• Sonuç bulunamadı

HÜKÛMETİN BASIN ÜZERİNDE DENETİMİNİ ARTIRMASI

B. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRK BASINI

2. HÜKÛMETİN BASIN ÜZERİNDE DENETİMİNİ ARTIRMASI

Türkiye, 1923-1945 yılları arasında tek parti tarafından otoriter bir siyasal rejimle yönetilmiştir. Bu siyasi rejime bağlı olarak basın da otoriter yapıya sahip olmuştur. 1939-1945 yılları arasında yöneticiler tarafından basın bir hükûmet kuvveti olarak görülmüştür. Basının temel işlevi iktidarı desteklemek olmuş, bu nedenle de basın, siyasal iktidar tarafından sıkı denetim altında tutulmuştur111.

8 Ağustos 1931 tarihinde yürürlüğe giren Matbuat Kanunu, basın üzerindeki baskıyı daha da arttırıyordu. Bu Kanun’un 51. maddesi; “ Türkiye’de veya yabancı bir memlekette çıkan ve bu kanunun birinci maddesinde yazılı olan matbuaların dağıtılması ve Türkiye’ye sokulması İcra Vekilleri Heyeti kararıyla men olunabilir. Dağıtılan Matbualar İcra Vekilleri Heyetinden müstacelen karar alınmak üzere, Dâhiliye Vekilinin emriyle karardan evvel

toplattırılabilir” şeklindedir112. Bu madde ile hükûmet istediği yayını toplatma hakkını

kazanıyordu. Bunun için geçerli koşulların belirtilmemesi ise buradaki keyfiliği ortaya koyuyordu. Bu Kanun’un basın özgürlüğünü en fazla kısıtlayan hükmü ise 50. maddedir: “Memleketin umumi siyasetine dokunacak neşriyattan dolayı İcra Vekilleri Heyeti kararı ile gazete veya mecmualar muvakkaten tatil olunabilir. Bu suretle kapatılan gazete veya mecmuanın neşrine devam edenler hakkında 18 inci madde hükmü tatbik olunur. Bu suretle

kapatılan bir gazetenin mesulleri tatil müddetince başka bir isimle gazete çıkaramaz”113. Bu

madde ile gazetelerin kapama yetkisi Bakanlar Kuruluna verilmiştir. “Memleketin umumi siyasetinde dokunacak neşriyattan” kastın ne olduğunun belirtilmemesi İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok gazetenin kapatılmasına neden olmuştur. Savaş rüzgârlarının etkisinin artması paralelinde hükûmetin basın üzerindeki denetimi de arttıracaktır. Bunun için, öncelikle 1931 tarihli Matbuat Kanunu’nda, 27 Haziran 1938’de bazı değişiklikler yapılmıştır. Şöyle ki, gazetenin önemli kalemlerinden birinin gazetecilik algısını yazılarına ve çevresine yansıtmaması düşünülemez. Ayrıca yazının yayınlandığı tarih de önemlidir. Almanya’nın savaşta üstünlüğünün devam ettiği, büyük istilalarla Stalingrad dolaylarına geldiği bir sırada bu yazıyı kaleme almıştır.

111 Murat Güvenir, 2. Dünya Savaşında Türk Basını, Gazeteciler Cemiyeti Tezler Dizisi:2, Gazeteciler Cemiyeti

Yayınları: 31, Erdini Basım ve Yayınevi, İstanbul, 1991, s. 209.

