• Sonuç bulunamadı

ARKİTEKT M İ M A R L I K, Ş E H İ R C İ L İK T U R İ ZM D E R G İ Sİ

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "ARKİTEKT M İ M A R L I K, Ş E H İ R C İ L İK T U R İ ZM D E R G İ Sİ"

Copied!
48
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ARKİTEKT

M İ M A R L I K , Ş E H İ R C İ L İ K T U R İ Z M D E R G İ S İ

1 — 1 9 6 7

XXXVII. Y I L İ S T A N B U L Fİ ATI : 1 5 , 0 0 T.L

(2)

L ' A R C H I T E C T E- T H E A R C H I T E C T

P E R I O D I Q U E D ' A R C H I T E C T U R E D ' U R B A N I S M E e t d e D E C O R A T I O N

PERIODICAL PUBLICATION ON ARCHITECTURE, T 0 W N I ' L A N N I N G A N D D E C O R A T I O N

No. 325 — 1967 İ Ç İ N D E K İ L E R :

• Yapı Sanayiimiz Gelişiyor, Y. Mimar Z. SAYÂR, 3 • Yelkenci Villası (Tuzla), Y. Müh. - Mimar E. KORTAN, 5 • Küçükyalı'da iki villa, Y. Mimar M. GİRAY, 8 • Sirkeci'de bir iş hanı, Y. Mimar E. BİGAT, 12 • S. Lusavoriç Kilisesi, Galata, Y. Müh. - Mimar B. JOBYAN, 13 • istanbul'da Bizans sarnıçları, Arkeol. E. YÜCEL, 16 • Whitney Müzesi, Mimarları: M.

BREUR, H. SMITH, M. IRVING, Yazan: Y. Mimar, N. ARIKOĞLU, 21 • Mimarlık ve Beşerî Ortam, Dünya Mimarlar Birliği IX. Kongresi tem'ası olarak kabul edilmiştir, Y. Mimar E.

MENTEŞE, 22 • Antalya çevresinde Türklerin yaptığı eski su sarnıçları, Y. Müh. - Mimar Y. ÖNGE, 24 • Hastane planlaması ameliyat salonları bölümü, hazırlayan: Y. Müh. - Mimar G. AKKOR, 27 Q Sorumsuzluk devam ediyor, T.M.M.O.B. Mimarlar Odası «Planlı kalkın- mada değişmez ulusal amaca ulaşılmasını önleyen nedenler» başlıklı gri broşürle ilgili kritiğe verilen cevaba karşılık, Y. Mimar - Şehirci, T. CARIM, 29 • Brezilya'da Büyükelçilik mimarî proje yarışması, 33 • Haberler, bibliografya, 40 • Piyasa fiyat cetveli, 42.

C O N T E N T S :

• Turkish Building Industry is developing, Areh. Z. SAYÂR, 3 • A house in istanbul, Arch. - îng. E. KORTAN, 5 • Two houses in Küçükyalı, istanbul, Arch. M. GÎRAY, 8

• An small Office Building in istanbul, Arch. E. BİGAT, 12 • An Armenian Church in istanbul, Arch. - İng. B. JOBYAN, 13 • Byzantine cisterns in istanbul, Archeol. E. YÜCEL, 16

• Whitney Museum, Arch. M. BREUR, H. SMITH, M. IRVING, By Arch. N. ARIKOĞLU, 21

• Architecture and human environment, Arch. E. MENTEŞE, 22 • Old Cisterns in Antalya, Turkey, Arch. - İng. Y. ÖNGE, 24 • Hospital planning, Operation Rooms, By İng. - Arch.

G. AKKOR, 27 • The irresponsability goeson! An answer to the Chamber of Architects concerning a pamphlet on: «The causes hinde ring the fulfilment of the permanent national objective in planned Development». Arch. - Urb. T. CARIM, 29 • Competition f o r Turkish Embassy in Brasilia, BRAZİL, 33 • News, bibliography, 40 • Market prices on Building Industry, 42.

S O M M A İ R E :

• Le developpement de la fabrication des materiaux de construction en Turquie, Arch. Z.

SAYÂR, 3 • Une villa â Tuzla, istanbul, Arch. - îng. E. KORTAN, 5 • Deux villas a Küçük- yalı istanbul, Arch. M. GİRAY, 8 • Immeüble de bureaux â Sirkeci, istanbul, Arch. E. Bİ- GAT, 12 • Eglise Armenienne gregorienne a istanbul, Arch. - İng. B. JOBYAN, 13 • An- ciennes citernes Byzantines â istanbul, Archeol. E. YÜCEL, 16 • Le Musee Whitney, Arch.

M. BREUR, H. SMITH, M. IRVING, Ecrit par l'Arch. N. ARIKOĞLU, 21 • L'Architecture et le milieu humain, theme du IX e Congres de l'U. İ. A. Arch. E. MENTEŞE, 22 Q

A n

"

ciennes citernes â Antalya, İng. - Arch. Y. ÖNGE, 24 • Planification d'Hopitaux, salles d'operations, Ecrit par l'Arch. - İng. G. AKKOR, 27 • Une attitude irresponsable qui continue! Reponse â la Chambre des Architectes concernant la publication sur «Les causes empechant la realisation d'un objectif definitif dans le developpement planific». Arch.-Urb.

T. CARIM, 29 • Concours pour l'Ambassade de Turquie â Brasilia, 33 Q Nouvelles, bib- liographie, 40 • Liste des prix de materiaux de construction, 42.

No. 325 — 1967

No. 325 — 1967

(3)

ARKITEKT

M İ M A R L I K ,

R e v u e t r i r a e s t r i e l l e D ' a r c h i t e c t u r e - t V ı ı r b a r ı i s m e et d e s a r t s d Ğ c o r a t i f s

Ş E H İ R C İ L İ K

Q u a r t e r l y p u b l i c a t i o a on A r c h i t e c - t u r e c i t y p l a n n i ı ı g a n d d e e o r a t i o n

V E T U R İ Z M

D E R G İ S İ

D r e i m o n a t s z e i t s c h r i f t f ü r b a u k u n s t , s t a e d t e b a u u n d d e k o r a t i o n

İMTİYAZ S A H İ B İ V E B A Ş Y A Z A R I : Z E K İ S A Y A R . U. N E Ş R İ Y A T M Ü D Ü R Ü M. İLHAN GÖNEN A D R E S : A R K I T E K T A N A D O L U H A N N o . 33 E M İ N Ö N Ü , İ S T A N B U L T E L E F O N : 2 2 1 3 0 7

KURULUŞU: 1931

Cilt: 36 No. : 325

A b o n e ş a r t l a r ı :

Resmî ve özel bürolar için yıllığı 50.— T.L.

Özel kişiler için yıllığı 40.— T.L.

» » Altı aylığı ... 22.50 T.L.

Bu sayı 15.— T.L.

Yabancı memleketler için 60.— T.L.

ARKİTEKT'in KOLLEKSİYONLARI : 1931 — 1935 beher cildi 45.— T.L.

1936— 1940 » » 45.— T.L.

1941 — 1950 » » 40.— T.L.

1951 — 1966 » » 50.— T.L.

İlân tarifemiz talep üzerine gönderilir.

Yazı; foto; resim ve abone bedelleri ARKİTEKT'in adresine posta ile gönderil- melidir. Basılmıyan yazılar iade edilir.

Adreslerini değiştiren abonelerin en geç bir ay içinde idarehanemizi haberdar etme- leri lâzımdır. Aksi takdirde kaybolan der- gilerden M ü d ü r l ü ğ ü m ü z mes'uliyet ka-

b u l etmez.

Muhabirlerimiz :

B. Almanya: Y. Müh. Mimar Arslan TER- ZİOĞLU — Fransa: Y. Mimar Halûk TOGAY — İsviçre; Y. Mimar Seyfi SONAD — B. Amerika: Y. Mimar Nezahat ARIKOĞLU — İngiltere : Y. Mimar Özcan ALTABAN — İzmir: Y. Mimar Harbi HOTAN.

Sekreter: Keti ÇAPANOĞLU.

Pour tout payement et demande des ren- seignements; ainsi que pour tout envoi des documents, tels que photos, articles, annon- ces bibliographie â inserer, s'adresser â la Direction.

Abonnements pour l'etrangeı I an 5 Dollars Prix de ce numero 1.25 >

Ali subscriptions, letters, photos, articles, advertisements ete. Should be addressed T o : A R K I T E K T

No. 33, Anadolu han Eminönü, İSTANBUL Subscription rates : TURKEY Annual subscription Dollars 5.00 Single copy » 1.25

B A Ş Y A Z I ;

Y A P I S A N A Y İ İ M İ Z

G E L İ Ş İ Y O R !

Yazan : Zeki SAYAR Mimar, D. G. S. A.

Son yıllarda yapı sanayiimizdeki geliş- me tedricen bizi yabancı malzemeye muh- taç etmeyecek bir seviyeye gelmektedir. Ya- pılarımızda kullandığımız gereçlerin % 90 - 95 ini artık kendimiz imal ediyoruz.

Bu durum sevindirici olmakla beraber, bu sahada daha, aşılacak çetin merhalelerin bulunduğunu da unutmamalıyız!

Sanayicilerimizin imal etmekte olduk- ları malzemenin ;oğu, kalite düşüklüğü, Türk standard ve normlarına uymamak gibi hallerle malûldür. Halbuki, yapı malzeme- sinde aranılacak ilk şartlar, kalite, dayanık- lık ve sürekliliktir. Planlı kalkınma devre- sinde, geniş himaye gören yapı endüstri erbabı, mamullerinin kalitelerini, standard ve normlarını ıslahta maalesef gerektiği kadar çaba sarf etmemektedirler.

Sermaye yatırımı:

Son yıllarda, inşaat malzeme sanayiine, kalkınma planında ön görülen miktardan daha fazla sermaye yatırımı olmuştur.

Bu sektöre yerli özel sermayenin yatı- rım yapması iki bakımdan sevindiricidir.

Birincisi küçük imalâthanelerin yerini gerçek fabrikaların alması, bu suretle mamullerin daha kaliteli olmasına imkân vermesi, ikin- cisi, üretimin teknik ve rasyonel metodlarla yapılması sonucunda maliyetin, dolayısıyle fiyatların düşmesini mümkün kılmasıdır. Son zamanlarda özel sektörün, çimento, seramik, boya, winyl-asbest, ahşap kaplama sanayii- ne geniş yatırımları dikkati çekmektedir.

Kalite düşüklüğü:

Daha ziyade, küçük imalâthanelerde yapılan bazı inşaat malzemesinin çok kali- tesiz olması ve normlara uymaması,, yapıla- rımızın vasıflarını da düşürmektedir. Bu gibi mamuller çini, künk, musluk, döküm boru, sıhhî tesisat ve bilhassa hırdavatçılık malzemesinde çoğunlukla görülmektedir.

