• Sonuç bulunamadı

Tasviri Efkâr Gazetesinin İkinci Dünya Savaşı'na bakışı (1940-1945)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tasviri Efkâr Gazetesinin İkinci Dünya Savaşı'na bakışı (1940-1945)"

Copied!
227
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

 

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TARİH ANABİLİM DALI

ATATÜRK İLKELERİ VE İNKILÂP TARİHİ BİLİM DALI

TASVİRİ EFKÂR GAZETESİNİN İKİNCİ DÜNYA

SAVAŞI’NA BAKIŞI

(1940-1945)

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Orhan TOPUZ

(2)

BİLİMSEL ETİK SAYFASI

Ö

ğrencinin

Adı Soyadı Orhan TOPUZ

Numarası 084202051003

Ana Bilim / Bilim Dalı Tarih / Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı Tasviri Efkâr Gazetesinin İkinci Dünya Savaşı’na Bakışı (1940–1945)

Bu tezin proje safhasından sonuçlanmasına kadarki bütün süreçlerde bilimsel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğini, tez içindeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edilerek sunulduğunu, ayrıca tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada başkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel kurallara uygun olarak atıf yapıldığını bildiririm.

Orhan TOPUZ İmza

(3)

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU

Ö ğren ci ni n

Adı Soyadı Orhan TOPUZ Numarası 084202051003 Ana Bilim / Bilim

Dalı Tarih / Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Tezin Adı Tasviri Efkâr Gazetesinin İkinci Dünya Savaşı’na Bakışı (1940–1945)

Yukarıda adı geçen öğrenci tarafından hazırlanan Tasviri Efkâr Gazetesinin İkinci Dünya Savaşı’na Bakışı (1940–1945) başlıklı bu çalışma 25/10/2011 tarihinde yapılan savunma sınavı sonucunda oybirliği/oyçokluğu ile başarılı bulunarak, jürimiz tarafından yüksek lisans tezi olarak kabul edilmiştir.

Ünvanı, Adı Soyadı

Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Prof. Dr. Muhittin TUŞ

Doç. Dr. Ferudun ATA

Danışman ve Üyeler

Danışman

Jüri Üyesi

Jüri Üyesi

(4)

i

ÖNSÖZ

Birinci Dünya Savaşı, dünya haritasında büyük değişikliklere neden olurken mağlup devletlerle yapılan antlaşmalar, savaş yorgunu insanlarda intikam ateşini yakmıştır. İnsanoğlu bu trajediyi unutamadan İkinci Dünya Savaşı başlamıştır. Sebep yine aynıdır: Dünya sömürgelerinden pay almak. İkinci Dünya Savaşı, askerî, siyasi ve ekonomik boyutuyla, oluşturduğu yeni dünya düzeniyle, insanlığı derinden etkileyen önemli bir savaştır.

1 Eylül 1939’da Almanya’nın Polonya’ya saldırmasıyla başlayan savaş, Japonya’nın Mihver Devletleri arasına katılmasıyla kıtalararası hâl almıştır. Türkiye, coğrafi konumu itibariyle savaşın soluğunu her zaman ensesinde hissetmiştir. Türkiye henüz savaş başlamadan anti-revizyonist devletlerden İngiltere ve Fransa ile üçlü ittifak antlaşması imzalayarak dış politikasının, revizyonist politika izleyen Mihver Devletleri karşısında olacağını göstermiştir. Türkiye, üçlü ittifak antlaşması şartlarının gerçekleşmesi durumunda ya da sınırlarının herhangi bir tecavüze uğraması durumunda savaşa girmeyi kabul etmiştir. Savaşın başlamasıyla gelişmeler Türkiye’nin umduğu bir gelişim göstermeyecektir. Almanya’nın seri zaferleri Türk yöneticileri etkileyecek, Fransa’nın mağlup olmasıyla da Türkiye yeni bir yol haritası çizecektir: Herhangi bir tecavüze uğramadıkça savaş dışı kalmak. Türk yöneticiler bu amaçlarını, Osmanlı Devleti’nin yıkılmayı önleme çalışmalarından itibaren gördüğümüz denge politikasıyla sağlamaya çalışmıştır. Savaş boyunca muharip tarafların vaatleri, baskı ve tehditleriyle karşılaşan Türk hükûmeti bunlara 23 Şubat 1945 tarihine kadar dayanabilmiştir. Bu tarihte Almanya ve Japonya’ya savaş ilan ederek İkinci Dünya Savaşı’na katılmıştır. Savaşa ilanı bir formalitedir ve amaç savaş sonrası yeni dünya düzeninde güçler dengesini oluşturabilmektir.

Bu çalışma, Tasviri Efkâr gazetesinin yeniden çıkmaya başladığı 2 Mayıs 1940 tarihinden İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar savaşa bakışını elde etmeyi amaçlamaktadır. Bunu gerçekleştirmek için Tasviri Efkâr gazetesinin sayılarına Millî Kütüphane Mikrofilm bölümünden ulaşılmıştır. Burada gazetenin sayılarını fotoğraflanarak, elde edilen sayılar kronolojik olarak tasnif edilmiştir. Savaş yıllarında gazetelerin haber kaynağı Anadolu Ajansı olduğu için gazetenin bakış açısını, ajans haberlerindeki yorum farkı verecektir. Bu nedenle, köşe yazılarına ağırlık verilmiştir. İkinci Dünya Savaşı sırasında Türk basınında farklı görüşteki kişilerin aynı gazetede görev aldıkları bilinmektedir. Bu nedenle çalışma boyunca bir olaya birden çok yazarın görüşüne yer vererek gazetenin olaylara bakışını elde etmeye çalışılmıştır. Bununla amacımızda en objektif sonuca ulaşmaktır. Zira Türk basın tarihi

(5)

ii üzerine yapılan, özellikle de İkinci Dünya Savaşı yıllarını kapsayan çalışmalarda bir-iki yazara yer vererek gazetelerin olaylara bakışı elde edilmeye çalışılmıştır. Bu çalışmalar, muhakkak faydalı olmakla birlikte, gazetelerin İkinci Dünya Savaşı’na bakışını elde etmede yeterli olmayıp daha ziyade kişilerin İkinci Dünya Savaşı’na bakışını incelemiştir.

Tasviri Efkâr gazetesi ana kaynak olmakla birlikte; Cemil Koçak’ın Türkiye’de Millî Şef Dönemi, Selim Deringil’in Denge Oyunu, Johannes Glasneck’in Türkiye’de Faşist Almanya Propagandası, Edward Weisband’ın İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün Dış Politikası I-II, İkinci Dünya Savaşı’ndaki Gizli Belgeler ve Yazışmalar ile İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye Üzerine Pazarlıklar faydalanılan diğer kaynaklar olmuştur.

Bu araştırma giriş ve dört bölümden oluşmaktadır. Girişte, Tasviri Efkâr gazetesi hakkında kısa bir bilgi verilmiştir. Birinci bölümde İkinci Dünya Savaşı’nda Türk basını ele alınmıştır. Bu konuya basının gazeteciliğe bakışı ve dünyada savaş yıllarındaki basının durumuna yer verilerek başlanmıştır. Savaş yıllarındaki basın kuruluşları ve basının denetim altına alınmasına değinilmiş, ayrıca Tasviri Efkâr’ın çıkmaya başladığı tarihe kadar ki savaş ve Türk hükûmetinin dış politika uygulamalarına yer verilmiştir. İkinci bölümde Tasviri Efkâr gazetesinin çıkarılmaya başlamasından 18 Haziran 1941 tarihinde imzalanan Türk-Alman Saldırmazlık Paktına kadar ki süreç ele alınmıştır. Bu süreçte Almanya’nın hızlı zaferleri karşısında gazetenin olayları yorumlamasına, Almanya’nın Balkanlara girerek Türk sınırlarına yaklaştığı dönemdeki olaylara bakışına geniş yer verilmiştir. Üçüncü bölümde Almanya’nın 22 Haziran 1941’de Sovyetler Birliği’ne saldırmasından Stalingrad mağlubiyetine kadar geçen dönem olaylarına yer verilmiştir. Bu sürede Almanya’nın seri zaferleri sırasında Tasviri Efkâr gazetesinin olaylara bakışı, bu savaş karşısında nasıl bir tutum sergilediği tespit edilmiştir. Son bölümde ise Sovyetler Birliği’nin zaferleri karşısında Tasviri Efkâr gazetesinin nasıl bir tutum içine girdiği, Almanya’nın mağlup olması karşısında nasıl bir yayın politikası izlediğine olaylar çerçevesinde yer verilmiştir.

Bu konuyu seçmemi sağlayan ve çalışmalarım boyunca beni olumlu yönlendirmeleriyle her zaman destekleyen, bilimsel yöntem konusunda yine bakış açıları kazanmamı sağlayan değerli hocam Yar. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN’a, bu günlere gelmemde emeği olan ailem ve bütün hocalarıma, bana her zaman destek olan eşim Gökçen TOPUZ’a teşekkürü bir borç bilirim.

Orhan TOPUZ

Konya, 2011

(6)

iii

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö

ğrencinin

Adı Soyadı Orhan TOPUZ Numarası: 084202051003 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Tarih

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Tezin Adı Tasviri Efkâr Gazetesinin İkinci Dünya Savaşı’na Bakışı (1940-1945)

ÖZET

Bu çalışma Tasviri Efkâr gazetesinin yeniden yayın hayatına başladığı 2 Mayıs 1940’dan İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar geçen sürede olaylara bakışını incelemektedir.

Gazete Ziyad Talha Ebüzziya ve Amcası Ebüzziya Zade Velid tarafından çıkarılmıştır. Kadrosunda Ali İhsan Sâbis, Cihad Baban, Muharrem Feyzi Togay, Ömer Selim, Peyami Safa, Selim Sabit gibi isimler yer almıştır.

Tasviri Efkâr gazetesi İkinci Dünya Savaşı boyunca dört kez Bakanlar Kurulu kararı, dört kez de Örfi İdare Mahkemeleri tarafından kapatılmıştır. 30 Eylül 1944’te gazete süresiz olarak kapatılmış, 30 Mart 1945 tarihinden itibaren Tasvir adıyla yayın hayatına devam etmiştir.

Gazete incelediğimiz dönemde milliyetçi bir politika izleyip Türkiye’nin herhangi bir tecavüze uğramadıkça savaşa girmemesini savunmuştur.

