• Sonuç bulunamadı

Çocuğun kent yönetimi algısı: Konya ili ilköğretim öğrencileri örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çocuğun kent yönetimi algısı: Konya ili ilköğretim öğrencileri örneği"

Copied!
199
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

SİYASET BİLİMİ VE KAMU YÖNETİMİ ANABİLİM DALI

KAMU YÖNETİMİ BİLİM DALI

ÇOCUĞUN KENT YÖNETİMİ ALGISI: KONYA İLİ

İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ÖRNEĞİ

Mehmet YEŞİL

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Dr. Öğr. Üyesi Hayriye SAĞIR

(2)
(3)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(4)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

(5)

TEŞEKKÜR

Öncelikle tez çalışmamın tamamlanması sürecinde, hoşgörülü yaklaşımıyla her aşamada bilgilerini ve tecrübelerini esirgemeden paylaşan, değerli danışmanım Sayın Dr. Öğr. Üyesi Hayriye SAĞIR hocama, yöntem ve uygulama kısımlarında yol gösteren Dr. Öğr. Üyesi Mehmet SAĞIR hocama teşekkürlerimi ve saygılarımı sunarım.

Yaptığım çalışmalarda ve elde ettiğim her başarının mimarı olan, maddi ve manevi desteklerini her zaman hissettiğim, haklarını ömür boyu ödeyemeyeceğim canım babam Necati YEŞİL’e ve canım annem Gülfatma YEŞİL’e, sonsuz teşekkürlerimi, sevgilerimi, saygılarımı bu tez çalışması aracılığı ile tarihe not etmekten şeref duyarım.

Son olarak, çalışmalarım esnasında yorgunluğumu unutturan huzur ve neşe kaynağım ilk göz ağrım, oğlum Muhammed Yağız’ıma, dünyaya gelmesini dört gözle beklediğim gönlümün sultanı kızıma, bana iki evlat veren, gecemde gündüzümde her zaman yanımda olan, eş kelimesinin hakkını yaşantısıyla hayatıma yansıtan, gönlü güzel, kendi güzel canım eşime, Fatma’ma ithaf ederim.

(6)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Mehmet YEŞİL

Numarası 144228002004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi / Kamu Yönetimi

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Hayriye SAĞIR

Ö ğr en ci n in

Tezin Adı Çocuğun Kent Yönetimi Algısı: Konya İli İlköğretim Öğrencileri Örneği

ÖZET

İnsanlar toplumsal yapı içinde hayatlarını idame ettirirken birçok problemle karşı karşıya kalmaktadır. Yaşanılan hak ihlallerinin ve problemlerin çözümü noktasında ise temel haklar ve insani ilişkiler devreye girmektedir. Temel hakların bilinmesi ve iletişim becerilerinin yeterli düzeyde kullanılması, sorunların giderilmesi noktasında yetişkinler açısından kolay olurken; toplumun en masum kesimi olan çocuklar açısından daha karmaşık bir hal almaktadır.

Çocuk hissederek, görerek, dokunarak, duyarak hayatı algılar ve anlamlandırır. Çevresiyle olan diyalogu ve çevrenin sağladığı imkânlar ölçüsünde sağlıklı bir birey olarak geleceğe ulaşır. Bu sebeple yetişkinler tarafından olağan görülen birçok durum çocuklar açısından farklı algılanabilmektedir. Çocukların özel yapısı düşünüldüğünde kendi yaşam çevrelerini nasıl algıladıkları ve beklentilerini görmek önem kazanmıştır.

Çocuğun, annesine, babasına, aile bireylerine, çevresini oluşturan sosyal dokuya, yönetimsel yapıya ve yöneticilere karşı algılarının belirlenmesi bu çalışmanın temelini oluşturmaktadır. Yapılan çalışma ile çocuğun, ihtiyaçlarının, beklentileri ve hakları ile ne ölçüde örtüştüğünün görülmesi, çocuk yararına

(7)

yapılması gerekenleri ortaya çıkarmaktadır. Literatür araştırmasının sonucunda, en uygun kent yapısının yerel düzeyde sağlanabilmesi için ilköğretim öğrencileri üzerinde bir araştırma çalışması yapılmıştır. Çalışma sonucunda literatürde ve gerçek hayatta çocuğun çevresini nasıl algıladığı elde edilen veriler ışığında, karşılaştırılarak değerlendirilmiştir.

(8)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Adı Soyadı Mehmet YEŞİL

Numarası 144228002004

Ana Bilim / Bilim

Dalı Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi / Kamu Yönetimi

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tez Danışmanı Dr. Öğr. Üyesi Hayriye SAĞIR

Ö ğr en ci n in

Tezin Adı Child's Perception Of Urban Management: An Example Of Primary School Students In Konya

ABSTRACT

People face many problems in maintaining their lives in social structure. Basic rights and human relations come into play in the solution of the rights violations and problems. Knowing basic rights and using the communication skills at an adequate level are easy for adults to solve problems; it becomes more complex in terms of children who are the most innocent section of society.

The child perceives and senses life by feeling, seeing, touching and hearing. It reaches the future as a healthy individual in the extent of dialogue with the environment and the opportunities provided by the environment For this reason, many situations seen by adults as normal can be perceived differently in terms of children. Considering the special structure of children, it is important to see how they perceive their own life environment and to see their expectations.

The basis of this study is to determine the perceptions of the child towards his / her mother, father, family members, social texture, administrative structure and managers. With the study done, seeing the rate of overlapping of the child's needs, expectations and rights reveals what needs to be done for the benefit of the child. As a result of the literature research, a research study was conducted on primary school

(9)

students in order to provide the most suitable city structure at local level. As a result of the study, how the child perceives his / her environment in the literature and in real life has been evaluated by comparing the data obtained.

(10)

İÇİNDEKİLER

Sayfa No

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... ii

YÜKSEK LİSANS TEZİ KABUL FORMU... iii

TEŞEKKÜR...iv

ÖZET ...v

ABSTRACT ...vii

İÇİNDEKİLER...ix

TABLOLAR LİSTESİ ...xiv

GİRİŞ ...1

BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. Çocuk Kavramı ...4

1.2. Tarihsel Süreçte Çocuğa Bakış ...5

1.3. Gelişimsel Süreçte Çocuk ...8

1.4. Toplumsal ve Kültürel Yapıda Çocuk...10

1.5. Oyun Kavramı ve Çocuk Gelişimine Katkısı...14

1.5.1. Yapım Amaçlarına Göre Çocuk Oyun Alanlarının Sınıflandırılması ...19

1.5.1.1. Geleneksel Çocuk Oyun Alanları...19

1.5.1.2. Çağdaş Çocuk Oyun Alanları...20

1.5.1.3. Macera Çocuk Oyun Alanları ...20

1.5.1.4. Yaratıcı Oyun Alanları...20

1.5.1.5. Özel Oynama-Öğrenme Alanları...21

1.5.1.6. Çevresel Alanlar ...21

1.5.2. Tarihsel Süreç Içerisinde Oyunla Ilgili Görüşler ...21

1.5.3. Çocuk Oyun Alanlarının Sınıflandırılması...26

1.5.3.1. 0-3 Yaş Arasındaki Çocuklar İçin Oyun Alanları ...27

1.5.3.2. 4-7 Yaş Arasındaki Çocuklar İçin Oyun Alanları ...27

(11)

1.5.4. Çocuk Oyun Alanlarının Dizayn Edilmesinde Dikkat Edilmesi Gereken

Hususlar ...27

1.5.5. Çocuk Oyun Alanlarının Çevreye Sağladığı Katkılar...31

1.6. Çocuk ve Mekân ...33

1.6.1. Çocuk ve Mekân İlişkisi ...35

1.6.2. Çocukların Mekânsal Gereksinimleri...36

1.6.3. Çocukların Çoğunlukla Kullandığı Mekânlar...37

1.6.3.1. Konut ...37

1.6.3.2. Konut Yakın Çevresi ...38

1.6.3.3. Okul ...39

1.6.3.4. Çocuk Oyun Alanları...40

1.6.4. Kentsel Mekân Tasarımında Çocuk Katılımı ...40

1.7. Hak ve Hukuk Kavramı...41

1.7.1. Çocuk Hukuku ...42

1.7.2. Çocuk Hakları ...42

1.7.3. Ulusal Alanda Çocuk...43

1.7.3.1. Günümüze Kadar Olan Tarihi Gelişim...44

1.7.3.2. Cumhuriyet Öncesi Dönem...45

1.7.3.3. Cumhuriyetin İlk Yılları ve Çok Partili Dönem...47

1.7.3.4. Yakın Dönem Çocuk Özelinde Meydana Gelen Gelişmeler ...47

1.8. Çocuk Hakları İle İlgili Yasal Düzenlemeler ...50

1.8.1. Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ...50

1.8.2. Çocuk Hakları Cenevre Bildirileri ...51

1.8.3. Uluslararası Çalışma Örgütü...52

1.8.4. İkinci Balkan Kongresi...53

1.8.5. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Bildirgesi...54

1.8.6. Avrupa Sosyal Şartı...55

1.8.7. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi...56

1.8.7.1. Çocuk Hakları Konusunda Eksiklik Görülen Alanlarla İlgili Birleşmiş Milletler Ek Kurallar ve Protokoller...59

(12)

1.8.7.1.2. Riyad İlkeleri ...60

1.8.7.1.3. Havana İlkeleri ...60

1.8.7.2. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne Ek Protokoller....60

1.8.7.2.1. Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi İle İlgili İhtiyari Protokol ...61

1.8.7.2.2. Çocukların Silahlı Çatışmalara Dâhil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokol ...61

1.8.8. Dünya Çocuk Zirvesi (1990) ...61

1.8.9. Çocuk Haklarının Kullanılmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi ...62

1.8.10. Çocukların Cinsel İstismar ve Sömürüye karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ...62

1.8.11. Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi...63

İKİNCİ BÖLÜM ÇOCUK DOSTU KENT: ULUSLARARASI VE ULUSAL GİRİŞİMLER 2.1. Kent Kavramı...65

2.2. Kentin Çocuğun Yaşamına Etkileri ve Yaşanılan Olumsuzluklar...67

2.3. Kentte Çocuğun Özgürlüğü ...73

2.4. Çocuk Bakış Açısıyla Kent ve Çevre...75

2.4..1. Çocuk Dostu Kent ...80

2.4.2. Çocuk Dostu Kent ve Yerel Yönetim İlişkisi ...84

2.5. Çocuk Dostu Kent Düşüncesinin Kente Olan Etkisi ...85

2.6. Çocuk Dostu Kent Düşüncesinde Fiziksel Çevrenin Çocuk Adına İyileştirilmesi ...89

