• Sonuç bulunamadı

İki Savaş Arası Dönem Ve Savaş Dönemi Polonya Edebiyat

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İki Savaş Arası Dönem Ve Savaş Dönemi Polonya Edebiyat"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

İki Savaş Arası Dönem Ve Savaş

Dönemi Polonya Edebiyat

(2)

Düzyazı

• İki Savaş Arası Dönem’in başlangıcı, düzyazıda, şiirle kıyaslandığında, daha belirsiz biçimde ortaya çıkmıştır. Şiirdeki kadar keskin çizgili gruplar, radikal değişimler göze çarpmaz düzyazıda. 1918 yılı, tüm ulus için olduğu gibi tüm bu yazarlar için de bir dönüm noktası olmuştur. Bir önceki dönemde

sanatlarını biçimlendirmiş ve ‘savaş öncesi dönem insanları’ olan yazarların yeni uygarlık çağını kabullenmeleri, geleceğe coşkuyla bakmaları ve tüm bunlardan çıkan estetik sonuçlarda pay sahibi olmaları kolay olmamıştır. Żeromski, Strug, Nałkowska, Kaden gibi yazarlar yirmili yılların ilk yarısında çok satan kitapların yazarlarıdır. Bu yazarların yanı sıra, Reymont, Orkan, Weyssenhoff da yapıtlar vermekte, pozitivist Aleksander Świętochowski de romanlar yazmaktadır. İki Savaş Arası Dönem’de, dönemin ikinci yarısında Berent’in düzyazısı önemli bir rol oynar.

• Eğer şiir daha çok genç kuşağın etkinlik gösterdiği bir alansa, düzyazı daha sık olarak olgun kuşakla, bu kuşağın mantığıyla meyve veren bir alan olmuştur. Belki de bu yüzden şiirden daha az yenilikçi, ama daha çok sürekli olmuştur düzyazı. İki Savaş Arası Dönem’in ilk yıllarında ve aslına bakılırsa tüm dönem boyunca düzyazı, toplumsal-siyasi sorunsala daha açık biçimde yönelmiş ve bu sorunsal nedeniyle çok daha tedirgin olmuştur. Belki de buradan yola çıkarak, düzyazı başka temalar seçer, sadece yirmili yılların başında değil, aynı zamanda tüm dönem boyunca verilen romanlarda savaş temasının önemli bir rolü vardır. Ne de olsa, şiir öncelikle en bireysel hatta zaman zaman yalnızca kendisi için oluşmuş bir edebi tür olarak sayılırsa, düzyazı -doğası gereği- sırası geldiğinde, toplumsal olayları analiz etmek yönünde ağırlık gösterir.

(3)

• Avrupa edebiyatının, avangart düzyazının dönüm noktası niteliğindeki yapıtları olan Marcel Proust’un

“Kayıp Zamanın İzinde”, James Joyce’un “Ulysses”, Franz Kafka’nın “Dava”sının savaşın hemen

sonrasındaki yıllarda yayımlandığından daha önce söz etmiştik. Bu yapıtlar arasında en çok “Ulysses” şiir ve resim sanatının, dönüm noktası niteliğindeki

yapıtlarına eşit ağırlıkta olan cüretkâr bir yenilikçilik

içermektedir. Buradan yola çıkarak, Avrupa genelinde

edebiyat ve sanatta meydana gelen büyük sanatsal

devrimin, düzyazıyı da etkilediğini söylemek olası.

(4)

• Polonya edebiyatında ise, siyasi durumdan kaynaklanan heyecan ve coşkuya dönüş buradaki belki de en önemli olgudur. Bu olgu Polonya düzyazısının gelişiminde kaçınılmaz bir değişimi ifade etmiştir. İzleyen yıllarda ise bir yandan derin bir psikolojik analiz, öte yandan da grotesk bir eğilimin ağır bastığını görüyoruz. Kesin olan şudur ki, bir önceki dönemde, savaşın hemen öncesinde, Roman Jaworski’nin (1883-1944) “Historie maniaków” (1910) (Manyakların Tarihi) adlı yapıtı, Karol Irzykowski’nin eleştirel-edebi etkinliği ya da Tadeusz Boy Żeleński’nin hicvi gibi bazı öncü yapıtlar bu durumun habercisi sayılırlar.

• Uç sürümde, gündelik oluşa dönüş olarak belirlenebilecek ‘somuta dönüş’, hiç olmazsa daha

genel bir olgu oluşturmuştur. Genç Polonya Dönemi düzyazı dünyası ile karşılaştırıldığında, İki

Savaş Arası Dönem düzyazı dünyası etkileyici derecede somut, duyarlı izlenimlere doymuş,

sıklıkla ve düzgün biçimde zaman ve mekâna oturtulmuş, berrak bir felsefi spekülasyondan

olduğu kadar, üzerinde anlaşmaya varılmış durum şemalarından da uzaktır. Stilize edilmiş,

fantastik ya da rüya karakterinde olan bir dünya olduğunda bile somut bir hava taşır; kısacası

görülebilir, duyulabilir ve dokunulabilir olmak durumundadır. Bu, olgusal edebiyata dahil

türlerin ani gelişimine koşut bir dönüştür, kuşkusuz.