  

 

 

 

 

 

 

 

 

Anahtar Kelimeler: İkinci Dünya Savaşı, Gazete, Tasviri Efkâr, Peyami Safa

 

(7)

iv

Ö

ğrencinin

Adı Soyadı Orhan TOPUZ Numarası: 084202051003 Ana Bilim /

Bilim Dalı

Tarih

Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Danışmanı Yrd. Doç. Dr. Mustafa ARIKAN

Tezin İngilizce Adı Tasviri Efkâr Journal’s view World War II. (1940– 1945)

SUMMARY

This present study analyzes Tasviri Efkâr Journal’s view on the events that occurred in the years from May 2nd, 1940- the day it was republished- to the end of

The journal was framed by Ziyad Talha Ebüzziya and his uncle Ebüzziya Zade Velid. The staff included Ali İhsan Sâbis, Cihad Baban, Muharrem Feyzi Togay, Ömer Selim, Peyami Safa and Selim Sabit.

Tasviri Efkâr Journal was proscribed four times both by the Council of Ministers and the Courts of Martial Law during World War II. The journal was indefinitely banned on 30th September 1944. İt sustained its publication under the name of Tasvir after 30th March 1945.

During the years being analyzed, the journal pursued a nationalist policy and supported non-participation of Turkey in the war unless the country was attacked.

 

 

 

 

 

 

 

KEYWORDS: Word War II, Journal, Tasviri Efkâr, Peyami Safa

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(8)

v İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ... İ İÇİNDEKİLER ... V KISALTMALAR ... Vİİ TABLOLAR ... Vİİİ GİRİŞ ... 1 I. BÖLÜM İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN ÇIKIŞI VE SAVAŞ YILLARINDA TÜRK BASINI A. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GİDEN YOL ... 6

1.İKİNCİDÜNYASAVAŞI’NANEDENOLANGELİŞMELER ... 6

2.İKİNCİDÜNYASAVAŞI’NDATÜRKİYE’NİNTUTUMU ... 11

B. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRK BASINI ... 21

1. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE BASINA BAKIŞ ... 21

2. HÜKÛMETİN BASIN ÜZERİNDE DENETİMİNİ ARTIRMASI ... 23

3.İKİNCİDÜNYASAVAŞIDÖNEMİBASINUYGULAMALARI ... 26

4. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ TÜRK BASINI ... 29

II. BÖLÜM İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI BAŞLANGICINDAN ALMAN-SOVYET SAVAŞINA KADAR TASVİRİ EFKÂR GAZETESİNİN DÖNEME BAKIŞI A.ALMANYA’NIN BATI AVRUPA ÜLKELERİNİ İŞGALİ ... 36

1. ALMANYA’NIN DANİMARKA VE NORVEÇ’E TAARRUZU ... 36

2.ALMANYA’NINHOLLANDA-BELÇİKA-LÜKSEMBURGSAVAŞLARI ... 38

3. ALMANYA-FRANSA SAVAŞI ... 39

B. İTALYA’NIN SAVAŞA GİRMESİ ... 46

C. AVRUPA’DA “YENİ NİZAM” TARTIŞMASI ... 53

D. ALMAN İLERLEYİŞİ KARŞISINDA İNGİLTERE’NİN TAVRI ... 55

1. İNGİLTERE’DE HÜKÛMET DEĞİŞİKLİĞİ ... 55

2. ALMANYA’NIN İNGİLTERE’Yİ İSTİLA TEŞEBBÜSÜ ... 56

E. MİHVERİN HAYAT SAHASINI BELİRLEMESİ: BERLİN PAKTI ... 59

F. ZORAKİ İTTİFAK: JAPONYA-SOVYETLER BİRLİĞİ TARAFSIZLIK ANTLAŞMASI ... 64

G. MİHVER DEVLETLERİNİN BALKANLARA YÖNELMESİ ... 65

1. ROMANYA’NIN ALMAN EGEMENLİĞİNE GİRMESİ ... 65

2. İTALYA’NIN YUNANİSTAN’A SALDIRISI ... 69

3.BULGARİSTAN’INTUTUMU ... 74

a) TÜRKİYE-BULGARİSTAN ANTLAŞMASI ... 78

b) BULGARİSTAN’IN MİHVER DEVLETLERİNE KATILMASI ... 80

4. YUGOSLAVYA ... 82

H. ALMAN İLERLEYİŞİ KARŞISINDA SOVYETLER BİRLİĞİ ... 84

1. MOLOTOV’UN BERLİN ZİYARETİ ... 86

(9)

vi

K. TÜRKİYE’NİN KAPISINDAKİ SAVAŞ ... 92

1. TÜRKİYE-ALMANYA DOSTLUK VE SALDIRMAZLIK ANTLAŞMASI ... 96

III. BÖLÜM ALMAN-RUS SAVAŞININ BAŞLAMASINDAN STALİNGRAD YENİLGİSİNE KADAR TASVİRİ EFKÂR GAZETESİNİN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA BAKIŞI A. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN KADERİNİ ÇİZEN SAVAŞ: ALMAN-RUS SAVAŞI ... 104

1. İNGİLTERE-SOVYETLER BİRLİĞİ ORTAK HAREKÂT ANLAŞMASI ... 113

2.MÜTTEFİKLERİNİRAN’IİŞGALİVETÜRKİYEÜZERİNDEKİBASKININARTMASI ... 115

B. ATLANTİK BEYANNAMESİ ... 119

C. PEARL HARBOR BASKINI VE AMERİKA’NIN SAVAŞA GİRMESİ ... 121

D. MOSKOVA GÖRÜŞMELERİ ... 126

E. SAVAŞ YILLARINDA TÜRKİYE’DEKİ GELİŞMELER... 128

1. VON PAPEN SUİKASTI ... 128

2. TÜRK-ALMAN TİCARET ANLAŞMASI ... 130

3. TÜRK GAZETECİLERİN YURTDIŞI GEZİLERİ ... 131

4.TURANCILIK ... 132

F. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN KADERİNİ DEĞİŞTİREN SAVAŞ: STALİNGRAD ... 137

IV. BÖLÜM STALİNGRAD MAĞLUBİYETİNDEN İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN SONUNA KADAR TASVİRİ EFKÂR GAZETESİNİN OLAYLARA BAKIŞI A. KONFERANSLAR ... 142 1. CASABLANCA KONFERANSI ... 142 2.ADANAGÖRÜŞMELERİ ... 144 3. QUEBECK KONFERANSI ... 148 4. MOSKOVA KONFERANSI ... 151 5. KAHİRE GÖRÜŞMESİ ... 156 6.I.KAHİREKONFERANSI ... 159 7. TAHRAN KONFERANSI ... 160

8. II. KAHİRE KONFERANSI ... 161

B. TÜRKİYE ÜZERİNDE BASKILARIN ARTMASI ... 166

1.ALMANYA’YAKROMSEVKİYATININDURDURULMASI ... 166

2. TÜRK DIŞ POLİTİKASINDA DEĞİŞİM BELİRTİLERİ... 169

3. TURANCILARIN TUTUKLANMASI ... 171

4. TÜRKİYE’NİN ALMANYA İLE İLİŞKİLERİNİ KESMESİ ... 174

C. TASVİRİ EFKÂR İSMİNDEN TASVİR’E MECBURİ GEÇİŞ ... 176

D. YALTA KONFERANSI VE SONRASINDAKİ GELİŞMELER ... 177

SONUÇ... 181

KAYNAKÇA ... 186

(10)

vii

KISALTMALAR

AA : Anadolu Ajansı

age : Adı Geçen Eser

agt : Adı Geçen Tez

AÜSBFD : Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi

ATASE : Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Arşivi BCA : Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi

Bak. : Bakınız

C. : Cilt

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi Çev. : Çeviren

ÇTTAD : Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Çağdaş Türkiye Tarihi Araştırmaları Dergisi

Der. : Derleyen DNB : Deutsches Nachrichtenbüro Edt. : Editör S. : Sayı s. : Sayfa TTK : Türk Tarih Kurumu Yay. Haz. : Yayına Hazırlayan

(11)

viii

TABLOLAR

TABLO 1:1941-1946 YILLARI ARASINDA ÇIKAN GAZETELERİN ŞEHİRLERE GÖRE DAĞILIMI ... 31 TABLO 2: İSTANBUL VE ANKARA’DA ÇIKAN ON BİR GAZETENİN TİRAJLARI ... 32 TABLO 3: 1939-1945 YILLARI ARASINDA BASINDA KAPATMA KARARLARI ... 35

(12)

1

GİRİŞ

Atatürk önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, en büyük sınavlarından birini İkinci Dünya Savaşı yıllarında vermiştir. Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduktan sonra yaptığı inkılaplarla Cumhuriyet rejimini siyasi ve sosyal hayata katarken komşularıyla barış ortamını oluşturmayı amaçlamıştır. Böylece yeni kurulan Türk Devletinin temelleri sağlıklı bir şekilde atılacaktır. Ancak bu çalışmalar gerçekleşirken Mustafa Kemal hastalanır ve 10 Kasım 1938 tarihinde vefat eder. Artık yönetim Mustafa Kemal’in yol arkadaşı İsmet İnönü’dedir. İsmet İnönü İkinci Dünya Savaşı öncesinde ve savaş sırasında Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünü korumayı amaçlamış, bu doğrultuda bir dış politika izlemiştir. İşte bu yıllarda Türk kamuoyunun olaylara bakışını görmek için basın önemli bir kaynaktır. Zira dolaysız bir haber kaynağı olan basın, dönemin en çok etki yaratan siyasi ve toplumsal olaylarına ilişkin görüşleri kaydederek, günlük kayıtlar sağlar1.

Bu çalışma, Türk basın tarihinde önemli bir yeri olan “Tasviri Efkâr gazetesinin İkinci Dünya Savaşına Bakışı”nı tespit etmeyi amaçlamaktadır. Düşüncelerin betimlemesi anlamına gelen Tasvîr-i Efkâr2 gazetesi, Şinasi tarafından 27 Haziran 1862 tarihinden itibaren haftada iki defa, küçük boy, dört sayfa olmak üzere3, Osmanlı başkentinde Türkçe yayımlanmaya başlayan 4. gazetedir4. Gazetenin görevini devlet idarecilerini ve halkı uyarmak5, halkı eğiterek yetiştirmek6 olarak gören Şinasi’nin Tasvîr-i Efkâr gazetesi, Osmanlı aydınları arasında siyasi bilincin genişlemesinde birinci derecede bir rol oynamış7, Edebiyatı Cedide olarak adlandırılan edebî devrin açılışında etkili olmuştur8. Türk basın tarihinde ilk tartışma Tasvîr-i Efkâr gazetesiyle Ruzname-i Ceride-i Havadis gazeteleri arasında dil sorunu üzerine çıkmıştır. Bu tartışma sırasında gazetenin tirajı 24 bini bulmuştur9. Tasvîr-i Efkâr gazetesinde

1 John Tosh, Tarihin Peşinde, C. III, Çev. Özden Arıkan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2008, s. 38-40

2 Gazetenin adı Harf İnkılabı öncesinde Tasvîr-i Efkâr şekilde yazılmakta iken Harf İnkılabı sonrasında çıkan

yeni sayılarında, 2 Mayıs 1940 itibaren, Tasviri Efkâr şeklinde yazılmıştır. Bak. Ek-1. Bu çalışmada gazetenin adı, atıf yapılan kaynak ve döneme ilişkin olarak verilmiştir.

