğundan daha önce söz edilmişti. Bu dernek, Aydınlanmacı düşünceyle kurulmuş ve ülkenin bilimsel

gelişiminde büyük katkılar sağlamıştı. Örneğin, Samuel Linde'nin altı ciltlik Leh dili sözlüğü bu derneğin girişimi ile basılmıştı.

• Aydınlanma geleneğini sürdüren diğer kurumların başında Vilna, Varşova Üniversitesi gibi üniversiteler geliyordu.

• O zamanın edebiyat yaşamının en canlı olaylarından birisi, çıkan dergilerdi. 1800 yılında Polonya'da on dergi çıkıyordu (1794 ise on dokuz dergi basılıyordu). Ancak 1822'ye dek bu sayı elliye kadar yükseldi Varşova'da çıkan en önemli dergilerin başında, "Pamiętnik

Warszawski" (Varşova Günlüğü), "Cwiczenia Naukowe" (Bilimsel Alıştırmalar), "Biblioteka Polska" (Polonya Kütüphanesi) geliyordu. Vilna'da "Dziennik Wileński" (Wilna Gazetesi), Lvov'da "Pamiętnik Lvovski" (Lvov Günlüğü), Krakov'da "Rocznik Towarzystwa Naukowego"

(Bilim Derneği Yıllığı) adlı dergiler çıkarılıyordu.

(7)

• Edebiyat özellikle yüzyılın ilk yirmi yılında, Klasisizm'in etkisi altında gelişti.

• Bölünmeden sonra, Polonya edebiyatında, Klasisizmi devam ettiren klasikler, çoğu zaman "sözde klasikler" (pseudoklasikler) olarak aşağılayıcı bir ifade ile anılırlar. Bu yazarlar, bir anlamda Aydınlanmanın mirasçılarıydılar. Özellikle,

Varşova salonlarının şairleri olarak, Fransız Klasisiszmine ve Antik Çağ edebiyatına düşkünlükleri ile tanınıyorlardı. Ayaklanmalar ve devrimlere karşı oldukları için, romantikler tarafından hiç sevilmediler. 1795-1863 yılları arasında etkinlik

göstermelerine karşın, özellikle 1830'dan sonra Romantizmin ağırlığı altında ezilmişlerdir.

• Varşovalı klasikler özellikle tiyatro ile ilgileniyorlardı. Voltairé'in değerlerine uyan trajediler yazmak istiyorlardı. Fransız trajedi yazarı Jean François La Harpe'ı,

neoklasik yasaların kuramcısı olarak, en büyük otorite ilan etmişlerdi. Polonyalı son klasikler, ülkelerinin tarihinden çıkardıkları konuları Fransız klasisizminden esinlenerek biçimlendirirlerse, ulusal trajedi türü oluşturacaklarını

düşünüyorlardı.

(8)

• Gençliğinde bir süre Kościuszko'nun sekreterliğini yapan Alojzy Feliński (1771-1820) bu son klasiklerin başında geliyordu. Feliński, koşuklu bir biçimde "Barbara Radziwiłłówna"

adlı bir tarihsel oyun yazdı. Üç birlik kuralına uyarak yazdığı bu trajedide, yetkin bir dil kullanmıştı. Kahramanı idealize ederek, tarihi mite dönüştürdü. Feliński bu eserinde, Jagiellonların egemen olduğu altın çağları anımsatıyor, bir yandan Zygmunt August'la meclis arasında, kralın evliliği yüzünden çıkan anlaşmazlığı anlatırken, tekerkin anayasal kurallara göre yürütülmesi gerektiği fikrini savunarak, güncel politikaya gönderme

yapıyordu.

• Klasisizmin sözcüsü ve savunucusu Kajetan Kożmian (1771- 1856), renkli ve canlı bir dille yazdığı “Günlükler’in” (Pamiętniki) yanısıra, “Polonya Toprak Ağası” (Ziemiaństwo

polskie) adlı eseri ile ünlendi. Bu eserinde Vergilius’tan esinlenerek, Polonyalı eski toprak sahiplerinin yaşamlarını betimledi. Bu eseri otuz yılda yazarak, bir rekor da kırmıştır.

Mickiewicz’le hiç yıldızı barışmadı bu sanatçının. Çağlar üstü şairi, “tımarhane kaçkını, yarım akıllı”(pólgłówek wypuszczony ze szpitala szalonych) diye adlandırırdı. Mickiewicz ise “Atların” (Dziady) III. Bölümünde, Kozmian’ın en ünlü eseriyle, “nohut ekimini altmış dizede anlatır” (opiewa tysiąc wierszy o sadzeniu grochu) diye dalga geçmişti.