112 Güvenir, age, s. 40.

24 Bu değişikliklerden biri 9. maddedir. Bu değişiklikle gazete veya dergi çıkarmak maddi imkânlara bağlanmıştır. Bu madde ile nüfusu elli bin’e kadar olan yerlerde beş yüz lira, yüz bin’e kadar olan yerlerde bin lira, yüz binden fazla olan yerlerde beş bin liralık güvence vermeleri öngörülmüştür114. Bu paralar o dönem için çok önemli miktardır ve maddî durumu iyi olmayan kişilerin gazete çıkarmalarını güçleştirmiştir115. Ayrıca bu madde ile gazete veya dergi çıkarmak için ruhsatname alma zorunluluğu getirilmiştir. Ruhsatname alacak kişi, idareye bir beyanname ile başvuracaktır. Bu beyanname ile yayın organlarının siyasi olup olmadığı, sermeye sahiplerinin kimler olduğu gibi bilgiler idareye verilecektir116. Böylece hükûmet, mutlak bir denetim oluşturarak isteği dışında bir oluşumun başlangıçta ipini çekmek imkânına kavuşmuştur. Ayrıca 11. madde yüksek miktarda tazminat getiriyor117, 12. ve 21. maddeler de kötü üne sahip kişilerin gazete ve dergi yayınlama veya buralarda görev almalarını yasaklamıştır118. Başka bir değişiklikte, intihar olaylarının yanı sıra okul olaylarının, o yerin en büyük mülkiye amirinden izin almadan yazma yasağı getirilerek sansür alanı genişletilmiştir. Matbuat Kanunu’nda değişiklikler yapıldığı gün, Basın Birliği Kanunu kabul edilerek bütün basın mensuplarına basın birliğine girme zorunluluğu getirilmiş, böylece İçişleri Bakanlığının bazı kişileri gazetecilik mesleğinden uzak tutabilecek korporatif bir örgüt kurulmuştur119.

İkinci Dünya Savaşı yıllarında Bakanlar Kurulunun, Basın Yayın Genel Müdürlüğünün, Valiliklerin basın ile ilgili yasaklamaları, sansür uygulamaları kalın bir dosya oluşturmaktadır. Yazı işleri müdürleri, sayfa sekreterleri, istihbarat şefleri kendi gazetelerinin kapatılmaması için bu kalın dosyayı sık sık gözden geçirmek zorunda kalmışlardır. Aksi takdirde, Basın Kanunu’na konan 50. madde ile gazeteler kapatılmıştır. Bu dönemde basın üzerindeki diğer bir denetim mekanizması da sıkıyönetimdir. 20 Kasım 1940’ta İstanbul’da dâhil olmak üzere 6 ilde ilan edildi120. Sıkıyönetim idaresi yayınları kapatma yetkisine sahipti121. Böylece basın üzerindeki baskı biraz daha arttı. Basına talimatlar, bazen doğrudan Başbakanın imzasıyla verilmiş, bazen de gazetelerin temsilcileri Ankara’ya çağrılarak nasıl bir yayın politikası

114 Alpay Kabacalı, Başlangıçtan Günümüze Türkiye’de Basın Sansürü, Gazeteciler Cemiyeti Yayınları: 29,

İstanbul, 2001, s. 133.

115 Hıfzı Topuz, 100 soruda Türk Basın Tarihi, Gerçek Yayınevi, İstanbul, 1973, s. 161; II. Mahmut’tan

Holdinglere Türk Basın Tarihi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2003, s. 167.

116 Güvenir, age, s. 43.

117 Tüzün, age, s. 70.

118 Topuz, II. Mahmut’tan, s. 167.

119 Kabacalı, Başlangıçtan günümüze, s. 133-134.

120 Tasviri Efkâr gazetesinde Örfi İdarenin ilanıyla ilgili haber için Bak. Ek-4.

121 Fatma İçöz, II. Dünya Savaşı ve Yunus Nadi, (Dokuz Eylül Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi

25 izleyecekleri yöneticiler tarafından bildirilmiştir122. Basına verilen talimatlardan bazıları şunlardır123:

10 Haziran 1940’ta İtalya’nın savaşa girmesi üzerine gazetelere, Anadolu Ajansı dışında haber yazılmayacağı, sansasyonel başlık kullanılmaması, başmakale, ikinci baskı ve ilave yapılmayacağı bildirilmiştir124.