3 Nesimi Yazıcı, “Tasvîr-i Efkâr”, İslâm Ansiklopedisi, C. 40, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul, 2011, s.

138.

4 Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi Makaleler-4, Der. Mümtaz’er Türköne-Tuncay Önder, İletişim Yayınları,

18. Baskı, İstanbul, 2008, s. 167. ilk üç gazete ise sırasıyla Takvim-i Vakayi ilk resmî gazete, Ceride-i Havadis yarı resmî gazete ve Tercüman-ı Ahval ilk özel gazetedir.

5 Füruzan Husrev Tökin, Basın Ansiklopedisi, Yayın Evi Yok, İstanbul, 1963, s. 117.

6 M. Nuri İnuğur, Basın ve Yayın Tarihi, 4. Baskı, Der Yayınları, İstanbul, 1999, s. 195.

7 Şerif Mardin, Türk Modernleşmesi Makaleler-4, Der. Mümtaz’er Türköne-Tuncay Önder, İletişim Yayınları,

18. Baskı, İstanbul, 2008, s. 13-14.

8 Enver Behnan Şapolyo, Türk Gazeteciliği Tarihi, Güven Matbaası, Ankara, 1971, s. 121.

(13)

2 Namık Kemal, Recai Zade Ekrem, Ahmet Vefik Paşa gibi isimler çalışmıştır. Gazete 1866 yılında 830. sayıda kapanmıştır10.

Tasvîr-i Efkâr gazetesi, Ebüzziya Mehmet Tevfik11 tarafından Şinasi’nin varislerinden

imtiyaz hakkı satın alınarak 31 Mayıs 1909’dan itibaren Yeni Tasvîr-i Efkâr adıyla yeniden çıkarılmaya başlanmıştır12. Otuz Bir Mart Vaka’sını takip eden günlerde sık sık kapatılan gazete her defasında farklı adlarla, Tasvîr-i Efkâr, Hak, İntihab-ı Efkâr, Tefsir-i Efkâr, yayın hayatına devam etmiştir. 1913 yılında Ebüzziya Tevfik ölünce oğulları Velid13 ve Talha14 Beyler, Tevhid-i Efkâr adıyla gazeteyi çıkarmaya devam etmiştir. Birinci Dünya Savaşı yıllarında gazete on yedi defa kapatılmıştır. Bu dönemde gazete Yeni Tasvir-i Efkâr, Tasvîr-i Efkâr, Tasfiri Efkâr, Tesviri Efkâr, Hak, İntihab-ı Efkâr adlarıyla çıkmıştır. Gazete Millî Mücadele Döneminde Anadolu hareketini desteklemiş, Damat Ferit hükûmetleriyle mücadele etmiş15 ayrıca ilk defa Mustafa Kemal’in resmini ve biyografisini yayınlamıştır16. Velid

10 Tökin, age, s. 115–117. Gazetenin çıktığı sayı konusunda Şapolyo, 850 sayısını vermektedir. Bak. Şapolyo,

age, s. 126.

11 Ebüzziya Tevfik (İstanbul 1849-1913), Gazeteci, yayımcı, yazar ve siyaset adamıdır. Gazeteciliğe 1864’te

Ruznâme-i Ceride-i Havâdis gazetesinde başladı. 1866’da Tasvîr-i Efkâr’da çalıştı. Aynı yıl Terakkî gazetesinin

yazı işleri müdürü oldu. Bu gazetenin ilavesi olarak ilk kadın dergisi olan Terakkî Muhaddarât 1868 ile Terakkî

Eğlencesi ve Letâif-i Âsâr 1871 adlarıyla iki de mizah dergisi çıkarmıştır. Aralık 1876’da Kanunuesasi

komisyonunda görev aldı. 1893-1900 yıllarında çeşitli gazetelerde yazdığı yazılardan dolayı on defa tevkif edildi. 1900 yılında Konya’ya sürüldü. II. Meşrutiyet’in ilanı üzerine İstanbul’a döndü, İttihat ve Terakki Fırkası’na girdi. Seçimlerde Antalya Milletvekili oldu. 27 Ocak 1913’te Kadıköy vapurunda geçirdiği kalp krizi sonucu öldü. Bak. Abdullah Uçman, “Ebüzziya Tevfik”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C. I., Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2008, s. 390-391.

12 Yazıcı, age, s 139. Tasviri Efkâr’ın yeniden yayın hayatına dönüşü ile ilgili Şapolyo ve Tökin ise 1908 tarihini

vermektedir. Bak. Şapolya, age, s. 223, Tökin, age, s. 117.

13 Velid Ebüzziya (İstanbul 1881-1945), Tam adı Abdurrahman Velid olup Ebüzziya Tevfik Bey’in küçük

oğludur. Doktorasını yapmak için gittiği Paris’te Le Temps ve Le Figaro gazetelerinde çalışmıştır. 1912’de İstanbul’a dönmüş, babasının vefatından sonra Tasvîr-i Efkâr gazetesinin yazı işleri müdürü olmuştur. Mondros Anlaşması’ndan sonra kurulan ilk direniş örgütlerinden Mim Mim Grubu’nun kurucuları arasındadır. İstanbul’un işgali sırasında, Şehzadebaşı’nda şehit edilen askerlerin fotoğraflarını çekerek çoğalttığı için tutuklanarak Malta’ya sürüldü. Sürgün dönüşünde 2 Haziran 1921’de Tevhid-i Efkâr’ı çıkarmaya başladı. Anadolu’ya cephane kaçırılmasında aktif rol aldı. Cumhuriyet’in ilanından sonra İstiklal Madalyası ile ödüllendirildi. Tenkitleri ve İzmir Suikasti nedeniyle iki defa İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak beraat etti. 1934 yılında Zaman gazetesini çıkarttı. 1940 yılında Tasvîri Efkâr’ı çıkarmaya başladı. 1943 yılında yazı hayatına son verdi. 1944 yılı sonlarında zatüreye yakalanıp 12 Ocak 1945 yılında vefat etti. Bak. Ömer Faruk Şerifoğlu, “Ebüzziya Velid”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C. I., Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2008, s. 392.

14 Talha Ebüzziya (İstanbul 8 Ocak 1879-Lugano, İsviçre 23 Aralık 1921), Tam adı Ubeydullah Talha olup

Ebüzziya Tevfik Bey’in ortanca oğludur. Yeni Tasvir-i Efkâr’ın çıkışından itibaren idaresini üstlenmiştir. Babasının ölümünden sonra gazeteyi kardeşiyle çıkartmıştır. Müdafaa-i Milliye Teşkilatı içerisinde yer almış, birçok gizli beyannameyi matbaasında basarak bizzat dağıtmıştır. İstanbul’un işgali üzerine gazete kapatılmış ve Talha Bey, Bekir Ağa Bölüğü’nde hapsedilmiştir. Ciğerlerinden rahatsız olan Talha Bey, rahatsızlanması üzerine hastaneye kaldırılmış tedavi için gittiği İsviçre’nin Lugano şehrindeki Agra Sanatoryumunda vefat etmiştir. Bak. Ömer Faruk Şerifoğlu, “Talha Ebüzziya”, Yaşamları ve Yapıtlarıyla Osmanlılar Ansiklopedisi, C. II., Yapı Kredi Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2008, s. 607.

15 Yazıcı, age, s 139.

(14)

3 Ebüzziya Cumhuriyetin ilanından sonra iki kez İstiklal Mahkemelerinde yargılanmıştır. Gazete Takrir-i Sükûn Kanunu’yla 6 Mart 1925’te 4355. sayıda kapatılmıştır17.

Tasviri Efkâr gazetesi, Ziyad Talha Ebüzziya18 ve Amcası Ebüzziya Zade Velid

tarafından 27 Nisan 1940’tan itibaren yeniden çıkarılacağı ilan edilmiş ancak “beklenmeyen bir mecburiyet karşısında” kalınarak 2 Mayıs 1940 tarihinden itibaren çıkarılmaya başlamıştır19. Tasviri Efkâr gazetesi ilk sayısında yıl otuz iki, sayı ise 4357-1 olarak verilmiştir. Bu dönemde gazete sekiz sayfa olarak çıkarılmaya başlanmış, ancak savaş koşulları içerisinde yaşanılan sıkıntılar dolayısıyla kısa süre sonra sayfa sayısı dört’e inmiştir. Ebüzziya Zade Velid gazetenin ilk sayısında kaleme aldığı “Müstakil Gazete Müstakil Memlekette Olur” adlı makalesinde gazetenin yayın politikası hakkında ipuçları vermiştir: “Müstakil gazete ne demek, müstakil gazeteye ne lüzum var? diyenle bulunuyor. Bir kere müstakil bir gazete demek, müstakil memleket demektir. Filhakika müstakil gazeteler, ancak siyasî ve millî istiklaline sahip olan memleketlerde intişar edebilir. Herhangi bir devletin himayesi veya nüfuzu altına girmek bedbahtlığına duçar olan bir memlekette az veya çok müstakil bir gazete çıkabileceği bir an tasavvur edilebilir mi? Mesela dün Almanyanın lütufkar (!) himayesine mazhar olan Çekoslovakyada… Danimarkada, İtalyanın tahtı idaresinde olan Trablusgarb veya Rodosta yerli halkın emellerini, hislerini ilam ve ilan eden bir gazete çıkabilir mi?... Bu misaller ise bir müstakil gazetenin ancak istiklâl nimetine

mazhar memleketlerde çıkmak ve yaşamak imkanını bulabileceğine kafi delillerdir”20.

Ebüzziya Velid’in de belirttiği gibi bağımsız bir gazete olmayı amaçlayan Tasviri Efkâr gazetesi, muhafazakâr ve milliyetçi bir çizgide yayım yapmıştır. Bu dönemde Ebüzziya Zade Velid, gazetede başyazar olarak güncel olayları değerlendirmiştir. Gazetede çıkan isimsiz

17 Bak. Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, C. 20, Ana Yayın, 1993, s. 428; Türk Diyanet Vakfı İslâm

Ansiklopedisi, C. 40, İstanbul, 2011, s. 139.