Bu çeşit malzemelerin birçoklarının henüz normlarının tayin edilmemiş olması da bun- da büyük rol oynamaktadır.

(4)

ARK. — 741

Türk standardları enstitüsünün bu hu- sustaki çalışmaları henüz yetersiz kalmakta- dır. Halbuki, Bayındırlık Bakanlığının mal- zeme deney laboratuvarı, İmar ve İskân Ba- kanlığının Yapı malzeme Genel Müdürlüğü istanbul Teknik Üniversitesinin Yapı Araş- tırma Kurumu gibi her biri ayrı ayrı faali- yet gösteren teşekküller vardır. Bunların hepsi daha ziyade kendi çevrelerinde faali- yet göstermektedirler.

Memleket yapı endüstrisini, teknoloji, kalite, norm bakımlarından mürakabe ede- cek âdeta, yapı polisi niteliğinde bir teşki- lât kurulmasına zaruret hissedilmektedir.

Rekabet:

Yapı sanayii dalında yapılan yatırımlar- la fabrikaların adedi çoğaldıkça, üretim art- makta ve ortaya fiyatlara tesir edecek nite- likte bir rekabet çıkmaktadır. Bu re- kabet halen seramik dalında kendini göster- miştir. Son zamanlara kadar fayans ima- lâtının tek fabrikaya inhisar etmesi, fiyatların yüksek olmasına rağmen, hükümet tarafından himaye edilmesi, bu dala yeni

yatırımların yapılmasını teşvik etmiş, sera- mik fabrikalarının adedi halen üçe çıkmıştır.

İmalât memleket ihtiyacından fazla olunca, anormal fiyatların düşmesine ve kalitenin düzelmesine yol açmıştır. Bu güzel sonuç, Winyl - Asbest esaslı yer döşeme kaplama- larında da, zamanla kendini gösterecektir.

İlk defa, memleketimizde yabancı bir ma- mulün adı ile tanınan Winyl - Asbest yer döşeme kaplamaları senelerce ithal edilmiş ve maliyetin çok üstünde fiyatlarla satılmış- tı. Sonradan bu kaplamalar birkaç firma tarafından çeşitli adlar ile yerli olarak imal edilmeğe başlanmıştır. Bugün yeni fabrikalar sayesinde döşeme kaplamalarında kalite ve normal fiyatı temin edecek olan rekabet bek- lenmektedir.

Yüksek fiyat ve kontrolsüzlük:

Bazı malzemeler üretimin artmasından ötürü tatlı bir rekabete giderken ve normal fiyatlarla satılırken, birkaç kalem malzeme de - beyaz çimento, porselen sıhhî tesisat malzemesi gibi- mahdud fabrikaların teke-

linde oldukları için yüksek fiyatlarını el'an muhafaza etmektedirler.

Devlet Planlama Teşkilâtı, döviz tasar- rufu gayesiyle bu gibi malzemenin ben- zerlerinin ithaline müsaade etmediğinden, piyasa bu branştaki fabrikaların tekelinde kalmakta, bundan da, inşaat sektörü büyük zarar görmektedir.

Aşırı kârlarla satılan bu gibi malze- menin, kanunî yollardan kâr hadleri dondu- rulamadığına göre, dünya fiyatları ile bir muvazene tesisi için, belirli miktarlarda it- hallerine müsaade edilmesi gerekli ve zaru- ridir. Nitekim geçen yıl beton demirine ve çimentoya muayyen miktarda verilen ithal müsaadesi sayesinde, fiyatların artması ve karaborsa önlenmişti.

İnşaat mevsimi gelirken, demir, sıhhî porselen malzemesi ve çimento gibi, üreti- mi ya yetersiz ya da, birkaç fabrikanın teke- linde olan bu malzemeler için önceden ted- bir alınmadığı, yeterli stoklar temin edil- mediği takdirde, geçen yıllarda olduğu gibi, inşaatçılar bunları yine karaborsadan temin mecburiyetinde kalacaklardır.

(5)

i' • • ' f i i a l - I I M — T f - f — M r • a r ı r t u n r ı t ^ DUİMjs» ^ « • » « r j J t ^ M N m ^ m S r n M H K i r ^

^ M M N M n n n K i i p n  i M M i ı

fi'* «mmÎMSKSS

MI t f-, W —» . J | C i n i <jgv BMV Mfa —' ••'••• ' ' • S S g S g g S K S f v i 5 î 5 5 5 5 ^ - i _ S # : * s

Y E L K E N C İ

V İ L L Â S I ( T u z l a )

Enis KORTAN Mimar İ. T. Ü.

Binanın yaratılmasındaki genel düşiince ve prensipler.

1920- 1930 yılları arasında, Le Cor- husier, Mies van der Rohe, Walter Gropius ve J. J. P. Oud gibi zamanın rasyonalist mimarlarının geliştirdikleri «Uluslararası üs- lûp», değişik sürelerde, mimarlarımızı kuv- vetle etkilemiş ve özellikle 1950 - 1960 arası olan devrede hakim anlayış olarak ortaya çıkmıştır.

Diğer taraftan, «yeni bölgeselcilik» ismi ile gelişen mimarî akım, sonuçlarını parlak bir şekilde vermeğe başlamıştır. Le Corbu- sier, Kandihar (Chandigar) da bölgesel veri- lere, coğrafik ve tabiat özelliklerine, sosyal

ve ekonomik hayata iyi cevap veren binalar yapmıştır.

Bütün örnekler modern mimarînin me- kân anlayışındandır; ancak, ait oldukları bölgelerin şartlarını izlemektedirler.

istanbul'a 30 km. mesafede olan Tuz- la - Mercan yuvasında yapılan bu kır evi, çevresinin şartlarına uyularak vücuda geti- rilmiştir. Tuzla'nın yapılarındaki geleneksel malzemeler tuğla, ahşap, taş inşaat ve işçi- liği; yapıların iç ve dış mekân kalitesi, çev- reyle olan ilişkisi dikkatle etüd edilmiştir.

Ana malzeme olan tuğla ve kiremit, çok va- Vaziyet planı

(6)

kında bulunan Kurt fabrikasından, çimento da yine Tuzla civarında Danca'dan temin edilmiş olup sadece doğrama aksamı istan- bul'da hazırlatılmış ve sıhhî tesisat işleri de yine istanbul'dan getirtilen ustalara yaptırıl- mıştır. Bütün inşaat mahallî birkaç ıısta ta- rafından yapılmıştır.

Söz konusu ev, misafirleri bol olan bir aileye ait olup; yaşama - yemek, uyuma ve servis kısmı olmak üzere başlıca üç bölüm- den teşekkül etmiştir. Bu değişik fonksiyon- lar, net ve açık olarak planda BİR BÜTÜ- NÜN PARÇALARI olarak belirlenmekte ve birbirleriyle entegre olarak, netice olan BÜTÜN'ü yani EV'i meydana getirmekte- dirler.

Yaşama - yemek devamlı bir mekân olup oturma kısmında çatı boşluğu da me- yile uygun olarak içe alınmış, böylece, 2,40 m. irtifadan maksimum 3.00 m. ye yükse- len ferah bir mekân elde edilmiştir. Söz ko- nusu mekân 2,40 m. irtifamdaki ahşap kap- lama tavanıyle geniş bir örtülü terasa ak- makta olup, teras içeriden 2,40 X 2,40 m. lik slirme cam kapı-pano'larla ayrılabilmektedir.

Salonun önüne taşıyıcı eleman olarak, manzarayı minimum kapatma yapacak şe- kilde, demir profillerden yapılan ince dikme- ler konulmuştur. Meyilli olan tavan, korniş- lerden meydana gelen ışığı indirekt salona yansıtabilecek şekilde beyaz serpme sıva clııp diğer yaşama - yemek ve örtülü terasın tavanı ise ahşap çam kaplamadır.

(7)

Eve esas girişi teşkil eden kısım da yaşama mekânının bir devamı olarak, ye- mek kısmı ile arasında alçak bir büfe - port- manto ünitesi vardır.

Evin girişi, yaşama - yemek ve örtülü teras, bir iç mekân sürekliliği içindedir.

Uyuma bölgesi, çatı meylinden istifade edilerek iki katlı tsrtip edilmiştir ve üst kat misafir yatak edalarına ayrılmıştır. Zemin katta, ebeveyn yatak odası ile çocukların ranzalı uyku ve çalışma - oyun yerleri vardır.

Servis kısmı; otomobil sundurması per- golaü servis avlusu, mutfak, kiler, çama- şırlık, müstahdem odası ve bir duş - W.C.

den ibarettir.

Binanın projeleri 1961 yılında hazırlan- mış ve 1962 de tatbik edilmiştir.

Kesit

(8)

Uzunoğlu villâsı

K Ü Ç Ü K Y A L I ' D A İ K İ V İ L L Â

Muhteşem GİRAY, Mimar (D. G. S. A.) Statik : Y. Mühendis Şevket KOÇ Tesisat: Y. Müh. Cahit ÜDER

UZUNOĞLU AİLESİ VİLLÂSI:

İki katlı olan bu villâ betonarme karkastır. Zemin katı 126 m2 ve 1. ci katı (balkonlar dahil) 172 m2 dir ki, cem'an 298 m2 yi bulmaktadır. Zemin katta; giriş, mutfak, kiler,, hizmetçi odası, duş, W.C. ile merdiven holü, yemek, oturma, şömine köşe- lerinden ibaret salon kısmı bulunmaktadır.

Salonun önünde denize bakan terası, 3 m.

uzunluğundaki portafo, yatak odaları bal- konu gölgelemektedir. Döşemeler, asmolen olup her iki katta marley ile kaplanmıştır.

Merdiven, masif meşeden yapılmış ve cilâ- lanmıştır. Salondaki şömine yanı oturma kö- şesi ve sabit mobilyası, maun kaplama pol- yester cilâlıdır. Yemek odası ile oturma oda- sı arasını 2 parçadan ibaret büfe ve kütüp- hane ayırmaktadır.

Duvarların sıvalı kalan kısımları açık bej renginde «Mowilithı> boya ile boyanmış- tır. 1. ci kat plânında 4 yatak odası merdi ven holünün ön ve arka cephelerine yerleş-

BİRİNCİ KAT PLÂNI1 İÖ- VİOCLı

m I

ycmek|

merdi

AT PLÂNI

(9)

tirilmiştir. Soyunma ve banyo kısmı ile mi- safir yatak odası yanına ayrıca bir lavabo ve W.C. tesis edilmiştir. Banyonun içi Japon seramiği ile kaplanarak dışa bakan duvarına, renkli camlı delikler açılmak suretiyle, ala- turka hamamlarımızın görünüşü temin edil- mek istenmiştir.