2.6.1. Woonerf Uygulaması ...91

2.6.2. Home Zone Uygulaması...92

2.7. UNICEF ve Çocuk Dostu Kent Düşüncesi ...95

2.8. Dünyadan Çocuk Dostu Kentlere Örnekler...98

2.8.1. Doğu Asya Ülke Örnekleri ...98

(13)

2.8.1.2. Moğolistan ...98

2.8.1.3. Vietnam...99

2.8.2. Doğu Avrupa Ülke Örnekleri...99

2.8.2.1. Beyaz Rusya...99

2.8.2.2. Türkiye... 100

2.8.2.3. Ukrayna... 100

2.8.3. Güney Afrika Ülke Örneği ...101

2.8.3.1. Mozambik ... 101

2.8.4. Sanayileşmiş Ülkelerden Örnekler... 101

2.8.4.1. İngiltere ... 101

2.8.4.2. Kanada ... 102

2.8.4.3. Yeni Zelanda ...102

2.8.4.4. Hollanda ... 103

2.8.5. Latin Amerika Ülke Örnekleri ... 103

2.8.5.1. Brezilya ... 103

2.8.5.2. Kolombiya... 104

2.8.5.3. Kosta Rika... 104

2.8.6. Orta Doğu Ülke Örnekleri ...105

2.8.6.1. Ürdün ... 105

2.8.6.2. Birleşik Arap Emirlikleri ... 105

2.9. Türkiye’den Çocuk Dostu Kentlere Örnekler ...106

2.9.1. Çocuk Dostu Kent Ankara...107

2.9.2. Çocuk Dostu Kent Adana ...109

2.9.3. Çocuk Dostu Kent Bitlis...110

2.9.4. Çocuk Dostu Kent Erzurum...111

2.9.5. Çocuk Dostu Kent Giresun ...111

2.9.6. Çocuk Dostu Kent İzmir...112

2.9.7. Çocuk Dostu Kent Kırklareli ... 112

2.9.8. Çocuk Dostu Kent Manisa...113

2.9.9. Çocuk Dostu Kent Mersin ...114

(14)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ÇOCUK BAKIŞ AÇISIYLA KONYA: İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİ ÜZERİNE BİR ALAN ARAŞTIRMASI

3.1. Araştırmanın Amacı, Önemi ve Katkıları ... 116

3.2. Araştırmanın Evreni ve Örneklem ... 120

3.3. Veri Toplama Aracı ve Ölçekler...121

3.4. Araştırmanın Bulguları...121

SONUÇ VE ÖNERİLER... 155

KAYNAKÇA ... 161

ÖZGEÇMİŞ... 181

(15)

TABLOLAR LİSTESİ

Sayfa No

Tablo 1. Bozkaya (1992)’ya Göre Okul Çağı Çocuklarının Oyun Alanlarındaki Başlıca Aktiviteleri ...19 Tablo 2: Demografik Değişkenlerin Dışarıda Oyun Oynama Durumu ile İlişkisi...121 Tablo 3: Demografik Değişkenlerin Dışarıda Oyun Oynanan Yer ile İlişkisi...124 Tablo 4: Demografik Değişkenlerin Dışarıda Oyun Oynanmama Durumu ile

İlişkisi...126 Tablo 5: Demografik Değişkenlerin Sokakta Oyun Oynama Durumu ile İlişkisi ...128 Tablo 6: Demografik Değişkenlerin Sokakta Oyun Oynamama Durumu ile İlişkisi

...130 Tablo 7: Demografik Değişkenlerin Okula Gelme Şekli ile İlişkisi ... 132 Tablo 8: Demografik Değişkenlerin Okula Tek Başına ya da Arkadaşlar ile

Yürüyerek Gelmeme Nedeni ile İlişkisi ...135 Tablo 9: Demografik Değişkenlerin Okula Tek Başına ya da Arkadaşlar ile

Yürüyerek Gelme Durumu ile İlişkisi ... 136 Tablo 10: Demografik Değişkenlerin Okul Bahçesinin Oynamaya Uygun Alan Olma

Durumu ile İlişkisi ...138 Tablo 11: Demografik Değişkenlerin Çocuk Oyun Alanının Bulunma Durumu ile

İlişkisi...139 Tablo 12: Demografik Değişkenlerin Çocuk Oyun Alanına Gitme Durumu ile

İlişkisi...140 Tablo 13:Demografik Değişkenlerin Oyun Alanına Gitme Şekli ile İlişkisi...142 Tablo 14: Demografik Değişkenlerin Çocuk Alanına Tek Başına ya da Arkadaşlar

ile Yürüyerek Gitmeme Nedeni ile İlişkisi ...144 Tablo 15: Demografik Değişkenlerin Okulda Bulunması Gereken Alanlar ve

Ekipmanlar ile İlişkisi ...146 Tablo 16: Demografik Değişkenlerin Çocuk Oyun Alanları İle İlgili Beklenti ve

İstekler ile İlişkisi ...149 Tablo 17: Demografik Değişkenlerin Çocuk Dostu Çevre ile İlgili Beklenti ve

(16)

GİRİŞ

Her çocuğun yaşamını devam ettirmeye, gelişmeye, korunmaya, kararlara katılmada söz almaya hakkı vardır ve bunların hepsi hiç bir ayrım gözetilmeksizin bütün çocuklar için geçerlidir. Çocuğun güvenilir ve sağlıklı bir çevrede yaşamaya uygun ve herhangi bir ayrıma maruz kalmadan insanca yaşayabileceği bir kentte gelişmek en temel hakkıdır. İnsan haklarına saygı toplumda çocuklara nasıl davranıldığı ile kendini göstermektedir. Olumlu olan çocuğun merkeze alındığı, bir başka deyişle çocuğun kendi haklarına sahip bağımsız bir birey olduğunu akıldan çıkarmamak ve yalnızca onun için değil, onunla birlikte yaşanabilecek bir ortam oluşturabilmektir önemli olan.

Çocukların yaşamını geliştirmek ve değiştirmek, ancak onların haklarını onlar için tanıyarak, anlayarak ve gerçekleştirmeye katkı sağlayarak olanaklı hale gelir. Çocuk dostu kent oluşturmak, çocuğun algısında yaşadığı yer ile ilgili güzel düşünceler meydana getirmek, pasiflikten uzaklaştırarak günlük hayatlarında aktifleştirmek birebir ilgi göstermeyle kazanılacak bir çabanın sonucudur. Çocuk dostu çevre ve kent oluşumu yalnızca yönetim ve yönetici tarafından gerçekleştirilemez. Aileler ve çocukların yaşamını ilgilendiren tüm kişiler, kurumlar ve kuruluşlar yani kısaca tüm bireylerin ortaklığı ile çocuk geleceğe daha sağlam adımlarla ulaşabilecektir.

Yetişkinler, politikacılar, siyasiler ve yöneticiler çocuğu ilgilendiren her somut veyahut soyut konuda çocuğun gelişiminde önemli roller üstlenmektedir. Alınan kararlardan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenen çocuk için yapılacakların en başında çocuğu anlamak gelmektedir. Gelişim özelliklerinden, hayatı nasıl algıladıklarından, çevrelerine karşı ne düşündüklerinden habersiz bir şekilde çocuk yararı adına çalışmalar yapmak hedefe ulaşmada zorluklar meydana getirecektir. Tüm şartlar düşünüldüğünde ve çocuk yararına çalışmalar yapma amacıyla harekete geçildiğinde çocuğun ihtiyaçlarını gözeterek adımlar atmak başlangıç noktası olabilecektir.

Geçmişten günümüze aile ve toplum içinde yaşanan değişim, teknolojik gelişme ve genel olarak küresel anlamdaki tüm olaylar birbirini etkilemektedir. Bu

(17)

süreçte etkilenmeye en açık durumda olan çocuklar alınan kararlar ve uygulamalara göre gerçek dünyada kendi kısıtlı dünyalarını oluşturmaya çalışmaktadır.

Çocuklarla ilgili yapılan araştırmalar incelendiğinde çocuğun gelişimsel özelliklerinden, anne babaların çocuk üzerindeki etkisinden, çevresini oluşturan sosyal dokudan, çevre şartlarından, çevrenin çocuğun hayal dünyasına hitap edip etmemesinden, yöneticilerin çocukların yaşantısına uygun kararlar alıp almamasından, ekonomik sebepler gibi birçok uyarandan etkilendiğini göstermektedir. Etkilenme düzeyi bu kadar düşük olan çocuk için yapılan her çalışmanın ve araştırmanın önemi yadsınılamaz bir gerçektir. Bu düşünce ile seçilen çalışma konu içeriğinin en önemli unsuru olan çocuk birçok yönden incelenmeye çalışılmıştır. Yapılan incelemede sürekli değişim içinde olan çocuğun olması ve çok kapsamlı yönü olmasıyla çocuğu anlamak adına bazı konularda derinlemesine inceleme yapılırken bazı konu başlıklarında daha yüzeysel incelemeler yapılmıştır.

Çalışmayı sağlam temeller üzerine inşa etmek adına çocuğun geçmiş dönemlerden günümüze kadar bilim adamları ve araştırmacılar tarafından nasıl görüldüğünü belirterek çalışmaya başlanılmıştır. Araştırma yapılacak konunun en can alıcı öğesi olan çocuğun, farklı açılardan incelenmesi çocuğu nelerin etkilediğinin bulunması konusunda da yarar sağlamıştır. Birinci bölümde bu sebepler dolayısıyla kavramsal düzeyde meydana gelen değişimlerden bahsedilmiştir. Genel özellikleri ile ifade edilen çocuğun toplumlar ve kültürler açısından da farklılaşması çocuk algısındaki değişimin farklılık gösterme nedenlerindendir.