20 Temmuz 1940’ta Başbakan Refik Saydam imzasıyla basına verilen talimatla, harici haberlerin tek sütunda ve 24 puntodan büyük başlık kullanılmaması ayrıca diğer rejim ve ideolojiler hakkında yayın yapılmaması bildirilmiştir125.

14-15 Eylül 1940 gecesi telefonla Vakit, Akşam, Son Posta, Son Telgraf, Yeni Sabah, İkdam, Son Dakika, Politika, Halk, Vatan, Anadolu ve Yeni Asır gazetelerine, Dışişleri Bakanı Şükrü Saraçoğlu’nun isteğiyle üzerine Matbuat Umum Müdürlüğü tarafından yapılan tebligatla, komşularımız bilhassa Yunanistan ve Yugoslavya’yı rencide edici yazı yazılmaması, ayrıca Almanya ve İtalya’nın Yugoslavya’dan, Bulgaristan’ın Yunanistan’dan talep ettikleri topraklar hakkında komanter yapılmaktan kaçınılması istenmiştir126.

30 Kasım 1940’ta basına gönderilen bir talimatla, İtalya ve Almanya hakkında ağır ve hakaret içeren yayın yapılmaması, Fransız Devlet Reisi Pétain aleyhinde şiddetli yayın yapılmaması istenmiştir. İtalya ve Almanya aleyhinde yayın yapılması ise şu şartta bağlanmıştır: “Yukarıda sayılan memleketler matbuatı bizim aleyhimizde neşriyatta bulundukları takdirde ve ancak bu ahvalde aleyhimizdeki yazıyı neşreden gazetenin adını, tarihini ve numarasını varsa muharririni ve imzasını ve yazının serlevhasını zikretme sureti

ile mukabelede bulunulabilir”127. Bu suretle basının, Mihver Devletleri aleyhinde yazı

yazması yasaklanıyordu.

18 Temmuz 1941’de Başbakan Refik Saydam, Başvekâlet Müsteşarı Vehbi Demirel’den muharip taraflar ve Sovyetler Birliği aleyhinde doğrudan ya da dolaylı çıkan yayınların önüne geçilmesini istemiştir128. Müsteşar Vehbi Demirel’de İstanbul’daki matbuat bürosuna atamalar yaparak bu yayınların önüne geçmeye çalışmıştır129.

122 Güvenir, age, s. 84.

123 Bu konuda geniş bilgi için Bak. Günvar Otmanbölük, Babıâli’nin Yarım Asırlıkları, Gazeteciler Cemiyeti

Yayınları: 19, İstanbul, 1986, s. 213-224; basına verilen talimatlar ve bunların uygulaması için de Bak. Güvenir,

age, s. 81-117.

124 Otmanbölük, age, s. 214;Güvenir, age, s. 90-93.

125 Otmanbölük, age, s. 215.

126 Güvenir, age, s. 84.

127 Güvenir, age, s. 89-90.

128 BCA 30. 01. 00. 00 / 30. 179. 1.

26 Görüldüğü gibi, İkinci Dünya Savaşı başlangıcından itibaren Türkiye’de basın bizzat hükûmet tarafından yönlendirilmiştir. Bilindiği gibi Türkiye, İngiltere ve Fransa arasında imzalanan üçlü pakt ile Türkiye Müttefik Devletler safında yer almıştır. Başta İsmet İnönü olmak üzere hükûmet, Müttefik Devletlerin zaferinden emindir. Ancak savaş başlayıp Almanya’nın seri zaferleri Türkiye’de şaşkınlık yaratmış, Fransa’nın kısa sürede yenilmesi ile de aslında Müttefik Devletlerin yeterli hazırlık yapmadan savaşa girdiği görülmüştür. Bu durum hükûmetin yeni bir dış politika oluşturmasına neden olmuştur: Tarafsızlık. Bunun uygulaması ise Müttefik Devletlerle bağları koparmadan, Almanya’nın da saldırısına maruz kalmamaktır. Basında bunu sağlamakta yönlendirme aracı olarak kullanılmıştır.