Bu villânın dış görünüşünde 1. ci kat beyaz, zemin kat ise koyu gri cam moza'k kullanılmak suretiyle yatay tesirler aranmış, hem salona hem de bahçedeki oturma kö- şesine hizmet eden tas şömine bacası ile de tezat tesir elde edilmeğe çalışılmıştır.

Villânın; garaj, bekçi odası, W.C., duş.

mutfak ve kalorifer dairesinden ibaret tek katlı bir hizmet binası (75 m:) daha vardır ki, arsanın giriş kısmında, villâdan uzakta tesis edilmiştir. Bu villâya 1964 ilkbahar ay- larında başlanılmış ve 1965 yaz sezonundan önce bitirilmiştir. Çatı eternit ile kaplıdır.

Bu villânın da iç tanzimi ve mobilyaları mi- mar tarafından düzenlenmiştir.

Mimar, her iki villânın mal sahipleri ÖZGÜR ve UZUNOĞLU ailelerine inşaat sırasında gösterdikleri anlayıştan dolayı te- şekkür etmektedir.

o I J )

DENİZ CEPHESİ Û 1.100

(10)

Üç kısımdan ibarettir. Villâ kısmı be- tonarme karkas olup iki katlıdır. Zemin katı

115 m2 ve 1. ci katı 142 m2 ki cem'an 257 m2 olan bu kısım 4 yatak odası, 1 hizmetçi odası, salon ve yemek yeri, mutfak, W.C., banyo, ofis ve kilerden ibarettir.

Müştemilât (hizmet) kısmı, yine 2 katlı, beher katı 37 m2 den 74 m2 olan garaj, kalorifer dairesi, çamaşırlık, mutfak, bekçi odası, W.C., duştan ibarettir. Müştemilât kısmı irtifaları basık tutularak (2.10 m.) bu kitlenin villâ yanında daha mütevazı kal- masına çalışılmıştır. Müştemilât ve villâ bir- birlerine 1,70 m. eninde ve 14.00 m. uzun- luğunda betonarme bir saçakla irtibatlan- mıştır. Bu suretle; villâ, müştemilât, saçak yapıları ile bir kompozisyon teşkiline çalı- şılmıştır.

Bu villânın bütün dış doğramaları çıralı çam olup, vernikle cilâlanmıştır.

Deniz cephesindeki salonun ve yatak odalarının doğramaları 2 m. genişliğindeki balkon döşemesi altında muhafaza edilmek- tedir. Bu doğramalar 2 X 2 m. ebadında sür- me kanatlardır. Salon, ahşap parke ve salo- nun içindeki lâmbri masif maundur. Şömine bej rengi rüstik mermer kaplamadır. Döşe- meleri asmolen olan villânın tavanları alçı sıvadır. Villâ içindeki merdiven cilâlı ma- sif meşedir.

ÖZGÜR AİLESİ VİLLÂSI:

Dıştan görünüşler

(11)

R ı N C I K A T P L Â N ı Ö. 1 1 DO

*

(12)

S İ R K E C İ ' D E B İ R

İ Ş H A N I

Proje ve tatbik :

Ercümend BİGAT Mimar D.G.S.A.

Statik, betonarme :

Müşfik TÜRSAN Mühendis İ.Y.M.O.

Tesisat:

Zühtü KESTEK Mak. Yük. Müh.

Sirkeci meydanını B.ıbıâliye bağlayan Ankara Caddesinin köşesinde inşa edilen işhanını okuyucularımıza takdim ediyoruz.

İnşaatın yapılmasından önce arsada sa- laş halinde dükkânlar vardı, kiracılar inşaa- tın bitiminden sonra aynı ebatta mağazalar kendilerine kiralanması şartı ile yerlerini bırakmışlardır. Bu yüzden mimar serbest ha- reket etmek imkânına sahip değildi, üstelik her kiracı aynı yerde dükkân istemekte idi- ler. Zemin katın tahdit edilmesi gayrimüte- canis sahaların meydana gelmesine sebep ol- muş, mimar da ancak projede görülen mü- kemmeliyete ermiştir.

Kıymetli bir yerde inşa edilen bu iş- hanının bodrum katından istifade edilmesi en tabiî bir arzudur. Zemin katın girişinin trotuar seviyesinde olması bodrum katının aydınlatılması, havalandırılmasına imkân vermemektedir. Mimar bu imkânı dükkân- vitrinlerini trotuar seviyesinden yukarı kal- dırmakla temin etmiş, kuranglez gibi yol- lara gitmemiştir. Bodrum diğer katlar gibi kullanılabilmektedir.

Binanın girişi meydan cephesine alın- mıştır. Merdiven mahallinde bir danışma ve büfe vardır.

Katların oda oda kullanılmasından ziya- de stüdyo halinde kullanılması prensibi ile kat planları halledilmiştir. Ancak icabı ha- linde odalar tesis edilebilmektedir.

Mimarî: Arsanın köşesi bir miktar geri çekilerek köşebaşı blokları için arzu edilen b i r mimarî aranmış, Ankara Caddesi köşe- başı kuvvetli bir sağırlıkla tutulup bu sağır- lık en tepede bir saatle tamamlanmıştır.

Birçok işhanlarında görülen pencere ca- mı üzerine reklâm yazılarının önlenmesi için mimar binanın mimarîsine reklâm panoları koymuş ve panoların her birine elektrik tesisatı da yapılmıştır.

Binada bol ışık ve havalandırma imkân- ları aranmış, pencereler yer yer döşeme se- viyesine kadar indirilerek cephe hafifletil- miştir.

İnşaat sistemi: Bina betonarme karkas olup, zemin zayıf olduğu için temel radye- jeneral olarak imal edilmiş, bodrum katı du- varları betonarme perdeden teşkil edilmiştir.

Döşemeler ve dolgu duvarları blok tuğladır.

Malzeme : Blok tuğlalar Ekmekçioğlu mamulüdür. Cephe traverten kaplıdır, rek- lâm panoları ise Betonite ile kaplanmıştır.

Dükkân vitrinleri Asfer firması tarafından imal edilmiş, ahşap doğramayı Özruh fir- ması yapmıştır. İç kapılar Elka mamulüdür, sulu mahallerin zemini Betebe hegza ile kaplanmış, duvarlar ise Kaleseramik fayans- tır. Kalorifer kazanı Sungurlar mamulü olup, Körting marka brülor tesis edilmiştir.

Merdiven basamaklarında Gebze taşı gi- riş holü ve duvarında oniks kullanılmıştır.

İnşaat bir senede tamamlanmıştır.

(13)

GALATA S. LUSAVORİÇ KİLİSESİ

Proje ve tatbik : Bedros ZOBYAN Mimar İ. T. Ü.

de, bir kültür merkezi haline gelmiş ve on- lar da memleket kültür ve sanatının inkişa- fında hisselerine düşen görevi yaparak istan- bul'a sayısız mimarî eser kazandırmışlar, Türk tiyatrosunu kurmuşlar ve sanat haya- tına katılmışlardır.

Galata'da 1436 da inşa edilen bu kilise 1731 deki Galata yangınında kül olmuş, 1732 de kısmen kârgir olarak tekrar inşa edilmiş, 1771 yangınında tekrar kısmen ha- rap olmuş ve 1799 da yeniden inşa edilen ki- lise 1834 de esaslı bir tamir görerek son şeklini almıştır.

Galata'da, Tophane'yi Karaköy'e bağla- yan Kemeraltı caddesinin solunda, birkaç seneden beri devam eden kilise inşaatı 1966 senesinin Ağustos ayında tamamlanarak Er- meni cemaatin ibadetine açılmıştır. Mimari abideleri ile zengin istanbul'umuzda yükse- len bu yeni ve güzel eser şehrimizde yaşa- yan Ermeniler için tarihî mana taşıyan bir mevkide kurulmuştur.

istanbul'da Ermeniler Bizans devrinden Tophane semtinde ikamet etmekte oldukla- rından, 1391 senesinde bu muhitte bir iba- dethane lüzumunu hissetmişler ve bu mak-

satla bugünkü kilisenin bulunduğu arsayı Csnevizlerden satın alarak 1436 senesinde istanbul'un ilk Ermeni kilisesini inşa etmiş- lerdi.

1453 de, Fatih Sultan Mehmet istan- bul'u fethinden sonra, burada bir Ermeni topluluğu bulmuş ve onları bir ruhanî reis etrafında toplamak gayesi ile Bursa'dan çok iyi tanıdığı piskopos Hovagim'i istanbul'a getirterek Patrik ilân etmiş, böylece istan- bul Ermeni Patrikhanesini kurmuştu.

O tarihten sonra istanbul Ermeniler için

(14)

i t M lfS,ı WM

İçten detaylar ve kat planları

1958 de istanbul'un imarı için girişilen çalışmalarda Tophane'yi Karaköy'e bağlayan Kemeraltı caddesinin açılması lüzumu beli- rince, bu tarihî kilisenin mühim bir kısmı istimlâke tabi tutulmuş ve artan sahada yeni bir kilisenin inşaatına müsaade edilmiş, pro- jeler Y. Müh. Mimar Bedros Zobyan tara- fından tanzim edilerek temel inşaatına baş- lanmıştır.

1961 den sonra temel üstü ruhsatı alı- narak inşaat devam edilmişse de maddî im- kânsızlıklar sebebi ile inşaat, ancak beş se- nede tamamlanabilmiş ve ibadete açılmıştır.

Kilisenin planı ve kesiti

(15)

Yeni kilise 11.70 x 29.25 metrelik bir sahaya oturtulmuş olup eski kilisenin takri- ben yarı genişliğinde olduğundan, kaybedi- len sahanın şakulî olarak kazanılması cihe- tine gidilmiş, kilisede kutsî ziyaretgâh olarak bir bodrum katı ile koro için bir balkon katı düşünülmüştür.

Ermeni mimarisinin güzel bir örneği olan kilisenin projelerinin hazırlanmasında mimar, tarihî Ermeni mimarîsi üslûp ve mo- tiflerinden istifade etmiş, binayı küfeki taşı ile kaplamak suretiyle bu malzemeden azamî şekilde faydalanmıştır.

Kilisenin dlışTnükra taiaç mimarî detay

(16)

Binbirdireğin eski bir gravürü

İ S T A N B U L ' D A

B İ Z A N S S A R N I Ç L A R I

ARKEOLOG ERDEM YÜCEL

Bir şehrin yaşayabilmesi için gerekli suyun temini, medeniyetin ilk iskânından modern şehircilik anlayışına kadar üzerinde titizlikle durulan meselelerin hiç şüphesiz en başında gelenidir.