Çocuğu, kavramsal düzeyde ifade ettikten sonra çocuk için hayati denilebilecek konulara ağırlık verilerek çalışmanın ilerlemesi sağlanmıştır. Çocuğun kendini özgür hissettiği en önemli an olan oyun ve oyun alanları, ayrıntılı olarak incelenmiştir. Çocuğun çevresini algılamada kendi iç dünyasını yansıttığı oyun alanları ve çocuğun yaşam alanını oluşturan mekânlar üçüncü bölümde incelenen çocuğun çevresine bakış açısının araştırıldığı uygulama çalışmasıyla örtüşmektedir. Bu mekânlarda hayatını sürdüren çocuğun evrensel alanda tanınan haklar sayesinde daha iyi yaşam koşulları elde edip edemediği görülmeye çalışılmıştır.

(18)

Çocuk algısının yaşanılan çevreye göre değiştiği düşünüldüğünde, algının iyi yönde olması adına Çocuk Dostu Kent düşüncesi ortaya çıkmıştır. Yaşadığı çevreyi olumlu algılaması ve çocuğun çevresini kendine dost olarak görmesi için yapılması gerekenlerin açıklandığı ikinci bölüm, birinci bölüm ile araştırma içeriği olan üçüncü bölüm ile köprü görevi görmektedir. Uluslararası alanda güzel uygulama örneklerinin incelenmesi, çevre problemlerinin ve kentin çocuk gözüyle nasıl ifade edildiği tez çalışmasına çok yönlü bakış açısı katmaktadır.

Son olarak Konya il merkezinde basit tesadüfî örnekleme yöntemi kullanılarak seçilen 20 okulda toplam 1500 anket taraması yapılmıştır. Geçerli ve güvenilir bulunan 1021 anketten çocukların kenti ve kent yönetimini nasıl algıladıkları, çevrelerine karşı tutum oluşturmada hangi konuların etkili olduğu gibi birçok soruya cevaplar aranmıştır. Çalışmanın tüm bölümleri düşünüldüğünde son bölüm literatür araştırmalarının yanı sıra uygulamalı bir araştırma çalışmasının da yapılmasıyla kentte çocuklar adına eksikliklerin görülmesi ve yapılacakları ortaya çıkarması yönüyle kamu yönetimi alanına katkı sağlamaktadır.

(19)

BİRİNCİ BÖLÜM KAVRAMSAL ÇERÇEVE 1.1. Çocuk Kavramı

Çocuk denildiği zaman geçmiş dönemlerden günümüze kadar birçok farklı tanımlama yapıldığı görülmektedir. Bu tanımlamalar, içinde bulunulan zamana ve şartlara göre farklılık göstermektedir. Günümüzde yapılan tanımlamalara bakıldığında Birleşmiş Milletlerin yapmış olduğu tanımlama en yaygın kullanımlar arasında yer almaktadır. Birleşmiş Milletlerin söyleminin evrensel nitelikte olması ve genel kabul görür olması başlıca etkendir. Bu tanımlamaya rağmen farklı alanlarda çalışmalar yürüten bilim dallarındaki araştırmacıların tanımlamaları da farklılıklar gösterebilmektedir (Uçuş, 2009: 21).

Yaşadığımız yüzyılda ve önceki dönemlerde çocuk ile ilgili tanımlamalar farklılıklar gösterse de evrensel, önyargıdan uzak ve duygularla hareket edilmeden nesnel bir çocuk tanımının ortaya çıkması, bilimsel çalışmaların sonucunda oluşmaktadır (Yörükoğlu, 1983: 213). Bu çalışmaların bir örneği de nesnel ve evrensel olarak tanımlanmış Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin çocuk tanımlamasıdır. 1. maddedeki bu tanımlamaya göre: “Bu sözleşme uyarınca çocuğa

uygulanabilecek olan kanuna göre daha erken yaşta reşit olma durumu hariç, on sekiz yaşına kadar herkes çocuk sayılır.” İfadesi yer almaktadır. Bilim dalları

açısından ise bu tanımlamalar çocuğu korumak adına farklı şekillerde kendine yer etmiştir.

Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde çocuk, bebeklik ile erginlik arasındaki gelişme döneminde bulunan oğlan veya kız, küçük yaştaki erkek veya kız olarak tanımlanmaktadır (TDK, 2018).

Yapılan diğer birkaç tanımlamada ise çocuk irade göstermede yeterli olmayan, yetişkinlerin vicdanlarına bağlı olarak yaşayan, yetişkinlerin yönlendirmesi ile eğitim alan birey olarak görülmektedir (Tüysüzer, 2018: 8).

Çocuk literatürde zihni faaliyetleri, fiziksel gelişimi ve ruhsal yönü tam anlamıyla olgunluğu yakalayamamış ve toplum yapısında kendine ait görev ve

(20)

sorumluluk bilincini öğrenmede ihtiyaç duyan, başkasının yardımı olmadan ihtiyaçlarını tam anlamıyla karşılayamayan birey olarak tanımlanmaktadır (Boğucu, 2018: 4).

Çocuk, 18 yaş altında çevresindeki yetişkinlere belli bir bağla bağlanmış ihtiyaç sahibi bireylere denilmektedir (Fazlıoğlu, 2007: 8).

Başka bir tanıma göre çocuk doğumdan ergenliğe kadar süren hayat dilimindeki insan yavrusudur (Aktürk, 2006: 5).

İnsan yavrusu anlamına gelen çocuk birçok dilde farklı şekilde ifade edilmektedir (Polat, 1997:7). Ulusal yasalarda 18 yaşın altında her insan çocuktur ifadesi kabul görmektedir (Moroğlu, 2003: 29).

Çocuk, fiziksel olarak gelişen, akıl donanımıyla kendine has yapısı olan 18 yaş altı doğumdan ergenlik dönemi sonuna kadar bu gelişimi ve değişimi artarak devam eden bireydir. Bunun sonucunda da istek, beklenti noktasında yetişkinlerden ayrılmakta olan bir canlıdır (Kuşuloğlu, 2013: 5).

Çocuğu, çevresel kalıplardan etkilenmemiş, kurallar ile karşılaşmamış kendi saf dünyasında yaşayan insan olarak tanımlamak da mümkündür. Masum, saf, temiz, güçsüz, korumaya muhtaç ve olgunlaşma için zamana ihtiyacı olan canlı olarak da görülmüştür (Rousseau, 2009). Orta çağ toplumlarında görülen ve çocuğa atfedilen minyatür erişkin tabiri de görülmektedir (Koç, 1999), Fakat orta çağ döneminden sonra günümüze gelene kadar sürekli bir değişim yaşanmıştır (Onur, 1994). Bu değişimle birlikte geçmiş dönemleri değiştirmiş olan çocuk geleceği de şekillendirme gücünü elinde tutmaktadır (Tandoğan ve Ergun, 2008).

1.2. Tarihsel Süreçte Çocuğa Bakış

Geçmiş dönemlerden günümüze kadar araştırmacıların çocuğu betimlemelerine baktığımızda Franklin, çocuk kavramını, sadece belirli bir yaş aralığını belirtmekten ziyade iktidar kavramıyla ilişkilendirmiş bu durumu da statü kavramıyla bir araya getirmiştir. Kısaca iktidar ilişkilerinin çocuk tanımlamasında önemli bir etkisi olduğunu belirtir. Postman ise çocuğu, hayatın ve yaşananların bilgisine sahip olmayan, bilgi eksiği olan bireyler olarak ifade etmiştir. Çocuk kavramı, yaşanılan

(21)

topluluk ve toplumun kültürel, siyasal, ekonomik ve hukuksal özünden oluşur. Bu öz günümüzden geçmişe doğru incelendiğinde kültürler, hukuksal kurallar, ekonomik şartlarda değişeceğinden dolayı farklı çocuk ve çocukluk kavramı tanımları yapıldığı görülür. Çocuk ve çocukluk kavramlarının açıklamalarına baktığımızda Postman çocukluğu biyolojik anlamda değil toplumsal yapı ve olaylar çerçevesinde ele almaktadır. Buna ek olarak Franklin‘in çocuğun evrensel bir yapısının olmadığını yaşam şartlarına göre değiştiğini belirtmesi aynı anlayışı savunduklarını göstermektedir (Franklin 1993’den aktaran Postman,1995: 7-12).

Bilinen tarihçi Ariés ise çocuğun kendine ait özel durumlarının olduğu da göz önüne alınarak irdelenmesinin gerektiğini ve bu çerçevede normların oluşturulması gerektiğini ifade eder (Ariés, t.y’den aktaran, Franklin, 1993: 23).

Günümüzdeki çocuk anlayışı çıkış yeri itibariyle Avrupa kaynaklı ve son dört yüz yıllık bir olaydır (Ballar,1998: 15). Daha önceki zamanlarda ise eski çağlarda Aristo, çocuğu bir felaket, Augustin ise çocuğu günahkârlıkla eş değer görmüş, Ortaçağ dönemlerinde ise çocuk yetişkin minyatürü, prototipi olarak görülmüştür. Bu dönemlerde çocukluk döneminin sekiz yaşından önce biteceği kabul görmektedir. Bu algılama Aydınlanma Dönemi’nde de değişikliklere uğrayarak John Locke, Emil gibi bilim adamlarının yaptığı çalışmalarla çocuk, korunma, bakıma muhtaç ve yetişkinlerden farklı bir yapısı olan bir canlı olarak algılanmaya başlanmıştır (Kılıç, 2011: 5).

Yetişkinlik bir kazanımdır ve çocukluk özel bir dönemdir anlayışının hâkim olması, hem yetişkinler için hem de çocuklar için kesin sınırlar ortaya koymuştur. Bu sınırlardaki doğruluk anlayışı ise çocuk ve yetişkin arasındaki masumiyet, muhtaç olma durumu, zayıflık gibi kavramların çocuklarda oluşturduğu eksikler aracılığıyla elde edilir. Toplumun devamını sağlayan çocuk ortaçağda farklı, günümüzde farklı tanımlanmaktadır. 19. ve 20. yüzyılda çocukluk kurumsallaşmış, çocuk adına daha ayrıntılı ve derine incelemelerde bulunulmuştur. Ortaçağda çocukluk geçici bir dönem olarak görülmüş ve üzerinde pek durulmamasına rağmen, günümüzde yapılan çalışmalar çocukluk döneminin kişilik gelişiminde etkili olduğunu göstermektedir (Turanlı, 2004: 4).