18 Ziyad Talha Ebüzziya (İstanbul 1911-1994), Talha Ebüzziya’nın oğlu olup, İstanbul Üniversitesi Hukuk

Fakültesini bitirdi. Fransızca, Almanca, İngilizce ve Rumca dillerini öğrendi. Liseyi bitirdikten sonra Ebüzziya Matbaasının idare müdürlüğünü yapmaya başlayarak basın hayatına ilk adımı atmıştır. 1939-1943 yıllarında Robert Kolejinde Türkçe, Tarih ve Coğrafya dersleri verdi. 1947 yılında hastalanarak tedavi için İsviçre’ye gitti. Bu sürede başsız kalan Tasvir gazetesi ihmaller yüzünden 1949’da kapandı. 1950 seçimlerinde Demokrat Partiden Konya milletvekili seçildi. Bak. “Ebüzziya Ziyad”, İstanbul Ansiklopedisi, C. IX, Reşad Ekrem Koçu, Koçu Yayınları, İstanbul, 1968, s. 4869-4870. 1955’te kurulan Hürriyet partisinin kurucuları arasındadır. Bak. Süleyman Çoşkun, Türkiye’de Politika (1920-1995), Cem Yayınevi, İstanbul, 1995, s. 363; TBMM Albümü

(1920-2010), C. II 1950-1980, Edt. Sema Yıldırım, Behçet Kemal Zeynel, 2. Baskı, TBMM Basın ve Halkla

İlişkiler Müdürlüğü, Ankara, 2010, s. 652. Avrupa Konseyi, Dünya Parlamentolar Birliği, Avrupa Parlamentolar Birliği, Avrupa Konseyi Kalkınma Fonu Türk temsilcisi olarak görev yaptı. 27 Mayıs 1994’te İstanbul’da vefat etti. Bak. TBMM Albümü, s. 652.

19 “İtizar”, Tasviri Efkâr, 2 Mayıs 1940, S. 4357-1, s. 1.

20 Ebüzziya Zade Velid, “Müstakil Gazete Müstakil Memlekette Olur”, Tasviri Efkâr, 2 Mayıs 1940, S. 4357-1,

(15)

4 başyazıları ise Cihad Baban21 kaleme almıştır. Gazetede Emekli General Ali İhsan Sâbis askerî gelişmeleri yorumlamış, Muharrem Feyzi Togay dış politika konularını değerlendirmiş, Peyami Safa güncel konulara yer vermiştir. Ayrıca Eski Moskova Elçisi Galip Kemali Söylemezoğlu, Ömer Selim, Selim Sabit22, M. Altay ve Celâleddin Ezine dönem dönem yazılar yazmışlardır.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Türk basınında Cumhuriyet ve Tasviri Efkâr gazeteleri Alman taraftarı olarak addedilir. Bu gazetelerden Cumhuriyet gazetesi hakkında birçok bilimsel çalışma yapılmıştır23. Tasviri Efkâr hakkında henüz araştırma yapılmamış olması24, bizi bu çalışmaya yönlendirmiştir. Savaş döneminde Alman taraftarı olarak adlandırılan bu gazete, gerçekten de Alman taraftarı mıydı? Yayınlarında nasıl bir ilke benimsemişti? Savaş döneminde Türkiye Cumhuriyeti hükûmetinin dış politikası paralelinde bir yayın mı izlemiştir? İkinci Dünya Savaşı’nın değişen koşullarına ayak uydurmuş mudur? Çalışmanın temel ekseni, bu sorulara cevap teşkil edecek verileri, araştırılacak gazeteden temin etmek olacaktır. Araştırmamız, İkinci Dünya Savaşı dönemi basın araştırmaları bakımından, Tasviri Efkâr’ın incelemesi olarak bir ilk özelliğini taşımaktadır. Gerçekten de gazete üzerinde bir araştırma yapılmamış25, dönemin gazetecilerinin anı tarzı kitaplarında Alman taraftarı olarak

21 Cihad Baban: 10 Ekim 1911 tarihinde İstanbul’da doğdu. 1934’te Hukuk Fakültesini bitirdi. Askerlik

sonrasında Cumhuriyet ve Yeni Sabah’ta gece sekreterliği yapmıştır. Daha sonra Velid Ebüzziya’nın yayınladığı

Tasviri Efkâr’a yazı işleri müdürü olacaktır. Velid Bey, zaman zaman ona başyazılarını bırakmaktadır. Bu

gazetenin imzasız başyazıları artık Cihad Baban’ındır. Temmuz 1946’da İstanbul, 1950-1954 yıllarındaki seçimlerde İzmir Milletvekili seçilmiştir. Bak. Baban, age, s. 9-13. 1955’te kurulan Hürriyet partisinin kurucuları arasındadır. Bak. Süleyman Çoşkun, age, s. 363. 1960’da Millî birlik iktidarında Kurucu Mecliste, Basın-Yayın ve Turizm Bakanı olarak görev almıştır. Bak. Baban, age, s. 13. 1961’de İstanbul, 1965’te Çanakkale Milletvekili seçildi. 12 Eylül 1980’ten sonra kurulan Bülent Ulusu hükûmetinde Kültür Bakanı olarak görev yaptı. Bak. Süleyman Çoşkun, age, s. 77. 28 Eylül 1984’te geçirdiği kalp krizi sonucu Ankara’da vefat etmiştir. Bak. TBMM Albümü, s. 570.

22 Şerifoğlu, bu adın Velid Ebüzziya’nın takma adı olduğunu ifade etmektedir. Bak. “Velid Ebüzziya”, s. 392.

Ancak Tasvir gazetesinin Ankara muhabirliğini yapmış olan Tökin, gazetenin yazar kadrosunda Selim Sabit’i de saymaktadır. Bak. age, s. 118.

23 Bu çalışmalardan bazıları için Bak. Aliye Uçar, İkinci Dünya Savaşı’nda Cumhuriyet Gazetesinin Dış Politika

Değerlendirmesi, (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi),

İstanbul, 1975; Fırat Kozok, 1938–1946 Yılları Arası Cumhuriyet Gazetesi’nin Genel Yayın Politikası, (Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2007; Fatma İçöz, II.

Dünya Savaşı ve Yunus Nadi, (Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü

Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), İzmir, 2006.

24 Bunda kastımız İkinci Dünya Savaşı sırasında Tasviri Efkâr gazetesidir. Gazetenin daha önceki dönemlerine

ait bilimsel çalışmalar yapılmıştır. Bu konuda Bak. Necdet Hayta, Tarih Araştırmalarına Kaynak Olarak Tasviri

Efkâr Gazetesi (1278/1862–1286/1869), Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 2002; M. Abdulbasit Sezer, Yeni Tasvir-i Efkâr Gazetesi Üzerine Bir Araştırma, (Dicle Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış

Yüksek Lisans Tezi), Diyarbakır, 1997.

25 İkinci Dünya Savaşı yıllarında Tasviri Efkâr gazetesi üzerine bir araştırma yapılmamakla birlikte, bu döneme

ilişkin yayınlarda Tasviri Efkâr gazetesi Alman taraftarı olarak gösterilmiştir. Bu yayınlarda basında farklı görüşteki kişilerin bir arada çalıştığı, bunun da Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetine hareket özgürlüğü sağladığı vurgulansa da, Tasviri Efkâr’ın Alman taraftarı olduğu iddia edilerek bunu da ispat için özellikle Almanya lehine çıkan yazılar kullanılmıştır. Bu dönem Tasviri Efkâr gazetesini incelemeden bu kanıya varan bilim insanları, işi o derece götürmüşlerdir ki gazetenin; “Türkiye’nin Ağustos 1944 tarihinde Almanya ile ilişkilerini kesmesinden

(16)

5 gösterilmiş, bu döneme ilişkin yapılan bilimsel araştırmalarda ise, bu kaynaklardan faydalanılmıştır.

Tasviri Efkâr gazetesi 2 Mayıs 1940’tan 30 Eylül 1944 tarihine kadar sekiz defa kapatılmıştır. Bunlardan dördü Bakanlar Kurulu kararıyla, diğer dördü Örfi İdare Mahkemesi kararıyla gerçekleşmiştir. Bakanlar Kurulu, kapatma kararlarında gerekçe olarak matbuat kanununun ellinci maddesini vermiştir. Bu kapatma kararlarının ilk üçünde gerekçe belirtilmez iken26; 30 Eylül 1944 tarihli kapatma kararı, Muharrem Feyzi Togay’ın Bulgaristan ile ilişkileri bozacak şekilde yazılar kaleme alması gerekçe gösterilmiştir27. Örfi İdare Mahkemeleri kararlarına ulaşmak amacıyla ATASE arşivine yaptığımız müracaat “açık koleksiyonlar içerisinde, konunuzun dönemini kapsayan belge bulunmaması” gerekçesiyle kabul görmemiştir28. Bu nedenle Tasviri Efkâr gazetesinin diğer dört kapatılma gerekçesi hakkında bir bilgi edinilememiştir.

30 Eylül 1944 tarihinde kapatılan Tasviri Efkâr gazetesinin açılmasına Bakanlar Kurulu tarafından 22 Mart 1945 tarihinde karar verilmiş29 ve 30 Mart 1945 tarihinden itibaren Tasvir adıyla yayım hayatına devam etmiştir30.

sonra Tasviri Efkâr müttefikler lehine yazı neşretmeye başladı”, Bak. Süleyman Seydi, Zor Yıllar! 1939-1945,

Asil Yayın Dağıtım Ltd. Şti. Ankara, 2006, s. 51-52; “Savaşın başından beri Alman yanlısı yayın yapan

Cumhuriyet ve Tasviri Efkâr” Bak. Günay Göksu Özdoğan, “İkinci Dünya Savaşı Yıllarındaki Türk-Alman

İlişkilerinde İç ve Dış Politika Aracı Olarak Pan-Türkizm”, Der. Faruz Sönmezoğlu, Türk Dış Politikasının

Analizi, Der Yayın, 3. Baskı, İstanbul, 2004, s. 136. ifadesini kullanmışlardır. Oysa Tasviri Efkâr gazetesi, savaş

yıllarında Türk dış politikası paralelinde yayın takip etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Müttefik devletler taraftarı olduğu dönemde Almanya aleyhine bir manşet için Bak. Ek-2.

26 Bu kararlar için Bak. “BCA. 030. 18. 01. 02 / 92. 85. 17.”, “BCA. 030. 0. 018. 001. 002 / 95. 57. 17.”, BCA.

030. 0. 018. 001. 002 / 101. 16. 14.”