(5)

• Felsefi şartlandırmalarından bağımsız olarak, coşkudan sapma ve somuta dönüş, İki Savaş Arası Dönem’in ilk yıllarındaki tarihsel gerçeklik fonunda net biçimde

açıklanmaktadır. 1918 yılı, toplumun geneli ve ulusun ortak bilinci açısından siyasi- toplumsal ülküler dönemiyle bu ülkülerin gerçekleştirilmesi dönemi, bağımsızlığın verdiği sorumsuz, hoppa hava ile yeni kurulmuş devletin düzenine, adaletine, varlığına karşı sorumluluğun yarattığı ağırlığın günden güne toplumun omuzlarına çöktüğü

dönem arasındaki sınırı oluşturmuştur. Elbette ki büyük hayalleri kovalayan hayal kırıklıkları bu dönemin olmazsa olmazlarıydı. Böylece bu yüce beklentiler,

gerçekleşmeyen düşler, kaybolmuşluk duygusu gibi sonsuz sayıda ufak soruna bölünmüştür aniden. İşgal altındaki Polonya topraklarının, yüzlerce yıldır, sıra dışı derecede harap edildiğini, çarpışmaların ülkenin bir ucundan diğer ucuna uzandığını, büyük kentler kurtarılmış olsa bile köy ve kasabaların çoğunun ateşe verilmiş olduğunu unutmamak gerekir. Ayrıca, Polonya’nın üç işgalci gücün egemenliği altında

oluşturduğu bütünlük, vurgunculuğun, dolandırıcılığın ve her türlü kariyer hırsının

inanılmaz derecede gelişmesine fırsat veren görülmedik ekonomik ve örgütlü

güçlüklere yol açmıştır.

(6)

• Polonya özgürlüğüne kavuştuktan sonra da dingin bir havaya bürünmemişti aslında.

Gabriel Narutowicz’in 16 Aralık 1922’de, cumhurbaşkanı olduktan yalnızca bir hafta sonra Eligiusz Niewiadomski tarafından öldürülmesi, bunun basit bir göstergesidir.

• Savaş bittikten birkaç yıl sonra, yazarlarının, beklentilerle gerçeklik arasındaki bu uyuşmazlığın nedenlerine ulaşmayı denedikleri romanlar ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, en yırtıcı biçimde polemik yaratan yapıtlar olarak Juliusz Kaden-

Bandrowski’nin (1885-1944) “Generał Barcz” (General Barcz), Zofia Nałkowska’nın

“Romans Teresy Hennert” (Teresa Hennert’in Aşkı), Andrzej Strug’un (1871-1937)

“Pokolenie Marka Świdy” (Marek Świda’nın Kuşağı) ve Żeromski’nin “Przedwiośnie”

(İlkbahar Öncesi) adlı yapıtlarını saymak olası. Bu romanlarda yazarlar, toplumsal- siyasi sorunsalı irdeleyerek şu ya da bu sürümde, şu ya da bu bakış açısıyla, yönetici subaylardan oluşan seçkinler arasındaki rüşvetçiliği, dolandırıcılar ve bankerler

tarafından yönetilmeyi, genç insanları yozlaştıran genel bir yoldan çıkmışlığın yıkıcı

atmosferini romanlarında gözler önüne sermişlerdir.

(7)

• Çağdaş tarih, savaş sonrası dönem düzyazısında sadece, berrak olarak dönemin politik ve tarihsel

sorunsalına değil, aynı zamanda önceki dönemin tarihine de büyük ölçüde yer vermiştir. Tarihi roman bu yıllarda nicelik olarak yoksullaşmaktadır. Buna karşın, o dönemde önemli edebi değerlere sahip birkaç roman ortaya çıkmıştır. Bu yapıtlar arasında, Piotr Choynowski’nin (1885-1935) “Kuźnia” (Demir Atölyesi) adlı yapıtı, 1861-1863 yılları arasındaki ayaklanma öncesi hazırlıkların ve gösterilerin atmosferini titiz bir tarihsel güvenilirlik ve mükemmel bir ustalıkla yansıtır. Daha geniş bir açıdan bakıldığında, Polonya tarihini, dini meseleleri özel biçimde dikkate alarak daha büyük bir ilgi odağı haline getiren romanlardan da söz edecek olursak, Polonya ortaçağına ilişkin iki romanı, Aniela Gruszecka’nın (1884-1976) “Nad jeziorem”

(Göl Kıyısında) ve Stanisław Wasylewski’nin (1885-1953) aynı yıl yayımlanan “Ducissa Cunegundis”ini de kaydetmek gerekir. Konusal anlamda ortak özellikler taşıyan bu iki romanın farklı üsluplar taşıdığını görüyoruz. Gruszecka’da diyaloglara odaklanmış, bilimsel bağlamda daha sağlam, yumuşak, arkaik bir üslup, Wasylewski’de ise arkaik-şiirsel bir üslup vardır. “Ducissa Cunegundis” o dönemin şiire benzer yenilikçi düzyazısına yaklaşmakta, franciskanizme yakın itaatkâr, basit bir dindarlık övgüsü olarak da dönemin ilkel akımlarıyla bağlantı kurmakta, nihayetinde de kendi hagiografik tematiği açısından tarihsel sürümde dönemin efsanevi-dini edebiyatıyla komşu olmaktadır.