(22)

Yeni fikirler sunan John Locke ve Jean Jacgues Rousseau, Orta Çağ’dan gelen çocuk üzerindeki açıklamalara kattıkları yeni görüşlerle çocukluk kavramını tanımlamışlardır. John Locke çocuklara atfedilen günahkâr ve masum kavramlarını değiştirmek için bilinen ünlü boş levha tabirini ifade etmiştir. Çocuk hayata geldiğinde zihin boştur, iyi ve kötüye ait bir şey barındırmaz. İlerleyen dönemlerde çevresinden gördükleriyle zihin yapısı şekillenir. Çocuk büyüme döneminde çevresindeki bu gördüklerini doğru şekilde zihninde oluşturursa kuralları doğru öğrenmiş olur düşüncesi kabul görmektedir (Postman,1995: 9-12).

Orta Çağ‟da çocuklar ile yetişkinler arasında belirgin bir farklılık olmadığını belirten J.H. Plumb : “Kesinlikle ayrı bir çocukluk dünyası yoktu. Çocuklar

yetişkinlerle aynı oyunları, aynı oyuncakları ve aynı peri masallarını paylaşmışlardı. Yaşamlarını yetişkinlerden ayrı değil, birlikte sürdürmüşlerdir” açıklamasını

yapmıştır. Çocukluk kelimesinin Rönesans dönemi icatlarından olduğunu ifade eden Plumb; bu düşüncenin son 400 yıllık bir sürece ait olduğunu ve Avrupa’da kavramsallaştığını belirtir. Bu kavramın çıkışında ise matbaanın gelişiminin etkisinin, sonrasında ortaya çıkan çocuklara özgü dergilerin basılmasının kavramı kalıcı hale getirmesinde önemli olduğunu ifade eder. Bunun sonucunda ise aileler daha fazla çocukların eğitimi üzerine düşünmeye başlamıştır (Plumb 1982’den aktaran Franklin, 1993: 23).

17. yüzyıla kadar çocuk kavramı bir yaş aralığını değil akrabalığı ifade etmiştir. 17 yüzyıl sonrasında ise yetişkinlik tanımının dışında tutulduğundan dolayı çocuğun içinde yaşadığı toplumdan dışlandığı ve olumsuz anlamda yetişkin olmadığı belirtilmiştir. Yetişkin olmayan bireyin güçsüz, kullanılmaya müsait ve yetkin bir yapısının olmadığı düşünülmektedir (Serozan,2005:3). 18. yüzyıla baktığımızda ise aklın hâkim olduğu ve öneminin arttığı görülmektedir. Bu dönemde önceki dönemlerden farklı olarak insanın yaşamını sorgulaması ve aydınlanması aklı sayesinde olacağı düşüncesi hâkimdir. Bu hâkimiyeti sağlamada çocukların içinde bulunduğu akıl yapıları da tartışılmıştır. Sonuç olarak aklını kullanmada, karar vermede, ayrım yapmada tam yeterliliğe sahip olamamış çocuk, 18. yüzyıldan itibaren çocuğun güvenilmez, suçlu, minyatür erişkin olduğu varsayımları yerini

(23)

çocuğun saf, temiz ve sevgiye muhtaç bir varlık olduğu düşüncesine bırakmıştır (Bumin,1983: 1-3).

19.yüzyılda ise batıda meydana gelen ve tüm dünyayı etkileyen değişimler olmuştur. Bunların başında ekonomik gelişmeler, sanayi devrimi ve çalışma hayatının yeniden şekillenmesi vardır. Bu değişimde çocuk artık çalışma durumundan okuryazar olma durumuna geçmiştir. Bu durum çocuğun çalışan durumundan çıkıp bakıma muhtaç olma durumunu daha da belirginleştirmiştir. Bağımlılık oranı ise çocuğun içinde yaşadığı toplumun ekonomik yapısı, sosyo kültürel durumu, coğrafi yapısı, siyasal, politik ve çevresel etkenler tarafından belirlenmektedir (Kirazoğlu, 2012: 6).

1.3. Gelişimsel Süreçte Çocuk

Geçmişten günümüze çocuk ve çocukluk tanımlaması psikolojik anlamda daha uzun ve karmaşıktır. Çocukluk döneminin bitimi yetişkinliğe geçiş ile aynı sınırdadır. Çocukluk döneminde bireyin içinde bulunduğu ve tecrübe edindiği her an bu uzun sürecin önemli birer parçası haline gelmiştir. Bu süreçte çocuğun yaşayacağı her anına destek olmak çocuğun sosyal olarak gelişimine katkı sağlayacaktır (Ghaneeı, 2015: 7). Bu destekten mahrum kalmış, yaşı çocukluk dönemini geçmiş, yetişkinliğe adım atmış bireyler için; içinde bulunduğu hayat şartları, çevresi, dinsel ve kişisel görüşleri hukuki açıdan yetişkin olarak görülse de bilişsel ve fiziksel olarak çocukluk dönemi içerisinde kalabilmektedir (Akyüz, 2000).

Kişiliğinin değişimi ve gelişim sürecinde çocuk kendine rol model olacak birini arar. Kendine en uygun model ise anne babası ve yakın çevresidir (Yavuzer, 1998:203). Çocuğun en önemli ihtiyaçlarının başında gelen sevgi ihtiyacı gelişim dönemi boyunca çocuk için en önemli kavramların başında gelmektedir. Bu ihtiyacı bilme çocuğu anlamak adına çok önemlidir. Somut düşünen bir varlık olan çocuk isteklerini açıkça ifade edebilen saf bir yapıdadır. Bu nedenlerle çocukların gelişiminde çocuğun hayatını onun gözünden anlamlandırmaya çalışmak birçok sorunu daha oluşmadan ortadan kaldıracaktır (Aslan, 2018: 42).

Biyolojik olarak yetişkinlikler arasında farklı sınıflandırma içersinde olan çocuk, yetişkinlerin sorumluluk alanına girmektedir. Çocukların birey olarak

(24)

hazırlanmasında ve geliştirilmesindeki bu sorumluklarını farklı bilim dalları içinde çocuğun tanımlanmasına göre değişiklikler göstermektedir. Hukuk alanında çocuk, içinde bulunduğu durumdan ihtiyaçlarını kendisi karşılamaya ve korunma ihtiyacı son bulana kadarken, tıp ve psikoloji alanında ise, çocuğun içinde bulunduğu gelişim durumuna bakılmış ve gençlik dönemi ile çocukluğun son bulduğu belirtilmiştir (Akyüz, 2000: 66).

Bilişsel, duyuşsal ve fiziksel olarak gelişim psikolojisi içerisinde incelenen çocuğa Piaget ve Erikson’un gelişim evreleri yönüyle baktığımızda farklı düşünceler ortaya çıkmaktadır. Piaget çocukluk dönemlerini dört dönem halinde incelemektedir. 0-2 yaş arası duyusal motor dönemi, 2-7 yaş arası işlem öncesi dönemi, 7-11 yaş arası somut işlemler dönemi, 11-18 yaş arasını da ergenlik dönemi olarak gruplandırmaktadır. Bu sınıflandırılan dönemler, kendi dâhilinde farklı farklı özellikleri barındırmakta ve çocuğun anlaşılması ve yetişkinlik dönemine geçişte olumlu etkisinin olduğu belirtilmektedir (Piaget 1972’den aktaran Senemoğlu, 2005). Erikson ise psiko-sosyal gelişim kuramında, Piaget’ten farklı olarak çevrenin çocuk üzerinde etkisinin daha fazla olduğu varsayımını kuramında işlemiştir. Kuramını sekiz gruplandırma ile açıklamış ve her yaş aralığı grubunda olan bireyin farklı kriz ortamıyla karşı karşıya kalacağını belirtmiştir. Bu sekiz dönemde ise ilk beş dönemin çocukluk dönemini kapsadığını bu dönemleri sorunsuz olarak atlatamayan çocuklukların ve bireylerin bir üst gruplandırma aralığında problemin devam edeceğini savunmuştur. Bu beş dönem; Temel güvene karşı güvensizlik 0-1 yaş, bağımsızlığa karşı utanma ve şüphecilik 1-3 yaş, girişkenliğe karşı suçluluk 3-6 yaş, başarıya karşı aşağılık duygusu 6-12 yaş, kimlik kazanmaya karşı rol karmaşası 12- 18 yaş aralığıdır. Doğumdan 18 yaş çocukluk dönemi sonuna kadar çocuğun güven ve sevgi ihtiyacının karşılanması, oto kontrol konusunda güven duygusunu kazanması, girişkenliğinin destek görmesi, başarma, saygı görme v.b gibi konuların çocuğun kişilik gelişiminde birbiri ile bağlantılı durumlar olduğu ortaya konmaktadır. Çocuk yaşadığı çevresinden, anne babasından, arkadaş çevresinden, öğretmeninden ve okul çevresinden tüm bu süreçte etkilenmekte, benlik algısı oluşmakta, hayata anlam katabilmektedir. Bu süreçte yetişkinlerin sorumlulukları ve önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır (Erikson 1977’den aktaran Senemoğlu, 2005).

(25)

Geleceğin en önemli unsuru olarak çocuklar fiziksel ve zihinsel anlamda kendilerini geliştirebildikleri ve toplumun onların önünü açtığı müddetçe içinde bulundukları toplumu ve sosyal yapıyı geliştirebilirler. Bu gelişim aşaması içerisinde çocukluğun, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerine çok önemli etkileri olması mümkündür (Öz,2013: 5).

1.4. Toplumsal ve Kültürel Yapıda Çocuk

Çocuk kavramını tanımlamak büyük zorluklar taşımaktadır. Bunun sebeplerine bakacak olursak, çocukluk herhangi bir zamana ve bir yere ait aynı şekilde yaşanan bir yaşantı değil, yaşantının gerçekleştiği yerin kültürünün sonucudur. Çocukluk ve yetişkinlik arasında belirlenmiş sınırın tarihçiler tarafından koyulduğu ve dönem dönem değişiklikler olduğu görülmektedir. Bu sebeple çocuk ve yetişkin yaş kesişmesi konusunda da bir tutarsızlık meydana gelmiştir (Franklin, 1993: 22-23).