27 BCA. 030. 18. 01. 02 / 106. 67. 5.

28 ATASE: 7910- 117- 11/ ATEM Arşiv 7063620.

29 BCA 030. 18. 01. 02 / 107. 106. 12.

(17)

6

I. BÖLÜM

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN ÇIKIŞI ve SAVAŞ YILLARINDA

TÜRK BASINI

A. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA GİDEN YOL

1. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NA NEDEN OLAN GELİŞMELER

XX. yüzyıl insanlık tarihinin en kanlı iki savaşına sahne olmuştur. Bunlardan ilki 1914’te başlayıp 1918 yılında sona eren Birinci Dünya Savaşı’dır. Bu savaş sonucunda Anlaşma Devletleri savaşı kazanmış, Osmanlı Devleti, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Bulgaristan savaştan mağlup ayrılmışlardır. Mağlup devletlerle antlaşmalar imzalamak için Paris’te bir barış konferansı düzenlendi. Konferansa 32 devlet katılmış bunlardan İngiltere, Fransa, Amerika, Japonya ve İtalya konferans kararlarında etkili olmuştur. Bu devletlerin başbakan ve dışişleri bakanlarından oluşan bir Onlar Konseyi oluşturulmuş, ancak konseyde İngiltere ve Fransa etkin olmuştur31. Paris Barış Konferansı’na katılan devlet adamları, bu savaşın “tüm savaşları sona erdiren savaş” olduğunu iddia etmekteydiler32. Oysa barış konferansı sonucunda çok ağır şartlar içeren Almanya ile Versay, Avusturya ile Saint Germain, Macaristan ile Trianon, Bulgaristan ile Neuilly, Osmanlı Devleti’yle Sevr Antlaşmaları imzalandı. Bu haksızlık ve adaletsizlikler, 1919’u izleyen yıllarda dünya politikasını büyük ölçüde biçimlendirmiş ya da en azından etkilemiştir33. Anlaşma Devletleri Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra adil barış vaatlerini gerçekleştirmemiştir. Avrupa’nın hatta dünyanın her türlü iktisadî teşebbüslerini menfaatleri doğrultusunda kullanarak bir bolluk yaşamışlardır. İşte Batı âleminin kurduğu sosyal düzene, ilk darbeyi bu bolluk indirmiştir34. Gerçektende Birinci Dünya Savaşı’nın sonucu, galip devletler arasında emperyalist bir yayılma tutkusunu dizginsiz bırakmıştır.35

31 Fahir Armaoğlu, bu etkinliğin nedeni olarak konferansa bizzat katılan Başkan Wilson’un, en büyük amacı

olan Milletler Cemiyetinin oluşum statüsü belirlenir belirlenmez Amerika’ya dönmesini göstermektedir. Bak. Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi: 1914-1995, Alkım Yayınevi, 17. Baskı, İstanbul, 2010, s. 187.

32 Mustafa Aydın, İkinci Dünya Savaşı ve Türkiye, Edt. Baskın Oran, Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşı’ndan

Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar, C. I, İletişim yayınları, İstanbul, 2001, s. 400.

33 Oral Sander, Siyasi Tarih 1918-1994, İmge Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2000, s. 14.

34 Ebüzziya Zade Velid, “Ahlâk ve Fazilete Rücû”, Tasviri Efkâr, 8 Eylül 1940, S. 4486-130, s. 1-3.

(18)

7 Bu antlaşmalara ilk tepkiyi Mustafa Kemal önderliğindeki Türk milleti vermiştir. Çok ağır şartlar taşıyan Sevr Antlaşması’nı, Osmanlı hükûmeti kabul ederken (Antlaşma Mebuslar Meclisinin onaylamamış olmasından dolayı geçersiz bir nitelik taşımaktadır.) Anadolu’da, Mustafa Kemal önderliğindeki Millî Mücadele taraftarları reddetmiştir. Bu uğurda savaşmış, askerî başarılar kazanarak kendisine karşı ittifak hâlindeki Anlaşma Devletlerini parçalamış ve yeni Türk Devleti’nin varlığını Lozan Antlaşması’yla bütün dünyaya kabul ettirmiştir. Türkiye’nin bu başarısı Birinci Dünya Savaşı’ndaki müttefiki Almanya tarafından da yakından izlenmiş, hatta Hitler birçok konuşmasında Türkiye’nin Almanya’ya örnek olduğunu ifade etmiştir36. Türkiye, Kurtuluş Savaşı sırasında Avrupa’daki ilk revizyonist ülke, hatta bunun için silaha sarılan ilk ülke olduğu hâlde, diğer bütün revizyonist ülkelerin aksine Cumhuriyetin ilanından sonra artık elindekileri sağlamlaştırmak gereğine inanarak anti-revizyonist bir politika izlemiştir. İkinci Dünya Savaşı’na giden yol açılırken Türkiye temel tercihini statükocu ülkelerden (İngiltere ve Fransa) yana kullanmıştır37. Türkiye’nin anti-revizyonist politikasının söylemi ise “Yurtta sulh, Cihanda sulh” olacaktır. Almanya, Lozan’ın boğazlar statüsünü değiştiren ve Hatay’ı isteyen Türkiye’nin de revizyonist olduğunu ileri sürer. Oysa Türkiye ve Almanya’nın tutum ve uygulamaları tamamen farklıdır. Şöyle ki, Almanya istediklerini oldu-bittilerle, zor kullanarak elde etmeye yönelmiş; Türkiye ise sorunları barış yoluyla anlaşarak çözmeyi amaç edinmiştir38.

Almanya ise Versay Antlaşması’nı imzalayarak savaşın yegâne suçlusu sayılıyordu. Almanlara antlaşma bir ültimatom şeklinde imzalattırıldı. Almanların “diktat” adını verdikleri 440 maddelik antlaşmanın 26 maddelik ilk kısmı Milletler Cemiyetini teşkil ediyordu. Daha sonra toprak sınırları, siyasal hükümler, sömürgeler, silahsızlanma ve tamirat borçları diğer maddelerin konu başlıklarıydı39. Versay Antlaşması, kazananın kaybedene dayattığı bir anlaşmaydı. Alman halkında büyük bir kin yaratmış, bu durum Almanya’da milliyetçiliğin yükselmesine daha sonrada Nazilerin, Almanya’daki rejime karşı mücadelelerinde, büyük bir güç olmuştur40.

36 Hitler bu konuşmaları Alman ordusunun Balkanlara girdiği dönemde de yenileyecektir. Hitler; “Türkiye büyük

harpte bizim müttefikimizdi. Harbin feci neticesinden bu memleket de bizim kadar müteessir olmuştu. Yeni Türkiye’nin büyük ve dahi yaratıcısıdır ki, taliin terk ettiği ve kaderin müthiş inhizama uğrattığı o zaman ki müttefiklerine (yani Almanlara) kalkınmak için ilk muhteşem örneği verdi” demiştir. Bak. Peyami Safa, “Hitler

Görüşü ile Türkiye”, Tasviri Efkâr, 6 Mayıs 1941, S. 4702-346, s. 1.

37 Baskın Oran, “Türk Dış Politikası: Temel İlkeleri ve Soğuk Savaş Ertesindeki Durumu Üzerine Notlar”,

AÜSBFD, C. 51, S. 1, s. 355

38 Doğan Avcıoğlu, Milli Kurtuluş Tarihi-4, Tekin Yayınevi, 2. baskı, İstanbul, 1976, s. 1485-1486.

39 Armaoğlu, 20. yüzyıl, s. 188-190.

(19)

8 Bütün fedakârlıklara rağmen Almanya’nın Birinci Dünya Savaşı’nı kaybetmesi Almanlarda büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Almanya sadece savaşı değil, bütün sömürgelerini ve bazı vatan topraklarını da kaybetti. Versay Antlaşması’nın hükümleri Alman milletini rencide edici mahiyetteydi. Almanlar, Wilson ilkeleri doğrultusunda silah bırakmışlardı; fakat barış görüşmelerine katılmalarına izin verilmedi. Wilson ilkeleriyle Almanlara vaat edilen adil bir barış yerine, kanılarınca ihanetin sonucu olan bir barışla karşılaştılar41. Versay Anlaşması’nı kaleme alanlar, bu anlaşmanın tüm savaşları sona erdireceğini ileri sürüyordu. Oysa Versay Antlaşması’yla, dünyanın yeniden paylaşılması için oluşabilecek savaşların temelleri atıldı42.

Versay Anlaşması’nın bir sonucu olarak kazanan ve kaybeden taraflar arasındaki sürtüşmeler, yıllar boyunca sürecektir. “Batılı güçler, zamanla Almanya’yı SSCB ile bir silahlı çatışmaya sokmayı ve Almanya’nın Avrupa’daki devrimci hareketleri boğmasını” umut ediyorlardı43. Bu maksatla yenik Almanya’da yeniden kurulan silah endüstrisini ve militarizmi yıkmaktan kaçınarak Almanya’nın Versay Antlaşması’nın askerî koşullarını ihlaline ve yeniden silahlanmasına göz yumdular. Bu durum, Alman militaristlerinin Versay Anlaşması’ndan sonra başlayan intikam savaşı hazırlıklarını kolaylaştırdı44. Versay Antlaşması imzalandıktan sonra İngiltere, Amerika ve diğer batı ülkelerindeki egemen çevreler, Alman sanayi ve askerî gücünün yeniden inşa edilmesini desteklediler. Bu amaçla 1924-1930 yılları arasında Almanya’ya, 21 milyar Alman markı tutarında yardım ve kredi sağlanmıştır45.

Hitler, Versay Antlaşması’nın Alman halkında oluşturduğu aşağılık kompleksini yıktı. Almanların üstün ırk olduğu söylemi etrafında halkın büyük çoğunluğunu toplayarak büyük devlet olma yolundaki hedefi gösterdi: “İngiltere’nin dünya hâkimiyetine son verip, Alman nüfuzunu hâkim kılmak. Dolayısıyla Balkanlar ve Doğu mutlaka Almanya’nın ekonomik yaşam alanı olarak hazırlanmalıydı. Bu anlamda Hitlerin hedeflerinden biri, II. Wilhelm’in

41 Metin Kıratlı, “Niçin Almanya Bir Roosevelt ve Amerika Bir Hitler Çıkarmadı”, AÜSBFD, C. 16, S. 4, s. 166.

42 Manfred, age, 65-66.

43 Gerçektende Fransa’nın Almanya’ya karşı topraklarını korumak amacıyla imzalanan Locarno Antlaşmalarında

Almanya’nın batı sınırı sorunu çözümlenmiştir. Bu antlaşmalarla, Almanya-Fransa ve Almanya-Belçika arasındaki sınırların kesin olduğu belirtilmiş ve bu sınırların dokunulmazlığı İngiltere ve İtalya’nın garantisi altına alınmıştır. Ancak Polonya-Almanya ve Almanya-Çekoslovakya arasında bir anlaşma olmaması Almanya’nın doğu sınırlarının güvence altına alınması sorununu oluşturmuştur. Fransa, Polonya ve Çekoslovakya ile yaptığı ikili anlaşmalarla bu devletlere sınırları hakkında garanti verse de Almanya böyle bir garanti altına girmemiş, İngiltere’de bu durumu kabullenmiştir. Bak. Armaoğlu, 20. yüzyıl, s. 206-207. Böylece Batılı güçler, herhangi bir Alman saldırısının doğu yönünde gelişeceği ve Almanya’yı Sovyetler Birliği ile silahlı bir mücadeleye sürükleyebilecekleri ümidiyle, emperyalist Almanya’ya hareket özgürlüğü tanıyordu. Bak. Manfred, age, s.159.