(9)

• Aydınlanmanın diğer akımı Sentimentalizmi sürdürenler de vardı, bu dönemde. Kazimierz Brodziński (1791-1835) bu sanatçıların başında gelir. Napoléon’la birlikte savaşan bu şair, aynı zamanda Mesihci düşünceyle de sıkı bağlantılar kurmuştu. Duygusal bir yumuşaklıkla “Wiesław” adlı idillerini yazdı.

Brodziński ne klasik ne de romantikti. “Klasik ve Romantik Düşünce Üzerine ve Polonya Şiirsel Ruhu Üzerine” ( O klasyczności i romantyczności tudzież o duchu poezji polskiej) adlı çalışmasında, Polonya edebiyatının gelişimi üzerinde durdu, yabancı edebiyatların gölgesinden çıkmak gerektiğini vurguladı.

Bunun için de, eski geleneklere tutunmanın, idillerde eski Slav barış şarkılarını yeniden canlandırmanın gerektiğini öne sürdü. Sanatçının görüşüne göre idil, Polonya ulusal karakterini en iyi betimleyen türdü.

Romantikler onun bu fikrini çok tuttular. Mickiewicz’in “Romantiklik” (Romantyczność) adlı balladını bu bağlamda değerlendirmek gerekir. Bu çalışma, “Pamiętnik Warszawski’de” yayımlandı. Yazar, açık bir biçimde, bu eserle Polonyalı şairlerin artık kendi yollarını bulmaları gerektiğini savunuyordu.

• Bu derginin sütunlarında, romantikler ve klasikler arasında polemikler başlamıştı. Profesör Jan

Śniadecki, “Romantik ve Klasik Eserler Üzerine” (O pismach klasycznych i romantycznych) adlı yazısında gerçek ustaların Aristotales, Horatius olması gerektiğini ileri sürüyor, bu safsata, esriklik dolu edebiyatı bir yana bırakmanın gerektiğini iddia ediyordu.

• Mickiewicz, Mochnacki gibi romantikler ise, kendilerine saldıran bu son klasikleri aşağılıyorlar, bu kişilerin ve ürettiklerinin klasik değil, sözde klasik olduklarını vurguluyorlardı. Klasisizmin tüm Avrupada’ki son kalesinin Polonya olduğundan dem vurarak, bu kaleyi gülünç, sözde klasiklerin korumaya çalıştığını iğneli bir dille açıkça söylüyorlardı

(10)

Kaynak

• Taluy YÜCE, Neşe. Polonya Edebiyatında Aydınlanma, Romantizm, Realizm. Ankara:

Kültür Bakanlığı Yayınları, 2002.

Referanslar

Benzer Belgeler

• “Panny z Wilka” (Wilkolu Genç Kızlar) ve “Brzezina” (Kayın Ağacı Koruluğu) adlı öyküler “Młyn nad Utratą (Utrata.. Üzerindeki Değirmen) adlı öykü gibi,

• Savaş sırasında Baczyński, Gajcy, Trzebiński gibi pek çok genç şair başlıca teması savaş olan, insanlığı, tarihi sorgulayan, dünyayı kıyamet gününe benzeten

• 1948 yılına gelindiğinde Sovyetler Birliğini’nin Polonya için özgürlük ve umut olmaktan çok yeni bir esarete dönüşeceği anlaşılmaya başlar. • Sosyalizme

Sanatçılar bir mühendis gibi insan ruhunu parti ideolojisine uygun olarak biçimlemeye uğraşırlar.. Dolayısıyla toplum için sanat

• Już chce mnie próchno już mnie grzybnia chce. • Już pobielałe śnią się w

• Savaş sonrası toplumsal ve kültürel gelişmelerin bir yansıması olarak ahlaki değerlerin irdelendiği yeni bir sanat akımı olarak moralist şiir ön plana çıkar..

başlıklı tablosundan esinlenerek "İkarus" şiirini, Katalan sürrealist Salvador Dali'nin 1935 yılında yarattığı eseri "Yanan Zürafa" başlıklı

• składają się już do wszystkich cisz morskich, burz morskich, mórz morskich i oceanicznych,. • do wszystkich stron i części świata, światła,