Bazı araştırmacılar çocuğu yetkisi ve sorumluluğu olmayan, toplumun onların ihtiyaçlarını göz ardı ederek sadece yetişkinlik dönemine hazırlamada ve yetişkinliğe ulaştırmada bir görev üstlenmesi olarak görürken, çocukluğun özel bir dönem olduğunu düşünen araştırmacılar ise çocukların bireysel özelliklerine göre düşünülmesi, hepsini kapsayacak yasalar çerçevesinde ele alınması gerektiğini düşünmektedir (Çanakçı, 1995: 19). Bunun yanında çocuğu baştan aşağıya şekillendirmeyi ve sürekli kontrol altında tutulmak durumunda düşünen, yasalarla ve çocuğun otokontrol yapısının dışında çocuğun değişime zorlanmasının doğru olmayacağını yasalar üstü bir düzene ihtiyaç olduğunu öne süren araştırmacılarda bulunmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise çocuğun özgür, tertemiz bir canlı olarak dünyaya geldiğinin unutulmamasıdır (Doğan, 2001: 235).

Çocuk, toplumsal yapıdaki kültüre, inanca, ekonomik yaşantıya göre değişen bir kavramdır. Çocuk kelime olarak içinde farklı anlamlar barındıran bir karmaşık bir kavramdır. Doğumdan ergenlik dönemi sonuna kadar geçen süre olarak ifade edilebileceği gibi, yetişkinliğin başlangıcı veyahut vatandaşlık haklarından özgürce vekâlet sahipleri aracılığıyla değil doğrudan haklarını kullanan kişi olarak da ifade edilebilir (Eren, Gözaydın, 1992: 316).

(26)

İnsan geçmiş dönemlerden günümüze yaşadığı toplumları etkilemede ya da etkilenmede rol almıştır. Bu rollerde başta gelen çocuk, çocukluk dönemi içinde eğitim ve sosyal yapının değişmesinde kilit durumunda olmuştur (Onur, 1999: 3). Çocukluk dönemi, günlük hayatın akışında değerlendirildiğinde, farklı yaşam dönemlerini ifade etmektedir. Ancak, ortak olan nokta çocukluğun başlangıcının doğum olarak kabul edilmesidir. Farklılık ise çocukluk döneminin bitişi noktasında ortaya çıkmaktadır (Sevük, 1991: 1).

Çocuk, doğumundan hatta doğum öncesinde dahi, korunmaya muhtaç haldedir. Fakat çocuğun korunma ve gerekli tedbirler altında yaşamını sürmesinin ne zaman son bulacağı konusunda yeterli ve kesin bir cevap bulmak kolay değildir. İslam hukuku kapsamında fiziki olgunluğun gerçekleşmesi yeterli iken modern hukuk sisteminde fikri olgunlaşma şartı ve yaşı ile çocukluk döneminin bittiği kabul edilmektedir (Artuç, Gedikli, 2006: 601).

Doğduğu andan itibaren kendine ait kişilik, görünüm, bilişsel ve duyusal zekâ, farklı ilgi ve yeteneklerle donanımlı olan çocuk, çocukluk döneminin hayata hazırlık aşaması ve hazırlanma dönemi olarak görülmesiyle gelişimini daha etkili sürdürebilecektir. Yetişkinlere ise bu süreçte çocuğun kişiliğine değer vererek, öğrenmesine, tecrübe edinmesine, bilişsel ve fiziksel gelişimine katkı sağlayarak mutlu ve huzurlu bir yaşantının sağlanmasını hukuksal alanda düzenleyerek katkı sağlayabilecektir (Kaya, 2011: 1).

Çocuğun fiziksel gelişiminin yanında, sosyal çevreden etkilenmesi ve doğal olarak çocukluk döneminin psikolojik yapısı da önem kazanmaktadır. Çocuk psikolojisi, çocuğun büyüme döneminde çevreyi ve çocuğu etkileyen tüm iç ve dış etkenleri inceleyen bilim dalıdır (Yavuzer, 2000). Doğumdan çocukluk dönemi sonuna kadar şekillenen çocuk psikolojisi çevresel veya bireysel etkenlerden dolayı zarar görmekte ve bu durumu yetişkinlik döneminde atlatmak zorunda kalmaktadır. Bu benlik algısıyla da istenmeyen durumların ortaya çıkması muhtemeldir.

Fiziksel gelişim ve değişim, çevreyle etkileşim, benlik algısının oluşmasıyla çocuk çevresiyle sosyal ilişkiler kurar ve sosyalleşir. Sosyoloji bilimi tüm sosyal yapıyı inceleme görevini üstlendiği gibi çocukların sosyolojik açıdan da

(27)

incelenmesini ele alır. Çocukların kurmuş olduğu sosyolojik özellikleri sosyoloji bilimi, insan ve toplum ilişkisi çerçevesinde ele alır. Sosyalleşme toplumun içinde bulunduğu normların izin verdiği ölçüde gerçekleşir. Bunun sonucunda ise her bireyin kendi öz benlik algısı oluşur (Tan, 1981). Çocuk ise bu sosyalleşme sürecinde kendisine koyulan kurallar ve kendi çevresine uygun olarak sosyolojik yapısını oluşturmaktadır.

Toplumsal yapının oluşumunda çok hassas konuma sahip aktörlerden olan çocuk, bazı ayrıcalıklara sahiptir ve bu durum zaman zaman toplumun geri kalanı tarafından da ayrımcılık olarak görülebilmektedir. Tanınan bu haklar çocukları diğer tüm yetişkin bireyler gibi toplumun bir ferdi haline getirmektir. Bu ayrıcalıklar ise çocuğu toplum içinde özel bir konuma getirmiştir (Özer, 2013: 246). Fakat bu ayrıcalıklar çocuk kavramının tanımlanmasını ve hangi yaş aralığını kapsadığı tartışmalarını da beraberinde getirmiştir. 13-18 yaş aralığını genç, 12 yaş altını ise çocuk olarak görülen tanımlamalar olsa da hatırlayacağımız gibi Birleşmiş Milletler 18 yaş altını çocuk olarak kabul etmektedir (Williams, 2004:6). Birleşmiş Milletler 15-24 aralığını genç olarak ifade etmektedir. Burada ortaya çıkan sonuç ise genç ve çocukluk kavramlarının belirli bir aralıkta kesişiyor olmasıdır. Bu kesişmelerin en önemli kısmı ise hakların, ihtiyaçların ve beklentilerin içinde bulunan yaş grubuna uygun olması gerekmektedir. Haklar çocuklara ait olmasına karşın çocuklar adına kullanılması bu noktada çocukları bağlı oldukları kişilere ve kuruluşlara karşı diğer haklarla koruma altına almak zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır (Bessell, 2009: 306).

Çocuk, uzun süredir kararlarını vermede yetişkinlere bağlı olarak yaşamını devam ettirirken bu süreci fiziksel gelişimle birlikte sürdürmek durumunda kalmıştır. Bu durum çocuğu baskılanmış, çevreden ve sosyal hayattan belirli kurallarla sınırlandırmış kısaca yetişkinlerin izin verdiği ölçüde kendini ifade edebilmişlerdir (Öktem, vd., 2012). Çocuklar bu kurallarla ve belirli sınırlardaki haklarla yaşama durumunda kalsa da çocukları yaşadıkları çevre ve sosyal yapı tutum oluşumunu tamamıyla etkileyememiştir. Çocuk çevresinden sadece etkilenen değil belirgin olarak gözle görülür şekilde olmasa da çevresini de etkileyen ve değiştiren bireydir (Bekir, 2001: 6).

(28)

Birleşmiş Milletlerin tanımlamasından da anlaşılacağı üzere çocuk, hiçbir ayrıma uğramadan koşulsuz olarak dünyanın her yerinde benzer veyahut farklı ihtiyaçlar duyan olgunlaşma evresinde olan canlılardır (Fazlı oğlu, 2007). Tüm canlıları düşündüğümüzde her canlı kendi türünden olmasına karşın farklı bölgelerde ve farklı yapılarda olmasından kaynaklı farklı ihtiyaçlar duymaktadır. Çocuk da aynı şekilde dünya üzerinde hiç kimseye benzemeyen ve gelecek nesillere gen aktarımı yapacak canlılardır. Her özel çocuk geleceğe farklı özelliklerde insanlar ulaştıracaktır (Bektaş, 2012).

Çocuk hakları sözleşmesinde belirtilen 18 yaş altındaki herkes çocuktur ibaresi zaman zaman farklıklar göstermektedir. Engelliler ve özel durumlara, ihtiyaçlara göre farklılıklar gösterebilmekte ve çocuk tanımı bu durumda da geçerli sayılmaktadır (Özer, 2013). Fakat bu durum yapılarına göre de değişiklik gösterebilmektedir. O yüzden farklı toplumların yaptıkları çocuk kavramı tanımının değişkenlerini de incelemek doğru olacaktır. Önemli değişkenler olarak sosyolojik yapı, hukuksal yapı ve psikolojik alanları incelediğimizde geleneksel toplumlarda çocukluk döneminin çok önemli görülmediği, modern yapılı toplumlarda ise dikkatli ve hassas geçirilmesi gereken özel bir yaş aralığı olduğu görülmektedir. Hukuki anlamda baktığımızda ise çocukluk dönemi, başlangıcında çok fazla bir değişiklik görülmezken çocukluk döneminin bitimiyle ilgili farklı uygulamalar görülmektedir Çocuğun anlaşılması için araştırma konusu yapıldığı bir diğer alan ise psikolojidir. Psikoloji çocukluğu 0-2 yaş aralığını bebeklik, 3-6 yaş aralığını okul öncesi dönem, 6-12 yaş aralığını son çocukluk dönemi ve son olarak 12-18 aralığını da erginlik dönemi olarak tanımlayarak dönemler halinde çocuğun yapısını anlamlandırmayı ve hayata hazırlamayı hedeflemiştir (Tüysüzer, 2018: 10).

Toplumsal yapı bağlamında yetişkinlerle karşılaştırıldığında çocuğun, kendi hayatını idame ettirebilmesi için yetişkinlerdeki bağımsızlık durumuna erişmesi gerekmektedir. Yetişkinlere ihtiyaç duyduğu zaman sürecinde isteklerinin ve ihtiyaçlarının karşılanmaması çocukluk döneminde etkisi kısa sürse de yaşam boyu sürmektedir (Reçber, Taşğın, 2013).