Tarihî çağlardan itibaren, bilhassa su tesislerine ehemmiyet veren kavim Roma İmparatorluğudur. Romalılar, iskân yerleri- rinin yakınındaki membaları tesbit ettikten sonra buradan kemerler ve çeşitli tesisler vasıtasıyle aldıkları suyu muhtelif merkez- lere dağıtmışlardı.

M.Ö. VII. yüzyılda Megaralı kolcnist- lerin Sarayburnunda kurdukları Byzantion şehri M.S. 2. yüzyıl başlarında Septim Se- ver (193-211) tarafından zaptedilerek, Ro- ma hâkimiyeti altına girince, burada da su tesislerini meydana getirmek bir problem olarak ortaya çıkmıştı. Zira, en gelişmiş za- manında bile Yedikule ile Ayvansaray ara- sındaki sahayı kaplayan istanbul, bu bakım-

dan oldukça kurak bir araziye sahipti.

Sonradan süratle gelişmeye, nüfusu artmaya başlayan şehrin suya olan ihtiyacı müte- madiyen artmış ve bunun neticesi olarak da Romalılar çeşitli tesislerle bu meseleyi hal- letmeye çalışmışlardır.

istanbul içerisinde bir şehrin ihtiyacını karşılayacak kadar akarsu bulunmuyordu.

Yakınındaki Likcs'un (Bayrampaşa deresi) verimli bir akarsu hüviyetinden çok uzak oluşu, şehre hariçten su getirilmesini ken- diliğinden zorunlu kılmakta idi. Bu yüzden ilk defa Roma İmparatoru Hadrianus (117-

138) tarafından istanbul'a su getirilmesi ciddiyetle ele alınan bir mesele olmuştur.

istanbul'a suyun Romalılar tarafından, batıdan Pınarhisar havalisinden toplanarak getirildiği anlaşılmaktadır. Fakat bunun ne şekilde ve nasıl olduğu hususu ise h:nüz, bu konuda arkeolojik araştırmalar yapılma- dığından kesin delillere istinat etmekten çok

uzaktır. Mamafih suların muayyen fasıla- larla birtakım havuzlar içerisinde toplandığı ve buralardan da kanallar vasıtasıyle birbir- rine nakledildikleri tahmin edilmektedir.

Suyun şehre taksimi için ulaştığı en son noktalardan birini Saraçhanebaşındaki Boz- doğan kemeri teşkil etmektedir. Bozdoğan kemerinin imp. Valans zamanına (364- 378) ait olduğu ileri sürülmüşse de, Hadrianus veya muhtemelen Konstantin (274-337) ta- rafından yaptırılmış olması daha kuvvetle muhtemeldir. Bu kemer bugünkü Fatih Ca- mii'nin bulunduğu tepeden, Üniversite mer- kez binası civarındaki nyphaeum maximum'a çukur bir bölgenin üzerinden aşırmak sure- tiyle su getirmekteydi ki, bunun da 378 ta- rihinden önce inşa edilmiş olduğunu belirt- mek çok yerinde olacaktır. İmp. Valans ta- rafından. bu tesisler yenilenmiş ve bazı ilâ- veler de yapıldığından onun ismine izafe edilmiştir.

(17)

Aetius

Pliloxaxs

Bizans sarnıçlarını gösteren harita Romalıların yapmış olduğu tesisler hiç

şüphesiz Bizanslılar tarafından da kullanıl- mıştır. Fakat bunların ne derece, ne şekil- de ve ne zamana kadar kullanıldığı husu- sunda ise tam manasıyle kesin bir malu- mata sahip değiliz. Buna rağmen Bizansın i!k su yollarınım 123 tarihine doğru imp.

Hadrianus zamanında yapıldığı ve Kons- tantin I tarafından da geliştirilmiş olduğunu kabul etmek icap eder.

Ayrıca Bizans imp. Konstantin, şehir içerisinde muhtelif sarnıç ve çeşmeler yap- tırmıştır. Şehir dışındaki kaynaklarda top- lanan sular yeraltı kanalları ile surların içerisine getirilmiş ve yüksek noktalarda inşa edilen boş havuzlarda biriktirildikten sonra gene kanallar vasıtasıyle dağıtılmışlardır.

Theodosius II (379 - 395), mevcut su tesisleri ihtiyacı karşılamadığından su dağı- tımına bazı tahditler koymuş, aynı zamanda yeniden bend ve kemerleri de inşa etmek- ten geri kalmamıştır. Fakat Bizansa karşı yapılan devamlı taarruz ve muhasaralar ka- nalların daimî surette tahribine sebep olun- ca, şehir içerisinde ihtiyacı karşılayacak su toplama havuzlarının lüzumunu kendiliğin- den meydana çıkardı.

istanbul'da zamanımıza kadar intikal edebilen, bu su toplama havuzlarını üzeri açık ve kapalı sarnıçlar olarak iki ayrı grupta toplayarak incelemek çok yerinde olacaktır.

AÇIK SARNIÇLAR

Zamanımızda halk arasında çukurbostan ismi ile anılan açık sarnıçları surların dı- şındaki kaynaklardan gelen suların topla- narak şehre dağıldığı bir nevi havuzlar ola- rak kabul edebiliriz. Kurak mevsimlerde ve- ya şehrin düşman tarafından kuşatılması sı- rasında, gereken ihtiyacın temini maksadıyle sular bu havuzlar içerisinde toplanarak din- lendirilir, bunun neticesi olarak da içerisin- deki madenî elemanlar kendiliğinden dibe çökerek temizlenirdi.

Açık hava sarnıçları, suyun duvarlara tazyikini azaltmak ve dolayısıyle yıkılmala- rını önlemek amacıyle şehrin yüksek nokta- larındaki çukur mahallere gömülmüşlerdir.

Roma inşaat tekniğine göre yapılan duvar- larda, blok taşlar, tuğla ve horasan harç kullanılmıştır. Ayrıca suyun dışarıya sızma- sına mani olmak için duvarlar dahilden ÖZÎ! bir nevi harç ile sıvanmıştır. Bu özel harçta; tuğla, mermer parçalan bir arada dövülerek, kireç ve keten yağı ile karıştırıl- mış, ince noktalar ise kıtıklarla kapatıl- mıştır.

J. B. Papadopulos, üzeri açık sarnıç- larda toplanan suların, şehrin müdafaası için surların önündeki hendeklere harcandığını ileri sürmektedir (1).

Fakat bu iddiayı bir dereceye kadar Aspar ve Aetiııs sarnıçları için kabul edile- ceğini düşünsek bile şehir içerisinde bulu-

nan Hagios Mokios'un surlara olan uzak- lığı J. B. Papadopulos'un fikrini kendiliğin- den çürütmektedir.

Ayrıca 1453 muhasarasında surların önündeki hendekler içerisinde kesin olarak su vardır diyemeyiz. Her ne kadar G.

Schlumberger bu hendeklerde su bulundu- ğunu kabul ediyorsa da surları tetkik eden V. Millingen bunun aksini söylemektedir.

Prof. Schneider ise, muhasara esnasında hen- deklerde su bulunmadığını, sadece bunun bazı kısımlarda düşünülmüş olabileceği fik- rindedir. Buna rağmen Prof. Schneider hen- deklerin ne şekilde ve nasıl doldurulabile- ceğini de izah etmemiştir.

Hendeklerin inşa tarzı ise, içine doldu- rulacak suyu tutacak vaziyette değildi. Bi- zans su tesisatında kullanılmış olan su ge- çirmeyen harç da hendeklerin hiç bir yerin- de kullanılmamıştır (2).

istanbul'un fethi sırasında zaten açık hava sarnıçlarının bakımsızlıktan perişan bir halde bulunduğunu da göz önüne almak icap eder. Zira Palecgoslar devrinde bu sarnıçla- rın gözden düştüğü, bağ ve bahçe halinde başka maksatlarda kullanıldığını biliyoruz.

Bu tarihlerde ise artık Bizansın su ihtiya- cını kapalı sarnıçlar temin etmekte idiler.

ASPAR SARNICI (Yavuz Sultan Selim Çu- kurbcstanı):

Yavuz Sultan Selim Camii'nin güney- batısında, Sultan Selim ve Yavuz Selim cad- deleri arasında uzanan bu sarnıca Bizans kaynakları, kare bahçe anlamına gelen

«Xerokipion» ismini vermişlerdir.

Sarnıç, Leon I (457 - 474) zamanında Bizans imparatorluğunun hizmetine giren got generali Aspar tarafından inşa edilmiş ve bundan dolayı da onun ismine izafe edilmiş- tir. Aspar, 471 de Leon I'in emriyle idam edildiğinden, sarnıcın inşa tarihini bundan daha evvelki bir tarihe, muhtemelen 459 ve- ya 460 yıllarına indirmek çok yerindedir.

Bizans kaynaklarına göre, bu sarnıcın civarında Manuel sarayı, Kaiouma ile St.

Theodosie ailesinin manastırları bulunmak- tadır.

Aspar sarnıcının yeri hakkında, dört ay- rı fikir ileri sürülmüştür.

Chevalier, Andreossy ve Dethier, bu sarnıcın Bodrum camii yanında bulunduğu- nu iddia ederler. Fakat bu fikrin kabul edil- mesi imkânsızdır, zira «Chronicon Pascha- le» de buna uygun en ufak bir işaret bile yoktur. Constantios, A. M. Paspati, M. Ge-

(1) J. B. Papadopulos, Les citernes â ouvert et les fossfs des murailles de By- zance, istanbul 1919.

(2) Feridun Dirimtekin, istanbul Surları Hendeklerinde Su Var mıydı? «Tarih Dün- yası» istanbul 1950. S. 15, s. 643 -647.

(18)

Aspar sarnıcı

Yavuz Sultan Selim çukurbostanı

deon, Mordtmann, Straygowski, A. V. Mil- lingen ise sarnıcın tamamiyle Konstantin sur duvarına dayandığını kabul ederler. Ni- hayet Siderides, sarnıcı Sivaslı Toklu dede mescidinin yanında gösterir.

Aspar sarnıcının istanbul'un beşinci tepesi üzerinde, Sultan Selim Camii yanında- ki çukurbostanda olması kuvvetle muhtemel- dir. İnşaî durumu itibariyle de buradaki ma- nastıra ve bilhassa Konstantin suruna bi- tişik olduğu görülmektedir (3).

Aspar sarnıcı, bir kenarı 152 metre uzunluğunda olmak üzere dikdörtgen bir plan şekli arz etmektedir. Derinlik aslında 10.80 metre olmasına rağmen, zeminin za- manla toprakla dolmasından, halihazır duru- mu 8.20 metredir. Duvar kalınlığı 5.20 metredir ki burada da 5 tuğla ve 5 küçük taş dizisinden meydana gele nbir inşaî tek- nik tatbik edilmiştir.

