• Sonuç bulunamadı

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ BASIN UYGULAMALARI

B. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI YILLARINDA TÜRK BASINI

3. İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI DÖNEMİ BASIN UYGULAMALARI

İkinci Dünya Savaşı’nda Türk kamuoyunun olaylara bakışını derinlemesine incelemek için başvurulacak kaynaklardan biri de Türk basınında çıkan yazılar ve yorumlardır. Savaş boyunca basın, Türkiye’yi saran tehdit ve baskılar karşısında ülkenin tepkisini yansıtmıştır130. Bu dönemde Türkiye’de iktidar yapısı otoriter ve merkeziyetçidir. Hiyerarşinin altında TBMM, ortasında CHP’nin Meclis Grubu ve kabine, en üst kademesinde de İnönü bulunmaktadır131. “Millî şefin mahzurlu saydığı her şey Türkiye’de yasaktır. Bu atmosfer içinde İnönü ancak dümeni sımsıkı kendi ellerinde tutarak gemiyi selamete çıkarabileceği

inancındadır”132. Sabiha Sertel bu dönem için; “Anti demokratik kanunların çıkarılması,

anayasanın rafa konması en kuvvetli şekilde bu devrede başlamıştır. Atatürk zamanındaki hürriyetsizliği arar olmuştuk. İnönü, tek parti tek şef sistemini bütün şiddetiyle yürürlüğe

geçirmişti”133 sözlerini kullanarak İnönü’nün savaş yıllarındaki yönetim tarzını eleştirmiştir.

Nadir Nadi, 1939 yazında Türk basınının durumunu şu şekilde ifade etmiştir: “Millî Şef’e, hükûmete ve CHP’ye dil uzatmak yasaktı. Hükûmetin genel tutumu hiçbir şekilde eleştirilemezdi… Gazetelerimiz, genel tutumlarını hükûmet direktiflerine göre ayarlamak durumunda idiler… Başka başka ideolojilere sempati duyan yazarlar, Millî Şef’ten esirgemedikleri saygının gölgesine sığınarak ya komünizmi ya da faşizmi övmeye bakarlardı.

Zıt ideolojilere bağlı yazarların aynı gazete kadrosunda yer aldıkları sık sık görülüyordu”134.

Bu durum tek parti hükûmeti CHP’nin yayın organı Ulus’a da yansımıştı. Redaksiyonda

130 Edward Weisband, İkinci Dünya Savaşı’nda İnönü’nün Dış Politikası I, Çev. M. Ali Kayabal, Cumhuriyet,

Ankara, 2000, s. 61.

131 Selim Deringil, Denge Oyunu, Yay. Haz. Ayşen Anadol, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 2003, s. 38.

132 Metin Toker, Tek Partiden Çok Partiye, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1970, s. 24.

133 Sabiha Sertel, Roman Gibi, Belge Yayınları No: 42, İstanbul, 1987, s. 212.

27 yapılan bir iş bölümüyle, iki şef redaktörden Esmer sürekli Almanya karşıtı, Müttefik Devletleri öven yorumlar yaparken, Atay’da Alman faşizmini öven yorumlar yapmıştır135.

Basının üstünde sıkı denetim, 1925-1945 yılları arasındaki yirmi yıl boyunca iki olay dolayısıyla biraz gevşetilmiştir. Bunlardan biri, 1930’daki Serbest Cumhuriyet Fırkası deneyimi, diğeriyse 1939-1945 İkinci Dünya Savaşı yıllarıdır. İkinci Dünya Savaşı sırasında bazı gazetelerin hükûmetin dış politika çizgisinin sağında veya solunda yayın yapmalarına izin verilmesi, savaşı Müttefik Devletlerin mi yoksa Mihver Devletlerinin mi kazanacağının bilinmemesindendir. Fakat bu görece serbestliği abartmamak gerekir136. Gerçekten de hükûmet savaşa sürüklenmemek ve savaşan taraflardan gelen baskıları bertaraf edebilmek için büyük çaba sarf etmiştir. Hükûmet, gazetelerin çeşitli eğilimlerle çıkmasına göz yummuş böylece hareket özgürlüğü kazanmıştır. Bu nedenle de gazetelerin bu eğilimlerini koruması istenmiştir. Saraçoğlu;“Alman taraftarı olan Alman taraftarı, İngiliz-Amerikan taraftarı olan

da İngiliz-Amerikan taraftarı kalsın!”137 ifadesiyle de, hükûmetin bu durumdan

faydalandığını belirtmiştir.

Metin Toker o dönemi şu şekilde anlatmaktadır: “1943’de Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladım. Yazı işleri Müdür Yardımcısı Ahmet İhsan idi. Onun arkasındaki dolapta bir dosya kilitli dururdu. Dosya, yasak kararlarının dosyasıydı. Gün geçmezdi ki Birinci Şubeden bir memur gelip yeni bir yasak kararını getirmesin ve dosyayı şişirmesin. Bu belgeleri incelediğimde neler yoktu ki… hangi haberin kaçıncı sayfada kaç sütun üzerine hangi puntolu harflerle gösterilmek gerektiğinden, hava durumunun yazılmaması emrine kadar. Bunların aslında bir manası vardı. Mizanpajı çizilen haberler, prensipte savaş kaderiyle ilgili haberdi. Bunların büyütülmesi veya küçültülmesiyle iki tarafın ajanları ve adamları kendi lehlerine hava yaratıyorlar, kamuoyunu o yönde etkilemeye çalışıyorlardı. İşin fenası Berlin veya Londra bu havaya bakıp Türkiye’yle ilgili müstakbel tutumlarını kararlaştırıyorlardı. Cumhurbaşkanının da korktuğu da buydu. Bundan dolayıdır ki, gazetelere gelen emirler arasında bazen, nasıl yorumlarda yazılması gerektiği bildiriliyordu”138.