Çocukluk dönemi, yaşayan her insanın karşılaştığı fakat süreçte çokta farkına varılmayan bir zaman aralığı olmasına rağmen gelişim açısından önemi ve etkisi

(29)

hayatın ilerleyen zaman dilimlerinde ortaya çıkmaktadır. Bu dönemin, çocukluk dönemi sonrası, gelişim ve değişimin temelinin oluşturduğu bir gerçektir (Canlı, 2014: 4).

Çocukluk dönemi, bireyin güçsüz çaresiz olduğu kendisine belirlenenle hayat kurduğu bir dönemdir. Karar alan değil kararları uygulayan dönem olan bu sürede kısıtlı olarak yapabildikleriyle hayata hazırlanır. Bu hazırlığın doğru şekilde geçirilmesi hayati önem taşımaktadır. Bunun sebebi ise yaşanılan her tecrübenin zamanı geldiğinde çok fazla kişiyi etkileyebilme gücünün olabilmesidir. Yaşanılan bu tecrübelerin siyasi ve politik kaygılarla olumsuz etkilenmesi de görülmekle birlikte, çocukluk döneminin bu tarz düşüncelerden uzak tutulması doğru olacaktır (Fazlıoğlu, 2007).

Çocukluk, yetişkinlik ve doğum arasında fizyolojik ve zihinsel gelişim aşamalarıyla değerlendirilen bir zaman aralığıdır. Toplumsal etkinin bu süreçte çocuk üzerinde etkisinin olması hem iyi yönleriyle hem de kötü yönleriyle ortaya çıkmaktadır. İyi yönler birer artı olurken kötü yönler çocuk için veyahut ebeveynler için giderilmesi gereken problemler olarak belirginleşmektedir. Bu problemlerin hiç oluşmaması adına ise hem yetişkinler hem de çocuklar adına sorumluluklar bulunmaktadır (Yazıcı, 2012: 501).

Çocuğun her yönden sağlıklı bir birey olabilmesi için çocuğu doğrudan veya dolaylı ilgilendiren tüm alanlarda değişikliklere ihtiyaç duyulmaktadır. Bunu gerçekleştirmek ise ulusal veya uluslararası normlarla olmaktadır. Bu düzenlemeler ise çocuktan ileriki dönemlerde beklenilenleri gerçekleştirebilmesi için bir araçtır. Bu araç doğru kullanıldığında çocuk kendine değer verildiğini hissederek bu bilinci içselleştirerek vatandaşlık ruhunu kendinde oluşturacak ve özümseyebilecektir (Çukur, 2003: 26).

1.5. Oyun Kavramı ve Çocuk Gelişimine Katkısı

Hızla gelişen ve değişen dünyada çocuklar kent yaşamının ve çevrenin etkisinde kalmaktadır. Bir yandan çocuğun hayata uyumu devam ederken bir yandan da eğitim süreci içinde çocuk kendine yer etmeye çalışmaktadır. Eğitimin çocukluk döneminde zorunluluğunun yanında kalitesinin artırılması da önem taşımaktadır. Bu

(30)

kaliteyi sağlamada en önemli unsur, çocuğun oynamaya teşvik edilmesi ve oyuna katılımının sağlanmasıdır. Oyun ise inanlığın geçmiş dönemlerinden günümüze kadar devam eden bir olaydır. Fakat bu süreçte oyunun, ayrıntılı ve etraflıca eğitime ve çocuğa etkileri araştırılmamıştır. Öğrenmede araç olarak kullanılan ve önemini yıllar içinde gösteren oyun, eğitimciler tarafından çocuk için istenen hedefe ulaşmada en önemli anahtardır (Koçyiğit, vd., 2007: 329).

Çocuğun bulunduğu her yerde oyun bulunmaktadır. Kültürler arası, bölgeler arası, ülkeler arası oyun şekilleri farklılaşsa da oyun tüm dünyada varlığını koruyan evrensel bir olgudur. Oyun eksikliğini yaşayan çocukların yapılan araştırmalarda sosyalleşmede, psikolojik ve fizyolojik yapılarında bir takım olumsuzluklar meydana geldiği görülmektedir. Oyun aracılığıyla çevresini kabullenip içselleştiremeyen çocuk her geçen gün yaşadığı çevreye ve akranlarına yabancılaşmaktadır (Sevinç, 2005).

Oyuncak çocuğun eğlenmesinde araç olan her şey olarak ifade edilirken oyun çocuğun kurallar çerçevesinde güzel zaman geçirmesine ve mutlu olmasına yardımcı olan aktivitedir. Çocuğun gelişiminde oyunun rolü düşünüldüğünde geleceği ve çocuğu doğrudan etkilediği görülmektedir. Oyuncak ile oyun arasında ki ayrım tam olarak yapılırsa, oyuncak bir araç, oyun ise çocuğun geleceğinin, düşünce yapısının, değer yargılarının oluşmasıdır (TDK, 1983: 914). Bebeklik anından çocukluk sürecinin sonuna kadar çocuk çevresini, algılamalarını, yeteneklerini, sosyal becerilerini ve dil oluşumunu oyun aracılığıyla inşaa eder. Montaigne çocuklar için oyunun en önemli ve gerçek uğraş olduğunu, yetişkinlerin işe gittiği gibi çocukların da oyunların peşinden gittiğini ifade eder (Montaigne 1902’den aktaran Uluğ, 2007). Peşinden gittikleri oyunlar bebeklik ve çocukluk sürecinde çocuğun edindiği becerileri oyun haline dönüştürdüğü, oyunlar ile de yeni beceriler elde ettikleri söylenebilir (Egemen, vd., 2004: 40).

Oyun, amaçlı veya amaçsız olarak kurallara uygun veya kuralsız bir biçimde çocuğun gönüllü olarak haz alarak özgürce (Onur ve Güney, 2004: 16) katıldığı çocuk açısından en önemi ve etkin öğrenme sürecidir. Bu süreçte ise çocuk çevresiyle oyun aracılığıyla uzlaşmayı ve etrafında olup bitenleri anlamayı öğrenir (Dönmez, 1992). Çocuk oyunu ve çevresini anlamlandırırken bilişsel yeterliliği artar

(31)

ve öğrendiklerini hayata aktarır. Bu özgür alanda çocuk en doğal olanı yaparken kendini baskı altında hissetmez. Gördüklerini tekrar ederken yeni kazanımlar elde eder ve elde ettiği kazanımları da sınama fırsatı bulur (Uluğ, 2007).

Yapılan oyun kavramlarına baktığımızda çok fazla tanım karşımıza çıkmaktadır (Uluğ, 1997). Bu tanımlar:

 Oyun, çocuğun kültürel değerlerini öğrenip yaşantısına aktarmasıdır.  Oyun çocuğun planlamadan özgürce hareketlerdir.

 Oyun çocuğun kendi tecrübe ve denemeleriyle öğrenmesidir.  Oyun çocuğun en önemli meşgalesi ve çevresiyle uyumudur.

 Oyun çocuğun içselleştirdiklerini sosyal uyum sağlayarak hayat ile arasında kurduğu bağdır.

 Oyun geleceğe hazırlanmada en eğlenceli en kolay ve en güvenilir araçtır. Çocuğun geleceğe, mutlu huzurlu ve geleceğe pozitif olarak ulaşabilmesi için ruhunun ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir. Duygu ihtiyacını ailesi ve çevresi ile karşılarken fiziki ihtiyacının bir kısmını da evde oyun oynayarak karşılamaktadır. Ev ortamında kısıtlı imkânlar ve alanlar çocuğun fiziksel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmemektedir. Bu sebeple merkezi bir mekândan en kırsala kadar çocuğun bulunduğu her yerde çocuk kendine özgü oyunlar oynamaktadır. Oyunun evrensel yapısı sayesinde kültürler arası ve kültürler üstü bir özelliği olduğunu görmek mümkündür. Oyun bulunduğu kültürün etkisiyle değişiklere neden olurken, içinde bulunduğu toplumun yapısını geleceğe aktarmada aracı rol üstlenmektedir (Canlı, 2014: 4).

Eğitimi sadece okullarla eşdeğer tutmak anlayışı artık kabul görmemektedir. Çocuğun okul içinde ve dışında hayatını devam ettirdiği her yer, evi, parklar, bahçeler, kütüphaneler, müze ve çeşitli kurumlar çocuklar için bir öğrenme alanı olmuştur. Bu yerler arasında ise çocukluğun ilk ve en önemli kısmının geçtiği oyun alanları gelmektedir. Oyun alanlarını çocuğun sadece, enerjilerini boşaltma yeri olarak değil benliklerinin, yeteneklerinin, fiziksel ve ruhsal yapılarının, yaparak, yaşayarak öğrenecekleri yerlerdir oyun alanları (Ünal,2009: 99).

(32)

Her çocuğun elde ettiği kazanımın ve yeterliliğin farklı düzeyde olması çocukları rekabet ortamında eğlenmeye teşvik etmektedir. Hayatın temelini oyun aracılığıyla elde eden çocuk ileride edineceği bilgilerin temelini, farkında olmadan da atmış olmaktadır. Bu deneyimler, çocukları, hem aile yaşantısında, hem okul yaşantısında birer artı olarak karşısına çıkacaktır. Fiziksel ve düşünsel problemlerini yansıtamayan çocuk oyun aracılığıyla kendini daha iyi ifade edebilmektedir. Oyunlarda ortaya koyduğu düşünce ve ruh hali günlük hayatın örneklemi olmaktadır (Korkmaz, 2009).

Çocukların ihtiyaçlarını karşılayan oyun alanları UNICEF ve IPA (International Play Association) tarafından, çocukların haklarını savunma düşüncesinin sonucudur. Ayrıca Birleşmiş Milletler tarafından yayınlanan Çocuk Hakları Bildirgesinin 7. ve 31. maddeleri de çocuğa oyun alanlarının sağlanması konusunda haklar tanımıştır. Bu maddelerde çocuğa eğitim hakkının verilmesinin yanında oyun oynayacağı alanların sağlanması, boş zaman geçirip, dinlenmeye, yaşıtlarıyla yaşlarına uygun oyunlar oynayabileceği alanlar sağlamanın, yönetimlerin yapması gereken sorumluluklar olduğu belirtilmektedir. Bu sorumlukları yerine getirirken çocuğu etkileyebilecek tüm paydaşların süreçte aktif olmaları önem kazanmaktadır (Yılmaz ve Bulut, 2003).