J L \ \

\

Hagios Mokios sarnıcı Altımermer çukurbostanı

Sarnıcın iç cephesinde rastlanan kemer izlerinden, vaktiyle üzerinin kapalı olduğu düşünülmüşse de bu pek yerinde bir fikir değildir.

Aspar sarnıcı, Bizansm son devrinde ehemmiyetini kaybederek kurumuştur. Keza 1540 yılında istanbul'a gelen P. Gylles, bu- rasının tahçe halinde olduğunu belirtmek- t:dir (4).

Fetihten kısa bir müddet sonra içerisin- de yapılan evler ve XVI. yüzyılın ikinci ya- nsında ilâve edilen küçük bir cami ile sar- nıç, mahalle halini almış olup bugün dahi iskân edilmektedir.

AETİUS SARNICI (Karagümrük Çukurbos- tanı):

Karagümrükte bugünkü Vefa stadyo- munun bulunduğu yerdeki Aetius sanıcı'nın ismine Bizans kaynaklarında sık sık rast- lanmaktadır. Aetius, İmp. Theodosius II (403 -450) zamanında şehir prefectusu ol- muş ve Comts Marcelline göre 421 yılına doğru da bu sarnıcı yaptırmıştır.

Sarnıç, Bizans kaynaklarından öğrenil- diği veçhi'.e, Prodrome de petre, Romains vc Mara manastırlarına komşu olup aynı zamanda Andrinople kapısı yakınındadır.

Abidevî olduğu kadar o nisbette büyük bir sarnıç olan Aeutius 244 X 84 metre eba- dında dikdörtgen plân şekli arz etmektedir.

Derinliği takriben 13 ilâ 15 metre, duvar ka- lınlığı ise 5.20 metredir. Bugün sarnıç iyi bir durumdadır, sadece güney-doğu cephesi bozulmuş ve buraya Vefa kulübünün binası yapılmıştır. Diğer uzun kenarına ait duvar bakiyelerine istinat ederek sarnıcın inşaî mal- zemesinin üst üste sıralanan dört dizi tuğla ile on dizi küçük moloz taş olduğu anlaşıl- maktadır.

P. Gylles, 1540 yılında burasının kuru- muş bir halde olduğunu ve dolayısıyle kul- lanılmadığından bahsetmektedir (5).

HAGİOS MOKİOS SARNICI (Altımermer Çukurbostanı):

Bu sarnıcın bazı kaynaklarda rastlanan ve pek sarih olmayan ifadelerine rağmen İmp. Anastasius I (491 - 518) tarafından yap- tırılmış olması icap etmektedir, istanbul'un en büyük sarnıçlarından olan Hagios Mo- kios, Hekimoğlu Ali Paşa Camii civarında, Köprülüzade, Gökalp, Sırrı Paşa sokakları ve Cevdet Paşa caddesi ile çepeçevre kuşatıl- mıştır.

Likos (Bayram Paşa deresi), Kara ve Marmara sahil surlarından meydana gelen üçgene hâkim bir tepe üzerinde kurulan sar- nıç, ismini güney-doğusunda inşa edilmiş olduğu ortodoks Hagios Mokios kilisesinden almış olup, 170x 147 metre ebadında dik- dörtgen bir plân şekli göstermektedir. Zemin toprak ile dolmasına rağmen derinliği kesin

olarak tesbit edilemiyor. Fakat buna rağmen 12 ilâ 15 metre arasında değişmekte oldu- ğu anlaşılmaktadır.

Sarnıcı kuşatan tuğla hatıllı taş duvar- ların 6 metreyi bulmakta ve ayrıca iri taş bloklardan inşa edilen bu duvarların ortala- rından iki kalın silme geçmektedir.

Bugünkü durumunda kısmen bostan ola- rak kullanılan sarnıcın içerisinde bir kuyu ve muhtelif gecekondular bulunmaktadır.

HEBDEMON SARNICI (Fil damı):

Hebdemon sarnıcı, Veliefendi hipodro- munun kuzeyinde, kara surlarmdaki Altın- kapıya 2 km. mesafede ve Bakırköy yolu- nun sağ tarafında yer almaktadır.

istanbul surlarının dışında kalan ve in- şa tarihi kesin olarak bilinmeyen bu sarnıcın VIII. yüzyıla ait olması kuvvetle muhtemel- dir. Sarnıç, Bakırköy'e yakın Hieria sarayı ile Campes kışlasının su ihtiyacını karşıla- makta idi.

Hebdemon sarnıcı, 127 X 76 metre eba- dında dikdörtgen bir plân şekli arz etmek- tedir. Derinliği 11 metre olan sarnıcın du- varları kuzey ve güney cihetinde 4 metre, doğu ve batıda ise 7 metredir. Ayrıca du- varlar hariçten helezonlu bir sistem vasıta- sıyle de daha sağlamlaştırılmış olup inşaî malzemesini 5 sıra tuğla ile 2 sıra kaba yont- ma taş teşkil etmektedir. Sarnıcın üst kısmı bugün tamamen toprak ile .aynı seviyededir.

Fetihten sonra Türk devrinde, burası padişahın fillerinin ahırı olarak kullanılmış ve bu yüzden fil damı (fil evi) ismiyle zama- nımıza kadar anıla gelmiştir. Sarnıç, halen hususî bir şahsın bostanı olarak kullanılmak- tadır.

KAPALI SARNIÇLAR :

Bizanslılar, açık sarnıçların birçok nok- talardan elverişli olmayışından, bunları tam manasıyle terk ederek, bilhassa kapalı sarnıç- lar üzerinde ehemmiyetle durmuşlardır. Bu yüzden şehirde irili ufaklı, bir hayli sarnıç inşa edilmiş, bunların bir kısmı zamanımıza kadar gelmiş, bir kısmı yok olmuş; isimle- rine sadece eski metinlerde rastlanılmıştır.

Halen istanbul'da eski isimleriyle birlikte yerleri de bilinen sarnıçların sayısı kırk civa- rındadır. Bu arada şunu da belirtmek icap eder ki, şehir içerisindeki sarnıçlar yalnız bunlardan ibaret ediğldi. Kapalı sarnıçların bir kısmı hiç bir iz bırakmadan yok olmuş- tur. Buna rağmen şehir içerisinde yapılan herhangi bir araştırma, temel hafriyatı mey- dana yeni yeni örnekleri daha çıkarmak- tadır.

(3) R. Janin, Constantinople Byzantine, Paris 1950, s. 197- 198.

(4) P. Gylles, De topographia Constan- tinopoleos et de illiuns antiquitatibus, Lyon 1561.

(5) Aynı eser.

(19)

Yerebataıı sarnıcı Kapalı sarnıçlar, dikdörtgen veya kare

bir plân şekli arz ederler. Bunların üzerleri taş sütunlara istinat eden tuğla kemerler ve tonozlar vasıtasıyle örtülmüştür. Bu tip sar- nıçlar, umumiyetle birtakım büyük yapıların altında bulunarak onlara veya umuma su temin etmişler, uzun zaman içerisinde sak- lamışlardır. Fakat birbirlerine yakın bir in- şa! durum göstermesi itibariyle bu tip sar- nıçları, bilhassa Bizans mahzenleri ile karış- tırmamak çok yerinde olur.

PHİLOXE'NUS SARNICI (Binbirdirek) : Hipodromun güney-batısında yer alan Philoxenus sarnıcının ismi ile inşa tarihi üze- rinde birbirine zıt iddialar ortaya atılmış ve dolayısıyle yazarlar bu konuda anlaşamamış- lardır.

Romanın ikiye taksiminden sonra, Kons- tantin I Bizans'ın payitahtını istanbul'da kur- duğu zaman ayandan 12 kişi onunla birlikte gelmişti. Bu 12 kişiden biri olan PhiIoxenus, eski Roma surlarının bulunduğu mevkiin yakınında kendi sarayını inşa ettirmiş ve ay- rıca bunu geniş bir sarnıç ile de teçhiz et- mişti. Sarayının hipodromdan, imparator sa- rayından daha yüksek ve denize nazır ola- bilmesinin temini için sarnıcın irtifaı oldukça fazla tutulmuştu (6).

C. Diehl, sarnıcın İustinianus zamanın- da (518-527) inşa edildiği fikrindedir. Zira, iç kısımlarda rastlanan üzeri damgalı tuğ- lalar bu zamana ait bulunmaktadır.

Sarnıç, E. Maumbory'nin ileri sürdüğü gibi Konstantin devrinde Philoxenus tarafın- dan yaptırıldığı ve İustinianus zamanında da tamir edilerek genişletilmiş olması kuv- vetle muhtemeldir. Bu husus kabul edildiği takdirde Philoxenus sarnıcını 306 - 337 yıl- ları arasına tarihlendirmek çok yerinde ola- caktır.

Philoxenus sarnıcı, 64 X 56 metre eba- dında bir plân şekli arz etmekte olup 3000 metre kareden daha fazla mekâna sahiptir, içerisinde her biri 14 sütundan mürekkep 16 sıra halinde 224 mermer sütun bulun- maktadır. Burada özel bir durum kendini göstermekte olup o da ortalarında kelepçeler bulunan iki ayrı sütunun üst üste bindiril- mesiyle meydana gelmiş olmalarıdır. Birbir- lerinden 3.75 - 3.80 metre mesafede y:r alan bu sütunların taşlıkları kaba şekildeki im- pestiardan müteşekkildir. Sütun çapları 0.65 metre ile 0.68 metre arasında değişmekte, yükseklikler ise 12.40 metreyi bulmaktadır.

Sütun başlıklarının büyük bir kısmı üzerin- de o zaman bu işte çalışan taş yontucuların hı^lı bulundukları loncaların monogramları yazılıdır. Sütunlar birbirlerine kemerler va- sıtasıyle bağlanmış ve dolayısıyla sarnıcın ÜTeri pandantiflere oturan tonozlarla örtül- müştür.

Köşeleri kavisli ve yuvarlak olan yan duvarların kalınlığı muhtemelen 2.90 metre- dir. Duvarların üzeri sıvanmış ve ayrıca taş

levhalarla da kaplanmıştır. Üst kısımlarda mazgal şeklinde muhtelif pencereler görül- mekte ise de bunlar dışarıdan zamanla yük- selen toprak dolayısıyle fonksiyonunu artık kaybetmişlerdir.

Zeminden 15 metre aşağıda bulunan sar- nıcın içerisine taş bir merdiven vasıtasıyle inilmekte ve ayrıca üst kısımda havalan- dırma bakımından elzem bacalar açılmış bulunmaktadır.

Son yıllarda burada yapılan kazılar, sarnıcın bir kanal vasıtasıyle civradaki ya- rım yuvarlak meydan ile bağlantısı olduğu- nu meydana çıkarmıştır.