Savaş yıllarında Millî Şef İsmet İnönü ve ailesiyle ilgili haberlerin ilk sayfadan büyük puntoyla verilmesi zorunludur. Böylece İnönü’nün mutlak hâkimiyeti, dosta düşmana

135 Savaş Uğur, Tek Parti Muhalefet Basını ve Tan Gazetesi (1938-1945), (Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi), İstanbul, 2010, s. 106.

136 Mete Tuncay, “Tek Parti Döneminde Basın 1925 Takrir-i Sükûn’undan 1945 Tan Olayına”, Tarih ve Toplum,

1987, S. 37, s. 48-49.

137 Cihad Baban, Politika Galerisi, Remzi Kitapevi, İstanbul, 1970, s. 286-287.

28 gösterilecektir139. Bu nedenle İnönü ve ailesiyle ilgili bir haberlerin ilk sayfada yer almaması gazetelerin uyarılmasına, hatta kapatılmasına neden olmuştur. Bu konuda Ziyad Ebüzziya, İnönü’nün eşi Mevhibe Hanımın, Ankara’daki İnönü Kız Olgunlaştırma Enstitüsünü ziyaretiyle ilgili haberin üçüncü sayfada verilmesinin hakaret kastı sayılarak, gazetenin bir hafta kapatıldığını ifade etmiştir140. Tasviri Efkâr’ın yazı işleri müdürü Cihad Baban, benzeri bir olay nedeniyle gazetenin uyarılmasını şu şekilde anlatmaktadır: “Bir gün Basın-Yayın Genel Müdürlüğünden Tasvir’e, yazı işleri müdürlerimizden Atıf Sakar’a telefon edilerek ona ağır sözler söylemişti… Ben odaya girdiğim zaman arkadaşım, asabiyetten bembeyaz, telefonda karşısındakine cevap yetiştirmeye çalışıyordu. Beni görünce, eliyle telefonun ağzını kapattıktan sonra, ‘Gel şunlara meram anlat dedi. Biz Millî Şef’e hakaret etmişiz… Ona saygı göstermiyormuşuz… Anamızı ağlatırlarmış. Ne olmuş? Diye sordum. Ne olacak dedi, Mevhibe Hanım İstanbul’a gelmiş, biz o haberi üçüncü sayfada vermişiz… Bu saygısızlıkmış…’ telefonu kaptım, bu sefer ben onlara, ‘Utanmıyor musunuz?’ diyerek bağırmaya başladım. ‘Zaten çıkmadık bir canımız vardı, onu da çıkarın!’ diye isyan ettim. Bu haber gece geç gelmiş, gazetenin birinci sayfası bağlanmış, onun için mabat sayfasına

koymuşuz! Bunun için hakaret edilir mi, mesele yapılır mı?”141.

Bu ifadeler Toker’in ifadelerinin haklı olduğunu göstermektedir. Bu yıllarda İnönü’nün gücünün gösterilme araçlarından biri de basındır ve basın, bu görevini yerine getirmediğinde yaptırımlarla karşılaşmıştır.

Savaş yıllarında hükûmetin basını denetim yollarından birisi de, dönemin önde gelen gazetelerinin sahipleri ve yazarların aynı zamanda CHP milletvekili olmalarıdır. 1939’da CHP nizamnamesine eklenen bir madde ile de CHP ve basın birlikteliği tamamlanmıştır: “Sahibi partili olan gazete ve mecmuaların yazıları ile Parti azalarının neşriyatı parti prensipleri bakımından göz önünde tutulur. Partili gazeteciler mecmua sahipleri ve muharrirlerle bu yolda görüş birliğine yarıyacak temas ve toplantılar yaparlar. Partililer, sermayesiyle alakalı ve idaresinde müessir bulundukları gazete, mecmua ve matbularda parti program ve nizamnamesine, iç ve dış siyasetin ana hatlarıyla, yüksek devlet menfaatlerine aykırı düşen

yazılar neşrettiremezler”142. Bu yıllarda milletvekilliği yapan gazetecilerden bazıları

şunlardır: Falih Rıfkı Atay, Asım Us, Ahmet Şükrü Esmer, Hüseyin Cahit Yalçın, Sadri Ertem, Cavit Oral, Yunus Nadi, Abidin Daver, Ethem İzzet Benice, Ferit Celal Güven, Ömer Asım Aksoy, Fazıl Ahmet Aykaç, Alaattin Gövsa, Nafi Atuf Kansu, Suphi Tanrıöver, Ahmet

139 Toker, age, s. 26.

140 Otmanbölük, age, s. 41.

141 Baban, age, s. 288-289.

29 İhsan Tokgöz143. Milletvekilleri yanında CHP’ye üye gazeteciler de bulunmaktaydı. Bunlardan biri de Tasviri Efkâr gazetesinin sahibi Ziyad Ebüzziya’dır144. Görüldüğü gibi gazetecilerden birçok isim ya milletvekili ya da parti üyesi olarak CHP’nin içinde yer almış, doğal olarak da yayınlarını hükûmetin dış politikası doğrultusunda şekillendirmiştir.