44 Manfred, age, s. 64-65.

(20)

9

Doğu ile politik, ekonomik ve askerî ilişkilerini hayata geçirmekti”46. Hitler, bunları

gerçekleştirebilmek için önce anayasayı değiştirerek rakip partiler ve önderleri saf dışı bıraktı. Yahudileri kovuşturup işsizliğe son vererek Alman halkının kendisine beslediği sevgiyi pekiştirdi. Almanya’yı kısa sürede Avrupa kıtasının büyük güçlerinden biri durumuna getirdi47. Hitler, 16 Mart 1935’te Versay Antlaşması’na aykırı olarak zorunlu askerlik sistemine geçildiğini ve bir hava gücüyle donanmanın kurulmaya başladığını ilan etti. Bu dönemde Almanya hâlâ çok zayıf olduğundan büyük devletlerden gelebilecek bir direnme Hitler’i geri adım atmaya zorlayabilirdi. Uluslararası antlaşmaların açık bir ihlali olan bu hareketler karşısında hiçbir tepki gelmedi. Fransa Almanya’nın yeniden silahlanması karşısında paniğe kapılırken, İngiltere’de özellikle muhafazakâr politikacılar Hitlerin başarılarını izleyerek Alman silahlanmasını Bolşevik Sovyetlere karşı ilk savunma hattı olarak görüyorlardı. Hatta Fransa’nın etkisiyle bir ölçüde Almanya’ya haksızlık yapıldığına inananlarda vardı48.

Birinci Dünya Savaşı sonrası revizyonist devletlerden biri de İtalya olmuştur. Yayılmacı politikasının temelini, Birinci Dünya Savaşı sonrası imzalanan antlaşmalardan beklediği çıkarı elde edememesi oluşturur. Nitekim Mussolini İkinci Dünya Savaşı’na katıldığında, bu durumu şu şekilde belirtmiştir: “Yarım vaatler, daima tehditler şantajlar ve nihayet bu mekruh müessesenin tetevvücü olarak 32 devletin sosyeter merkezi. Vicdanımız tamamen müsterihtir. Sizinle birlikte bütün dünya şahittir ki Littorio İtalya’sı Avrupa’yı altüst eden fırtınadan ictinap ettirmek için beşeri olan mümkün olan her şeyi yapmıştır. Fakat hepsi boşa gitmiştir… Kara hudutlarımızın meselesini hallettikten sonra, deniz hudutlarımızın meselesini

müdafaa için silaha sarılıyoruz”49. İtalya Birinci Dünya Savaşı’ndan galip çıkmasına rağmen,

özellikle Alman sömürgelerinin paylaşılmasına iştirak ettirilmemesinden dolayı kızgındı. Bu kızgınlığa iktisadî sıkıntılarda50 eklenince İtalya’ya revizyonist bir yol çizmek kalıyordu. İtalya’nın Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaşadığı düş kırıklığı, yani kendisine gizli antlaşmalarla söz verilen yerlerin çoğunu ele geçirememesi, bu devletin iki savaş arası dönemde saldırgan politika izlemesinin temel nedeni olacaktır. Zira İtalya’nın Avrupa’da

46 Süleyman Seydi, 2. Dünya Savaşı’nda Türkiye’de İngiliz-Alman propaganda ve İstihbarat Savaşı, Asil Yayın

Dağıtım Ltd. Şti., Ankara, 2006, s. 18.

47 William H. McNeill, Dünya Tarihi, Çev. Alâeddin Şenel, İmge Basımevi, 13. Baskı, Ankara, 2008, s. 705.

48 Aydın, age, s. 405.

49 “İtalya Harbe Girdi”, Tasviri Efkâr, S. 4397- 41, 11 Haziran 1940, s. 1-3.

50 Çoşkun Üçok, Siyasal Tarih (1789-1960), Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınlarından No: 451,

(21)

10 genişleyebilmesi için İngiltere ve Fransa ile birlikte hareket etmesi, Afrika’da genişleyebilmesi içinse bu iki devlete cephe alması gerekmektedir51.

Hitler Almanları tek bir bayrak altında toplamak istiyordu. Bu yolda ilk adımı Mart 1938’de Avusturya’yı ilhak etmek olmuştur52. Daha sonra, Çekoslovakya’nın Südet Bölgesi’ne göz diken Hitler, Çekoslovakya hükûmetini tanımadığını, gerekirse savaşa hazır olduğunu, 1 Eylül’de de bu bölgeyi işgal edeceğini açıklamıştır. Olası bir savaşı engellemek için Mussolini aracılığıyla 28-30 Eylül tarihleri arasında Münih’te düzenlenen görüşmelere Chamberlain, Daladier, Mussolini ve Hitler katılmıştır. Görüşmeler sonunda Südet Bölgesinin Almanya’ya verilmesi kararlaştırılarak bu karara uymadığı takdirde Çekoslovakya’ya yardımda bulunulmayacağı açıklanmıştır53. Hitler; “Mademki bu harp kaçınılmaz idi, onu bana 1939 yılında zorla kabul ettirmelerine müsaade edeceğime, 1938 yılında harbi kendim başlatabilirdim. Fakat Münih Anlaşması’nda İngilizler ve Fransızlar bütün şartlarımı kabul

ettilerse buna ben ne yapabilirdim!”54 sözleriyle, Münih Konferansı’nda tatmin edilmesinin,

savaşın daha önce başlamasına mani olduğunu belirtmiştir. Hitler, kısa süre sonra da Çekoslovakya’yı işgal etmiştir. Almanya’nın kısa bir sürede egemenlik alanını genişletmesi Mussolini’nin de genişleme düşüncesini eyleme dönüştürmesine neden olmuştur. Zira peş peşe gelen Alman başarıları Mussolini’nin gururuna dokunacak, bu sebeple Mussolini, “politik fahişe durumunda kalamayız” diyerek harekete geçecektir. İtalya, 7 Nisan 1939’da Arnavutluk’u işgale başlayarak kısa sürede egemenliği altına alacaktır55.

Bu iki revizyonist devlet 1936’da Berlin-Roma Mihverini oluşturmuşlardır56. 22 Mayıs 1939’da ise Hitler ile Mussolini anlaşarak Mihver Devletleri Cephesini oluşturmuşlardır57. Artık Mihver Devletlerinin saldırgan tutumu savaş rüzgârlarının hızını arttırıyordu. Bu arada Almanya, 23 Ağustos 1939’da Moskova’da Sovyetler Birliği-Almanya Saldırmazlık Paktı’nı58 imzalayarak, Bismarck’ın kâbusu59 olarak tabir edilen iki cephede savaşma tehlikesini bertaraf etmiştir. Böylece Almanya, 1914’te başaramadığı bir durumu gerçekleştirerek Haziran 1941’e kadar Sovyetler Birliği ile çatışmadan bir cephede savaşma olanağını elde etmiştir.

51 Sander, age, s. 14.

52 Armaoğlu, 20. yüzyıl, s. 302-303.

53 Sezer Kılıç, Türk Basını’nda Hitler Almanya’sı (1933-1945), Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2010, s.

116-117.

54 Adolf Hitler, Siyasi Vasiyetim, Çev. Kamil Turan, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1968, s. 41.

55 Armaoğlu, 20. yüzyıl, s. 362-363.

56 Şerafettin Turan, İsmet İnönü Yaşamı, Dönemi ve Kişiliği, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2000, s. 239.

57 Mahmut Goloğlu, Millî Şef Dönemi 1939-1945, Turhan Kitabevi, 3. Baskı, Ankara, 1974, s. 39.

58 Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C. II, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1967, s. 99.

59 Bu tabir, Almanya Başbakanı Bismarck’ın, Fransa ile Rusya’nın ittifak ederek Almanya’ya saldırması endişesi

(22)

11 Almanya, 24 Ağustos 1939’da Danzig’i topraklarına kattığını ilan etti. Buna karşılık İngiltere’de 25 Ağustos 1939’da Polonya ile bir antlaşma imzaladı60. Almanya, 1 Eylül 1939 tarihinde savaş!ilan etmeksizin Polonya’ya saldırdı. Polonya da karşı koyunca Avrupa savaşı başlamış! oldu. Mussolini aracılık girişimlerinde bulunarak savaşı önlemek istemiş; ancak Hitler’e duyulan güvensizlik ve Alman yayılmacılığına bir yerde set çekme gerekliliği savaş kaçınılmaz hâle gelmiştir. 3 Eylül’de birkaç saat arayla İngiltere ve Fransa, Almanya’ya savaş! ilan etti. Bu gelişmeyle İkinci Dünya Savaşı başladı. Almanya, 27 Eylül’de Polonya’nın başkenti Varşova dâhil olmak üzere ülkenin büyük bölümünü ele geçirdi. Almanya’nın bu ani başarılarını gören Sovyetler Birliği, ganimetten pay almak için 17 Eylül’de Polonya’ya girerek Almanya ile yaptığı saldırmazlık paktında kendisine ayrılan toprakları işgale başlamıştır61. Sovyetler Birliği, Birinci Dünya Savaşı sonunda kaybettiği Baltık topraklarını tekrar ele geçirmek için bu bölgeye yönelerek Estonya, Letonya ve Litvanya ile imzaladığı karşılıklı yardım antlaşmalarıyla, bu ülkelerde de üsler elde etti. Daha sonra Finlandiya’ya yönelen Sovyetler Birliği, istekleri kabul edilmemesi üzerine 30 Kasım 1939’dan itibaren Finlandiya’ya saldırdı. Finlandiya, başarılı direnişine rağmen bir süre sonra barış istemek zorunda kaldı. 12 Mart 1940’ta Sovyetler Birliği-Finlandiya Barış! Antlaşması imzalandı. Finlandiya bağımsızlığını korumakla birlikte Sovyetler Birliği, bu ülkeden önemli ölçüde toprak kazanarak üs kurma hakkı elde etti. Bu olayla Sovyetler Birliği, Baltık kıyılarına iyice yerleşti. Finlandiya-Sovyetler Birliği savaşında, Finlandiya’nın direnci, Sovyet askerî gücünün gerçek niteliğinin görülmemesine neden olmuştur62. Ayrıca Sovyetler Birliği, Finlandiya’ya yerleştikten sonra Estonya, Letonya ve Litvanya Baltık Cumhuriyetlerini içerisinde eritmiştir. Bundan sonra da Romanya’dan Baserabya ve Bukovina’nın kuzeyini işgal ederek eski çarlık sınırlarını aşmaya başladı. Hitler, Bolşeviklerle savaşma konusunda kesin kararında Sovyetler Birliği’nin bu yayılmacı tutumu etkili olmuştur63.

2. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA TÜRKİYE’NİN TUTUMU

İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye, uluslararası siyasette küçük bir ülkenin piyon gibi kullanılmamasına çarpıcı bir örnek oluşturur64. Savaş boyunca muharip devletlerin baskısı altında kalmış; fakat bu baskılara karşı kendi politikasını geliştirebilmiştir. Türkiye’nin savaş

60 Goloğlu, age, s. 39.

61 Üçok, age, s. 272.

62 Armaoğlu, age, s. 446-447.

63 J. M. Roberts, Yirminci Yüzyıl Tarihi, Dost Kitabevi, Ankara, 2003, s. 374.

(23)

12 diplomasisi savaşın çeşitli safhalarında mevcut koşullara ve değişikliklere uyum sağlamış bir diplomasi olarak değerlendirilebilir65. Şüphesiz ki uluslararası ilişkiler millî menfaatlere dayanır. Nitekim Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı’nın evrelerinde millî menfaatlerini gözeterek farklı politikalar izlemiştir. İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye’nin uyguladığı değişken siyaseti şu şekilde maddeleştirebiliriz:

1. Müttefik taraftarı olduğu dönem. Bu dönemde Mihverin yayılmacı politikasından rahatsız olan Türkiye, sınır güvenliğini sağlamak düşüncesindedir. Bu nedenle de anti-revizyonist devletler olan İngiltere ve Fransa’ya yaklaşmıştır. Bu dönem, savaş öncesinden başlayarak Fransa’nın çöktüğü Haziran 1940 tarihi arasını kapsamaktadır. Bu dönemde, Alman zaferleri şaşkınlıkla izlenir ve Müttefiklerin savaşa hazırlıksız girdikleri görünür.

2. Almanya taarruzuna neden olmayacak tarafsızlık dönemi. Fransa’nın çöküşüyle başlayıp 18 Haziran 1941 tarihinde imzalanan Türkiye-Almanya Dostluk Antlaşması’na kadar geçen dönemdir. Bu dönemde Türkiye, Almanya’nın hızlı ve seri zaferleri karşısında askerî tedbirler almakla birlikte bir Alman taarruzuna mani olmaya çalışmıştır. Bu politika sonucunda Müttefik devletlerin karşılıklı yardım antlaşmasının bir gereği olarak Türkiye’nin savaşa girmesi teklifleri göz ardı edilmiştir.

3. 22 Haziran 1941 tarihinde başlayan Almanya-Sovyetler Birliği Savaşı’ndan, 1942 sonlarında Almanya’nın Stalingrad’da yenilmesine kadar geçen dönem. Bu dönemde Türkiye, Almanya taraftarıdır. Bunda tarihî düşmanlığın etkisi olmuştur. Sovyetler Birliği’nin yenilerek oradaki Türklerin bağımsız devletlerini kurması amaçlanmış, Türk milliyetçiliği ve Turancılık hükûmet tarafından desteklenmiştir.

4. Almanya’nın Stalingrad mağlubiyetinden Ağustos 1944 Türk-Alman ilişkilerinin kesilmesine kadar geçen dönem. Bu dönem, Sovyetler Birliği’nin zaferinin istenmediği tarafsızlık dönemidir. Zira daha öncesinden Sovyetler Birliği’nin Türk topraklarına göz dikmesi, kabul edilemeyecek taleplerinin olması, Türk hükûmetinin korkusunu oluşturarak, bu politikanın izlenmesini neden olacaktır.

5. 1944 Ağustosundan savaş sonuna kadar geçen dönem. Bu dönemde Türkiye Müttefik devletler taraftarıdır. Sovyetler Birliği’nin savaş sonrası politikasından çekinilmiş, bu nedenle de İngiltere ve Amerika’nın yanında yer alınmıştır. Amaç, savaş sonrasında oluşacak güç dengeleri içinde doğru yerde yer alabilmektir.

(24)

13 Tasviri Efkâr gazetesinin İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki tavrını değerlendirebilmek; Türkiye’nin savaş öncesi ve sonrasında olaylar karşısında takındığı tavrı iyi anlayabilmeye bağlıdır. Bu sebeple, savaşın fiilen başlamasına kadar geçen süreçte takip edilen politikaya kısaca bakmak faydalı olacaktır.

1933’te iktidara gelen Hitler, Versay Antlaşması’nın oluşturduğu statükoyu değiştirmek ve Almanya’nın sınırlarını yenide saptamak amacıyla kısa zamanda önemli adımlar atmıştır. İktidara gelen Hitler, Versay hükümlerini tanımadığını ilan etmiş, İngiltere ve Fransa ile boy ölçüşebilmek için de Roma İmparatorluğu topraklarına sahip olmak isteyen İtalya’nın lideri Mussolini ile 1936’da Berlin-Roma Mihverini oluşturmuştur. Hitlerin yayılmacı girişimi karşısında İngiltere ve Fransa diplomatik girişimlerde bulunmayı yeterli görmüşlerdir. Hitler bu sırada önce Avusturya’yı işgal etmiş, 12 Mart 1938’deki Münih Konferansı kararıyla Çekoslovakya’nın Südetler bölgesini ele geçirmişti. Hitler bunlarla da yetinmeyerek Nisan 1939’da Çekoslovakya’yı Almanya topraklarına katmıştı. Mussolini ise daha 1935’te Habeşistan’ı işgal ederek yayılmacı tutumunu ortaya koymuştu. Mussolini, Hitlerin Çekoslovakya’ya saldırdığı sırada Arnavutluk’a girdi66. Berlin-Roma ittifakı sonrasındaki yayılmacı politika, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olacaktır. Bu hızlı gelişmeler karşısında Fransa ve İngiltere, dikkatlerini kara Avrupa’sında Almanya ve İtalya’ya çevirerek bir güvenlik alanı oluşturmak istemişlerdir.

Bu süreçte Türkiye’nin en büyük çekincesi İtalya olmuştur. Mussolini’nin Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurma düşüncesi67 Türkiye’yi tedirgin etmiştir. Gerçekten de Mussolini’nin Anadolu’ya yönelik söylemi68, Akdeniz’e bizim deniz (Mare Nostrum) demesi69, Habeşistan’ı işgali, 1936 yılında Oniki Ada’yı, özellikle Leros Adası’nı tahkim etmesi70, Türkiye için ciddi tehdit unsurlarını oluşturuyordu. İnönü bu süreci şu şekilde belirtmiştir: “Nazilerin özellikle faşistlerin Türkiye’ye karşı tutumlarını, fırsat bekleyen hırslı

bir istila heveslisi görüyordum. Habeşistan seferi başında, ciddi endişe geçirmiştik”71. Tüm

bu gelişmeler, stotükocu bir politika izleyen Türkiye’yi Batı’ya, İngiltere ve Fransa’ya yakınlaştırıyordu. İnönü Batı dünyasıyla birlikte olmanın zorunluluğunu; “İtalya, Nazilerle

66 Turan, İsmet İnönü, s. 239-240.

67 Turan, İsmet İnönü, s. 239.

68 Mussolini 1935’lerde Antalya yöresini almaktan söz etmiştir. Bak. Şerafettin Turan, Türk Devrim Tarihi IV.

Kitap I. Bölüm, Çağdaşlık Yolunda Yeni Türkiye (10 Kasım 1938-14 Mayıs 1950), Bilgi Yayınevi, Ankara, 1999,

s. 132.

69 Rifat Uçarol, Siyasi Tarih 1789-2010, Der Yayınları, İstanbul, 2010, s. 637; Ayferi Göze, Türk Kurtuluş

Savaşı ve Devrim Tarihi, Beta Basım, Yayım, Dağıtım AŞ., İstanbul, 1989, s. 371.

70 Mehmet Gönlübol, Cem Sar, Atatürk ve Türkiye’nin Dış Politikası, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997,

s. 114.

(25)

14 birleşmişti ve her ikisi açıktan Sovyetler ve Batı âleminin karşısındaydılar. Bu çatışma, iki saf halinde olacaktı. Biz, Batı âlemi ile beraber bulunmalıydık… Naziler Balkanlara hemen

hemen hâkim olma yolundaydılar. Bizim selametimiz Batı ile beraber olmaktaydı”72 ifadesiyle

belirtmiştir. Türkiye’nin, revizyonist bir politika izleyen, topraklarına yönelik hayaller kuran Mihver karşısında tarafını bulması zor olmamıştı. Türkiye bu dönemde toprak bütünlüğünü korumak istiyordu. Bu durum, Türkiye’nin anti-revizyonist ülkelerin yanında yer almasına neden olacaktır. Bu gelişmeler, Nisan ayının ortalarında İngiltere’nin Ankara Büyükelçisi aracılığıyla Türkiye’ye bir ittifak önerisine neden olmuştur. Buna göre İngiltere, Türkiye’ye; Türkiye’nin bağımsızlık ve çıkarlarına karşı bir saldırı ya da doğrudan veya dolaylı bir tehdit durumunda İtalya’ya karşı bir ittifak önermiştir. Bu öneriye daha sonra Almanya’da eklenecektir. Türkiye, İngiltere’nin Mihver Devletlerinin şiddet eylemlerinin küçük ülkeler için büyük tehlike olduğu görüşünü destekleyerek Mihverin Avrupa’da üstünlüğü elde etme politikalarına karşı mücadele etmeyi görev sayacaktır. Özelikle Akdeniz’de bir İtalyan üstünlüğü Türkiye için çok büyük tehlike oluşturmaktadır73. Menemencioğlu, Sovyetler Birliği ile de uyum sağlamak amacıyla İngiltere ile yapılan görüşmeler hakkında Sovyetler Birliği’ni bilgilendirmiştir. Bilgilendirmede Menemencioğlu, Türkiye ve İngiltere’nin her durumda İtalya’ya karşı birbirlerine yardım etmeyi taahhüt ettiklerini, bu duruma İtalya’dan bir saldırı gelmeksizin askerî eyleme girişmenin de dâhil olduğunu, Türkiye’nin Almanya’nın kendisine karşı doğrudan tehdit oluşturması durumunda da bir harekete girişeceğini belirtmiştir 74.