Philoxenus sarnıcı Bizans'ın son dev- rinde terk edilerek metruk bir hal almıştı.

(6) Ernst Maumbory, istanbul (Rehberi seyyahin) istanbul 1925, s. 456-457.

Aetius sarnıcı Karagümrük çukurbostanı

(20)

Fetihten sonra üzerinde Murad IV (1612 - 1640) devrinde Tayyarzade ve Fazlı Paşala- rın konakları inşa edilmiş, asrımızın başın- da ise burası iplik ve dokumacılar tarafından kullanılmış, bu arada kurulan pazar yeri- nin ambarı vazifesini de üzerine yüklenmişti.

Sarnıç halen Eski Eserler ve Müzeler Ge- nel Müdürlüğünün idaresi altındadır.

BASİLİKA SARNICI (Yerebatan sarayı):

Mevcut kapalı sarnıçların en büyüğü ve efkârı umumiyece, Yerebatan sarayı diye

Yerebatan sarnıcında Korentiyen bir sütun başlığı

Foto E. Emiroğlu

isimlendirilen Basilika sarnıcı, Ayasofya'dan Cağaloğluna giden Hilâl-i Ahmer caddesi- nin hemen başındadır.

Tarihî kaynaklar, sarnıcın ilk defa Kons- tantin I tarafından inşa edildiğini ve bilâ- hare İustinianus'un genişletmiş olduğunu yazmaktadır. Sarnıcm üzeri, tabiî zemin- den biraz yüksek ve etrafı revaklarla çevrili mermer döşeme ile kaplıdır. Burada Aya- sofya'ya takdirgâr nazarlarla bakar vaziyette tasvir edilmiş Hz. Süleyman'ın bronz hey- keli bulunuyordu. Fakat sonradan imp. Va- sil (867 - 886) bunu kaldırarak, eritmiş ve madeni ile de kendi heykelini döktürmüştü.

Yakınında bulunan İllius bazilikasından dolayı bazilika sarnıcı ismi verilen bu havu- zun suyu Bozdoğan ve İustinianus'un Malo- va kemerleri ile Eğrikapı su taksim merke- zinden gelmektedir.

Tam plânı Alman denizaltıcıları tara- fından çıkarılan Basilika sarnıcı, 140 X 70 metre ebadında, 9800 metre karelik bir sa- hayı kaplamaktadır. Sarnıcın içerisinde 5 er metre yüksekliğinde ve her dizi de 28 adet olmak üzere 12 sütun dizisi bulunmaktadır.

Birbirlerinden 4 er metrelik fasılalarla sıra- lanan bu 336 sütunun arasında bazı devşir- me parçalara da rastlanmaktadır. Sütunlar üzerinde korent tarzının bozulmuş şekli olan kompozit başlıklar bulunmaktadır.

Sarnıcın üstü örtü sistemini, muntazam kemer ve tonozlar meydana getirmektedir.

1544-1550 yıllarında P. Gylles, sarnıç içerisinde oldukça büyük balıkların dolaş- tığından bahsetmektedir (7).

Abdülmecid devrinde (1823 - 1861) sar- nıcın üzerindeki ağırlığı taşıyabilmesi için guney-batı cephesine bir duvar yapılmış ve

Yerebatan'da kemer bağlantıları Foto E. Emiroğlu bu sebepten uzunluğuna 18, genişliğine de 5 sıra sütun bunun arkasında kalmıştır.

Bundan sonra sarnıcın üzerindeki sahada birçok binalar inşa edilmiş, fakat Cumhuri- yet devrinde bunlar kaldırılarak burası yeşil saha haline getirilmiştir.

(7) P. Gylles, De topographia Constan- tinopoleos et de illiuns antiquitatibus, Lyon 1561.

(Devamı var)

r

Suya ve rutubete kar^ı en

ı

kuvvetli tecrit maddesidir.

V

A S F A L T İ Ş

FERMAN AKSÜT

Çeşitli Asfalt Yol ve Tecrit İşlerinde, Mütehassıs Firma Fermeneciler, Kardeşim Sokak Griffin Han No. 44

Galata - İstanbul

Telefon : 44 26 21 49 72 27 Gece : 48 64 40 B U R S A : 1732

J

20 ARK. — 742

(21)

ALARKO Fabrikası Senelik imalât Cetveli

3 0 m i l y o n t l

2 5 m i l y o n TL.

2 0 m i l y o n TL.

Süratle ir endüstri,

fadesidir.

1 9 5 8 1 9 5 9 1 9 6 0 1 9 6 1 1 9 6 2 1 9 6 3 1 9 6 4 1 9 6 5 1 9 6 6

K o n v e k t ö

I s ı t m a - K l i m a - S o ğ u t m a t e s i s l e r i n d e k u l l a n ı l a n c i h a z l a r ı i m â l e d e n

jr T ü r k i y e n i n en b ü y ü k ve

S a l o n t i p i s . c a k h a v a a p a r e y l e r i g R 0 1 O t l C f i l f 3 Ö T İ R 3 S I D i n a m i k B a l a n s l ı E n d ü s t r i V a n t i l a t ö r l e r ı

kC^ - < £ 3 9 •

. M O N A R C H ( W e i s h a u p t ) A ğ ı r Y a ğ B r ü l ö r l e r ı

Ş2

ü

'/pjj

»! •«

P O l A R ( F r i t z H a u g g ) H a v a ı s ı t ı c ı l a r ı

O S A N A Y İ v e T İ C A R E T A . Ş .

D u v a r t i p i A E R O T E R M S ı c a k h a v a a p a r e y l e r i

Fabrika : T i k v e ş l i Yolu - T o p ç u l a r T e l e f o n : 21 71 4 0 İ r t i b a t : P e r ş e m b e p a z a r ı - K a r a k ö y T e l e f o n : 4 9 0 3 0 0 A n k a r a satış: Sıhhiye A n b a r l a r Y o l u 4 T e l : 12 19 5 7

W I L O • p e r f e c t i . S ı c a k s u s i r k ü l a t ö r l e r i

B u c i h a z l a r . B a t ı A l m a n , İ s v i ç r e v e İ s v e ç i m a l â t l i s a n s l a r ı t a h t ı n d a , m e n ş e f a b r i k a n ı n k o n t r o l ü v e

g a r a n t i s i i l e t e s l i m e d i l m e k t e d i r , j

A R K . — 7 4 3

(22)

M İ M A R L I K V E B E Ş E R Î O R T A M

Dünya Mimarlar Birliği IX. Kongresi Tem'ası olarak kabul edilmiştir.

Ertuğrul MENTEŞE, Mimar D. P. L. G.

U. İ. A.

PRAG — IX CU DÜNYA MİMARLAR BİRLİĞİ KONGRE ANKET SUALLERİ A — Beşerî ortamın oluşu sırasında mimarının, şehir planlamasının kattığı im- kânları ne şekilde değerlendirerek dile ge- tirebilirsiniz?

Gene bu ortamın yaratılışında mimarın teorik ve amelî sahada gösterdiği çabaların faydalarını nasıl ifadelendirebilirsiniz?

Mühendis, sosyolog, iktisatçı, psikolog, hijiyenist gibi bu ortamın yaratılışında rol alması gereken kimselerin ilave ettikleri de- ğerler nelerden ibarettir?

B — Mekân içerisinde, cemiyetin ve ferdin değişen ihtiyaçları karşısında binala- rın yapılışı sabit kalıplaşmış değişmez biı sistemde mi olmalı; yoksa esnekliğe imkân verecek başka bir tarz mı tercih edilmeli- dir?

Keza değişen şartlar karşısında planlan- mış bir şehir kompleksi, bir insan topluluğu yerleşmesi değişmez formüller olarak mı kal- malı, yoksa buna bir esneklik getiren bir çare mi düşünülmeli?

Sanayileşme hareketinin ve düşüncelerde maddiyatın hâkim olduğu bir devirde böyle bir Tem'anın seçilmiş olması fevkalâde isa- betli bir karar olmuştur.

Kongre müzakereleri sırasında kâşif- lerin ve cemiyetin sanat yönünü dolduran mimarların önemli rollerinin dünyaya hatır- latılması hususunun ele alınması değerli so- nuçlar elde edilebilmesine vesile teşkil eder kanısındayım.

Meşhur Filozof BERKSON :

«İcatlar, yepyeni formlar meydana ge- tirme yönünde sarf edilen gayretler, tam ola- rak ortaya yeni bir şey koymak üzere ve- rilen devamlı ihtimam ve çabalar, bunların

hepsi, türlü ölçü hacim ve gaye ile hazırlan- mış mimarî eserdir.

Bu bir eser ibda etmek kudretinin ta kendisidir.» demektedir.

Bütünlüğün özünü tohumunda bulundu- ran, gelişme nitelikleri kendinde var olan

«MİMARλ tabiat içindeki oluşumlarla ay- nı nitelikleri taşır.

Bilhassa mükemmele erişme yolunda katedilen merhaleler bakımından hilkat un- surları ile mimarî eser arasındaki benzerlik açıktır.

İnsanlığın yaşayışında y*ni imkânlar ge- tiren mimarî eser ve bu yolda yapılan gay- retler, insan çabaları arasında en «üst» faa- liyet olarak kabul edilmelidir.

Toplumda az adette bulunan mimar, hekim, mühendis gibi serbest meslek erbabı (profession liberale) cemiyeti yükselten ön- derlerdir.

Esasen beşer tarihi boyunca müşahede edilen terakkiler hep toplum içinden sivrilmiş müstesna kişiler sayesinde olmuştur.

Cemiyet içindeki serbest meslek sahibi doktor, mühendis, mimar gibi kişilerde cemi- yeti terakki ettiren toplumu ileriye sevkeden isimsiz liderlerdir.

Bahsettiğimiz bu özel kişilerin teorileri bazen de toplumun zor intibak edebileceği ütopik nazariyelere saplanır veya beşerî or- tamın ayak uyduramayacağı faraziyeler şek- linde kalır. Dolayısıyle nazariyat veya eser müellifinden önce iz bırakmadan silinip gi- der veya tanınmayacak halde tadilâta uğ- rar. H:r iki halde hüsrandır.

GENEL DÜŞÜNCELER:

A — Şehirler daima sosyal hayatın çer- çevesini teşkil etmiştir. İnsanlar bir araya ge- lerek birlikte yaşamak üzere nizamlanmış- lar ve kültür mefhumu bir araya gelen bu gruplarca benimsenmiştir.

Bu topluluklar konakladıkları yerlerde, yaşama nizamlarını araziye intibak ettirmek ve yerleşmelerini tanzim etmek için arala- rında bu işi en ehil olan «kimseye» yaptır- mışlardır.