Oyun alanları, fiziksel yapının güçlenmesinin yanında zihinsel yapının gelişmesinde, sosyalleşmede özgüveni artırmada, iletişim becerilerini güçlendirmede ve bilişsel gelişimde etkilidir (Pehlivan, 2005). Etkisi fazla olan bu alanları oluştururken birçok etken göz önünde bulundurulmuştur. Bu sebeple çok farklı oyun alanları ortaya çıkmaktadır. Bazı alanlar zihinsel aktivitelere uygun tasarlanırken, bazı alanlar fiziksel aktiviteye göre tasarlanmıştır. Tasarlama çocuğa uygun olduğu sürece çocuk amaca uygun hareket edecek kendini dış dünyaya hazırlamada oyun alanlarından faydalanabilecektir (Alqudah, 2003).

Oyun, çocukların sağlıklı fiziksel ve zihinsel gelişimi için önemli olan bir etkendir. Çocuklar yetişkinlerden farklı olarak çevresel şartlardan daha fazla etkilenebilir durumdadır. Bunun çocuğun yaşantısında yer etmesi ve yaşantısını olumsuz etkilemesi durumunda tüm hayatında kalıcı etki yapma durumu

(33)

bulunmaktadır (Güler ve Çobanoğlu, 1994: 13). Bu sebeple çevresel şartların çocuk adına iyileştirilmesi çocuğun gelişiminde her anlamda katkı sağlamaktadır.

Oyun alanlarının çocuğun gelişimine katkıları şu şekilde sıralanabilir (Bal, 2005: 15).

 Çocuğun bilişsel, duyuşsal, fiziksel değişim ve gelişimine katkı sağlar.  Çevreyi anlamlandırır ve önyargılardan uzaklaşır.

 Yeteneklerin açığa çıkmasına ve çocuğun gelişmsine yardım eder.  Sorumluluk kavramının oluşmasına ve içselleştirmeye olanak tanır.  İletişim içerisinde grup içi işbirliğini kurar.

 Hayatta daha aktif olarak yaşamın içinde kendine yer edinir.

 Sorumluluk kavramını gözlemler, öğrenir ve içselleştirerek davranışa dönüştürür.

 Kendi iç dünyasındaki düşünceleri yaşıtlarına içtenlikte aktarır.

 Öz disiplin kazanmada yapması gerekenleri doğrudan veya dolaylı olarak algılar.

 Kendinden farklı olanları aynı ortamda yaşabilmeyi ve farklılıklara saygıyı öğrenir.

 Odaklanma becerisini sevdiği iş üzerinden pratikleştirerek hayatına aktarır.  Yaşadığı problemleri konuşma ve anlaşma yoluna giderek çözümleme

fırsatı yakalar.

 Dil becerilerini farklı bireyler görerek, yeni kullanımları günlük hayatta kullanmaya başlar.

Oyun alanlarının yararları, çocukların gelişiminde birçok yönden etki etmektedir. Ülkeden ülkeye, bölgeden bölgeye ve şehirlerarasında bile oyun alanları arasında farklılık görülmektedir. Bu sebeple çocuk oyun alanlarının sınıflandırılması ve irdelenmesi, çocuğun gelişimine olan yararı açısından önem arz etmektedir (Pehlivan, 2005).

(34)

1.5.1. Yapım Amaçlarına Göre Çocuk Oyun Alanlarının Sınıflandırılması

Çocuk oyun alanları, çocuğun gelişim aşamasında önemli yer tutan ve çocuğun oyun aktivitesini gerçekleştirmesine olanak veren sadece çocuk için tasarlanan özel mekânlardır (Tandoğan, 2011). Yapılan araştırmalarda güven duygusu içinde oynanan oyunun çocuk hayatında etkisinin çok fazla olduğu görülmüştür. Çocuk adına tasarlanmış bu alanların çocukta fiziksel, davranışsal ve sosyal değişim ve gelişime etkisinin büyük olduğu anlaşılmaktadır (Cüceloğlu, 1999).

Oyun oynayan çocuk, bebeklikten okul çağlarının sonralarına kadar tecrübe edinerek, öğrendiği bilgileri oyun vasıtasıyla hayatına aktarırı ve tatbik eder. Farklı yapıları bütünleştirmeyi zihinsel yapısının sınırlarını zorlamayı farklı yapıları bir araya getirip bir bütün oluşturmayı oyun ve oyun alanları sayesinde kazanır (Cihangiroğlu, 1994).

Oyun alanlarında bulunan, oyun alanı bölümleri ve araç gereçleri incelendiğinde birçok faktör ortaya çıkmaktadır. Girişler oyun alanının çocuk açısından en önemli ve başlangıç noktasıdır. İlk güven duygusunun oluşacağı noktadır. Oyun alanı içerisindeki yollar çocuk açısından bir eğlence aracı olarak da görülebilir, sıkıntılı bir durum olarak da değerlendirilebilir. Yolların çocuğun anlayacağı bir yapıda ve karmaşadan uzak olması gerekmektedir. Oyun alanındaki işaretler, sınırlılıklar, korkuluk ve güvenlik önlemleri, işaret levhaları, oyun ekipmanları ve bu araç gereçleri nasıl kullanılacakları çocuğun aynı oyun alanına gelmesinde çocuğa olumlu veya olumsuz etkiler bırakacaktır (Yücel, 2005:100).

Tablo 1. Bozkaya (1992)’ya Göre Okul Çağı Çocuklarının Oyun Alanlarındaki Başlıca Aktiviteleri

Geleneksel Oyun Alanı Aktiviteleri

Çağdaş Oyun Alanı Aktiviteleri

Macera Oyun Alanı Aktiviteleri

Sallanma, Su oyunu, Tahterevalli, Konuşma, Tırmanma çubukları, Muhtelif araçlar, Pasif etkinlikler, El hünerleri, Kumda oyun

Muhtelif araçlar, Su oyunu, Kum oyunu, Oturma objeleriyle oynama, El hünerleri, Şakalaşma

Yapı işleri, Kazı yapma, Konuşma, Ekme-biçme-kazma, Şarkı söyleme, Çeşitli aletler, Boyama, Karıştırma işlemleri Kaynak: (Acar 2003).

1.5.1.1. Geleneksel Çocuk Oyun Alanları

Oyun alanları arasında ilk sırada yer alan, genellikle fiziksel güç gerektiren aktivitelerin yapıldığı bireysel hareket edilen oyun alanlarıdır. Kas gelişimine çok yararı olan bu oyun alanı, fiziki enerjinin harcanmasına katkı sağlamaktadır. Bunun yanında ise çocukları düşünmeye sevk edecek herhangi bir sebep yoktur. Bireysel

(35)

kullanıma uygun olduğundan dolayı grup oyunlarına, iletişime, sosyal gelişime katkısı ve etkisi çok fazla değildir. Bireyselliği ön plana çıkaran geleneksel çocuk oyun alanları bu sebeple eleştirilmektedir (Memik, 2004).

1.5.1.2. Çağdaş Çocuk Oyun Alanları

Mimarlar tarafından planlanan bu alanlar çocukların oyun alanlarında hareket edebildiği fakat oyun alanlarının içersindeki donatıların sabit olduğu alanlardır. Kayak ve su alanları, heykeller vs gibi birçok parçanın bir araya getirilerek oluşturulduğu oyun alan türüdür. Üstün özellikli farklı ve üstün yapıların bir araya getirildiği bu alanlar çocukları eğitsel anlamda oyun alanlarına çekmede etkili olur. Sosyal oyunlara imkân vermede geleneksel oyunlardan bir adım daha önde olan çağdaş oyun alanlarının, yeşillik alanlar ve bitkilerle zenginleştirilmesi de bir artısıdır. Tasarısı ile karmaşık yapısına sahip olmasından dolayı ise çocuklar uyum sağlamada ve alışma sürecinde zorluklar yaşanmaktadır (Pehlivan, 2005).

1.5.1.3. Macera Çocuk Oyun Alanları

Geleneksel ve çağdaş oyun alanlarından farklıdır. Bu farklılığı ise çocuğun oyun alanında oynayacağı çevreyi, kendinin oluşturmasıyla ortaya koymaktadır. Keşfetme duygusunu fazlasıyla arar ve bu arayışta doğal liderler ortaya çıkar. Lider çocuklar arasından çıkabileceği gibi yetişkinlerin rehberlik etmesi olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Bu alanlar çocukların doyuma ulaştığı oyun alanlarının başında gelmektedir. Sosyal ihtiyaçların giderilebildiği, güvenliğin yeterli olduğu ve çocukların birbirleriyle iletişimin aktif olduğu alanlardır (Tekkaya, 2001).

1.5.1.4. Yaratıcı Oyun Alanları

Bu tür oyun alanları çocuğa yeni fikirler ve oyunlar oluşturmada imkânlar sunar. Bu imkânların sunumundan sonra gerekli malzemeler sağlanır. Çocuğun oyun alanında esnek hareket etme olanağının olması çocuk adına olumludur. Fakat oyun alanında bu esnekliği sağlayabilecek malzemeleri sürekli olarak sağlamak güçtür. Bu tür oyun alanlarına geleneksel oyun alanı araçlarının koyulması ise çocukta keşfetme, araştırma ve düşünme becerilerini yavaşlatabilmektedir ( Tekkaya, 2001).

(36)

1.5.1.5. Özel Oynama-Öğrenme Alanları

Engelli çocuklar için özel ihtiyaçlara uygun olarak yapılmış olan oyun alanlarıdır. Duyusal özelliklerin barındırıldığı her engele karşı tedbirlerin alındığı, sonuç olarak, çocuğun bulunduğu ortamda engelini unuttuğu oyun alanlarıdır. Bu oyun alanları tüm çocuklara hitap etmediğinden dolayı engelli ve engeli olmayan çocuklar arasında bir sınır koymaktadır. Bu durum ise oyun alanı bünyesinde oynayan çocukların yalnızlığını artırmaktadır (Ünal, 2009: 104).

1.5.1.6. Çevresel Alanlar

Şehir merkezinden ve kalabalıktan uzak alanlarda kırsal bölgede bulunan materyal ve maddelerde oluşturulan oyun alanlarıdır. Oyun alanının kurulacağı bölgede hangi tür maddeler varsa ağaç varsa ağaçtan, çiçek su, çamur vs hangi maddeler varsa onların kullanılmasıyla elde edilir. Bu yolla da çocuk oyun oynarken çevresini canlıları ve doğayı tanımış olur (Acar ve Tuğrul Polat, 2013).