Bu görüşmeler sonucunda 12 Mayıs 1939’da Ankara’da deklarasyon imzalandı. Churchill bu deklarasyonu, İtalya’nın Arnavutluk’u işgaline bir cevabı olarak nitelendirmiştir75. İngiltere’nin Ankara Büyükelçisinin 1939 yılı raporunda, Türkiye’nin Sovyetler Birliği’ne karşı İngiliz ve Fransızlarla birlikte hareket ettiği, Hatay sorununun Türk-Fransız ilişkilerinde ciddî bir sürtüşmeye neden olduğu, bu nedenle Türk hükûmetinin daha çok İngiliz hükûmetiyle uzun dönemli bir müttefik olma arzusunda olduğu76, siyasi ve askerî açıdan Türkiye’nin Alman etkisine karşı desteklenmesi gerektiği belirtmiştir77. Gerçekten de Fransa, 12 Mayıs 1939’da imzalana deklarasyonu kabullendiğini belirtmişse de bu dönemde Fransa ile Türkiye arasında Hatay sorunu mevcuttur. Ancak Hatay sorunu dostça

72 Turan, İsmet İnönü, s. 240.

73 İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye Üzerine Gizli Pazarlıklar (1939-1944), Edt. Ö. Andaç Uğurlu, Örgün

Yayınevi, İstanbul, 2003, s. 41.

74 İkinci Dünya Savaşı’nda Türkiye üzerine Gizli Pazarlıklar, s. 44.

75 Fahir Armaoğlu, “İkinci Dünya Harbinde Türkiye”, AÜSBFD, C. 13, S. 2, 1958, s. 145.

76 Yonca Anzerlioğlu, “İngiliz Büyükelçiliği Yıllık Raporlarında Türkiye (1939-1941)”, ÇTTAD, C. VI, S. 15,

2007/Güz, İzmir, 2009, s. 180.

(26)

15 halledildikten sonra, Türkiye ile Fransa arasında da aynı içerikte bir deklarasyon hazırlanıp 23 Haziran 1939’da imzalanmıştır78. Bu ortak demeçler şu önemli hükmü içeriyordu: “Kesin anlaşma yapılmasına değin, Türkiye Hükûmeti ve Büyük Britanya (Fransa) Hükûmeti, Akdeniz’de savaşa yol açacak bir saldırı ortaya çıktığında, edimsel işbirliği yapmaya ve birbirlerine ellerinden gelen tüm yardım ve kolaylığı göstermeye hazır bulunduklarını

açıklarlar”79. Artık Türkiye tarafını belli etmiştir. Nitekim İsmet İnönü 16 Mayıs 1939 günü

Çankaya’da Türkiye’nin tarafsızlık politikasından ayrılma nedenini belirtmiştir: “Tarafsızlıkta iki yanın çıkar ve zararı eşit olmalıdır. Tarafsızlık gerçek olmak için, bir tarafın yararına, öteki tarafın zararına olmamalıdır. Tarafsızlık, bir tarafın yararına öteki tarafın zararına çıkarsa, zararlı çıkan taraf bu durumu tarafsızlık olarak saymaz. Bizim durumumuz böyleydi. Tarafsızlıktan yararlanacak taraf sonunda, sonunda yani rakiplerini kaldırdıktan sonra bize

karşı hareket edecektir. Biz İtalya’nın zaferi için bedavadan yardım eder miyiz?”80 İnönü

eninde sonunda Türkiye’ye yönelecek bir İtalyan saldırısına karşı İngiltere ile ittifak yaparak tarafsızlıktan ayrılmıştır. Ortak demeç ardından Türkiye ile İngiltere ve Fransa arasında üçlü ittifakı içeren bir metin hazırlandı. Türkiye, daha önce olduğu gibi Sovyetler Birliği ile uyum sağlamayı gerekli görmüştür.

Almanya, Türkiye-İngiltere deklarasyonuna sert tepki gösterir. Türkiye’ye açtığı krediyi keser, ağır top ve deniz altı gibi Türk siparişlerini durdurur. Von Papen 20 Mayıs 1939’da Berlin’e yazdığı raporda Türkiye’nin tarafsızlık politikasından ayrılarak anti-revizyonist devletlerin müttefiki olduğunu, bu durumun Doğu Akdeniz’deki kuvvet dengesinin tamamen değişmesi anlamına geldiğini belirtmiştir.81

Bu gelişmeler yaşanırken 23 Ağustos 1939’da Sovyetler Birliği ile Almanya arasında bir saldırmazlık paktı imzalanmıştır. 1 Eylül 1939’da ise Almanya’nın Polonya’ya saldırması ve 3 Eylül’de de İngiltere’nin ve Fransa’nın Almanya’ya savaş ilan etmesiyle İkinci Dünya Savaşı başlamıştır82. Sovyetler Birliği’nin Almanya ile bir saldırmazlık paktı imzalaması Türkiye’nin dış politikası için yeni bir gelişmedir. Şimdi Türkiye, ya Sovyetler Birliği ile beraber olup İngiliz-Fransız deklarasyonundan ayrılacak ya da deklarasyona bağlı kalarak Sovyetler Birliği’nden ayrılacaktır83. Türkiye bu kıskaç içinde iken Türk Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu Moskova’ya davet edildi. 26 Eylül’de Moskova’da başlayan 78 Goloğlu, age, s. 45. 79 Turan, İsmet İnönü, s. 241. 80 Avcıoğlu, age, s. 1497. 81 Avcıoğlu, age, s. 1495-1496. 82 Turan, İsmet İnönü, s. 241-242.

83 Ahmet Şükrü Esmer, Oral Sander, “İkinci Dünya Savaşında Türk Dış Politikası”, Olaylarla Türk Dış

(27)

16 Molotov görüşmelerine, Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop’un, Moskova’ya gelmesi üzerine ara verilir84. 27-28 Eylül’de yapılan Molotov-Ribbentrop görüşmeleri bir dostluk antlaşması imzalanması ile sonuçlanırken, Türk-Sovyet ilişkileri bir çıkmaza doğru sürüklenmektedir85. 1 Ekim 1939’da Saraçoğlu Stalin’in hazır bulunduğu toplantıda şu isteklerle karşılaşır:

1. “Üçlü antlaşma tasarısının 3. maddesinde, İngiltere ve Fransa’nın güvenceleri uyarınca, Yunanistan ve Romanya’ya yapılması gereken yardıma Türkiye’nin katılmayıp, İngiltere ve Fransa ile sadece danışmalara girişmesi

2. Sovyet çekincesine ilişkin 2 sayılı protokole, onu daha kesin duruma getirmek üzere bir fıkra eklenecektir. İngiltere ve Fransa’nın SSCB ile bir savaşa girmesi durumunda, Üçlü ittifakın geçersiz sayılması Türkiye hükûmeti tarafından kabul edilerek; Sovyetler Birliği’nin Türkiye ile Boğazlar, Karadeniz ve Avrupa Türkiye’sine yöneltilecek bir saldırıya karşı yardımlaşma paktı yapılacaktır. Balkanlar için bir danışma yükümlülüğü konulması, İngiltere ve Fransa için de Türkiye’nin isteği üzere, Üçlü İttifak tasarısındaki 2 sayılı protokole koşut bir çekince (paktın Türkiye’yi İngiltere ve Fransa ile bir savaşa sürüklemeyeceği) eklenmesini kabul edebileceklerini, ancak bu çekinceye karşılık kendilerinin de Sovyet-Alman Saldırmazlık Paktı’nın bir gerçeği

olarak, bu pakta bir Alman çekincesi konulması”86.

Stalin, ayrıca Montrö Antlaşması’nda lehlerine bazı değişiklikleri içeren yeni bir protokol önerir. Saraçoğlu, Türkiye’nin bu koşulları kabul etmesine imkân olmadığını bildirmesi üzerine de görüşmelere 16 Ekim’de son verilmiştir87. Başbakan Refik Saydam, basına 17 Ekim’de verdiği beyanatta; Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye verdiği garantinin tatmin edici olmadığını, Sovyetler Birliği’nin Çanakkale Boğazı’nın müşterek savunulması için bir pakt yapılmasını önerdiğini ve Karadeniz’e sahili olmayan devletlerin Çanakkale Boğazı’ndan geçmeyeceğini dair Türkiye’nin uluslararası taahhütlerine aykırı istekleri olduğunu, bu durumunda görüşmelerin sonuçsuz kalmasına neden olduğunu belirtmiştir88.

84 Bu süreci Haldun Derin şu şekilde ifade etmektedir: “Bu üç haftalık bir intizardı. Saraçoğlu bu devrede çok

sıkılmıştı. Kafese kapanmış bir aslan gibi idi… Rus Hariciye nezdinde yapılan müteaddit buluşma ve görüşme müracaatlarına nazikâne fakat menfi cevaplar verilmiştir. Kâh Ribbentrop’un yeniden Moskova’ya gelişi buna manidir, kâh lazım gelen hazırlıklar henüz bitmemiştir. Bu uzun sürede Saraçoğlu, Ben buraya tiyatrodan tiyatroya dolaşmaya, eğlenmeye gelmedim. Hemen heyet için bilet tedarik ettirin biz gidelim, gitmeliyiz.” Bak.

Haldun Derin, Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933-1951), Yay. Haz. Cemil Koçak, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1995, s. 156-157.

85 İsmail Soysal, Tarihçeleri ve Açıklamaları ile Birlikte Türkiye’nin Siyasal Antlaşmaları, C. I, TTK Yayınları,

3. Baskı, Ankara, 2000, s. 601.

86 Soysal, age, s. 601.

87 Turan, İsmet İnönü, s. 242.

Şekil

Tablo 2: İSTANBUL ve ANKARA’DA ÇIKAN ON BİR GAZETENİN TİRAJLARI

Referanslar

Benzer Belgeler

臺北醫學大學今日北醫: 臺北醫學大學醫學系課程改革研討會

Memleketimizin havasın - dan mıdır, suyundan mıdır bilinemez, son zamanlarda deniz kazalarının çoğu, , bi - zim İstanbul Limanında cere­ yan etti.. Bereket versin

Tabakoğlu, Türklerin ve Osmanlı kamu maliyesi geleneğinin oluşumunda etkili olan İslam ekonomisi ve kamu maliyesini temel esasları ve uygulamaları ile irtibatlı olarak

Bizans imparatorluğu 1261'de ihya edildiğinde herhalde Ekrem Bey (H. Andreas) adasındaki manastır topluluğu tekrar canlanmış, bu canlanışta pek uzun sürmeyerek

Çalışmada yer almayan, Was- hington Üniversitesi Tıp Okulundan moleküler patolog Colin Pritchard, bu yeni araştırmanın kan plazması temelli kanser tarama testleri ara-

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha

göre, yeni geliştirilen bir tarama teknolojisi sayesinde hastalar kalpteki kan damarla- rının görüntülenmesi ve kalp kasına kan akışının ölçülmesi sırasında hem daha az

Yeni arayışlar, değişim, yenileşme ve siyasi atmosferin allak bullak ettiği bir edebî zeminde gözünü zaman zaman maziye çevirmiş bir gaetecinin yorumları ile