Keza her aileye elverişli konutun tan- zimi ve yapımı o «kişinin» maharet ve bil- gisine terk edilmiştir.

Teknik ve «Socio - economique» mesele- lerin en karışık, dünya nüfusu artışının en yoğun olduğu bir devirde ise bunun böyle olması kaçınılmaz bir gerçektir.

Beşerî ortamın ahengi bugün her za- mandan ziyade «MİMAR» kişinin yardım ve müdahalesini icap ettirir.

Mimar eğitim ve yetişme tarzı itibariyle (bazen de doğuştan) insanın yaşayışıyle il- gili konuları en iyi kavrayabilen, ihtiyaçları cemiyet içinde en iyi şekilde sentez edebilen, mekân içinde ve belli bir ortamda bu ihti- yaçları cevaplandıran, en muvafık yerleşme- leri hacimler içinde meydana getiren ki- şidir.

Ancak insanın her hususu ve konuyu tam olarak bilmesine imkân yoktur. Bu ba- kımdan mimar, mesleğinin bir dalı bulunan ve çok yönlü olan şehirci ile ve yapı konu- larında ihtisas sahibi diğer uzmanlarla işbir- liği yapmak zorundadır.

Muhtelif ihtisas konularında yetişmiş bu yardımcıların, mimarlarla işbirliği derecesi

şüphesiz mevcut kurulu bir şehrin ıslahında veya yeniden tanzim edilecek yepyeni bir yerleşmede yer alacak topluluğun karakter ve niteliklerine göre değişik olur.

Muayyen bir çevrede, muayyen fonk- siyonları olacak yeni bir yerleşmenin tasav- vuru sırasında veya günün değişik şartlarına göre ıslah edilecek eski bir yerleşme niza- mında mimar daima en iyi sosyal ortamı te- min etmekle görevli bulunduğundan en ya- kın yardımcısı da tabiatiyle sosyolog uzman olacaktır. Psikolog, «hygieniste» iktisatçı, jeolog, statikçi, coğrafyacı, ve diğer uzman- ların yardımları da zaruridir. Bütün bu uz- manlar mimar ile birlikte ve aralarında iş- birliği ile kurulmak istenen yeni sosyal ni- zam ve yerleşme istikametinde senteze ulaş- mak için ekip halinde çalışmaya alışabil- melidirler. Bu işbirliğidir ki ancak insana en münasip yaşama, çalışma, ve dinlenme tarzı, hulâsaten refah ve saadet temin edebilir.

B — İhtiyaçların süratle değişmesi ve gelişmesi karşısında şehirsel kuruluşların da değişikliğe uğraması mı, yoksa aynen kal- maları mı gerektiği hakkındaki düşünceleri- mize gelince :

Günümüzde medenî hayatın akışının sürati ve istikrarsızlığı mimarî ve şehircilik bahsinde de kesin kabullere varmamıza im- kân vermiyor. Nereye gidiyoruz? Dünya ne istikamette yürüyor? Nereye varacak? Bun- lar kesinlikle bilinemiyor.

Atom ve füzeler devri sürat asrında he- men yarın neler olabileceğini kestirmemiz dahi kabil değildir.

Mimarideki tereddüt ve bocalama devri işte bu yüzden.

Meselenin çözümü bu istikrarsız du- rumda alınabilecek kararların isabetli tayi- nine bağlı kalıyor.

Prensiplerin vazedilmesinde isabet ya- ratık olarak insanın değişiklikler karşısında gösterebileceği mukavemet derecesiyle oran- tılıdır. Bir de tatbikatlarda müşahede edilen tepkiler vardır. Misal olarak son zamanlar- da inşa edilen «Grands ensembles» tabir edilen konut komplekslerinde ikamet eden aileler nezdinde yapılan anketler, orada otu- ranların hallerinden memnun olmadıklarını göstermiştir. İnsanlar evvelden tasarlanmış, kalıplaşmış formlar içinde yaşamayı zor- lukla kabul ediyorlar. Keza bir mahalle kompleksinde sosyal servislerin veya ticarî bölümlerin tevzi şeklinden zuhur eden en ufak bir aksaklık orada oturanlar tarafından şiddetli tenkidlere vesile oluyor. Demek ki KENDİ hayatına fazla bir müdahale insan

(23)

yaratığını derhal rahatsız ediyor. Bunu hür- riyetine bir nevi tecavüz sayıyor. Ve itiraf edelim ki bu tepkiler çoğu zaman mimar ve şehircinin eserinde tam olarak muvaffak olamaması sebep olmuştur.

Toplumun yaşama tarzlarına uygun or- tamlar, hacimler, elde etmek istiyorsa mimar en ince hassasiyetle adeta ana şefkatiyle problemlerin üzerine eğilerek eserlerini ve- rebilmelidir.

Sırf ekonomik mülâhazalarla insanlar birçok mecburiyetler altına sokulmak istenir- se, elbette direnirler.

Keza bazı mimarların kendi nazariye- lerine tonlumu zorla alıştırmak pahasına hazırladıkları bir konut tipinde insanların oturmak istememeleri gayet tabiîdir.

«Le Corbusier» nin bir «Complex» ile inşa ettiği «Ville Radieuse» ün kiracı bula- maması bunun tipik bir örneğini teşkil eder.

Gerçi «Corbusier» yapıda şekil ve ha- cimleri göreceği vazifeler doğurur formülünü yaymıştır ve kendisi bugünün hayat şartla- rını etüd ederek yeni tip konutlar yaratmak istemiştir. Bu hususta önder olmakla bera- ber çalışmaları sosyal açıdan ziyade teknik ve estetik yönden daha çok verimli olmuştur.

İkinci Dünya Harbinden sonra esas mevzuu konut olmuştur. O zamandan beri konut yapımında sosyal cihete daha fazla önem verilmeğe başlanmıştır. XX. asrın baş- larına kadar pek rağbette olan XVIII. asır plan anlayışı şimdi tamamen terk edilmiş- tir. Bugün mimarî «DESİGN» da birbirine eklenebilen hacimler sistemi tercih edilmek-

tedir ki bu suretle teknik ilerleme ve değ:- şikliklere yapıların intibakı çok daha ko'.ay olabilmektedir.

Belki bir gün konut blokları için de bu sistem rağbet görecektir.

1939-1945 harp tahribatı sonunda kitle halinde konut inşaatına geçildi, yeknesak mahalleler peyda oldu; belki bu yeknesaklık ahenk temininden uzak, ;ok farklı üslûpta mimarilerin çoğalmasını kısmen önleyebil- miştir. Ve böylece bu durum fayda temin etmiştir.

Gelelim her türlü yapıların ilk doku sistemleri bir değişme imkânı vermeli mi?

vermemeli mi? sualinin cevabına:

Denebilir ki, süratli teknik gelişmelere muvazi olarak binaların bu değişmelere ko- laylıkla intibak edebilmelerinde fayda var- dır. Ve böylelikle her çeşit yapının kolay- lıkla tevsiinin temini mimar tarafından ev- velden düşünülmüş demektir.

Bunun tahakkuku nasıl olmalıdır?

a — KONUT YAPILARINDA:

Bugün az gelişmiş ve ayrıca «Güdümlü iktisadiyat» rejimli ülkelerde temayül; ko- nutlarda mahal ve oda hacimlerim asgariye indirerek az para ile daha çok konut yap- maktır.

İlk nazarda makul görülebilen bu usul haddizatında hiç de iktisadî değildir. Çünkü dış yardımlar veya kalkınma planları saye- sinde dünyanın her tarafından halk tabaka- ları genellikle daha refahlı bir seviyeye ulaş- tığı müşahede edilmektedir.

Şimdi dar konutlara razı olmuş kimse- lerin ileride daha geniş dairelere sahip ol- mak isteyecekleri muhakkaktır.

Böylelikle halkın satın alma gücü artın- ca boş kalacak bu daireler kimseye yarama- yacaktır. İşte ekonominin tam tersi bir so- nuç.

Onun için bu yanlış hesaptan dönüp is- tikbale matuf olayları karşılayabilecek daha

«souple» diğer deyimle elâstikî formülleri kabullenmek daha doğru olur.

Bu elâstikiyeti temin edebilen kimse MİMARdır.

Bugünün ihtiyaçlarını karşılayan ve yarı- nın ihtiyaçlarına göre ayarlanabilecek inşaî sistemleri vücuda getirmek onun elindedir.

Bilgisi buna yeterlidir.

Örneğin; bir konut blokunda bugün kü- çük düşünülmüş daireler, bitişik, duvarla ay- rılmış daire ile muayyen şekillerde birleşe- rek genişleyebilir.

Mimar ilk «DESİGN» esnasında bir ileri tevsii imkânını düşünerek en ekono- mik hal çarelerini bulmak rolünü yüklen- diği takdirde mesele kalmaz.

Tabiatiyle böyle bir prensibin tahak- kuku şehircilik yönünden vaziyet planında bu dairelerin gelişmesinden ötürü hasıl ola- cak yeni birkaç konut blokunun inşasına elverişli rezerv sahaların ayrılmış olmasını

gerektirecektir ki, belli bir blok apartman- dan ayrılacak aileler kolaylıkla diğer yeni dairelere taşınabilsinler.

b — KONUTTAN GAYRI YAPILAR İÇİN İSE:

Sınaî sektörü, hizmetler sektörü veya sosyal tesislere mahsus yapılar bahsinde durum aynı olacaktır. Son senelerin tecrü- beleri, istatistikî neticeleri göstermiştir ki bu tür yapılar daimî surette tevsie muhtaç kalmışlardır. Dolayısıyle bu çeşit yapılar içinde civarında veya eklenebilecek şekilde rezerv sahalar düşünülmesi, tevsii imkânları- nın kolaylıkla teminini gerçekleştirecektir.

Bu ayarlamaları düşünürken, projesini tasarlarken mimar insan varlığının daima değişen ihtiyaçları hakkındaki bilgilere da- yanacaktır.

Görülüyor ki evvelce de belirttiğimiz beşer ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için mi- marın sosyoloji ilmine mutlak ihtiyacı ola- caktır.

Sosyoloji ve sosyolojinin babası EMİLE DURKEİM der ki:

«Sosyal ortam içinde insan fasılasız olarak inkişaf eder. Başlangıçta hayatın, bilhassa dış tesirlerin bünyesini etkileyen çetin şeraitine karşı kendini korumakla ye- tinmiş, bilâhare bu şartlar hafifleyince men- sup olduğu toplumun kaidelerine uymakla beraber zaman zaman kendisini tahdit eden prensipleri yıkmak çabasında bulunmuş ve bunda muvaffak da olmuştur.