1.5.2. Tarihsel Süreç Içerisinde Oyunla Ilgili Görüşler

Ülkemizde yeşil alanlar ve bu alanlardaki çocuğa özel oyun alanı bölümleri incelendiğinde, Avrupa ülkelerine kıyasla bu konuda çok geride olunduğu görülmektedir. Geçmişe dönüp tarihin derinliklerine baktığımızda, oyun ile ilgili çok önemli bilgiler karşımıza çıkmaktadır. Platon, çocukta fiziki yapı ve zihni yapının beraber gelişeceği, oyunun çocuğu dış dünyaya hazırlarken sağlıklı büyüyebileceğini belirtmektedir. Bu süreçte çocuğun oyun ile bağının kesilmemesinin önemini vurgular. Geçmiş dönemde verilen önemin günümüzde tam anlamıyla verilip verilemediği de ayrı bir tartışma konusunu oluşturmaktadır (Platon, t.y’den aktaran, Türkan, 2009: 10).

Gazali, oyunun eğitimde çocuğu istenilen hedefe ulaştırmada etkisinin olduğunu söylemektedir (Gazali, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd.,2007). Çocuğun kapasitesinin ve yeteneklerinin gelişmesine, zihninin sürekli canlı kalmasına ve ruh halini yenilemenin en önemli yollarından birisi olduğunu ifade etmektedir. Comenius, öğrenmede oyunun kullanımı hem çocuğu özgür bırakacak, çevresiyle sosyal dokuda bağ kuracak, durağanlıktan kurtulacak bu sayede çevresini tanıyacak

(37)

tanımlayacak, yaşıtlarıyla kaynaşacak ve kurulu düzende kendisine yer edeceğini belirtir (Comenius, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007). Rousseau, insan doğuştan saf, temiz ve iyi bir canlı olarak dünyaya gelir görüşünü savunur. Yaşanılan tecrübeler ve kurumlar insanı bu iyi durumdan uzaklaştırır ve kötülüğe sevk eder (Rousseau, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007). Çocuğu da bu yönlendirmede özgür bırakmanın çocuğa en yararlı tecrübe olacağını fakat aynı zamanda çocuğa devlet aracılığıyla, ahlaki değerlerin verilmesinin de doğru olacağını savunur. Pestalozzi, oyunun çocuğun yaşantısındaki yerinin toplumun ulaşmak istediği hedefler ile eş güdümlü olması gerektiğini, eğer bu amaçlara ulaşmak için yönlendirmelerin yapılması gerekiyorsa doğal olana bırakılmamamsı gerektiğini belirtir (Pestalozzi, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007). Froebel, oyunun çocuğun kendi dünyasını gerçekçi bir şekilde samimi bir yolla anlatılması olduğunu belirtir. Çocuk oyun yaşantısında vakit geçirirken öğrenir ve öğrenirken de eğlendiğini hisseder, hissettirir, düşüncesini yansıtır. Froebel, çocuğun oyunda tüm yönleriyle geliştiğini ve bu gelişimde iç dünyasının yansımasını oyunlarına ve çevresindekilere gösterdiğini ifade etmektedir (Froebel, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd.,2007). Montessori'ye göre, oyun gerçekçi ve somut olmalıdır. Bu gerçekliğe ailelerin dâhil edilmesinin çocuğun öğrenmesine etkisinin büyük olacağını ifade eder. Ödülün ve cezanın çocuğun karşısına çıkmasının gerekli olmadığını, bu durumu iç denetim yoluyla çocuğun giderebileceğini söyler (Montessori, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd.,2007). Eğitim materyalleri çocuk için önemlidir.Bu materyalleri kullanırken arkadaşlık kurar ve kararlar alır.Son olarak ise John Dewey, kalıcı öğrenmenin en kolay yolunun tecrübelerle yani yaparak yaşayarak olacağını, çocuklara bu öğrenmenin gerçekleşmesi için oyun ortamlarının ve imkanlarının artırılması gerektiğinin önemli olduğunu söylemektedir (Dewey, t.y’den aktaran, Koçyiğit, vd., 2007).

Çocukların doğumdan örgün okul eğitim zamanına kadarki sürede oyun ile geçirdikleri vakit, okul yaşı geldiğinden itibaren bir azalma göstermektedir. Bu azalmanın nedeni çocuğun oyuna ayıracağı zamanın artık daha farklı alanlara kayması ve oyunların farklılaşmasıdır. Çocukluk döneminin ilk zamanları iç mekân oyunlarını oynarken, yaşı büyüdükçe dış mekân oyunlarına yönelmektedir. Çocuk

(38)

için elzem olan oyun yetişkinler tarafından öneminin görülmesi ve bu ihtiyacın giderilmesi zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Çocukların kendilerine sağlanan bu olanakları kullanma istekleri de birbirlerinden farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar yaş, cinsiyet, ilgi, yetenek, kültür ve benzeri durumlara göre değişmektedir. En önemlisi ise çocuğun oynayacağı alanın çocuğun ihtiyaçlarına cevap verebilmesidir (Duman ve Koçak, 2013: 2).

Dış mekân yapısı, çocuğun bulunduğu ortamdan memnun olup olmama durumunu belirleyeceğinden çevre ve doğa ile ilgili düşünceleri doğrudan etkileyecektir. Çocuk severek yaptığı faaliyetlerden olumlu değerler elde eder. Bu durumda çocuğun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi için önemlidir. Deneyimler yaşantıları etkileyebileceği gibi yaşantılar da yeni deneyimler oluşturacaktır (Dicle, 2011). Buna ek olarak dış mekânlarda çocuğun temiz havadan yararlanma, enerjisini doğru şekilde harcama, sindirim sisteminin düzenli çalışmasına ve doğal olarak boşaltım sisteminin de etkileyeceği bir gerçektir (Erdem, 2003). Büyük ve kalabalık kentlerde dışarıda oynamayı isteyen fakat oyun alanlarının yeterli olmaması veya ulaşım zorluğu, çocuğa yeni oyun alanlarının da oluşturulabileceği düşüncesini ortaya çıkarmaktadır. Bu düşünce bitkiler, canlılar, toprak, cansız maddeler, su ve doğa unsurlarının çocuk için bir oyun aracına dönüşebileceğini göstermiştir (Turgut ve Yılmaz, 2010: 1621).

Çocuğun oyun alanlarında yabancılaşmaması, kendini farklı bir ortamda mesafeli durmaması gerekmektedir. Bu yüzden dış mekân oyun tasarımında çocukların gözüne hitap edecek renk tasarımlarına ihtiyaç vardır. Bulunduğu ortama daha kolay adapte olması, yapacağı işte dikkatinin kolay dağılmaması için renk görseli geniş yelpazede tutulmalıdır. Tasarımcı çocukluk döneminin özelliklerini bilirse yaptığı işten alacağı verim daha çok ve daha kolay olacaktır (Özdemir, 2005). Renklerin anlamları günümüze kadar tartışılmış ve kişilik ile bağlantılı olduğu varsayımı üzerinde durulmuştur. Bazı renkler korku ve endişe verirken, bazı renkler ise insanı rahatlatabilmektedir. Fakat bu durum kişinin içinde bulunduğu ruh hali ve olaylara da göre değişebilmektedir. İç mekân renklendirmesinin her bireye göre yapılması mümkün değildir. O yüzden çocukluk dönemi özellikleri dikkate alınarak

Şekil

Tablo 2: Demografik Değişkenlerin Dışarıda Oyun Oynama Durumu ile İlişkisi
Tablo 3: Demografik Değişkenlerin Dışarıda Oyun Oynanan Yer ile İlişkisi  Bahçede  Kapı önü, eşiği gibi  mekânlarda  Evimizin  önündeki sokakta  Site içinde  En yakın  çocuk oyun alanında  Yakın  olmayan bir çocuk oyun  alanında  Boş arsa ya da otopark gib
Tablo 4: Demografik Değişkenlerin Dışarıda Oyun Oynanmama Durumu ile İlişkisi  Taşıt trafiği  açısından  tehlikeli  olduğundan  Yabancı insanlar  açısından tehlikeli  olduğundan  Evimin  yakınında  çocuk oyun alanı yok  Evimin  yakınındaki çocuk oyun alanl
Tablo 5: Demografik Değişkenlerin Sokakta Oyun Oynama Durumu ile İlişkisi  Evet  Hayır  N  %  N  %  Kikare  Kreamers V  P  Kız  206  %44,9  253  %55,1  Cinsiyet  Erkek  324  %59,2  223  %54,4  20,622  ,143  ,000  4.Sınıf  191  %52,3  174  %47,7  5.Sınıf  1
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

A r if Mardin, yeniden Türki­ ye'ye giderek Türkiye Petrolle­ ri hesabına turistik otel yapıla­ bilecek arsalar satın alır, Side' de bir otel inşa eder, dokuz

"(YEFIMOV: 105) İşte, bütün mana renkleri sözün ifade ve tetkik kuvvetinin artırmasına yardım etmektedir. Ekspressivliğin dilde yapılma imkanları geniş ve

Her bir algoritma için yapılan şifreleme ve şifre çözme işlemleri ile beraber toplamda 6 farklı işlem, bir de bilgisayarın kripto işlemleri haricinde

Materyal ve yöntem bölümünde açıklandığı şekilde sistem içerisindeki boru lokasyonu ve sayısı kavite içerisindeki elektromanyetik alan dağılımını etkileyerek

aureus ile kontamine edilen sığır etlerinde, farklı konsantrasyondaki laktik asit ve buharla yapılan dekontaminasyon işlemi sonrası patojen mikroorganizmaların kontrol

Bu çalışmada Saccharomyces cerevisiae mayası çoğaltılan besi ortamında oksijen derişiminin, oksijen besleme profillerinin ve glikoz derişimi-oksijen derişimi

Pınarbaşı kaynağı, Konya ili, Seydişehir ilçesi Susuz köyü güneyinde Suğla Gölü düzlüğünün bittiği noktada yer almaktadır (Şekil 1.1).. Susuz

NiMH batarya sahip olduğu yapısal özelliği gereği (3 A/m 2 ) deşarj akımı ile deşarj karakteristiğini 10 birimlik (veya yüzdelik) bir aralığa enerji yoğun