• Franciskanizm: Aziz Francis'in görüşü doğrultusunda ortaya çıkmış, 20. yüzyıl edebiyatındaki eğilimler. Bu eğilimler doğrultusunda edebiyat yapıtlarında ortaya çıkan kahraman yaşamdan keyif alan, dini duyguları derin, doğayı seven sıradan bir insandır. Dünyaya karşı sergilenen bu basit tutuma ilişkin övgü, sıklıkla, söz konusu eğilimler etkisiyle verilen yapıtlarda kompozisyon ve stilin bilinçli olarak yalınlaştırılmasıyla birlikte ortaya çıkar.

(8)

• Şiir benzeri yenilikçi düzyazının da bu dönemde önem kazandığını belirtmek gerek. Savaş sonrası ilk birkaç yıl boyunca Polonya’da şiir, drama ve estetik düşünce tarihinde ortaya çıkan fırtınalı dönemin, düzyazı alanında daha sakin bir seyre sahip olduğundan söz etmiştik. Elbette bu durum, bazı devrimci karakterde denemelerin olmadığı anlamına gelmemektedir. Ancak, bu denemeler şiirsel denemelerin yanında çok sönük kalmıştır. Bu noktada, bu denemelerin özellikle, Skamander ile şu ya da bu ölçüde ilişkisi olan yazarların kaleminden çıkmış olduğu gerçeğinin de altını çizmek gerekir. Bu denemeler, yazarlarının şair olması nedeniyle, düzyazının özgün biçimde lirikleştirilmesinden oluşur.

• Yirmili yılların ikinci yarısından itibaren Polonya edebiyatında bir değişim gözlenmiştir; bu dönemi, bir çeşit geçiş dönemi olarak adlandırmak olasıdır. Elbette, bu değişimi siyasi olaylarla da bağdaştırmak olası. Unutmayalım ki, o dönemde içte ve dışta çok önemli siyasi olaylar

cereyan ediyordu. Kuşkusuz, edebi arenadaki değişiklikler de bu geçiş dönemini belirleyen etkenler olmuştur. 1925 yılında Żeromski ve Reymont öldüler; özellikle Żeromski’nin ölümünün edebiyatın sonraki dönem gelişimi açısından büyük anlamı vardır. Aynı yıl Dąbrowska ve

Iwaszkiewicz kendilerini savaş sonrası kuşağın liderleri konumuna yükselten yayımcılar ödülünü almışlardır. 1926-1927 yıllarında Jalu Kurek, S. Ignacy Witkiewicz, Aleksander Wat, Ewa

Szelburg-Zarembina (1889-1986), Emil Zegadłowicz (1888-1941) ilk yapıtlarını yayımlamışlardır.

(9)

KAYNAK

• Prof. Dr. Neşe Taluy Yüce- Prof. Dr. Seda Köycü.

Polonya Edebiyatı: İki Dünya Savaşı Arasındaki Yirmi Yıl. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları, 2017.

• Kwiatkowski, Jerzy. Dwudziestolecie

międzywojenne. Warszawa: Wydawnictwo

Naukowe PWN, 2003.

Referanslar

Benzer Belgeler

• Skamander grup arasında değerlendirdiğimiz sanatçının, grubun seçtiği eserlerde kullanılan günlük dilen yakın eseri olarak Dionisos Ayini şiir kitabı örnek

Olağanüstü derecede izole bir karaktere sahip olan Krakov gelecekçiliğinden farklı olarak, Varşovalı gelecekçiler, başka şiir anlayışlarının genç temsilcileriyle,

• İki savaş arası dönemde yer alan diğer bir önemli şair grubu Avangard gruptur.. Bu grubu da Krakov Avangardı ve İkinci Avangardlar olarak

• Avangard grubun diğer kanadı Lublin’de başlayan daha sonra Varşova’ya taşınan, İkinci Avangard olarak bilinen gruptur.. Otuzlu yıllarda etkinlik

• Żagary adlı grubun diğer üyelerinden Jerzy Putrament (1910-1986) savaştan önce Marksist devrimci bir düşünce ve Vilno’nun güneyinde kalan, aile ocağı olan yerin

• İki savaş arası dönem yirmi yıllık kısa bir süre olmasına rağmen içinde birçok farklı şiir grubu barındırmaktadır. Gruplar her ne kadar farklı olsalar da aynı

İkinci bölüm ‘Nawłoć’ta geçer: Polonya’daki ağalık sisteminin, köylülerin ve mevsimlik işçilerin betimi burada verilir.. Son bölüm “Doğudan Esen Rüzgâr”

Yaklaşmakta olan yeni yüzyıla uygun bir biçimde yetiştirilen Barbara, çiftçiliği yaşam biçimi olarak seçen Bogumił’le