Bu değişiklik toplum yararına yapıldığı andan itibaren de insan UYGAR olabilmiş- tir denilebilir, çünkü «Egoizm» den sıyrıla- bilmiş, mükemmeliyete yaklaşabilmiş, kısa- cası tekâmül edebilmiştir.

Yukarıdan beri MİMAR'ın cemiyet için- deki önemli rolünü belirtmeğe çalıştım. Sı- raladığımız hususlarla mücehhez yetiştiril- miş böyle bir insanın cemiyet içinde rahatça faydalı iş görebilmesini sağlamak, bulunduğu cemiyetin teşvik ve takdirine, otoritelerin de gerekli imkânları temin etmeleri ile kaimdir.

H A B E R L E R :

I.T.Ü. Mimarlık Fakültesi Yapı Araş- tırma Kurumu tarafından 2 - 3 Mart 1967 günlerinde bir, T ü r k i y e ' d e d e p - r e m d u r u m u ve e t k i a l a n - l a r ı konulu, panel düzenlenmiştir.

Çeşitli fakültelere bağlı profesör ve di- ğer öğretim üyeleri, jeoloji, jeofizik, mü- hendislik, mimarlık, şehircilik, yerleşme, yapı malzemesi bakımından, depremle il- gili sorunlar hakkında açıklamalarda bulun-

muşlardır. Panel Mimarlık Fakültesi dekanı Prof. Gündüz ÖZDEŞ'in konuşmasıyle açıl- mıştır. Panelin yürütücülüğünü Prof. Hande SUHER, raportörlüğünü Doç. Dr. Altan ÖKE yapmıştır.

A R K İ T E K T ' in K O L L E K S İ Y O N L A R I

(24)

A N T A L Y A Ç E V R E S İ N D E T Ü R K L E R İ N Y A P T I Ğ I E S K İ S U S A R N I Ç L A R I

Y I L M A Z Ö N G E M i m a r İ.T.Ü.

Antalya ş e h r i v e civarı, bilindiği gibi çok eski d e v i r l e r d e n b e r i çeşitli medeniyetlere s a h n e o l m u ş t u r . B u n - lardan k a l a n bazı su tesislerinin b i r kısmını şehrin k u z e y i n d e k i M u r a t Paşa çiftliği d e n i l e n arazi p a r ç a s ı içinde g ö r ü y o r u z . U m u m i y e t l e k i t a - beleri v e y a t a r i h î v e s i k a l a r d a k a y ı t - ları b u l u n m a y a n b u y a p ı l a r ı n en es- kisini k a t i s u r e t t e tesbit e t m e k ol- dukça z o r d u r . Çünki, A n a d o l u ' d a yerleşen h e r t o p l u l u k , k e n d i n d e n ön-

cekilerin m e y d a n a g e t i r m i ş olduğu y a p ı l a r a y e n i l e r i n i d e ilâve e t m e k l e b e r a b e r , m e v c u t l a r ı n ı da k ı s m e n t a - dil v e y a t a m i r suretiyle k u l l a n m a yo- l u n a gitmişlerdir.

A n t a l y a , jeolojik yapısı b a k ı m ı n - dan, s u y u geçiren k a l k e r l i b i r arazi- y e sahip v e iklimi dolayısiyle şiddet- li su ihtiyacının d u y u l d u ğ u b i r böl- ge o l d u ğ u n d a n , şimdilik t e t k i k ede- bildiğimiz M u r a t P a ş a Çifliği gibi m a h d u t b i r arazi içinde d a h i çok sa-

yıda v e b i r i b i r i n e y a k ı n sarnıç v e k u y u l a r a Taşlanmaktadır.

S a r n ı ç l a r , t o p r a k s a t h ı n d a k i yağ- m u r v e k a r s u l a r ı n ı t o p l a m a k için yapılmış ü z e r i açık v e y a k a p a l ı h a - v u z l a r d ı r . T o p r a k d e r i n l i k l e r i n d e k i s u l a r da k u y u l a r vasıtasiyle t o p l a n ı r .

T e t k i k edebildiğimiz s a h a d a k i k a p a l ı sarnıçlar, s u y u n toplandığı k a r e v e y a d i k d ö r t g e n planlı b i r h a - vuz ile b u n u n ü z e r i n i örten, moloz t a ş t a n inşa edilmiş b i r k u b b e v e y a

K A U Ç U K S A N A Y İ İ T E S İ S L E R İ YAKININDAKİ SARNIÇ

Y.ONJC

» > < u

(25)

Kepez kahvesi önündeki sarnıç Kauçuk sanayii tesisleri yanındaki sarnıç

t ü r b e ş e k l i n d e k i s a r n ı ç l a r ı gözden ge- çireceğiz. B u n l a r ı n içinde t a h m i n i - mize g ö r e en eskisi A n t a l y a - B u r d u r şosesi g ü z e r g â h ı ü z e r i n d e v e K a u ç u k Sanayii tesisleri y a k ı n ı n d a k i sarnıç- tır.

Bu sarnıç, dıştan dışa t a k r i b e n 8.30 x 8.30 m. e b a d ı n d a k a r e p l â n l ı bir k a i d e üzerinde, d ö r t t a r a f t a 4.10 m . lik v e k ö ş e l e r d e 2.90 m . lik d a h a d a r c e p h e l e r teşkil eden sekizgen b i r g ö v d e y e sahiptir. Sıralı moloz t a ş t a n h o r a s a n h a r c ı ile y a p ı l m ı ş d u v a r l a r ı - n ı n kalınlığı 70 cm. dir. G ö v d e y i n e moloz t a ş t a n k a b a c a işlenmiş ince b i r silmeyle n i h a y e t l e n i r . B u n u n ü z e r i n - de de kavisli k o n i k b i r k ü l â h y ü k s e - lir. D a h i l d e ise, özengi seviyeleri he- m e n h e m e n giriş kapısı seviyesinde b a ş l a y a n d ö r t sivri k e m e r l i t r o m p l a k a r e kaide, önce sekizgene, sonra da basit p a n l a r l a sovan ş e k l i n d e k i k u b - b e n i n dairevî eteğine b a ğ l a n ı r . Bu etek k ı s m ı n d a eskiden m e v c u t olan ahşap gergilerin izleri görülür. S a r n ı - cın sivri k e m e r l i k a p a n d a n girişte taş bir s a h a n l ı k m e v c u t t u r . Giriş is- t i k a m e t i n d e b i r k a ç b a s a m a k l a h a v u - zun t a b a n ı n a inilir. Bu m e r d i v e n , ge- rektiği z a m a n h a v u z u n içine inilerek t - m i z l e n e b i l m e s i n e v ? sarnıç içinde az su b u l u n d u ğ u v a k i t k o l a y c a su a - l ' i m a s m a v a r a r . H a v u z u n , giriş isti- k a m e t i n e dik b i r b ö l m e d u v a r ı ile iki eşit su haznesine ayrılmış olduğu y a n

Yukarıdaki sarnıçm kubbe ve köşe trompları

d u v a r l a r d a k i izlerden a n l a ş ı l m a k t a - dır. Bu g ü n sarnıcın içi moloz v e ça- m u r dolu o l d u ğ u n d a n b u b ö l m e n i n f o n k s i y o n u a n l a ş ı l a m a m a k t a d ı r .

Kavisli k o n i k külâhı, Hamitoğul- ları d e v r i e s e r l e r i n d e n K o n y a - Sey- dişehir, Seyyit H a r u n Velî t ü r b e s i k ü l â h ı ile ve sovan şeklindeki iç k u b - b e y i de K a r a m a n o ğ u l l a r ı n a ait İçel - M u t Hocenti t ü r b e s i n i n k u b b e s i ile m u k a y e s e ederek, bu sarnıcın XIV.

asrın ikinci yarısında, Hamitoğulla- r ı n m bir k o l u olan T e k e o ğ u l l a r m ı n A n t a l y a ' y a h a k i m b u l u n d u k l a r ı bir d e v i r d e yapıldığını t a h m i n ediyoruz.

t o n o z d a n ibarettir. A r a z i n i n m e y l i n e u y g u n o l a r a k , p l a n a g ö r e s i m e t r i k v e y a a s i m e t r i k b i r şekilde t o p r a k ze- m i n seviyesinde açılmış k ü ç ü k delik- l e r d e n su içeriye a k a r . H a v u z u n t a - b a n ı v e d u v a r l a r ı k a l ı n b i r t a b a k a t e ş k i l eden h o r a s a n h a r c i y l e sıvan- mıştır. Sarnıca, k e m e r l i k ü ç ü k b i r k a p ı d a n girilir. K a p ı ö n ü n d e t a ş t a n b i r s a h a n l ı k ve b u r a d a n h a v u z t a b a - n ı n a inilen t e k veya çift kollu t a ş b i r m e r d i v e n m e v c u t t u r . S a r n ı c ı n dışı da t o p r a k seviyesine k a d a r h o r a s a n h a r ç l ı b i r sıva ile sıvanmıştır.

Biz b u yazımızda m i m a r î f o r m b a k ı m ı n d a n bilhassa ilgi çekici olan

Referanslar

Benzer Belgeler

Sokak ve caddelerin yeni baş- tan inşa edilmesi (rekonstruksyon) ile trafik problemi, genel olarak ve bilhassa şehrin merkez kesiminde, yeteri kadar so- mut bir surette,

Sir yat limanı için lüzumlu doğal şartlar- dan ve tesislerden mahrum Kalamış koyu- na sığınan ve her birinin değeri yüzbinler- ce lira oian bu teknelerin, bir lodos

— Bu konuda; özellikle, hakiki bina- larda yapılan «gerçeğe yakın yangın de- neyleri» sırasında çekilen fotoğraf ve filmler; ya da yerleştirilen aygıt ve gös- tergeler,

Madde 10 — Belediye Encümenle- rince (Ankara'da imar idare Heyeti) par- selinde otopark yapılmasında sakınca görülen binalarla otopark ihtiyacının par- seli

«PEUGEOT» BİNASI.. Vapıİacaİc ve burası 80.000 seyirci alabile- cektir.. Sonra su ile yoğurıılıır. Bu delik, pişirilme sıra- sında nem'in dışarı çıkmasını temin içindi.

En kesinlikle tesbit edilen nokta paras- kenionların tavanları ile üzerlerinin sivri bir çatı ile örtülü olmasıdır. Sonuç olarak şunu söyliyebiliriz ki, Aspendos tiyatrosu-

Odalardaki — mutlak gerekliyse (!) — havalandırma uygulaması için memleketi- mizde bölge ayırımı yapılır; veya zorunlu olması halinde kullanılabileceği belirtile-

bölgelerde meydana getirilmiş olup da ruh- satsız ve gayrisıhhî olan veya belediye hizmetleri bakımından büyük müşkülât ve malî külfetleri icabettiren veya şehrin